matesis
dedas

Kurt Kanunu - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kurt Kanunu kimin eseri? Kurt Kanunu kitabının yazarı kimdir? Kurt Kanunu konusu ve anafikri nedir? Kurt Kanunu kitabı ne anlatıyor? Kurt Kanunu kitabının yazarı Kemal Tahir kimdir? İşte Kurt Kanunu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 04.03.2022 00:00
Kurt Kanunu - Kemal Tahir Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Kemal Tahir

Yayın Evi: İthaki Yayınları

İSBN: 9789752731546

Sayfa Sayısı: 312

Kurt Kanunu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Kurtlukta düşeni yemek kanundur" korkusunu her an enselerinde hissederek yaşayan köşeye kıstırılmış, kendileriyle ve geçmişleriyle, içinde bulundukları zamanla hesaplaşan insanları anlatıyor Kemal Tahir, Kurt Kanunu’nda. Cumhuriyetin en bunalımlı dönemlerinden biri olarak değerlendirilen "İzmir Suikasti" olayına karışan ve karıştırılanların dramı olarak da okunabilecek roman, İttihatçılar arasındaki iktidar kavgasını ve tasfiye sürecini de acımasız bir yalınlıkla ve özeleştiriyle ortaya koyuyor.

Esir Şehir Üçlemesi’nde taşıdığı umudu Yol Ayrımı’nda yitirmeye başlayan Kemal Tahir, Kurt Kanunu’nda mücadelenin kime ve neye karşı yapıldığının pek de öneminin kalmadığı günleri "hayal kırıklığını satır aralarına gizleyerek" ustalıkla betimliyor.

Kurt Kanunu Alıntıları - Sözleri

  • Çürüdük hepimiz. Çürüdüğümüzün farkına varmadan çürüdük
  • Ayrıca kadınlar da canları istediği zaman beylerini boşayabileceklermiş. Yaşasın Cumhuriyet!
  • Devlet her işi bunların yerine yapsın, bütün tehlikeleri ortadan kaldırsın, zararlarını da gerektiğinde yüklensin! Bunlara salt, kürekle para toplamak kalsın… Kazansınlar, kazandıklarını saklasınlar, taşa toprağa gömsünler, hatta yabancı ülkeler bankalarına kaçırsınlar.
  • Yenik düşmüştük bir kez… Yenik düşeni rakamların gerçeği bile kurtaramaz.
  • Düşünme, dayanma, hayal etme gücümüz ne kadarsa o kadar insanız.
  • "Kara Kemal Bey, insanları bütün özellikleriyle tanımanın ne kadar zor olduğunu düşünerek bir sigara yaktı."
  • "Ayrıca kadınlar da canları istediği zaman beylerini boşayabileceklermiş..."
  • "Bence, iyilik edilenden çok iyilik eden taşımalı yaptığı iyiliğin minnetini..."
  • "Dünyada sormaktan başka ödevi var mıdır insanoğlunun? Hayır, yoktur. Çünkü bulmaktan başka ödevi yoktur. Bulamadığımızdan sorarız. Sen buldun mu her şeyi? Bütün soruların karşılığını buldun mu kafanda? Bu karşılıklar yeterli mi sonuna kadar?"
  • "Sınava girmek üzereymiş gibi... "Sınav ne demek! Cana kıymaktan zor!"
  • "Düşünme, dayanma, hayal etme gücümüz ne kadarsa o kadar insanız."
  • "Yüzüne açıkça imrenerek haphazır bakan dünya güzellerini fark etmez, politikanın en kanlı ipinde cambazlığa çıktığı halde, iktidar koltuklarından birine oturmayı aklından geçirmezdi."
  • "Ya devlet başa ya kuzgun leşe..."
  • "Kendini öldürmektir aslında, adam vurmak... Dellenip kudurmaktır!"
  • "Bir toplum düşün ki, orda adam öldürmeye, hem de çoğu suçsuz adam öldürmeye siyaset deniyor."

