diorex

Kız Ali - Nihat Behram Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kız Ali kimin eseri? Kız Ali kitabının yazarı kimdir? Kız Ali konusu ve anafikri nedir? Kız Ali kitabı ne anlatıyor? Kız Ali PDF indirme linki var mı? Kız Ali kitabının yazarı Nihat Behram kimdir? İşte Kız Ali kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 19.03.2022 16:00
Kız Ali - Nihat Behram Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Nihat Behram

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789753168182

Sayfa Sayısı: 170

Kız Ali Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Karanlıktaki Kentler'den birinde hayata gözlerini açan bir insandır Ali. Daha annesinin karnındayken kan davasının kurban adayları arasında olduğundan da, annesi onun kız olarak doğması için dualar etmiş, ama duaları kabul görmeyince can alıp can vermesin diye cinsiyetini herkesten saklamıştır. Ve Ali, fazla uzun olmayan ömrü boyunca bu uğursuz kaderin yaftasını boynunda taşıyıp duracaktır.

Öyle ki, çocukluğunu bile sadece düşlerinde yaşamaya çalışacak, annesiyle birlikte etrafındaki bütün insanların acımasız şiddetine maruz kalacak, hayatın pırıltısını dayaktan ve aşağılanmaktan kaçmak için sığındığı kümeste, kendisi gibi evcilleşmeye direnen bir güvercinde arayacaktır...

Hayatın karanlık, kapkaranlık yüzüdür bu. Acılarla deşilmiş, lime lime olmuş, bakılması ve kabullenilmesi kolay olmayan "öteki" yüzü. Ete kemiğe dayanan yoksulluğun, ufacık bir isyana bile mecal bırakmayan, dibine kadar yoksunluğun hikayesi... Ve o dipte, bir an bile durup dinlenmeden gezinen sert ve kıyıcı kelimeler...

Nihat Behram, gerçek bir olaydan çıkarak kaleme aldığı, ilk basımı "Lanetli Ömrün Kırlangıçları" adıyla yapılan Kız Ali romanında, alaca kentlerin kuduz gecelerini; garajları, bentleri, dere boylarını; düzülen köpeklerin uluyarak can çekiştiği çöplükleri, kan tüten yaraları, bıçakları, ırzına geçilen kadınları, kızları anlatıyor...

(Arka Kapak)

