Kemalist Yalanlar - Yavuz Bahadıroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kemalist Yalanlar kimin eseri? Kemalist Yalanlar kitabının yazarı kimdir? Kemalist Yalanlar konusu ve anafikri nedir? Kemalist Yalanlar kitabı ne anlatıyor? Kemalist Yalanlar PDF indirme linki var mı? Kemalist Yalanlar kitabının yazarı Yavuz Bahadıroğlu kimdir? İşte Kemalist Yalanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yavuz Bahadıroğlu
Yayın Evi: Nesil Yayınları
İSBN: 9786051628080
Sayfa Sayısı: 208
Kemalist Yalanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Atatürk’ün doğum ve ölüm tarihleri biliniyor mu? Atatürk’ün adı “Mustafa Kemal” mi, “Kemal” mi, “Kamal” mı? Çanakkale Zaferi’ni Yarbay Mustafa Kemal mi kazandı? “Gazi” unvanı, Atatürk savaşta yaralandığı için mi verildi? Gerçekten bir “İstiklal Savaşı” var mı ve “Atatürk İstiklal Savaşı’nda yedi düveli yendi!” mi? Meclis ittifakla mı saltanatı ve hilafeti kaldırdı? Kadın Hakları Partisi nasıl kapatıldı? Devrimler ihtiyacın ürünü müdür, yoksa keyfi tasarruf mudur? En büyük eğitim hamlesini Atatürk mü yaptı? Atatürk döneminde her şey hukuka uygun mu yapılırdı? Tekke, zaviye ve dergâhların kapatılması iyi mi oldu? Arap alfabesi zor olduğu için mi harf inkılâbı yapıldı? Atatürk diktatör müydü, demokrat mıydı? ‘Dindar’ mıydı, ‘dinsiz’ miydi? Anayurdu dört baştan demir ağlarla ördük mü? Osmanlı borçlarını Atatürk mü ödedi? Atatürk olmasaydı biz olmayacak mıydık? Tüm bu sorular ve daha fazlasının cevapları bu kitapta…
Kemalist Yalanlar Alıntıları - Sözleri
- NEDEN Kİ? Şimdi Atatürk yok, biz demi yokuz yani? 1900'lü yıllardan önce de yoktu zaten ama biz gene vardık! Bu nasıl bir yaklaşımdır, büyük bir millete nasıl bir iftiradır
- Bir millet için son derece önemli tarihsel olgular tek kaynağa mahkum edilmişse ve o kaynak yakın tarihin 'önder'inin anılarından (Nutuk) ibaretse, tarafsızlıktan ve ilmilikten söz etmek zorlaşır. Hele bir de, aynı dönemden süzülmüş kişilere ait başka anılar yasaklanmış --Latife Hanım'ın anıları gibi-- yahut sansürlenmiş de karşılaştırma imkanlarınız elinizden alınmışsa.. Zaten hatıra belge sayılmaz. Çünkü savunma refleksinin ürünüdür. Herkesin kendi hatıralarında 'haklı' görünmesi bundandır. Yakın tarih araştırmacılığının en büyük talihsizliği budur!
- "Sen kalk da ben yatam!.." demekle olmuyor bu işler.
- Nitekim Kanuni ile "Koca Türk" diye şakalaşan meşhur Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa'ya Kanuni'nin verdiği sert cevap meşhurdur: "Evet Türk'üm,bir diyeceğin mi var ?"
- Allah aşkına Cumhuriyet döneminde verildiği varsayılan 'kadın hakları' nın kadını sokağa, podyuma ekrana sürüklediğini, 'zevk aracı' olarak görüldüğünü, aşağılandığı, dövüldüğünü, hatta öldürüldüğünü, bugünkü anlamda 'kadın hakları'nın kadını perişan ettiğini hala görmeyecek misiniz?
- ÇOCUKKEN HER ŞEY KOLAYDIR. Ders kitaplarını okur, öğretmeninin anlattığı Mustafa Kemal’i hayran hayran dinler, sınıfları geçersiniz... Ama bir de sonrası var bunun: Büyüyüp kitaplar devirdikçe, okulda öğretilenlerin gerçekle ilgisinin bulunmadığını fark edersiniz... Tökezlersiniz. Tereddüde düşersiniz. Doğrusunu öğrenmek için başka kitaplara yönelirsiniz. Okudukça öfkelenir, öfkelendikçe okursunuz...
