Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kırmızı Saçlı Kadın kimin eseri? Kırmızı Saçlı Kadın kitabının yazarı kimdir? Kırmızı Saçlı Kadın konusu ve anafikri nedir? Kırmızı Saçlı Kadın kitabı ne anlatıyor? Kırmızı Saçlı Kadın kitabının yazarı Orhan Pamuk kimdir? İşte Kırmızı Saçlı Kadın kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Orhan Pamuk
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750835605
Sayfa Sayısı: 211
Kırmızı Saçlı Kadın Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İlk aşk deneyimi bütün bir hayatı belirler mi?
Yoksa kaderimizi çizen yalnızca tarihin ve efsanelerin gücü müdür?
Orhan Pamuk, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan yeni romanı “Kırmızı Saçlı Kadın”da bizi otuz yıl önce İstanbul yakınlarındaki bir kasabada liseli bir gencin yaşadığı sarsıcı bir aşk hikâyesiyle, büyük bir insani suçun peşinden sürüklüyor.
Kırmızı Saçlı Kadın Alıntıları - Sözleri
- "Seninle laf arasında değil, gözlerinin içine bakarak konuşmam gereken önemli bir konu var."
- Uzun bir süre kimseyle konuşmadım; içime döndüm. Dünya ile arama uzaklık koydum. Dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim. İçimde bir suçluluk, hatta kötülük yokmuş gibi yaparsam, yavaş yavaş kötülüğü unuturdum. Böylece hiçbir şey olmamış gibi yapmaya başladım. Hiçbir şey olmamış gibi yaparsanız ve gerçekten de hiçbir şey olmuyorsa hiçbir şey olmaz sonunda
- [...] kendi kelimelerimi yazıp kendi efsanemi söyleyeceğim.”
- Bir kadınla üç şey yapabilirsin: Ya onu seversin, ya onun için acı çekersin ya da onu yazarsın.
- Bazen okuduğum hikayelerin hem kahramanı hem de yazarı zannediyordum kendimi.
- Bir an bana eskiden tanıdığı biriymişim gibi, burada ne işin var diye sorar gibi bakmış, tam o sırada göz göze gelmiştik. Sanki ikimiz de bir hatırayı arar, hatta sorgular gibi bakmıştık birbirimize...
- “uzun bir süre kimseyle konuşmadım; içime döndüm. dünya ile arama uzaklık koydum. dünya güzeldi, içim de güzel olsun istedim.”
- "Seninle laf arasında değil, gözlerinin içine bakarak konuşmam gereken önemli bir konu var."
- "Dünya ile arama uzaklık koydum. Dünya güzeldi, içimde güzel olsun istedim."
- Hayatta raslantı diye geçiştirdiğim şeylerin aslında bir anlamı olduğunu öğrendim.
- Ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum.
- Bir kadınla üç şey yapabilirsin: Ya onu seversin, ya onun için acı çekersin ya da onu yazarsın.
Kırmızı Saçlı Kadın İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Saplantı mı? Hüsran mı?: Baştan belirteyim garip garip anlamlar çıkmasın, burada yazarın şahsı ile ilgili düşüncemi değil, eserle ilgili görüşlerimi paylaşıyorum ama yazara toz kondurmayız derseniz yapacak birşey yok, okumamanızı, ya da okumadan yorum yapmamanızı tavsiye ederim. Sadece ESERLE ilgili düşüncelerimi ve deneyimimi yazmaya başlayayım o zaman! Bazen bazı eserlerle karşılaşıyorum ki bu eserler çoğunluğun beğendiği, bana yavan gelen bir tat oluyor. Birşeyler eksik yada fazla. Hala ifade özgürlüğüm varsa tabi, ben kitap/kirmizi-sacli-kadin--53540' ı pek sevemedim. Üzgünüm. Hele bir de toplumsal sorunların vurgulandığını söyleyen incelemelerden sonra daha da dikkatimi çekmesine rağmen ben herhangi bir vurgulanmış toplumsal sorun göremedim. Bazı subjektif sorunlara değinmiş yazar ama ben onlarında toplumsal değil evrensel olduğunu, genel geçerliliğinin bulunmadığını düşünüyorum. Tüm insanlığı memnun edecek