diorex
Dedas

Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni - Muazzez İlmiye Çığ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni kimin eseri? Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni kitabının yazarı kimdir? Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni konusu ve anafikri nedir? Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni kitabı ne anlatıyor? Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni kitabının yazarı Muazzez İlmiye Çığ kimdir? İşte Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 07.03.2022 20:00
Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni - Muazzez İlmiye Çığ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Muazzez İlmiye Çığ

Yayın Evi: Kaynak Yayınları

İSBN: 9789753431101

Sayfa Sayısı: 116

Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Muazzez İlmiye Çığ, 1914 ylında Bursa'da doğdu. 1931'de İlkokul öğretmeni oldu ve Eskişehir'de 4,5 yıl öğretmen olarak çalıştı.

1936'da, yeni açılan Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne girdi. Fakültenin Sumeroloji Hititoloji ve Arkeoloji bölümlerindeki eğitimini 1940 yılında tamamlayan Çığ, İstanbul Arkeoloji Müzelerine Çiviyazıları uzmanı olarak atandı. Müzede bulunan Sumer, Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74 bin çiviyazılı belge üzerinde 33 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu.

Yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda bilimsel kitabı, makalesi yayımlandı. Muazzez İlmiye Çığ, Sumer kültürü üzerindeki çalışmalarını bugünde sürdürüyor.

Yazar bu kitapta, Sumer dini ve edebiyatından Yahudilik, Hrsitiyanlık ve Müslümanlığa; bu dinlerin kutsal kitaplarına ulaşan etkileri ve konuları, belgeleriyle ve karşılaştırmalı olarak sunulmaktadır.

Sumerliler, bu dinlerin çıkışından yüzlerce hatta binlerce yıl önce, siyasal yaşamlarını yitirmişlerdi. Ancak, Sumerliler, icat ettikleri ve istenileni yazacak biçimde geliştirdikleri yazılarıyla, Ortadoğu kavimlerini etkileri altına almışlar ve bu etki Batı dünyasına kadar uzanmıştır.

(Arka Kapak)

Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni Alıntıları - Sözleri

  • Sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür.
  • Alım satım, borçlanma, kira, miras bölüştürme gibi her türlü hukuksal işlerin birer yazılı antlaşma ile yapılması ilk Sümerlilerde başlamıştır. Evlenme boşanmalar da, yasal sayılması için yazılı bir antlaşma ile kanıtlanmalıydı. Taşınmaz mallar ilk olarak bir kadastro yoluyla Sümer'de güvenceye alınmıştır. Vergi dengesizliğini, kırtasiyeciliği, zorbalığı, rüşveti önlemek, kadın ve erkeğin eşit işe eşit ücret almasını sağlamak amacıyla ilk reform yapan yine Sümerliler olmuştur.
  • Onların kurdukları çoktanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturmuştur.
  • Sümer dini çok tanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen ,hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı .
  • Onların kurdukları çoktanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturmuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır.
  • (…) Dinler, başta Mezopotamya olmak üzere, çeşitli kültürlerden gelen etkilerle bulundukları toplumun görüş, düşünüş, anlayış ve hayal gücüne göre şekillenmişlerdir.
  • Insanlar Adem ile Havva'dan üreme olsalar bu kadar farklı Irklar nasıl meydana gelir? 150 yıl önce yazılmış bunlar. Tevrarta göre yaratılış 6 bin yıl önce olmuş. Hristiyanlık da bu tarihi kabul etmiş. Kur'an'da bu yok. Fakat Islam inanışına göre 5 bin yıl önceymiş. Buna karşılık Sumer Kral listesine göre 241.200 yıl öncesine gidiyor. Çinliler 49 bin yıl önce diyorlarmış. Mısırlılara göre 13 bin yıl önce, Heredot ise 17 bin yıl önce diyor. Bunlara göre tek tanrılı dinlerin yaratılış başlangıcı olarak verdikleri tarihler ne tarihsel kaynaklara ne de bilimsel kanıtlara uyuyor. Bugün 4 milyon yıl önceye ait insan fosilleri bulundu.
  • Sumerliler gökyüzünü incelemişler; ayın hareketlerine göre seneyi otuzar günlük 12 aya bölmüşler. Güneş sistemine göre de her yıl artan 10 günleri toplayarak üç yılda bir seneyi 13 ay yapmışlar.
  • Kur'an'da bazı hocaların uydurduğu gibi, başlarını örtmeyen kadınların cehennemde saçlarından asılacakları şeklinde bir ayet olmadığı gibi, örtünenlerin de cennete gideceği yazılmıyor.
  • “Dünyadaki bütün olayların gökyüzünde yazılı olduğuna inanan Sumerliler, onu incelerken astronomi ve astrolojinin temelini kurmuşlardır.”
  • Sümer tanrıları insanlara ne istediklerini bildirmez ,o kadar hoşlarına gitmeyecek bir işi yapan insanları cezalandırırlar. Buna karşılık diğer dinlerde tanrı bazı kimselere ne istediğini bildirir ,insanlarda ona göre hareket ederler .Tanrı bildirilerini alan kimselere Farsça’da peygamber, Arapçada resul denir
  • Sümer Aşk Tanrıçası İnanna; Akadlarda İştar, İsrail'de Astarta,Yunanlılarda Afrodit, Romalılarda Venüs adı altında saygı görmüş ve varlığını sürdürmüştür.
  • Tekvin, bap 1:31- Yaratılış altı günde oluyor. Birinci günde Tanrı gökleri ve yeri yaratıyor, gece ve gündüzü meydana getiriyor. İkinci gün, suları ayıran bir kubbe yapıyor ve bu kubbeye, Tanrı, Gök diyor. Üçüncü gün, suların altından toprağı çıkarıyor, ona, yer diyor. Suları bir yere toplayarak onlara deniz diyor. Yerden ağaçlar, bitkiler çıkartıyor. Dördüncü gün, gökkubbesinde güneş, ay ve yıldızları yapıyor. (Halbuki birinci günde gök ve yer yaratılmış, gece ve gündüz güneş ve aysız meydana gelmiş, hatta ikinci günde bitkiler ve ağaçlar bile çıkmıştı.) Beşinci gün, suda yaşayan hayvanlarla kuşlar yaratılıyor. Altıncı gün sığırlar, sürüngenler, yerde yaşayan bütün hayvanlar yaratılıyor. Yaratılan bütün hayvanlara egemen olması için Tanrı, insanı kendi görünüşünde ve erkek, dişi olarak yaratıyor. Ve onlara, "Çoğalın!" diyor. Böylece, altıncı günde yaratma bitiyor. Yedinci gün Tanrı dinleniyor.
  • "Babil kulesinin, Mezopotamya'nın ziguratları olduğuna kuşku yok. İbraniler onları yıkılmış halde gördüler. Bu yıkılmış ve harap olmuş kule kalıntılarının, insanların korumasızlığını, güce karşı duyulan isteğin insanlara verdiği üzüntüleri sembolize ettiğini söylüyor."

Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kafası bu kitap yüzünden karışık olan Müslümanlar, Toplanın!: Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Okuyalı epey zaman oldu. Açıkçası bu kitabı incelemek isteği bu sitedeki incelemeleri okuyunca oluştu. İnceleyenlerin birçoğu uzun uzun açıklamak, örnekler vermek, neden desteklediğini anlatmak yerine adeta Muazzez Hanım’ın fanı gibi okunmalı, mükemmel şeklinde yorumlar yapıyor. O kadar garip, şişirilmiş inceleme paylaşımı okuduktan sonra ister istemez aynı kitabı mı okuduk acaba demeye başladım. Kardeşim GnydnSerhat ile kitabı incelemeye karar verdik. Ben İslam dinine inanıyorum. En az sizler kadar kuşkucuyum. Kafama takılan her şeyi anlamaya çalışıyorum. Sağı solu kurcalıyorum. İnternette araştırmalar yapıyorum. İnsanların okuyup hemen inanmalarını anlayamıyorum. Kitaptaki bilgileri araştıranları ayırıyorum. Ama bu kitap sizi benim zihnimi meşgul ettiği kadar meşgul etti mi? Zannetmiyorum. Çünkü sizin bu kitap üzerine yeterince düşünmediğinizi incelemelerinizdeki körü körüne inanmış vaziyette yazdığınız şişirilmiş, göğe yükseltilmiş, abartılı ve altı boş olan cümlelerinizden anlıyorum. Kardeşime yazacağımız bu incelememizde daha çok İslam üzerine yapılan benzetimler üzerinde duracağız. Yazarla ilgili de birkaç şey söyleyeceğim. Şuan 105 yaşında olan yazarımıza saygım var. Atatürk’ün yönlendirmesiyle Sümerolog olmuş, ülkemize hizmet etmiştir. Şahsi olarak bir kinim yoktur. Derdimiz bu kitabı yazarken yaptığı adeta zorlama yorumlarladır. Kitabı ikinci kere okuyup içerisinde yer alan ifadeleri tırnak içerisinde alıp, eleştirimizi yazıp, toparlamayı, kaynaklarını da belirtmeyi düşünüyoruz. İncelemeyi bir Word dosyasına yazacağız. İnceleme sonuna indirmek isteyenler için bir link koyacağız. Daha fazla uzatmadan kardeşimle kitabı incelemeye başlıyoruz. “Gelecekte yeni bulunacak metinlerle bunlara daha ilaveler yapılabilecektir. Çünkü Sümer din veya edebiyatına ait henüz bilinmeyen ve kırıklıkları dolayısıyla tam çözülemeyen metinler de olduğu gibi, hâlâ toprak altında da pek çok tabletin bulunduğu kuşkusuzdur. Bununla birlikte eldeki malzeme bile Sümer kültürünün daha sonraki dinler üzerine olan etkisini okuyuculara göstermeye yeterlidir, kanısındayım.” Serhat’ın görüşü: Tabletlerin okunuşu için örneğin bugünkü anlamda düşünürsek kırıklı tabletler her zaman "yukarıdan aşağı 5 satır var kalan satırlar yok" şeklinde değil. Bazen üst üste birkaç satır eksikmiş bazen de cümleler arasında bazı kelimeler eksikmiş. Yani ikinci durum için "Serhat incelemeyi ...tarihinde güncelledi." şeklinde bir örnek verebilirim sanıyorum. Şu sitede tabletlerin ingilizce çevirisi yer alıyor. Oradan bu çıkarımı yaptım: http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/# Bilal’in görüşü: Serhat’ın verdiği örnek mantıklı görünüyor. Ancak şöyle bir şey var. Yazar yine de kırık tabletlerin ve yer altında henüz çıkarılmamış tabletlerin olduğunu söylüyor. Elde olan tabletlerin tarihsel olarak Sümer’den sonra gelen dinlere olan Sümer Kültürünün etkisini gösterme açısından yeterli olduğu yorumunu belirtip, karşılaştırma yaparken kullandığı bazı materyallerden bahsetmiş oluyor. O kullandığı materyallerle, yaptığı çıkarımlar noktasında yorumunu belirttiği için ben de onu suçlamadan fikrimi bir varsayıma dayandırarak beyan edeceğim. Eksik kalan kısımlarla ilgili zorlama yorumlar yapıp yapmadığını nasıl bileceğiz? Örnek veriyorum. Ben 5 bin yıl önce yaşadım. Bir tane ağaçtan sopa yaptım. Nasıl yapıldığını da bir yere yazdım. Sen de bu sopayı binlerce yıl sonra buldun. Ben normalde sopayla ulaşamadığım meyvelere vurarak düşürmeyi hedefledim. Meyveleri düşürmek için kullandığım bu sopanın nasıl yapıldığını, ne için yapıldığını yazdığım yazının yarısı eline geçti. Orada meyve olduğu yazmıyor. Sen bu yazıdan tamamen bir çıkarım yapabilir misin? Sen tuttun dedin ki bence bu sopayı bir çeşit ayin için kullanıyordu. Meyveye vurduğum kısmı yok diye sen de bence bu sopayı yapan kendini dövüp bir tür manevi günah çıkarma yapıyor diyebilirsin. Diyemez misin? Bence diyebilirsin. Yazar eğer “isterse” tabletlerin kırık ya da eksik olmasıyla ilgili elindeki materyalleri değerlendirirken bu türden bir zorlama yorumlama yapabilir diyor “varsayım” fikrimi burada bitiriyorum. İkimizin görüşünü de ayrı ayrı belirttikten sonra incelemeye devam ediyoruz. “Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman dinleriyle Sümer dini arasındaki ortak noktalar şunlardır: Tanrının yaratıcı ve yok edici gücü“ Tanrı düşüncesinin mantıken kabul gören tanımına göre bir Tanrıda bulunacak özellikler şunlardır: En büyük, en güzel, en güçlü, yaratıcı, yok edici… Tek tanrılı Semavi dinlerde Tanrının yok edici özelliği bulunması çok doğal değil mi? Bunun benzer olması kadar doğal bir şey yok sanırım. “Allah bazen üçüncü şahıs olur, bazen doğrudan konuşur.” Bu ifadeyi