Körleşme - Elias Canetti Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Körleşme kimin eseri? Körleşme kitabının yazarı kimdir? Körleşme konusu ve anafikri nedir? Körleşme kitabı ne anlatıyor? Körleşme kitabının yazarı Elias Canetti kimdir? İşte Körleşme kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Elias Canetti
Çevirmen: Ahmet Cemal
Orijinal Adı: Die Blendung
Yayın Evi: Sel Yayıncılık
İSBN: 9789755707044
Sayfa Sayısı: 565
Körleşme Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olduğu tartışmasız kabul edilen Körleşme, Almanya’da edebiyatın, politikanın kirli gölgeleri altında yitip gitmeye yüz tuttuğu bir dönemde yazılmıştır. Ancak, Elias Canetti kurguladığı zaman ve mekan, kullandığı dil ve üslup, karakterlerindeki soyutlamanın isabetliliği ve bunları aktarmadaki başarısı sayesinde sınırları aşmış, evrenselliğin en üst boyutlarına ulaşmıştır.
Çoktandır kendi fildişi kulesine çekilmiş bir aydının trajedisinde cisimleşen Körleşme, insanoğlunun kendi eliyle kurduğu, sonra da kendisine yabancılaşmış, düşman kesilmiş bulduğu dış çevreyi, son derece özgün bir biçimde ve en uçta sayılabilecek araçlarla tasvir etmeyi başarıyor.
İnsanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini, her dönemde ve her toplumda rastlanabilen “aymaz” aydın karakterinde ustalıkla yansıtan Canetti, düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşun hikayesini anlatırken yarattığı dehşet atmosferiyle okuru derinden sarsıyor.
Yazar Hakkında:
Elias Canetti , (Rusçuk, 1905 – Zürih, 1994) İspanya’dan göç eden Sefarad Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Öğrenimini Zürih ve Frankfurt’ta tamamladıktan sonra Viyana’ya dönüp Doğa Bilimleri ve Felsefe bölümlerinde doktora yaptı. Ardından, yazarlığa yöneldi ve 26 yaşında başyapıtı sayılan Körleşme’yi kaleme aldı. Kitlelerin psikolojisini ona yabancı birinin bakış açısından anlatan roman, dönemin Nazi Almanya’sında yasaklandı ve ancak 1960’lardan sonra geniş kitleler tarafından keşfedilebildi. Canetti, 1938’de Avusturya’nın ilhakından sonra Londra’ya, ardından Zürih’e taşındı. İkinci Dünya Savaşı dahil tarihin en büyük kitlesel eylemlerine tanıklık etmiş olması onu kitle ve iktidar ilişkileri üzerine düşünmeye ve yazmaya yöneltti. Bu düşüncelerinin sonucu olarak 1960’ta Kitle ve İktidar isimli incelemesini tamamladı. Çocukluk ve gençlik yıllarına ve daha sonraki yaşamının bir bölümüne dair anılarını Kurtarılmış Dil, Kulaktaki Meşale ve Gözlerin Oyunu adlı üç kitapta anlattı. 1981’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Ömrünün büyük bir kısmını İngiltere’de geçirdi. Eserlerini Almanca kaleme aldı.
Körleşme Alıntıları - Sözleri
- Belki de seni olduğundan fazla gördüm.
- İster her şeye sahip olmayı dileyin, ister hiçbir şey istemeyin, siz de, ne denli küçük olursa olsun bir iyi niyet belirtisinin değerini bilin.
- Yapıyorlar, ama ne yaptıklarının bilincinde değiller, birtakım alışkanlıklar edinmişler, ama bunun nedenini bilmiyorlar; ömürleri boyunca dolaşıp durdukları halde yollarını bulamıyorlar: Kitleden ayrılamayan, koyun gibi onun peşinde gidenler için doğaldır bunların tümü.
- Yürek engindir, ama sonsuz değildir.
- İnsan, kendisi için anlam taşıyan şeyleri düşler.
