diorex

Kırmızı Balon - Erdal Öz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kırmızı Balon kimin eseri? Kırmızı Balon kitabının yazarı kimdir? Kırmızı Balon konusu ve anafikri nedir? Kırmızı Balon kitabı ne anlatıyor? Kırmızı Balon kitabının yazarı Erdal Öz kimdir? İşte Kırmızı Balon kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 06.03.2022 08:00
Kırmızı Balon - Erdal Öz Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Erdal Öz

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789755101439

Sayfa Sayısı: 96

Kırmızı Balon Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Fransız film yönetmeni Albert Lamorisse'in çocuklar için yarattığı Kırmızı Balon adlı filmi ilk gördüğümde 20 yaşındaydım. İlerleyen yıllar içinde birkaç kez daha gördüm. Son olarak da video kopyası geçti elime. Her izleyişimde o çocukça hüznü yeniden yaşadım. Filmin kahramanı küçük Pascal, filmin bir yerinde 'balon' diye seslenir. Filmdeki tek konuşma da budur. Video bantı günlerce, kare kare izledim; ince ince notlar aldım; sonra da geçtim makinenin başına, bu kitabı yazdım. Bu güzel filmin yazılı bir öyküsü yoktu. Ama şimdi var. Elinizdeki kitap, Albert Lamorisse'in yarattığı Kırmızı Balon adlı filmin kitabıdır; sevgili küçük Pascal ile kocaman Kırmızı Balon'un yazılı öyküsüdür. Yazarken, bir amacım da, kitabı, filmin yaratıcısı Albert Lamorisse'e göndermek, onu şaşırtmaktı, sevindirmekti. Artık onun yaşamadığını nereden bilebilirdim. Bu büyük ustanın, hem de yine çocuklar için yeni bir filmin çekimi sırasında bir helikopter kazasında ölmüş olduğunu öğrenince çok üzüldüm. Çok sevdiğim bu kitabımı, onun filminden aldığım birkaç fotoğrafla süslemekten kaçınmadım. Altında yattığı toprak yığınından gökyüzüne renk renk balonlar uçuran sevgili Albert Lamorisse'e adıyorum bu kitabımı. Toprağına balonlar yağsın.

Kırmızı Balon Alıntıları - Sözleri

  • Dünyada canlı kalan tek oydu sanki. Birden gökyüzündeki balonlara ilişti gözü. Ne kadar çok balon vardı gökyüzünde. Öyleyse dünyada kalan son canlı kendisi değildi. Balonlarda vardı dünyada. Başka balonlar. Renk renk bir sürü balon gökyüzünden kendisine doğru geliyordu.
  • Parklarda, sokaklarda, damların üzerinde balonlar uçuşuyordu şimdi. Her kapıdan, açık kalmış her pencereden, her köşeden balonlar fırlayıp çıkıyor, bir yerde buluşmak ister gibi hızla uçup gidiyorlardı havada.
  • “Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey. Tek balon kalmamıştı kentte. Hepsi uçup gidiyordu. Bütün o insanlar, o uçup giden yok olan şeyin ne olduğunu anlamaya başlamışlardı şimdi. Yüzlerce balonun taşıdığı küçük çocuk, masmavi aydınlık bir gökyüzünde, küçücük bir nokta gibi kalmıştı. Daha aydınlık, daha mavi başka bir dünyanın yolcusuydular artık. Gökyüzünde küçüldüler, küçüldüler. Sonunda görünmez oldular.”
  • Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey.
  • Parklarda, sokaklarda, damların üzerinde balonlar uçuşuyordu şimdi. Her kapıdan, açık kalmış her pencereden, her köşeden balonlar fırlayıp çıkıyor, bir yerde buluşmak ister gibi hızla uçup gidiyorlardı havada.
  • Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey.
  • Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey.
  • “bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. balonlarla birlikte uçup giden bir şey."

Kırmızı Balon İncelemesi - Şahsi Yorumlar

hani hep kitapların filmi yapılır diye biliriz ya işte bu sefer erdal öz'ün bir filmi kitaplaştirdığını görüyoruz. bir çocuk balonunu yağmurdan, çamurdan, soğuktan koruyorsa, onunla bütün sokakları ve caddeleri dolaşıyorsa elbette ki balonuna atılan taş en çok onu yaralayacaktır, en çok paskal'ı üzecektir. her çocuğun hatta herkesin hem okuyabileceği harika bir kitap hem de izleyebileceği harika bir film.. (eşolili portakal)