Sümerlilerdeki Tanrıların haber verdiği kişiler üzerinden eleştiriyor. Haber verirken bazen o diyormuş bazen ben diyormuş. Örneğin Nisa suresinde 106.ayette şöyle der: “Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah çok yargılayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.” Bunu tutup benzerlik olarak sunmak ne kadar gariptir ya. Allah ne diyecekti? İnsanın anlaması için nasıl ifade edecekti? Kuran birçok yerde anlaşılması için Arapça indirildiğini ifade ediyor. Yani içinde geçen söz sanatları, dil yapısı o dönemin kullanımına göredir. O dönemden bu döneme bu konuda aktarılan bir itiraz var mı bilmiyorum, yani Allah kendine neden o diye hitap ediyor diye sorulmuş mu bilmiyorum ben görmedim. Örneğin cümleler arasında öznenin birden bire değişmesi iltifat sanatıdır ve Kuran'da da olduğu söylenir. Yine bu yüzden bazı mecazlı anlatımları daha iyi anlamak için o dönemin şiirlerinden yararlanılır. Bu yüzden ben, Arapların kullandığı şekilde bu hitapların Kuran'da yer bulduğunu düşünüyorum. Ben Allah’ın gönderdiği tüm kitaplara inanıyorum. Bazıları bozulmuştur. Tamam. Ama dönemine göre inmiştir. Mesela Tevrat indiğinde Mısır’da sihirbazlar ünlüydü. Hz.Musa’nın asayı yılana dönüştürüp, onları yenmesi sihirbazlar üzerinden verdiği bir derstir, bir mucizedir. Hz.İsa’ya İncil indiğinde tıp bilimi ön plandaydı. Hz.İsa hastaları iyileştiriyordu mesela. Allah da tıp üzerinden mucizeler gerçekleştiriyor, mesajlarını iletiyordu. Kur’an indiğinde Arap toplumunda şairlik ön plandaydı. Belagatı iyi olan bir sürü insan vardı. Allah da verdiği mesajları buna göre söylemiştir. Toplumda bir sürü iyi şair, belagatı kuvvetli, bilgi sahibi Hristiyan, Yahudi vardı ve hiçbirinin aklına Allah bazen O diyor bazen ben diyor demek gelmemiş mi? Bu bence diğer dinlerde de vardır diyememiş mi? Bunu benzerlik olarak sunmak? Neyse devam ediyoruz. “Sümer'de kralların nasıl sarayları varsa Tanrıların da öyle evleri olmalıydı. Bunun için "Tanrı evi" adı altında görkemli tapınaklar, yanlarında Tanrılarla insanları yaklaştırdığı düşünülen basamaklı kuleler yapılmıştı. Daha sonra bu Tanrı evleri sinagoglara, kiliselere, camilere dönüştü. Camilerin ve minarelerin üstündeki yarım ay, Sümer Ay Tanrısının sembolüdür.” Yazar demek istiyor ki bu tür yapılar Sümer’dekiler gibi Tanrı yapıları, evleridir. Allah her şeyin sahibidir. Tutup da Allah’ı bir mekana sınırlamak mantıklı izahı olan bir şey değildir. Diyeceksiniz ki Kabe Allah’ın evi diye geçer. O sadece bir simgedir. Allah’a ibadet edilmesi için gösterilmiş bir mekandır. Müslümanlar da bundan hareketle yüzünü Kabe’ye dönerken Allah’a dönmüş gibi ibadetini yapmış olur. Bunun dışında zaten Allah kendini doğunun ve batının rabbi olarak Kuran’da tanıtır. Detaylı anlatım için şu linke bakabilirsiniz. https://sorularlaislamiyet.com/kabe-icin-neden-allahin-evi-ifadesi-kullaniliyor-dunyadaki-bir-mekan-icin-allahin-evi-ifadesi-nasil Devam ediyorum. Cami minarelerinde bulunan yarım ay sembolünün Sümer’den alındığını söylemiş. Yazara sormak lazım yarım ay sembolünün tarihini biliyor mu? Yarım ay Türk toplumlarıyla beraber minare üzerine eklenmiştir. Peygamber zamanında böyle bir simge yoktur. Türklerin İslamiyet’e geçmesiyle beraber kendi kültürlerini minareye yansıtmışlardır. Ama bunun sadece taş bir yapı olduğunu ve sıradan bir simge olduğunu unutmamak gerekir. Mesela ben İslamiyet’e geçtim. Bir topluluğun lideriyim. Minare üzerine aslan simgesi koydum. 1000 yıl sonra Sümerolog olan Muazzez Hanım bunu gördü ve dedi ki bu Sümerlilerde bu burç simgesidir. O zaman Sümerlilerden etkilenmiştir. Böyle tutup zorlayıcı yorumlar yapmak ne kadar akla mantığa uygundur? Sümerlilerin binlerce tanrısı vardı. Çok tanrılı dine inanıyorlardı. Ne gördüyse tapmış. Hangi simgesi kullansan oradan gelmiştir diyebilirsin. “Sümer kralları, Tanrıların yeryüzündeki vekili sayılıyordu. Bu inanç Hıristiyanlıkta papaya, Müslümanlıkta halifeye geçerek sürmüştür.” Bakara suresi, ayet 30: Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.” Bu halife kavramını da doğru aktarmamış. Ayette bahsettiği kişiler insanlardır. İnsanı yaratmaktan bahsediyor. Sümer krallarının Tanrı’nın yeryüzündeki vekili kavramı ile İslam’ın halife kavramı birbirine benzemiyor. Kral muhtemelen Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi olarak sınırsız güç ve sorgulanamaz bir yetkiye sahipti. İslam’daki halife kavramı böyle bir şey değil. Ayrıca despotik yönetimin aksine İslam’da istişare ile karar vermek zaten Kuran’da tavsiye edilen bir yöntem. “Musa'nın kanununda bulunan anaya babaya saygı, kimseyi öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, yalan tanıklık etmeyeceksin, komşunun karısına ve malına göz dikmeyeceksin gibi kurallar Sümer kanununda da aynı. “ Yazarın dinlerin amacını bildiğine inanmıyorum. Ben de yarın bir din üretmeye kalksam çalma, öldürme diye kurallar söylerim. Din