bir çözüm önerisi de göremedim. Bu noktada da aradığımı bulamadım diyebilirim. Kurgusal olarak mı? En başta takıldığım nokta, bu kadar büyüleyici olacak, hiç benzeri olmayan bir kurgusu var mı? Hiç duyulmayan bir hikayesi mi var? Derinden sarsacak bir öyküsü mü var? Ben bu kurguya benzer, belki bundan daha trajik onlarca haber başlığı bulabilirim gazete küpürlerinden. Gerçi kitabın sonunda bir taraftan masal gibi diğer taraftan gerçeklerden kurgulanmasını istemiş meşhur Kırmızı Saçlı Kadın, bunu söylüyor. Ama ne masal ne gerçek, iğrenç bir kabus çıkmış ortaya. Tabi bunlar benim düşüncem, beğenen ve seven okurları kırmak için söylemiyorum, yazara da fazla aşina değilim. Sadece bende uyandırdığı düşünceleri yazıyorum. Ayrıca spoiler paylaşımları yapabilirim, uyarayım. Kırmızı Saçlı Kadın ismi ona bir sır katarken, hikaye içerisinde ilk sayfalarda gizem, heyecan uyandırırken sonra bir baktım ki oldukça sığ bir kimlik. Eser değil! Karakterden bahsediyorum... Gerçekten sığ. Oysa beni bu eseri okumaya iten bir neden de buydu, gizemli bir isim olmasıydı. Gizemli bir havası olmasıydı. Ancak gerçekten sığ, anlamsız hatta dengesiz bir karakter olmamış mı? 16 yaşında bir çocukla olan iletişimi saçma değil mi? Toplumsal sorun bu belki, ama devamı? Hadi Diyelim zamanında babasına aşık olsa bile eski aşkının oğlu ile bu diyalog ve devamında olanlar olmuş mu? Olaya Cem açısından bakınca âla, Kırmızı Saçlı Kadın Açısından aliyyül âla, öyle mi? Ben mi bir şeyler kaçırıyorum? Daha farklı beklentilerim vardı oysa. Eğer toplumsal bir sorunsa işte bu anlamsız aşk hikayeleri, gayri resmi ilişkiler, psikkolojik saplantılar, çocuk istismarı birer toplumsal sorun. Gerçi biliyorum beni memnun etmek için yazmadı yazar ama bende onu memnun etme niyetinde değilim malesef. Baba oğul ilişkilerine saplanıp kalmış Cem, eczacı, koyu solcu hatta 80'li yılların kaos ortamında cezaevi bile görmüş babasının evi terketmesinin ardından haliyle ekonomik kaygılar çekiyor. Üniversite ve üniversite için dershane hayalleri nedeniyle, tavsiye üzerine bir kuyucu ustasının yanına çırak olarak iş buluyor. Burada bu işin detayını aktarmış yazar gerçekten araştırmış, hatta bir çıkrık şeması ile karşılaşıyoruz. Babanın gitmesinden sonra Gebze' ye yerleşen bu parçalanmış anne ve oğuldan oluşan aile, yine Cem' in Kuyucu Ustası olan Mahmut Usta ile zamanın İstanbul kırsalı denilebilecek sanırım yazarın hayali kırsalı Öngören' e gitmesiyle bir kez daha parçalanıyor. İlk başlarda saf, naif bir delikanlı olan Cem' in kısa zaman içerisinde de kimlik değiştirdiğini görüyoruz. Çalısma koşulları zor, iş umut vermiyor, aşık oluyor. Çok kısa bir zamanda hemde. Yeni kimliği ise daha kararlı daha sert. Ne olmuş olabilir ki? Burada Ustanın yer belirlemesiyle umut vaat etmeyen bir kuyuyu kazma işleriyle uğraşırken bir gün Öngören denen kasabanın merkezinde Kırmızı Saçlı Kadın' ı yani Gülcihan' ı görüyor ve sadece onu düşünmeye başlıyor. Sadece o var aklında. Kim bu kadın? İlk başlarda Mahmut Usta' da olan baba arayışı yerini bu saplantıya bırakıyor. Bilmediği, tanımadığı ama babasını bir şekilde tanıyan ilginç kadın onun dünyası oluyor. Zaman zaman kıskançlık sahnelerini de okuyoruz. Hem babasından kıskanıyor hem de ustasından. En sonunda patronun kuyudan umudunu ve haliyle desteğini de kesmesiyle diğer çırak Ali' nin gitmesinden sonra, ustasıyla başbaşa çalışıyor Cem. Aslında o da umudunu kesmiştir