Kız Ali Alıntıları - Sözleri

  • "Acımasızlık, Korku'yu düzerek döllemişti... Korku’nun rahminde göze, dile, yüreğe şekillenen cenin: Kuşku ve Güvensizlik’ti... Acılar sevinçlerinde gizliydi, sevinçler acılarında..."
  • neydi merak, bilgi neydi? nasıl tanımlanıyordu şefkat? arzu neydi, sevinç neydi, acı neydi? zengini olduğunu sandığı şeylerin yoksulu kalmıştı birden.
  • insan olduğunu anladığı tek yer düşleriydi.
  • Yaşamışlar ve ölmüşlerdi, fakat ne yaşamlarına ne de ölümlerine ilişkin izler kalmıştı.
  • Neydi Merak, Bilgi neydi? Nasıl tanımlanıyordu Şevkat? Arzu neydi, Sevinç neydi, Acı neydi? Zengini olduğunu sandığı şeylerin yoksulu kalmıştı birden. Yaşam neydi, Sevda neydi, Özlem neydi? Ödünç alınmış bir ömrü yaşıyordu sanki.
  • Zenginin mal derdi olan korku, yoksulun can derdiydi…
  • Herkes, Kendi ömrünün diklenlerinde açmış çiçeklerin Kelebekleriydi biraz: Anlaşılmaz derecede Anlaşılmak için çırpınan; Çırpındıkça Kendi yemişine yem olan...
  • Herkes, kendi ömrünün dikenlerinde açmış çiçeklerin Kelebekleriydi biraz: anlaşılmaz derecede anlaşılmak için çırpınan; çırpındıkça Kendi yemişine yem olan...
  • Candan çok cansızlık, yandan çok yansızlık, inançtan çok inançsızlık, yüzden çok yüzsüzlük, düşten çok düşsüzlük geçerliydi. Kanlı hücreler unutulmuş, başkaldırı küçümsenir olmuştu...
  • Yüreği hızla büyüyen çocuklara karşı sevgimizde, şefkatimizde yavaştık.
  • Yaşamında ÖLÜM çınlamıştı, ölümündeyse YAŞAM.. Canı acıların saçağıydı, günahların yatağı, yalnızlığın kucağı.. Kanlı aktığından habersiz ırmaklar gibiydi insanlık; kendi şarkısının dilsizi, kendi düşünün körü, sağırı kendi çığlığının...
  • Yaşamdaki bir bebeğin bakıma nasıl ihtiyacı varsa, içimdeki ölüm yavrusu da öylesine bana muhtaçtı.
  • Özlem hızla büyüyor, kahır hızla yayılıyordu. Gözyaşı hızla çoğalıyor, vahşet hızla ürüyordu. Bense kendi düşlerimde bile yavaştım. Sorunlar yavaş kılıyordu beni.
  • Korku hızla büyüyordu. Yalan hızla büyüyordu. Ve biz yavaştık. Rüzgârımız bile yavaştı. Yüreği hızla büyüyen çocuklara karşı sevgimizde, şefkatimizde yavaştık.
  • Caka, fiyaka hızla büyüyordu. Kaypaklık, sahtekarlık hızla büyüyordu. Bir avuç kalmıştı fedakârlık. Cesaret, umut, direnç bir avuç kalmıştı. Onu da sıkıntı kemirmeye başlamıştı artık.

