Kristal Dünya - J. G. Ballard Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Kristal Dünya kimin eseri? Kristal Dünya kitabının yazarı kimdir? Kristal Dünya konusu ve anafikri nedir? Kristal Dünya kitabı ne anlatıyor? Kristal Dünya PDF indirme linki var mı? Kristal Dünya kitabının yazarı J. G. Ballard kimdir? İşte Kristal Dünya kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: J. G. Ballard
Çevirmen: Ali Karatay
Yayın Evi: Sel Yayıncılık
İSBN: 9789755709789
Sayfa Sayısı: 192
Kristal Dünya Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bilimkurgu edebiyatında çığır açan kurgularıyla hafızalara kazınan usta yazar J. G. Ballard, Kristal Dünya’da Batı Afrika cangılının derinliklerinde tekinsiz bir dünya kuruyor.
Gözlerden ırak bir cüzam hastanesine davet edilen Doktor Sanders’ın yolculuğu, kristalleşen ormanın gerçeküstü varlığıyla süreğen, belirsiz, mucizevi bir rüyaya evrilir. Ağaçların mücevherlere, timsah ve kuşların kristallere dönüştüğü bir anti-yolculuktur bu; gerçekliğin doğasından rüyaya kaçışa doğru uzanan.
“Asıl yabancı gezegen dünyamızdır,” diyen Ballard’dan, okurunu bir kez daha belirsizliğe sürükleyen epik bir anlatı.
(Tanıtım Bülteninden)
Kristal Dünya Alıntıları - Sözleri
- “…insan bir şeyi yüzlerce kez düşünemez. Bir noktada karar vermek zorundasındır.”
- “Gelgelelim zamanın hepimiz için tükenmekte olduğunu hissediyorum Doktor, bana katılıyor musun?”
- “Elbette ki insan ruhunun karanlık bir tarafı var, sanırım kişinin elinden gelen tek şey bu diğer tarafı keşfetmek ve ruhunun aydınlık ve karanlık taraflarını uzlaştırmaktır…”
- “…zaman ölümün hizmetindedir.”
- “…burada aceleye mahal yok Doktor, zamanın olmadığı bir yer burası.”
- Gece boyunca yoğun bir ışıkla parıldayan orman, gündüz karanlık ve kasvetli haline geri dönmüştü; sanki bitki örtüsü kendisini güneşte şarj ediyordu.
- “Açık ki bir şeyler oluyor, fakat ne olduğunu bilmek mümkün değil.”
- “Çok renkli cam bir kubbeye benzeyen hayat, sonsuzluğun ak aydınlığını lekeliyor.”
- … umut verici ve özlenen bir şeyin olacağına dair tuhaf bir önseziye kapıldı, sanki kendisi cennetten kovulmuş bir Âdem’di de yasak cennetine açılan unutulmuş bir geçide rastlamıştı.
- “Şair yazar/William-Wordsworth’ün çocukluk hatıratında mükemmel bir şekilde tarif ettiği o prizmatik ışığın her şeyi aydınlatıyormuş gibi göründüğü yaşlarındaki cennet dünyayı yeniden hatırlıyordu.”
- …kendi yaratma gücündeki bir tanrı misali yeniden can veren bir benliğin içi boş izdüşümü gibi hissetmişti kendini.
- “En nihayetinde tek bir atomun kendisini sonsuz sayıda kopyalayarak bütün evreni kaplaması ve eşanlı olarak bu evrendeki tüm zamanın da tükenmesi mümkün olabilir. yazar/platon ve yazar/demokritos’un en çılgın düşlerinin de ötesine geçen nihai bir makrokozmik hiçliktir bu.”
- “Virüslere bak Doktor, kristalimsi bir yapıları var, ne canlılar ne de cansız, zamandan bağışıklar.”
- “Fakat bana öyle geliyor ki Max, tıp mesleği büsbütün hükmünü yitirmiş olabilir. Hayat ile ölüm arasındaki yalın ayrımın artık çok da bir anlamı olduğunu sanmıyorum.”
- “Port-Matarre’da ışık hep böyledir, çok kasvetli ve yarı-karanlık. Böcklin’in Ölüler Adası resmini bilir misiniz?”