- Cennette, der vicdan, doksan dokuz doğrudan çok, eğriyken doğrulmuş bir kişinin gelişine bayram edilir.
Körleşme İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Kitaplar konusunda bilgiliydi, ama insanlar konusunda itiraf etmek gerekir ki, çok az şey biliyordu." Yazar, kitabı üç bölüme ayırmış: Dünyasız Bir Kafa, Kafasız Bir Dünya ve Kafadaki Dünya. Bölümler, rastgele isimlendirilmiş değil. Bölümlerin içeriğiyle alakalı olarak bilinçli bir şekilde seçilmiş olan isimler. Dünyasız Bir Kafa, yani birinci bölümde daha çok başkarakterimiz tanıtılıyor. Kişiliği, düşünce yapısı ve yaşam tarzı.. Profesör Kien, kırk yaşlarında kitaplara özel bir tutkusu olan orta yaşlı bir sinolog. İnsanlarla kurduğu sınırlı iletişimden kaynaklanan bir durum olsa gerek dışarıdan kendini beğenmiş ve işi dışında herhangi bir şeye ilgisi bulunmayan bir adam gibi görünüyor. Fazla konuşmayı sevmiyor hatta vakit kaybı olarak görüyor. Evli değil ve çocuğu da yok. Çünkü ona göre çocuklar ilgiye ve bakıma muhtaç rahatsız edici varlıklar. Kadınlar da 'görevi' annelik olan ama bunun dışında başka şeylere de burnunu sokmayı seven varlıklar. Bu yüzden onlar da rahatsız edici varlıklar arasında.. İnsanlar genel olarak tembel ve yalancıydı Kien için. Onun için bilim vardı, gerçekler vardı ve tabi ki de kitapları vardı. İnsanlar sadece gereksiz bir ayrıntıydı.. Diğer insanlar içinse Kien, tam bir merak konusuydu. Nedeni sadece önemli çalışmaları değildi. Sessiz mizacı ve kabuğuna çekilmiş görüntüsüyle o istemese de dikkat çekiyordu.. Profesör Kien, kendisine göre zaman kaybı olarak gördüğü her şeye küçümseyici bir bakışla bakıyordu. Ve bunlarla uğraşan insanlar da göz ucuyla bile bakmaya değer değildi.. Profesör, kitaplarla dolu evinde Therese Krumbholz ile kalmaktaydi. İş bilir bir hizmetli olan Therese işinden memnun olsa da Profesöre şüpheyle yaklaşıyordu. Profesör içinse Therese, önemsizdi. Kitaplarına düzgün davransa ve onu rahatsız etmese yeterdi. Ancak bir gün Therese ve Kien garip bir şekilde ortak bir noktada buluştu. Bu da bazı dengeleri bozdu ve işler ikisi için de şaşırtıcı bir yola girdi..Kien için bu olay her şeyin başlangıcı olacaktı. Alıştığı düzen bozuluyor, olmadık işler de Profesörü bekliyordu.. Kien hayatında öyle bir noktaya gelmişti ki kör olduğunu fark etmişti. Bu körlük kendisine karşı mı yoksa içinde yaşamış olduğu topluma karşı mıydı? Ya da bunlar birbirini izleyen kavramlar mıydı? Toplumdan yabancılaşmak kişinin kendisine yabancılaşmasını da peşi sıra getiriyor muydu? Ya da tam tersini.. Yalnızlık ve insanlardan kendini soyutlama nereye kadar kişinin tercihi olarak kalabilirdi? Sosyal varlık olarak tanımladığımız insan tamamen yalnız olabilir ve sağlıklı kalabilir mi? Hem yaşadığımız dünyadan ve düzeninden şikayetçi olup hem de bir şeyler yapmaktan geri durma gibi bir lükse sahip olabilir miyiz? Birbirinden ilginç karakterler ve onların neredeyse deliliğe kaçan düşünceleri eşliğinde insanı altüst eden bir hikaye.. İnsanların kendi küçük dünyalarının dışına çıkamayıp sadece çıkarlarını gözeterek yaşamalarının korkunçluğunu gözler önüne seriyor eser. Açığa çıkan egoları, özgüvensizlikleri, aşağılık kompleksleri, kendini beğenmişlikleri.. Ve bütün bunların