- Hilafetin kaldırılması "Halifeyi kurtaracağız" diye savaşan Anadolu'da buruklukla karşılanmıştı. Yer yer tepkiler oluştu. Bu tepkiye karşı baskı da çok şiddetli oldu. Hemen her muhalif hareket ölümle bastırıldı. Halk hükümetten ürkmüştü. Bu ürküntü yönetilen kitleyi yönetenlerinden büyük ölçüde kopardı. O kopuklukta ezan Türkçeleşti, din eğitimi veren kurumlarla tekke ve zaviyeler, hatta türbeler kapandı, bazı camiler satıldı, kimisi depo, hatta parti merkezi olarak kullanılmaya başlandı.
- Müslümanlar hem şehirler kurdular hem enkaz halinde fethettikleri şehirleri imar ettiler, hem de kurdukları ya da fethettikleri şehir ve beldeleri ilmin başkenti yapmışlardır. Bunlar ortadayken "Müslümanlar hiçbir şehir kurmadı" iddiasını ortaya atmak bir ilim değil tam tersine şeddeli cehalettir.
- "Neden doğru insan yetiştiremiyoruz? Diye ağlamaya başladık yalan ve inkar ile beslenen çocuklar arasından ' doğru insan' nadiren çıkar."
- Ne tesadüf ki, Atatürk de 'Mustafa' ismini terk etmiş, bir süre sadece "Kemal" adını kullandıktan sonra, onu da değiştirip 'Kamâl' ismiyle nüfus kâğıdı çıkarttırmıştı- "Mustafa Kemal'in doğum ayı ve günü ya hiç yazılmaz veya yanlış olarak sonbahar diye gösterilir. Başka tarihleri verenler de yok değil. Hâlbuki kendisinden bizzat işitmişimdir bir ilkbahar günü doğduğunu. Hatta bunun Mayıs olduğunu söylemiştir" diyor.
Kemalist Yalanlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
kitap/kemalist-yalanlar--55444 yazar/yavuz-bahadiroglu Yavuz Bahadıroğlu genellikle akıcı bir dil kullanır kitaplarında bu kitapta öyle akıcı bir şekilde soru/cevap şeklinde başlıklar altında cevaplar verilerek yazılmış. Yapılan hatalara, bazı yanlış bilinen doğrulara cevaplar aranıyor kitapta... Kitap da yazılanların hepsi belgeye dayandırılarak ve belgeleri yorumlama tarzı yazılmış... Tarihi objektif olarak yorumlamak için hem tez hem de antitezlere ihtiyaç vardır. O açıdan bakacak olursak bir bütün olan bilinenler ile karşılaştırarak kendi doğrumuzu bulabiliriz. O açıdan karşılaştırma yapma adına tutarlı bir kitap... Klâsik şeyler okumak istemeyenler için okunacak bir kitaptır... Yavuz Bahadıroğlu'nun dili zaten akıcı kitap kendini okutuyor... Tek şu var Yavuz Bahadıroğlu kitaplarında çok tekrara düşüyor. Bu da bazen sıkıcı olabiliyor... (Münzevi Genç)
Kemalist Yalanlar PDF indirme linki var mı?
Yavuz Bahadıroğlu - Kemalist Yalanlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kemalist Yalanlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yavuz Bahadıroğlu Kimdir?
Yavuz Bahadıroğlu; yazar, tarihçi, gazeteci, radyo programcısıdır. Gerçek adı Niyazi Birinci'dir. Evli ve üç çocuk babasıdır.
1971′de İstanbul'da gazeteciliğe başladı. Muhabirlik, araştırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Gazeteciliğini muhabir ve röportajcı olarak sürdürürken, çocuklara yönelik eserler üretti. Yüzlerce çocuk romanı, hikaye yayınlandı. Aynı dönemde bir gazetede Şeref Baysal ve Veysel Akpınar isimleriyle iki köşe yazısı yazdı.