Kristal Dünya İncelemesi - Şahsi Yorumlar
“Asıl Yabancı Gezegen Dünyamızdır!”: Kristal Dünya: “Virüslere bak Doktor, kristalimsi bir yapıları var, ne canlılar ne de cansız, zamandan bağışıklar.” Bilimkurguda teknoloji tapınmacılığına karşı çıkan yazarların başında gelen James Graham Ballard, yeni dalga akımının öncülerindendir. yazar/ursula-k-le-guin, yazar/philip-k-dick, yazar/Robert-Silverberg, yazar/frank-herbert, yazar/Kurt-Vonnegut gibi yazarların da içinde bulunduğu ve 60’lı yıllardan itibaren varlığını hissettiren yeni dalga akımı, hem Amerikan hem de dünya bilimkurgu tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir şüphesiz. yazar/J-g-ballard da hemen hemen bütün eserleriyle bu türe mensuptur. Asıl yabancı gezegenin dünyamız olduğunu belirtir ve dış uzaya açılmak yerine öncelikle iç uzaya açılmamız gerektiğinin altını çizer. İç uzaydan kastı ise elbette içinde yaşadığımız dünyanın gizemleri ve insanın bilinmez yönleridir. J.G. Ballard, 1930’da Şangay’da doğmuştur. İngiliz bir ailenin çocuğu olarak Uzakdoğu’da doğup büyüyen Ballard, 2. Dünya Savaşı’ndan etkilenen yazarlardan biridir. 1942 yılından itibaren savaşın sonuna dek Pearl Harbor baskınından sonra yabancıların sürgün edildiği bir toplama kampında yaşamak zorunda kalmıştır. Sıfır noktasında savaşı iliklerine dek hisseden Ballard’ın insanlığa dair söyleyecek çok fazla şeyi olacak ki, yazarlığı seçmiş ve eserlerinin istisnasız hepsinde “insan”ı irdelemiştir. Bu yıllardan zihninde kalanları eserlerine yansıtan Ballard’ın “kitap/gunes-imparatorlugu--8884” isimli romanı, 2. Dünya Savaşı zamanında Japonya’da geçer ve yazarın hayatından otobiyografik öğeler taşır. Hatta bu eser, “Empire of the Sun” orijinal ismiyle 1987’de yazar/steven-spielberg tarafından sinemaya da uyarlanmıştır. “Açık ki bir şeyler oluyor, fakat ne olduğunu bilmek mümkün değil.” Ballard, 1946’dan itibaren İngiltere’ye yerleşmiş ve Cambridge Üniversitesi’nde psikiyatri eğitimi almıştır. Bu da yine onu, insanları analiz etme konusunda meslektaşı olan diğer bilimkurgu yazarlarına oranla daha başarılı bir hâle getirmiştir. kitap/gokdelen--20511’de, gökyüzüne uzanan silindir şeklindeki binalar içine hapsolan modern insanı eleştirmiş, kitap/oteki-dunya--13730’da tüketim çılgınlığını masaya yatırmış ve alış-veriş bağımlısı insanı hedef tahtası hâline getirmiş, kitap/beton-ada--8881’da çevresinde olan biten her şeye kayıtsız kalan, ruhunu kaybetmiş insana balyozunu indirmiş, kitap/carpisma--117359’da otomobil fetişistliğinin insanı sürükleyebileceği derin uçurumu korkutucu bir şekilde resmetmiş, kitap/milenyum-insanlari--8888’nda ise Londra’da burjuva kesiminin ayaklanmasına dair oldukça sert, siyasi, distopik bir öykü anlatmıştır. Diğer birçok romanında da distopya sularında yüzen Ballard’ın öyküleri de yine bu minvaldedir. Charlie Brooker önderliğinde yayın hayatına başlayan ve giderek popülerleşen televizyon dizisi Black Mirror’ın bölümlerindeki her bir olay, aslında Ballard okurlarına yabancı gelmez. Çünkü o, öykü ve romanlarında benzer konuları çoktan işlemiştir. (Dilerseniz konuya dair daha fazla bilgi için “Bilimkurgu Kulübü” internet sitesinde “Black Mirror Senaryosu Olabilecek 7 J.G. Ballard Öyküsü” isimli yazımı ziyaret edebilirsiniz: https://www.bilimkurgukulubu.com/edebiyat/black-mirror-senaryosu-olabilecek-7-j-g-ballard-oykusu/) “En nihayetinde tek bir atomun kendisini sonsuz sayıda kopyalayarak bütün evreni kaplaması ve eşanlı olarak bu