diorex

Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi - Beyza Alkoç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi kimin eseri? Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi kitabının yazarı kimdir? Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi konusu ve anafikri nedir? Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi kitabı ne anlatıyor? Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi PDF indirme linki var mı? Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi kitabının yazarı Beyza Alkoç kimdir? İşte Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.01.2023 22:00
Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi - Beyza Alkoç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Beyza Alkoç

Orijinal Adı: Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi

Yayın Evi: İndigo Kitap

İSBN: 9786059144728

Sayfa Sayısı: 448

Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yıldızları görebilmek için duvarları arasında yaşadığımız evimizden vazgeçtik.

"Sadece bedenlerimizi değil, ruhlarımızı da karantinaya aldılar. Ne bu karantinadan çıkabiliyoruz, ne de birbirimizden ayrılabiliyoruz. Bundan sonraki tek savaşımız bu karantinadan kurtulmak. Kurtulduğumuzda da birlikte olacağız, ama özgür…Savaş bitti, ve biz sağ kaldık.Savaş bitti, ve biz hâlâ ayaktayız."

Zeynep, yeni okuluna başladığı ilk gün kendini bir felaketin ortasında bulmuştu. Salgın bir hastalık nedeniyle okulu karantinaya alınmış, akşamında ise kendini okulun karanlık koridorlarında bir kız öğrencinin cesedinin başında bulmuştu. Üstelik yalnız değildi, onlar da yanındaydı; mahşerin diğer üç atlısı.

Bu, yalnızca bedenleri değil ruhları da karantinaya alınmış dört kişinin hikâyesi. Bu, onların özgürlüklerine ulaşmak için yaşadıkları esaretin hikâyesi. Bu, birbirlerinin her şeyi haline gelen, gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar birlikte olacaklarına söz veren dört arkadaşın hikâyesi. Bu, mahşerin dört atlısının hikâyesi.

Şimdi, bizimle misiniz?

Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi Alıntıları - Sözleri

  • ‘’ Bazı şeyler zaman alır ve zamanda bazı şeyleri bizden alır ‘’
  • Ay benim gece senin..
  • "Ve siyahtan daha karanlık bir renkle tanıştım o an .Hiçlik rengi..."
  • Duvara bir şarkı sözü yazacaksınız Bu hangi şarkı sözü olurdu ?
  • Bakkala diye çıkıp, sana gelesim var.’

Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Acilen Karantinaya Alınması Gereken Tek Kitap: YouTube kitap kanalımda Beyza Alkoç'u ve Karantina kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: https://youtu.be/2Ia6xxuNANg Nasıl ki "boş yapma, yıkık, duyar kasma, kral, düştüm, yorma reis" gibi kelimeler Z kuşağı turnusolü ise Beyza Alkoç'un Karantina serisi de bir o kadar Z kuşağı turnusolüdür arkadaşlar. Bu incelemeye özel olarak farklı bir şey yaptık, Google'dan 1000kitap'a yolu düşüp bu kitap yorumunu okuma ihtimali bulunan okurlar için bir yere kadar her yorum yazan arkadaşa, gençlerin rahatlıkla okuyabileceği ve nitelikli bulduğum 2 adet kitap önerdim. Belki genç arkadaşlar bir ihtimal yorumları okur da Karantina kitabından çok daha iyi ve küfürlerle değil kurguyla, olay örgüsüyle, toplumsal bir mesajla öne çıkıp edebiyatın gerekliliklerini sağlayan kitaplarla karşılaşırlar diye siz de 14-18 yaşları için uygun kitapları yorum olarak yazabilirsiniz. Şimdi girelim bakalım... Karantinaya. Kitabın adının devamı Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi olduğu için öncelikle bunun ne demek olduğundan bahsedeyim. Hristiyanlık inancında kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılan dört atlıdır bu arkadaşlar. Bunu duyunca aklıma şöyle bir şey geldi... Sanırım bu kitap da Türk Edebiyatı'nın kıyamet alameti olarak ortaya çıkmış gibi görünüyor. Hatta koronavirüsten yaklaşık 2 yıl önce bir salgından ötürü karantinaya gireceğimiz konusunda kehanette bulunduğu için Beyza Alkoç, Ortaçağ'da yaşamış Nostradamus adlı kahinin reenkarne hali bile olabilir. Lana Del Rey'in kendi şarkısında su-su-summertime summertime sadness demesi gibi bu kitabı okuduğum sırada benim de içimden "ka-ka-karantina karantina sadness" diyesim geldi sürekli. Hatta Çağdaş Türk Edebiyatı adıyla sürekli çok satanlarda bulunan ve içleri erkeğin kadın üstündeki tahakkümü, cinsiyetçi küfürler ve şiddet gibi alt metinlerle dolu bu tür kitapları, esas nitelikli Çağdaş Türk Edebiyatı yazarlarımız olan, halen yaşayan ve adlarını bir avuç insanın bildiği Serkan Türk, Pelin Buzluk, Mehmet Yılmaz, Mehmet Eroğlu veya Faruk Duman gibi isimlere tulum giydirip karantinaya almalıyız esas! Dediğim gibi, kitabın her sayfası argo değil bildiğiniz ağır küfürlerle dolu, çocuklara ve gençlere kesinlikle önerilmemesi gerekmesine rağmen 1000kitap istatistiklerinde okuyanların %70'i 14-17 yaş arası çocuklarımız. Bu konu çok ciddi bir konu bence, zira gençlerimiz böyle kitapların içinde yazanları birbirine karşı söyleyip kendilerine örnek olarak alıyor. Kitabın içinde neredeyse her sayfada olan küfürleri incelemeye yazsaydım bu inceleme şikayet alıp kaldırılırdı, gerisini siz düşünün. Yani mesela Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli kitabını her ne kadar Türk Edebiyatı'nın en iyi eserlerinden biri olarak görsem de içeriğindeki cinsellik ögeleri ve klinik vakalar nedeniyle yine çocukların yaşına uygun bulmam, bulamam. Ayrıca erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünün alt metinde sürekli işlenmesi demiştik değil mi... Hah işte. Bu konu çok daha sıkıntılı bir konu. Gerek Sümeyye Koç'un Hercai kitabında gerek Büşra Küçük'ün Kötü Çocuk kitabında gerekse de Beyza Alkoç'un Karantina kitabında alt metinlerde işlenen şey, erkeğin kadına psikolojik ve fiziksel tahakkümünün göze ısrarla sokulması. Siz bu kitapları önceden hiç duymamış olabilirsiniz fakat gençlerimizin büyük çoğunluğu bunları okuyor. Hatta Karantina kitabının içinde pek çok benzeri bulunan bir cümleyle örnek vereyim bu durumu: "Bu iş bitene kadar senin sahibin benim. Ne dersem o!" (s. 36) Wattpad'den ünlenip Çağdaş Türk Edebiyatı adıyla satılan pek çok kitabın içinde işlenen bir konudur bu: "Kadın köle ve erkek de efendi-sahip." Alttan alta gençlere