yarattığı sağlıksız zihinler.. Bu 'kendi odaklı' karakterleri okurken kötülüğün binbir çeşidine de tanık oluyoruz. Profesörün üstten bakışları, hizmetçinin akıl almaz bencilliği, Grob'un bir hayli düşük ahlak ve erdem yoksunluğu... Hayatın içinden, herhangi bir konumdaki insanın düşüncelerinin varabilecegi noktayı görmek, bencilliği, kötücül bir hırsı ve kötücül niyeti görmek gerçekten korkutucu. Ancak hikayedeki bazı durumlar o kadar absürt ki insan gülse mi üzülse mi yoksa sinirlense mi karar veremiyor.. Kısacası ilginç bir o kadar da etkileyeci olan bir kitap okuyucuları bekliyor. Kendi dünyasında kaybolmuş, içinde yaşadığı dünyadan ise bir haber olan Profesörün yaşadıkları okunmaya değer. Keyifli okumalar dilerim. (Neslihan TÜRKMEN)
✍DİPÇE : İnsan kör geçer yaşam yollarından, çevremizde bulunan korkunç yoksulluğun ne kadar azını görüyoruz aslında! (s. 263) Öncelikle Cannetti hakkında öğrendiğim birkaç detayı buraya alıntılamak istiyorum çünkü bu detayların kitabın taslağında önemli rol oynadığını düşünüyorum: 1. Canetti, çocukluğunda kızamığa yakalanır ve birkaç gün görme yetisini kaybeder. Karanlık ve çok eski bir anı olarak nitelediği bu durum hayatı boyunca onu yoklayan bir kabus olarak devam eder. 2. Bir diğeri de Cannetti'nin polis şiddetinin doğurduğu bir yangına tanıklık etmesidir, bir Adliye binasının yangını esnasında yanan 90 insanı, kağıtları ve yangını seyreden onu tetikleyen kitleleri asla unutmaz ve yangın vakası yazarın zihninde bir travmatik algıya oradan da Körleşme eserine taşınır. Körleşme eseri için 25 bin kitabın yakıldığı Nazi eylemine(1933) telmih var dense de bu yangın olayının da kaynak teşkil ettiğini düşünüyorum. Belirtmem gerekir ki 'Körleşme' okuru sarsan rahatsız eden bir eser, bir nevi savaş meydanı: bilginin ve cehaletin; gerçeğin ve dalaverenin; hakkın ve haksızlığın; bireyin ve kitlenin, iç ve dış sesin çarpıştığı bir meydan. Ana karakterden yan karakterlere kadar derin tahlil ve tespitlerin yapıldığı, kapitalist faşist sistemin postal sesleriyle çınlayan, dolayısıyla yıpratan bir eser. Profesör Peter Kien etrafında şekillenen ve salt kurgu gözüyle bakmadığım esere anakarakterle başladığımızda dikkatimizi ilk çeken karakterimizin adı olur : Kien Almanca'da çıra demekmiş. Öyleyse adına yazgılı bir karakterin hikayesi bu diyoruz ilerledikçe! Kimdir Kien? Ünlü bir sinolog, bir linguistik, muazzam bir hafıza, bunların yanı sıra bilgisinin kölesi, bilimsel kürsüleri ve insanları küçümseyen, merdümgiriz, kitaplarının dünyasında yaşayan ve kütüphanesini zihninde taşıyan bir bilim insanı. Nasıl asude bir hayat sürer Bu dünyadaki patırtıdan kaçan, Aradıgı gizli yolda bu dünyanın Bilgesi birkaç kişi görülür. ( Fray Luis de León) Dizeleri kitabın ilk bölümü 'Dünyasız Bir Kafa' bölümünde resmedilen Profesör Kien'i anımsatıyor bana, fakat bu bilge kişi 25 bin kitaptan oluşan kitaplığının sırça köşkünde kafasının dışında kalan dünyanın elinde oyuncak olacak ve ismiyle müsemma nevinde okurun gözleri önünde çıra gibi tutuşacaktır. Kien, toplumdan özellikle de kadınlardan soyutlanmış bir yaşamı sevmektedir başta bu bilim adamı olmak üzere romana dahil tüm karakterlerde kadın düşmanlığı açıkça vurgulanır. Bu kısma bir parantez