evrendeki tüm zamanın da tükenmesi mümkün olabilir. yazar/platon ve yazar/demokritos’un en çılgın düşlerinin de ötesine geçen nihai bir makrokozmik hiçliktir bu.” kitap/kristal-dunya--163664, gelecekte geçmeyen, günümüzdeki bir distopyayı anlatır. Ballard’ın bu romanında anlattığı “kristalleşmiş orman” tasviri ilk etapta kulağa yabancı gelse de, işin derinine inip olaylara daha fazla hâkim oldukça, bilimsel olarak mümkün olabileceğini hissediyoruz. Yani en azından kristalleşmeye benzeyen bir şeyler olmasa dahi, yeşil alanların ve ormanların tahrip olmaları sonucu çeşitli hastalıklara yakalanmaları ve bunun giderek yayılması, insanların yaşamını da etkilemeye başlaması, içinde bulunduğumuz dünyada oldukça olası görünüyor. yazar/joseph-conrad’ın “kitap/karanligin-yuregi--222243” isimli romanını okuyanlar hatırlayacaktır, tekinsiz bir atmosferde seyreden roman, okurların karanlığı iliklerine dek hissetmesini sağlar. Bu romandan uyarlanan ve Vietnam Savaşı ile bağdaştırılan yazar/francis-f-coppola’nın “Apocalypse Now” isimli filmi yine benzer atmosferde geçer ve bir gemi, içindeki askerlerle birlikte ormanların içindeki nehirde usul usul ilerleyişine devam eder. Tüm filme yayılan bu inanılmaz sahneler, filmin sonunda karaya ayak basılması ve yaşanan patlama noktalarıyla birlikte nihayete erer. Ballard da romanında benzer bir temayı işliyor ve anlattığı tekinsiz atmosfer Batı Afrika’nın cangıllarında geçiyor. Doktor Edward Sanders, öykünün ana karakteri olarak çıkıyor karşımıza ve bir gemiyle, uzun bir yolculuk sonunda geliyor Port Matarre’a. Fakat amacı burada kalmak değil, yakın bir mesafedeki yerleşim yeri olan Mont Royal’e gitmek. Ormanda gizemli bir şeylerin olduğu hakkındaki haberler onu bu yolculuğu yapmaya itmiştir. Hoşlandığı kadın Suzanne ve onun birlikte olduğu Max isimli doktor dostları da kısa bir süre önce bölgeye gelmiştir ve onlarla iletişim kuramaması da Sanders’ın yolculuğunun başlıca nedenleri arasındadır. Ventress, Thorensen, Peder Balthus, Louise gibi her biri birbirinden gizemli yan karakterle birlikte öykü birçok farklı kola ayrılıyor. Herkesin mücevherleşen ormana ve kristalleşen hayvanlara dair düşünceleri vardır ve her birinin zihninde çeşitli planlar dönmektedir. Fakat ormanın inanılmaz bir hızla yerleşim yerlerine doğru yayılması bu durumun sanıldığından çok daha önemli ve tehlikeli olduğunu gösteriyor. Ormanın neden bu şekle büründüğüne dair net bir veri bulunmuyor elimizde fakat bölgede uygulanan ufak çaplı bir karantina ve akabinde gelişen olaylarda çözümüne dair kafa yorulduğunu görmekteyiz. “Ormanda hayat ve ölümün, bizim sıradan ve ışıltıdan yoksun dünyamızdakinden farklı bir anlama sahip olduğu artık herkes için aşikâr. Dünyamızda hareketi daima hayatla ve zamanın akışıyla ilişkilendirdik; fakat Mont Royal yakınındaki ormanda yaşadığım deneyimden biliyorum ki, her türlü hareket kaçınılmaz bir şekilde ölüme doğrudur ve zaman ölümün hizmetindedir.” Port Royal halkının esrarengiz ormandan toplayıp hediyelik eşya şekline getirdiği mücevherler bölgede bir ekonomi oluşmasına neden olmuştur. Çok daha büyük hedefleri olanlar, daha fazlası için gözünü karartanlar da yok değildir. Bu izole bölgeden kaçanlar da vardır, merak edip gelenler de. Dünyanın farklı 2 noktasında daha (ABD ve Rusya) benzer olayların görülmesi ise işi çok daha evrensel bir boyuta taşımaktadır. Orman ilerledikçe hayvanlar ve insanlar kristalleşir ve kristalleşen tabakanın yanlış bir şekilde