Kız Ali İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Karanlıktaki Kent'in sokaklarında...: Çoğumuz onu kitap/daragacinda-uc-fidan--2076 ile tanıyoruz. Peki ya Ataol Behramoğlu'nu tanımayan var mı? Kim tanımaz dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle düşünmüştüm. İşte Nihat Behram, Ataol Behramoğlu'nun küçük kardeşi. Biz her ne kadar Nihat Behram'ı yazdığı anı kitaplarıyla tanımış olsak da, aslında o da abisi Ataol Behramoğlu gibi sıkı bir şairdir. Bazı kitaplar bizi bilmediğimiz bilgilere ulaştırıyor. Okuduğum bu kitap da bana hem yazar/nihat-behram'ı, hem yazar/ataol-behramoglu'nu, hem de üçüncü kardeşleri olan avukat ve yazar yazar/Namik-Kemal-Behramoglu'nu tanımama vesile oldu. Her ne kadar şairleri, yazarları tanıdığımızı düşünsek bile, okudukça aslında hiçbir şey bilmediğimizi anlıyoruz. Nihat Behram 1946 yılında Kars'ta doğmuş. Hayatı boyunca sol hareketler içinde aktif bir rol almış. 1972 yılında Gazetecilik Yüksekokulu'nda öğrenimini sürdürürken siyasi gerekçelerden dolayı tutuklanmış ve bir buçuk yıl tutuklu kalmış. Serbest kaldıktan sonra da yarım bırakmak zorunda kaldığı eğitimini tamamlamış. yazar/nihat-behram, 1975'te ağabeyi yazar/ataol-behramoglu ile "Militan" dergisini kurup, yönetmiş. Dergide yazdıklarından ötürü 12 Mart Dönemi'nde iki yıl askeri cezaevinde tutuklu olarak yatmış. Ayrıca 1977'de yazar/yilmaz-guney ile birlikte "Güney" dergisini çıkarmış. 12 Eylül dönemi, her muhalif gibi Nihat Behram'ı da vurmuş. Yurt dışına çıkan Nihat Behram, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Bakanlar Kurulu kararıyla, hakkında açılan davadan dolayı yurda dön çağrısına uymadığı için, vatandaşlıktan çıkarılmış. Uzun yıllar Türkiye'den uzakta yaşamak zorunda kalan Nihat Behram, 17 yıllık politik sürgünden sonra, 1996'da Türkiye'ye dönmüş. Uzun yıllar sürgün hayatı yaşayan şair yazar/nihat-behram'ın araştırma sırasında okuduğum SÜRGÜN şiiri beni çok etkiledi. Sizlerle de paylaşmak istedim. SÜRGÜN Uyandırın anamı Söyleyin gidiyorum Yolumu gözlemesin Dönemem belki geri Arkadaşlarım duysun Kardeşim bunu bilsin Söyleyin gidiyorum Dönemem belki geri Babama haber salın Çiçekler onda kalsın Sulasın günaşırı Dönemem belki geri Korulara söyleyin Dağlara asmalara Baygın çocukluğumun Çınladığı kırlara Söyleyin gidiyorum Dönemem belki geri Gelsinler anılarım Uğurlasınlar beni Sadece sevdiğime Söylemeyin duymasın O kadar körpe ki kalbi Bilmiyor yitirmeyi Söylemeyin bu akşam Sevdiğim ağlamasın Nihat BEHRAM Farkındayım, çok uzattım. İstedim ki, öğrendiklerimi sizler de bilin ve Nihat Behram'ı tanıyın. Gelelim iki romanından biri olan kitap/kiz-ali--6245'ye (Diğeri ise kitap/gurbet--13074 (1987)) Kitap 1991 yılındaki ilk baskısında "Lanetli Ömrün Kırlangıçları" adı ile basılmış, 1998 yılındaki baskısında ise kitap/kiz-ali--6245 olarak değiştirilmiş. Kitabı anlatmaya nereden, nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Ali'yi mi anlatsam, Hasan'ı mı anlatsam? İkisinin de hikayesi içler acısı. Tek söyleyeceğim, roman adı altında yazılanlar aslında gerçekler. İçiniz cız ederek okuyacaksınız.  Ali'nin kaderi daha doğmadan yazılmıştı. İki erkek kardeşi, o daha doğmadan kan davası yüzünden öldürülmüştü. Annesinin karnındayken de babası öldürülmüştü. Kara kara düşünür annesi, ya doğacak çocuk erkek olursa diye. Korktuğu olur ve oğlan doğar. Konu evlatsa, anneler mutlaka bir çare bulur. Herkese doğan çocuğunu kız gibi gösterir. İçinden Ali dese de "Aliye" diye çağırır. Ali, altı yaşına kadar annesi, ninesi ve ablasıyla yaşadı. Ama onlar Karanlıktaki Kent'in köylerinde yaşayan insanlardı. Her an köyleri basılıp, evler aranabiliyordu. Yine gecelerden bir gece evler basıldı. Hasta, yaşlı demeden kadınların ırzlarına geçildi. Ali ve annesi, ırzlarına geçildiği gecenin sabahında Karanlıktaki Kent'e doğru yola çıktılar. O geceden sonra Ali, ne ablasını, ne de ninesini gördü. Karanlıktaki Kent'te oturan amcasına sığınan annesi ve Ali için işkence günleri başladı. Tabii Ali'nin kız olmadığı da ortaya çıktı. Yaşadıkları işkenceye dayanamayan annesi iki yıl sonra Ali'yi de yanına alarak ayrılır. Sonra ne mi olur, Karanlıktaki Kent'te anne geneleve, Ali de bilinmezlere