diorex
Dedas

Kum - Hugh Howey Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kum kimin eseri? Kum kitabının yazarı kimdir? Kum konusu ve anafikri nedir? Kum kitabı ne anlatıyor? Kum PDF indirme linki var mı? Kum kitabının yazarı Hugh Howey kimdir? İşte Kum kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 29.07.2022 08:00
Kum - Hugh Howey Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Hugh Howey

Çevirmen: Cihan Karamancı

Editör: Alican Saygı Ortanca

Tasarımcı: Hamdi Akçay

Orijinal Adı: Sand

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9786257913287

Sayfa Sayısı: 344

Kum Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Son yılların en önemli bilimkurgu serilerinden WOOL’un yazarı Hugh Howey’den yepyeni bir kıyamet sonrası roman.

“Kimse Bizim İçin Gelmeyecek. Kimse Bizi Kurtarmayacak. Bu, Bizim Hayatımız.”

Eski dünya kumların altında kaldı. Hareket eden, yer değiştiren, çöken kumların üstündeki vahşi yeni dünyaysa eskisinden daha zalim. Dinmeyen rüzgârların ve korkunç kumların yaşamı kontrol ettiği kasabalarında dört kardeş, anne ve babalarının onları terk etmesinden sonra tek başlarına. Böyle bir dünyanın en saygı duyulan mesleği ise babalarının da yaptığı “kum dalgıçlığı”.

Dört kardeşten biri olan Palmer, kendini kanıtlamak ve hayatını kazanmak için yaşına göre oldukça tehlikeli bir göreve hazırlanıyor: Kumulların altına dalarak çok derinde olduğuna inanılan efsanevi, eski dünya şehrini keşfetmek. Fakat bu zorlu dalış sadece Palmer’ın değil yaşadığı tüm kasabanın dünyasını yerle bir edecek.

Kum, kanunsuzluğu, göz ardı edilmişliği, kendi başınalığı keşfe çıkan soluksuz bir macera.

“Kum, Hugh Howey'nin WOOL serisinin başarısının tesadüf olmadığını gösteren nitelikli bir bilimkurgu-gerilim kitabı.”

- Financial Times

Hugh Howey bu işi biliyor.”

- SFX

“Capcanlı ve mükemmel yaratılmış bu dünyanın arka planında aile ve toplum hakkında oldukça duygu dolu bir hikâye yatıyor.”

- Morning Star

Kum Alıntıları - Sözleri

  • '' Ve gök kubbe aşağıdaki halkı için ağladı.''
  • "Çöl koca kollarını göğsüne doladığında ve artık nefes almayacağına karar verdiğinde ne kadar küçük olduğunu, sonsuz kum tanesinin arasına sıkışmış bir kum tanesinden öteye geçmediğini anlardın."
  • "Başkalarından övgü bekleyenler ,mutluluklarını başka kişilerin eline bırakmış zavallılardır. "
  • “Emirleri verenler asla hak ettiklerini bulmazlar. Lordlar kulelerinde, haydutlar çadırlarında keyif çatarken başkaları kendilerini havaya uçurur.”
  • "Babam hırsız değildi." dedi Conner. "O bir lorddu." Bunu içtenlikle söylemeye çalıştı. Annesi uzun derin bir nefes aldı. Sonra verdi. "Aynı şey." dedi.
  • Erkekler sadece konuşmazlar,aynı zamanda böbürlenirler. Kiralık sevgiden bile.
  • "Hiç kimse kendi öm ründe bir sonun geleceğini düşünmezdi. İnsanlar başlarını kaldırıp upuzun beton duvarlara ve demir çubuklara bakarlar, onların yıkılışını çocuklarının veya torunlarının göreceğini zannederdi. Bir sonraki duvarı inşa etmek uzak bir nesle bırakılırdı. Yenisinin daha sağlam, daha büyük olması beklenirdi. Tıpkı her bir çöküş gibi."
  • “Bazı şeyler eskiden güzeldi; Ait oldukları zamanda...”
  • İyilik görmenin yolu iyilik yapmaktan geçer...
  • “Onca kişinin gidip de asla geri dönmemesinin bir sebebi olmalıydı. O sebep güzel bir yaşamın cazibesiydi.”