peygamberler aracılığıyla gönderilirken sadece yaratıcısını tanıtmak için mi gönderilir? Sadece yaratıcısına ibadet için mi gönderilir? Hayır. Peygamber gönderilen yerler genelde yollarından sapmış, zulümlerin boy gösterdiği, haksızlıkların olduğu yerlerdir. Eminim dünyanın herhangi bir yerine gitsem hiç Sümer’i vs.. duymamış etkileşimde olmamış toplulukların kurallarına baksam toplumlarının düzenlerini sağlamak için yukarıda geçen kuralları kullanacaktır. “Sümer'de sosyal adaleti koruyan Tanrıça, senede bir kere insanları iyi veya fena hareketlerinden dolayı yargılar, kötüleri cezalandırır. Bu inanış İslam'a, Şaban ayının on beşinde Berat Kandili olarak girmiştir.” İslam’da berat kandili zayıf hadislere dayanıyor. Doğruluğu tartışılıyor. Birçok insan peygamber döneminde olmadığını söyler. Kur’an’da da geçmez. Kur’an’da sadece önemli gün olarak kadir gecesi geçer. İslamiyet’te bir de, bu tür bir yargılama yıl içindeki önemli günlerde yapılır diye bir inanış yok. Yargılama tamamen ahiret gününe bırakılmıştır. “Sümer Tanrılarının esas adlarının başka, niteliklerine göre diğer adları da vardı. Babilliler bu adlardan 50'sini yeni yarattıkları Tanrı Marduk'a vererek tek Tanrı düşüncesine doğru bir adım atmışlardı. İslam dininde Allah'a verilen 99 ad, aynı geleneğin bir devamı gibi görünüyor.” Allah’ın sıfatlarının tarihi Kur’an’daki eylem ifadelerinin sonucudur. Örneğin yine Nisa 106’te “Allah çok bağışlayandır” ifadesi geçer. Sonra da bu ayeti okuyanlar buna arapça “Et – Tevvab” demişler. Bunlar hadislerde geçiyor. Kur’an’daki ifadelerin çıkarımı sonucudur. Kitap Kur’an’daki köken diyor ama yazar hadislerdeki ifadeleri de Kur’an’mış gibi önümüze sunuyor. Ayrıca Allah’ın 99 ismi sınırlı bir sayıyı değil çokluğu ifade eder. “Sümerliler, dünyadaki bütün olayların ve Tanrıların isteklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırlardı. Kur'an'da aynı inanış "Levh-i Mahfuz" olarak sürüyor. Nemi Suresi, ayet 75: "Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta da (Levh-i Mahfuz) bulunmasın." Bürûc Suresi, ayet 17, 18: "Orduların haberi geldi mi sana? Onlar Firavun ve Semûd orduları idi (nasıl helak oldular?). Bilakis inkarcılar bir başka çeşit yalanlamanın içine düştüler. Allah onları arkasından kuşatmıştı. Hakikatte onların yalanladıkları Levh-i Mahfuz'da bulunan şerefli Kur'an'dır." “Bu ayete göre Kur'an bile gökte yazılı bulunuyor. Sümer'den kaynaklanan bir inanç!” Yazar nasıl zorlama bir yorum yapacağını şaşırmış! Buradaki ayetlerde Kur’an gökte yazılı duruyor diye bir şey yazıyor mu? Bazı ayetlerde Allah katında bulunduğu yazılıyor. Allah’ta mekandan münezzehtir. Levh-i Mahfuz’un detaylı tanımına aşağıdan ulaşabilirsiniz: https://sorularlaislamiyet.com/levh-i-mahfuz-ne-demektir-0 “Sümerlilerde 7 sayısı çok önemlidir. 7 gün geçmek, 7 dağ aşmak, 7 ışık, 7 ağaç, 7 kapı gibi. Aynı şekilde Tevrat ve Kur'an'da da 7 sayısı bolca bulunmaktadır. İslam'a göre cennetin 7 kapısı vardır; Sümer yeraltı dünyasının da 7 kapısı bulunuyor.” Kur’an’da cennetin kapı sayısı yazmaz. Hadislerde ise cennetin 8 kapısı olduğu rivayeti var. Hem Kur’an’daki kökeninden bahsediyor hem hadisleri kullanarak Kur’an’mış gibi sunuyor. İlgili hadis: “Cennetin sekiz kapısı vardır. Hadislerde “Cennetin sekiz kapısı olduğu” açıkça ifade edilmiştir,(bk. İbn Hacer,VII/28).” Detaylı bilgi için: https://sorularlaislamiyet.com/hadislerde-rivayet-edilen-cennet-kapilari-nelerdir-ozellikle-ilim-tahsil-eden-talebelerin-girecegi “Yahudilere ve Kur'an'a (dipnot 28'e bkz.) göre Tanrı 6 günde dünyayı yaratıp yedinci gün dinlenmiş.” Dipnot olarak verdiği açıklamada ise Kur’an ve Tevrat’taki dünya yaratılışıyla ilgili ayetlere değiniyor. Ama Kur’an’da Allah’ın dinlendiği yazmıyor. Allah’ın dünyayı yaratmaktan yorulmayacağı Kur’an’da Ahkaf suresi 33.ayette “Gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan” şeklinde geçer. “Sümer yazarlarına ve ilahiyatçılarına göre her insanın ve ailenin bir şahsi Tanrısı veya Tanrısal baba yerine geçen iyi bir meleği vardı. Bu, bir fal, bir rüya veya görünen Tanrı ile bir anlaşma yapılarak belirlenirdi. Bunun görevi, Baştanrılardan, ait olduğu kimse için sağlıklı ve uzun ömür dilemek ve onun isteklerini Tanrılar meclisine iletmek. Tevrat'ta (Tekvin, 31:53), "İbrahim'in, Nahor'un Allahı, babaların Allah’ı aramızda hükmetsin!)" deniyor. Bu da Sümerlilerin şahsi Tanrısının bir yansıması, İbrahim'in Allah’ı, İbrahim ile, onu tanıyacağına, kendine Allah yapacağına dair bir ahit yapıyor, onu da sünnet yapılmak suretiyle pekiştiriyor. Kur'an'da (Kaf Suresi, ayet 17, 18), "Hiç kimse yoktur ki, onun üzerinde bir koruyucusu ve denetleyicisi bulunmasın," denmektedir ki, bu da Sümerlilerdeki bireylerin özel Tanrılarını yansıtıyor.” Burada bahsedilen ayetin çevirisini nereden almış bilmiyorum ama ona göre bu ayet koruyucu meleklerden bahsediyormuş. Diyanetin veya bilinen başka