aşılanan mesaj bu işte. Sürekli kadına hakimiyet kurulup o sanki bir köle gibiymiş gibi ve erkek de ona gücünü her şekilde kanıtlamalıymış şeklinde bir ima var. Beyza Alkoç'a sormak isterdim: "Sen de bir kadınsın Beyza ve 18 yaşın altındaki çocuklara okuttuğun bu kitabın içerisinde neredeyse her sayfada ağza alınmayacak küfürler ve kadının bir ezikmiş gibi gösterilmesi var. Genç nesli nasıl zehirlediğinin farkında mısın?" diye. Kitabın içinden bahsetmek istediğim bir diğer konu, kitabın 137. sayfalarında yapılan ve birbirini en çok seven çiftin belirlendiği Romeo ve Juliet yarışması. Yani Shakespeare, Karantina kitabının bu kısmını okusaydı muhtemelen Romeo ve Juliet'i hiç yazmazdı ve şu anda mezarında kemiklerinin sızlamasını istemeyip bir krematoryumda cesedinin yakılmasını isterdi herhalde. Çünkü Beyza Alkoç, Romeo ve Juliet'i o kadar yanlış anlamış ki, onların masum, bilinçsiz, toy aşkı yerine burada erkeğin kadına tahakküm kurduğu, her sayfada görmekten şaşırdığım küfürlerden geçilemeyen ve hiç de masum olmayan bir aşk var. Beyza Alkoç bir röportajında şöyle demiş : "Aslına bakarsanız Karantina basit bir fikirle ortaya çıkmış fakat benim içimde çok büyük bir yere sahip olmuş bir seri. İstediğim şey az önce bahsettiğim gibi okurlara çözebilecekleri bir bulmaca vermekti." Ben sana bulmacayı veriyorum kardeşim, katil Onur'un babası. Hepsi bu. Oh beee... Bak, kitabı okumana gerek kalmadı. Kocaman bir spoiler yedin ve zaten bütün kitap bu bulmaca üzerine kuruluydu. Hadi artık okuma böyle kitapları ve sana önereceğim, senin de yaşına uygun olan şu kitapları okumayı dene: 1- Dostoyevski, İnsancıklar 2- Yaşar Kemal, Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca 3- Stefan Zweig, Gömülü Şamdan 4- Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde 5- Miguel de Unamuno, Sis Beyza Alkoç, Z kuşağının ilgi ve beğeni müptelası Instagram hesapları için artık o kadar büyük bir tapınma kaynağı olmuş ki, muhtemelen Osho ve Kubrick'in Eyes Wide Shut filmindeki gibi Beyza Alkoç'un da kendisine özel mistik bir tarikati olsa gerek. Aksi takdirde kitapları kendi kimliği ve olgunlaşıp gelişmek için değil sosyal medyada ilgi görüp statü kazanmak için okuyan, Beyza Alkoç'un çobanlığında sürüleşip bu kitabı Twitter Türkiye trendlerine bile sokacak kadar müridi bir araya toplamak gerçekten bir hayli zor görünüyor. Çünkü kabul etmek gerekir ki, bu kitap, bir kitap değil. Bu kitabın bir kitap olmadığı tartışılamaz, tartışılması teklif dahi edilemez. Beyza Alkoç gibi kendini yazar sananların ve Sümeyye Koç gibi "Maddi anlamda epey rahatladım. Hayallerimi gerçekleştirebilecek paraya sahibim." deyip de kitaplarını yazanların kitaplarına para veriyorsanız Oğuz Atay'ın "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?" demesi ve yaşarken değer görememesi, Robert Musil ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi yazarların da borçlar ve açlık içinde ölmüş olmasını unutma. Bu, aklının bir köşesinde her zaman kalsın. Kitaba 1 puan yerine 2 puan vermemin sebebi, yazarın kendisinin bu kitap için yazdığı önsözden dolayı. Kendisi 10 yıldır yazıyormuş ve samimi olduğunu düşünmek istediğim bir önsöz kaleme almış. Umarım yazarın kendisi bu incelemeye bir şekilde rastgelir ve eğer okursa düşünür "Acaba?" diye. Bizim zamanımızda herkesin kitabını okuyup sonrasında izlediği Twilight filminde Edward, Jacob, Bella üçlüsü olması gibi bu kitapta da Onur, Burak, Zeynep üçlüsünün genç okurların parasını, hayatlarını ve kitap zevklerini bir vampir gibi emmesi bir tek beni rahatsız ediyor olmamalı arkadaşlar... İncelemenin başlarında dediğim gibi belli bir yere kadar yazılan her yorum için 14-18 yaş aralığındaki çocukların ve gençlerin okuyabileceği 2 adet nitelikli kitap önerdim. Çabuk, Beyza Alkoç'un müritleri gelmeden... (Oğuz Aktürk)