Kum İncelemesi - Şahsi Yorumlar

KUM ( HUGH HOWEY ) Bir bilimkurgu okumayalı uzun zaman olmuştu. Açıkçası İthaki'nin kitabı çıkardığı ilk zamandan beri okumayı merakla bekliyordum çünkü konusu bi' hayli dikkatimi çekmişti. Sizlere de konusundan kısaca bahsetmem gerekirse, Eski dünya kumların altına gömülmüş, artık insanlar yeni dünyada her tarafı kaplayan kumulların üzerinde yaşamaya başlamıştı. Bu durum insanların yaşamını ve yaşam şartlarını değiştirmişti. Baş karakterlerimizden biri olan Palmer ise değişen bu dünyada, tıpkı onu terk eden babası ve birçok kişi gibi kum dalgıçlığı yaparak geçiniyordu. Kitap, Palmer ile arkadaşının yüksek miktarda para kazanacağı bir dalışa gitmesiyle başlıyor ve olaylar bununla birlikte gelişiyor. Benim kitap hakkında düşüncelerime gelirsek genel olarak beğendiğimi söyleyebilirim. Kitap ağırlık olarak bilim-kurgu olsa da bana göre kitap, aile dramı ve bilimkurgunun karışımı gibiydi. Son 100 sayfada ise macera ve aksiyon kendini belli ediyordu. Benim için bilim-kurguda betimlemeler kitabın bel kemiğidir. Konuyu da göz önüne alırsak böyle bir konunun kelimelerle resmedilmesi kolay bir iş değildir. Ustalık gerektirir. Yazar da betimlemeri ve terimleri gayet iyi kullanmıştı. Okurken gözümde canlandırabildim. Ama burası tamamen öznel çünkü herkeste aynı etkiyi bırakmayabilir. Benim için yeterli olduğunu söyleyebilirim en azından. Pek de hızlı olmayan tempoda ilerleyen ama sıkılmadığım, merak uyandıran bölüm sonlarıyla birlikte son 100 sayfaya kısa sürede ulaştım. Son yüz sayfada ise olaylar hızını artırdı ve merak duygusu şiddetini artırdı. Son 50 sayfadan sonra ise okuduğum her satırla birlikte endişelenmeye başladım. Yazarın sonunu aceleye getirmesinden korktum. Olayların ortasındaymış gibi hissediyordum ve kitap bitmek üzereydi. Sonu okuduğumda gerçekten de biraz öyle olduğunu fark ettim. Ayrıca yazar devamı gelecekmiş gibi bitirmişti. Çevrilmemiş kitaplarına baktığımda aynı ismi taşıyan başka kitapları da vardı. Devam kitabı olup olmadıklarını bilmiyorum. Eğer devam kitapları ise merakla bekliyor olacağım. Bu kitaptan sonra yazarın diğer çevrilmiş kitaplarını okumayı düşünüyorum. Okumayı düşünenlere iyi okumalar dilerimm ; ) (Mayz)

