diorex
Dedas

Kiraz Ağacı - Gökçer Tahincioğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kiraz Ağacı kimin eseri? Kiraz Ağacı kitabının yazarı kimdir? Kiraz Ağacı konusu ve anafikri nedir? Kiraz Ağacı kitabı ne anlatıyor? Kiraz Ağacı PDF indirme linki var mı? Kiraz Ağacı kitabının yazarı Gökçer Tahincioğlu kimdir? İşte Kiraz Ağacı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.07.2023 07:00
Kiraz Ağacı - Gökçer Tahincioğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Gökçer Tahincioğlu

Editör: Duygu Çayırcıoğlu

Çizer: Seda Mit

Tasarımcı: Suat Aysu

Yayın Evi: İletişim Yayınları

İSBN: 9789750529474

Sayfa Sayısı: 292

Kiraz Ağacı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“Tek bir hakkın olsa, unutmayı mı yoksa hatırlamayı mı seçerdin?”

“Bir hayatım vardı, çıplak biçimde görmek istiyorum onu, hangi gölgelerin geçmişimde gezindiğini, nereden kopup geldiğimi bilmek istiyorum. Rüyanda gördüğün kişinin kim olduğunu bilmiyorsun, düşünsene. Kimi niye özlediğini anlamıyorsun. Kendin değilsin. Hem aslında çıplak olmasan da biliyorsun. En çok unutmak istediğin, en çok hatırladığın olmuyor mu hep? Hatırlamak gerekiyor. Yoksa her şey birbirine benzer. Dünya zaten bir benzerlikten ibaret.”

Unutmak için önce hatırlamak gerekiyor; insan, yaşatılan acıları hatırlamalı ve onlarla yüzleşmeli ki geçmişi geride bırakabilsin... Hivda ve Deniz, Korsakoff sendromlu iki genç. Zorla unutturulan geçmişlerinin, zamanın donduğu o karanlık günden saatin yeniden işlemeye başladığı güne kadar geçen sürenin, bireysel ve toplumsal belleklerinin peşine düşüyorlar.

Gökçer Tahincioğlu, ikinci romanı Kiraz Ağacı’nda yakın tarihimizde açılmış, kapanmayan ağır bir yaranın izlerini sürüyor. Genç yaşta ölenlerin ruhlarını taşıyan kiraz ağacının altında daha adil bir dünya düzeni hayali kuran iki dava insanının, her şeye rağmen tükenmeyen aşkını ve mücadelesini bir belgesel romancı titizliğiyle anlatıyor.

Kiraz Ağacı Alıntıları - Sözleri

  • "Şimdi anlıyordu ki çocukluk, kendini kandırarak hayata devam edebilme ustalığıydı."
  • Çiçeğin rengi soldu, bitti şarkısı kuşun... Yol tenha, dal mecalsiz, su durgun... Tabut yapılan tahta, ev ev taşınan odun; bahar, ümit yerine; ey kış, içimde korkun...
  • Ve insan yaşamı boyunca ne yaparsa yapsın, en çok unutmak istediğini anımsıyordu.
  • Sabah kederle çıkarken evden, Bugünden öptüm yarın için seni. ~Metin Altıok
  • "Bir hakkın olsa, tam şu yaşında tek bir hakkın, unutmayı mı yoksa hatırlamayı seçerdin? "
  • Ve insan, yaşamı boyunca ne yaparsa yapsın, en çok unutmak istediğini anımsıyordu.
  • "Geçti artık, göğsümde kuş barınmaz, anladım... "
  • Herkes eksik parçasını arıyor, öyle değil mi? Yaralandığı yerden yaşamını yeniden kuruyor.
  • Özlemi gelip vurdu kalbine.
  • "kaybolduğum düşüncelerin içinde buldun beni".