Kurt Kanunu İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kurt Kanunu: Bir itiraf ile başlıyorum...Geçenlerde üşenmedim, takip ettiğim okur arkadaşlarımın hepsinin profilinden tek tek, hangi Kemal Tahir kitaplarını okumuş olduklarına bakıverdim ki bu benim için çok önemli bir detay... Ve ne yazık ki yarısından fazlasının henüz yazarla tanışıklığı bile olmadığını farkettim, kahroldum... (okunup da işaretlenmemiş olma ihtimali ise zihnimde capcanlı bir umut...) Beni tanıyan herkes, Kemal Tahir sevdamı ve bu sevdamın boyutlarını az çok bilir. Üstadın çevirileri ve notları da dahil olmak üzere tüm külliyatını çift dikiş tamamlamış bir okuru olarak, bu platformda, her eseri hakkında iki çift kelam ettiğim bir incelemem bulunsun, sevgili okur arkadaşlarım az da olsa fikir sahibi olsun ve elleri Tahir kitaplarına varsın istedim. Kurt Kanunu, içeriğinde Atatürk düşmanlığı barındırdığı gerekçesiyle, Kemal Tahir'in, dönemin -kendini bilmez- sol aydın tayfası tarafından dışlandığı ve hatta dolaylı yoldan (bence direkt) ölümüne sebebiyet veren çok önemli bir eseri. Şöyle ki, tarihler 73'ü gösterdiğinde, İsmail Cem, Ali Sirmen, Afşin Germen, Tuncer Arıklı ve Mete Tunçay'ın da aralarında bulunduğu bir grup ile Mehmet Barlas'ın evinde akşam yemeği yer Kemal Tahir. Konu döner dolaşır Kurt Kanunu'na gelir ve tüm konukların aksini savunmalarına rağmen Tunçay, Tahir'i tarihi çarpıtmak ve pornografik edebiyat yapmakla suçlar. Ateşli bir tartışmanın ardından geceyi sonlandırıp, yemeği terkeden Kemal Tahir, evinin basamaklarını dahi çıkamadan giriş kat dairede geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrılır... Bu izahtan sonra, cezaevinde yattığı yıllarda eşi Fatma İrfan'a yolladığı mektupların birinden bir kesit bırakmayı, suçlamaların haksızlığını belgelemek adına buraya iliştirmeyi bir borç biliyorum : "Sana resimlerimizi gönderiyorum... Bir de Büyük Adam’ın fotoğrafını gönderiyorum. Kolay yenilmemek isteyenler bu yaratıcıya sık sık bakmalıdırlar. Biz Mustafa Kemal’in bu resminden birer tane ceplerimizde taşıyoruz. Seni de mahrum etmek istemedim." Gelelim kitabımıza...Öncelikle bu kitabın bir kurgu değil birebir yaşanmış ve kaleme alınırken üzerinde kayda değer derecede ciddi oynamalar yapılmamış gerçekler olduğunu belirtmeliyim. Zaten Kemal Tahir'in kendisi ve birtakım yetkin otoriteler de yaşanmışlık hususunu göz önünde bulundurarak, bu eseri için "belgesel roman" tabirini uygun bulmuşlar. Kitaba adını veren bir anekdot ile giriş yapmak isterim : Kurtluk bir töredir. Kurt sürülerinin başında lider bir kurt olur ve sürüyü idare eder. İkinci ya da üçüncü bir kurt, liderin yerine göz diktiğinde, kendi ölüm fermanını kendi pençeleri ile imzalamış olur. Bu kurt sürüleri acıkıp da yemek bulamayınca bir çember oluşturup, saatlerce bu çember etrafında dönerler. Bitkin düşüp yere yığılan ilk kurt, diğerlerine yem olur. Bu seremoninin adı kurt dansıdır ve kitap adını buradan alır... Kemal Tahir, ülkemizin ve ülkemiz insanının özel ve yüce olduğunu, Avrupa insanına asla benzemediğini söyleyerek eserlerinde de hep bu duruma vurgu yapmıştır. İlk baskısı 1969 yılında yapılan Kurt Kanunu adlı bu eserde de dış devletlere olan bağımlılık ve milli sermaye yerine yabancı sermaye kullanımına karşı yazarın tepkisi yer yer göze çarpmaktadır. Zaten kendi teorisine göre, hakiki bir Türk romancısı eserlerinde Türk kültürünü, tarihini, ekonomik ve sosyolojik yapısını muhakkak ele almalıdır... Hâl böyle olunca, okuma süreci boyunca, olay örgüsünün cereyan ettiği dönemin siyasi, sosyal ve ekonomik yapısı hakkında da hatırı sayılır düzeyde bilgi sahibi oluyoruz. Türkçe'ye olan hakimiyetini ve başarısını yine ortaya koyuyor Kemal Tahir. Şaşaalı, ağdalı cümlelere, süslü anlatımlara, paragraflar dolusu tasvirlere gerek görmeden, tüm samimiyetiyle içini döküyor bize. Cumhuriyet tarihimizde kara bir leke, acı bir hatıra olarak yer edinen İzmir suikastini, kendi safını da açıkça belli ederek kurcalıyor. Evet konumuz eski İttihat