Kayboluş - Georges Perec Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kayboluş kimin eseri? Kayboluş kitabının yazarı kimdir? Kayboluş konusu ve anafikri nedir? Kayboluş kitabı ne anlatıyor? Kayboluş PDF indirme linki var mı? Kayboluş kitabının yazarı Georges Perec kimdir? İşte Kayboluş kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Georges Perec
Çevirmen: Cemal Yardımcı
Orijinal Adı: La Disparition
Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları
İSBN: 9789755394725
Sayfa Sayısı: 352
Kayboluş Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Birinci mucize: Georges Perec, Fransızcanın en çok kullanılan sesli harfi olan “e”yi kullanmadan bir roman yazdı: La disparition.
İkinci mucize: Cemal Yardımcı, bu romanı “e” harfini kullanmadan Türkçeleştirdi: Kayboluş.Kayboluş, ilk yayımlandığı 1969 yılından bu yana kısıtlamanın kaçınılmaz olarak yoksullaştırdığı kuru bir anlatı olarak karşılanmadı hiç! Dil oyunları, çağrışımları, konusunu baş kahraman yapan kurgusuyla bir yazınsal başyapıt; doludizgin hayal gücü, insafsız mizah duygusuyla bir solukta okunacak bir roman olarak kabul gördü.İkinci Dünya Savaşı’nı, anasının, babasının kayboluşuna tanık olan bir çocuk olarak yaşayan yazar, hayatına damgasını vuran boşluğu bu olağanüstü romanında bir harfi ortadan kaldırarak yansıtır. Ama daima yaptığı gibi, hüznünü coşkulu bir mizahla sarıp sarmalayarak, acı olanı gülünç, anlamsız olanı kurgusal kılarak, sıkıntılarından oyunlar çıkararak açığa vurur bu boşluğu. Bu paradoksal yaklaşım baştan sona romana sinmiştir. Bir açıdan has yazından yana olanların tat alacağı bir yazınsal oyundur bu yapıt, bir başka açıdan hoş bir fantastik komplo öyküsüdür. Bir bakıma bir tür “roman-karşıtı” romandır.Kayboluş, orijinal çılgınlığa layık, aslına aşağı yukarı sözcük sözcük sadık bir uyarlamayla bu topraklarda, Ayrıntı Yayınları’nda. “Bu kitapta can alıcı ortak noktaya sahip sayısız sözcük kullanılamamıştır: Kayboluş’da, ‘altıncı harfin’ romana hiç sızmayacağı bir yapı kurmuştur yazar. Büyük paradoks: Çok sık karşılaşılan bir harfin asla okur karşısına çıkmayacağı bir roman yazmaya soyunan yazarın adında dört posta o harfin bulunması. Daha büyük paradoks: İnanılması güç bir ön kuraldan yola çıkmış olmasına karşın, romancının son yarım yüzyılın başyapıtlarından birini yaratması. Kayboluş, harfin sayıyla çarpıştığı, sıfırla sonsuzun birbirini hırpaladığı bir yazı okulunun, Oulipo’nun doruk noktalarından biri. Kayboluş lirik, akıl dolu, hinoğluhin bir roman.”
Enis Batur
Kayboluş Alıntıları - Sözleri
- Anlam ortada aslında. Ortada ama az ya da çok uzağımızda. Az ya da çok bulanık, az ya da çok muğlak ama orada.
- “Arkanda maskeler var. İçinde hiçbir şey yok . Yaşama arzusu. Ölme arzusu.Bir boşluk hissi , hoyrat bir anlayışsızlık .Ya sonra ? ”
- Git gide kısa ve kestirme cümleler kurmaya başlıyorsun
- “Mışıl mışıl uyumak burnumda tütüyor. Dalmak, uyumak, top patlasa duymamak istiyorum. Ama imkânsız.”
- “Istırabı olduğu ortadaydı ama acısını kim, nasıl yatıştırabilirdi? Tanımsız bir hastalıktan mustarip kıvranıyordu...”
