diorex
sampiyon

Karanlığın Yüreği - Joseph Conrad Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Karanlığın Yüreği kimin eseri? Karanlığın Yüreği kitabının yazarı kimdir? Karanlığın Yüreği konusu ve anafikri nedir? Karanlığın Yüreği kitabı ne anlatıyor? Karanlığın Yüreği PDF indirme linki var mı? Karanlığın Yüreği kitabının yazarı Joseph Conrad kimdir? İşte Karanlığın Yüreği kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.05.2022 11:00
Karanlığın Yüreği - Joseph Conrad Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Joseph Conrad

Çevirmen: Erhun Yücesoy

Orijinal Adı: Heart of Darkness

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750713491

Sayfa Sayısı: 184

Karanlığın Yüreği Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Joseph Conrad'ın denizci olduğu yıllarda Kongo'ya yaptığı bir yolculuktan esinlendiği Karanlığın Yüreği, yazarın en önemli yapıtı olmasının yanı sıra sömürgecilik konusunu derinlemesine irdeleyen bir çalışmadır.

Roman, sömürgecilik olgusunu incelerken, roman kahramanı Marlow'un karşılaştığı üç farklı karanlığı; insan eli değmemiş Kongo'nun karanlığını, Avrupalıların yerlilere yaptığı zulmün karanlığını ve her insanın içinde gizli olan kötülük yapma arzusunun karanlığını ele alır. Conrad Kongo Nehri'nde bir teknenin kaptanı olarak çalıştığı sırada, kendisi de Avrupalı sömürgecilerin acımasızlığıyla karşı karşıya kaldı ve zulümden, binlerce filin öldürülmesine neden olan fildişi elde etme hırsından, sömürgeci yaşamının nafileliğinden nefret etti. 

Karanlığın Yüreği de, aslında insanoğlunun ruhundaki karanlığın derinlerine yapılan bir yolculuktur. Conrad bütün bu olumsuzlukları aktardıktan sonra, şu temel soruyu soruyor: "Tanrı insanı bunları yapsın diye mi en üstün canlı olarak yarattı?"

Karanlığın Yüreği Alıntıları - Sözleri

  • ''Rüyadaymış gibi yaşıyoruz -tek başına...''
  • Emin olun, kitabı okumayı bırakmak, eski ve sağlam bir dostluğun sığınağından ayrılmak gibiydi.
  • Her istasyon, daha iyi şeylere giden yolu aydınlatan bir fener gibi olmalıdır...
  • "Gitmeyi kafama koyduğum yere daima kendi yolumdan ve kendi ayaklarım üzerinde giderdim."
  • Şiddet denen iblisle, açgözlülük denen iblisle, ateşli ihtiras denen iblisle tanışmıştım; ah, yıldızlar aşkına! Bunların hepsi de insanları-bakın insanları diyorum-etkisi altına alan ve sürü misali güden güçlü, şehvetli, gözünü kan bürümüş iblislerdir.
  • Eğitimi yoktu. Zekadan yoksundu. Yine de bu makamı edinmişti-neden?
  • Gemi uzaklaştıkça gözden yiten bir kıyıyı seyretmek, bir gizeme kafa yormak gibidir...
  • Başka hiç kimsenin asla bilemeyeceği, kendi gerçekliğinizi başkaları için değil, kendiniz için kendinizi bulma şansı. Başkaları sadece bir dışavurumu izleyebilir ama asla ne anlama geldiğini söyleyemezler...
  • Emin olun, kitabı okumayı bırakmak, eski ve sağlam bir dostluğun sığınağından ayrılmak gibiydi.
  • "Çevremizde olup bitenleri fark edemiyorduk. Hayaletler gibi hareket ediyorduk. Hiçbir şeyi anlayamıyorduk, çünkü haddinden fazla ileri gitmiştik ve hiçbir şeyi hatırlamıyorduk."
  • Tıpkı patlayan top mermileri gibi yasaların ihlali de denizden gelen çözülmez bir gizemdi onlar için.