kaldırılması ise derinin de kopmasına sebebiyet verir. Bu da insanları cüzam benzeri bir hastalığa yakalanmış gibi gösterir. Doktor Sanders’ın önceden cüzamlıların bulunduğu bir hastanede çalışmış olması ise her iki olay arasında bir bağ kurmasına yarar. İş çözüme geldiğinde hiç kimsenin bir diğerinden fazla söyleyecek sözü bulunmamaktadır. Küçük bir yerleşim yerinde, tekinsiz bir atmosfer eşliğinde anlattığı öyküsünde günümüzde geçen bir distopyayı ele alıyor Ballard. Her ne kadar bahsetmese de, belki de orman insanlara karşı bir başkaldırış içindedir. Zira insanlar olarak ormanlara verdiğimiz zarar düşünüldüğünde, bir gün ormanların buna ne tepki vereceğini net olarak kestiremeyiz elbette ama bildiğimiz bir şey var ki, o da doğanın insandan çok daha güçlü olduğudur. İnsan yokken doğa vardır, insan varken doğa var olmaya devam ediyordur ve insan yok olduktan sonra da doğa var olmaya devam edecektir. Çünkü “kitap/dunyaya-orman-denir--18602”. Keyifli okumalar dilerim. “Elbette ki insan ruhunun karanlık bir tarafı var, sanırım kişinin elinden gelen tek şey bu diğer tarafı keşfetmek ve ruhunun aydınlık ve karanlık taraflarını uzlaştırmaktır…” Not: Ballard’ın diğer kitaplarına yazdığım incelemeler için bakınız: Gökdelen: gonderi/108185154 Öteki Dünya: gonderi/105661828 Çarpışma: gonderi/110385498 Beton Ada: gonderi/101355222 Sınırsız Rüyalar Diyarı: gonderi/102200030 Yakın Geleceğin Mitosları: gonderi/102176277 (Bahri Doğukan Şahin)
Southern Reach üçlemesini okuduysanız ona benzer, nedeni bilinmeyen bir şekilde doğada bir dönüşüm var. Bilinmeyen bir neden doğada canlılar ve diğer cansız nesnelerde kristalleşmeye neden oluyor. Kristalleşmenin neden olabileceğine dair kitabın ilerleyen bölümlerinde hikayenin karakterlerinin fikirleri var ancak bunları burada yazarsam sürpriz bozan olabilir o nedenle yazmayacağım. Hikayenin başkarakteri uzmanlık alanı cüzzam tedavisi olan Dr. Sanders doğanın ve içindeki canlılarla cansız nesnelerin de kristalleştiği bir bölgede bulunan doktor arkadaşlarından davet alır ve Afrika’ya doğru yola çıkar. Hikayenin geçtiği Dünya (bizim dünyamız) hastalıklı, çürüyen daha doğrusu kristalleşen ölen bir dünya veya kristalleşen yaşamın içinde doğan ölümsüz ölü yaşam. Bilim kurgu ve fantastik öğelerin birlikte bulunduğu bu roman için spekülatif kurgu denmesi doğru olur diye düşünüyorum. J.G. Ballard benim okuduğum diğer kurgularında olduğu gibi birçok boşluğu okurun doldurmasını istiyor. (Alper Kanık)
kitapta geçen mekanlarla ilgili betimlemeler sağlam. özellikle mekansal kurgunun kalbi olan kristal ormanın canlı tasviriyle, bu gerçeküstü mekanı tüm muğlaklığına rağmen zihnimde rahatlıkla şekillendirdim. gelgelelim söyleyecek başka olumlu hiçbir şeyim yok. kitapta üstünkörü yazılmış izlenimi veren yüzeysel, iki boyutlu karakterler cirit atıyor. diyaloglar ortalama bir hollywood filminde rastlanacak türden. distopya edebiyatı tavsiyesi olarak bi kenara not etmiştim fakat şu zamana kadar okuduğum distopik romanların ortak özelliği olan, uyarı ya da toplumsal eleştiri niteliğindeki karamsar gelecek tablosu bu kitapta asla belirgin değil. Kristalleşerek yayılan orman zaman-mekan algısıyla oynayan bir rüyadan ibaret. net bir simgeselliği, alt metni yok. varsa da ben kaçırdım. okurken yazar bölük pörçük hatırladığı başıboş bir rüyasını anlatıyor, yorumunu da bana bırakıyor gibi hissettim. ne diyeyim. hayırlara gitsin (şeyma sarı)
Kristal Dünya PDF indirme linki var mı?