Berbat ötesi bir kitap mı arıyorsunuz? Buyrun Karantina'yı okuyun.: Eğer okuduğum en kötü kitapların listesini yapsaydım, bu kitap kesinlikle o listenin kraliçesi olmaya aday olurdu. Hatta bırakın kraliçeyi, tanrıça olur ve tüm berbat kitaplar ona tapınırdı. Kitap o kadar, o kadar kötüydü ki; Nova Prospekt ekibinin terk edilmiş cinli bir köyde bulduğu, içinde inek gözünden fare kemiklerine kadar her şeyin bulunduğu o kan içindeki büyü kasesine kafamı gömmek istedim. O kadar kötüydü ki, çeşitli canlı dışkılarını toplayıp asmr videosu çekerek yesem, kitabı okurkenkinden daha çok eğlenebilirdim. O kadar kötüydü ki, bu kitaba başlamak yerine hayatımın sonuna kadar ıslak çoraplar giymeyi tercih ederdim. O kadar kötüydü ki kitabın her bir sayfasını yırtıp ayrı ayrı şekillerde yakıp her külü birbirlerinden çok uzak yerlere gömmek istedim ki asla birleşemesin, bir daha görmeyeyim. Peki neden çok beğenilmiş bu kitap benim için bu kadar kötü? Hemen anlatıyorum ama eğer okumadıysan ve illa okumak istiyorsan bu kitabı, incelememi tam burada okumayı bırak çünkü kitabı yarısına kadar tüm saçmalıklarıyla anlatacağım kanka. Öncelikle kitaptan nefret edebilmek için gerçekten bir sürü sebebim var ama bunlardan en önemlisi, her üç sayfada bir karşımıza çıkan mantık hataları. Kitap çok çok özetçe şu şekilde: Okulun ilk gününde okulda salgın hastalık çıkıyor, okul karantinya alınıyor. Elektrikler de o gün kesiliveriyor ve ne hikmetse jeneratörler de bozuluyor. Yeni okulunda ilk gününü geçiren Zeynep, yani kitabın anlatıcı karakteri, o günün akşamı koridorda kan içinde bir kız ceseti buluyor ama onu aynı zamanda okul müdürünün oğlu Onur ve onun arkadaşları Burak'la Mert de buluyor. Onur zaten karantina altında olduklarından, müdür babası daha fazla mahvolmasın diye şimdilik saklamak ve katili bulmak istiyor. Riverdale izlediyseniz aklınıza Betty Cooper ve Jughead Jones gelebilir ama hemen bunu aklınızdan silin çünkü bu kitapta dünyanın en aptal dört insanının çözme çabasını izleyeceksiniz. Bu salak karakterlerin dedektiflik maceralarına henüz değinmeyeceğim. İlk mantık hatası şöyle: Dört ergen koridordaki ceseti alıp hiçkimsenin girmediği bir müzik odası olma aşamasında bir odaya arkaya koyup üzerini örtüyorlar. Sakladıkları yer cidden orası, evet. Bu çok komik çünkü bir okulda kapalı kalsa insanlar, arkadaşlarıyla yalnız kalabilecekler bir yerlere girmek isterlerdi. En azından ben ve arkadaşlarım sakin bir yer bulmak için öyle yerlere kesinlikle girerdi. Çünkü yüzlerce öğrenciden bahsediliyor okuldaki ve hadi ama, kanka, o gürültüden ve salak salak davranan salak tiplerden kaçıp sakin yerler arayacak insanlar elbet olacaktır. Yiyişmek isteyen sevgililerden tut yalnız kalmak isteyen arkadaşlara kadar çoğu kişi öyle yerleri tercih eder. İkinci olarak, bahsedilen salgın hiçkimsenin umrunda değil! Kimse öğrencilere salgın hastalık tehlikesi nedeniyle nasıl önlemler alabileceklerini söylemiyor ve maske gibi gerekli şeyleri vermiyor. Kimse de bunu garipsemiyor, herkes kendi halinde takılmaya gidiyor. Salgın üzerine neredeyse hiç konuşulmuyor. Kimsenin hiçbir şekilde umrunda değil, herkes salmış hayatını. Kendilerine "Mahşerin Dört Atlısı" diyen grubumuz (daha doğrusu şimdilik sadece Zeynep'in kendi kendine öyle dediği grup) salgın hastalığı iplemedikleri gibi katili de iplemiyor, ciddiye almıyorlar. Mert ve Burak sürekli işin alayında. Onur'la Zeynep sürekli anlaşmazlık yaşıyor ve Onur sık sık Zeynep'e karşı psikolojik ve fiziksel şiddet uyguluyor. Ayrıca okuldaki her canlı, Onur'dan çekiniyor, ona saygı duyuyor ve yaptığı tüm psikopat hasta hareketleri alttan alıyor. Şaşırdık mı? Hayır, klasik Wattpad kitaplarındaki sorunlu bad boy bu kitapta Onur Zorlu adı altında