açmak yine yazarın yaşamından bir detayla ilişkilendirmek istiyorum: Canetti, resim sanatını ve özellikle bazı tablo ve freskleri yaşamının vazgeçilmezi olarak görür ve onları içlerine girercesine inceler bunlardan biri de Rembrandt’ın, “Samson’un Kör Edilmesi” tablosudur. Canetti, bu tablonun dehşetinden kurtulmadığından bahseder. Eski Ahit’te yer alan Samson, gücü ve vahşiliği ile ün salmış bir kahramandır. Dalila’ya âşık olunca, Filistîler, onun büyük gücünün nereden geldiğini öğrenmesi için Dalila’ya gümüş teklif ederler. Dalila, aldatıcı işvesi ile Samson’un sırrını öğrenir. Kadına yüreğini açan Samson “başına ustura değmediğini, tüm gücünün saçlarından geldiğini, eğer saçları tıraş edilirse tüm gücünü kaybedeceğini” söyler. Dalila haber gönderip sırrı öğrendiğini, hazırlık yapılmasını ve kendisine vaat edilen gümüş paranın ödenmesini ister. Aşkın feda edildiği planlanmış o gece, Dalila dizlerinde uyuttuğu Samson’un, yedi belikli örgüsünün kesilmesini seyreder. Uyandığında saçlarının kesilmiş olduğunu gören Samson’u askerler yakalayarak gözlerini oyarlar. Bu vb. birçok söylence yazarın ve dolayısıyla karakterlerinin söyleminde kadın düşmanlığına dönüşür. Çizdiği Therese karakteri de bu minvalde, açgözlü, para düşkünü kösnül haysiyetsiz bir kadındır benim de bu eserde tiksinti sebebim olan bir karakterdir. Therese, Kien'in evinde 8 yıl hizmetçi olarak çalışır ve bir talihsizlik anından sonra evin hanımı olur. Anadolu'daki "ayağıma yer edim, gör başan neler edim (edeyim) sözünün kişilik bulmuş halidir Therese. Bilgin Kien'e ilk darbeyi vuran bu mavi elbiseli kadın okurun da sabrını zorlar.Kolalı mavi elbise eserde ete kemiğe bürünecek güçte bir leitmotifidir. Bundan sonra sahneye giren tüm karakterler, Kafasız Bir Dünya adlı 2.bölümde hırsın yalan dolanın paragözlüğün ayyuka çıktığı, Kien'in dünyasız kafasına gününün gösterildiği, onurunun ve bilgisinin ayaklar altına alındığı bölümdür.Cüce ve kambur bir dolandırıcı, kör taklidi yapan bir dilenci, düşük kadınlar, kafasız fakat aktif bir yığının sakinleridir.Toplumla irtibat kuramayan yaşadığı dünyaya adeta körleşmiş bir aydını, alaşağı eden bu adi düzen, bu bölümde muazzam anlatılır.Yazar, burada özellikle faşist düzene, 1848 eylemlerine özel mülkiyet algısına dokunur. Kör numarası yapan dilencinin çanağına atılan bir düğme ile de görmezden gelip sineye çektiğimiz onca şeyi bir düğme hiçliğinde o kadar güzel ifade eder ki bu yıpratıcı bölüm yazarın sitem ettiği hemen her şeyi belleğe ilikler. Kitabın başından beri beklenen ve yine ana karakterin tezatı bir karakter olan kardeş Kien 3.bölümün konuğudur. Bu bölüm gerçekten nefistir kardeş Kien için, kahramanımızın tezatı desek de o da toplumla bütünleşmesine karşın anti nitelikler barındırır.Bu bölümde yazar; bu kez de iki kardeş iki aydın arasındaki diyalogla söylemek istediklerini aktarır.Kant ve Konfüçyüs'ten onların cahil düzen karşısındaki iflasından; doğu mistisizminden iç huzurun dış dünyanın huzursuzluğundaki intiharından söz eder, söylencelerden örneklemeler ile doyumsuz bir pasaj sunar ve okur her şey düzelecek diye bekler....Son...Bilgeliğin çıkardığı ateşte, dumanlı bir anaforda okurun gözleri bulanıklaşır. Belki de kör geçtiğimiz nice yollardan,nice okumalardan birkaç alaz sıçramış yakmıştır canımızı... Tavsiye ederim. Esen kalın. (Gncokuyor)