ve Terakki partili komitacıların, dönemin cumhurreisi Sarı Paşa lakaplı Mustafa Kemal Atatürk'ü ortadan kaldırma amaçlı suikast girişimleri ve sonrasında yaşananlar... Eser 3 bölümden oluşmakta: Kanlı Tuzak Sürek Avı İnsanlık Sorunu Karakterlerin büyük çoğunluğu, kendi gerçek isimleriyle, bazıları ise isimlerine çok yakın sahte isimlerle romanda kendilerine yer bulmuşlar. İki ana kahramanımız Kara Kemal ve Abdülkerim...Kara Kemal'in halk arasında bilinen adı Küçük Efendidir. (Büyük Efendi,kendi tabiri ile Talat Paşa'dır) Eski iaşe nazırı olan Kara Kemal, bulunduğu konuma tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş, her ortamda sözü geçen, sevilen, sayılan nüfuzlu bir karakter iken, Abdülkerim eski Ankara valisi olup, artık komitacıların çakallığını yapan, dönek, sahtekar ve uçkur meraklısı bir karakterdir. Olaylar, Sarı Paşayı ortadan kaldırmayı kafasına koyan ve bu doğrultuda planlar yapan Abdülkerim'in, bu iş için Şükrü, Sarı Edip ve Baytar Rasim'in de desteğini alarak, Laz İsmail'i, Gürcü Yusuf'u ve Ziya Hurşit'i Gülcemal Vapuru ile İzmir'e göndermesinin akabinde başgösterir. Olaydan haberi bile olmayan Kara Kemal, üzerine atılan iftiralarla olayın müdahili gibi gösterilir. Kısmen de olsa foyaları patlak verince, kendilerini bir kaçak hayatının içinde bulan Kara Kemal ve Abdülkerim büyük bir merakla suikast gününü beklerler. Ancak, iktidar mensupları, girişimi çok önceden haber almış ve gerekli önlemleri almıştı bile..Dolayısıyla beklenen olmaz ve suikast sadece bir teşebbüs olarak kalır. Olaya karışan ve karıştırılan herkesin İstiklal Mahkemelerince yargılanmasına karar verilir. Almanya ve İngiltere konsolosluklarına sığınarak, yurtdışına kaçma talebinde dahi bulunacak kadar köşeye sıkışan Kara Kemal ve Abdülkerim'i zorlu günlerin beklediği aşikar... Bunca memleket, millet meselelerinin arasında, Tahir'in kadınlara da sıkça değindiği gözden kaçmıyor elbette.Her mekan ve dönemde olduğu gibi yine o dönemde de cinsel obje olarak görülen kadınlar ve anaç Anadolu kadınları ziyadesiyle yer bulmuş eserde. Ana teması suikast olayının perde arkasını göz önüne sermek ve buna neden olan toplumsal meselelere değinmek olan Kurt Kanunu, arka planda ise İttihatçılar, Terakkiperverler, batılılaşma, aydın-halk- asker-idareci çatışması, İzmir İktisat Kongresi, Takrir-i Sükun, halifeliğin kaldırılması, Dil Devrimi, harf inkılabı, İstiklal Mahkemelerinin yanlış tutum ve kararları gibi dönemin toplumsal meselelerine değiniyor. Yayımlandığı yıl büyük ses getiren Kurt Kanunu'na yapılan eleştiriler karşısında, gelecek nesillere vasiyet niteliğinde şöyle bir açıklamayı uygun görüyor Kemal Tahir, lütfen kitabı okurken bu cümleler kulaklarınızda çınlasın : "Sizler gençsiniz, size önce şunu belirtmek istiyorum. Hayatım boyunca bir sistem dahilinde düşünmeye çalıştım. Sistemden ayrılmadım. Yazdıklarım bir rastlantı sonucunda değil, sistemli bir düşünme sonucunda bulunmuştur. Bundan ötürü doğrultumda yanlışa düşmedim. Olaylar söylediklerimi doğruladı. El yordamıyla değil, bir sistem içinde düşünmelidir insan. İnsanlar yanlış yapabilir. Ama çok çekmiş insanlar talihlidir, bir bakıma. Yanlış yapmaları daha zordur. Benim geçtiğim yollarda kendini tüketen ve benim çektiğim acılardan geçen insanlar doğrulara daha kolay erişebilir. Yazdıklarımı bir gün tarih yargılarsa, bu ilişkiyi mutlaka görecektir. Romanlarımın doğruluğunu ortaya koyacaktır. Ben romanlarımda dünü yazdım. Ama romancı dünü yazarken kendi gününü yansıtır bir bakıma. Hatta gelecek için yazar..." ***Her T.C.vatandaşının Musta Kemal suikastini genel hatlarıyla biliyor olduğunu varsayarak, yazdıklarımın bir spoiler içermeyeceği konusunun altını çizmeyi de ihmal etmeyeyim! Satır aralarından, "Çürüdük hepimiz…Çürüdüğümüzün farkına varmadan çürüdük!” diyerek bize seslenen Sevgili Kemal Tahir'in bu güzide eserini, lütfen çürüyeyazmadan okuyunuz, okutunuz.. İyi ki geçmişsin bu dünyadan, iyi ki yazmışsın Kemal Tahir, yattığın yer incitmesin... (Seda Bera)