Kiraz Ağacı İncelemesi - Şahsi Yorumlar

UNUTMAK VE HATIRLAMAK ROMANI: "Tek bir hakkın olsa, unutmayı mı yoksa hatırlamayı mı seçerdin?” diye başlıyor roman. Bununla beraber romana çok iyi bir giriş ve çok iyi bir ilk bölüm sunuyor okura Tahincioğlu. Birçok insan bu soruyla hayatlarını sürdürmüşlerdir. Unutmak mı, yoksa hatırlamak mı? Sanırım biri olmadan ötekisi de olmuyor. İnsan yaşam içerisinde ikisine de sahip olmak istiyor. Fakat bu istem kişinin kendi özgür iradesi ve sağlık durumunun iyi olması ile elde edilen bir istem olmalıdır. Yoksa unutmamak bir işkence olur ve yaşamımızı kabusa çevirir. Aynı şekilde unutmak ve hatırlamamak da hayatımızı kabusa çevirir. Yazar Gökçer Tahincioğlu da "unutmak ve hatırlamak" kavramları üzerinde hem psikolojik hem de toplumsal içerikli bir roman yazıyor. Çünkü kendi hayatında bununla ilgili tanık olduğu çok olay var. Özellikle Türkiye'nin F Tipi Cezaevilerinin açılma sürecinde. Roman Hivda ve Deniz'in yaşamları etrafında Türkiye'nin bir döneminin iç yapısını gösteriyor bizlere. Bir devrimci kadın ve gazeteci bir erkeğin tutkulu aşkını okurken romanda, bu aşkın nasıl zorluklarla savaşmak zorunda kaldığını da görüyoruz. Ama bu romanda konu sadece aşk değildir, konu sadece toplumsal bir eleştiri, ya da siyasi bir kavga da değildir. Romanda da sıkça hayattaki olayların benzerliğinden dem vuran roman kahramanlarının da bize sürekli gösterdikleri gibi, dünyanın her yerinde insanın insana yaptığı zulüm ve bu zulüm karşında mağdur olan kişiler ve onların sevdikleri. Bu yüzden açlık dünyanın her yerinde aynıdır, yoksulluk da dünyanın her yerinde aynı kokar, acı aynısı, zalimler aynıdır, mazlumlar aynıdır, siyasi kavgalar, kargaşalar, fikir ayrılıkları aynıdır. Doksanlarda da devam eden sağ- sol kavgaları ve bu kavgalarda sağın artık solu ezdiğini, öldürdüğünü görüyoruz. Doksanların ortalarında F Tipi Cezaevilerinin açılacağını duyan ve bu uğurda tutuklanan Deniz ve Hivda'nın 'ölüm orucu' protestolarına katıldıklarını okuyoruz romanda. Tabi tutukluluk sürecinde yaşanan işkenceler ve insan haklarının gözetilmeden yapılanlar. Gayrimeşru cinayetler. Tüm bunları yazar Tahincioğlu hissettiriyor okurlarına. Yazdıklarını okudukça içimizde oluşan iyi ve kötünün çatışması, içimizde oluşan sorularla romana daha da tutkuyla sarılıyoruz. Hapishanelerde yapılan ölüm oruçlarında devlet geri adım atmaz. 'Hayata Geri dönüş' gibi projelerle yaptığı müdahale ise mahkumları mahv etmiştir. Bu noktada bir çok mahkum Korsakof Sendromuna yakalanmışlardır. Koca insanlar birer çocuğa dönüşmüşlerdir. Tahincioğlu zamanında bu olaylar yaşanırken kendisinin bir zat bu olayları Türkiye de bir gazeteci olarak ilk haber yapanlardan biri olduğunu söylüyor. Fakat haber birçok şeyi anlatmakta yetersiz kalıyor belki de bu yüzden böyle bir roman yazmaya gereksinim duyuyor. Nihayetinde o da yaşanan bazı şeylerin unutulmaması gerektiğini, sonraki nesillere aktarılması konusunda çalışmalara başlamıştır. Ve elimize Kiraz Ağacı romanını vermiştir. Romanın içeriğiyle ilgili detay vermemek için fazla derine inmek istemiyorum. Ancak tutukluluk sürecinde yaşananlar gibi tutukluluk sonrası da Deniz ve Hivda'nın hayatları bizi tamamen şaşırtacak bir noktada oluyor. Çok acı var romanda, insanların hayatlarında. İnsanın acıyı yaratmada ne kadar başarılı olduğunu gördükçe üzülmemek, insana ve kendimize kızmamak elde değil. Romanın bitişini Metin Altıok ile yapması zaten beni benden aldı. O kadar güzel bir sondu ki, durdum, durdum, sadece durdum. Sade bir dil ve zengin bir içerikle gerçek anlamda harika bir roman çıkarmıştır ortaya. 2020 yılında Yunus Nadi Roman Ödülünü de alnının hakkıyla kazanmıştır. Okumayı düşünmeyin bile, anında okuyun. (GökHan)