İki haftadır aklımda, yazayım mı yazmayayım mı diyordum, Hugh Howey’i çok severim. Onun yüzü suyu hürmetine “Kum” hakkında bir iki satır karalamak isterim. 19 Mart 2014 günü motosikletimle bir kaza yapmıştım. Sol köprücük kemiğim kırılmıştı. Aslında bu ilk kırılan kemiğimdi ve ne beter bir şey olduğunu yaşadığım o kâbus dolu iki ayda öğrenmiş oldum. Bunu neden mi anlatıyorum? Hugy Wowey ile tanışmam kazadan iki gün sonraya denk geliyor. Kız kardeşim, dışarı çıkmaksızın eve en az bir ay tıkılacağımı öğrendiğinden ki doktor nasihatiydi bu (aman siz siz olun köprücük kemiğinizi kırmayın, fecaat bir şey, aradan altı yıl geçti hala tam iyileşemedi, neyse…), 21 Martta Howey’in Silo üçlemesinin ilk tuğlasını, pardon kitabını bana hediye olarak getirmişti. O gün kitabı elime alamamıştım, ağrılar yüzündendi sanırım. Ertesi sabah erken bir saatte gelen telefonla akademide de hocam olan 30’lu yaşlarının sonundaki hocam, Elif Hanımın bir kalp krizi sonucu vefat ettiğini de yeni öğrenmiştim. Tabii o durumda tek kollu Wang Yu hesabı cenazeye de gidemedim. 22 Mart sabah 10.00 gibi 520 sayfalık kitaba başladım. İster inanın ister inanmayın, sadece 15 saat sonra, gece 1-2 arası kitabın son sayfasını okuyordum. Kitabı okumadım, yuttum adeta! Muhteşem bir distopya, harikulade bir macera, olağanüstü bir kurgu, kişisel okuma rekorumu elde etmeyi sağlayan bu kitapla, Howey’le tanışmış oldum. İkinci kitap Vardiya benzer hisleri yaşatmıştı. Ancak son kitap Toz tamamen bir hayal kırıklığıydı. İlk 250 sayfasında uyumuştum adeta, maceranın sonunu merak etmesem kitabı yarım bırakırdım, kesin! Ve işte Silo üçlemesi İthaki Yayınlarına geçtikten sonra Howey’in son alamet-i farikası, apokaliptik distopya romanı “Kum” okuma tezgahıma düşmüştü bile… Aslında sorunsalımız başka yerlerde. 50 yıllık ömrümde iki feci distopyayı okuma ve sindirme şansım oldu. Bunlar pik noktalarıydı, daha iyileri yapılıncaya dek -en azından benim için-, yine İthaki’den çıkan Kül Dağı’ndaki Kütüphane (Scott Hawkins) ve önce İngilizce olarak okuduğum The Road (Cormac Mccarthy) ve tabii ki sonra da Türkçe olarak okuduğum Yol -Sevin Okyay çevirisiyle Kanat Kitaptan- bence gelmiş geçmiş en iyi iki apokaliptik distopyalardır (kıyamet sonrası bilimkurgu da diyebiliriz). Silo üçlemesiyle ve özellikle de ilk iki kitapla Hugh Howey benim akıl kütüphanemde kendisine sıkı bir yer bulabilmişti. Ne var ki Kum ile yine hüsrana uğradım. Ben de ara sıra bir şeyler yazarım, öyküler yazmışlığım var, hatta bir bilimkurgu novellam da var. Usta değilim, hasbelkader yazıyorum işte. Ama distopya ve bilimkurgu konusunda bir damak tadım vardır. Kum’un içindeki fikir ne kadar güzelse, kurgusu da o derece kötü olmuş. Bence distopik kitaplar hikayesini anlatırken okuyucunun dikkatini asla dağıtmamalı, onun elinden tutarak onunla beraber rüzgâra karşı koşmalı, koşmalı, koşmalı! Ama siz bir koşup bir durursanız okuyucu da sıkılır, dikkati dağılır, heyecanını kaybeder. Kum’da Howey böyle yapmış. Basitçe söylersem; hikâyeyi anlatırken bölümler arasındaki geçişler çok keskin, yin-yang gibi, bir bölümde nefes almaksızın satırları bir bir devirirken sizi diğer bölümde -alakalı da olsa- hiç sesin, rüzgârın, fırtınanın olmadığı yerlere götürüyor, düşünceleriniz ve heyecanınız pik yapmışken sizi soğuk suya atıyor, bunu sık sık da yaptığından beklenildiği