diorex
Dedas

Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri - James Churchward Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri kimin eseri? Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri kitabının yazarı kimdir? Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri konusu ve anafikri nedir? Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri kitabı ne anlatıyor? Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri PDF indirme linki var mı? Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri kitabının yazarı James Churchward kimdir? İşte Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 21.05.2022 07:00
Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri - James Churchward Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: James Churchward

Çevirmen: Emre Özdal

Yayın Evi: Omega

İSBN: 9786050200393

Sayfa Sayısı: 288

Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kayıp Kıta Mu dizisinin üçüncü kitabı olan Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri'nde James Churchward başlıca dünya dinlerinde kullanılan kutsal sembollerin kökenlerini ve orijinal anlamlarını araştırmıştır. Churchward'a göre farklı dinlere ait sembollerin hepsi ortak bir kökene, eski Mu Uygarlığı'na dayanır. Bugüne değin dünya üzerinde var olmuş tüm uygarlıklar kendi dinlerini anavatan Mu'nun dinsel sembollerini kullanarak ifade etmiştir. Ünlü araştırmacı ömrünün yarısını Pasifik Okyanusu bölgesinde var olmuş bu büyük medeniyetin izini sürmekle geçirmiştir. 50 yıllık emeğin ürünü olan bulgularını bu ciltte ve dizinin diğer kitaplarındaizlerle paylaşmaktadır. James Churchward diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da çok çarpıcı tespitler yapmıştır: "insanlık tarihinin bazı dönemlerinde, ilkesizce hareket eden rahipler dinin içine uyumsuz icatlar, taşkınlıklar ve ahlaksızlıklarla dolu hırçın dini kurallar sokarak dinlerin çöküşüne neden oldular... insanların kalplerine batıl inançlar ve korkular yerleştirerek onları tuzaklarına düşürdüler. Hem ruhlarını hem de bedenlerini köleleştirdiler. Bunu başarmalarının ardından bu rahiplerin zenginleşmeleri ve tüm gücü ellerine geçirmeleri çok sürmedi" Buna benzer başka ilginç görüş ve belgeler içeren bu kitabı büyük bir ilgiyle, bir solukta okuyacağınıza inanıyoruz.

(Arka Kapaktan)

Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri Alıntıları - Sözleri

  • Konfüçyüs MÖ 556’da şunları söylemiştir: Tanrı konuşur mu diye soruluyor.Dört mevsim kendilerini ortaya koymakta,her şey yaşamaya ve büyümeye devam etmekte iken şimdi bana sen söyle, Tanrı konuşur mu?
  • Doğa insana Hayatın Kökenini gösterir. İnsanın Büyük Kaynakla ve Evreni kontrol eden Büyük Kozmik Güçlerle olan ilişkisini gösterir. Bunun yanı sıra bu Güçlerin de kaynağını gösterir. İşte arkeoloji Yaratılışın ihtişam ve yüceliğini açığa vuran uzun bir kelimenin harflerinden biri gibidir, insanı Semavi Babaya daha çok yakınlaştırır. Yine, doğal bir sonuç olarak, gerçek bilimin dinin ikiz kardeşi olduğunu gösterir. Onlar ayrılmaz bir bütündür, çünkü din olmadan insan Kozmik Güçleri idrak edemez ve bu kozmik Güçleri tamamen anlayamadan evreni yöneten Büyük tanrısal sevgiye yaklaşamaz.
  • Ra mu yalvaran kalabalıklara şunları söyledi "Burada hep birlikte öleceksiniz. Siz, hizmetkârlarınız ve zenginleriniz .. sizin küllerinizden yeni uluslar yükselecek ve eğer onlar da üstünlüğün dış görünümden değil, özden ve yapılanlardan kaynaklandığını unuturlarsa ayni felâket onları da bulacak"
  • İnsanlar ölümsüz tanrılardır.tanrılar ölümsüz insanlardır .
  • ⭕️daire: tanriyi sembolize eder..çünkü dairenin de tanri gibi başlangıcı ve sonu yoktur..dairenin ortasina çizilen nokta ise tanrinin gözünü sembolize eder.."tanri her şeyi görür ve herkesi izler"..bu nokta sembolizması,eski misir'da zamanla göz şeklini almıştır.. güneş: tanriyi sembolize eder...çünkü dünyaya en yakın ve en güçlü enerji kaynağıdır...ancak güneş tanrı olarak algılanmaz,sadece bir sembolizmadır...
  • İnsanlar gerçekliğe dair sade ve dürüst şekilde eğitim aldıkları sürece hiçbir kilise onları ellerinde tutmayı başaramayacaktır.
  • Özgür kalmış bir ruhun korkacağı hiçbir şey yoktur. Şunu bil ki, korku rüyalarını yaratacak olan şey, inançlarla beslenen ve kötü eylemlerden kalan pişmanlıktır. Ancak düşünmeye vakit bulamayacak kadar meşgul olanlar ya da düşüncelerini egolarının hizmetine vermiş olanlar bu teşviki anlayamamaktadır. Materyalizm, dünyanın bu anlamda içerisinde bulunduğu kötü durumun sorumlusudur.
  • Her şeyden önce bu eserde, sembollerin günümüzde kabul gören yaygın anlamlarını vermediğimi belirtmek isterim. Benim ilgilendiğim onların kökenini ve orijinal anlamlarını iletmektir. Mu'nun battığı zamana kadar bütün semboller orijinal anlamlarını koruyordu. Mu ortadan kalktıktan sonraki 5000 ya da 6000 yılı atlayıp geçmek zorundayım. Görünen odur ki, bu, Hindistan veya Mısır'daki birkaç bilgi kırıntısı dışında tarihin yazılmadığı bir çağdır. Mu'nun ve diğer kara parçalarının yok olması ve ardı sıra süren gaz kuşaklarının ve dağların formasyonundan sonra, insanoğlunun bu uzun zaman dilimini toparlanarak ve yeryüzünü yeniden iskan ederek geçirdiğini anlıyoruz. 6000 yıl öncesinin Mısır'ına girdiğimiz zaman, orijinal sembollerin birçoğunun varlıklarını sürdürdüğünü, ancak büyük ölçüde Mısırlılaştıklarını görürüz. Bu, özellikle dizaynlar için geçerlidir ve içinden çıkılacak gibi olmayan bir teoloji de buna eşlik etmektedir. Bir sürü yeni sembollerin türemesinin yanı sıra bunların çoğunun ezoterik ya da gizli anlamları da vardır. Bu karmaşa, Yukarı ve Aşağı Mısır tek bir krallıkta birleştiği sırada en üst safhaya ulaşmıştı. Bu birleşme yalnızca halkların değil, iki ayrı grup sembolün de birleşmesiyle sonuçlanmıştı. İki grup sembol, hiçbirisinden bir ayıklama yapılmaksızın tek bir gruba dönüşü vermişti. 4000 veya 5000 yıl önceki Mısır'da bu sembol karmaşası öyle bir hal almıştı ki, rahiplik teşkilatının yarısı bile birbirinden birkaç kilometre uzaklıktaki mabetlerde ya da ülkenin diğer şehirlerinde kullanılan sembolleri anlayamıyordu.
  • Mısır tarihinde dikkati çekmek istediğim bir sonraki dönem, Ptolemeler hanedanı zamanıdır. Çünkü bu dönemden itibaren çok sayıda Grek filozofu Mısır’a gelmeye ve Mısır'ın kutsal sırlarıyla yetişmeye başlamışlardı. Akabinde, M.Ö. 600'den başlayarak bu bilgiyi ülkelerine taşıdılar. Kutsal Semboller Grekleşti ve yeni isimler almalarının yanı sıra bunlara ilave bir teoloji de gelişti. Sonuç, genel anlamda, eğlendirici mitlerin ortaya çıkmasıydı. Dolayısıyla birçoğumuzun aşinası olduğumuz Grek mitlerinin Mısır ve Hindistan çıkışlı efsane ve öğretilerin tesiri altında kaldığını söyleyebiliriz. Belirtmek istediğim bir diğer nokta da, Mu'nun ortadan kalkmasıyla birlikte, onun bir anne gibi kol kanat gerdiği tüm dünya ülkelerindeki din ve ilimler üzerinde kontrolünün de ortadan kalktığıdır. Zaman içinde bu özgün din ve ilimler öylesine dejenere olmuşlardı ki, sonunda İlk Büyük Uygarlığın öğretileri geçmişe karışmış ve bütünüyle unutulmuşlardı. Hayal meyal de olsa bazı yansımalar bulabileceğimiz mitler ve artık her yanı sararak dünya bahçesini nefes alınamayacak duruma getiren çalı çırpının arasından başlarını çıkarmaya gayret eden tek tük çiçekler dışında.