J. G. Ballard - Kristal Dünya kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kristal Dünya PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı J. G. Ballard Kimdir?
James Graham Ballard (15 Kasım 1930 - 19 Nisan 2009) Şanghay'da doğan İngiliz asıllı bilimkurgu yazarıdır. Bilimkurgu edebiyatta teknoloji tapınmacılığına karşı çıkan Yeni Dalga'nın seçkin temsilcilerindendir.
Ballard ve ailesi Pearl Harbour baskınından sonra diğer yabancılarla birlikte bir sivil tutsak kampına gönderildi. 1942 yazından savaşın bitimine kadar burada kaldılar. Ballard, tutsak kampında yaşadıklarını temel alarak 1984'te Güneş İmparatorluğu (Empire of the Sun) adlı kurmaca kitabını yazdı. Bu kitap daha sonra Steven Spielberg tarafından beyazperdeye uyarlandı. Bilim ve teknolojiye karşıt tutumunun şekillenmesinde, bu dönemdeki tutsaklar kampı, savaşın meydana getirdiği yıkım ve felâket gibi dramatik tecrübelerin büyük etkisi olduğu düşünülür. Özellikle atom bombasının meydana getirdiği fâcia, Ballard'ın eserlerinde kıyamete özgü felâketlerle imgesini bulur.
1946'da İngiltere'ye yerleşen Ballard, 1949'da psikiyatri okumak amacıyla Cambridge'de üniversiteye gitti. Üniversitede ruhtahlili (psikanaliz) ve gerçeküstücülükten etkilenerek yazdığı öncü kurmaca hikâyelerle yazarlığı da bir meslek olarak düşünmeye başladı. İki yıllık üniversite yaşantısından sonra Kanada'ya giderek Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne (RAF) katıldı. 1954'te Hava Kuvvetleri'ni bırakarak İngiltere'ye döndü ve bir yıl sonra evlendi. 1956'da üç çocuğundan ilki doğdu ve aynı yıl Prima Belladonna adlı ilk öyküsü Science Fantasy dergisinde yayımlandı. 1962'deki ilk romanına (The Drowned World) kadar öykülerle bu dergide adından söz ettirdi. Bu romanın diğer kıyamet sonrası kurmacalardan farkı başkarakterin, buzulların erimesiyle oluşan felâketi ve kargaşayı hoş karşılayan biri olmasıdır. Ardından yazdığı kitaplarla bu alanda kendini kanıtlayıp tam-zamanlı bir yazar olarak hayatına devam etmiştir.
En çok konuşulan romanlarından biri olan Çarpışma'da (Crash) cinsel arzular ve teknoloji harikası arabalar arasında ilişki kurarak olay yarattı. Bu kitap aynı adla 1996'da David Cronenberg tarafından sinemaya uyarlandı ve müstehcenlik uyarısıyla sansür tartışmalarına sebep oldu. Bu tartışmaların ardından film sansüre uğramadan gösterime girdi ve Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'nü kazandı.
Ballard bilimkurgunun teknoloji merkezli konulara bağlılığını teknoloji tapınmacılığı ve basmakalıpçılık diye eleştirip, uzay ve zaman yolculuklarını "iç uzaylardaki yolculuklar"la yer değiştirdi ve "asıl yabancı gezegen dünyamızdır" dedi. Ayrıca bilimkurgunun 20. yüzyılın esas edebî geleneği olduğunu ve bilimkurgunun görevinin reklamlar, imajlar gibi içinde yaşadığımız çeşitli kurgular arasından gerçekliği yakalamak olduğunu ve geleceğin bugünü anlamak için geçmişten daha iyi bir anahtar olduğunu söyledi.
Eserleri Ayrıntı Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmaktadır.
Uzun süre prostat kanseri ile mücadele eden James Graham Ballard, 19 Nisan 2009'da 78 yaşında, Londra'da öldü.