Kurtlukta düşeni yemek kanundur.: Bu sözü, kitabı okumayan biri ya internetten okudu ya da çok popüler olan bir diziden izleyerek düşüncelerine, davranışlarına kazıdı. Ancak bu söz bir diziye ithaf edilemeyecek; bir diziden de görerek beylik laflar arasına serpiştirelemeyecek kadar değerli ve içinde tarih, yaşanmışlık, siyaset ve hasımlık barındırmaktadır. Kitap, Küçük Efendi olarak bilinen Kara Kemal’in İzmir Suikastinde dahli olmamasına rağmen hükümetin ve eski İttihatçıların -o dönemlerde hükümette yer alan- Kara Kemal’i bundan sorumlu tutmasını anlatır. Kara Kemal sonunu bilmektedir. Bilmektedir çünkü aynısını Üç Paşalar döneminde hükümet karşıtı olanlara uygulamışlardır. Kara Kemal, bu sözü imparatorluğun Balkan Savaşlarında, 1. Dünya Savaşında yenilmiş olması, toprak kayıplarının yaşanması, hükümeti kaybetmiş olmalarından sonra bir politikacı için en büyük cezanın devletlerinin kendi ellerinde batmış olduğunu bilmesi ve kabullenmesi, bu suçun cezasının biraz tartaklanmakla savuşturulabileceğini, yüzüne vuran gölgenin suikast suçlusu olduğu iddiasından değil darağacının gölgesi olduğunu, amiyane tabirle bu durumda kimin kimi alaşağı edeceğiyle uğraşıldığını ve kurtlukta düşeni yemenin kanun olduğunu söylemiştir. (Yılmaz KOMAN)