  • Zamanımıza gelecek olursak, sözde eğitim görmüş bazı yazarların sembollere bütünüyle hayal ürünü, kesinlikle hatalı ve hikayeden ibaret anlamlar yüklediğini görmekteyim. Nereden böyle fikirlere kapıldıkları anlaşılır gibi değildir. Fikirlerinin kadim yazılar olmadığı muhakkaktır. Sonuç olarak bilim bir teoriler çağına sürüklenmiştir. Teoriler gerçeğe hizmet etmek için üretilir. Çılgın teorileri kanıtlanmadığı sürece gerçek dedikleri şey gerçek sayılamaz. Ancak görülmektedir ki teorileri ne kadar akıl almaz ve garipse, o kadar çok bilimsel olduğu düşünülmektedir. Hiç kimsenin hatta sahibinin dahi anlamadığı bir teori bilimsel kabul görmektedir.
  • SEMBOLLER ve HÜR MASONLUK- Kadim sembollerin çoğu Hür Masonların törenlerinde kullanılmaktadır. Orijinal anlamlarının yitirildiğini kendileri de kabul etmekle beraber köken itibarıyla onların kutsal kavramlarla bağlantılı olduğunu, uzak geçmişte dinsel törenlerde kullanıldığını ve çıkış noktalarıyla, İnsanın İlk Dinine paralel dinsel ve manevi anlamlar taşıdıklarını bilmektedirler. Semboller ve sembolizm arkeolojinin temel konularının başında gelir. Ben profesyonel bir arkeolog değilim, fakat antik dünyayı seviyorum ve elli yılı aşkın bir süredir bu konuları incelemekte ve öğrenmekteyim. Mu sulara gömüldüğü zaman, arkeoloji de onunla birlikte gitmişti.
  • ARKEOLOJİ- Arkeolojinin bir bilim olarak öğretilmesi çok eski bir geçmişe dayanır. 15.000 yıldan daha önceki bir tarihte eskilerin arkeoloji eğitimi için özel okullar vardı. Anavatan Mu battığı ve İlk Büyük Uygarlık yeryüzünden silindiği zaman, tüm diğer eski ilimlere olduğu gibi arkeolojinin üzerine de karanlık çökmüştü. Geriye yalnızca ileride filizlenmiş yeni bir uygarlığa can verecek bazı tohumlar kalmıştı. Arkeoloji eğitiminin tekrar başlaması bugün hayatta olan kişilerin hafızasında yer alacak kadar yenidir. Günümüzde kendilerini arkeolog diye adlandıran kişilerin yaptığı şey genel olarak 1000 ila 5000 yıl önce yaşamış insanlardan kalan harabelerde kazı çalışması yürütmektir. Bu, insanlık tarihinde dün denilebilecek kadar yakın bir zaman dilimidir. Niçin eskilerin yaptığı gibi başlangıca, 15.000 yıl öncesine gitmezler? Eskilerin arkeolojik çalışmaları, belli astronomik ipuçlarına dayanılarak hesap edilen tarihler kabul ediliyorsa, 200.000 yıl önceki ilk başlangıca doğru tüm insanlık tarihini içerir. Arkeoloji düşünüldüğünden çok daha fazlasını kapsar. Eskilerin irdelediği şekliyle bu, büyüleyici bir disiplindir. Bir anlamda bir din gibi de kabul edilebilir, çünkü her adımda öğrenci Yüce bir Kavram'ın eserleriyle Yaratıcı'nın kudret ve bilgeliğinin sembolleriyle karşı karşıya gelir. Görsel malzeme onu kontemplasyona (tefekküre) sevk eder, kontemplasyonu onu En Yüceyle, var olan her şeyin büyük Mimarı ve İnşa Edicisiyle temasa geçirir. Öğrenci ilerleme kaydettikçe diğer bilim dallarının da -jeoloji, kimya, astronomi ve Kozmik Güçler- uyguladığı disiplinle yakından ilişkili olduğunu anlamaya başlar. Atalarımızın bize miras bıraktığı yazılı ve diğer birikimlerden azami yarar sağlamak ve onları daha yüksek bilgiye giden birer yol rehberi olarak kullanmak için tüm bu bilim dallarında da uzmanlaşmak gerekmektedir.
  • TABİAT- Tabiat insana Hayatın Kökenini gösterir. İnsanın Büyük Kaynakla ve Evreni kontrol eden Büyük Kozmik Güçlerle olan ilişkisini gösterir. Bunun yanı sıra bu Güçlerin de kökenini gösterir. İşte arkeoloji Yaratılışın ihtişam ve yüceliğini açığa vuran uzun bir kelimenin harflerinden biri gibidir, insanı Semavi Babaya daha çok yakınlaştırır. Yine, doğal bir sonuç olarak, gerçek bilimin dinin ikiz kardeşi olduğunu gösterir. Onlar ayrılmaz bir bütündür, çünkü din olmadan insan Kozmik Güçleri idrak edemez ve bu Güçler hakkında doğru dürüst bir bilgi elde etmeden Büyük İlahi Yasaya nüfuz edemez. Tevrat'ın ilk iki bölümü, insanoğluna bu Kozmik Güçlerin işleyişini öğretmek amacını güdüyordu. Ancak Mu'nun Kutsal Metinleri'nin eşi olan ve Musa tarafından, Sina'daki mabedin Baş Rahibi olduğu sırada tefsir edilerek Anavatan'ın üslubu ve harfleriyle yazılan bu metinlerin hatalı tercümesinden dolayı vazifelerini yerine getirememişlerdir. Mısır'ın ezoterik mabet yazıları, Tufan'ın nedenini açıklamakta ve bu fenomenin gerçeğini ortaya koymaktaydı. Ancak elimizde olduğu haliyle Tevrat'ın bu bölümlerini her kim kaleme aldıysa, kadim yazı formuna dair hiçbir bilgisi yoktu, tıpkı günümüz insanının semboller ve sembolizmi anlamakta bütünüyle yetersiz olduğu gibi. Neticede, Kitab-ı Mukaddes'in Eski Ahit bölümü niyet edilen görevini tam olarak yerine getirememiştir. Musa'nın devrettiği Tevrat, günümüz insanının kavramlarının üstünde bir ilim anlayışını içeren ve dünya tarihinin gelmiş geçmiş en muazzam ve en engin eseri olan Kutsal ve Vahye Dayalı Metinleri'nin ta kendisiydi. Ancak görünen odur ki hiçbir şey ebediyen kaybolmamaktadır, çünkü dünyanın farklı yerlerinde keşfedilen ve biraraya getirildiklerin­ de Mu'nun Orijinal Vahyedilmiş Kutsal Metinleri'nin önemli bir bölümünü meydana getiren bazı metinler vardır. Bu metinlerde yer alan bilgiler şu konular hakkındadır: Yaratılışın aşamaları; İnsanın ve kadının yaratılışı. Tüm gök cisimlerinin evrendeki hareketleri; onların hareketlerini kontrol eden Güçler ve bu Güçlerin Kaynağı. Hayatın Kökeni, yeryüzünün gelişimi sırasında hayat tiplerinde oluşan gerekli değişimlerin nedeni ile birlikte Hayatın ne olduğu. Farklı jeolojik fenomenler ve bunlara neyin yol açtığı. Ve nihayet Yeryüzünün son yapı taşı: İnsan.