bu kuyudan. Ustayla arayı bozmadan, alacağını alarak gitme derdindedir. Yine bir gün kasabanın uzağında bu düzlükte sıradan çalışmalarını yaparken bir anlık dalgınlıkla dolu kovayı ustasının üzerine düşürüyor Kuyucu Çırağı. Artık neden dalgınsa... Önce kasabaya koşuyor, yardım arıyor. Özellikle Gülcihan' ı ama bulamıyor. Sonra bir panikle ilk trenle kaçıyor buradan. Akşamları ona garip hikayeler anlatan, onu kendine koruyup kollayan Ustasını, hatta bir akşam canını sadece sıkmak, etkilemek için Oedipus' un hikayesini anlattığı ustasını 20-25 m derinlikte bırakıp gidiyor. Vicdanı ise gidemiyor. Artık bir belirsizlik vardır hayatında. Ustasına ne oldu? Kurtuldu mu öldü mü? Yaptığı bir hata mıydı? Polis ne zaman kapısını çalacaktı? Tabi bir de Kırmızı Saçlı Kadın nerelerdeydi? Tüm bunların gölgesinde eskilerden onu etkisi altına alan, ustasına da anlattığı Oedipus' un hikayesini düşünmektedir. Bilmeden babasını öldürüp, annesiyle evlenen kral. Bir taraftan bu hikaye onda saplantı halini almışken daha sonra bir iş seyahatinde de İran' da Şeyhname ile tanışır. Burada da babanın bilmeden öldürdüğü bir oğulun hikayesi vardır. Hayatının hemen her anında bu hikayeler vardır aklında. Yine yazarın bu iki hikaye için basarılı muhakemesini okuyoruz. Cem de Karısıyla bu hikayeleri anlamaya çalışmaktadır tabi. Ta ki günün birinde hiç haberi olmadığı oğlundan bir mesaj alana kadar. (Nostalji kokusu, dikkat Yeşilçam demiyorum.) Eser bu şekilde devam ediyor, uzun uzun özete girmemeye çalışıyorum. Zaten buradan sonrası da alel acele kaleme alınmış gibi bir hissiyat oluşturuyor. Şimdi tüm bu olanlar bana kültürel seviyesi yükseltilmiş, daha entelektüel bir nostalji filmi izlenimi bıraktı bende. Bir fark da bu filmlerde çoğunlukla mutlu son olurken, burada daha farklı bir sonla karşılaşıyoruz. Yukarıda da dediğim gibi karakterler gizemini, büyüsünü sayfalar ilerledikçe kaybediyor. Yavan bir tat bırakıyor. Hele kitabın son bölümü yazmış olmak için yazılmış gibi. Gülcihan bu isim aldatmacasını neden yapıyor? Amaç ne? Farklı bir hikayesi olmayan, iyi araştırma ve karşılaştırmalar yapılmış, felsefi hedefleri olan ama bir yerden sonra hedeflerin yön değiştirdiği bir eser. Ben açıkça çok fazla beğenmedim, belki siz beğenirsiniz. Keyifli okumalar. (Mehmet Çelik)
Paylaşırsanız sevinirim :D: Liseli Cem'in babasının, onu ve annesini bırakıp gitmesi üzerine yaşadıklarını konu alıyor kitap. Babası gittikten sonra annesiyle yalnız kalan Cem hem okuyup hem de para kazanmak zorunda kalıyor. Bir kuyucunun ( Mahmut Usta'nın ) yanında çalışıp kuyu yapıyor. Zengin bir adamın arazisinde kuyu kazmaya başlıyorlar fakat Mahmut Usta arsa sahibinin değil kendi istediği yere açıyor kuyuyu. Kendi kazıcağı yerden şu çıkacağına inanıyor ve orayı kazmaya başlıyorlar, gündüzleri çalışıp akşam da Öngören Meydanı'na iniyorlar. Ve Cem'in burda kendinin iki katı yaşında bir kadını görüp ona âşık olmasıyla hikâyesi başlar. Neyse fazla ayrıntıya girmiyim... Gel zaman git zaman Cem, âşık olduğu kadını ( kırmızı saçlı kadın) ustasından kıskanmaya başlar,yine bir gün iş üzerinde bu konuyu düşünürken elindeki kova kayar ve yeraltında kazı yapan Mahmut Usta'nın üzerine düşer. Sonra Cem oradan kaçar ve ömrü boyunca bu suçu üzerinde taşır ( ya da o öyle sanar ) Neyse daha fazla spoiler vermiyim. Kitabı kesinlikle ÖNERİYORUM. Keyifli okumalar dilerim:) (Tuğba)
Kitabın Yazarı Orhan Pamuk Kimdir?
Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul), Türk yazar. Birçok başka edebiyat ödülünün yanı sıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü alan en genç yaşta alan iki kişiden biri olmuştur. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen Pamuk, Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Türk'tür.
Yaşam öyküsü
Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.
Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurtdışında tanınmaya başlandı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar romanı Amerika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı.
Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.
Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihli sayısının "Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler" başlıklı kapak yazısında tanıtılan 100 kişiden biri oldu. 2007 Mayıs'ında yapılan 60. Cannes Film Festivali'nde jüri üyeliği yapmıştır.
Nobel Ödülü
Orhan Pamuk 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tarihe geçmiştir. Akademi'nin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayımladığı,
“ 2006 Nobel Edebiyat Ödülü 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan' Orhan Pamuk'a verilmiştir. ”
şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü'nün Orhan Pamuk'a verildiği resmen açıklandı. Pamuk 7 Aralık 2006'da, İsveç Akademisi'nde Babamın Bavulu başlığı altında hazırladığı Nobel konuşmasını Türkçe yaptı, Türkçe bilmeyen izleyiciler ellerindeki çeviri metinden konuşmayı takip etti, birçok televizyon kanalı konuşmasını canlı yayınladı. Orhan Pamuk ödülünü 10 Aralık 2006 günü Stockholm Konser Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden aldı.
Romancılığı
Orhan Pamuk'un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Eleştirmen Yıldız Ecevit Orhan Pamuk'u Okumak adlı kitabında onun avangard romancılığını değerlendirmektedir. Özellikle Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı'dan yola çıkarak bize kendisini ve olayların gelişimini anlatır. Aynı şekilde edebiyat tarihçisi Jale Parla da Don Kişot'tan Günümüze Roman adlı kapsamlı yapıtında, Benim Adım Kırmızı'dan hareketle Orhan Pamuk'un eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bağlamında irdeler. Parla'ya göre Pamuk, Türk romanının aldığı önemli dönemeçlerin sahibi olan bir yazardır. Doğu-batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan birisidir Pamuk, bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Kara Kitap'ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.
Eleştiriler
Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülünü kazanması değişik tepkilerle karşılaştı. Ödülün Pamuk'a Türkiye tarihi ile ilgili demeçleri dolayısıyla verildiği iddiasında bulunuldu. Orhan Pamuk Nobel ödülünü almadan on ay önce 19 Aralık 2005 Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan Erol Manisalı'nın "Orhan Pamuk Nobel'i Garantiledi" başlıklı yazısı Pamuk'un ödülü almasının ardından popülerleşti ve Orhan Pamuk'un Nobeli hakkındaki olumsuz eleştiriler bu yönde gelişti. TRT'de Banu Avar'ın hazırlayıp sunduğu "Sınırlar Arasında" adlı belgeselin Pamuk'un Nobel ödülünü almasından bir gün sonra yayımlanan bölümünde Pamuk, Nobel ödülleri ve İsveç ile ilgili olumsuz eleştiriler yer aldı. Demirtaş Ceyhun hazırladığı imza metninde Orhan Pamuk'un kitaplarını "Amerikan patentli postmodern romanlar olarak" adlandırmış ve "Nobel ödülünün Pamuk'a verilmiş bir ücret" olduğunu söylemiştir. Basında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Orhan Pamuk'u kutlamadığına dikkat çekildi. Ödüle yabancı basından olumsuz eleştiriler de gelmiş, ödülün siyasi sebeplerden dolayı verildiği belirtilmiştir.
Orhan Pamuk'un eserlerinde Atatürk hakkında kullandığı üslup ve yazıları da kimi eleştirilere uğradı.
Bir kısım edebiyatçı Orhan Pamuk'un eserlerindeki bazı bölümlerin diğer yazarlara ait başka eserlerden fazlasıyla esinlendiğini savunmakta, özellikle bazı romanlarındaki belli kısımların diğer kitaplardan neredeyse tamamen alıntı olduğunu öne sürmektedir. Hürriyet Gazetesi yazarı Murat Bardakçı 26 Mayıs 2002 tarihinde belgeleri ile yazarı sahtecilik ve intihal ile suçlamıştır. Murat Bardakçı'ya göre Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı romanı, hikâyesi ve anlatım şekli ile Amerikalı yazar Norman Mailer'in Ancient Evenings adlı romanının bir kopyasıdır. Ayrıca suçlamalara göre Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanı Mehmet Fuat Carım'ın Kanuni Devrinde İstanbul isimli eserinden birebir pasajlar içermektedir. Orhan Pamuk günümüze dek bu konuyla ilgili herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.