- İnsan bir ad, bir sözcük istiyor. Haykırmak istiyor: Çözümü bulduğunu, bunalımının kaynağına indiğini haykırmak istiyor. Bu abuk sabuk karmaşık laf yığınından sıçrayıp çıkmak, bu sözcük bataklığından kaçıp kurtulmak istiyor insan. Ama artık bir sıçrama taşı da yok, tutunacak bir dal da. Hayal gücünün dibini boylamaktan başka yol yok. Bir başlangıç noktası yakalamak istiyor insan: Ama bütün noktalar çok uzaklarda, çok bulanık... "KAYBOLUŞ" GEORGES PEREC️
- "Milyarlarca, on milyarlarca yavru kuş öldü!"
- Ulaşılacak bir amaç vardır ama yol yoktur; kararsızlıklarımıza,duraksamazlarımıza yol adını takarız.
- Yazılanı anlamıyorsan yazılmayana bak.
- “Bütün dünya normal gözüküyordu, ama... Ama? Bu noktada olaya Fransız kalıyordu.”
- Franz Kafka'nın vakti zamanında açıkladığı gibi: Ulaşılacak bir amaç vardır ama yol yoktur; kararsızlıklarımıza, duraksamalarımıza yol adını takarız. Georges Perec "KAYBOLUŞ" ️
- Ölüm, fısıldadı tunçtan parmaklarıyla ölüm, uyuşmuş parmaklarıyla ölüm, yazının yok olup gittiği ölüm, bir soytarının karalayıp dolduracağını sandığı kâğıt tomarının sonsuza kadar apak, bomboş kalmasını sağlayan ölüm, kulağımıza: Roman bitti. Georges Perec "KAYBOLUŞ" ️
- “Bütün dünya normal gözüküyordu ama tümü hayaldi. Başta olağan, sıradan olan, insanlık dışı bir hal alıyor, insanı çıldırtıyordu.”
- “...ona yaklaşmakla ondan kaçmak arasında bocalarsınız.”
Kayboluş İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"YAZILANI ANLAMIYORSAN YAZILMAYANA BAK. ": Çünkü biri kayıp. Sanrıların ortasında yokluğa doğru kayan, yasaklanmışı, kaybolanı düşünüp duran, tümümüzü yutacak o büyük yarığın farkında olan, kimi zaman bir filmin ortasına hapsolmuş, mışıl mışıl uyumanın hayalini kuran Anton Ssliharf mi kayıp yoksa? Ya da o harf mi? Rastlantı sonucu adı Gayb olan insanlar mı? Ya da üstü kapalı olarak büyüttüğü çığlıkta yokluğuna bir türlü alışamadığı, onu doğuran kadın mı kayıp? Yoksa romanın 5. bölümü mü? "Kim kayboldu? Kim? Nasıl? Anlamıyorum.." Hadi ama, o kadar korkunç olmamalı. Kurgudaki muazzam ustalık sonucu sayfaların arasında yitip durmak, arkanda bıraktığın bütün kazanımların bir solukta yok olduğuna şahit olmak, dahası yazarın sizi bağladığı sözcük oyunlarında tüm kitaba onun nazarından bakmaya çalışmak, yokluğunun farkına dahi varmadığınız artılar sunacak. Yeter!! Buraya kadarmış. :)) Yüz - yüz elli kelimeyi bile 'e' harfini kullanmamaya çalışarak yazmak, anlatmak istediğim şeyleri başka şekillerde sunmak için uğraşmak ne kadar zormuş, çok iyi anladım. Kaldı ki tek bir 'e' harfi bile kullanılmadan yazılmış, anlatım ve dil olarak oldukça başarılı, bu başarıya okuru savurup duran bir kurgunun da eşlik ettiği 57002 sözcük, 370430 harften bahsediyorum. Içerisinde şiirler ve bulmacalar bile var. Belirli bir teknikle sonuna kadar giden metinde, hani bilmeseniz, bir harfin hiç kullanılmadığını farketmeniz muazzam derecede zor. Çünkü hiçbir yerde bir kopukluk, eksiklik, zorlama, anlam kayması vs hissetmiyorsunuz. Işte bu noktada, bu kelime oyunları arasında, yokluğuna rağmen eksik değilmiş gibi yaşadığımız pek çok değerin, varlığın, insanın, şeyin içimi tırmaladığını