Karanlığın Yüreği İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!: Joseph Conrad’ın kaptanlık yılları anılarından beslenen “Karanlığın Yüreği”, feribot kaptanlığı yapan Charles Marlow’un Kongo nehri üzerinden Afrika’nın derinliklerine yaptığı seyahati anlatıyor. 20. yüzyılın en iyi 100 İngilizce romanı arasında sayılan eser, “uygar” beyazların “vahşi” Afrika yerlilerine “medeniyet götürme” adı altında yaptıklarını paylaşıyor okuyucusuyla. Bu çarpıcı romanın Francis Ford Coppola’nın müthiş filmi “Apocalypse Now”a da ilham kaynağı olduğunu söyleyeyim. İzlemediyseniz, bu filmi de şiddetle tavsiye ederim. Yaşanan dönemin tarihi hakkında Nordavind o kadar güzel yazmış ki, üzerine bana söz söylemek düşmez; onun o muhteşem incelemesini şuraya bırakayım: gonderi/28491745 Belçika’nın bugünkü zenginliğinin kaynağı olarak gösterilen ve ülkede ismi hala meydanlarda, caddelerde, bilumum heykel ile yaşatılan Kral Leopold’ün, bakir orta Afrika’nın elmas başta olmak üzere fildişi, kauçuk ve palmiye yağı kaynaklarını nasıl sömürdüğünü, köleliğe karşı çıkan yerlilere ne gibi işkenceler uyguladığını ve para uğruna benzerini tüm kıtada yapan “medeni” dünyanın bu olanlara nasıl göz yumduğunu bu muhteşem incelemesinde çok başarılı anlatmış Nordavind Yazarımız Joseph Conrad Polonya asıllı bir İngiliz. Uzun yıllar gemi kaptanlığı yapan ve 10 yıl da romanda bahsi geçen Belçika şirketi için Afrika kıtasında çalışan Conrad, o dönem gördüklerini kahramanı Charles Marlow ağzından paylaşmış okuyucusuyla. Efsanevi başarılara sahip fildişi tüccarı Kurtz hastalanmıştır ve bu basit gemi kaptanının görevi Kongo nehrinin derinliklerinde ilerleyip onu kurtarmaktır. Yolculuğu sırasında, nemli ve puslu ırmak kıyılarındaki seyahatindeki gözlemlerini; gözlerini para hırsı bürümüş şirket yetkililerini, gemide çalıştırılan zenci köleleri, yamyamları, kıyılarda bekleşen yarı çıplak, korkmuş ve aç yerlileri, yine bir buğunun arkasından bakıyormuşçasına yalın, etkileyici bir dille aktarır Marlow. Kurtz şirketin en başarılı fildişi toplayıcısıdır; zalimliği ile yerli halkı yönetimi altına almış, isyancıların kafalarını kestirip evinin çevresine astırmış, ancak yerlilerin dilini ve kültürünü öğrenmek için de çabalamıştır; bu yüzden çevredeki diğer “medeni” beyazların hepsinden daha fazla yerlilere yakın ve hepsinden farklıdır. Marlow’un önceleri büyük bir merak, tanıdıktan sonra ise saplantılı bir hayranlık beslediği Kurtz; iradesi, aklına eseni yapabilme gücü, zalimliği, ama halkına kısmen saygısıyla da o yörenin “Tanrı”sıdır. Conrad’ın efsanevi karakteri Kurtz’un gerçek bir kişiden esinlendiği düşünülmektedir. Bu konuda çeşitli varsayımlar olsa da (Conrad'ın vapurunda hastalanıp ölen ajan Georges-Antoine Klein ve Kongo dillerini bilen Arthur Hodister) yaygın görüş Belçikalı sömürge birliğinin seçkin subayı Yüzbaşı Leon Rom olduğu yönündedir. Conrad Afrika’daki Avrupa sömürüsünü eleştirirken güç, inanç ve ahlak anlayışını da masaya yatırır. Romanda acı şekilde belirtildiği gibi yerlilerin tek silahı, “bir kuşa bile zarar vereceği şüpheli” oklarıdır. Karşılarında top ve tüfekle yapılan soykırım, hedeflenen ticaretin karlılığını arttıran, ancak insanlığın tüm temel değerlerini öldüren acımasız bir güç gösterisidir. Kurtz’un “Vahşi Geleneklerin Bastırılması İçin Uluslararası Cemiyet” adına yazdığı, yerlilere “medeniyet” ve “inanç” götürüldüğünü iddia eden ve “ülkeyi uygarlaştırmak için bütün vahşileri yok edin!” diye biten karanlık bildiri de bu ikiyüzlülüğün iğrenç simgesi olarak Conrad tarafından sergilenir. Özünde Marlow yaşananları aktardıkça okuyucu, beyaz “uygar insanlar” ile korkunç olarak resmedilen yerli “vahşiler” arasında fark olmadığını acı ile fark eder. “Medeniyet denen tek dişi kalmış canavar” kıtayı büyük bir ahlaksızlıkla süpürürken, güya bayraktarlığını yaptığı bütün insani değerleri de ayaklar altına almaktadır. Ve para, maalesef, her türlü ahlaksızlığın üstünü yine güzelce kaplar… (AkilliBidik)

