Kitab-ül Hiyel - İhsan Oktay Anar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kitab-ül Hiyel kimin eseri? Kitab-ül Hiyel kitabının yazarı kimdir? Kitab-ül Hiyel konusu ve anafikri nedir? Kitab-ül Hiyel kitabı ne anlatıyor? Kitab-ül Hiyel kitabının yazarı İhsan Oktay Anar kimdir? İşte Kitab-ül Hiyel kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: İhsan Oktay Anar
Yayın Evi: İletişim Yayıncılık
İSBN: 9789754705423
Sayfa Sayısı: 154
Kitab-ül Hiyel Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Puslu Kıtalar Atlası'yla birçok okuru şaşırtan ve sevindiren İhsan Oktay Anar'ın ikinci romanı Kitab-ül Hiyel, "eski zaman mucitlerinin inanılmaz hayat öyküleri"ni anlatıyor. Yafes Çelebi, Calud ve Lalezar Necef Bey'den Angilidis Efendi'ye, Samur ve Yağmur Çelebiler'den Uzun İhsan Efendi'ye bir sürü mucit, hiyelkar, aktarıcı, "rivayet edici", mağdur, sarhoş, meyhaneci, kahveci... Okuyanın okumayanlara kolay anlatamayacağı ama insanın birileriyle paylaşmak isteyeceği romanlardan, Kitab-ül Hiyel.
Kitab-ül Hiyel Alıntıları - Sözleri
- Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?
- Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar.
- "Düşünebilen insanlara ihtiyacı vardı."
- Onlar adam öldürmekten değil, kandan çekinirlerdi.
- "Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?"
- “...ister demirden bir piştov olsun, ister etten ve kemikten dev gibi bir köle olsun, sahip olduğu bir güç kaynağının insanı nasıl değiştirebileceğini oracıkta anlamışlardı.”
- "Dünya’nın kendisi, bir mucize olarak, düşlerden kat be kat daha şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıydı... Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?"
- "İnsanların akıllı ya da cahil olmaları da onları zalimlikten alıkoymazdı. Zeki olanlar menfaatlerini bildikleri için para uğruna cinayet işlerlerken, cahiller ise cahil oldukları, yani düşünsel bir macera yaşamaya güçleri yetmediğinden, zihinlerindeki boşluğu, ne olduğunu bile tam olarak bilmedikleri bir dava ile kapatırlardı. Böylece onlar, akıllılar gibi para uğruna değil, inandıkları dava için kan dökerlerdi."
- Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar.
- “Hatta, üniformalı, silahlı ve fazla düşünmeyen insanlar da, onun gibilerin emrinde oldukları sürece, başedilmesi zor bir kudretti.”
- Aptal görünmenin bir yolunu bulmalıydı. Ne yazık ki bunu başarabilecek kadar zeki değildi.
- “Havanın tükendiği bu ortamda taş çatlasa on dakika yaşayabileceğini hesapladığında kendisini Yunus Peygamber’e benzetti. İcad ettiği canavarın onu yuttuğunu, bu ejderin içinde öleceğini düşündü.”