  • İncil'de sık sık geçen ancak yanlış yorumlanan bir kelime vardır. "Mucize" kelimesini kastediyorum. Mucize diye bir şey yoktur. Bize mucize gibi görünmelerinin nedeni cehaletimizden dolayıdır. Onlar insana yaratılışıyla birlikte verilen kendi Ruhsal Gücünün işlerliği sayesinde meydana getirilen fenomenlerdir. Kutsal Metinler bu Gücün insana "yeryüzüne hakim olabilmesine olanak sağlamak için" verildiğini söylerler. Üstatlar Ruhsal Güçlerini kullanabilen kişilerdi. Onların halk tarafından anlaşılamayan bazı olaylarına mucize gözüyle bakılmıştı. Kadim "Üstat" unvanının hedefi de ruhsal güçlerini kullanabilen kişilerdi. Zamanlarını yalnızca eskilerin bıraktığı nesnel izleri gün ışığına çıkarmak için sarf edenlerin gerçek birer arkeolog olduklarını söylemek mümkün değildir. Bunların bütün işi kazı yapmaktır. Arkeolog, bulduğu taş ve kil parçalar üzerindeki yazıları okur ve kamuoyunu onların anlattıklarından haberdar eder. Üzerinde yazılar bulunan bir taş veya kil tablet, üzerindeki yazılar okunana kadar ilginç bir taş parçası olmaktan öteye gidemez. Okunduğu zaman ise yazılı tarihin sayfalarından birini oluşturur ve günümüz insanının düşünce ve öğretilerini etkileyebilecek ve değiştirebilecek bir vasıta olma işlevini üstlenmiş olur. Arkeolojinin bütün değeri bu okuma işlevinde yatar ve geçmişimizi bu sayede öğreniriz. Sanki bir ses hiç aralıksız "tabiata başvurun ve onda saklı büyük gerçekleri ve dersleri öğrenin" diye seslenmektedir. Tabiat, büyük bir okul gibidir. Orada kafanızı karıştıracak otoriteler bulamazsınız. Orada tek ve yegane otorite tabiatın kendisidir. Rüzgarın yıprattığı her yaşlı kayanın, her fosilin bir hikayesi vardır; bir ağacın ve çalılıkların üzerindeki yapraklar da size bir öykü fısıldarlar. Evren, mükemmel bir düzen ve şaşmaz bir zaman ölçüsüyle hareket eden sayısız gök cismiyle bizleri gözleme davet eder ve bütün bunların Kaynağını tanımak arzusunu ilham eder. İnsanın bu dünya hayatı içerisinde kendisini sonsuz hayat akışındaki bir sonraki basamağa hazırlamasına katkıda bulunacak bütün bu dersler tabiatın müfredat programında yer alır.
  • DİNİN KÖKENİ- Din nedir? Max Müller şöyle söyler: "Din duyular ve akıl yürütmekten bağımsız, daha doğrusu duyulara ve akıl yürütmeye rağmen, insanın farklı isimler ve farklı kisveler altındaki Sonsuzu idrak etmesine yarayan zihinsel bir yetenektir. Bu yetenek olmaksızın hiçbir din, hatta putlara ve fetişlere tapma bile mümkün olamazdı ve eğer dikkatle dinleyecek olursak tüm dinlerde Ruhun fısıldayışını, kavranılamayanı kavrama mücadelesini, dile getirilemeyeni dile getirme çabasını ve Sonsuza hasreti, Tanrı sevgisini duyabiliriz. İnsanın düşünce ve duygu hayatından izler bulduğumuz her seferinde, onun bir dini olduğunu da bulguluyoruz. Nerede karşımıza çıkarsa çıksın, din daima kutsal bir hede­ fe yöneliktir. Ne kadar eksikleri olursa olsun, din daima insan ruhunu Tanrı'nın huzuruna getirip koyar ve o dindeki Tanrı kavramı tamlıktan uzak ve çocukça bile olsa mutlaka insan ruhunun o zaman dilimi içinde erişebileceği ve kavrayabileceği en yüksek mükemmellik idealini ifade eder." Burada Max Müller'in kastettiği dönem, Mu'nun batışından sonraki döneme karşılık gelen jeolojik Pleyistosen çağdır. Dolayısıyla söz konusu bulgular, dağların oluşması ve tufanlar sırasında sağ kalabilenlerin torunlarına aktardığı ve babadan oğula sözlü olarak gelen Anavatan'ın Vahyedilmiş Kutsal Dininin iz düşümleridir. Aşağıdaki pasajda okuyacağınız gibi, kendi düşünceleri de bu yöndedir: "Sayacağım bu ilksel ırklar bölünmeden ve dilde, ibadette ve ulus duygularında ayrılık meydana gelmeden önce ilkel bir Ari dini, ilkel bir Semitik (Sami) din ve ilkel bir Turan dini vardı. Hindistan, Yunanistan, İtalya ve Almanya'nın en eski mitolojilerinde en yüksek Tanrı aynı ismi taşıyor ve bu korunuyordu. Bu isim Sanskritçede Dyaus, Grekçe'de Zeus, Latince'de Jovis ve Germen dilinde Tiu (Wotan?) idi. Bu, gözümüzün önüne sanki dün şahit olmuşuz gibi çok canlı bir sahne getirmektedir. Tüm Ari ırkının ataları, büyük bir ihtimalle Homer'den ya da Vedalardan binlerce yıl önce, aynı isim altında, Işık ve Gökyüzü adı altında görünmeyen bir varlığa tapıyorlardı. Şimdi omuzlarımızı silkip bunun doğaya tapmak ve putperestlikten başka bir şey olmadığını söylemeyelim. Hayır, belki çok sonraları seviye kaybedip o hale gelmiş olabilir, ama bahsettiğimiz kişilerin niyeti bu değildi. Dyaus'la kastedilen mavi gökyüzü değildi, gökyüzünün kişileştirilmesi de değildi; başka bir şey kastediliyordu (Hindu dininin en eski kutsal kitapları olan) Vedalarda toplu halde "Dyaus Pitar"a niyaz edilirken Greklerde bu "Zue Pater" ve Latince'de de "Jupitar"dır; demek ki kastedilen anlam bu üç dil birbirinden ayrı düşmeden önceki anlamdı: "Gök Baba".

Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Sembolleri sevdiğim için kitaptan çok etkilendim ve severek okuyup inceledim. Özellikle böyle bilmediğim sembollerle karşılaşmak ve bildiğim sembollerin çok daha farklı kökenlerinin ve anlamlarının olduğunu öğrenmek beni muhteşem bir şekilde mest etti diyebilirim . . . (Jack Bohem)

İnsanlar ölümsüz tanrılardır.tanrılar ölümsüz insanlardır . Hayatinin 50yılıni yani neredeyse ömrünü bu konuya harcayan @jameschurchward #jameschurchward in kayıp kita mu ve sembolleri hakkında ki araştırmalarını içeren,akıcı bir dille yazılmış 5 kitaplık serinin 3.Kitabi #mununkutsalsembolleri #okudumbitti Yazar diğer kitaplarında olduğu gibi bu kitabında da çok çarpıcı tespitler yapmıştır ve başlıca dünya dinlerinde kullanılan kutsal sembollerin kökenlerini ve orijinal anlamlarını araştırmıştır.:"insanlık tarihinin bazı dönemlerinde, ilkesizce hareket eden rahipler dinin içine uyumsuz icatlar, taşkınlıklar ve ahlaksızlıklarla dolu hırçın dini kurallar sokarak dinlerin çöküşüne neden oldular... insanların kalplerine batıl inançlar ve korkular yerleştirerek onları tuzaklarına düşürdüler. Hem ruhlarını hem de bedenlerini köleleştirdiler. Bunu başarmalarının ardından bu rahiplerin zenginleşmeleri ve tüm gücü ellerine geçirmeleri çok sürmedi" Ra mu yalvaran kalabalıklara şunları söyledi "Burada hep birlikte öleceksiniz. Siz, hizmetkârlarınız ve zenginleriniz..sizin küllerinizden yeni uluslar yükselecek ve eğer onlar da üstünlüğün dış görünümden değil, özden ve yapılanlardan kaynaklandığını unuturlarsa ayni felâket onları da bulacak" ⭕️daire: tanriyi sembolize eder..çünkü dairenin de tanri gibi başlangıcı ve sonu yoktur..dairenin ortasina çizilen nokta ise tanrinin gözünü sembolize eder.."tanri her şeyi görür ve herkesi izler"..bu nokta sembolizması,eski misir'da zamanla göz şeklini almıştır.. güneş: tanriyi sembolize eder...çünkü dünyaya en yakın ve en güçlü enerji kaynağıdır...ancak güneş tanrı olarak algılanmaz,sadece bir sembolizmadır... tarihine ilgisi olanlara tavsiye ederim. #yasamınzuuhali yasamınzuuhali (Yaşamınzuuhali)

