Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık - Cemil Meriç Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık kimin eseri? Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık kitabının yazarı kimdir? Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık konusu ve anafikri nedir? Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık kitabı ne anlatıyor? Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık kitabının yazarı Cemil Meriç kimdir? İşte Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Cemil Meriç
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9750504356
Sayfa Sayısı: 546
Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Rümuz-ül Edeb’in bir tür edebiyat tarihi olmasına karşın Lehçe-t-ül Hakayık bir tür düşünceler tarihi. Kırk Ambar’ın bu yeni 2. cildi, 1980’de yayımlanan ve tek bir baskı yapan Kırk Ambar’ın ikinci bölümünde ele alınan konuların yeni konularla zenginleştiği, 1981 yılında Ankara’da bir kez basılan Bir Facianın Hikâyesi adlı kitabın içeriğinin de bu konulara eklendiği çok daha kapsamlı ve tamamen gözden geçirilmiş bir hali. Cemil Meriç’in ele aldığı birçok konu bugün de güncelliğini koruyor, bugün de o konuların çeşitliliğinden ve içerdikleri kimi düşüncelerden yararlanmak pekâlâ mümkün. Cemil Meriç okuyucusunu, bir kez daha, "düşünenlerin düşüncesini düşünmeye, sonra da onların tesirinden kurtularak kendi kafasıyla düşünmeye ve hiçbir görüşün esiri olmamaya" davet ediyor. Aydını aydın yapan da "uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs" değil mi?
Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık Alıntıları - Sözleri
- servet her olayın can damarı hiçbir şey yapmazsanız zengin değilsiniz herkesin emeli zengin olmak yeteneğinde ahlakın da ölçüsü para
- En büyük dostlarımız bizim gibi düşünmeyenlerdir.
- "Sonuç şu: Kapitülasyonları kabul eden her devlet, her an iflâsla yüz yüzedir. Gündelik ihtiyaçlarını bile karşılamak için, Ali'nin külâhını Veli'ye, Veli'nin külâhını Ali'ye giydirmek zorundadır."
- Anarşizm hürriyet aşkıdır, insanın asaletine ve yüceliğine inanıştır; tek kusuru, hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve gerçekleşemeyecek olması.
- Toplum zıvanadan çıkmış. Cinayet cinayeti kovalıyor. Akıl susmuş ve mefhumlar cehennemi bir raks içinde tepinip duruyor. Sloganlar yönetiyor insanları. İdeolojiler yol gösteren birer harita değil, idrake giydirilen deli gömlekleri. Aydın dilini yutmuş, namlular konuşuyor. Bir kıyametin arifesinde miyiz acaba? Dünyayı şeytan mı yönetiyor? Düzeni büyücüler mi bozdu? Bu kördüğümü çözecek İskender nerede?
- “Montesquieu’nün İran Mektupların da ki sevimli kahraman Rica, Paris’e gelince tımarhanelerle ilgili izlenimlerini şöyle anlatır: Dışardakiler kendilerini akıllı sansın diye, üç beş mecnunun içine tıkıldığı binalar. Yerinde bir hüküm ., Aynı şeyi hapishaneler için de söyleyemez miyiz? Dışardakiler kendilerini namuslu sansın diye, üç beş haytanın içine tıkıldığı binalar.”
- Vatanı vatan yapan, bir ülkenin fizik özellikleri ve toprakları üzerinde yaşayan ırkların çeşitliliği değil, o ülkede var olan adalet ve hukuk anlayışıdır.
- Bugünkü sömürgeleştirme, 14. asırda doğdu. İki ihtiyacın çocuğudur: Baharat ve altın.
- "Korkunç olan insanın kendi çıkarı uğruna bir başka insanı zincire vurup emeğini sömürmesi ve bunu da doğal bir hak olarak görmesidir."
- Kadının hayatında en bahtiyar çağ, bütün varlığını ailesine, bütün varlığını cemiyete verebildiği çağdır. Gerçek ve tabii bir heyecan. Kendi başkaları için çırpınır, başkaları onun için. Kadın çocuğu için hem sütanne hem terbiyeci, hem sevgili olduğu yıllarda bahtiyardır.
- Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla.
- Kafalar değişmedikçe, toplumda derin bir değişiklik beklenemez.
- Hürriyete kavuştuk kavuşalı çenelerimiz düştü. Sabahtan akşama kadar konuşuyoruz ama ana dertlerimizden hiçbirine dokunmadık. Bütün yaptığımız anca dedikodu, gıybet.
Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İNSAN EN DEĞERSİZ ŞEYİNİ KAYBETTİĞİNDE, HER ŞEYİNİ KAYBETTİĞİNİ ANLAR. Cemil Meriç, Türkiye Cumhuriyeti'nin yani kudretli Osmanlı İmparatorluğu'nun en sancılı en korkunç savaşların yaşandığı bir döneme şahitlik etmiş büyük bir fikir adamıdır. Ve bu doğrultuda Türk aydınlarına bu dönemle ilgili bir soru yöneltilir. Hangi Türk aydınına sorulsa ülkemizin en büyük kaybı nedir bu savaşların neticesinde diye, hemen hemen hepsi topraklarımızı kaybettik der. Fakat Cemil Meriç'e göre Türkiye ruhunu kaybetti. Toprak mı? En değersiz şeyimizdi belki de. En değersiz şeyimizi kaybedince her şeyimizi kaybettiğimizi anladık. Kitabımızda ilim, irfan ve geçmişimizin derin travmaları anlatılır. Cemil Meriç Ülkesinin geçmişini, hâlini ve geleceğini sırtlanan bir aydın... Tavsiye etmek bile gülünç kalır. Her Türk evladının okuması gereken bir kitap... (Özgür Beden)
Kırk Ambar-1 “edebiyat” üzerine yazılmıştı. İkincisi ise düşünce tarihi üzerine yazılmış. Benim için çok ufuk açıcı oldu. Cemil Meriç’in diğer kitaplarını da okumam gerektiğini düşünüyorum. Sakin bir zaman ve yerde okumanızı tavsiye ederim. Düşünce tarihini anlatan kitap, düşünceleri de anlatıyor. Haliyle sessiz ve sakin bir ortam istiyor. Kitabın başlıkları ve açıklamaları bence güzel: Avrupa, Ortadoğu, Sömürgecilik, Kapitülasyonlar, İdeolojiler, Liberalizm, Proudhon, Anarşi... Yalnız, Cemil Meriç okuduğu yazarlardan bayağı uzun pasajlar aktarmış. İnsan okurken biraz uzun geliyor ve yazarı karıştırıyor; ben burada farklı düşünürleri tanıma imkanı bulduğumu düşünüyorum. (Hüsamettin Çalışkan)
Fikir kadrosu ve yapacak işi olmayan ihtilâller, başladığı gecenin sabahında iflas eder ve aynı günün akşamında sona ererler. Fırsat avcılığından ileriye dâvası olmayan partiler de, hangi milli inkisar ve istiraba dayanarak gelmiş olurlarsa olsunlar, işi, hükümet işletmeciliğine dökerler ve doğum yerine lâf ebeliğinden başka bir şey yapamazlar. yazar/necip-fazil-kisakurek / kitap/cerceve-5--51174 / HEYHAT, HEYHAT! (zaimoğlu mehmet)
Kitabın Yazarı Cemil Meriç Kimdir?
Hüseyin Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı - ö. 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, şair ve düşünür.
Meriç’ten önce bir dönem, Şaman ve Yılmaz soyadlarını kullandı. Rumeli’den göçen bir ailenin çocuğudur. İlk ve ortaokulu Reyhanlı Rüştiyesinde(1928) tamamladı. Burada Arapça, Fransızca, Kur’an, tecvîd (Kur’an-ı Kerim’I uygun telâffuzla okuma), ahlâk okudu. Buradaki Türkçe öğretmeni yarım düzine şiir kitabı olan Ömer Halim Bey’di. Sonradan adı Fransız Lisesi (Lycéed’Antioche) olan Antakya Sultanisi’nde okudu, “benim üniversitem” diye andığı bu lisede Fransız ve yerli hocalardan özel dersler aldı. Ali İlmî Fânî’nın kılavuzluğunda Divan edebiyatının sihirli dünyasını burada keşfetti. Yine burada Bazantey’den Fransız edebiyatı tarihi okudu. 1936’da İstanbul’a giderek bir yıl Pertevniyal Lisesine devam etti. Buradaki öğretmenleri arasında Nurullah Ataç ve Reşat Ekrem Koçu da vardır. Bu arada Nâzım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanıştı. 1937’de kısa süre İskenderun’un bir köyünde öğretmenlik
yaptı, İskenderun Tercüme Bürosuna sınavla reis muavini oldu, bu işe beş ay devam etti. 1938’de Fransızlar tarafından Aktepe’ye nahiye müdürü tayin edildi, yirmi gün sonra işine son verildi. 1939’da iki ay hapis yattı, hakkında açılan dava beraatle sonuçlandı. 1940’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümünde bir süre okudu. Ancak üniversiteden çok kütüphanelere devam ettiği için bu bölümü bitiremedi. Birkaç yıl sonra aynı fakültenin Fransız Filolojisi Bölümünden mezun oldu (1944). Tayin edildiği Elazığ Lisesi öğretmenliğinden (1942-45) sonra hayatını kalemiyle kazanmaya başladı. 1946’da
sınavla İstanbul Üniversitesine Fransızca okutmanı olarak (1946-74) girdi. Bu arada bir yıl İstanbul Işık Lisesinde öğretmenlik (1952-53) yaptı. 1974’te emekliye ayrıldı.