hissettim. Yazarın, Yahudi toplama kamplarında kaybolan annesinin geride bıraktığı boşluk, kitap boyunca içimde büyüdükçe büyüdü. Onun deyimiyle arkası karanlık olan ak boşlukları düşündüm. Bütün olayın düğümü burada, dediği yerde ben daha çok düğümlendim. Olaylar Anton Ssliharf'in uykusuzluk sorunu çekmesiyle başlıyor. Kahramanımızın gizemli bir not göndererek aniden ortadan kaybolmasıyla devam ediyor. Herkes onu aramaya, gizemi çözmeye çalışsa da, başarılı olamıyorlar, kitabın sonuna kadar. Karışık olay örgüsünün içinde siz de kaybolduğunuzu hissediyorsunuz. Değinmek istediğim iki önemli konu daha var. Birincisi, yazar, Türk kültürüne şaşılacak derecede hakim. Özellikle kullandığı bazı isimler ve yer adları bunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Doğrusu, haberdar olmadığım bu ayrıntıyla beni şaşırtmayı başardı. Diğeri ve asıl önemlisi ise çevirmen Cemal Yardımcı hakkında. Öncelikle tıpkı metnin orjinalinde olduğu gibi 'e' sesini hiç kullanmadan yaptığı çeviriyi kesinlikle çok beğendiğimi belirtmem lazım. Kitaba, önsöz dışında, eklediği kısımlar sebebiyle, bir çevirmenin esere bu kadar müdahil olma durumuna ilk kez şahit oluyorum. Yapısı itibariyle yorumlanmaya fazlasıyla müsait olan bu eser, çevirmenin heyecanını öylesine diri tutmuş ki, yaptığı katkıları küçük kusurlar olarak tanımlıyor. Küçük kusurlar ama, bir yosmanın baştan çıkarıcılığını artıran küçük kusurlar, şeklinde. Orijinal metne sadık kaldığını da belirtiyor. Hatta kitabın normalde kayıp olan beşinci bölümünü kendisi yazarak, orada kendisini 'yarı yazar' sözüyle tasvir ediyor. Bu fazla iddialı kalıbı neden kullandığını açıkladığı kısımlar, beni fazlasıyla tatmin etti. Bunu gereksiz bulmak ya da etik olmadığını düşünmek bir tarafa, başka hangi kitabı Cemal Yardımcı çevirisinden okuyabilirim, diye araştırmama bile vesile oldu. Fazlasıyla beğendim. Perec'e gelince.. Şu ana kadar okuduğum kitapları bir tarafa, Kayboluş bir tarafa, diyorum. Her hamlesiyle beni büyülemeyi başardı. Keyifli okumalar. :) (Liliyar)
E Harfi olmadan: Başlığı gördünüz, yazıyı da okumaya başladınız sonra satırlar arasında sözcük sözcük o harfi arayıp da bulamayacağınızın düşünüyorsunuzdur ama bu vaadi tanımıyor şu an’a kadar tarafımca kullanılmaması dahi bana, büyük bir iş başarmışlık hissini uyandırdı. Zira zatım içün buraya kadar kullanmama güçlüğünün yanında zorlama olmaması içün hususi olarak çabalamak. Bana, yazının sonuna kadar varamayacağım sinyalini çaktı bundan ötürü boşa kazma sallamayıp haddim olmayarak giriştiğim aksiyona şurada nokta koyup başlığın izahını, daha doğrusu kitabı o harfi hunharca kullanarak tarafınıza şu bıraktığım link sunar... https://medium.com/t%C3%BCrkiye/e-harfi-kullanmadan-239e8a87656d (Mansur Yüksel)
