Kilden Köprü - Markus Zusak Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kilden Köprü kimin eseri? Kilden Köprü kitabının yazarı kimdir? Kilden Köprü konusu ve anafikri nedir? Kilden Köprü kitabı ne anlatıyor? Kilden Köprü kitabının yazarı Markus Zusak kimdir? İşte Kilden Köprü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Markus Zusak
Çevirmen: Selim Yeniçeri
Orijinal Adı: Bridge of Clay
Yayın Evi: Martı Yayınları
İSBN: 9786051868356
Sayfa Sayısı: 608
Kilden Köprü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Size kardeşimizden bahsedeyim. Clay adındaki dördüncü Dunbar kardeş. Her şey onun başına geldi. Onun sayesinde değişenlerse hepimizdik.
Dunbar kardeşler, yetişkinlerin olmadığı bir evin kargaşasında dövüşerek, birbirlerini severek ve geçmişin yasını tutarak yaşamaktadır. Bugün, onları terk eden babaları az önce eve dönmüştür ve bir teklifi vardır: Onunla kim bir köprü inşa edecektir?
Bunu kabul eden, uzun zamandır bir sırla yaşayan ailenin dördüncü çocuğu Clay’dir. Fakat babalarına öfke duyan kardeşlerinin aksine o, neden bu sıra dışı görevi yerine getirmek zorunda hissetmektedir?
Kilden Köprü kendini bir akıntıya kaptırmış, gerçekte olması gereken şeye dönüşmek için sahip olduklarını yok etmeye kararlı bir çocuğun mücadelesine odaklanıyor. Clay’in önünde bir köprü, ailesini onurlandırabileceği bir fırsatın hayali uzanmaktadır ve bu, bir mucizeden daha azı olmayacaktır.
Hem bir varoluş bilmecesi hem de günahlardan arınma arayışı olan bu hikâye, kitapları kırktan fazla dile çevrilmiş ödüllü yazar Markus Zusak’ın özgün tarzı ve kendine has kelime oyunlarıyla dokunaklı bir romana dönüşüyor.
“Bize uluslararası başarı kazanmış Kitap Hırsızı’nı kazandıran Markus Zusak’tan sürükleyici ve unutulmaz bir aile destanı.”
- USA Today-
“Güçlü, korkusuz kalplere dayanan sürükleyici bir kitap olarak Kilden Köprü, inanılacak ve umursanacak karakterlerle dolu. Son derece dokunaklı ve aynı zamanda eğlenceli bir roman.”
-M L Stedman, The Light Between Oceans’ın yazarı-
“Dünya genelinde geniş bir okur kitlesine ulaşan ve beyazperdeye uyarlanan Kitap Hırsızı’nın yazarından yeni bir destansı roman.”
-Los Angeles Times-
“Uzun süren bekleyiş sona erdi.”
-New York Times-
“Karşı konulmaz ölçüde etkileyici ve akıllarda yer edecek bir hikâye.”
-Washington Post-
“İyi şeyler beklemeye değerdir. Kilden Köprü, aileler arasındaki bağlar ve kırılmalar üzerine etkileyici bir roman. Bir oturuşta bitirdim ve haftalar sonra hâlâ, bir gün Markus Zusak kadar iyi yazabilmeyi umuyorum.”
-Jodi Picoult, A Spark of Light ve Small Great Things adlı New York Times çoksatan kitaplarının -yazarı.-
“Dunbar ailesinin etkileyici hikâyesinin bittikten uzun zaman sonra bile okurun zihninde kalacağına inanıyorum.”
-Connie Lin, Books Inc.-
(Tanıtım Bülteninden)
Kilden Köprü Alıntıları - Sözleri
- Dünya pislik içindeydi. Kendisi de öyle.
- İlk gün eve döndüğünde perişan haldeydi: "Beni canlı canlı yediler." İkincisinde daha da kötüydü: "Bugün beni tükürdüler."
- Dünya pislik içindeydi. Kendisi de öyle...
- İnsanlar aylak aylak dolaşıyordu. Bu dünya onları tüketmişti.