#1001kitap~~~: CÜMLELERİ KOLAY, ANLAMLANDIRMASI ZOR KİTAP ~~~...İster gülsünler ister ağlasınlar, hep maske vardı yüzlerinde; iyileşmeleri olanaksızdı ve tümü de korkaklıkta birbirlerinden aşağı kalmıyorlardı...~~~ 3bolumden oluşan Körleşme yazardan okuduğum ilk kitap, Yahudi olan Canetti bu kitabı genç yaşında yazmış olup ilk ve tek romanıdır ve yazdığı döneme bol gönderme yaparak, tam da dönem itibari ile herşeye kör olunan çıkarlar doğrultusunda insanların tüm durumları bile doğru kabul ettiği 1dönem ki mesela kurgudaki kitaba dair durumlar dönemsel kitap durumlarıyla okadar güzel bağlamış ki daha güzel ifade edilemezdi; rüyaları ve yaşadığı her1durumun cümlesiyle anlaması çok kolay hiç zorlanmıyor insan ama anlamlandırması ağır 1kitaptir ki ben anlatmak istediği durumların sadece 1kismini kendimce anlamlandırabilmişimdir... İlk blm "Dünyasız 1Kafa" ve son blm "Kafadaki Dünya" çok severek okuduğum ama 2.blm "Kafasız 1Dünya" beni epey zorlayan kısmıydı kitabin, kitaptaki her1karaktere okadar çok sinir oluyor ki, hiç1ini sevemiyor insan, Kien, kardeşi George, karısı, apartmanının kapıcısı, onu aldatmaya çalışan cüce ve diğeriyle ki hepsi kafalarında yaşıyorlar en iğrenç düşünceleri ve hesaplarıyla, tüm karakterler kendileri dışında herşeye kör ne yazık ki oyuzden hic1karakteri sevemedim... Hayattaki körleşmelerimiz daha iyi ifade edilemezdi sanırım kör olmak ve körleşmeye dair blmleri ekstra sevip, epeyce düşündürtmüştür beni, özellikle gözlerin kör olup artık okuyamama ve hiç1şeyi görmeme durumundaki kısmı da okadar iyi ifade etmiş ki okurken gözlerim için ekstra temenniler de bulunmuş olabilirim :-))))) vermek istediği diğer msjlar da "Körleşme" düşünce ile gerçeklik arasındaki sürekli savaşın görkemli 1simgesi olup, dünya kargaşasındaki insanoğlunun yükselişini ve çöküşünü dile getiren ve gerçekte büyük 1dehşetin romanı; görüşteki bireysel boyutlar içerisinde, körleşmiş düşünce ve körleşmiş toplum gibi ana temellerden kaynaklanan, bu köşleşmenin, korkunç, sonuçlarını sergileyen çağdaş acı1romandır... Vermek istediği felsefesi ile kendimce bağlantı kurmaya çalışırken kitap beni daha da etkilemiştir sana fayda sağlayan herşey senin için iyidir onu dışında hiç1şey önemli değil, sana fayda sağlayan doğrudur, ona göre hesabını yaparsın ki bu kitapta hesap yapilan herşeye okadar çok kızdım ki kimsenin hesabı kimseye uymadı ve herşey okadar çok iğrençleşti ki, dedim hayat bu, kimsenin hesabı kimseye uymaz ama herkes kendince en doğrusudur başka hic1düşünce kimseyi ırgalamaz durumunda resmen, nekadar hayattan 1kitap hiç1şey değişmeden, kendine hep en iyi, başkasına hep kör olunan durumlarla... Kitabı sindirme kısmı okurken zorladığımdan daha çok zorlamıştır beni ama iyiki okudum dediklerimden olan "Körleşme" ölmeden önce okunması gereken 1001kitap arasındadır, kesinlikle tavsiyemdir ama uygun olan vakit de okumayı sağlayacağınız 1dönem ya da grup okuması olmazsa okurken zorlanağınız 1okuma olabilir, benim grup okuması olan 1kitaptı, herkese keyifli, huzurlu, mutlu ve anlamlı okumalar... ~~~...İnsan kör geçer yaşam yollarından...~~~ (Ayşe...)