Çok yorucu bir okumadan geldim, kitaba dair ne anlatabilirim diye düşünüyorum dünden beri. Kitabın “e” harfi bulundurmayışı, çevrildiği diğer dillerde de “e” harfi kullanılmadan çevrilmiş olması tam bir reklam kampanyası olmuş. Yazarın bunu “Auschwitz” kampında “kaybolan” annesine ithafen yazdığını okumayan da kaldıysa tekrar belirtmiş olayım. E harfi kullanmamak demek bir kitabı yazarken sadece içeriği değil biçimi de kurgulamak demek. Kitabın kategorilendirildiği alandaki en başarılı örneklerden birisi sayılmasının da sebebi işte bu biçim kaygısı. Neyse efendim bu e harfi olayına kanıp okumaya başladım kitabı; ama ilerlemeye çalıştıkça kitap bir bataklık misali ilerlememe engel oluyor sanki, okuyorum anlamıyorum, okumak istemiyorum, zorluyorum… Zaten okuduğum sırada göçebe yaşam tarzını benimsemiş, tekerlekli valizi ikinci kolunun yerini almış ilçeler ve şehirlerarası bir gezgin modumdayım. İçimdeki şeytan “Yarım bırak en iyisi, zaten bir halt anlamıyorsun! Uzaklaştın da kaç gündür zaten!!” diye dürteleyip duruyor, ben direnmeye uğraşıyorum. Kitap Anton Ssliharf adlı karakterin uyku sorunuyla başlıyor. Bu karakterimizi bir türlü uyku tutmuyor ve karakter buna çözüm arıyor. Hatta bu bölümü yazar “Uyuyan Adam” isimli kitabına atfetmiş. (“Burada, bir zamanlar yazdığımız bir romandaki gibi mışıl mışıl uyuyan bir adam anlatılır.” – Anton Ssliharf kısmı/ 1. Bölüm açılış yazısı… ) Karakter rüya mı görüyor, kafasında mı kurguluyor, kendisi bir roman mı yazıyor gibi pek çok soru işaretleriyle boğuştum. Sonra işe polisiye kısım giriyor, Anton kayboluyor, sonra günlüğünden ve kendilerine yollanan mektuplardaki ipuçlarından yola çıkarak onu aramaya çıkan arkadaşları da bir bir kaybolmaya başlıyor. Bu kısımlar tam bir işkence... Kitap ne anlatıyor, konu ne, olay ne... Tam bir keşmekeş var, içinden çıkmaya çalışırken anlamlandırmaya çalıştığınız kısım daha da bir artıyor. Bu kısmı okurken bir noktadan sonra anlama işini akışına bırakıp anladıklarımla yetinip, ileride bir düzene oturacağına dair inancıma tutunarak okumayı sürdürdüm. Keşmekeşin düzene oturması yaklaşık 14. Bölüme doğru oluyor, 14 bölüm böyle yarı anlayıp yarı anlamlandıramayarak gidiyor. Buraya kadar sabredip okumayı bırakmazsanız sanki okuduğunuz kitaba sihirli bir değnek değmiş gibi kitap bambaşka bir hale geliyor ve tüm kördüğüm yavaş yavaş gözünüze nakış gibi gelmeye başlıyor. gonderi/25647119 Başında anlamlandıramadığınız tüm olaylar keyifli bir şekilde birbirine bağlanıyor. Yazar da bunu aslında bize taa kitabın başında söylemiş fakat kurguyu yakalamaya çalışırken bunun farkına varmak zor. gonderi/25648503 Gizem çözülmeye, hikaye şekillenmeye başladıkça kitabı elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Ben 7 saatlik otobüs yolculuğunun nasıl bittiğini anlayamayacak kadar kaptırdım mesela kendimi bu noktadan sonra. Kitapta yazarın sık sık kitabı okuyucuyla birlikte yazıp-okuyormuş gibi bir his vermesini çok sevdim, bizim okurken kaybolmuş hissettiğimiz kadar, yazar da yazarken kaybolmamak için belki de hatırlatma notlarını kitabın içine saklamış ve bunu kurguya çok başarılı bir şekilde yedirmiş. Sanki bu kısımdan sonra böyle yazmayı düşünmüştüm, tekrar nereden bağlayacağımı görmek için okuduğumda unutmamak adına bunu da buraya yazayım şeklinde bir yol izlemiş. Tabii bu benim uydurmam da olabilir. =) gonderi/25627947 Bu kitapla birlikte adını duyduğum, kitabın da en önemli örneklerinden sayıldığı “Oulipo” (Ouvroir de littérature potentielle, anlamı; "potansiyel edebiyat için atölye) diye bir akım varmış, bu