- Belki de sonunda insanı öldüren küçük şeyler oluyordu...
- Aynı anda gülebilseler belkide birşeyler düzelebilirdi ..
- ...her şey yalnızlık kokuyordu.
- Dışarıda kocaman bir dünya vardı, olasılıklar sonsuzu.
- ... her şey yalnızlık kokuyordu.
- “..., benliğinin en bulanık derinliklerine asıl korktuğu şeyin yine terk edilmek değil, birini en iyi ikinci olmaya mahkum etmek olduğunu itiraf etmemişti.”
- Hikaye onundu ama yazmak ona düşmüyordu. Yaşamak ve o olmak zaten yeterince zordu.
- Yürüyerek evden çıkışını, verandadan inişini, çimenlikten Archer Caddesi’ne çıkışını hayatımızı onsuz bırakıp gidişini izledik. Bazen bir gölge fark ediyor veya onun yarış bölgesindeki sokaklarda dolaşırken görüyorduk ama asla Clay olmadığını biliyorduk.
- Daha beş dakika önce kendisine artık be bir oğul ne de bir kardeş olduğunu söylemişti fakat burada, ışığın son zerrelerinin altında, dev bir ağza benzeyen şeyin içinde benliğiyle ilgili bütün hırsları silinmişti. Sonuçta insan bir oğul olmadan babasına nasıl yaklaşabilirdi ki? İnsan nereden geldiğini anlamadan evinden nasıl ayrılabilirdi?
- En sakin söylenen kelimeler, en kötüsüydü.
- Eski bir anıya, unutulmuş bir fikre ait yaşlı bir adamdı; ayrıca orta yaşlı olsa da hepimizin gözünde bir ölüden ibaretti.
Kilden Köprü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Şehir karanlık ama canlıydı. Arabanın içi sessizdi. Eve dönüşten başka bir şey yoktu. - Huh. Herkese selam. Bu kitaba nasıl yorum yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok çünkü bildiğiniz gibi, kalbiniz için yazılmış kitapları anlatmaya çalışmak dünyanın en zor işi. Ne yazarsam yazayım bu kitabın güzelliğini burada anlatamam ama az da olsa bir şeyler söylemek istiyorum yine de. Kitap çok ama çok kısaca anlatmam gerekirse iki farklı zamanda olmak üzere, bir bir araya geliş, bir dağılış ve sonra yeniden bir bir araya geliş hikayesi. Hikayenin anlatıcısı Dunbar kardeşlerin en büyüğü ve aynı zamanda aralarında çok yaş farkı olmamalarına rağmen onlara biraz babalık da yapmak zorunda kalan Matthew Dunbar. Kitapın bir kısmında bize annesinin ve babasının çocukluklarından bu yana yaşadıklarını anlatarak nasıl bir araya geldiklerini, Dunbar ailesi olduklarını ve sonra nasıl annesinin hastalanmasıyla yavaş yavaş dağılmaya başladıklarını, hayatla başa çıktıklarını anlatıyor. Bir diğer yarısında ise dağıldıktan sonra nasıl Clay sayesinde tekrardan bir araya geldiklerini ve sonra nasıl yeniden eksildiklerini anlatıyor. Biliyorum hiçbir şey anlaşılmıyor bu cümlelerden ama biri sizden hayatınızı anlatmanızı istese siz de böyle bir yazıda anlatamazsınız. Bu kitap o kadar hayata benziyordu ki, olduğunuz yerden sadece geçmişi bilebilirsiniz. Geleceği değil. Yani geleceği görebilmek için onu yavaş yavaş yaşayarak ulaşmanız gerekir. Bu kitap için de aynısı geçerliydi. Okuyabilmek, yaşayabilmek için teker teker sayfaları okumanız ve hikayeyi o şekilde öğrenmeniz gerekiyordu ve bilmiyorum ama bu çok güzeldi. Kitabın ilk başlarında çocuklarını terk eden Micheal bir köprü yapabilmek için yıllardır arayıp sormadığı çocuklarının yanına döndüğünde, şaka herhalde falan diye düşünmüştüm. İnsan yıllardır arayıp