doğru yol alır. "Kaydı, kimliği olmayan bir çocuktu. Ezilmiş, düzülmüş bir çocuktu. On yaşlarında olmasına karşın, sorulduğunda on beş diyen bir çocuktu. Çocukluğundan kaçmaya çalışan bir çocuktu. Çocuk olarak doğmamış bir çocuktu." (s. 32) Hasan... Diğer adı Güzel Hasan. Hasan, doğduğunda vücudundaki eksiklik nedeniyle hor görülen bir çocuktur. Tıpkı Ali gibi itilmiş, hor görülmüş, ezilmiş, eksik olduğu için dayak yemiş bir çocuktur. Hasan'ın yaşadığı mahalle öyle bir mahalleydi ki, yok sayılmamak, itilip kakılmamak imkansızdır. "Kendi dillerinden başka dil bilmeyen anaların, cezaevlerindeki çocuklarıyla bile kendi dilleriyle konuşması yasaklanmış bir mahalleydi. Ağanın alıp sattığı, askerin yönettiği, Hoca'nın şifa dağıttığı bir mahalleydi..." (s. 57) Hasan'ın mahallesi öyle bir mahalleydi ki, doğduğundaki eksikliğini hocanın tedavi edeceğine inanmış insanların mahallesiydi. Hasan'ı tedavi etsin diye hocaya emanet ediyorlardı. "Şeytan kovalama törenleri sırasında bayılttıkça tecavüz ediyor ve dövüyordu. Tecavüz edilmesinin ve dövülmesinin, birbirinin parçası olduğunu, Hoca'dan öğrenip kanıksamıştı Hasan..." (s. 65) Hasan, babası tarafından sadece dayak yerken dokunulan, her şeyin suçlusu o sayılan bir çocuktu. "Yağmur yağmasa, yağmayan yağmurun, duvar yıkılsa yıkılan duvarın sorumlusu, suçlusu Hasan sayılıyordu. Hastalığın, zelzelenin, ölen tavuğun, şişen dişin, parasızlığın, dedikodunun, can sıkıntısının suçlusu, sorumlusu Hasan'dı!" (s. 64) Bütün bunlara dayanamayan Hasan evden kaçar ve kaçtığı yerde Ali'yle arkadaş olur. İki kader kurbanı aynı evi paylaşır. Günlerden bir gün Hasan'ın ölüsü Karanlıktaki Kent'in çöplüğünde bulunur. Aynı evi paylaştığı (ev dediğime bakmayın siz, dört tarafı battaniyelerle kapatılmış kerpiçten bir yer) arkadaşları içeri alınır. Tırnak Sami'nin eline düşen işkencenin en alasını yaşar. "Tedavi" adını verdiği eğlence işkenceleri yapar içeri düşenlere. "Sonra onun "Sigara içirin!" komutuyla, çocukların kıçlarına sigara takıp ateşlemişlerdi. Sigara ateşi etlerinde sönene dek, çocukları, köpek gibi el ayak üstünde dolaştırmışlardı. Daha sonra, kıçlarına reçel sürülen çocuklar, içinde kurtların, karıncaların kaynaştığı bir leğene oturtturulmuştu. Sonra da ağızları bantlı, kolları bağlanmış olarak, zamanın acılarla ölçüldüğü mahzene atılmışlardı.." (s. 37) Hasan'ı kimlerin öldürdüğü ortaya çıkınca Ali ve arkadaşları serbest bırakılır. Zavallı Hasan, hocanın kışkırtmasıyla, ailesi tarafından öldürülmeye karar verilmiş ve öldürülmüştür. Sanki doğuştan eksik olması onun suçuymuş gibi... "Namusunuzu temizlemeniz günah değil, sevaptır. Tanrı'nın verdiği canı almak günahtır, fakat haşaratın ve şeytanın canını almak günah değil, sevaptır!" (s. 55) Çok sıkıldınız farkındayım. Ama insan yazmaya başlayınca duramıyor. Ali'ye ne mi oldu? Bir yolunu bulup Almanya'ya kaçtı. Ali Aydınlıktaki Kent'e nasıl kaçtı? Orada neler yaşadı, neler oldu? Kaderi orada da peşinden gitti mi? Benden bu kadar. Ben daha fazla yazamayacağım. Ali'nin akıbetini merak edenler okusun. Sadece Ali'nin akıbetini değil, Nihat Behram'ın şair olduğunu her sayfasında hissettiren o şiirsel romanının güzelliğini merak edenler de okusun. Bu arada yazmadan edemeyeceğim bir şey daha var. (incelemeyi iki günde yazdığım için ekleme gereği hissettim) "Sürgün" adlı şiir meğer aşinası olduğumuz bir şarkıymış. Okuduğum zaman bana yabancı gelmemiş olması bundan kaynaklanıyormuş. Ben bütün gün dinledim. Dinledikçe ağladım. Ağladıkça tekrar dinledim. Dinledikçe Ali'yi, Hasan'ı düşündüm. Ali Aydınlıktaki Kent'e giderken annesine bile haber verememişti. Biraz da Nihat Behram'ı düşündüm. Ülkesinden uzak yaşadığı zamanları ne kadar zor geçirmiş ki, böyle bir şiir yazmış. Sanırım biraz da kendimi buldum. Keyifli okumalar demek isterdim ama içiniz yana yana okuyacaksınız. Keyif alacağınız tek şey Nihat Behram'ın o eşsiz şiirsel dili. Kitapla kalın sevgili dostlar, en önemlisi de mutlu kalın. Nihat Behram'ın yazdığı dizelere yapılmış o eşsiz yorumu dinlerken kitap/kiz-ali--6245'yi, Güzel Hasan'ı, yıllarca sürgün yaşayan yazar/nihat-behram'ı ve daha nice aydınlarımızı düşünmeyi unutmayın. https://youtu.be/xQAQj1Yj41o (Sultannn)