Kitab-ül Hiyel İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Kitab-ül Hiyel: Ben kitaba başlarken biraz ön yargılı başlamıştım. “Puslu kıtalar atlası” nı okuduğumda kitap beni yormuştu ama elbette keyif almıştım. Bu kitapta yazar duru ve anlaşılır bir dil kullanmış. Kitabı elimden bırakasım gelmedi. Tarihe ışık tutacak bir kitap olmuş. Osmalı Devletinde yapılan icatları konu edinmiş. Anlatılanlardan devrin çok zeki insanlarının bu denli güzel şeyleri düşünüp bir icata dönüştürebilmesi inanılmaz bir olay bence. Kitapta bilgilendirici kelimeler var. Tarih kitapları okuyanların bu kitabıda okuması gerekli. Ben de güzel etkiler bırakan bu kitaba teşekkür ederim. Keyifli okumalar dilerim. :) (Hatice SAĞLAM)
İlim nokta idi Cahiller onu çoğalttı: Yazarımız bu eserini 1996’da kaleme almış henüz yaş otuz beş yolun yarısı eder zamanlarında..Kendisi lise yıllarında sık sık kaçar kütüphanelerde gün boyu rafları karıştırır kitap okurmuş.Bu romansı kitabı okurken hayal gücünü besleyen daha çok Binbir Gece Masalları tarzında fantastik kitaplar okumuş olacağını nedense daha çok düşündüm.Realist romanları da tekdüze,tatsız ,aslının kopyası olmaktan öte geçmeyen olarak kitabı içinde geçen ifadeden eleştirdiğini düşündüm. Kitabın konusuna gelelim; Osmanlı Döneminde yaşamış (kurgu karakterler)üç mucidin maceralarını ,icatlarının detaylı çizimlerini, başlarına gelen olayları güle güle okuduğunuz,trajikomik olayların anlatıldığı bir romansı.. Benim açımdan bu kitap alternatif tarih kitabıdır.. Okumam boyunca şunu düşündüm öğrencilerime bu kitabı tavsiye etsem benim anlattığım,Nizamı Cedit,Mora İsyanı,Kabakçı Mustafa İsyanı,2.Mahmut devrimleri,Gülhane Hattı Hümayunu,Tanzimat Fermanı,Meşrutiyet’in İlanı başlıklarını Osmanlı toplumu içinde yaşayan halkın gözünden daha eğlenceli seyrederek akılda kalıcı şekilde anlayabilirler .. Gelgelelim kitabın Calud ve Maslahat’ının maceralarının anlatıldığı ve detaylı bir çizimle Calud’un mekanik icadı Zülkarneyn ve Palanketesi’nin erekte bir penis’e benzetildiğini anlayınca bir daha tavsiye noktasında düşündüm:))))Merak edenler bi zahmet kitabı karıştırsınlar.. Şimdi kitabımız Eski Türkçe’den geçilmiyor.Öncelikle Osmanlıca düşmanlığınız var ise bu kitabı okuyamazsınız düşmanlığınız olmasa dili anlamasanız dahi kitabı okuyabilir ve hikayenin akıcılığına kapılırsınız.. Kitap,fantastik bir roman bir kere bunu bildiğiniz halde bazı satırları okuduktan sonra gerçek olabilir mi dur bi araştırayım fikriyle harekete geçip google ‘a başvurmuş kendinizi bulabilirsiniz burdan zaten kitap kendisini okutuyor o kadar titizlikle ve detaylı bir şekilde kurgulanmış bir hikaye örgüsü var ki gerçek olamayacak kadar masal:)))) Kitabı okurken bir isim listesi oluşturabilirsiniz çocuğunuza ya da kendinize bir mahla seçme merakınız varsa aynı zamanda kaynak kitap olarak başvurulabilir.Mesela , davulcuzade cümbüş efendi, fitilikısa zil tevfik efendi, karaaygır sünnetçi imdat efendi, havai efrem bey daha niceleri..100 ‘den fazla böyle gülerek ve düşünerek okuduğunuz isim var.Eğer doğru ise Mercan Dede ismini bu kitap’tan seçmiş..Ben seçse idim yüsrizade tokatçı kevakib efendi ‘yi kendime seçerdim.Tokatlayarak sevmek gibi karşı konulamaz bir sevme şeklim var:))) Yine araştırmalarım neticesinde ulaştığım diğer bilgiler şunlar; kitab film olarak çekilmek istenmiş belki hazırlığı bitmemiştir.Kitap içerisindeki mekanik çizimleri üşenmeden maket haline dönüştüren hobi severler çıkmış.. Son olarak kitabın dili hakkında birkaç düşüncemi daha ifade edeceğim bundan sonraki satırlarda.. Ben iflah olmaz bir eski türkçe severim.Tarihçi