akım Fransız edebiyatında hatırı sayılır bir yere sahip, edebiyat ile matematiği harmanlamış, içeriğinde bulmacalar, labirentler, iç-içe geçmiş karmaşık hikayeler barındıran farklı edebiyat tarzları yaratmayı amaçlıyormuş. Şimdi bu akımla ilgisi var mı ya da neyle ilgisi var bilmiyorum ama kitapta çok fazla 3, 6 ve özellikle 29 rakamı vardı. Bunlar bir yere bağlanır umudu ile epey bir not aldım farkına ilk vardığımda fakat sonra başa çıkamayıp bıraktım, üzerine oldukça kafa yorsam da bir sonuca varamadım, varabilen veya bir bilgi bulabilen olursa yorumda konuşalım üzerine lütfen. Sadece sayı değil aslında ak sözcüğü de çok fazla vardı ama bunları çıkarmaya üşendim. :) Şuradaki ekran görüntüsünde, şizofrenik şekilde Lost’taki sayılar gibi takıntı yaptığım sayılarla ilgili bir takım notları görebilirsiniz. =) https://i.hizliresim.com/g9QMAR.png Yunusla ilgili de bir metafor var sanırım bu da en sık kullanılan sözcüklerden birisiydi. Bir sürü yazar, heykeltraş, kitap, sanatçı adı geçiyor. Takip etmekten sıkılacağınız kadar çok. :-x Evet kitap alışık olduğumuz tarzın çok dışında ve belki de bu sebeple okunması oldukça zahmetli, fakat yazar arada bizi kitap kahramanı yaparak nasıl bir yol izlediğimizi, izleyeceğimizi yazmış ve bir nevi özür gibi kitabı böyle yazmasındaki amacını belirtmiş. Kitabın giriş, gelişme, sonuç biçimsel kaygısını linklerdeki alıntılarda özetlemiş. gonderi/25626286 gonderi/25626368 gonderi/25626543 gonderi/25630943 gonderi/25630974 Böyle cebelleşip okuyup bir yere varabildiğim kitaplardan daha ayrı bir tat alıyorum bitirdikten sonra. Hep aynı tarz kitaplar okursak, nasıl etrafımızdaki farklılıkları kabullenebiliriz ki zaten… Bu yüzden sıkılsanız da, okumaktan soğusanız da pes etmeyin derim; belki de Lowry’nin dediği gibi “Kim ki yorulmadan uzağa, daha uzağa koşmaya gönüllüdür ancak onu kurtarabiliriz.” (NigRa)
Kayboluş PDF indirme linki var mı?
Georges Perec - Kayboluş kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kayboluş PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Georges Perec Kimdir?
Şaşırtıcı özgünlükteki yapıtlarıyla, anlatı üslubuna ve şiire getirdiği yeniliklerle edebiyat dünyasında ayrı bir yer edinen Georges Perec, 7 Mart 1936'da Paris'te doğdu, 3 Mart 1982'de Ivry'de öldü. Neredeyse tüm yaşamı boyunca Paris'te yaşadı. İkinci Dünya Savaşı'na katılan babası 1939'da öldürüldü. Almanlar Fransa'yı yavaş yavaş ele geçirirken, Perec akrabaları tarafından kırsal bölgeye götürüldü. 1942 yılı sonlarında Paris'te kaybolan annesinin de daha sonra Auschwitz'de ölmesiyle, altı yaşında öksüz kaldı ve halasıyla eniştesi tarafından büyütüldü. Yahudi kökenli oluşunu ve anne babasını savaşta kaybetmesini hiçbir zaman açıkça irdelemese de, bunlar yapıtlarında alttan alta her zaman var olan unsurlar oldu.
Perec eğitimini tamamladıktan sonra, bazı dergilere yazılar yazmaya başladı. 1965'te ilk romanı Les Choses. Une histoire des années soixante (1965; Şeyler - Altmışlı Yılların Bir Hikayesi, çev.: Sevgi Tamgüç, Metis Yay., 1998) ile Renaudot Ödülü'ne layık görüldü. O tarihten itibaren birbiriyle hiçbir benzerlik taşımayan yirmiden fazla kitap yayımladı.