Fransız yönetmen Albert Lamorisse'nin Le Ballon Rouge (1956) isimli kısa filmini (32 dakika) zamanında çok beğenerek izlemiştim. Bu filmin öyküsünün Erdal Öz tarafından çocuklar için yazıldığını görünce kitabı oğluma aldım. Kitabı oğlumda bende çok beğendik. Keyifle okuduk. Sonrada birlikte filmi izledik. Pascal adındaki çocuk, bir gün kocaman kırmızı bir balonla karşılaşır. Bu öyle bir balon ki, kendi iradesine sahip, istediği yöne uçabiliyor, ve Pascal'ın en yakın dostu oluyor! Okulda, evde ve kilisede hep beraber oluyorlar. Ancak suratsız müdür, anlayışsız şoför, huysuz anne ve sokak çetesi çocuklar bu birlikteliği yok etmeye çalışıyorlar. Kırmızı balon ne olursa olsun Pascal'ı bırakmıyor. Kitapta ve filmde eğlencesini yitirmiş ve kurallara boğulmuş olan kent dünyasında bir çocuğun nasıl yalnızlaştırdığını anlatıyor. Kırmızı balon aslında çocukların düş kurma yeteneğini ifade ediyor. Bu kitabı okuyun ve çocuklarınıza okutun. (engin divir)

Kitabın Yazarı Erdal Öz Kimdir?

Erdal Öz, 26 Mart 1935'te Sivas, Yıldızeli'nde doğdu. Devlet memuru olan babasıyla birlikte Türkiye'nin değişik yerlerini dolaştı. Tokat Lisesi'ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi'nde başladığı Hukuk eğitimini, Ankara Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu'nda, Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi'nde çalıştı. Sergi Kitabevi'ni kurdu. 12 Mart 1971 müdahalesiyle başlayan ara rejim döneminde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı ama yargılanma sonucunda aklandı. İstanbul'da üniversite çevresindeki arkadaşlarıyla a dergisini çıkardı. İlk öykü kitabı Yorgunlar'a (1960) dergisi yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları'nca yayımlandı. 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi'nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönetti. 1981'de Can Yayınları'nı kurdu. Çok sayıda yazarı Türk edebiyatına kazandırmanın yanı sıra dünya edebiyatını saygın yazarlarının kitaplarını yayımladı.

Edebiyat yaşamına şiirle başlayan Erdal Öz'ün Rasgele başlıklı şiiri, Kaynak dergisinde çıktı (1952). Yağmurlu Hikâye adlı öyküsü, Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlandı (1954). Varlık, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası, a, Değişim, Emek, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde çeşitli öykü ve eleştirileri çıktı.

Erdal Öz, yapıtlarında toplum yaşamının bireyin iç dünyasındaki etkilerini duygusal bir üslupla dile getirdi. 1970 sonrasında toplumsal gerçekçi çizgiye yöneldi. 1970'lerde ve 80'lerde yayımladığı yapıtlarında 12 Mart döneminin hukuk dışı uygulamaları ve baskılarıyla karşılaşan tutukluların yaşantılarından kesitler verdi. Bireyin baskı, korku ve acı karşısındaki yalnızlığını, ezikliğini, direncini, umudunu etkin bir duyarlılık çerçevesinde işledi. Bunun başarılı bir örneği olan Yaralısın (1974) adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabında; Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) ve Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı-romanlarında Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idam kararı öncesi ve sonrasını, kendi izlenimlerini de katarak anlattı. Gülünün Solduğu Akşam'a girmeyen notlar ve izlenimlerini 2003'te Defterimde Kuş Sesleri kitabında topladı. SSCB gezisini içeren Allı Turnam (1977), 1998'de Bir Gün Yine Allı Turnam adıyla yeniden yayımlandı. Dedem Korkut Öyküleri (1979), Beyaz Yele (1981), Alçacıktan Kar Yağar (1982) ve Babam Resim Yaptı (2003) adlı çocuk kitaplarını çıkardı. Havada Kar Sesi Var adlı öykü kitabı, 1987'de basıldı. Sular Ne Güzelse adlı kitabıyla 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Cam Kırıkları adlı yapıtıyla 2001 Sedat Simavi Öykü Ödülü'nü aldı.

Erdal Öz'ü 6 Mayıs 2006'da yitirdik.

Erdal Öz Kitapları - Eserleri

  • Gülünün Solduğu Akşam
  • Yaralısın
  • Deniz Gezmiş Anlatıyor
  • Kanayan
  • Defterimde Kuş Sesleri
  • Cam Kırıkları

  • Odalarda
  • Havada Kar Sesi Var
  • Sular Ne Güzelse
  • Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!
  • Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?
  • Yorgunlar
  • Kırmızı Balon

  • Bir Gün Yine Allı Turnam
  • Allı Turnam
  • Babam Resim Yaptı
  • Dedem Korkut Öyküleri
  • Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!
  • Alçacıktan Kar Yağar
  • İki Deniz Öyküsü