UYARI : İncelemelerimde spoiler yoktur .. Bu platformda okuduğunu anlamayan ve yazdıklarımı spoiler sanan bir takım "ÇOK AKILLI" insanlar vardır !!! Ben spoiler olduğunu düşünmüyorum ama sen olduğunu düşün ve ona göre oku .. OYUN HAVASI EŞLİĞİNDE KAŞIKLARLA GÖBEK ATAN BELÇİKA KRALI II. LEOPOLD ve KONGO' DA ESTİRDİĞİ TERÖR.. Arkadaşım herşeyden önce şu linklere bir tıkla ..Elleri bileklerinden kesilen bu insanları bir gör .. Öğrenmek istersen gel devam edelim .. https://tr.pinterest.com/pin/277041814557303262/ https://tr.pinterest.com/pin/549791066984619605/ Baharın inceden inceye gelişiyle kanı kaynayan cicişler ve çiki çiki oğlanlar , dışarda vejeteryan takılıp votka brokoli içerken evde gelip bulgur pilavına kaşık sallayıp bayram gezmelerinde kristal bardakla çay hüpürdeten gothic kızlarımız , yeşilliğin üzerine yayılıp içeceği biranın hayalini kuran prada marka kelebek gözlüklü snoob parti boylar ve kışı gözü yaşlı bir biçimde yolcu eden garipler garibi bizim cenap..Hepinize selam olsun !! Alayanıza Merhaba!!! İnceleme uzun..Daha doğrusu konu kapsamlı ve ayrıntılı olduğu için inceleme de uzun olacak.. Sadece şunu söylemek istiyorum : EVET! Ben de uzun yazmaktan yana değilim .. İnsanlar okurken sıkılsın istemiyorum .. Ama bu romanın ardında dönen ÖYLE AŞŞAĞILIK MUHABBETLER VAR Kİ , bunları bilmeden bu kitabı okumanızı asla ama asla istemem.. Bu romanın arasına katık edilmiş insanlar için , onları da geçtim kendim de bir görev addettiğim için bunları yazmak zorundayım .. O yüzden hemen başlayalım .. Uyarımı yaptım ..Benden günah gitti !! Ondan kelli , "Biraz kısa olaymış daha iyiymiş" diyecek olanlar ! İşte size fırsat.. KARANLIKTAN önceki son dönemeçtesiniz .. Sizler ayrılabilirsiniz ..Buna rağmen şikayet edecek ilk 3 kişiye tarafımdan el bombası yutturulacaktır .. Efenim Yaban incelememde de belirttiğim gibi bir kitap okunacaksa ve bu kitap bir dönemi ya da şahsı anlatıyorsa , söz konusu roman ya da yapıt bir gerçekliğin parcasıysa, yazıldığı dönemi ve baş rol oynayan kişileri bilmek elzem .. İncelemenin uzun olacak olmasının sebebi de bu .. Dilim döndüğünce sizlere o günleri ve o bölgeyi anlatmaya çalışacağım ki etsiz çiğ köfteye dönmeyesiniz ... "Komagane gülleri" açmasın yanaklarınızda kitabı okurken .. Hikayemiz 4 şahsı barındırıyor .. Bunlardan biri güzide yazarımız Joseph Conrad .. Diğerlerini de beraber tanıyalım .. Hazırsanız OYNAYA OYNAYA GELİN ÇOCUKLAR .. EL ELE EL ELE VERİN ÇOCUKLAR!! ( yalnız aklıma şu saniye KIZLAR EL ELE VERİN HAYDİ VELVELE VERİN türküsünün gelmesi ahauahaha neyse şüphesiz <3 ŞEYTAN <3 kalplere vesvese veriyor !!! tütütütütüüüüü!!! ) Arkadaşım kitap/demir-okce--1722 incelememde de ( gonderi/25935136 ) bahsetmiştim bu emperyalist ülkelerin kanı kaynamaya başlayınca keşiflere başlıyorlar , gittikleri yere misyonerler götürüyorlar falan diye ...Avrupalılar esasen 1800 lerin başında Afrika kıtasının kuzeyini biliyorlardı ..Lakin iç kısımlar onlar için halen daha bir muammaydı.. Ateşli hastalıklar , kabile savaşları , cehennem sıcakları falan fistan gülistan .. Bunlar yeterince zorluk çıkarmaktaydı kendilerine ve bölgeden uzak tutuyordu onları..Ama birgün yeter diyip korkularını yendiler ve misyoner kaşifler göndermeye başladılar ..Merak ve açgözlüllük ağır basmıştı .. İşte o kaşif misyonerlerden biri , istemeden de olsa söz konusu kitabımıza konu olan bütün bu manyaklığı başlatan adam olan Dr David Livingstone' du..Bu emmimiz öyle insancıl öyle insancıldı ki (?!?!?) bu medeniyetten uzak insanları , safi onları düşündüğü için kıtanın içlerine hz. isa ve ilaç götürmeye karar verdi (mendil vereyim de sil gözün yaşını caniko! ağlamayan varsa ona da SOĞAN VERİRİZ !) ..Ormanlar sık ve gürdü .. Otoyolu babayın evinde bulursun tabii.. Gel zaman git zaman bu arkadaş sırra kadem bastı.. Onu aramak için bölgeye bu sefer hikayemizin 2. şahsı olan Henry Morton Stanley isimli bir gazeteci gönderildi ..Dr Livingstone haçı ve ilaçları götürmüş ,sözde adil ticaret istemişti oralarda ama o da aslında Nil ' in kaynağını aramak için bölgeye gönderilmişti emperyal güçler tarafından.. Kaybı önemliydi ..Bulunması gerekiyordu.. Henry M. S. uzun arayışlardan sonra viran bir köyde kendisini hasta yatağında buldu ve "How I Found Livingstone?" (Livingstone ' u Nasıl Buldum?) ve In the Darkest of Africa (Afrika'nın Kapkaranlığında) gibi o dönem için çok merak uyandıran kitaplar kaleme aldı .. İşte ne olduysa bundan sonra oldu ve Avrupa ' nın tüm dikkati bu bölgeye yani Afrika'ya çevrildi ..Bu bölge zamanın şartları düşünüldüğünde ; devlet adamlarının , misyonerlerin , işadamlarının ve madalya düşkünü maceraperest asker emeklilerinin isteyeceği herşeye sahipti.. 