İzmir Suikastı Üzerine: "Kurt Kanunu": Kurt Kanunu, Kemal Tahir'in 1926'daki Gazi Paşa'ya düzenlenmek istenen İzmir suikastının perde arkasını anlattığı bir kurgusal romandır. Kitap üç bölümden oluşur; birinci bölümde Abdülkerim Bey ön plana çıkar, ikinci bölümde Kara Kemal Bey öne çıkar ve üçüncü bölümde ise Kara Kemal Bey'in arkadaşı olan Emin Bey öne çıkar. Kitapta tarih üzerinden geçmişle gelecek arasında göndermeler de mevcuttur. Osmanlı dönemindeki İttihatçılık da geçer, Türkiye'deki Cumhuriyet dönemi de geçer. Kemal Tahir bu kurgusal ürünle bilhassa İttihatçıların gözüyle bakmaya çalışmıştır, özellikle de Abdülkerim Bey ile Kara Kemal Bey'in gözünden. (Abdullah Aktan)

Kitabın Yazarı Kemal Tahir Kimdir?

13 Mart 1910'da İstanbul'da dünyaya geldi. Gerçek adı İsmail Kemalettin Demir'dir. Babası, II. Abdülhamit'in yaverlerinden Yüzbaşı Tahir Bey; annesi, Osmanlı sarayında Abdülhamit'in kızı Naile Sultan'ın hizmetinde bulunan Nuriye Hanım'dır (Saraydaki adı "Hubser" idi). Ailenin en büyük çocuğu idi.

Babasının görevleri nedeniyle ilk öğrenimini imparatorluğun değişik yerlerinde sürdürdü. Ailenin 1923'te İstanbul'a yerleşmesinden sonra eğitimine Galatasaray Lisesi'nde devam etti. Annesinin 1926 yılında veremden ölümü ve babasının ikinci bir evlilik yapması üzerine öğrenimini 10. sınıfta iken bıraktı; önce İstanbul'da avukat kâtipliği, sonra Zonguldak'taki kömür işletmelerinde ambar memurluğu yaptı.

Sol düşünceyi benimsemesi

1932'de İstanbul'a döndü, Vakit, Haber, Son Posta gazetelerinde röportaj yazarı, çevirmen, düzeltmen olarak çalıştı. 1933'de Kenan Şahabettin, İdris Ahmet, Ziya İlhan, Yakup Kadri, Nuri Tahir, Ertuğrul Şevket, Fakih Özden ve Arif Nihat Asya gibi yazar ve şairlerle "Geçit" adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. Geçit Dergisi kadrosundan Ertuğrul Şevket (Avaroğlu), Babıali'de tanıştığı Kerim Sadi Türkiye Komünist Partisi üyesi olan komşusu "Sarı" Mustafa Börklüce ve onun aracılığı ile tanıştığı şair Nazım Hikmet gibi sosyalist aydınlarla arkadaşlığı sonucu sosyalist fikirleri benimsedi. 1934-1936 arasında Yedigün ve Karikatür dergilerinde sekreterlik yaptı. Varlık ve Ses dergilerinde takma adlarla şiirler yayımladı, Karagöz gazetesinde başyazarlık, Tan'da yazı işleri müdürlüğü yaptı.

İlk kitapları

İlk kitabı, 1936'da yayımladığı "Namık Kemal için Diyorlar ki" adlı kitapçık oldu. Kitapçık, Namık Kemal hakkında yaptığı yedi soruluk ankete çeşitli şair ve yazarlar tarafından verilen yanıtlardan oluşmaktaydı. Falih Rıfkı Atay, Vâlâ Nureddin, Hüseyin Cahit Yalçın, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Sadettin Nüzhet Ergun, Kerim Sadi Cerrahoğlu, Dr. Fuad Sabit, Nâzım Hikmet, Hüseyin Avni Şanda ve Suat Derviş'in yanıtlarını ve Kemal Tahir'in onlar hakkındaki saptamalarını içeren kitapçık, edebiyat dünyasında geniş yankı buldu. 1937'de ikinci kitabı olan "Bir Çalgıcının Seyahati" adlı romanı yayınlandı.

İstanbul'un tanınmış gazeteciler arasına giren Kemal Tahir, 1937'de İzmir'de öğretmenlik yapan Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı; bu evlilik Kemal Tahir'in 1938'de hapse girmesi nedeniyle devam etmedi ve 1940 yılında boşanma ile sonlandı.

Donanma Davası

Kemal Tahir, bahriyede görevli kardeşi Nuri Tahir, Nâzım Hikmet, Hamdi Alev, Emine Alev, Hikmet Kıvılcımlı, Fatma Nudiye Yalçı, Kerim Korcan, Mehmet Ali Kantan, Seyfi Tekbilek ve Hüseyin Durugün'le beraber "askeri isyana tahrik ve teşvik" suçlaması ile 13 Haziran 1938'de tutuklandı.

Suçlanmasının nedeni astsubay olan kardeşi Nuri Tahir'e Sabahattin Ali'nin bir kitabını vermek idi. "Donanma Davası" veya "Bahriye Olayı" diye adlandırılan bu dava nedeniyle Donanma Komutanlığı Mahkemesi'nde yargılandı, 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Cezaevi yılları

Çankırı, Çorum, Kırşehir, Malatya cezaevlerinde 12 yıl hapis yattı. Hapishanedeki yıllarını okuyarak ve "sarı defterine" yazarak geçirdi. Takma isimle mizah öyküleri ve polisiye romanlar kaleme alan yazar, 1954 yılına kadar "Kemal Tahir" adını eserlerinde kullanamadı "Göl İnsanları"'na alacağı iki öyküsünü hapisteyken Cemalettin "Mahir" takma adıyla Tan'da yayımladı.