çevirilerde bunu göremedim. Kaf Suresi: 16 – 18 meali: 'İnsanı biz yarattık ve elbette içinden geçenleri biliriz; sağında solunda oturmuş iki alıcı (yaptığını) alıp kaydederken biz ona şah damarından daha yakınız. O hiçbir söz söylemez ki yanında çok dikkatli bir gözetleyici olmasın! ' Ayrıca bahsettiği gibi meleklerin koruyucu görevi yoktur. Ayette geçen 2 melek insanların günahını ve sevabını kaydeden meleklerdir. “Araplarda da bunun olduğunu, hatta Muhammed'in büyükbabasının, "Eğer on oğlum olursa birini Tanrı'ya (veya Tanrılara) kurban edeceğim," dediğini bir kitapta okumuştum. Mezopotamya'dan gelen İbrahim Peygamber bu ilkel âdeti kaldırtmış.” Bir kitapta okumuştum diye bir açıklama olabilir mi? Kaynak nerede? Her şeyde dipnot, kaynak veriyorsun da bunda niye vermemişsin? Yakında eltimden duydum falan da diyebilirsin gibime geliyor. "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur." Bu ayete göre kadınlar örtününce ne okullara gidebilecek, ne de çalışabilecekler. "Bu ayete göre kadınlar örtününce ne okullara gidebilecek ne de çalışabilecekler" Yazar bu yorumu hangi tefsire veya kimin mealine göre yazmış bilmiyorum ancak böyle bir anlayış yok İslam’da. Hz. Aişe’nin tefsir, hadis, fıkıh bilgisi birçok sahabeye nazaran üst düzey nitelikteydi. Yine bu anlayışın olmadığını, bildiğim kadarıyla sonraki dönemlerde de yerleşmediğini 13.YY’da yaşayan Muhyiddin ibn Arabi’nin Arzuların Tercümanı kitabının önsözünden de örnek olarak bakabilirsiniz. Hadis rivayeti aldığı kadınlardan övgüyle bahsedip ilimlerinin derecesini sizi şaşırtacak şekilde anlatıyor. Bu arada yukarıdaki ayetin tefsirini tam 14 farklı tefsirden kontrol ettim ama yazarın yorumuna benzeme kırıntısı bile gösterebileceğim bir yoruma dahi rastlamadım. Kitabı epubtan okuyorum. %20’sine geldim. Daha 5’te 1’ini okurken bu kadar hata göze çarpıyor. Kitabı tamamen incelersem wordde yazdığım sayfa sayısı 10u geçer. Kitabın geri kalan kısmı ile ilgili olarak da şunu diyebiliriz: İlk yaratılış, Cennetten gönderiliş, nuh tufanı, harut marut vs.. Sümerler'den önce geçmiş bir dizi olayın Sümer tabletlerinde görülüyor olması ilahi kitapların uydurma olduğunu değil dönemin anlayışına -bozuk bazı inançlar bulunuyor olsa bile- işlediği için ilahi kitapların aynı kaynaktan beslendiğini gösterir diye düşünüyorum. Hatta Kuran'da bu, şu ayetle bildiriliyor: 'Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır.' (A'la- 19) Hz. Muhammed’in Kur’an’ı etrafındakilerden alıp oluşturmuş olması ihtimalini düşünmek bana çok garip geliyor. 6.yüzyıldasınız. Ne teknoloji var ne tarih bilginiz ne de dönemin üst düzey Arapça bilgisine sahip şairleri ile yarışabilir konumdasınız. Bu kişi kendi yazdığı kitaba bilgisizce “ben insanı bir damla sudan yarattım”, “yaratmaya suda başladım” diye cümleler yazıyor. Bu yetmiyor kendinden önceki yaygın görüşün aksine evrenin sonsuzluğunu işaret etmesini görmezden gelip evrenin bir başlangıcının ve sonunun olduğunu söylüyor. (Şu anda kabul gören görüş budur) Örnekleri böyle böyle uzatabiliriz ama kısa kesiyorum. Yine yukarıda değindiğimiz gibi herhangi bir yerde din oluşturmak isteseniz ve belli bir entelektüel birikime sahip değilseniz diyecekleriniz mecburen “Ahlaklı bir insan ol, insanlara yardım et, kötü şeyler yapma” demekten bir adım öteye geçemeyecektir. Ama o çağının ötesine uzanıp yüzyıllar sonrasında bile geçerli olacak bilgilerle, hiçbir ilime yeterince vakıf olmadan kitabı nasıl doldurabiliyor? Size Kur’an’ı uyduramayacağını anlatan birkaç yazı atacağım. Merak edenler okuyabilir. Bu kitabı okuyup dinden çıktığını söyleyenlerin iyi bir okuma yaptığına inanmıyoruz. Detaylı bir şekilde araştırmadan nasıl bu kitaptan etkilenerek dinden çıkıyorsunuz? Bu kadar kolay mı inançtan vazgeçmek? Yazıyı sonuna kadar okuyanlara teşekkür ederim. Niyetim araştırıp, bir şeyleri ifade etmekti. Size önerim her şeye direk atlamamanız ve sonuna kadar kurcalamanızdır. Katkıları için kardeşim GnydnSerhat ’a teşekkür ediyorum. Güncelleme: gonderi/72746219 İşin içine Sümerler veya ortadoğu toplumları girmeden de görülebilen benzerlikler ektedir. İncelemeyi site dışında kullanmanız için link: https://drive.google.com/file/d/1U2JFd2wJL3OlamkZuWTZLpBC2xX4Djxv/view?usp=sharing Diğer Linkler: http://islamicevaplar.com/kuran-gilgamis-destani-sumerler-nuh-tufani.html http://islamicevaplar.com/kuranin-kaynagi-nedir.html http://islamicevaplar.com/islam-tum-dinlerin-ozudur.html https://twitter.com/azrimkeit/status/1229835694362832899 https://yek1blog.blogspot.com/2019/11/dinlerin-kokeni-sumerler-mi.html?m=1 https://yek1blog.blogspot.com/2018/07/nuh-tufani-iddialari.html?m=1 https://eksisozluk.com/ateizm-ile-dindarlik-arasinda-kalanlara-tavsiyeler--5568397 https://eksisozluk.com/dinden-cikmak-uzere-olan-genclere-tavsiyeler--5690673 http://michaelsikkofield.blogspot.com/2012/10/insan-din-ve-kuran.html (Bilal Günaydın)