15 sene gibi kısa bir sürede Etiyopya hariç tüm bölge emperyalist devletlerce paylaşıldı .Pastadan pay alanlar arasında Fransa , Britanya , Portekiz , Almanya , İtalya ve Belçika gibi devletler vardı.. Biz hikayemize Belçika ile devam edeceğiz..İşte bu Stanley denen zevat Belçika ' nın bölgeye atılımında önemli bir rol oynadı .. Bir servetin önünde yattığını gayet iyi anlamıştı ve Dr. Livingstone ' dan daha acımasız bir mizacı vardı ..Bu arada kendisinin Kongo Irmağı'nı keşfeden kişi olduğunu da araya sıkıştırılam.. Hemen kolları sıvayıp Avrupa' ya bir yatırımcı aramaya gitti ve Bingo!!! Bulduğu yatırımcı hem bir işadamı hem de bir KRALDI! Kim mi idi o şahıs ? Hikayemizin diğer kahramanı Belçika Kralı II. Leopold! Leopold' ün Kongo Irmağı havzasında bol miktarda bulunan FİLDİŞİ , kauçuk ağacı ( o dönem yeni yeni caddelere serilen arabaların lastikleri için eşsiz bir hammadde idi ) ve palmiye yağını duyunca gözleri parladı .. Stanley' i kendine ortak yaparak ve yanına da bir kaç yandaş alarak bir şirket kurdu .. Kurulan şirket şahıs adına olduğu için Belçika devleti ile alakası olmayacaktı ..Ülkeler kanununa da bağlı olmayacağı gibi söz konusu şirkette Belçikalıların da payı bulunmayacaktı ..Sizin anlayacağınız TURNAYI gözünden vurmuşlardı .. Kim bilir belki kutlama için bir araya geldikleri sırada arkaya RİNGO RİNGO ŞİŞELERİ açıp kaşıkla bile oynamışlıkları olabilir .. Ciddi olacağım diyorum ama olmuyor zohahahaha =)) Hem bünyeler su kaynatmıştır .. Az es verelim ..Sözleri alalım : Leopold ile kaşık havası !! =)) Düşündükçe beynim yanıyor lkdfşalsdjfşldkjf =))) Ya olduysa ?!?!?! =))) Giydiğim sarı .. Kadehler YARI =(( Sen kimin yarisin hacı cav cav aha canıma değsin! Giydiğim atlas .. İğneler batmaz !!! Yar bensiz yatmaz hacı cav cav aha canıma değsin! ŞİŞELEEEEEER!!! Ringo ringo şişeler Çamura mı girdin sen bensiz Kongo'ya gittin habersiz ... (nakarat X 2 ) Evet ! Devam edelim =)) İşbu gavur ifrit tohumu Stanley , Kongo' ya gidip ordaki 500' e yakın kabile reisini karşısına alarak bir toplantı düzenledi .. Kasıtlı olarak yapılan yanlış çevirilerin eşliğinde kabile reislerini kandırıp topraklarını ellerinden alarak bu insancıkları bir güzel kölesi haline getirdi..Leopold artık Belçika' nın 80 katı büyüklüğünde bir toprak parcasının kayıtsız şartsız TEK efendisi idi .. Silah ve şiddet ile yıldırıp hizaya sokacağını düşündüğü insanlar , bir müddet sonra ayaklanınca bu kez ayaklananların SAĞ ELLERİNİ KESTİRİP, yıldırma taktiğine yöneldi .. Bu yöntemle beraber ufak çaplı bir soykırımın da kapısını ardına kadar açmış oldu .. Bir yandan köleleştirdiği insanlardan sahibi olduğu devletin ( ki burda tam karşılığı Kongo oluyor ) adına vergi istiyor , diğer yandan ülkeyi son zerresine kadar sömürüp semiriyordu .. Bu durumun dünya kamuoyunca duyulması ve Kongo' nun ücra köşelerinden haberlerin Avrupa kıyılarına ulaşması hayli uzun sürdü .. Kokuyu ilk alan, dünyanın ahlakça en gözde (?!?!?!) ulusu olan İngilizler oldu .. Bu ahlak jandarması ulus büyükelçiliği görevlendirerek olayı araştırmaya açtı .. Kongolu yerlilerin, ormanda ansızın karşılarına çıkan büyükelçilik birimlerine aktardıkları ve kayıtlara geçen şu soruyu buraya noktasına virgülüne dahi dokunmadan aktarıyorum ... "BEYAZ ADAM EVİNE HİÇ DÖNMEYECEK Mİ ? BU DURUM SONSUZA KADAR HEP BÖYLE Mİ SÜRECEK?" Velhasılkelam çok uzatmamak adına kısa kesiyorum .. Kongo özgürlüğüne kademeli olarak çook çok sonraları kavuştu .. 