Orhan Pamuk'un Sri Lanka'da düzenlenecek olan Edebiyat Festivaline katılması Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters sans frontières) tarafından eleştirildi. Örgüt Orhan Pamuk'u ve festivale katılmak isteyen diğer edebiyatçıları Sri Lanka'daki baskıları meşru hale getirmekle suçladı.
Orhan Pamuk davası
Yazar Orhan Pamuk, Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, "Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Benden başka kimse bundan bahsetmeye cesaret edemedi" açıklamasında bulununca hakkında TCK'nın 301. maddesinden ‘Türklüğe hakaret’ davası açıldı.
16 Aralık 2005'de ilk duruşması yapılan Pamuk davası Adalet Bakanlığı'ndan beklenen yazı gelmediği için 7 Şubat 2006 tarihine ertelendi. Şişli Asliye Ceza Mahkemesi, bu tür davalar için Adalet Bakanlığı'nın yazılı izninin gerektiğini belirterek izin verilip verilmediğinin sorulması için bakanlığa yazı yazılmasına karar verdi ve duruşmayı da 7 Şubat'a erteledi. Duruşmanın ertelenmesi kararına AB yetkililerinden tepkiler geldi. Dava günü Şişli Adliyesi önündeki Pamuk ve yabancı yetkililere yönelik protesto gösterileri, Türkiye ve dünya basınında önemli yer tuttu.
AB - Türkiye Karma Parlamento Eş Başkanı Joost Lagendijk, "hükümet, parlamentoya değişiklik yasası getirebilir. Yapılacak şey budur. Türkiye'nin imajına büyük bir zarar vermiştir. Avrupa'da kötü bir imaj doğmuştur. Ünlü bir yazar hakkında dava açarsanız, dışarıda milliyetçiler bu yazarı dövmek için arabasına saldırırsa, burada ciddi bir sorun vardır" dedi.
AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings de, hükümetin yazar Orhan Pamuk davasını düşürmesi gerektiğini belirterek, hükümet reform taahhüdüne sadık kalmalı şeklinde konuştu.
Türkiye ile AB arasında ciddi gerilime neden olan Orhan Pamuk’un hakkındaki dava 22 Ocak 2006 tarihinde düştü.
Adalet Bakanlığı, Şişli İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderdiği yazıda, Yeni Ceza Yasası gereği izin yetkisi olmadığını hatırlatarak, Pamuk'un yargılanması için Adalet Bakanlığı’nın izin verdiğine ilişkin belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın düşmesine karar verdi.
Ödülleri
1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazar arasında paylaşıldı)
1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları
1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev
1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale
1991 Prix de la Découverte Européene (Fransa) Sessiz Ev (Fransızca çevirisi nedeniyle)
1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz
1995 Prix France Culture (Fransa) Kara Kitap
2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı
2002 Premio Grinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı
2003 Premio rinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı
2003 International Impac-Dublin Literary Award (İrlanda)
2005 Prix Médicis Etranger (Fransa) Kar
2005 Alman Yayıncılar Birliği'nin Barış Ödülü (Almanya)
2005 Richarda Huch Ödülü (Almanya)
2006 Le Prix Méditerranée étranger Ödülü (Fransa) Kar
2006 Nobel Edebiyat Ödülü (İsveç)
2006 Washington University'nin Seçkin Hümanist Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)[24]
2006 Commandeur de l'ordre des arts et des lettres (Fransa)
2008 Ovid Ödülü (Romanya)
2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülü (Amerika Birleşik Devletleri)
2012 Sonning Ödülü