J. G. Ballard Kitapları - Eserleri
- Gökdelen
- Çarpışma
- Güneş İmparatorluğu
- Öteki Dünya
- Kristal Dünya
- Sınırsız Rüyalar Diyarı
- Beton Ada
- Süper Kent
- Milenyum İnsanları
- Cennete Bir Koşu
- Vahşet Sergisi
- Kokain Geceleri
- Yakın Geleceğin Mitosları
- Kadınların Şefkati
- Merhaba Amerika
- The Drowned World
- Al Kumsallar
- Hayatın Mucizeleri
J. G. Ballard Alıntıları - Sözleri
- Günün birinde Çin de dünyanın geri kalan bölümünü cezalandırıp korkunç bir öç alacaktı. (Güneş İmparatorluğu)
- …kendi yaratma gücündeki bir tanrı misali yeniden can veren bir benliğin içi boş izdüşümü gibi hissetmişti kendini. (Kristal Dünya)
- . Bu insanlar bir anlamda geleceğin hali vakti yerinde ve iyi eğitimli proletaryasının öncüsüydüler, şık mobilyaları ve akıllı duyarlılıklarıyla bu pahalı apartmanlara kapatılmış, kaçış imkânları yoktu. ... (Gökdelen)
- birtakım nedenlerden ötürü, kendi içimde, başka birine verilmiş olması gereken bir rolü oynadığımı düşünüyordum. (Sınırsız Rüyalar Diyarı)
- zihnime sızan heyecan duygusu düşmanlık ve şefkat arasında gidip geliyor, bu iki duygu birbirinin yerine geçebiliyordu. (Çarpışma)
- “Fakat bana öyle geliyor ki Max, tıp mesleği büsbütün hükmünü yitirmiş olabilir. Hayat ile ölüm arasındaki yalın ayrımın artık çok da bir anlamı olduğunu sanmıyorum.” (Kristal Dünya)
- Birden farkına vardım: Kesinlikle ölü değildim, ama aynı zamanda, yalnızca canlı da değildim. (Sınırsız Rüyalar Diyarı)
- - "... İzleri takip et. Guilford'dan 2 numaralı terminale kadar. Yolda bir yerde kendinle karşılaşacaksın..." (Milenyum İnsanları)
- ❝Seninle bir yerlerde karşılaşacağımı düşünüp duruyorum...❞ (Yakın Geleceğin Mitosları)
- Bugün yeni bir kelime öğrendim. Atom bombası. Gökyüzünde beyaz bir ışık gibiydi. Tanrı fotoğraf çekiyormuş gibi. (Güneş İmparatorluğu)
- Siyasetten söz ediyoruz. Halk, kendisinin aldatılmasında bile bile suç ortaklığı yapıyor. (Öteki Dünya)
- Aramızda tıpkı ikimizden birinin başka bir sevgilinin peşinde olduğu partilerde birbirimize zorlama bir şefkat gösterdiğimiz zamanlarda olduğu gibi alaycı bir sessizlik hüküm sürüyordu. (Çarpışma)
- Her cumartesi geliyorum buraya, eninde sonunda biri soruyor, 'Kaç para?' diye. 'Bedava,' diyorum. Afallıyorlar, sanki bir şeylerini çalmaya kalkmışım gibi tepki veriyorlar. İşte sana kapitalizm. Hiçbir şey parasız olamaz. Bu ideoloji hasta etmiş onları, polis çağırmak istiyorlar, muhasebecilerine mesajlar bırakıyorlar.Kendilerini değersiz hissediyorlar, günah işlediklerine inanıyorlar. Hemen koşup gitmeleri ve bir şey satın almaları gerekiyor yeniden nefes alabilmek için...'' (Öteki Dünya)
- güçlü ve gelişigüzel cinsel tutkunun etkisi altındaydım. (Sınırsız Rüyalar Diyarı)
- . Çalışmaları tatmin ediciyse, insanlar eski moda anlamda boş zamana ihtiyaç duymazlar. Hiç kimse Newton ya da Darwin'in rahatlamak için ne yaptığını ya da Bach'ın hafta sonlarını nasıl geçirdiğini sormaz. . (Süper Kent)
- Garip bir çelişkiyle, aramızda geçen bu sevişme her türlü cinsellikten yoksundu. (Çarpışma)
- Evde, kendi başıma uzun saatler geçirirdim. (Hayatın Mucizeleri)
- Dinlerin neden çölde başladığını yeni anladım -dinler birilerinin düşüncelerinin uzantısı gibi.Bakir bir doğadan çok buradaki her taş, her kaynana dili, her tarla sincabı birilerinin aklının uzantısı gibi görünüyordu, her şeyin mümkün olduğu büyülü bir alemdi sanki. Birlikte yeni doğrulara yelken açıyorduk. (Merhaba Amerika)
- Bir nedenle, ona neredeyse inanmıştım. (Hayatın Mucizeleri)
- Bütün bir savaşın yükünü yalnız başıma taşıdığımı düşünürdüm bazen. (Kadınların Şefkati)