Kayıp Kıta Mu’nun Kutsal Sembolleri, İngiliz Asker ve Araştırmacı James Churchward tarafından 1935 yılında yazılmış. Yazar kitapta, insanlığın atalarının izini sürüyor. Yazarın yaptığı araştırmalara göre; farklı dinlere ait sembollerin hepsinin kökeni ortak bir kökene yani eski kayıp Mu Uygarlığına dayanıyor. Kitabın içeriğine değinirsem; konusu itibari ile merak uyandırıyor, bunu söylemem gerek. Okurken sıkılmıyorsunuz; hatta konu o kadar ilgi çekici ki kendimi kaptırdım, kitabı gün boyu elimden düşüremedim. Kitap sarıyor yani, en azından benim için öyleydi. Kitabın neredeyse yarısından fazlası sembollerden ve o sembollerin açıklamalarından oluşuyor. Yani Yazar, sembollere numara verip sonrasında numara karşılığında sembolün açıklamasını yapmış. Bundan dolayı alıntı yaparken biraz zorlandım diyebilirim. Bu yüzden alıntıları uzun tuttum. Yazarın araştırmaları dinlerin neredeyse tamamının Mu Uygarlığından miras kalan sembolleri ve mitleri ve hatta fetişleri dahi kullandığını ortaya koyuyor. Yazar Mu Uygarlığından başlayarak, her dinin sembollerini açıklamaya ve Mu Uygarlığı İle olan ilişkisini kanıtlamaya çalışmış. Kitabın ilgi çeken kısımlarından biri de Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili bölüm. Burada Mustafa Kemal Atatürk’ün, kitabın yazarı James Churchward’ın çalışmalarına ilgi duyması ve bu çalışmalardan ilham alarak Amerika Kıtasına Tahsin Mayakon(Mayatepek) Bey adlı bir araştırmacıyı Mu Uygarlığı araştırması ve bu uygarlığın Türklerle olan ilişkilerini incelemesini için göndermesi. Araştırma sonucunda pek çok rapor sunmuş Tahsin Bey; bu raporlardan en önemlisi de 14 numaralı rapormuş. Bu rapora göre Türkler ile Mu Uygarlığı arasında, Meksika’daki kavimler ve Naacal Tabletleri arasında bir bağ bulunmuş. James Churchward, bana göre çok ilginç ve güzel bir araştırma eseri ortaya koymuş. Çok güzel bir kitap. Tarihsel kökenini merak edenler için iyi bir kaynak olabilir. Okunmasını tavsiye ediyorum. Tarihi bir araştırma kitabı olmasına rağmen geleneğimi elden bırakmayacağım. Her incelemenin sonuna yazdığım gibi; Felsefe okuyun, düşünün, Felsefe ile kalın :) (Kör Kayıkçı)

Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri PDF indirme linki var mı?

James Churchward - Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı James Churchward Kimdir?

Londra'nın Devon kasabasında doğmuş, yükseköğrenimini Oxford'da tamamlamış maceraperest bir İngilizdi. Araştırmacı, sorgulayıcı ve çok meraklı bir yapıya sahipti. Çok genç yaşlarından itibaren farklı disiplinlerle uğraşmaya başlamıştı. Churchward; askerlik, eğitimcilik, ressamlık, mühendislik, balık uzmanlığı, maden bilimciliği, kaşiflik ve tarihçilik gibi niteliklere sahipti. Fakat onun en sevdiği ve en fazla öne çıkan niteliği kaşiflikti.