Kitabın Yazarı Elias Canetti Kimdir?
Elias Canetti (d. 25 Temmuz 1905 – ö. 14 Ağustos 1994), Bulgar modernist romancı, oyun yazarı, anı ve kurgusal olmayan düzyazı yazarı. EserleriniAlmanca yazan Canetti, "geniş bir bakış açısı, fikir zenginliği ve sanatsal güç ile işaretlenmiş yazıları için" 1981 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı.
Hayatı
25 Temmuz 1905'de, Rusçuk'ta (Ruse, Bulgaristan) yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğan Elias Canetti, 1905'den 1911'e kadar ailesiyle Rusçuk'ta yaşamıştır. Daha sonra aile İngiltere'ye taşınmış, babanın 1912 yılında vefat etmesiyle ise Viyana'ya gitmişlerdir. Viyana'da aile yeni bir hayata adım atarken, Canetti Ladino, Bulgarca, İngilizce ve biraz da Fransızca konuşabiliyordu. Fakat, sadece 7 yaşındayken geldiği Viyana'dan itibaren genellikle kullandığı dil Almancadır. Gelecekte kaleme alacağı önemli eserlerini de Almanca yazmıştır. Viyana'dan da taşınarak aile sırasıyla Zürih veAlmanya'yada yaşamıştır. 1924 yılında Canetti Almanya'da liseden mezun olur ve kimya eğitimi görmek için aynı yıl Viyana'ya gider. Viyana'da geçirdiği yıllarda ise ömür boyu en büyük tutkusu olacak edebiyatla ilgilenmeye başlar. Viyana Üniversitesinden 1929 yılında kimya lisansını tamamlayarak mezun olur. Daha öğrenciyken yazmaya başlamış ve Viyana'daki edebiyat çevrelerine girmiştir.
1930’ların başlarında ABD’li yazar Upton Sinclair’in yapıtlarını Almanca’ya çevirdi. 1934’te kendisi gibi yazar olan, 1963’te kaybedeceği Veza Taubner ile evlendi. Bu arada Hochzeit (Düğün) ve absürd tiyatronun ilk örneklerinden olan Die Komödie der Eitelkeit (Kibir Komedisi) adlı oyunları yazdı. 1967’de Viyana’da sahneye koyulan Die Befriesteten (Sayılı Gün) insanın öleceği zamanı tam olarak bilmesi durumunda ne olacağını sorusunu soruyordu.Nazilerin Avusturya'yı işgal etmesinden çok kısa bir süre önce Paris'e, Paris'ten de Londra'ya geçti. Hayatının büyük bir bölümünü İngiltere'de geçirdi.1970lere kadar yaşadığı İngiltere'den 1952 yılında vatandaşlık kazanmıştır. 1971’de ikinci evliliğini yapacağı, restoratör Hera Buschor’un işi gereği sık sık geldiği İsviçre’de de bir ev edindiyse de, bu döneme kadar İngiltere dışına hemen hiç çıkmadı. Yazarın Hera Buschor’dan bir kızı olduğunda yaşı altmış sekizdi. Hayatının son 20 yılını Zürih'te geçirdi ve 1994 yılında aynı kentte öldü. Elias Canetti, vasiyeti üzerine ünlü yazar James Joyce'unkinin yanına kazılan bir mezara gömülmüştür.