10 puan verip yarım bırakmak :) ben kitabı sesli kitap olarak dinledim, kitap her yönüyle gayet açıklayıcı akışkan diyebileceğimiz bir kitap. BÜYÜK HARFLERLE YAZMA GEREĞİ DUYUYORUM Kİ ZORLAMA BİR YORUM YOK. DÜZ NE VARSA ONU ANLATMIŞ. koskoca profesöre(düzeltme: profesör değilmiş, ama kariyer hayatını araştırınca bu alanda baya yetkin olduğu, özellikle yurtdışında yapılan etkinliklere davet adlığını öğrendim.) laf kalabalığı yaparak bok atmaktan vazgeçiniz. herşey gayet açık. yarım bırakma nedenime gelirsek aşırı bilgi pompalayan bir kitabı(olması gerektiği gibi) sesli olarak dinleme pek benlik değilmiş. ayrıca normal okunmalık bir kitap değil, daha çok bir araştırma için kaynak olunacak bir kitap. ders kitabı gibi. bu aralarda mitolojiler hakkında bu kadar bilgi pekde ilgimi çekmiyor(sıktı), bir öneriyle başlamıştım. (DarkWinter)

Anne ben ateist oldum: Deisttim,Ateist oldum.Pişman değilim.Bu kitabı "idrak yolu enfeksiyonu" olmuş herkese okutulması lazım. Bana uymuyorsanız inandığınız dinin kitabına uyun ve okuyun .Kadını köle,cariyeden öte bir şeye benzetmeyen din sadece faztazi kitabıdır. (Esin Çandar)