1930'lu yıllarda yazdığı kayıp kıta Mu ile ilgili Naacal Tabletlerini çözmüş; The Children of Mu (1931), The Lost Continent Mu (1933), ve The Sacred Symbols of Mu (1935) adlı kitapları ile gündeme gelmiştir. Bilinen en ünlü esrarengiz İngiliz yazarıdır. Aynı zamanda uzman bir balıkçı ve mühendistir.

Churchward'a göre, Mu'nun yerini "kuzeyde Hawaii, güneyinde ise Fiji ve Paskalya Adası olarak verdi." O, Mu kıtasının 64.000.000 nüfusa sahip olduğunu iddia etti. Churchward günümüzden 50.000 yıl önce, Mu kıtasının teknolojik olarak çok gelişmiş olduğunu iddia etti. Bu uygarlığın kolonileri arasında Hindistan, Babil, Pers, Mısır ve Maya uygarlıklarının olduğunu araştırmaları ile tespit etti.

Yazarın bu üç kitabı Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün okuduğu kitaplar arşivinde de yer almaktadır. Atatürk 1930'lu yıllarda Tahsin Mayakon (Mayatepek) Bey'i araştırma görevlisi olarak Amerika'ya yollamıştır. Mu kavmi hakkında bilgi edinmesi için birçok rapor düzenlemiştir Tahsin Bey. En ünlüsü 14. rapordur. Ön Türkler ile Mu kavmi arasındaki bağı sorgulamak babında yapılan araştırmalar sonucu Mu ile Meksika'daki kavimler ve Naacal Tabletleri arasında bir bağ bulunmuştur.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/James_Churchward

James Churchward Kitapları - Eserleri

  • Kayıp Kıta Mu
  • Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları
  • Kayıp Uygarlıklar 2 - Kayıp Kıta Mu
  • Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri
  • Mu'nun Kozmik Güçleri 1
  • Aztek ve Maya Mitolojisi
  • Kayıp Şehir Atlantis