Hapishane yıllarında Fatma İrfan Hanım'a yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar" adıyla; Nazım Hikmet'in kendisine yazdığı mektuplar "Kemal Tahir'e Mapushaneden Mektuplar" adıyla basıldı.

Cezaevinden çıktıktan sonraki yaşamı

Yazar, 1950'de çıkan aftan yararlanıp serbest kaldı. Cezaevinden çıkar çıkmaz ikinci eşi Semiha Sıdıka Hanım ile evlendi. Çiftin evliliği Kemal Tahir'in 1973'teki vefatına kadar sürdü; çocukları olmadı 1950'li yıllarda Körduman, Bedri Eser, Samim Aşkın, F. M. İkinci, Nurettin Demir, Ali Gıcırlı gibi takma isimle kitaplar yayımlamayı sürdüren Kemal Tahir'in Amerikalı yazar Mickey Spillane'den çevirdiği "Mayk Hammer" dizisi büyük ilgi gördü. Orijinal kitapların tamamını çevirdikten sonra "Mayk Hammer'in Yeni Maceraları"'nı yazmaya devam etti; böylece Kemal Tahir'in kaleminden dört yeni Mayk Hammer romanı ortaya çıktı.

6-7 Eylül olayları sırasında bir kez daha tutuklandı, Harbiye Cezaevi'nde 6 ay yattı. 14 ay kadar Aziz Nesin ile birlikte kurdukları Düşün Yayınevi'ni yönetti. Metin Erksan, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ile senaryo çalışmaları yaptı.

Kemal Tahir'in ilk önemli eseri olan 4 bölümlük Göl İnsanları uzun öyküsü Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlandı, eser 1955'te kitap olarak basıldı. Bu eserde yıllar sonra ilk defa kendi adını kullandı.

Romancılık dönemi

Göl İnsanları'nı yayımladığı 1955 yılında bir köy romanı olan Sağırdere romanı da yayımlandı. Sağırdere (1955) ve onun devamı olan Körduman'da (1957) Çankırı'nın Yamören köyünden Mustafa'nın serüvenini merkez alarak köylünün sorunlarını, etik değerlerini, köyün ekonomik yapısını, tarih içindeki bağlarından koparmadan sergiledi.

Mütareke dönemi İstanbul'unu konu alan Esir Şehrin İnsanları'ndan (1956) sonra yayımlanmış olan Körduman'ı; eşkıyalık olgusuna eğildiği Rahmet Yolları Kesti (1957), Çorum bölgesi insanlarını anlatan roman üçlemesinin ilk iki kitabı Yediçınar Yaylası (1958) ve Köyün Kamburu (1959) izledi (Üçlemenin son kitabı, 1970'de yayınlanan Büyük Mal adlı romandır ).

1960'tan sonra tüm dikkatini Osmanlı tarihi ve toplum yapısına yönelterek, devlet, Doğu-Batı çatışması, Batılılaşma ve mülkiyet gibi sorunları derinden kavramaya uğraştı; araştırmaları sonucu resmi tarih söyleminin karşısında, Osmanlı Devleti'nin kültürel ve siyasi mirasını sahiplenen bir romancı haline geldi.

Kemal Tahir'in kendisiyle, Osmanlı Devleti, Cumhuriyet ve Batılılaşma ile hesaplaşmasının sonucu olarak 1965 yılında Yorgun Savaşçı adlı romanı ortaya çıktı. Resmi tarih söylemine aykırı görüşler içeren bu eser, tarihi çarpıtmakla eleştirildi. 1980 yılında romanın TRT tarafından filme çekilmesi ile yeniden gündeme gelen eleştiriler, 1983'te filmin başbakan Bülent Ulusu'nun emri ile yakılmasına yol açtı.

1965 yılının Nisan ayında Cumhuriyet Gazetesi'nde tefrika edilen Bozkırdaki Çekirdek romanı, Kemal Tahir'in çok tartışılan eserlerinden birisi oldu. Bu eserde Köy Enstitülerinin tepeden inmeci bir yaklaşımla kuruluşunu eleştirerek iktidarla ters düştü.