Kitabın Yazarı Muazzez İlmiye Çığ Kimdir?

Muazzez İlmiye Çığ, (20 Haziran 1914, Bursa), Türk sümerolog.

Biyografi

Ailesi köken olarak Kırımlı göçmenlerden olup babası Kırım'dan Amasya, Merzifon'a, annesi ise Kırım'dan Bursa'ya göçmüştür. Ailesi İzmir'de yaşamaktayken, 15 Mayıs 1919 tarihinde meydana gelen İzmir'in işgali ardından daha güvenli bir yer olan Çorum'a yerleşti.

Eğitim ve kariyer

İlkokula Çorum'da başladı. Daha sonra ailece Bursa'ya taşındılar. Bursa'da özel bir okul olan Bizim Mektep'te Fransızca ve keman dersleri aldı. 1926'da sınavla Bursa Kız Muallim Mektebi'ne (Bursa Kız Öğretmen Okulu) girdi. 1931 yılında mezun oldu ve babasının da öğretmenlik yapmakta olduğu Eskişehir'e tayin oldu. Eskişehir'de öğretmenlik mesleğini dört buçuk yıl yaptı.

15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydoldu. Nazi Almanyası'ndan Türkiye'ye iltica etmiş olan ve Ankara Üniversitesi'nde dersler veren Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock'dan Hitit Dili ve Kültürü derslerini, Prof. Dr. Benno Landsberger'den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü derslerini aldı. 1940 yılında Ankara Üniversitesinden mezun olduktan sonra İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivine uzman olarak atandı. Aynı yıl Kemal Çığ ile evlenmişti. Müzede çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılay ve Dr. F. R. Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı, 74.000 tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu, 3.000 tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı.

1957'de Münih'teki Oryantalistler Kongresi'ne katıldı. 1960'da Heidelberg Üniversitesi'nde altı aylık bir çalışma yaptı. 1965'de Roma'da sergilenen Hitit sergisini bu şehirden alarak Londra'ya götürdü. 1972'de emekliye ayrıldı.

Emeklilikten sonra bir süre yurtdışında yaşayan Muazzez İlmiye Çığ, 1988'de Philadelphia'daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer'in History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990'da “Tarih Sümerle Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı. Kitabın çok ilgi görmesi üzerine 1993'te çocuklara yönelik Zaman Tüneliyle Sümerlere Yolculuk da dahil Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazdı.

Muazzez İlmiye Çığ Kitapları - Eserleri

  • Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni
  • Gilgameş
  • Sumerli Ludingirra
  • İnanna'nın Aşkı
  • İbrahim Peygamber
  • Uygarlığın Kökeni Sumerliler - 1

  • Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği
  • Sumerlilerde Tufan Tufan'da Türkler
  • Hititler ve Hattuşa
  • Atatürk ve Sumerliler
  • Uygarlığın Kökeni Sümerliler 2
  • Zaman Tüneliyle Sümer'e Yolculuk
  • Ortadoğu Uygarlık Mirası -1

  • Sumerliler Türklerin Bir Koludur
  • Ortadoğu Uygarlık Mirası -2
  • Atatürk Düşünüyor
  • Uyanın Artık!
  • Vatandaşlık Tepkilerim
  • Sümer Hayvan Masalları
  • Atatürk Düşünüyor

  • Çam Bayramı
  • Sevgili Çocuklar
  • Yandı İçim

Muazzez İlmiye Çığ Alıntıları - Sözleri

  • "Babil kulesinin, Mezopotamya'nın ziguratları olduğuna kuşku yok. İbraniler onları yıkılmış halde gördüler. Bu yıkılmış ve harap olmuş kule kalıntılarının, insanların korumasızlığını, güce karşı duyulan isteğin insanlara verdiği üzüntüleri sembolize ettiğini söylüyor." (Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni)
  • Ayrıca Türk gençliğini laikliğin dışında yetiştirmeye yeltenecek olanlar, bu devlete, bu ulusa en büyük kötülüğü yapmış olacaklardır. (Atatürk Düşünüyor)
  • El ele uyumak iyidir. Kalp kalbe uyumak daha tatlıdır (İnanna'nın Aşkı)
  • Alım satım, borçlanma, kira, miras bölüştürme gibi her türlü hukuksal işlerin birer yazılı antlaşma ile yapılması ilk Sümerlilerde başlamıştır. Evlenme boşanmalar da, yasal sayılması için yazılı bir antlaşma ile kanıtlanmalıydı. Taşınmaz mallar ilk olarak bir kadastro yoluyla Sümer'de güvenceye alınmıştır. Vergi dengesizliğini, kırtasiyeciliği, zorbalığı, rüşveti önlemek, kadın ve erkeğin eşit işe eşit ücret almasını sağlamak amacıyla ilk reform yapan yine Sümerliler olmuştur. (Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni)
  • "Evrenin yaratılışı hakkındaki bilgiler, çeşitli şiirlerin giriş kısımlarından alınmıştır. Bu yazılara göre ilk önce büyük bir karışıklık gerçekleşiyor ve her tarafı şu kaplıyor. Bu suyun Namma adlı bir tanrıçası vardı. Bu tanrıça bu sudan bir dağ çıkarıyor. Bu dağın üstü gök, altı yerdir. Bu ikisinin birleşmesinden Hava Tanrısı Enlil oluyor. Enlil bu dağı ikiye ayırıyor ve üstünü Gök Tanrısı An, altını da Yer Tanrıçası Ninki ile Enlil alıyorlar. Yer dişi olarak algılanıyor. Böylece yer, gök ve hava yaratılmış oluyor. Enlil adındaki lil hava, soluk ve ruh anlamına gelmektedir. Genişleyen hareket eden bir varlık olan lil bizim atmosferimizle özdeş. İlginç olanı, tanrının yazdırdığına inanılan hiçbir din kitabında, havadan söz edilmemesidir. Güneş, ay, gezegenler ve yıldızların hemen hepsi aynı maddeden oluşmuşlar, fakat ayrıca çeşitli aydınlatma ile donatılmışlar. Gök ve yeri her taraftan kuşatan bir deniz vardı ki, hepsi bunun içinde sanki hareket etmeden duruyorlardı. Gök, kubbe şeklinde tek bir maddeyle örtülmüş olarak algılanmış. Bu maddenin ne olduğu bilinmiyor. Fakat Sumerliler kalaya gök madeni dediklerine göre belki göğü kalaydan oluşmuş gibi düşünmüşlerdir. Göğe büyük yüksek, deniyor. Burada gök ve yeryüzü tanrıları oturuyor. Yer de, yeryüzü ile onun altından oluşuyor ki, buna da büyük aşağı deniyor. Burada da yeraltı tanrıları bulunuyor." (Uygarlığın Kökeni Sumerliler - 1)
  • Bütün bu görevlerin üstünde en önemli görev rahibelerin tapınak fahişeliği idi. Bu rahibeler tanrı namına seks yaptıkları için kutsal sayılıyordu. Bu yüzden onların diğer kadınlardan ayrılmaları için başlarını örtmeleri zorunlu idi. Bu baş örtmeyi İÖ 1600 yıllarında bir Asur kralı yaptığı kanunda evli ve dul kadınlara da uygulamaya başlamıştır ki, böylece onları da meşru seks yapan kutsal kadın sınıfına sokmuştur. Bu adet daha sonra Yahudi kadınlarına uygulanmış. Hıristiyanlıkta rahibelerin baş örtmesi şeklinde sürmüş. Müslümanlıkta ise erkekten kaçma haline dönüşmüştür. (Uygarlığın Kökeni Sümerliler 2)