gibi aklınız hastalanıyor, heyecan yerini rutine ve sıradanlığa bırakıyor. Farklı sahneleri anlatmak güzel ancak siz 2-3 sahne yerine 6-7 sahneyi okuyucuya peş peşe verdiğinizde distopik bir eser damakta kuru, yavan ve nahoş bir tat bırakıyor. Sanki koku ve tat alma duyunuzu yitiriyorsunuz, ne yazık ki bu yavanlık Kum’un birçok yerine sinmiş durumda. Kitaba gelirsek. Dünyada bir şeyler olmuş, o çok belli. Hemen her yer -en azından bizim esas oğlan ve esas kızların bulunduğu kasaba- kumdan ibaret. Dünya dümdüz olmuş ve üstünü de çöl kumları kaplamış. Bildiğimiz Batı Medeniyeti kumların altına gömülmüş. Yaşı tutanlar bilir, tam bir Mad Max filmi havasında kitabımız. Çapulcular, haydutlar, ayyaşlar, kıçsavunanlar (Emile Ajar’ın bir kitabından yürüttüm bu terimi, fahişe anlamında), kum lordları, bombacı suikastçılar, kum üzerinde giden sarförler (bir nevi çöl kumu yelkenlisi), ve tabii ki tüm konuların merkezindeki ailemiz: Eskiden lort olan ancak sonradan kaçıp başka diyarlara giden ve ailesini terk eden bir baba, şimdilerde kıçsavunan ve bir bar/genelevi işleten anne, 3 erkek çocuk (Rob, Conner ve Palmer) ve onların sevgili ablaları da (Vic, Victoria’nın kısaltılmışı) bu karı-kocanın yavruları oluyor. Kıçsavunan anne hariç hepsi de iyi birer dalgıç. Dalgıç dedim ama siz bunu su/deniz dalgıcı olarak algılamayın. Çöle dalıyorlar, eski medeniyetlerin hurdalarına ulaşmak için lortların ve haydutların geliştirdiği bir teknolojiyi kullanarak. Başa bağlanan bir elektronik bant ve üzerlerine giydikleri bir tulum sayesinde zihin güçleriyle kumu etraflarından su gibi akıtarak-iterek ilerliyorlar. Gözlerine taktıkları elektronik vizörler sayesinde kumun içinde renk tonlarına göre yön buluyorlar ve tabii ki sırtlarına taktıkları oksijen tankları ile de nefes alabiliyorlar. Dalgıçlık her önüne gelenin yapabileceği bir iş değil. Okulu var, çekirdekten yetişenler ve okullular bu işin ilmini yapıyorlar. Tek bir hatada etrafınızdan su gibi akan kum adeta betonlaşıp sizi içine hapsedebilir ve son istirahat yeriniz olan mezarınız olabilir. Birkaç metelik uğruna profesyonel dalgıçlar 100-200-300 hatta 500-600 metrelere kadar dalabiliyorlar. Ölümün, hırsızlığın, kalleşliğin, puştluğun, adiliğin ve bazen de vicdanlı insanlara ait iyi duyguların kol gezdiği bu kasabalarda yaşayan sakinler bir matara su ve bir gıdım lokma uğruna büyük bir yaşam mücadelesi veriyorlar. Unutmadan, İthaki Yayınları için Jack London’ın Deniz Kurdu adlı eserini çevirirken yüzlerce yelkencilik ve denizcilik terimi öğrenmiştim. Bu eserde de bu tip terimlerden bolca bulacaksınız, sanırım Howey de amatör bir yelkenci, bu kadar çok terimi bildiğine göre… Kurgu ile ilgili sıkıntıları dert etmezseniz okumanızı tavsiye ederim. Kum, size Amerika’yı yeniden keşfettirmeyecek bir apokaliptik distopya ancak eserin epey de duygusal bir yanı var. Bence Howey’in hürmetine okunur. Bir miktar matbaa-dizgi hatasını (aslında son okuma hatası) saymazsak (tam 38 tane!) iyi bir edisyon olmuş; çeviri de çok iyi, metinler anlaşılır ve rahat okunuyor, anlam kaymaları yok. Türkçesi su gibi akıp gidiyor. Süha Demirel, 28 Haziran 2020, İstanbul. *** Kitabın Künyesi: Kum, Hugh Howey İTHAKİ YAYINLARI Çevirmen: Cihan Karamancı Yayın Tarihi: 21.05.2020 ISBN: 6257913287 Baskı Sayısı: 1. Baskı Dil: TÜRKÇE Sayfa Sayısı: 344 (Süha Demirel)