olmasam da severdim.Zaten tarihçi olmasam ya savcı ya edebiyatçı ya da felsefeci olacaktım.Her halukarda sevecektim kaderim bu benim. Tamamen yeni türkçe karşıtı değilim ama bir noktadan sonra dile kültürel zenginlik olarak baktığım için zaten fakirim bir de kelime fakiri mi yapayım kendimi mantıksız bana göre.. Bu dil sevdamı bir örnek ile taçlandırayım ..Pazar ‘a gittiğimde çekirdeksiz üzüm severiz alırım ama bir de Tarsus üzümü zamanı vardır böyle sarı sarı liralar gibi mükemmel yuvarlaklıkta ve lezzette hafif çekirdekli ..Kadim Anadolu topraklarında nicedir yetişen envai üzüm var neden sadece son zamanlarda yetişen çekirdeksiz İzmir üzümü ne kendimi mahkum edeyim..Eski Türkçe’de yeni Türkçe’de sadece benim için zaman belirtir. Bakar mısınız motivasyon demek var vesile-i teşvik demek var.İkinci kelime arapça bir tamlama diye kullanmayım mı yani..Ama yaşadığım coğrafya’da kullanılmış dil kültürümde var.Motivasyon kelimesini de kullanırım belki daha çok bile.İki söylenişi karşılaştırdığımda motivasyon bana şu örnekteki duyguyu veriyor;Anadolu’nun bağrından kopup üniversite okumaya gelmiş yağız bir delikanlının kız arkadaşını evine davet ettiğinde kız sorar ne yiyeceğiz el cevap:Patates Oturtması:))))) Ben hep gülerim bu gerçekten yaşanmış örneğe. İhsan Oktay Anar okumak herkesin harcı değildir seçkin bir okur kitlesi vardır katılmak isteyenlere tereddütsüz tavsiye olunur.. (Umay Han)
“Arapçada noktasız ha ile yazılan tahayyül becerikli olmak, maharet göstermek, hiyle yapmak, hiyel ilmiyle uğraşmak, hiylekâr ve hiyelkâr olmak gibi anlamlara geliyordu. Noktalı hı ile yazılan tahayyül ise hayal etmek, imgelemek anlamına geliyordu. Sonuçta, hiyelkâr da hayalkâr da tahayyül ediyordu.” (syf. 149) “Hiyelkâr sayısız hiylelerle tabiatın kuvvetlerini tuzağa düşürüp esir etmenin yolunu ararken, hayalkâr, bütün dünyayı gözündeki o noktayla görüyor, Kâinatın kendisinin gerçekleşmiş bir hayal olduğuna, bu hayali örnek alıp yeni yeni hayaller yaratmak gerektiğine (...) inanıyordu.” (syf. 149) “...insanoğullarının hayatları da hayalden çok hiylelerle dolu olduğu için eserine Kitab-ül Hiyel adını verdiğini rivayet etmiştir.” (syf. 154) İhsan Oktay Anar’ın ilk eseri olan Puslu Kıtalar Atlası, okuduktan sonra favori kitaplarım arasına yerleşmişti ve ikinci eseri Kitab-ül Hiyel’i okumaya karar vermiştim. Kitab-ül Hiyel’in özellikle son kısmını okuduktan sonra da yazarın üçüncü kitabını okumaya karar verdiğimin notunu buraya düşüyorum. Kitab-ül Hiyel, tıpkı Puslu Kıtalar Atlası’nda olduğu gibi, oldukça sağlam bir tarihi ve kurgusal zemine oturtulmuş bir roman. Ayrıca romanın Osmanlı Dönemi İstanbulu’nda geçmesi, Eski Türkçeyle bezeli oluşu, hatta yazarın ilk romanıyla ortak karakter barındırması açısından da Puslu Kıtalar Atlası’nı yer yer anımsatıyor. Dolayısıyla, bu kitabı okuyacaklara, öncelikle Puslu Kıtalar Atlası’nı okumalarını öneriyorum. Bu ikinci kitap bir devam kitabı niteliğinde değil, ama ilk kitabı okumak ikinciden alınacak tadı etkileyecektir. Kitabın konusuna gelince, Osmanlı zamanında yaşamış olan 3 farklı mucit ve bu mucitlerin icatlarını meydana getirmeye çalışırken başlarından geçenler anlatılmaktadır. Yâfes Çelebi, Kara Calûd ve Üzeyir Bey isimli bu mucitlerin icatları kitapta tek tek işlenmiş, yazar tarafından resmedilmiştir. Bu icatların detaylı anlatıldığı bölümler, okuyucuya yazarın mühendislikle ilgilendiğini düşündürse de, yazarın asıl alanı Felsefe’dir. Bu bilgi de kitaba karşı daha bir merak ve ilgi uyandırmaktadır. Okuyucusuna keyifli okumalar dilerim. (Beyzanur Koca)
Kitabın Yazarı İhsan Oktay Anar Kimdir?
Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde tamamladıktan sonra, aynı bölümden 2011 yılında öğretim üyesi olarak emekli oldu.
1995 yılında yayımladığı Puslu Kıtalar Atlası isimli ilk romanı, yirmiden fazla dile tercüme edildi ve hem içerik hem biçim olarak pek ilgi görüp beğenildi. Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri adlı romanı da İngiltere'de tiyatro oyunu olarak uyarlandı ve sahnelendi.
Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.
İhsan Oktay Anar, 1960 yılında İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat'ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sait Bey, TEKEL'de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Anar'ın ataları, 1893'te Kazan'dan İstanbul'a gelmiştir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, ilahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi'ne gitmiş ve burada müderrislik yapmıştır. 3 Mart 1924'te, Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması sonucu medreseden ayrılmıştır. İstanbul'a yerleşen Anar'ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile "Anar" soyadını almıştır. İhsan Oktay, bu olayı şöyle anlatır:
"...Anar soyadını amcam bulmuş. Amcam bir Rum kadınına âşık olmuş, ama kadın ona karşılık vermemiş ve 'Seni hiç unutmayacağım, daima anacağım.' adında (anlamında) Anar soyadını seçmişler..."
Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul'da okumuş; lise çağlarında İzmir'e taşınmıştır. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi'ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır ve lise eğitimini Akşam Lisesi'nde tamamlamıştır. Akşam Lisesi'nde eğitim almaya başlayan Anar, gündüzleri tabela boyamaya başlamış; bu işi üniversiteye kadar devam ettirmiş ve üniversiteyi kazandıktan sonra da bırakmıştır.
Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne devam eden Anar, askerlik görevini ertelemek için aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmiştir. 1995 yılında askerliğini teğmen olarak yaptı ve Kuzey Irak Harekâtı'nda görev yaptı.
Yüksek lisans sonrası Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne araştırma görevlisi olarak atandı ve 2011 yılında emekli oldu.
Anar, felsefe bölümü öğrencisi olan Özlem Hanım ile 1999'da evlendi.
Okuldan çok kütüphaneye giden Anar, bu nedenle Karşıyaka Erkek Lisesi'nden atılmıştır. Çalışmalarını roman alanında yoğunlaştırmış ve 2018 itibarıyla toplam yedi romanı yayımlanmıştır. Anar'ın 1991'de yazdığı ve yayımlatmak için dört sene boyunca çeşitli yayınevleriyle görüştüğü Tamu adında yayımlanmamış bir romanı da mevcuttur. Romanları genellikle göndermeler içermektedir. Kabaca birkaç örnek vermek gerekirse; ''Amat'' romanındaki İsrafil adlı çocuğun gemi borazancısı olup diriliş düdüğünü çalışı, kıyamet günü Sûr'a üfleyecek İsrâfil'i; alt ambar ise toprak altını ve kabiri sembolize etmektedir.
Anar'ın ilk hikâyesi, Mor Köpük dergisinde yayımlanan "Kâfirler İçin Apologia"dır. Aynı dergide, 1985 yılında "Rabnûmâ" başlığıyla bir diğer hikâyesi daha neşredildi. "Yavuz Sultan Selim Han Efendimizin Çaldıran Meydan Muharebesi" başlıklı hikâyesi, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından çıkarılan Kitap-lık dergisinde yayımlandı. Yiğit Değer Bengi tarafından hazırlanan 1002. Gece Masalları adlı kitapta "İnşaat İşçisi Rıfkı'nın Dehşet Verici Akıbeti" isimli bir öyküsü yer aldı.