James Churchward Alıntıları - Sözleri

  • ..... Çünkü hepsi haklıdır..! (Kayıp Kıta Mu)
  • Matematikte, dört işlemi, yüzdeyi, sonsuzluk kavramını da kullanan ilk toplum Mayalardı. (Aztek ve Maya Mitolojisi)
  • Günümüzde Çinlilerin birçoğu son derece beyaz tene sahiptir. Bu, damarlarındaki Uygur kanına işaret eder. Günümüzün alt sınıflara mensup Çinlileri ise Uygur kanı taşımazlar; onlar eski sarı Moğolların torunlarıdır… (Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları)
  • Bir ulus dünya tarihindeki sahip olduğu yeri; para,halkının kalbinde dürüstlük ve onurdan daha değerli olduğunda yitirir.Genel,yaygın bir kazanç hırsı, büyük bir karışıklık veya felaketin habercisidir. (Kayıp Kıta Mu)
  • Atlantis'in yalnızca birkaç tepesi yüzeyde kalmıştır: Azor Adaları, Maderia Adaları, Kanarya Adaları ve Cape Verde Adaları. Bunlar zamanında Atlantis dağlarının tepeleriydi. Atlas Dağı, Atlantis'teki en masif (deprem riski az) dağdı. Bugün burası, Pico Alto olarak tanınmaktadır ve yeri Azor Adaları'ndadır. Atlantis zamanında, Atlas Dağı, topraktan yukarıya doğru dimdik uzanan dev bir sütun gibiydi. Dağın volkanik derinliklerinden çıkan buhar nedeniyle oluşan bulutlar, dorukları çevreliyor ve sanki orada cennet varmış gibi bir görüntü oluşuyordu. Kocaman dağa "Atlas" adı verilmişti, çünkü Atlas, denizler tanrısı Poseidon'un ilk oğluydu. O zamanki, zirvesi karlı Atlas Dağı ve diğer tepeler, mutlaka, şimdinin Alpler'inden veya Himalayalar'ından daha muhteşem bir görüntü sergiliyor olmalıydı! Kim bilir Atlantis'e denizden gemilerle yaklaşmakta olanlar için ne kadar tarifsiz güzellikte bir manzara oluştururdu! (Kayıp Şehir Atlantis)
  • İlkel insan bir sembol kullandığında asıl olan nesne değildi, zihninde temsil ettiği şeydi. (Kayıp Kıta Mu)
  • Başlangıçta her şey kaostu; evren sessizdi ve her şeye karanlık hükmediyordu. (Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları)
  • Dünyaya çık oğlum ve tabiatın yazmış olduklarını öğren. Tabiat insanın öğrenmesi için temin edilmiş büyük bir okuldur. Tabiat kuramsallaştırmaz. Tabiat yalan söylemez. Tabiat kişileşmiş hakikattir. (Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları)
  • İnsanlar gerçekliğe dair sade ve dürüst şekilde eğitim aldıkları sürece hiçbir kilise onları ellerinde tutmayı başaramayacaktır. (Kayıp Kıta Mu'nun Kutsal Sembolleri)
  • Biyolojik evrim bir mittir. (Mu'nun Kozmik Güçleri 1)
  • Uygurlar, uygarlığın ve kültürün yüksek sınırına ulaşmışlardı; astrolojiyi, madenciliği, tekstil endüstrisini, mimarlığı, matematiği, tarımı, okumayı, yazmayı, tıbbı vs. biliyorlardı. İpek, metal ve ağaç üzerine yapılan süsleme sanatında ustaydılar ve altın, gümüş, bronz ve kilden heykeller yaptılar, ve tüm bunlar Mısır tarihinin başlangıcından önceydi. (Kayıp Kıta Mu)
  • Atlantis'in 90.000 yıllık tarihi incelenecek olursa çok belirgin bazı noktalar göze çarpmaktadır. Denilebilir ki, "Tabiat Ana", başını şiddetle salladığı zaman insanların ayaklarının altındaki toprağı kaydırıyor, kızgın lavlar ve volkanik küllere boğuyor, ülkelerini sulara gömüyordu. Bütün bunlara rağmen, üç kez büyük uygarlıklar doğdu, gelişti, çok yüksek boyutlara ulaştı, ama sonra bozuldu ve yok oldu. Hep doğal bir afetle gelen felaketler, yeryüzünün geri kalan kısmıyla birlikte Atlantis'i de etkiliyordu. Tarihi boyunca Atlantis, birçok insan grubunun, hem sığınma, hem de terk etme noktası olmuştur. (Kayıp Şehir Atlantis)
  • Hepsi ruhun ölümsüzlüğüne ve sonunda geldiği “ yüce kaynağa” geri döndüğüne inanıyordu. (Kayıp Kıta Mu)
  • Doğa insana öğrenmesi için sunulmuş büyük bir okuldur. Doğa teori nedir bilmez. Doğa yalan söylemez. Doğa gerçeğin canlı bir örneğidir. (Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları)
  • Uygur İmparatorluğu muhtemelen Mu’ya ait koloni imparatorluklarının ilki ve kuşkusuz en büyüğü, en önemlisi ve en güçlüsüydü… (Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları)
  • Efsaneleri ilginç ve epey geniş kapsamlı. Oldukça şaşırtıcı efsanelerinden biri, ilk insanın yaratılışıyla ilgili: kutsal kitaplardaki Âdem ve Havva. Anavatanın dilinin anlaşılması zor kelimeler içermesinden dolayı, bu efsane en değerlisidir. Zuni ve Hopilerde insanoğlunun kaderini şekillendiren iki özel tanrı vardır. Bu tanrılar kutsal sayılır fakat onlara tapılmaz. Diğer bir deyişle bizdeki erenlerle kıyaslanabilirler. Bu iki tanrının adı Ahaiinta ve Matsailema'dır. Bunlar güneş tanrısının ilk çocuklarıydı. Bu cümle dikkatli incelemelere dayanır. Hopi Kızılderilileri, tanrının genel sembolü güneşle tanrının kendisini ayırır. İlk kadının ve ilk erkeğin, tanrının sembolü olan güneşin çocukları değil, tanrının kendi çocukları olduğunu belirtirler. (Kayıp Kıta Mu)
  • “Bir zenginin cennete gitmesi, bir devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zordur.” (Kayıp Kıta Mu'nun Çocukları)
  • Tarih boyunca medeniyet kimi zaman ileri, kimi zaman geri gitmiş, kimi zaman da hem ileri hem geri medeniyetler aynı dönem içerisinde yaşayabilmişlerdir. (Aztek ve Maya Mitolojisi)
  • Tarih boyunca medeniyet kimi zaman ileri, kimi zaman geri gitmiş, kimi zaman da hem ileri hem geri medeniyetler aynı dönem içerisinde yaşayabilmişlerdir. (Aztek ve Maya Mitolojisi)
  • Atlantik silsilesi, yeryüzünün içinden gelen, daha çok bazaltın oluşturduğu ağır, yoğun ve volkanik okyanus kabuğundan meydana gelir. Suyun üzerindeki bazalt madde kısa ömürlüdür ve zamanla zayıflayıp kırılır. Oysa kıtalar, daha çok granitten oluşmuştur ve milyonlarca yıl istikrarlı bir şekilde dayanırlar. Granit, kıtaların hareket edip kırılmalarına rağmen, yoğun sıvının üzerinde yüzebilecekleri kadar hafiftir. Atlantik silsilesi bazalt yapıdır, ağırdır, batar. (Kayıp Şehir Atlantis)

Yorum Yaz