1908' de Belçika , Kongo ' yu kralın elinden aldı .. Kral da öteden beri bölgeyi Belçika' ya verecektim zaten diyerek açığa çıkan soykırımın ve türlü rezaletin verdiği mecburiyetle anllaşmayı kabul etmek zorunda kaldı .. Belçikalılar Leopold' ün getirdiği medeniyete ek olarak değerlere değer kattılar!! Minnacık bir örnek vereyim : Hastalıklarla mücadele ve bölgenin inşaası yapılıyordu yapılmasına ama 1960 da bağımsızlığını kazanana kadar Kongo ' da Kongoluların OY ATMA HAKLARI YOKTU !! NASIL ? GÜZEL DEĞİL Mİ??!?!?!!! Neyse artık kitabı ve 4. şahsı gönül rahatlığıyla anlatabilirim cicim! Bizim Stanley Kongo ormanlarına girmişti girmeye ama II. Leopold sütle yıkadığı bebek poposu kıvamındaki narin cildi ve KÜSTAH sivrisinekler yüzünden Kongo ' ya hiçbir zaman gitmedi .. Burdan sonra yazar/Eduardo-Galeano devam etsin : "Ama Joseph Conrad oraya gitti.En ünlü romanı olan Karanlığın Yüreği ' nin başkişisi olan Kurtz sömürge birliğinin seçkin subayı Yüzbaşı Leon Rom' un EDEBİ karşılığıydı.Yerliler onun buyruklarını dört ayak üzerinde dinliyorlardı ve yüzbalı onlara sersem hayvanlar diyordu. Evinin girişinde , bahçe çiçeklerinin arasında dikili duran yirmi sopa dekoru tamamlıyordu.Bu sopaların her birinin tepesine asi bir kölenin KAFASI GEÇİRİLMİŞTİ.Bürosunun girişinde diğer çiçeklerinin arasındaysa rüzgar estikçe sallanan bir darağacı yükseliyordu." Romanda geçen olaylar bu yukarda okuduğunuz hastalıklı aura etrafında dönüyor .. Medeniyet götürmeye diye giden sözde medeni insanların ,medeniyetsizliğin nasıl sözlük karşılığı olup çıktıkları büyük bir ustalıkla anlatılmış.. Tabiri caizse güzel bir ironi olmuş .. Yazara gelecek olursak kendisi bu yazdığı roman ile zamanında esaslı miktarda eleştiri oklarının hedefi olmuş.. Yalnız bir dahi olduğu su götürmez ..Lehçe , tam emin olamamakla beraber sanırım Ukrayna doğumlu olmasından ötürü de rusça bilen ve ingilizceyi de 20 yaşından sonra öğrenen bu şahsın , bu eserle beraber ismini İngiliz Edebiyatına adeta altın harflerle kazıdığı da göz önüne alınacak olursa sanırım hakkını siz de teslim edersiniz .. Kendim de çeviri yapan biri olarak şunu söyleyebilirim ki, kitabı okurken orjinal metinden kimi zaman karşılaştırmalar yaptım elimdeki kopya ile..Zira çeviri bazı kısımlarda yetersiz kalmaktaydı .. Orjinal metinleri okuyunca çevirmene hak verdim ..Sanırım bu tarz bir eserin doğru adresi çevirmen babında Mete Ergin olmalıydı .. Conrad' ın dili kullanımı, ustalığın bir kaç tık üstünde ..Maestroluğa evrilmiş diyebilirim rahatlıkla.. Zaten o günden bugüne dek eskimeden kalıp Kültler statüsüne giren bu eser için daha ne denebilir ki? Dedim ya çok eleştiri almış diye ..O konuda da bir kaç şeyi belirtmeden geçemicem ..Bu adamın kullandığı metaforlar cidden inanılmaz .. Ama kimi yerlerde Kongo Irmağı' nı bir Yılana (kötücül bir nesne gibi ) , kimi yerlerde bu kıyıda yaşayan yerlileri de Dante' nin cehennemindeki şeytanlara benzetmiş .. Romanı anlatan kendisi değil de bir başka anlatıcı olduğu için bu hususta yapılan eleştirilerden, benim değil anlatanın fikirleri diyerek sıyrılma noktasını secmiş.. Bana sorarsanız bu hiçte inandırıcı gelmedi bana .. Şahsi kanaatim bu yönde ...Kitabı okuyacak kesim için şunu söylemeliyim ki, kesinlikle su gibi akacak , rahat okunacak bir roman gözüyle bakıp almayın bu kitabı .. Bambaşka bir dile sahip ..Okurken sizden yüksek dozajda emek ve özveri istiyor .. Bu tarz kitaplar söz konusu olduğunda SÜRAT FELAKETTİR .. Yavaş yavaş, sindire sindire okuyun .. Bu arada kitabı İletişimden okudum ve eleştirel basım olmasından dolayı da kitap içindeki yararlı kaynaklardan epeyce yararlandım ..Size de tavsiyem İletişim olacak.. Uzun upuzun bir incelemenin kısası: MUHAKKAK ALIP OKUYUN !!! Bonus editi : Az daha unutuyordum !! Kongolulara uygulanan sistematik zulümde emeği geçen tüm devlet ve şahıslar için gelsin ! NORVEÇLİLER "KULAKTAN DOLUMLA " ALINAN BİLGİLERE GÖRE DUŞ ALMAYI , SUYU SABUNU BİLMEZLERMİŞ .. NEYSE Kİ MÜZİKTEN ANLIYORLAR .. ALBÜM İSMİNE ÇOK DİKKAT =)) 16: 45 ' e al dinle =)) https://www.youtube.com/watch?v=yaI4uPBQfqY&t=1152s (Tuco Herrera)