Cemil Meriç, 1954’te görme yetisinin zayıflaması üzerine geçirdiği bir dizi ameliyat
sonucunda gözlerini kaybetti. Hayatının geri kalan kısmını bu şekilde geçirdi. Bundan sonraki dönemde okuma ve yazma konusunda yakın çevresinden yardım aldı. 1974 yılında emekliye ayrılınca tüm zamanını eserlerine ayırdı. 1942’de evlendiği Fevziye Menteşoğlu’ndan Mahmut Ali ve Ümit (Meriç Yazan) adlı iki çocuğu oldu. 1984’te geçirdiği beyin kanaması sonucu felç oldu, sıkıntılı ve uzun bir hastalık döneminden sonra vefat etti. Karacaahmet Mezarlığında toprağa verildi.
İlk manzumesini on bir yaşında iken yazdı. Yayımlanan ilk yazısı “Geç Kalmış Bir Muhasebe”, "Yenigün" (23.9.1933) gazetesindedir. Ciddi anlamda ilk yazısı “Honoré de Balzac”, "İnsan" dergisinde (1941) yayımlandı. Aruz ve hece ölçüsüyle şiirler de yazmış olan Cemil Meriç, çok iyi özümsediği Batı düşüncesi ile Türkiye'nin batılaşması konularını incelediği eserleriyle tanındı. Batılı fikir ve sanat adamlarının adeta resmî geçitte olduğu eserlerinde Türk aydınlarının “müstağrib”leşmesini büyük bir yetkinlikle eleştirir, önce kendi kültürlerini tanımalarını ister. Yazılarında düşünür, sosyolog yanı ağır basar. Özellikle kullandığı bazı kelimeler mülkiyetine geçmiş gibidir. Kendisine has coşkulu üslubu ve temiz Türkçesi ile kırk kadar gazete, dergi ve ansiklopedi de yüzlerce makale yayımladı. Yazı ve çevirileri başlıca; İnsan, Amaç, 19. Asır, Gün, Yeni İnsan, Hisar (Fildişi Kuleden başlığı ile 1980'e kadar sürekli), Hareket, Yirminci Asır, Yurt ve Dünya, Yücel, Dönem, Çağrı, Türk Edebiyatı, Doğuş Edebiyat, Kubbealtı Akademi, Pınar, Köprü, Gerçek, Millî Eğitim ve Kültür gibi dergiler ile Yeni Devir (1980), Orta Doğu gazetelerinde yer aldı. Düşünce ve yazı hayatının en verimli yıllarında (1954’ten itibaren) gözleri görmüyordu. Okumalarına kızı yazar Ümit Meriç ve öğrencileri yardımcı oldu. Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi ve Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye’de maddeler yazdı. Umrandan
Uygarlığa adlı kitabıyla 1974 yılında ve Kırk Ambar adlı kitabıyla 1980 yılında Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülünü aldı. 1981 yılında Türkiye Yazarlar Birliğinin Üstün Hizmet Ödülünü Mehmet Kaplan ve Emin Bilgiç ile paylaştı. 1982’de Kayseri Sanatçılar Derneği'nden inceleme dalında ödül aldı. 1986 yılında Kültürden İrfana adlı eseriyle aynı kuruluşun fikir dalı ödülünü kazandı.