Fahri Doktoraları
2006 Tiflis Üniversitesi
2007 Berlin Serbest Üniversitesi
2007 Boğaziçi Üniversitesi
2007 Georgetown Üniversitesi
2007 Tilburg Üniversitesi
2007 Madrid Üniversitesi
2008 Floransa Üniversitesi
2008 Beyrut Amerikan Üniversitesi
2009 Rouen Üniversitesi
2010 Tiran Üniversitesi
2010 Yale Üniversitesi
2011 Sofya Üniversitesi
Onur üyelikleri
2005 American Academy of Arts and Letters Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)
2008 Social Sciences of Chinese Academy Onur Üyesi (Çin)
2008 American Academy of Arts and Sciences Onur Üyesi (Amerika Birleşik Devletleri)
Orhan Pamuk Kitapları - Eserleri
- Masumiyet Müzesi
- Kar
- Cevdet Bey ve Oğulları
- Sessiz Ev
- Beyaz Kale
- Kara Kitap
- Gizli Yüz
- Yeni Hayat
- Benim Adım Kırmızı
- Öteki Renkler
- İstanbul
- Babamın Bavulu
- Manzaradan Parçalar
- Saf ve Düşünceli Romancı
- Ben Bir Ağacım
- Kafamda Bir Tuhaflık
- Şeylerin Masumiyeti
- Kırmızı Saçlı Kadın
- Hatıraların Masumiyeti
- Balkon
- Babalar, Analar ve Oğullar
- Turuncu
- Ara Güler's İstanbul
- Veba Geceleri
- Evden Kaçmanın Yolları
- Seçilmiş Əsərləri
- Üç İstanbul Romanı: Kara Kitap - Masumiyet Müzesi - Kafamda Bir Tuhaflık
Orhan Pamuk Alıntıları - Sözleri
- Yeni yazarlar denemek lazım.bazen gerekli sakinlik için yenilik için (Hatıraların Masumiyeti)
- Her şeyin budalalık olduğunu biliyor, gene yaşıyorum. (Babalar, Analar ve Oğullar)
- Kafamda bir tuhaflık var, ne yapsam bu alemde yapayalnız hissediyorum kendimi. (Kafamda Bir Tuhaflık)
- . Bütün bilincim silinsin, geçmişimden hiçbir iz kalmasın, gelecekten ve beklentilerimden de hiçbir iz kalmasın istiyorum. . (Sessiz Ev)
- Ama mutsuzluk gerçek bir intihar nedeni olsaydı Türkiye’deki kadınların yarısı intihar ederdi. (Kar)
- Mutluluk nedir ? ''Bütün bu yokluğu, ezikliği unutabileceğin bir dünya bulmak. Birisini bütün bir dünya gibi tutabilmek..' (Kar)
- "Ölümden korkuyorum." (Beyaz Kale)
- Eğer orada yeterince uzun bir süre yaşamışsak bir şehir hatıralarımız için bir çeşit müze olur. (Hatıraların Masumiyeti)
- Ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum. (Kırmızı Saçlı Kadın)
- Roman sanatı,kendimizden bir başkası gibi ve başkalarından kendimiz gibi söz açabilme hüneridir. (Saf ve Düşünceli Romancı)
- “Ruhum hem bir eşyanın ruhu hem de bir saatin. Karanlıkta ışıldar ve aydınlıkta kendi içine kapanınca ben de kendi içime dönerim.'' (Şeylerin Masumiyeti)
- Ah ne kadar da güzeldir çocukken haksızlığa uğrayıp, yatağa yatıp ağlaya ağlaya uyuyakalmak! (Benim Adım Kırmızı)
- İnsan ne kadar sıkılırsa o kadar hayal kurar. İyi yazabilmem için, iyi sıkılabilmem; iyi sıkılabilmem için de hayatın içine girmem gerekir. (Öteki Renkler)
- Ahmet keyifle: “Canım burası Türkiye!” dedi. “Gerçeğin kendisiyle değil, kötü bir taklidiyle karşı karşıyayız!” (Cevdet Bey ve Oğulları)
- Bir kadına uygulanan en sert şiddet sarılmak olmalıydı. (Kar)
- Mutluluğumuzun ve mutsuzluğumuzun nedeni yaşadığımız hayattan çok, ona verdiğimiz anlam. (Babamın Bavulu)
- Zaten okumak yazarın harflerle anlattığı şeyleri aklın sessiz sinemasında bir bir resimlendirmekten başka nedir ki? (Kara Kitap)
- İnsan Dostoyevski’yi hem kendini kaptırarak hem de hayatın tam böyle olmadığını düşünerek okur. (Saf ve Düşünceli Romancı)
- Çocuk olmak istiyordum! (Beyaz Kale)
- "Tekrar, mutluluğun kaynağı, garantisi ve ölümüdür!" (İstanbul)
Editör: Nasrettin Güneş