Perec, 1960'ta Raymond Queneau ve François Le Lionnais tarafından kurulan, Paris merkezli OuLiPo'nun (Ouvroir de Littérature Potentielle-Potansiyel Edebiyat Atölyesi) üyelerindendi. Italo Calvino, Harry Matthews, şair ve matematikçi Jacques Roubaud'nun da üyesi olduğu, matematik, mantık ya da satranç gibi başka alanlardan biçimsel olarak yararlanan, edebiyatı bu alanlardan ödünç aldığı yeni yapılar ve örneklerle genişletmeye çalışan OuLiPo'nun başını çeken edebiyatçılardan biri oldu.
Perec, romanlardan toplu çapraz bulmacalara, denemelerden taşlamalara, şiirlerden sözcük oyunlarına çeşitlilik gösteren yapıtlara imza attı. Tersinir sözler, evirmeceler, sözcük oyunları Perec'in yapıtlarından hiç eksik olmadı.
1969'da hiç "e" harfi kullanmadığı La Disparition (Kayboluş) adlı romanı yazdı. Kayboluş bir adamın ortadan kayboluşunun hikâyesidir ve adamın kaybolduğu dünyada "e" harfi de kaybolmuştur, ancak romanın hiçbir karakteri dildeki yer değiştirmelerin, benzetmelerin, tahrif etmelerin ve böyle bir evrenin boşluğu doldurmak için giriştiği sonu gelmeyen hilelerin farkına varmaz. Böyle bir dünyada arkadaşları Anton Ssliharf'i boşuna arar ve birer birer yok olurlar.
İnsanın yaşadığı ortamı keşfe çıkan Perec, kimi zaman sivri dilli bir alaycılıkla, kimi zaman da takıntılı bir yöntemcilikle romanlar yazdı. Özel hayatı konusunda her zaman ketum olsa da, yapıtları otobiyografik unsurlarla doludur. 1973 yılında yazdığı La Boutique Obscure, 1975'te kaleme aldığı W ou le souvenir d'enfance (W Ya da Bir Çocukluk Hatırası, çev.: Sosi Dolanoğlu, Metis Yay., 2001), 1978'de yayımlanan Je me souviens, otobiyografik özellikleri daha öne çıkan yapıtlarıdır.
Perec'in en önemli yapıtlarından biri de, 1978'de yayımlanan ve Medici Ödülü'ne layık görülen La vie mode d'emploi'dır (Yaşam Kullanma Kılavuzu, çev.: İsmail Yerguz, Yapı Kredi Yayınları, 2001).
Harflerle ve sözcüklerle oynamayı çok seven Perec, dili neşeli bir oyun ve keşif alanına, kapıları şiire olduğu kadar derin felsefi düşüncelere de açılan bir laboratuvara çevirmiştir.
Georges Perec Kitapları - Eserleri
- Uyuyan Adam
- Şeyler
- Kayboluş
- Doğdum
- Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?
- Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi
- W ya da Bir Çocukluk Hatırası
- Saraybosna Suikastı
- Yaşam Kullanma Kılavuzu
- Paralı Asker
- Harikalar Odası
- Mekan Feşmekan
- Ellis Adası
- Karanlık Dükkan
- Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi
- Olağan-içi
- Her Durumda Yapmam Gereken Şeylerden Bazıları
- Cantatrix Sopranica L. ve Diğer Bilimsel Yazılar
- Kış Yolculuğu
- Doğdum
- Kış Yolculuğu ve Peşindeki Öyküler
- İncelikli Go Sanatını Keşfetmeye Çağıran Küçük Kitap
- A Void
Georges Perec Alıntıları - Sözleri
- her şey, herkes tehditkar hale geliyor. geçtiğim yerlerin hepsi bana yabancı. (Karanlık Dükkan)
- servis şefinizin karşısına geçmiş alçak sesle yaşam koşullarınızın yavaş yavaş bozulmakta olduğunu anlattığınızda sizi sempatik ve neredeyse heyecanlı bir dikkatle dinlemeyeceğini ve size gelecekte bir ücret artışı umudu vermeyeceğini düşünmeniz için hiçbir neden yoktur (Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi)