Hasan'a , Ali'ye ve yaşamadan söndürülen binlerce çocukluğa ithafen... İs kokusu alıyorum şu an; İrin kokusu, döl kokusu, yanık çöp kokusu, Tezek kokusu, kan kokusu, korku kokuyor şu an İnsan kokusu soluyorum , acı geliyor ardından , kıvrandırıyor Ali'nin, Hasan'ın sadece hikayeden ibaret olmayışı Memleketimin gerçekliği , acının hep insandan en yakınlarımızdan gelişi ,yağmur yağsın temizlensin her yer ya da insanlar kırklanıp öyle yaratılsın yeniden... Kelimelere sığmıyor çaresizliğin hissiyatı, İnsanlığım acıyor... Okurken canınız yanacak , buna hazır olarak okuyun. (Bibliyofil)

Kan davası yüzünden parçalanan hayatlar. Acılı bir annenin korkusu, ya doğacak bebek erkek olursa, “erkek doğarsan can borcu olarak doğarsın, kız olursan ilişmezler!” Her anne gibi dua eder çocuğu için, kız olsun ister, ama kabul olmaz dileği. Anne yüreği herkesten gizler oğlunu, Ali olmuştur Aliye! Binbir cefa sonrası karanlık kentde’de yer yoktur Aliye, değil oraya, dünya‘ya sığmayan çocuk, çocukluk‘tan kaçmaya çalışan çocuktu Ali. Ötekidir. Aydınlık dünya’da sığdıramaz Ali’yi. • Ali’nin şiddet’den keder’den kurtulamayışının sarsıcı öyküsü. Kitap bittiğinde hislerimi, düşüncelerimi toparlamakta çok zorlandım, sarsıldım...yüreğim acıdı! (Zuhal Yilmaz)

Kız Ali PDF indirme linki var mı?

Nihat Behram - Kız Ali kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kız Ali PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Nihat Behram Kimdir?

Nihat Behram (d. 18 Kasım 1946 Kars), Türk gazeteci, şair ve yazar. Asıl adı Mustafa Nihat Behramoğlu'dur.

Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi. İlk şiiri 1967'de yayımlandı. 1975'te ağabeyi Ataol Behramoğlu ile birlikte Militan dergisini ve 1979'da Yılmaz Güney ile birlikte Halkın Dostları dergisini çıkardı. 1972'de çıkardığı ilk şiir kitabı olan Hayatımız Üstüne Şiirler kitabı yasaklandı ve yazdıklarından ötürü 12 Mart Dönemi'nde iki yıl askeri cezaevinde tutuklu olarak yattı.

Cezaevinden çıktından sonra bir süre gazetecilikle uğraştı. Vatan gazetesinde ele aldığı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın yaşamlarını ve mücadelelerini anlatan yazı dizisi, çok ilgi görünce Darağacında Üç Fidan adıyla kitaplaştırıldı. Bu yazı dizisi ve şiirleri öne sürülerek sivil mahkemelerde ve sıkıyönetim mahkemelerinde hakkında birçok dava açıldı. 12 Eylül Dönemi'nde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığından çıkarıldı. 1996 yılında Türkiye'ye döndü. Bugüne değin 12 şiir kitabı yayımlandı. Şiirlerinde doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir.

Toplumcu Gerçekçi Şiir ilkelerine yöneldi, şiirini yeni biçim ve tema arayışlarıyla besledi. Çevirileriyle de dikkat çekti. Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları, antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağın önde gelen yazarları arasına girdi.

Entelektüel dergisinde 2000 yılında çıkan "Özlemin Kadar" adlı şiiri özellikle beğeni toplamıştır. sol.org.tr haber sitesinde her iki haftada bir çarşamba günleri yazıları yayınlanmaktadır. Türkiye Komünist Partisinin 9. kongresinde kürsüden okuduğu "ayaklanma çağrısı" adlı şiiri büyük beğeni toplamıştır. Son olarak 15 Mart 2009 günü, yine TKP'nin düzenlediği "Ya Osmanlıya dönüş, Ya Sosyalist Cumhuriyet" mitinginde şiirlerini kürsüden seslendirmiştir.

Nihat Behram Kitapları - Eserleri

  • Darağacında Üç Fidan
  • Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit
  • Yılmaz Güney'le Yasaklı Yılları
  • Kız Ali
  • Gurbet
  • Miras
  • Özlemin Dili Olsa
  • Çıkmak İçin Bu Karanlıktan
  • İbrahim Kaypakkaya
  • Hayatın Şarkısı
  • İntikam Alır Gibi
  • Dörtlükler
  • Hayatımız Üstüne Şiirler
  • Tanımlar
  • Yalın Yürek
  • Ayrılık da Yakışıklıdır
  • Ateşi Solumak
  • Cenk Çeşitlemesi
  • Gözyaşının Çağrısı
  • Kundak
  • Hey, Çocuk
  • Bahar Karşılaması
  • Dövüşe Dövüşe Yürünecek
  • Yine de Gülümseyerek
  • Acının ve Umudun Rengi
  • Göğsü Kınalı Serçe / Şiirlerle Halk Masalları
  • Mucizeye Tanım
  • Fırtınayla, Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar
  • Sol Kendini Anlatıyor
  • Bir Komünistin Biyografisi
  • Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden
  • Tutanak
  • Maviyengeç Ağıdı
  • Hayatı Tutuşturan Acılar
  • Hayatın Tanıklığında İşkencede Ölümün Güncesi
  • Tekzip
  • Kında Duran Onur Paslanır