  • Gülünün Solduğu Akşam
  • Sığırcıklar

Erdal Öz Alıntıları - Sözleri

  • Bu dört duvar arasında en büyük düşmanının duygu olduğunu çok iyi biliyordu artık; ama onsuz, duygusuz kalmayı başaramamıştı hâlâ. (Kanayan)
  • Aydınlıkçılar birer birer getiriliyorlar. Oral Çalışlar geldi, Gün Zileli geldi. Daha sonra da Doğu Perinçek. (Defterimde Kuş Sesleri)
  • Küçük insanların umutlanışı büyük oluyor. (Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?)
  • "Bir insan olarak, karşındaki insanın insanlıktan bunca uzaklaşmasını şaşkınlıkla izliyorsun. Duygu muygu hiç yok." (Gülünün Solduğu Akşam)
  • Denizleri hep sevdim ben, suları hep sevdim; seni denizler, sular gibi sevdim; sular ne güzelse seni öyle sevdim. (Sular Ne Güzelse)
  • imam falan gelirse dua mua etmek için, siktir edeceğim. (Deniz Gezmiş Anlatıyor)

  • İşte açıkça söylüyorum: Ülkemin bugün içinde bulunduğu durumdan utanç duyuyorum. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
  • Ancak şunu belirtmekte yarar var: Sovyetler Birliği’nde bütün kitaplar kapışılıyor. Kitap yetişmiyor. Yayımlanacak kitaplar bir, birbuçuk yıl öncesinden duyuruluyor. Okurlar, kitabevlerine gidip adlarını yazdırıyorlar, kitabı almak için sıraya giriyorlar. Böyle önceden sıraya girmedikçe, yeni çıkan bir kitabı edinmek oldukça güç oluyor. Kitaplar öylesine ucuz ki. Herkes, okumaya öylesine düşkün ki. (Allı Turnam)
  • Burada ölen yalnızca benim bedenimdir, ki zaten ölümlüydü, ölecekti.. (Gülünün Solduğu Akşam)
  • Hiç sevmemiştim hukuku. Bu ülkede hukukun yürümediğini, yaşadığım sıkıntılı dönemlerde, hukukun üstünlüğünün değil, hukukun nasıl alçakça kullanıldığının yakın tanığı olmuştum. (Cam Kırıkları)
  • Bu kere gülüyordun. Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun? Sen kocaman bir yasaksın.. (Yorgunlar)
  • Nedir sanatçı? Bir büyük sancıyı içinde duyan insandır. (Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!)
  • Benim o yaralı, ulu ozanımı barındıran bu ülkede, şimdi de bu salonda, bir başka büyük Türk yazarı için düzenlenmiş bir yaşgünü törenine tanık oluyorum. Çok heyecanlıyım. Bağışlayın. Çünkü ilk kez Nâzım Hikmet’in bu kadar yakınında oldum. İlk kez Aziz Nesin için konuşuyorum. Ve bunları, devrim yapmış bir büyük ülkenin başkentinde yapıyorum. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin ve devrim. Bu üç adın, bu üç büyük kavramın bir araya gelmiş olması, bir raslantı değildir.» (Allı Turnam)

  • "Suratında, kitapları kavrayan elinde, elini cebine sokuşunda, duruşunda, kendine güvenen ama hiç de rahat olmayan kıvançsız bir diklik, öyle bakıyor gözlük camlarındaki koyu yeşil akşama." (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
  • Yazmak korkutuyor beni. Çünkü herkesin olabiliyor sözcükler. (Yıl 1959. "Sözcük" diyor Adnan. Demek "kelime" karşılığı olarak gelip oturmuş yazı diline "sözcük") Yalnız benim olabilmeleri için ne yapmalıyım, bilemiyorum. Elbette herkes gibi ben de onları yığının içinden avuçlayacağım. Bu avuçlamaya kadar her şey yolunda gider her zaman. Bütün iş, avucunun içindekileri ortaya döküp sıraya koymaya, eğitmeye başladığında olup bitiyor. Bu öyle bir sıraya koyuş, öylesine bir eğitim olmalı ki, o bir avuç, bir daha eski, ortadaki yığına dönememeli. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
  • Yorgunsun...Yaralısın da... (Yaralısın)
  • Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey. (Kırmızı Balon)
  • Altı aşçı dükkânı Üstü horhor çeşmesi (Alçacıktan Kar Yağar)
  • Parasını aldı mı doğruca sinemanın üstündeki kitapçıya gider, borcunu öderdi. Tek düşkün olduğu şey kitaptı. Eve gelir gelmez odasına kapanır, okurdu. (Kanayan)
  • Demokrasiyi yakalamış ve gelişmiş ülkelerin karşısında, ezik, boynu bükük, ilkel bir topluluğun üyeleri olmaktan sıkıldık. Dünyanın karşısına, başı dik, ülkesiyle, devletiyle övünen insanlar olarak çıkmak istiyoruz artık. Bu ülkeyi, çocuklarımıza, bir bütün olarak, güzelliklerle, insan haklarıyla, özgürlüklerle donatılmış, demokrat, uygar, örnek bir ülke olarak bırakmak istiyoruz. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)

Yorum Yaz