İhsan Oktay Anar Kitapları - Eserleri
- Yedinci Gün
- Puslu Kıtalar Atlası
- Amat
- Suskunlar
- Kitab-ül Hiyel
- Efrasiyab'ın Hikayeleri
- Galiz Kahraman
- Puslu Kıtalar Atlası
İhsan Oktay Anar Alıntıları - Sözleri
- Allâhû Teâlâ'nın Âdem ile Havva'yı cennetten kovmasının neticeleri pek iyi olmamıştı. Çünkü âdemoğullarından bazıları Dünya'yı Cennet bellemiş ve zorbalığa meyletmişlerdi. (Yedinci Gün)
- “Emdiği hayat, aşılan yaralarından boşalmaya başlamıştı.” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- “Benim dünyada tanıdığım en büyük lezzet, hayat değil insanlık!” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- - "Ben kâinatın şans eseri meydana geldiğine inanırım." - "Kâinat mademki kendi başına meydana gelebilecek kadar şanslı, onun bir parçası olan senin de aynı şansa sahip olman gerekir." (Yedinci Gün)
- "Yükselmek çok zordu ama diğerleri karalanabilir, yerin dibine batırılabilirlerdi." (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- "Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?" (Kitab-ül Hiyel)
- “Hatta, üniformalı, silahlı ve fazla düşünmeyen insanlar da, onun gibilerin emrinde oldukları sürece, başedilmesi zor bir kudretti.” (Kitab-ül Hiyel)
- ‘Beyin göçü’ tâbiri aslında palavraydı. Doğru tâbir, ‘korteks göçü’ idi. Beyin korteksi ancak memleket dışında yaşama imkânı bulurken, limbik sistem sadece burada sefâ sürüyordu. (Galiz Kahraman)
- "Peygamber Efendimizin ve onun teblig ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle Medine'ye hicretlerinden 1080-1082 yıl, İsa Aleyhisselâmdan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevval ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nâm salmış o Kostantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı." (Amat)
- "Eğer şah'ınızı oyundan çıkarırsanız, sizi nasıl mat edebilirim?" "Bunu nasıl başaracağınızı ben de merak ediyorum." (Yedinci Gün)
- Zaten kader, bir memurun sabit geliri gibiydi: Fiyatlar yükselip alçalsa bile maaş, yani kader değişmezdi. (Yedinci Gün)
- Galiba söylendiği gibi, güzel şeylerin birbirine benzediği ama çirkinliğin muhtelif olduğu doğruydu. (Galiz Kahraman)
- "Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı." (Suskunlar)
- "Üçler, yediler, kırklar, evliyalar ve nebiler aşkına! Yâ Hızır! Yâ İlyas! Yetiş! Medet, aman!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- Kavuşunca meşk, kavuşamayınca aşk olduğunu söylerler. Sevgisini kalbinde taşıdığı sürece herkes ona kavuşmuş demektir bana göre. Bu nedenle, sevmenin meşketmek olduğunu düşünüyorum. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- Yaşaması gereken kişiyle öldürdüğü kişi aynıydı. (Amat)
- “Düşünüyorum. O halde ben varım!.. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun da kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum… Adam da düşündüğü için var olduğu sonucunu çıkarıyor… Ve bu çıkarımı doğru adamın!.. Çünkü o benim düşüm!.. Var olduğunu ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum!… Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor… O gerçek, ben ise bir düş oluyorum!..” (Puslu Kıtalar Atlası)
- “Bilgi, bilmeyenlere tehlikeli gelir…” (Puslu Kıtalar Atlası)
- Git oku! Cemiyete faydalı bir fert ol! (Galiz Kahraman)
- Fakat yaralar iyileşse de onların izi kalmış gibiydi. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
Editör: Nasrettin Güneş