Kitapla ilgili röportajda yazara, Türkiye'de edebiyatın politik olandan kaçınmaya başladığı minvalinde bir soru yöneltiliyor. İşte kitabın can damarını da adını koyduğumuz politik zemin üzerinde sözünü sakinmayan bir anlatı hali oluşturuyor. Gazeteciler bazı olayları sadece habere hapsedemez. Bu yüzden edebiyata sığınır. Mesela ölüm oruçlarında "yaşam kutsaldır"cı koronun uğultusu arasında kendi derdinizi sadece haberin "dedi-belirtti" kalıpları hapsinde anlatamazsınız. Soma'da 302'nci ölü olmayı isteyen madenci ile konuştuğunuzda da iki bin vuruşluk bir haber metni az gelir gözünüze. İşte bazen kalem böyle yazmaya başlar. O kadar, o kadar iyi anlıyorum ki. Zülf-i yare çekinmeden dokunan, arka planda ölüm oruçları, Ankara sokak eylemleri ve yaşanan onur kavgasının olduğu bu kitapta, hatırlamak ve unutmak üzerinden şahane bir insan kalma yolculuğu söz konusu. Korsakoff hastalarının neler hissettiğini anlayan, tecrite de artık hiçbir zaman aynı boş vermişlikle bakamayacaktır. Kitap bunun altını unutmaya çok meyyal okurun hak ettiği keskinlikte çiziyor. O dönem "bir mevsim" şarkısını söylemiş olanlar için çok daha anlamlı olan bu romanda, yeri geldiğinde Kurtuluş Parkı'nda plastik kelepçeden bilekleriniz ağrıyor, yeri geldiğinde sarı basın kartı olmayan ama duygularını da gizleyemeyen acemi dergi muhabiri oluyorsunuz yeri geldiğinde de belleğinin derin kuyusunda serin anılarının yankısını duymaya çalışan bir Korsakoff hastası. En çok da "Rüyanda gördüğün kişinin kim olduğunu bilmiyorsun, düşünsene." sözünden sonra o dönem tanıdığın ve hafızasına beton dökülen o insanların unutamayacakları tek düşün güzelliğine ve haklılığını yaslanıyorsun. Günlerce. (burcu)

Eğer sadece birini seçmen gerekirse, tercihin hangisi olurdu? Unutmak mı yoksa hatırlamak mı? Hivda ve Deniz'in sevdalarının yanında mücadeleleri de anlatılıyor kitapta. (Selda)

Kiraz Ağacı PDF indirme linki var mı?

Gökçer Tahincioğlu - Kiraz Ağacı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kiraz Ağacı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Gökçer Tahincioğlu Kimdir?

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Anabilim Dalı’nda, “Askeri Darbeler Öncesi ve Sonrası Medya Özgürlüğü” konulu teziyle yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1997’de çalışmaya başladığı Milliyet gazetesinde halen Ankara Haber Müdürü olarak görev yapmaktadır. Çağdaş Gazeteciler Derneği İzzet Kezer Fotoğraf Ödülü, Musa Anter Basın Şehitleri Yılın Haberi Ödülü, Abdi İpekçi Yılın Haberi Ödülü, Metin Göktepe Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Rafet Genç Haber Ödülü sahibidir. İki dönemdir Çağdaş Gazeteciler Derneği yönetim kurulu üyesidir.

Gökçer Tahincioğlu Kitapları - Eserleri

  • Kiraz Ağacı
  • Mühür
  • Beyaz Toros
  • Devlet Dersi
  • Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?
  • Kayıp Adelet