sormadığı çocuklarının yanına sırf bir şey istemek için dönmüş olamaz. Micheal'a inanamıyordum ve onu çocuklarını inciten kötü bir baba olarak görüyordum. Ama sonra Matthew geçmişi anlatırken, yani bilmiyorum ama Micheal'ın olduğu yerler o kadar kalbimi kırdı ki, onun hikayesinin anlatıldığı yerlerde hep çok duygusaldım. Aynı şekilde Penny'nin de. Çocukluğundan itibaren yaşadığı tüm zorluklar, yaşamaya devam edebilmek için babasını geride bırakmak zorunda kalması ve sonrasında hiçbir şey kolay olmamasına rağmen hiç umudunu yitirmeyip vazgeçmemesi çok güzeldi. Hayatı boyunca hep yalnız kalmak zorunda kaldığı için tamı tamına beş çocuk istemesi ve her birini özel olarak sevmesi de. İkisinin kişisel hikayeleri yeterince güzel değilmiş gibi bir araya gelişleri, tanışmaları da o kadar ama o kadar güzeldi ki... Hem kalbiniz sıcacık oluyor hem de ufaktan paramparça oluyor böyle. Micheal'ın yaşadığı şeyden sonra Penny'i bulması ve Penny'nin hep onun yanında olması. Micheal onun hiç resmini çizmemesine rağmen, bazen tamamen kendi dünyasına gömülmesine rağmen ondan hiç vazgeçmemesi. Ve sonrasında beş çocuklarının olması, birlikte güzelce yaşarlarken her şeyin yavaş yavaş tepetaklak olmaya başlaması ve bu sefer her ne kadar en büyük korkularından biriyle yüz yüze kalmak zorunda olsa bile Micheal'ın hep Penny'nin yanında olması... Belki Micheal'ın yaptığı şeyi haklı çıkarmaz ama yaşadığı her şeyden sonra başına bunun gelmesi, bilmiyorum, yaşadığı acıyı hayal ettikçe çok kötü oluyorum gerçekten de. Onu bodrumundan çıkarmış kadını kaybetmekle yüz yüze gelmesi çok kalp kırıcıydı. Ve işte her şey başladıktan ve bittikten sonra her şeyi bir daha başlatan Micheal'ın köprü teklifi ve bu teklifi bir tek Clay Dunbar'ın kabul edişi oluyor. Ne Matthew, Henry, Rory ne de Tommy bunu yapmasını istiyor -bu bir tür ihanet gibi- ama bu Clay'in babasıyla gidecek olması anlamına gelse bile kimse de onu durdurmuyor. En büyükleri Matthew da durdurmuyor. Onun yanında olmaya, onu kollamaya devam ediyorlar. Clay oraya gittikten sonra bile. Doğrusunu söylemek gerekirse ne Clay'i ne de sevdiği kız olan Carey'i başlarda pek sevmemiştim. Yani seviyordum, güzellerdi ama uzak geliyorlardı. Kalbimi onlar için açmışım da onlar içeri girmiyorlarmış gibiydi. Ama onlara nazaran Henry ve Rory'nin durmadan kavga edişleri, Tommy'nin Matthew sürekli eski filmleri izleyip durduğu için mırın kırın etmesi ve Rory'nin Tommy'nin hiçbir evcil hayvanına katlanamaması -sürekli ŞU KEDİYİ ÜZERİMDEN ALIN!- diye bağırıp durması aşırı komikti ve beş kardeşin birbirleriyle ilişkilerini okurken kendimi çoğu zaman ya kahkaha atarken ya da gülümserken buldum. Beş erkek kardeşin birbiriyleriyle olan ilişkileri gerçekten çok güzel işlenmişti, hepsi de çok güzel çocuklardı. Sonlara doğru yaklaşırken ve dağılma kısmı bir kez daha yaşanırken bu sefer kendimi Clay için çok ama çok üzülürken buldum. Bir köprü yapımıyla istemeden ailesini tekrar bir araya getirmeye başlamışken kendisini darmadağın bulması ve hiçkimsenin elinden bir şey gelmemesi çok kötüydü. Clay'in gitmek zorunda kalması, bu da çok kötüydü ama Matthew'in her şeye rağmen onu beklemekten vazgeçmemesi. Tüm