1967'de en önemli eserlerinden birisi olan Devlet Ana yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu ele aldığı bu romanda "kerim devlet" kavramını ortaya attı. Batılılaşmayı eleştirdi. Yerli bir sosyalizm oluşturmaya çalışarak Marksistlerin tepkisini çekti.

1968'de Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Armağanı'nı, Devlet Ana ile Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazandı.

Kemal Tahir, 1968'de aldığı davet üzerine SSCB'ye gitti. 1970'de akciğer ameliyatı geçiren Tahir, 21 Nisan 1973'te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul'da yaşamını yitirdi. Cenazesi, Sahrayıcedit Mezarlığı'na defnedildi.

Ölümünden sonra

Yazarın "Namuscular", "Karılar Koğuşu", "Esir Şehrin İnsanları", "Dam Ağası", "Bir Mülkiyet Kalesi" romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Kemal Tahir kitaplarının yayının devam etmesi için ölümünden sonra eşi tarafından "Kemal Tahir Vakfı" kurulmuş; Kadıköy'deki hayatının son yıllarını geçirdiği ev, ziyarete açılmıştır.

Yazarın kitapları Halit Refiğ, Metin Erksan, Atıf Yılmaz gibi yönetmenler tarafından sinemaya aktarılmıştır.

Düşünceleri

Düşüncelerindeki çıkış noktası Marksizm ile Türkiye gerçeği arasındaki bağlantı sorunuydu. Siyasi eylemlere de katılmış bir yazar olarak, Türkiye'de kendi algıladığı siyasal, sosyal, kültürel yapı ile Marksizmin sunduğu çözüm arasında bir çelişki görüyordu. Türk toplum yaşamına uymadığına inandığı batılılaşmaya ilişkin yargısı da Marksizmi yetersiz bulmasına bağlıydı. Çünkü Marksizm, "Türkiye'de 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinin siyasal ve kültürel uygulamalarını bir ticaret burjuvazisi devriminin sonucu" olarak değerlendiriyordu. Kemal Tahir ise böyle bir sınıfın varlığından kuşkuluydu. Böylece hem Marksizmin, hem de batılılaşmanın ürünü olan cumhuriyet dönemi resmi tarih görüşünün aşılması düşüncelerinin temel noktası oldu.

Marx ve Engels'in doğu toplumlarıyla ilgili görüşlerini araştırdı. Cumhuriyet dönemi resmi ideolojilerinin dışında kalan Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ, Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Şerif Mardin gibi bilim adamlarının eserlerinden vardığı sonuca göre, Osmanlı-Türk toplumu, Marksizmin toplumların sosyo-ekonomik süreçte birbirini izleyen zorunlu aşamalar olarak gördüğü ilkel topluluk / kölecilik / feodalite / kapitalizm sürecinde yer almaz. Kendi kültürel ve sosyal yapısından kaynaklanan çok daha özel bir gelişme süreci, dinamikleri ile yapısal farklılıkları vardır. Bu nedenle batılılaşma, gerekli altyapısı olmayan bir topluma, soyut ve biçimsel bir üstyapı getirme çabasından başka bir şey değildir. Köklü bir ekonomik ve toplumsal devrim yapılmadan başlatılan tepeden inme uygulamalar taklitçiliktir.

Bu ana fikir çerçevesinde eserlerinde Osmanlı toplumunun kölecilik ve feodalizmden çok farklı ve insancıl bir temel üzerine kurulduğunu anlatmayı amaçladı. Romanlarında da "Türk insanı ve Türkiye özeli" olgusunu ortaya çıkarmaya çalışmadı.

Roman tamamen içinden çıktığı toplumun yapılanmasına bağımlıdır. Romanı diyalektik bir tür olarak anlamak ve insan muhayyilesine katkısını kavramak, romanın dünyayı belirlemek için sarfettiği çabaların biçimsel gerçekçilik tekniklerinin kullanımına bağlı olduğunu da anlamaktır. Don Kişot' un şövalye romanlarının kahramanlarına benzeme teşebbüsünün gülünçlüğü sadece model imkânsızlığı ışığı altında kavranabilir. Tam bu noktada Kemal Tahir'in önemi belirir. Zira Türk romanında bu meselenin taşını kaldıran ilk romancıdır. Romanları, Osmanlı Devleti'nin XIV. yüzyılda kuruluşundan XX. yüzyıla kadar Türk toplumunda bir Osmanlı sürekliliği arayışıdır.