Asıl çıkışını Yavuz Bahadıroğlu ismiyle yazdığı romanlarla yaptı. İlk romanı "Sunguroğlu" ve ardından yazdığı "Buhara Yanıyor" romanı ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Genelde Osmanlı'nın çeşitli dönemlerini ele alan otuzu aşkın romanı vardır, bunlardan biri "Biz Osmanlıyız".
Yavuz Bahadıroğlu; roman, çocuk kitapları, hikaye, araştırma, oyunlar, film yapılmış senaryolar ve fikri eserler olmak üzere yüzlerce çalışmaya imza attı. Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli konularda binlerce konferans verdi, çeşitli kurum ve kuruluşlardan ödüller aldı, iki kitabı Kültür Bakanlığı tarafından yayınlandı.
Tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden yazarın cenazesi Eyüp Sultan Camisi'ndeki hazireye defnedildi.
Yavuz Bahadıroğlu Kitapları - Eserleri
- Merhaba Söğüt
- Biz Osmanlıyız
- Buhara Yanıyor
- Fatih Sultan Mehmet
- Muhteşem Süleyman
- Elveda Buhara
- Yavuz Sultan Selim
- Malazgirt'te Bir Cuma Sabahı
- Kayıtdışı Tarihimiz
- Endülüs'e Veda
- Sunguroğlu 1
- Şirpençe
- Mimar Sinan
- Selahaddin Eyyubi
- Kanunî Sultan Süleyman
- Sunguroğlu 2
- Osmanlı Padişahları
- Çaka Bey
- Osman Gazi
- Mısır'a Doğru
- Sunguroğlu 3
- Osmanlı'da Derin Devlet ve II. Abdülhamit
- Şehzade Selim
- Kırım Kan Ağlıyor
- Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul'un Fethi
- Yavuz Sultan Selim ve Kutsal Emanetler
- Bir Devrin Bittiği Yer Çanakkale
- IV. Murad 1
- Orhan Gazi
- Yakın Tarihimizin Sır Perdesi
- Tarihimizden Yaşanmış Öyküler
- Sahipsiz Saltanat
- Osmanlı'da Şehzade Katli
- Yıldırım Bayezid
- Tarihin Arka Sokakları
- Resimli Osmanlı Tarihi
- Turgut Alp
- IV. Murad 2
- Çelebi Mehmed
- Birinci Murad
- Tarihimizin Gizli Odaları
- Padişahların Akıl Hocaları
- İnancın Zaferi Çanakkale
- Sel
- Harem
- Cem Sultan 1
- Yolbaşı
- Çalınan Hazine
- Kaçırılan Prenses
- Kirazlı Mescid Sokağı
- Binatlı
- Gemide İsyan
- Mavi Yıldız
- Cengaver
- Kemalist Yalanlar
- II. Murad
- Kara Şövalye
- Zindanda Şahlanış
- Ayet Ayet İnsan
- Baskın
- Hanedan Sarayın Sırları
- Topal Kasırga
- Kaybolan Elçiler
- Barla'da Diriliş
- Ağalar Saltanatı
- Din Ve Laiklik
- Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han
- Keşmekeş
- Tuzak
- Osmanlı Demokrasisinden Türkiye Cumhuriyetine
- Cem Sultan 2
- Köprübaşı
- Bediüzzaman Said Nursi
- Gülü Arayan Adam
- Yaşam Bir Avuç Gül Bir Tutam Diken
- Boşlukta Yürümek
- Kumpas Tarihi
- Cihan Sultanları
- Ayet Ayet Hayat
- Adil Olan Kazanır
- Yürek Seferi
- Hayatı Aşkla Yaşamak
- Sunguroğlu
- Erdem Hikayeleri : Çalışkanlık İçeri Tembellik Dışarı
- Çanakkale Kıyameti
- Dürüst Ol Ki Mutlu Olasın
- Dağlı
- Kafkas Kartalı Şeyh Şamil
- Osmanlı'nın Büyüme Sırları
- Osmanlı'da Çocuk Eğitimi
- Avukat Bekir Berk
- Muhteşem II. Abdülhamit Han
- Kudretli Sultan II. Abdülhamid Han
- Osmanlı'nın Yükselişi
- Tarih Cesaretle Yazılır
- Doktor Olacağım
- Hayata Dair Öyküler
- Muhteşem Yavuz Sultan Selim Han
- 40 Geceye 40 Masal
- Canım Peygamberim
- Vatanını Kim Sevmez Ki!