kardeşlerinin her şeğe rağmen onu beklemekten vazgeçmemeleri... bu kısımları okurken gözyaşlarıma engel olamadım gerçekten. O kadar güzellerdi ki. Matthew'ün Clay için, sırf böyle özel bir günü onsuz yaşamayı istemediği için beklemesi. Ama en önemlisi de geri döneceğini bildiği için beklemesi. Bilmiyorum çok güzeldi, kelimelerle anlatamam bu duyguları... Tüm kardeşler kendi içlerinde ayrı güzel işlenmişti. Yani ne diyeceğimi bilmiyorum gerçekten lütfen bu kitabı okur musunuz... Biliyorum anlatış şeklimden de çok karışık, karman çorman geliyor -ki biraz öyle- ama lütfen bunun sizi yıldırmasına izin vermeyin. Başka yorumlara bakarken birinin bu yüzden yarım bıraktığını gördüm ve çok üzüldüm. Evet, başlarda Markus sizi geçmişin de geçmişi, geçmiş ve şimdiye yakın geçmişte dolaştırırken hikayeye tutunmak biraz zor oluyor ama bir kez tutunduktan sonra da gerçekten bırakamıyorsunuz. Anlatım tarzı gerçekten çok değişik, sizi oradan oraya amaçsızca savuruyormuş gibi geliyor ama aslında öyle değil. Ne yaptığını bilerek sizi savuruyor, bu yüzden lütfen ona güvenin. Ve bence zaman geçtikten sonra bu anlatım tarzını da seviyorsunuz çünkü normal kitaplarda spoiler olan şeyler Markus için değil. Size karkaterlerin neler yaşayacağını, başlarına neler geleceğini en başında söylüyor. Ama normal kitaplarda spoiler olmayan ufak hikayeler... işte burada onlar spoiler. Ve Markus'un yavaş yavaş, merak ettiğiniz tüm o ufak ve güzel hikayeleri size anlatarak en sonunda bütünü vermesi de çok güzel. Bütün bir kitabın esasında bu küçük, Matthew'un da dediği gibi birer başlangıç sayılabilecek hikayelerden oluşması çok güzel bir şey. Biliyorum, pek anlatamadım ama gerçekten çok çok güzel bir kitaptı. Ailesel ilişkileri, dostlukları, sevgiyi ve fedakarlığı o kadar güzel anlatmıştı ki. Sanki gerçekten de zamanın birinde Penny ve Micheal gerçekten de o piyanoyu birlikte ittirmişlerdi. Zamanın birinde Penny düğün günü burnunu kırmıştı. Zamanın birinde Dunbarların geçmişinde çok isimli bir kadın vardı... Neyse, daha fazla bir şey demiyorum ve hissedeceğiniz duyguları elinizden almak istemiyorum. Lütfen bu hikayeye bir şans verin, çünkü kalbinizi güzelce kırıp fethedeceğinden eminim... :'') Kitaptaki herkesle tanıştığım için kendimi çok mutlu hissediyorum ve hikayelerini her daim taşıyacağıma da söz veriyorum♥ (summer)
Kitabı biraz önce bitirdim ve gözlerim dolu bir şekilde. Bir şekilde bana hüzünlü gelen bir kitaptı. İlk başta kesinlikle bitiremeyecegimi sandım. Hiç kimse sıradan değildir kitabının yazarı nasıl böyle bir kitap yazabildi, diye düşündüm. Okunması çok zordu... Ama, hangi bölümden sonraydi hatırlamıyorum, kitabı elimden bırakmak istemedim. Bana ne kattigina gelirsek; dünyada birçok sey oluyor ama hayat devam ediyor. Tutunulacak bir şeyler mutlaka vardır. Son, sadece son değildir (Berceste)
Kitabı yazarın diğer kitaplarını çok beğendiğim için beklentim yüksek şekilde almıştım ama beklentimi karşılayamadı ne yazık ki. 200 sayfadan sonra falan yavaş yavaş konuyu anlamaya başlıyorsunuz ama yine de bir konu bütünlüğü bulunmuyor. Açıkcası okurken çok zorlandım (Şeyda Konpusti)
Kitabın Yazarı Markus Zusak Kimdir?