Başlıca Eserleri
Körleşme
Elias Canetti'nin 26 yaşında kaleme alıp 30 yaşında yayımladığı başyapıtı. Kitap 1935’te çıktı ve kısa bir süre sonra Nazi yönetimi tarafından yasaklandı. Roman yayımlandıktan sonra birçok edebiyat otoritesinin ilgisini çekmiş ve İngiltere, Fransa ve Amerika'da yoğun ilgi görmüştür. Gariptir ki, Almanca kaleme alınmış bu eser Almanya'da uzun süre ilgi görmemiş, ancak 1963'deki üçüncü baskısıyla hak ettiği üne kavuşabilmiştir. Uygarlığın yıkılışıyla insanoğlunun aşağılanması, romanın konusunu oluşturur. Körleşme,“dehşet”in romanıdır. “Yüzyılı gırtlağından yakalamaya çalışan” bu eserde Canetti, ontolojik yabancılaşmayı ve seküler dünyanın mekanik dinamiklerini romanın kahramanı, döneminin en ünlü sinoloğu olan Prof. Kien ile serimlemeye çalışır. Kendini insanlardan tamamıyla soyutlamış, insanları değersiz ve küçük gören, Viyana’da 25 bin kitabı ile beraber yaşayan, “odası dünyası kadar büyük” olan Prof. Kien’in tek tutkusu kitapları ve bilimdir. Özellikle kadınlardan nefret etmesine karşın, nasıl oluyorsa, hayatına son derece sıradan, cahil, açgözlü ve bencil bir hizmetçi kadın girer; Therese... Profesör, bu kadından kurtulmaya çalışırken, sineklerden bile değersiz bulduğu, yaşama haklarını bile fazla gördüğü insanların oyuncağı olur ve yıkıma sürüklenir.
Kitle ve İktidar
Canetti "kitle" olgusu ile ilgilenmeye daha 1925 yılında karar vermiştir. Daha sonra 1933 yılında Hitler'in Almanya'da iktidara gelmesi, Canetti'nin 1925'den beri ilgilendiği "kitle" olgusuyla "iktidar" olgusu arasındaki olası ilişkileri düşünmesine ve çözümlemeye çalışmasına neden olur. Kitle ve iktidar üzerine olan fikirlerini "Kitle ve İktidar" (Masse und Macht) ismiyle 1960 yılında yayımlamıştır. Kitabın ilk yarısı kitlenin değişik türlerinin dinamiklerinin çözümlemesine ayrılır. İkinci bölüm ise kitlenin yöneticilere neden ve nasıl itaat ettiği üzerinde yoğunlaşır. Canetti Hitler’i hükmettiği kitlenin büyüklüğünden başı dönen paranoyak bir yönetici olarak sunar. Yahudilere yapılan zulmü Almanya’nın enflasyon deneyimiyle bağlantılandırmaktadır.