- Köy Çocuğu
- Var mı Arkadaşlık Gibisi ?
- Vatan İçin
- Hayat Yardımlaşınca Güzel
- Yakın Tarihin Kara Kutusu
- Canavar Robot
- Şehzade Murat
- Anılarımdaki Türkiye: Yavuz Bahadıroğlu
- İki Kardeş
- Çevre Bize Emanet
- Muhteşem Fatih Sultan Mehmet
- Eşim Çocuğum Ve Ben
- Can'ın Hatıra Defteri
- Zebun
- Hayata Dilekçe
- Heyecanlı Yolculuk
- Üç Kaçak Yolcu
- Bizim Can
- Yaramaz Ayı Zirzop
- Karıncalar Savaşı
- Sevgi Ne Güzel Şey / Erdem Hikayeleri
- Muhteşem Hanedan Osmanlı
- Yetim Çocuk
- Küçük Kahraman
- Sular Altında Bir Ülke
- Kim Demiş Fedakarlık Zor Diye?
- Dayanışma En Büyük Güçtür / Erdem Hikayeleri
- Dindarların Para ve İktidarla İmtihanı
- Tuhaf Çocuk
- Haram Yemenin Sonu
- Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi
- Beylikten Hükümdarlığa Osmanlı Padişahları
- Tarihin Mayın Tarlası
- Fedakar Annem
- Diriliş
- Sunguroğlu
- Babalar Eve Dönsün
- Sunguroğlu
- Büyük Bir Milletin Direniş Destanı Çanakkale
- Sunguroğlu
- Alaycı Alabalık
- Akvaryum Güzeli
- Kedi Olan Köpek
- Küçük Çoban
- Son Süvari Yavuz Sultan Selim Han
- Kelepçe
- Sabırsız Tavşan
- Kurnaz Tilki
- Gıdı Gıdı Masallar
- Ben Çanakkale
- Mecburen Atatürkçü
- Uyanık Geyik
- Kardeş Böcekler
- Karınca Birliği
- Bici Bici Masallar
- Bu Gidiş Nereye
- Ördek Vakvaka
- Uzay Çocuğu
- Yavru Pelikan
- Kararlı Balıklar
- Fare ile Fil
- Akıllı Kaplumbağa
- Kötü Huylu Karga
- Yavru Kuşlar
- Oruç Tuttum Sevinçten Uçtum
- Bediüzzaman Said Nursi
- Çocuğun Ramazanı
- Dertli Alp Keçisi
- Alican ile Ercan
- Çıtır Çıtır Masallar
- Saf Kuzucuk
- Uzaklar Yakındır - Merhaba Söğüt
- II. Abdulhamit
- Sosyalizm Bitti Laiklik Alır Mıydınız?
- Kara Mürsel Alp
- Çizgili Zürafalar
- Şirin Kedi
- Resimli Osmanlı Tarihi
- Masal Masal Hoppala
- Teşekkür Ederim Allah'ım
- Bizi Kimler Dinliyor
- Çamurdan Meyve Olur mu?