Markus Zusak (23 Haziran 1975 doğumlu) olan Avustralyalı bir yazar. Onun kitapları içinde uluslararasında iyi bilinenleri Kitap Hırsızı ve Messenger olmuştur. Markus Zusak beş kitabın yazarıdır. İlk üç kitap, Underdog, Ruben Wolfe Mücadele ve 1999 ve 2001 yılları arasında yayımlanan Köpekler Crydir. Tümü uluslararası yayınlanmış ve çok sayıda ödül kazanmıştır.
Markus Zusak Kitapları - Eserleri
- Kitap Hırsızı
- Hiç Kimse Sıradan Değildir
- Köpek Düşleri
- İt Dalaşı
- Köpekler Ağladığında
- Kilden Köprü
Markus Zusak Alıntıları - Sözleri
- Asla büyümüyoruz. (Hiç Kimse Sıradan Değildir)
- Belki de sonunda insanı öldüren küçük şeyler oluyordu... (Kilden Köprü)
- En sakin söylenen kelimeler, en kötüsüydü. (Kilden Köprü)
- Bu kadar çabuk olabilir mi, diye düşündüm. Her şey bu kadar hızlı yanıp kül olabilir mi? (Köpekler Ağladığında)
- Bazen insanlar çok güzel oluyordu. Görünüşleriyle değil. Soyledikleriyle değil. Sadece varlıklarıyla. (Hiç Kimse Sıradan Değildir)
- "Kalbim çok yorgun." (Kitap Hırsızı)
- "Kelimeler senin olsun .. 'Gözlerin konuşabilseydi, Ne söylerlerdi?" (Kitap Hırsızı)
- "ᴋᴇʟiᴍᴇʟᴇʀiɴ ʙᴜ ᴋᴀᴅᴀʀ ᴀğıʀ ᴏʟᴀʙiʟᴇᴄᴇği ᴀᴋʟıᴍᴀ ɢᴇʟᴍᴇᴍişᴛi...'' (Hiç Kimse Sıradan Değildir)
- "Her şeye sahip olamazsın." (Kitap Hırsızı)
- ...her şey yalnızlık kokuyordu. (Kilden Köprü)
- ... her şey yalnızlık kokuyordu. (Kilden Köprü)
- Dünya pislik içindeydi. Kendisi de öyle... (Kilden Köprü)
- Gülümsemeyi unutmayalım. (Kitap Hırsızı)
- İnsanların hayatlarında dönüm noktaları vardır. Sanırım özellikle de çocukken. (Kitap Hırsızı)
- “Bıktım ,” diyor ,”parçalara ayrılmaktan .” (İt Dalaşı)
- “Şehir sokakları gerçeklerle dolu ve bazen onların arasında yürüyorum. Bazen, onlar benim içimde yürüyor.” (Köpekler Ağladığında)
- "Sevgiyi bu yüzden reddediyordu. Herkesle. Sanırım bu şekilde daha mutluydu,onu kim suçlayabilirdi ki ?" (Hiç Kimse Sıradan Değildir)
- Dünyada canını sıkmaktan başka işe yaramayan bir sürü şeyi, kaybettikten sonra özleyeceğini bilmek komik. (Köpekler Ağladığında)
- Beni mutlu etmeyin. Lütfen, beni umutlandırıp bütün bunlardan iyi bir şeyler çıkabileceğini düşündürmeyin. Çürüklerime bakın. Şu sıyrıklara bakın, içimdeki sıyrıkları görüyor musunuz? Gözlerinizin önünde büyüdüklerini, içimi aşındırdıklarını görüyor musunuz? Artık hiçbir şey için umut istemiyorum. (Kitap Hırsızı)
- Dışarıda kocaman bir dünya vardı, olasılıklar sonsuzu. (Kilden Köprü)