Modern edebiyatın kurucularından sayılan Conrad’ın, dilin rüzgârına tutunup denizin özgürlüğünde, anlatma işini iki anlatıcıyla sürdürdüğü yapısı ve sömürgeciliği ele alan konusuyla iki boyuttan oluşan kitabını OKUDUM. “Okudum” bana hep ikircik bir kelime gibi gelmiştir. Bir kitabı okumuş olmakla, bir kitabı yaşamak arasındaki belli belirsiz ayrımın arasında gidip gelen yarı yarıya ortak bir bağ olduğunu varsayarsak ve yine bir kitabı okumuş olmakla, bir kitabı yaşamanın meydana getirdiği düşsel yaratım farklarını düşünürsek bu ikirciklik daha da belirginleşiyor. İşte böyle -sözcüklerin kaygan zemininde- okudum diyebiliyorum Karanlığın Yüreği’ni. 20 yaşından sonra İngilizceyi öğrenen Polonya asıllı Conrad, bu kitapla İngiliz edebiyatındaki yerini aşılmaz dalgalarla çevirmiş bir modernist. Ah, bu ‘okura yorumu yasaklamayan ama o yoruma ulaşmak için elinden geleni ardına koymamasını isteyen’ modernistler yok mu? Conrad o kadar çok ara cümle ve simgesel bir dil kullanmış ki önceki cümlede verilen modernist yorumuna bire bir uyuyor tarzı. Anlatıya çevresini tasvir ederek başlayan anlatıcı(gemiden bir mürettebat), sonradan kendi anlatısının dinleyeni olacak şekilde “ve burası da dünyanın karanlık yerlerinden biriydi” diyerek araya giren Marlow’a bırakıyor anlatıyı. Kitabın sonuna kadar anlatıyı devralan Marlow bize üç bölümde üç karanlık olgudan bahsediyor(“insan eli değmemiş Kongo’nun karanlığını, Avrupalıların yerlilere yaptığı zulmün karanlığını ve her insanın içinde gizli olan kötülük yapma arzusunun karanlığını”). Conrad, ders çalışan çocuğunu arada bir kontrol eden baba misali, “terbiyesizlik etme, Marlow, diye hırladı bir ses, ben de hiç olmazsa birisinin daha uyanık olduğunu anladım.” gibi cümlelerle aslında öyküyü anlatanın Marlow değil, asıl anlatıcı olduğunu okuruna unutturmuyor. Seni gidi oyunbaz diyoruz bu gibilerine. Fildişi ticareti yapan bir şirkete kaptan olarak giren Marlow’dan bulunduğu adada yerlileri zorla çalıştıran, sömüren Kurtz’u geri getirmesi istenir. Kitap bu yolculuğu ele alıyor kısaca. Kitabın iki boyutlu olduğunu başta söylemiştim. İlk boyut dil ve yapısıydı. İkinci boyut ise ele alınan konu: Sömürgecilik. Conrad’ın ince bir simgesellikle yoğurduğu Kurtz adlı karakteri sömürünün, emperyalizmin dünyaya ne boyutta yayıldığının göstergesiydi kitapta. (Borges’e karakter yarattığını düşündüğünüz yazarlar kim diye sorulduğunda ilk olarak Conrad’ı örnek vermesi tesadüf olamaz gibi geldi bana kitabı okuduktan sonra.) Para, heves, hırs uğruna kendinden olmayanı kanının son damlasına kadar sömüren emperyalist kişiler ya da ülkelerin iğrençliğini görmek karanlığın yüreğine balıklama atlamak gibi oldu. Aslında hepimiz maddi manevi birer sömürücü emperyalistiz, değil mi? En basitinden ben bu kitabı inceleyerek sömürüyorum. Bazıları sevgiyi silah olarak kullanıp sömürüyor. Bazılarımız zamanını sömürüyor. Toplantıda seçilseydi çok güzel tartışılırdı bu kitap. Ömrünü denizlerde geçirmiş Conrad’ın Karanlığın Yüreği’ni kitaplığıma koyup deniz edebiyatının her tonunu hissettim, dediğimde benim için çok keyifli ve faydalı bir okuma olduğunu biliyorum artık. Geri kalan hiçbir olgu bir anlam ifade etmiyor. Ve siz de Conrad’ı okuyun lütfen. Hem modern bir klasik okumak hem de insanlığın savaştan sonraki en büyük suçlarından olan sömürgeciliği karanlık bir şekilde görmek için. Kitapla kalın. (Murat Sezgin)