Ödülleri
Canetti, Nobel Edebiyat Ödülü (1981) başta olmak üzere birçok ödül kazanmıştır. Kazandığı başlıca ödüller :
Foreign Book Prize (1949, Fransa)
Viyana Ödülü (1966)
Critics Prize (1967, Almanya)
Great Austrian State Prize (1967)
Bavarien Academy of Fine Arts Prize (1969)
Bühner Ödülü (1972)
Nelly Sachs Ödülü (1975)
Order of Merit (1979, Almanya)
Europa Prato Ödülü (1980, İtalya)
Hebbel Ödülü (1980)
Kafka Ödülü (1981)
Great Service Cross (1983, Almanya)
Elias Canetti Kitapları - Eserleri
- Körleşme
- Marakeş'te Sesler
- Kitle ve İktidar
- Hayvanlar Üzerine
- İnsanın Taşrası
- Sinek Azabı
- Saatin Gizli Yüreği
- Sözcüklerin Bilinci
- Kurtarılmış Dil
- Ölüm Üzerine
- Gözlerin Oyunu
- Edebiyatçılar Üzerine
- Kulaktaki Meşale
- Kulak Misafiri
- Öbür Dava
- Soylu Sınıfın Sonbaharı
- İnsanın Sılası
- Davalar
- Günleri Sayılı Olanlar
- Auto Da Fé
Elias Canetti Alıntıları - Sözleri
- “Övgü, soluk almanın kuralını bozar.” (Saatin Gizli Yüreği)
- Okumanın düzensizliği olmasa edebiyatçı da olmaz. (Edebiyatçılar Üzerine)
- İnsanlar birbirleriyle iletişim kurmak için kıvranıp duruyor,her yolu deniyorlardı ama birbirlerini anlamayı başaramıyorlardı. Herkes yalnızca kendisini düşünüyordu. Herkes tek başınaydı,düşleri ne olursa olsun,yapayalnızlardı,ama gene de durup dinlenmeden solucan gibi kıvranıyorlardı. (Kulaktaki Meşale)
- "Bugün nasılsınız?" "Yorgunum,” der, ister öğlenin on ikisi olsun, ister gece yarısının on ikisi, yanıt değişmez, ayrıca da yorgunluğunun nedenini mutlaka belirtir. (Kulak Misafiri)
- Yere düşenler kendilerine geldiklerinde, artık başka bir insan olurlardı. (Kitle ve İktidar)
- Cennette, der vicdan, doksan dokuz doğrudan çok, eğriyken doğrulmuş bir kişinin gelişine bayram edilir. (Körleşme)
- Paradan daha kirli ne vardı? (Marakeş'te Sesler)
- "Yere düşenler kendilerine geldiklerinde, artık başka bir insan olurlardı.." (Kitle ve İktidar)
- Sonunda, en büyük kitle ölüler kitlesi oldu. (Kitle ve İktidar)
- Tahminler yürütüp, sanıp durmaktansa başkalarının neler hissettiklerini bir kez olsun gerçekten bilmek fena olmazdı. (Soylu Sınıfın Sonbaharı)
- Başarılı insan yalnızca alkışları duyar. Bunun dışında sağırdır. (İnsanın Sılası)
- onu asla bir kişi olarak görmüyordum; kişinin karşıtıydı o. (Gözlerin Oyunu)
- Karanlıkta sözcüklerin ağırlığı bir kat artıyor. (Marakeş'te Sesler)
- Tanıştığın her yeni insan karşısında kapıldığın beklenti yüzünden hep çocuk kalmışsın. Ardından yaşadığın hayal kırıklığı yüzünden de hızla sinirli bir ihtiyar oldun. (Sinek Azabı)
- “BOYUNEĞMECİ, kadere sığınır, kaçınılmaz olan ya da yazgı, onun için mutluluk kaynağıdır. Yazgıya hayır demek anlamsızdır, dolayısıyla kaçınılmaz daha ortaya çıkmadan adam evet der.” (Kulak Misafiri)
- (…) Günümüzde, birbirinizi sevin, diyen, artık bunun için fazla zaman kalmadığını biliyor. (İnsanın Taşrası)
- "Ötekinin bakışı benim cehennemimdir." (Soylu Sınıfın Sonbaharı)
- . O giderken.. İçimde onun gülümsemesi ve sözcükleri vardı.. . (Saatin Gizli Yüreği)
- ..aynılarının bastığı yere basan, bilinen, kabullenilmiş iktidar ve güç, tatmin etmez. (Soylu Sınıfın Sonbaharı)
- Sıkıcı bulduğum yegâne insan cinsi,akrabalarım.. (Sinek Azabı)
Editör: Nasrettin Güneş