- Zikir Fikir Şükür
- Canavar Robot
- Tavşancık ve Gökyüzü
- Suçlu Biziz
- Fatih Sultan Mehmed
Yavuz Bahadıroğlu Alıntıları - Sözleri
- Şövalyeler,vaktiyle yaptıklarını düşündüler.Ellerine geçen Müslüman esiri ya ölünceye kadar çalıştırır yahut kollarından ve bacaklarından duvara asarlardı.Buna rağmen Müslümanların halifesi onları teselli ediyordu.Kendilerini tutamayarak ayaklarına kapandılar. (Resimli Osmanlı Tarihi)
- "Gemiler yanıyor" dediler."Bırakın yansın" diye cevap verdi, "onların küllerinin arasından umutlarım yeşeriyor." "Artık gemilerimiz yok.Geri dönüş umudumuz yandı, kül oldu.Geriye iki ihtimal kalıyor: Ya yüzerek vatana dönmeyi deneyeceksiniz ya da düşmanı yenerek buraları kendinize vatan yapacaksınız. Kararınızı verin!" (Padişahların Akıl Hocaları)
- Herkes ancak ufku kadar vardır. (Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi)
- 80 yıl + 8 yıl (Yavuz Sultan Selim)
- Bugün Filistin'de olup bitenlerin ışığında Padişah-ı Cihan'ın 1895'te söylediği şu sözlere kulak vermek gerekir: ''Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini (üstünlüğünü) muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz.'' (Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han)
- "Kendime bir dünya kurdum kendimce." (Buhara Yanıyor)
- Biz kula kul olmak için yaratılmış insanlar değiliz...bunun taklidi bile zor gelir bize.Kulluğun en güzeli Allah’a yapılır çünkü. (Sunguroğlu 3)
- " Ben de " diye geçirdim içimden, " Osmanlı' yı ben de arıyorum ! " (Osmanlı Demokrasisinden Türkiye Cumhuriyetine)
- Ha bir de azınlıklardan varlık vergisi adı altında alınan Türk olarak doğmama vergisi vardır ki, ne insafa, ne de vicdana sığar. (Yakın Tarihimizin Sır Perdesi)
- Hayat biraz hayalden,biraz gerçekten ve alabildiğine ümitten ibaretti. (IV. Murad 2)
- Düşmanlarımız aciz kaldığı müddetçe itaat gösterirler, ama zayıflık zuhur ettiği an öç almaya çalışırlar. (Kumpas Tarihi)
- “Dünya geçici bir zaman İçin öldü. Ağaçlar yaprak döktü, çiçekler, otlar kurudu. Sonra yeniden yeşerecek. Toprak altında kalan küçücük zerrelerden tekrar hayat bulup filizlenecekler. Etraf tekrar yeşerip, tekrar çiçeklenecek.” “Ba’su ba’del mevt sırrı. İşte tecelli. Bu hâli senelerce temaşa edip de, öldükten sonra dirilmeye inanmamak İçin deli olmak lazım.” (Sunguroğlu)
- 600 yıllık Osmanlı tarihi boyunca beşi on dördüncü, sekizi on beşinci, kırk ikisi on altıncı, beşi on yedinci ve biri de on sekizinci asırda olmak üzere toplam 61 şehzade katledilmiştir. Bunlardan 22 tanesi bilfiil isyan ettiği için öldürülmüştür. Diğerleri de ekseriya Fatih Kanunnamesi'ni takib eden 150 yıl içinde katledilmiştir. 1603 yılında padişah olan Sultan I. Ahmed kardeşlerini öldürmeye lüzum görmedi ve 1617'de vefatından sonra, oğulları bulunduğu halde, bunlar yaşça küçük olduğundan kardeşi Sultan 1. Mustafa tahta geçti. Böylece ilk defa bir padişahın yerine oğlu değil, kardeşi geçiyordu. Osmanlılarda şehzade katli meselesini doğru anlayıp değerlendirebilmek için öncelikle İslâm-Osmanlı hukuku ve siyaset geleneğini bilmeye ihtiyaç var... Çünkü hâdisenin tarihî, siyasî ve hukukî sebepleri bulunmaktadır. Nitekim hayattaki hemen her şehzade arkasına düşman devletlerin de desteğini alarak ayaklanmış, binlerce insan ölmüş, ülke harap, millet perişan olmuştu. Osmanlıların, gerek önce ve gerekse kendi devirlerinde yaşanan tecrübelerden ders alarak, bu böyle bir sonuç doğmaması için