Kum PDF indirme linki var mı?

Hugh Howey - Kum kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kum PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Hugh Howey Kimdir?

Hugh Howey Kitapları - Eserleri

  • Silo
  • Kum
  • Vardiya
  • Toz
  • Wool Serisi Kutu Seti

Hugh Howey Alıntıları - Sözleri

  • "Öngördük. Her şeyi planladık. Yedekler bu yüzden var, Kabul Töreni de öyle. İnsanların ruhlarını sınamak için bir fırsat, geri sayımı başlamış bombalarımızı içlerine yerleştirebileceğimiz bir kutu o. Sen bunu anlamak için fazla gençsin ama insanoğlunun uzlaşmaya çalıştığı --ve asla tam olarak başaramadığı- en zor görevi nihai gücü kendisinden sonrakilere aktarmaktır" (Toz)
  • ..insanlar makineler gibiydi.Bozuluyorlardı.Takırdıyorlardı.Dikkatli olmadığınız takdirde sizi yakıyor ya da sakat bırakabiliyorlardı. (Silo)
  • ..gerçekler ile yalanlar siyah beyazdılar ve birbirine karıştıklarında her şeyi griye boyayıp anlaşılmaz kılıyordular. (Vardiya)
  • İnsan ve dünya kendi hallerine bırakılmalıydı. İnsan ırkının kendi sonunu getirmeye hakkı vardı. Hayat böyleydi; herşeyin sonu gelirdi, sıradakine yer açılırdı. Ama münferit Kişiler sıklıkla doğal düzene kafa tutardı. (Toz)
  • İnsanoğlunun uzlaşmaya çalıştığı ve asla tam olarak başaramadığı en zor görev nihai gücü kendinden sonrakilere aktarmaktır.. (Toz)
  • Özürler kırıkları tamir etmiyordu; yalnızca bir şeylerin kırıldığının itirafıydı onlar. Sıklıkla da iki insan arasında. (Toz)
  • Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar (Silo)
  • Gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. (Vardiya)
  • "Başkalarından övgü bekleyenler ,mutluluklarını başka kişilerin eline bırakmış zavallılardır. " (Kum)
  • "Hiç kimse kendi öm ründe bir sonun geleceğini düşünmezdi. İnsanlar başlarını kaldırıp upuzun beton duvarlara ve demir çubuklara bakarlar, onların yıkılışını çocuklarının veya torunlarının göreceğini zannederdi. Bir sonraki duvarı inşa etmek uzak bir nesle bırakılırdı. Yenisinin daha sağlam, daha büyük olması beklenirdi. Tıpkı her bir çöküş gibi." (Kum)
  • Erkeklerle kadınların doğruluk adına mücadele verdiği, hep mutlu sonla biten, daima imkansızlara karşı savaşılan ve hepsi de birer saçmalıktan ibaret olan o eski kahramanlık efsanelerini düşündü. Kahramanlar kazanmıyordu. Kazananlar kahraman oluyordu. Tarih onların hikayelerini anlatıyor, ölülerse buna karşı çıkamıyordu. Hepsi de saçmalıktan ibaretti.... (Toz)
  • Özürler kırıkları tamir etmiyordu; yalnızca bir şeylerin kırıldığının itirafıydı onlar. Sıklıklada iki insan arasında. (Toz)
  • Uyumaya çalıştı. Uyku zaman geçirmek, 'şimdiden' kaçmak için etkili bir vasıtaydı (Toz)
  • Ve farelerin bot seslerinden kaçtığı gibi, insanlar da korkuya meyyal hayvanlar değilse nedirler? (Toz)
  • Erkekler sadece konuşmazlar,aynı zamanda böbürlenirler. Kiralık sevgiden bile. (Kum)
  • Erkeklerle kadınların doğruluk adına mücadele verdiği, hep mutlu sonla biten, daima imkansızlıklara karşı savaşılan ve hepsi birer saçmalıktan ibaret olan tüm o eski kahramanlık efsanelerini düşündü. Kahramanlar kazanmıyordu. Kazananlar kahraman oluyordu. Tarih onların hikayelerini anlatıyor, ölürlerse buna karşı çıkamıyordu. (Toz)
  • İyilik görmenin yolu iyilik yapmaktan geçer... (Kum)
  • Gerçekler ile yalanlar siyah beyazdılar ve birbirlerine karıştıklarında herşeyi griye boyayıp anlaşılmaz kılıyordular. (Vardiya)
  • "İnsanlar makineler gibiydi. Bozuluyorlardı. Takırdıyorlardı. Dikkatli olmadığınız takdirde sizi yakıyor ya da sakat bırakabiliyorlardı." (Silo)
  • "Sanırım senin her zaman mutlu olmanı istedi. Zaten bu yüzden senin için doğru adamdı." (Silo)

Yorum Yaz