Nihat Behram Alıntıları - Sözleri

  • ''Kimi zaman denizlerin dalgaları saydın kendini çınladı dağa taşa vura vura bağrının nakışları, kimi zaman kayalardan seni kum kum koparan aynı denizin dalgalarıydı; yanıldın, ah, yanıldın, yazık ki gecikmiş bir şiir bile ancak kendinin sessizliğidir, öyleyse nedir anlamı hayatımızın?'' (Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinden)
  • Hem işçi sınıfı devrimcisiyiz diyeceğiz hem de onun için hiçbir eyleminde bulunmayacağız. (Sol Kendini Anlatıyor)
  • Bir yanım Şahin hızı, Bir yanım yara izi... (Ateşi Solumak)
  • Gezen gezsin hayatın düşmanlarıyla kol kola utanmadan, başımı halkımın omuzbaşında taşımayı onurum sayarım ben; zulmün, zorbalığın, sömürünün olduğu her yerde, her an anarım Attila Jozsef'i, Jose Marti'yi, Mayakovski'yi, yeniden yeniden bilenir öfkem; mutluluk duyarım, eğer yüreğimle, sesimle Nazım'a, Neruda'ya, Fikret'e kardeş olabilirsem... (Tanımlar)
  • Yaşamdaki bir bebeğin bakıma nasıl ihtiyacı varsa, içimdeki ölüm yavrusu da öylesine bana muhtaçtı. (Kız Ali)
  • İşçi sınıfı,mücadelesini ancak bilinçli ve örgütlü olarak verebilir. (Sol Kendini Anlatıyor)
  • Oysa yakınmadan yaşama gücü, el bebek gül bebek bir geçmişten değil, dağlardan yüksek, denizlerden derin acıların mirasıydı (Miras)
  • Üç gündür yağmur yağıyor üç gündür aynı şarkıyı dinliyorum bugün bilmem ki bu şehrin hayatımdan yolduğu kaçıncı gün? Buna da alışılır alışamadığım tek şey kendi yüreğim (Ayrılık da Yakışıklıdır)
  • ürkütülmüş, sarılmış, acıyla sınanmışız... ateş almış taş altında kalmışız, gün olur hesabını sorarız elbet. (Tanımlar)
  • ...yoksul da olsalar, onurlu insanlar doldursun sokakları, aşkın da ayrılığın da içten yankılanan sahici şarkıları duyulsun... ... (1999) (Kundak)
  • Her şey ve herkes kendi tarihinin sayfalarında tozlanıyordu... (Gurbet)
  • “Dalın dudağı diye öptüğüm gül yaralamış ağzımı - geçer, muhabbet yarasıdır. “ (Cenk Çeşitlemesi)
  • -Mahkemeye itimadınız var mı? Cemil oğlu, 1947 doğumlu, Erzurum Ilica Mahallesi, Öznü köyü nüfusunda kayıtlı, Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Deniz Gezmiş: -Mahkemeye asla güvenim yoktur. Mahkeme diye böyle bir yerde bulunmaktan utanç duyuyorum. (Darağacında Üç Fidan)
  • Ah, gidiyor işte gidiyor göz göre göre birer rüzgâr uğultusu bırakarak yanan ateşe (Dövüşe Dövüşe Yürünecek)
  • Eğer ülke sorunları üzerinde düşünmek yerine hazır reçeteleri devralmak ile devrim olsaydı herhalde dünyanın siyasi coğrafyası çok farklı olurdu. (Sol Kendini Anlatıyor)
  • ...bu gerçek; ve hiç karamsar olmadım hayatın karşısında ama günlerdir izine de varamadım o şiirin yorgunluk dayandı kaburgalarıma... ... (Fırtınayla, Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar)
  • "Ah ki, şu yoksu halk nasıl böyle habersiz Yalanla talanla sarıldığından, Kapandaki ceylanın bile haberi var Zorlanan zincirin kırıldığından" (Dörtlükler)
  • Yüzün pırıl pırıl doğuyorken ayışığında Öyle meydan okuyan hali var ki gözlerinin Sanki yeryüzünün Uçsuz bucaksız düzlükleri Kasıp kavruluyor verimli bir poyrazla... (Ateşi Solumak)
  • İnsan ancak İnsana yaraşır yaşadıkça insan (Miras)
  • Anılar içinde yaşamak sadece bize özgü bir şey herhalde! (Gurbet)

Yorum Yaz