bizzat aile mensuplarını feda etmekten başka çareleri yoktu. Bu çerçevede, Fatih Sultan Mehmed, Kanunnamesinde, şehzade katlini düzenleyen bir hüküm koymuştur. “Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür” mealindeki Kur'ân-ı Kerim ayeti ve gerektiğinde umumî menfaat için hususî menfaatin haleldar edilebileceğine dair şer'i prensip, şehzade katlinin hukukî mesnedi olmuş; İslâm hukukçularının ekserisinin bu müesseseye cevaz verdikleri, Kanunname'de açıkça ifade edilmiştir. Böylece alınan tedbirlerle Osmanlılarda ne eski Türk devletlerinde olduğu gibi ülke parçalanmış ve ne de Avrupa'daki gibi "veraset savaşları" yaşanmıştır. Bu da, devleti altı yüz yılı aşkın bir zaman ayakta tutan sebeplerden biridir. Oysa Yıldırım Bâyezid, kardeşi Yakup Bey'in “tahtını tabuta” çevirmeseydi, devlet param parça olmaz mıydı? Fatih, kardeşini sağ bıraksaydı, kardeşi zaman içinde isyan çıkartmaz mıydı (çünkü hep böyle gelişti), bu isyan sebebiyle acaba İstanbul fethi aksamaz mıydı? Sultan II. Bâyezid, Cem Sultan'ın teklifini kabul edip devleti kardeşiyle bölüşseydi Yavuz ortaya çıkabilir, "Halife" olabilir miydi? Ve Yavuz, üzerlerine gelen kardeşleri Ahmed ve Korkud'u bağışlasaydı, toparlanır toparlanmaz birleşip yeniden saldırmazlar mıydı? Bu da Yavuz Padişah'ın en büyük ideali olan “İttihad-ı İslâmı --Müslümanların Birliğini- gerçekleştirmesini engellemez miydi? Bunların üzerinde kafa yormadan, şartları hiç nazara almadan, o günlerin devlet telakkisini anlamaya çalışmadan masa başında hüküm vermek insafsızlıktır... (Muhteşem Yavuz Sultan Selim Han)
- Düşüncelerinden bir çekişte kopardı kendini, gökyüzüne baktı.. (Boşlukta Yürümek)
- Millî Mücadele (bazıları buna ‘İstiklâl Savaşı' diyor, ancak istiklalini kaybetmemiş bir ülkenin ‘İstiklâl Savaşı' yapması mümkün değil) ve Lozan... Galip mi, mağlup mu oturduğumuz belirsiz Lozan masası... “Misak-ı Milli” yemininin bozulması, Batı Trakya, Ortadoğu, Filistin, Ege Adaları, Musul ve Kerkük'ün elden çıkması... Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet'in ilanı ve halifeliğin “ilga”sı... Ve tuhaf bir tesadüf, Türkiye parlamentosu hilafeti kaldırmadan, İngiliz parlamentosu Lozan Antlaşması’nı çeşitli bahaneler öne sürerek imzalamadı. Antlaşma hilafet kaldırıldıktan kısa bir süre sonra imzalandı. Gerçekten de tuhaf bir tesadüf! Süreç içinde İsrail kuruldu, Balkanlar'daki topraklar elden çıktı, Arap âlemi param parça edildi, petrol yataklarına el konuldu. Böylece İngiltere ve müttefikleri ilk büyük hedeflerine ulaşmış oluyorlardı. Sıra en büyük hedefi vurmaya gelmişti. Müslümanların rahatça sömürülebilmesi için, bir türlü kontrol edemedikleri hilafetin artık kökünün kazınması gerekiyordu. (Sultan-ı Cihan Abdülhamid Han)
- "Annemin öğüdü de kendisiyle beraber öldu. Artık yolumu kendim çizeceğim (Var mı Arkadaşlık Gibisi ?)
- İşte bu “tolerans mantığı”dır! Fatih Sultan Mehmet kılıcıyla değil, “tolerans mantığı”yla Orta Çağ’ın katı kalıplarını kırmış, hayatı yeni bir çağla tanıştırmıştır. (Tarihin Arka Sokakları)
- "Yok Lagan. Biliyorsun ki, biz kalbimizi de vücudumuzu da din ve millet yoluna adadık. Başka sevgiye yer yok." (Sunguroğlu 3)
- Sunguroğlu diz vurup Beyi selamladıktan sonra çıktı. Köse Yusuf'u tavukları yemlerken buldu. (Kara Şövalye)
- “Küllü nefsin zâikatülmevt” âyeti kerimesini hatırladı.
“Elbette ki her nefis sahibi mutlaka ölecektir.” diye düşündü. <
> (Sunguroğlu 2)