  • Bilmem biliyor musunuz, suyu ve sıcağı bol olan bizim ülkede hurma ağacı pek çoktur.En önemli meyvemizdir hurma .Üzüm bağlarımız da var ,fakat üzümü daha çok şarap yapmak için kullanıyorlar . (Zaman Tüneliyle Sümer'e Yolculuk)
  • Dumuzi, bir elini İnanna'nın kalbine koyarak "El ele uyumak tatlıdır, kalp kalbe uyumak daha tatlıdır" diyor. (İnanna'nın Aşkı)
  • Sumerliler gökyüzünü incelemişler; ayın hareketlerine göre seneyi otuzar günlük 12 aya bölmüşler. Güneş sistemine göre de her yıl artan 10 günleri toplayarak üç yılda bir seneyi 13 ay yapmışlar. (Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni)
  • Kral Hammurabi ( biz hâlâ "kanun, kanun" diye uğraşaduralım) meşhur kanununda, kira ile ilgili maddeleri sıralayıvermiş bile. Kiradan sonra bina ile ilgili diğer hususları da ihmal etmemiş. Çamurdan yapıp pişirdiği ve çivi ile yazdırdığı kanun kitabında inşaatçıların hileye sapmalarını önlemek için için de demiş ki: "Eğer bir mimar, bir şahsa bir ev yapar da sağlam olmadığı için yıkılırsa ve bu suretle evin sahibinin ölümüne sebep olursa kendisi de öldürülecek, sahibinin oğlu ölürse mimarın da oğlu öldürülecek, kölesi ölürse yerine başka bir köle verilecek, eğer eşyalara zarar vermişse bütün eşyaları tazmin edecek ve evi sağlam yapmadığı için yıkıldığından tekrar onu yapacak ve ev sahibinden para istemeyecektir. " (Ortadoğu Uygarlık Mirası -2)
  • "El ele uyumak tatlıdır,kalp kalbe uyumak daha tatlıdır." (İnanna'nın Aşkı)
  • Bizim devletimizin ve halkımızın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Onları bir bir anlatmaya kalksam kitaplar almaz. (Sumerli Ludingirra)
  • Zaman zaman Dada'ya "Ben öğrendiklerimi sana anlatıyorum. Acaba seni sıkıyor muyum?" diye sorardı. Arkasından "Atalarımız 'Biliyorsan neden öğretmiyorsun?' demiş, ben de bildiğimi birine anlatmazsam rahat edemiyorum." diye eklerdi. (Zaman Tüneliyle Sümer'e Yolculuk)

  • Türkiye'de Atatürk Devrimi'yle birlikte tam üç devrim birden yaptık. 1- Rönesans, 2- Sanayi Devrimi, 3- Fransız Devrimi. (Atatürk ve Sumerliler)
  • Benim için sevgi her şeyden üstün. Saygı sevgiyle olursa değeri var. Korkudan gelen saygının hiç önemi yok. (Atatürk Düşünüyor)
  • Cinsel gücü sağlamak için, ister kadın, ister erkek olsun, ona siyahlar giydiriyor büyü yapan. Orasına burasına siyah yünler bağlıyor. Sonra onların hepsini çıkartıp nehre atıyor ve "Bunları bu kimsenin üzerinden aldığım gibi, o her ne günahtan bu hale geldiyse, onun günahı da böylece üzerinden alınsın!" diyor. (Hititler ve Hattuşa)
  • Tanrı adına insanlari sömürmek. Tarih boyunca ya Tanrılar adına ya da yö- neticiler adına insanlar sömürülmüş, durmuş" dedi. (Hititler ve Hattuşa)
  • Sümerlilerin 6000 yıl önce Asya topraklarından gelip yerleştikleri yer, bugünkü Bağdat şehrinin biraz kuzeyinden başlayarak Basra Körfezi'ne kadar uzanan Mezopotamya'nın alt yarısını kaplamaktadır. Burada iklim çok sıcak ve kurak. Toprağı kuru ve verimsiz. Nehirlerin geçtiği dümdüz bir arazi. Ne maden, ne de taş görünüyor etrafta. Bol kamışlık ve sazlıkla kaplı. İşte böyle bir yere gelip yerleşen Sümerliler, bir zaman sonra üstün yetenekleri ve çalışkanlıkları ile kanallar açarak kuru toprağı sulamışlar, bataklıkları kurutmuşlar, orasını her türlü ürünü elde edebilecekleri tarlalar ve bahçelerle donatmışlar. (Uygarlığın Kökeni Sümerliler 2)
  • Cumhuriyet sonrası verilen Ekim, Kasım, Aralık, Ocak ay adları dışında diğer ay adları çeşitli kültürlerden gelmedir. Şubat-Akadca, Mart-Latince, Nisan/Nisag - Sumerce, Mayıs-Latince ( Hermes'in annesi Maya'dan geliyor), Haziran-Aramice, Temmuz/ Dumuzi- Sumerce, Ağustos- Latince, Eylül- Akadca. (Ortadoğu Uygarlık Mirası -2)
  • Bizim annelerimiz ve babalarımız hep öğretmene saygılı olmamızı, okulu sevmemizi söylerler. Öğretmenler kutsal kimselerdir bizim için. Sizce de öyle değil mi? Bize okumayı yazmayı bütün bilgileri, büyük bir özveri ile öğreten onlar. Ama bazen onların bu değerini unutup arkalarından söylendiğimiz de olmuyor değil. (Zaman Tüneliyle Sümer'e Yolculuk)

Yorum Yaz