varlığına devam ediyor. Zeynep'se her fırsatta "Ben Onur'a aşık değilim, ondan hoşlanmıyorum ve hatta ondan çok nefret ediyorum!" diyor kendi kendine ama buna rağmen her fırsatta Onur'un ne kadar güzel ve kusursuz olduğundan bahsedip onu yücetlmeyi bırakmıyor. Zaten kitap boyunca Zeynep'in sürekli kendisiyle çelişip durmasını okuyoruz bir yandan. Şimdi dedektifliklerinden bahsetme vakti. Siz bir cinayeti nasıl çözersiniz? Önce kurbanın kim olduğunu, çevresini ve çevresindekilerle ilişkilerini bilmelisiniz, değil mi? Cesetin üstünü ararsınız, telefonu veya cüzdanı gibi şeylerle kim olduğunu bulursunuz veya bunlar üstünden çıkmadıysa, çevrede onu arayan, yokluğunu fark etmiş birilerinin olup olmadığına bakarsınız. O kişilerle konuşursunuz, cinayetten bahsetmeden ağız ararsınız. En basitinden bunlar yapılabilir. Bizim "Mahşerin Dört Atlısı" bunlarla uğraşmıyor. Ceseti sakladıktan ve koridordaki kanları temizledikten sonra kantine gidip oturuyorlar ve oradaki yüzlerce öğrenciye bakıp "Katil hangisi olabilir acaba?" diye düşünüyorlar. Ya da en azından düşünmeye çalışıyorlar çünkü bunu bile doğru düzgün yapamıyorlar. Nedeniyse Zeynep'in koluna erkek sinek bile konsa sinirden deliren psikopat Onur. Onur'un kitaptaki tek vasfı "Bu cinayeti çözmeliyiz." diyip salak salak şeylere kudurmak. Kitabı okurken hep birisinin Onur'a "Onur bi adam gibi dur da çözelim şu cinayeti amına koyayım. Anladık en sorunlu, en bad olan sensin, bi dur yeter." demesini bekledim. Neyse, tam yüz (100) saat sonra karantina bitiyor ve bizim Atlılar karantinadan kurtuluyorlar. Ama katile dair hiçbir fikirleri yok tabii. Karantina altındaki, salgın hastalık olma tehlikesi bulunan bir okulda edebiyat öğretmenleri ne hikmetse "Aşk Yarışması" yaptığında yarışmaya katılıp aşk felsefesi yapıp kazanıyorlar bile ama katile zerre kadar yaklaşamıyorlar. Karantina kalkınca hemen evlerine gidiyorlar. Gece Burak "Lan cesedi okulda bıraktık lan." diye mesaj atınca diğerleri de "Oha harbiden lan." falan oluyoryor kafalar bi milyon anlayacağınız. Hemen ertesi gün okul tatilken okula ceseti almaya gidiyorlar. Oradan alıp cinayeti çözene kadar başka bir yere saklayacaklarmış. Evet. EN AZ YÜZ (100) SAAT beklemiş olan CESET. O kadar saat içinde şişmiş, suyu idrarı akmış, sineklenip kurtlanmış ve ağır kokusu koridorları doldurmuş olması gereken cesedi. Sanki dokundukları an vıcık vıcık parçalanmayacakmış ve kokusu sanki hiç sorun olmayacakmış, hiçbir yere sinmeyecekmiş gibi davrandıkları ceseti. Öyle bir ceseti kucaklayıp katlarca aşağı indirip arabaya koyup başka bir yere saklamaktan bahsediyorlar. Onur Bey'in adli tabiplik OKUYAN arkadaşı varmış, ona götürebilirlermiş. Onlara yardım edermiş. Onur bir de bunların üstüne "En büyük kanıt ceset, bizde olması çok önemli." demesi ama ceseti bir kez bile incelememesi... Bir de harap ettikleri ceseti arkadaşına götürecekmiş. Adli tabip olmamış, sadece okulunu okuyan arkadaşına. Neyse ki gittiklerinde ceseti orada bulamıyorlar da, saçma sapan sahnelere maruz kalmıyoruz ama sayfaları çevirince o saçma sapan sahnelerin kitabın ilerleyen sayfalarından çok daha güzel olabileceğini düşünmeye engel olamıyorum ben. Daha anlatabileceğim çok fazla mantıksız, aptal olaylar var ama bu kitapla ilgili daha fazla vakit kaybetmek istemiyorum. Ama umarım anlattıklarımın bu kadarı bile Karantina'nın ne kadar çöp bir kitap olduğunu size gösterebilmiştir. Bu kitabı sevenlerin doğru düzgün hiç kitap okumadıklarını veya okusalar bile bu tarz cinayet kitaplarını neredeyse hiç okumadıklarını söyleyebilirim. Çünkü cinayet üzerine bir şeyler izleyip okumuş insanların bu kitabı sevebileceğine inanmıyorum. Okumamanızı tavsiye ederim şiddetle. Vaktinize yazık ya cidden. (Zeynep)

Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi PDF indirme linki var mı?

Beyza Alkoç - Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Beyza Alkoç Kimdir?

15 Şubat 1996 tarihinde dünyaya gelen Beyza Alkoç bir İngilizce Mütercim Tercümanlık öğrencisidir. Küçük yaşlardan beri romanlar, senaryolar ve tiyatro oyunları yazan Beyza Alkoç'un ilk kitabı 2015 yılında yayınlanmıştır.

Beyza Alkoç Kitapları - Eserleri

  • Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi
  • 3391 Kilometre
  • Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — İkinci Perde
  • Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — Üçüncü Perde
  • Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi/Dördüncü Perde
  • Sıfır Kilometre
  • Kar Küresi
  • Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — Beşinci Perde
  • Asansör
  • Sınır
  • No: 26
  • Sınırsız
  • Kar Tanesi

Beyza Alkoç Alıntıları - Sözleri

  • +Ege, elini camdan dışarı uzatsana. -Neden? +Bende uzatacağım. Aynı yağmur elimizi ıslatacak sanki ellerimiz birbirine değiyor gibi. Uzatıyor musun? -Evet. Tuttum elini.. +Ben de.. (3391 Kilometre)
  • "Ay benim,gece senin.." (Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — Üçüncü Perde)
  • " Bir harabeyi sevdin, yıkık bir binaya aşık oldun... Ben seni hak edecek ne yaptım? " (Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — Üçüncü Perde)
  • Kötü hatıralar ruhun kelepçesidir. (Kar Tanesi)
  • Ben olmasam gülüp eğlenebileceğiniz biri olmayacak. (Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — İkinci Perde)
  • Ben ne zaman insanların arkalarında bıraktığı olmaktan vazgeçeceğim? (Sınırsız)
  • " Kusurlarımız bizim yıldızlarımızdır, bırak parlasınlar... " (No: 26)
  • "Sevsene Beni.” (Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — İkinci Perde)
  • -Neler yaptın bensiz? +Ağladım. -Hep mi? +Hep ağladım. Sen neler yaptın bensiz? -Seni bekledim. +Hep mi? -Hep bekledim. (3391 Kilometre)
  • İnsanın içinde ne varsa dışını öyle duyuyordu. İçim kırgındı, dışım daha kırgın. İçim hüzündü, dışım hüzün yığını. (Kar Tanesi)
  • En mantıklı söz saf bir yürekten çıkan sözdür. (Asansör)
  • Bu dünyada anlaşılmadığını hisseden, dünyaya arkasını dönen, içine kapanan herkese... (Kar Tanesi)
  • “Keşke ruhumu da bir yara bandının altında yatırıp birkaç gün dinlendirebilseydim.” (No: 26)
  • Her şey senin elinde mutlu olmak da mutsuz olmak da.. (Sınır)
  • Teşekkür ederim hayatıma ; Karanlık için aydınlık için Acı için mutluluk için Gece için Güneş için... (Karantina: Mahşerin Dört Atlısının Hikayesi — Beşinci Perde)
  • "Elimizde kibrit yanarken bizi fark etmezler mi?” "Biz zaten yıllardır yanıyoruz kimse fark etti mi?" (Kar Küresi)
  • Belki de bazı gerçekleri insanların yüzüne vurmalıydık. (Kar Tanesi)
  • Dünyada bir yer bana ev olmak için ayrılmış da ben gelmiş orayı bulmuşum gibi... (No: 26)
  • Yaşamın olayı sindirebilmek. Her şey bir şeyleri sindirebilmek üzerine kurulu. Karnımızı doyurmamız, susuzluğumuzu gidermemiz, nefes alışımız, aldatılmamız, terk edilmemiz. Hepsi sindirilmeye bakıyor. (Sınır)
  • Dünya hassas kalplerin cehennemidir (Kar Tanesi)

Yorumlar

Image
Ziyaretçi
26.02.2024 / 21:06

Ben bu kitabı okumayı düşünüyorum ve bu siteden konusu ile ilgili doğru bilgi aldığımı biliyorum çünkü zaten özellikle kitaplar için güvendiğim bir site.

Yorum Yaz