- bir servis şefi astlarından birini hiçbir zaman tebrik etmez. (Ücret Artışı Talebinde Bulunmak İçin Servis Şefine Yanaşma Sanatı ve Biçimi)
- Yaşamak hoşuna gidecek mi? Evet desene. Evet ve yine evet. Güneşte yürümenin hazzı, yağmurda yürümenin hazzı, yolculuğa çıkmanın, yemenin hazzı. Yüzmenin. Tren sesi duymanın? (Paralı Asker)
- Saat dördü beş geçiyor. Göz yorgunluğu. Sözcük yorgunluğu. (Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi)
- Binet, kralın perukacısı Rigaud'ya bir tablo ısmarladı. Ressam bu işten hiç memnun kalmadı Çünkü küçümserdi fırçası tarakları Ama Rigaud, peki ya olmasaydı Modellerin perukları Ne renkleri kalırdı ne ruhsarları O vakit çok arardın perukacıları! (Harikalar Odası)
- "Zaman geçiyor, ama sen saati bilmiyorsun..." (Uyuyan Adam)
- Herkes ayağa kalkar ve hiçbir şey olmaz. (Doğdum)
- Geçtiğim yerlerin hepsi bana yabancı. (Karanlık Dükkan)
- Küçük bir şişe Vittel su içiyorum oysa dün kahve içiyordum (bu durumun meydan üzerinde dönüştürücü bir etkisi var mı?) (Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi)
- "Dönüşsüz bu gidiş uzak kadere teslim hep başka kıyılara doğru sürükleniriz bari bir gün sonsuz sularında senelerin demirleyemez miyiz ey göl daha bir sene anca geçti aradan doyamadığı maruf dalgaların başında bak oturduğu taşta yapayalnız bir adam benim o bir başıma." (Saraybosna Suikastı)
- Ey edebiyat! Senin o kutsalların kutsalı süreklilik aşkın yüzünden ne ezalar, ne cefalar çekiyoruz!... (Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?)
- Anlam ortada aslında. Ortada ama az ya da çok uzağımızda. Az ya da çok bulanık, az ya da çok muğlak ama orada. (Kayboluş)
- "Yatak: Tanımlanmamış tehdidin meskeni, tezatların meskeni, fani haremleriyle dolu yalnız bedenin mekânı, arzuya yasak mekân, bağlılığın umulmadık mekânı, düşün ve ödipal özlemin mekânı: Ne mutlu uyuyabilene korkmadan kahırlanmadan O heybetli, o kutsal yatağında babanın Soyundan gelenlere hem beşik hem mezar olan. José Maria de Heredia Trophées" (Mekan Feşmekan)
- Nasıl ulaşmalı sıradan olana, basit olana, gündelik olana, olağan olana, her gün olup bitene? (Ellis Adası)
- Birçok şey değişmemiş, yerinden bile hareket etmemiş (harfler, semboller, çeşme, toprak alan, banklar, kilise vb.), ben de aynı masada oturuyorum (Bir Paris Semtinin Tüketilme Denemesi)
- “Arkanda maskeler var. İçinde hiçbir şey yok . Yaşama arzusu. Ölme arzusu.Bir boşluk hissi , hoyrat bir anlayışsızlık .Ya sonra ? ” (Kayboluş)
- “Mışıl mışıl uyumak burnumda tütüyor. Dalmak, uyumak, top patlasa duymamak istiyorum. Ama imkânsız.” (Kayboluş)
- İnsan bir ad, bir sözcük istiyor. Haykırmak istiyor: Çözümü bulduğunu, bunalımının kaynağına indiğini haykırmak istiyor. Bu abuk sabuk karmaşık laf yığınından sıçrayıp çıkmak, bu sözcük bataklığından kaçıp kurtulmak istiyor insan. Ama artık bir sıçrama taşı da yok, tutunacak bir dal da. Hayal gücünün dibini boylamaktan başka yol yok. Bir başlangıç noktası yakalamak istiyor insan: Ama bütün noktalar çok uzaklarda, çok bulanık... "KAYBOLUŞ" GEORGES PEREC️ (Kayboluş)
- Her yapıt başka bir yapıtın aynasıdır. (Harikalar Odası)