Karanlığın Yüreği PDF indirme linki var mı?

Joseph Conrad - Karanlığın Yüreği kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Karanlığın Yüreği PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Joseph Conrad Kimdir?

1857'de Polonyalı bir anne-babadan Ukrayna'da doğdu. Asıl adı Josef Korzeniowski'ydi. Sürgün edilen anne ve babasıyla birlikte Rusya'ya gitti. 1874 yılında bir Fransız gemisinde denizcilik hayatına başladıktan sonra 1884'de bir İngiliz denizcilik şirketine geçti ve İngiliz vatandaşı oldu.

Denizcilik hayatı 1894'e kadar sürdü. Bundan sonra kendini yazmaya verdi. Ancak bu yıllar arasında, hikaye ve romanlarının pek çoğuna konu ve tema sağlayan denizcilik hayatından alacağını almıştı.

1924 yılında ölen Conrad, anadili olmamakla birlikte İngiliz dilinin en önemli yazarları arasında yeralmayı başardı. Dilindeki belli belirsiz yabancılığı, anlatmayı sevdiği iç dünyaları, çeşitli yorumlara açık çetrefil kişilikleri anlatmakta başarıyla kullandı.

Nostromo (Çeviren: Mehmet H. Doğan, Adam Yayınları), Nigger of Narcissus, Lord Jim, Victory (Zafer, Çeviren: Armağan İlkin, Adam Yayınları), Secret Agent, Under Western Eyes (Razumov'un Öyküsü, Çeviren: Ayşe Yunus-Zafer Bakırcı, Alan Yayıncılık) ve The Heart of Darkness en önemli eserleri arasındadır.