Cemil Meriç Kitapları - Eserleri
- Jurnal
- Kültürden İrfana
- Mağaradakiler
- Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb
- Umrandan Uygarlığa
- Bu Ülke
- Bir Dünyanın Eşiğinde
- Işık Doğudan Gelir
- Sosyoloji Notları ve Konferanslar
- Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist
- Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık
- Jurnal
- Bir Facianın Hikayesi
Cemil Meriç Alıntıları - Sözleri
- Klasik denilenlerin çoğu unutulup gitmiş zamanla. Klasiklerin en büyükleri yaşadıkları dönemde anlaşılmayanlar. (Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb)
- Kimse ne olduğumuzu bilmez, nasıl göründüğümüzü bilir. (Umrandan Uygarlığa)
- ... bireycilik şaşkınlıkların ve hataların kaynağıdır. (Işık Doğudan Gelir)
- Ve dünya bir gözyaşı vadisi, bir vehim, bir rüya... (Umrandan Uygarlığa)
- servet her olayın can damarı hiçbir şey yapmazsanız zengin değilsiniz herkesin emeli zengin olmak yeteneğinde ahlakın da ölçüsü para (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
- İnsana, doğru yolu gösterecek iki kılavuz: imanla ilim. (Işık Doğudan Gelir)
- |Ne yazık ki, deva illetten daha vahimdir. (Bir Facianın Hikayesi)
- “Vaktiyle bütün insanların kolayca kavradığı hakikatleri anlayamaz olmuşuz yavaş yavaş. İlâhi hikmet unutulmuş.” (Bir Facianın Hikayesi)
- Mümin Tanrısıyla gönül gönüledir. (Bir Facianın Hikayesi)
- Ne acılar kelimeye aktarılabilir, ne sevinçler. Güneş altında söylenmeyen ne kaldı? (Jurnal)
- Kadının hayatında en bahtiyar çağ, bütün varlığını ailesine, bütün varlığını cemiyete verebildiği çağdır. Gerçek ve tabii bir heyecan. Kendi başkaları için çırpınır, başkaları onun için. Kadın çocuğu için hem sütanne hem terbiyeci, hem sevgili olduğu yıllarda bahtiyardır. (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
- Sevdiğim bir başkasına tutkun. O bahtiyar rakip de başka bir dilberin esiri. Bana da sevmediğim bir kadın âşık. Sevdiğime de, sevdiğimin sevdiğine de, beni sevene de, aşk Tanrı'sına da, kendime de yuhhh! (Bir Dünyanın Eşiğinde)
- sonra seni hatırlıyorum. birden zindanım aydınlanıyor. kuşlar cıvıldıyor içimde. (Jurnal)
- Ölmek, unutulmaktır. Hatırlandıkça yaşıyoruz. (Jurnal)
- Ne ararsan bulunur,derde devadan gayrı.” (Kırk Ambar 1: Rümuz-ül Edeb)
- Saint Simon, o güne kadar bir fakirler yığını olarak ele alınan işçi sınıfına sosyal bir kişilik kazandırır. Artık fakir yok, fakir işçi var. Fakir kilisede avlusundan çıkmış, keşkülünü fırlatmış, çalışan bir insan olmuştur. Yoksuldur ama çalışmak isteyen bir yoksul. Ve çalıştığı halde fakir kaldığı için ahlak ve iktisat açısından ilgiye değer. Yoksuldur çünkü ya hakkı olan ücreti alamıyordur ya da işsizdir. Saint Simon iktisada yeni bir vazife yükler: fakirleri göz önünde bulundurarak toplumu yeni baştan düzenlemek. Çoğunluk ön plana geçiyordur artık. Bakışlar ücret verenden ücret alana, topraktan fabrikaya, çiftçiden demirciye çevirilir. (Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist)
- “Aydın yanarak da aydınlatabilir, ama yıldızlaşacağını bilirse yanar, bir kova suyla söndürülen yangın olmak hazindir.” (Sosyoloji Notları ve Konferanslar)
- Bugünkü sömürgeleştirme, 14. asırda doğdu. İki ihtiyacın çocuğudur: Baharat ve altın. (Kırk Ambar 2: Lehçe-t-ül Hakayık)
- Şairin dediği gibi “Güleriz ağlanacak halimize”. (Jurnal)
- kitapları oldukları gibi saklamak ve gelecek nesillere aktarmak büyük bir titizlik ve sadakatle sürdürülen bir iş olmuştur. (Işık Doğudan Gelir)