Gökçer Tahincioğlu Alıntıları - Sözleri

  • Herkes eksik parçasını arıyor, öyle değil mi? Yaralandığı yerden yaşamını yeniden kuruyor. (Kiraz Ağacı)
  • –“Küçük değil misin Baran, faşizm nedir biliyor musun sen?” –“Bilmeyecek ne var abi, işte desen ki bir kediye niye böyle miyavlıyorsun, burada sadece kuş gibi ötülür, miyavlarsan suçtur. Kedi de korkudan kuş gibi ötmeye çalışıyorsa işte faşizmdir o abi.” (Mühür)
  • "Geçti artık, göğsümde kuş barınmaz, anladım... " (Kiraz Ağacı)
  • “Unutursak kalbimiz kurusun. Kalptir Roboski. Ölümü kuru bir haber gibi karşılayanlarla, bir çocuğun kantine tost borcunu ödemek için gittiği kaçakta parçalanmasıyla parçalananların hazin mücadelesi. Roboski, cezasızlık denilen kültürün tam ortasındadır. Devletin bekası söylemleri ile ezilenlerin, ötekilerin, bir başka yaşama şansı verilmeyenlerin yer aldığı bir terazi. Tartıya konulduğu buzlaşmış bir beyinle kalbin, zulümle merhametin, ayaz ile serin ikindilerin. Tarafınızı doğru seçmelisiniz. Kalp ki gerçekten kırılabilir. Bir gün kalbinizin kırılabileceğini bilmelisiniz. Dedim ya Roboski kalptir, bu öyküyü kalbinizle dinlemelisiniz.” (Devlet Dersi)
  • Tek bir hakkın olsa, unutmayı mı yoksa hatırlamayı seçerdin.... (Mühür)
  • Ve insan, yaşamı boyunca ne yaparsa yapsın, en çok unutmak istediğini anımsıyordu. (Kiraz Ağacı)
  • Birileri bir yerde şiddeti öğrenmesin diye çocuğuna oyuncak silah bile almazken kurşunla,roketatarla,keskin nişancı muhimmatiyla,bombayla olmuslerdi (Devlet Dersi)
  • Zira, ''hesap sorulamama'' üzerine kurgulanmış büyük bir toplumu günahlardan sadece ''unutmadan'' değişmek kurtarabilir. (Devlet Dersi)
  • "Bir hakkın olsa, tam şu yaşında tek bir hakkın, unutmayı mı yoksa hatırlamayı seçerdin? " (Kiraz Ağacı)
  • Belli ki nasıl büyüyen bir çocuğun kalbinde kalıyorsa haksız yere çatılmış bir kaş, haksızlığa uğrayan bir gencin kalbinde nasıl büyüyorsa dalga dalga bir öfke ve nasıl anlayamıyorsan dışarıdan olanı biteni sadece gelip geçen günler içinde seslerini duyduğunda, yaşam akıp geçse de geçmiyordu gönül yarası da. (Mühür)
  • “Çocuklar bir ülkede, küçük elleri ters kelepçede, küçük kolları havada, küçük ayakları tekmelerle boğuşuyorsa ve hesabı sorulamıyorsa, o ülkenin üzerini kırmızıyla işaretleyin.” (Devlet Dersi)
  • “Aşk” dedikleri kavuşmayı beklemenin ve kavuşamamanın toplamıdır. Kavuşmayı beklerken heyecanla doludur kalbin, kavuşamadığında hüzün. Kavuşanın aşkının konuşulduğu pek görülmemiştir. (Mühür)
  • Uzak yollardan geçerken bazen, birilerinin neden unutulmuş o toprak parçasında yaşamayı tercih ettiğine şaşarsın. Ceylan'ın ailesi, birilerinin geçerken bile görmediği bir uzaklıkta yaşıyordu. Diyarbakır-Bingöl sınırında, Lice'ye bağlı Şenlik Köyü'nün Hambaz mezrası. Haber bültenlerinde sadece ölümlerle duyulabilecek bir coğrafyanın kanlı uzantısı. ''Teröre müzahir'' bir alanın ''potansiyel terörist'' insanları. (Devlet Dersi)
  • Erken büyümek zorunda kalsalar da çocuklar eninde sonunda bütün kâbuslarını annelerine anlatmak isterdi. (Mühür)
  • Özlemi gelip vurdu kalbine. (Kiraz Ağacı)
  • “Onlar çalışmak zorunda kalan, oynayamayan, okuyamayan, güvenceleri olmayan, bir küçük ışıkla sevinen, büyük bir karanlığa mahkum edilen çocuklardı. Daha dün şanssız doğmuş bebeklerdi. Daha bebek bebeklerdi. Pres makinaları kaderleriydi. Ve “kader”, bazı ülkelerde, başa gelen her şeyi açıklamaya yeterdi. Ahmet öldü. 13 yaşındaydı. Değişmedi hiçbir çocuğun kaderi.” #AhmetYıldız (Devlet Dersi)
  • Acılar dinmez. Sadece unutulabilir. (Devlet Dersi)
  • "Şimdi anlıyordu ki çocukluk, kendini kandırarak hayata devam edebilme ustalığıydı." (Kiraz Ağacı)
  • “Diyarbakır’da 2006’da yaşananlar, bütün failleri cezasız bırakılsa da bir gün bütün hikayeleri yazılacak ve bir ülkenin karanlık tarihinde ilk sıraları alacak büyük bir cezadır. Kafatasından çıkan gaz fişeği bile çalınan Mahsum Mızrak’ın hikayesi de o toplumun çekmesi gereken cezaların en başındadır.” (Devlet Dersi)
  • "... Mesele hapishane koşullarının iyileştirmek ya da yargıya yönelik birtakım düzenlemeler yapmakla sona ermeyecek. Bu faşist zihniyet ve düzen varlığını devam ettirdiği sürece bunlar yaşanmaya devam edecek. Ta ki 'doğayı ve hayatı sarsacak' o vakit, sıyrılıp gelene kadar... " (Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?)

Yorum Yaz