Joseph Conrad Kitapları - Eserleri

  • Karanlığın Yüreği
  • Casus
  • Lord Jim
  • Narcissus'un Zencisi
  • Gençlik
  • Nostromo
  • Batılı Gözler Altında
  • Lagün
  • Üç Deniz Öyküsü
  • Sır Ortağı
  • Zafer
  • Muhbir
  • Dönüş
  • Altı Öykü
  • Geri Zekalılar
  • Almayer'in Sırça Köşkü
  • Kişisel Bir Belge
  • Sokak Çalgıcısı - Lord Jim
  • Denizden Yansıyan
  • Tayfun
  • Talih
  • Karain
  • The Lagoon
  • Tales of Unrest
  • An Outpost of Progress

Joseph Conrad Alıntıları - Sözleri

  • "Bu yıl keyfim yerinde olmadı pek." (Narcissus'un Zencisi)
  • Tıpkı patlayan top mermileri gibi yasaların ihlali de denizden gelen çözülmez bir gizemdi onlar için. (Karanlığın Yüreği)
  • Bu yıl keyfim yerinde olmadı pek. (Narcissus'un Zencisi)
  • Ona göre kavga çok daha eskilere dayanıyordu. ............................................. ............................................. ............................. "Mesele neydi acaba?" (Muhbir)
  • Bilmediğim sokaklardan güçlükle yolumu bularak eve dönerken ben de bir sürü şey yapmaya koyulmuştum; ben ama kimseyi rahatsız etmeden, sadece kendim için ve sadece kafamın içinde... (Sokak Çalgıcısı - Lord Jim)
  • Bizim siyasi nedenimiz yok; siyasi tutkularımız var ve o da bazen. Bir inanç nedir? İster nesnel ister duygusal olsun, kişisel çıkarımızla ilgili bir bakış açısıdır. Kimse durup dururken, hiç uğruna yurtsever olmaz. Yurtsever kelimesi işimize yarıyor. (Nostromo)
  • Çok gençlerin anları yoktur. Dur durak ve iç gözlem nedir bilmeyen umudun o güzelim sürekliliği içinde günlerini peşinen yaşamak, ilk gençliğin ayrıcalığıdır. (Üç Deniz Öyküsü)
  • ilahi demokrasiden pek de farklı olmayan vahşi otokrasi,sadece düşmanlarının kanıyla beslenmiyor anlaşılan.Dostlarını ve uşaklarını da yiyip yutuyor. (Batılı Gözler Altında)
  • Kalbin arzuladığı yere giden tüm yollar uzundur. Sürüklenip gideceksek, tutunduğumuz yeri bırakmanın ne faydası var ? (Üç Deniz Öyküsü)
  • Bence insanla­rın çoğu son meteliklerine kadar kumar değil mi zaten? Bu­günden yarına ne olacağını kim bilir? İşin kötüsü insan ken­di elindeki kağıtları bile bilmez yaşarken. Oysa önemli olan elindeki kozları tanımaktır. Bilmem anlatabildim mi? Fırsa­tını bulursa herkes kumar oynar. Herhangi bir şey için, ba­zen de her şey için. (Zafer)
  • Bütün dünyayı kapsayacak kadar geniştir insan yüreği. Yükü omuzlamak yeterince yiğitliktir, ama bunu silkip atacak yüreklilik nerededir? (Lord Jim)
  • Kısa bir tatil verdim kendime. Tek başıma kutluyorum. Neden olmasın ? (Casus)
  • Dünyadan çekip gitmeye yeterince hazırdım. (Sır Ortağı)
  • Onlar! Asla! (Geri Zekalılar)
  • "Bunlar geçecek." (Geri Zekalılar)
  • "Tek başına bilgi sadece bir çöp yığınıdır." (Batılı Gözler Altında)
  • "Yanlışlık: Yaşam için gerekli ihtiyaçların, gizli korkuların, yarım olgun hırsların, kendimize karşı duyduğumuz gizli bir inançsızlıkla karışık bir kendine güvenin, umuda beslenen aşkın ve belirsiz günlerin getirdiği korkunun derinliklerinde yatar." (Batılı Gözler Altında)
  • İnsanca duygulara her zaman saygı duyardı Heyst. Ne var ki insanlara yakınlık göstermesini beceremez, bu eksikliğini de bilirdi. Karşınızdaki bir yıkıntı haline gelmişse, incelik­le, terbiyeyle yardımcı olamazsınız ona. (Zafer)
  • Bu kokuşmuş gemide açlıktan kırıldığımız yetmedi, şimdi de bu kötü yürekli zorbalar uğruna boğuluyoruz! (Narcissus'un Zencisi)
  • "İyi gerekçelerden şüphe duymak gerekir." (Batılı Gözler Altında)

Yorum Yaz