Toplumsal gerçekçi çizgide sürdürdüğü yazarlık yaşamında eserlerinde yalın bir dil kullandı. Bilhassa Orta Anadolu Türkçesini dilinin odak noktasına koydu. Diyaloglarla zenginleştirdi, karizmatik karakterler yarattı.

Roman

Esir Şehrin İnsanları (1956) -1

Esir Şehrin Mahpusu (1962) -2

Yol Ayrımı (1971)-3

Yediçınar Yaylası (1958) -1

Köyün kamburu (1959) -2

Büyük Mal (1970) -3

Hür Şehrin İnsanları (1974)

Sağırdere (1955) - 1

Körduman (1957) -2

Rahmet Yolları Kesti (1957)

Kelleci Memet (1962)

Yorgun Savaşçı (1965)

Bozkırdaki Çekirdek (1967)

Devlet Ana (1967)

Kurt Kanunu (1969)

Namusçular (1974)

Karılar Koğuşu (1974)

Damağası (1977)

Hikaye

Göl İnsanları (1955)

Senaryo

Haremde Dört Kadın (1965, Halit Refiğ ile birlikte)

Mektup

Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar (Nazım Hikmet'le yazışmaları)

Kemal Tahir Kitapları - Eserleri

  • Yorgun Savaşçı
  • Devlet Ana
  • Kurt Kanunu
  • Esir Şehrin İnsanları
  • Yol Ayrımı
  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik!

  • Bir Mülkiyet Kalesi
  • Hür Şehrin İnsanları
  • Büyük Mal
  • Damağası
  • Bozkırdaki Çekirdek
  • Karılar Koğuşu
  • Esir Şehrin Mahpusu

  • Biz Böyle Delikanlılar Değildik : Tefrika Romanlar Cilt 2
  • Gangsterler Kraliçesi
  • Ecel Saati
  • Derini Yüzeceğim
  • Dutlar Yetişmedi
  • Rahmet Yolları Kesti
  • Kelleci Memet

  • Köyün Kamburu
  • Sağırdere
  • Körduman
  • Yediçınar Yaylası
  • Göl İnsanları
  • Kara Nara
  • Notlar - Sosyalizm, Toplum Ve Gerçek

  • Zehra'nın Defteri
  • Namuscular
  • Yedek Sevgili
  • Merhaba Sam Krasmer
  • Notlar 5
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 3
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 1

  • Notlar - Sanat - Edebiyat 4
  • Notlar - Sanat - Edebiyat 2
  • Kıran Kırana
  • Halk Plajı
  • Arabacı
  • Aşk Çetesi
  • Kemal'den Piraye'ye Mektuplar

  • Üstadın Ölümü
  • Notlar - Mektuplar
  • Notlar - Batılaşma
  • Notlar - Kitap Notları
  • Notlar - Çöküntü
  • Notlar - Osmanlılık, Bizans
  • Kemal Tahir'den Fatma İrfan'a Mektuplar

  • Notlar/ Roman Notları 2
  • Notlar 7 - Roman Notları 1
  • Notlar 6
  • Notlar 8
  • Notlar 9
  • Beş Romancı Tartışıyor
  • Notlar/ 1950 Öncesi Cezaevi Notları

  • Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar
  • Bir Mülkiyet Kalesi 2
  • Bir Mülkiyet Kalesi

Kemal Tahir Alıntıları - Sözleri

  • Şu erkek milletinde neden akıl yoktur hey Allah?.. (Köyün Kamburu)
  • Reşit Hoca geyirip "Hak destur!" dedikten sonra kaşlarını çattı: (Körduman)
  • Bir masal gibi eski günleri sakın açma. (Notlar/ 1950 Öncesi Şiirler -Ziya İlhan'a Mektuplar)
  • İnsanın başına bu memlekette her şey gelir, bunların en önünde akıl almaz alçaklık, en sefil kişisel çıkar, en korkunç aptallık vardır. (Yol Ayrımı)
  • Âhir zaman, gösteriş devri olmuş. (Karılar Koğuşu)
  • Orman ne demiş ?Şuncacık balta,benim hakkımdan gelemez ama,neyleyim ki sapı benden!demiş... (Yorgun Savaşçı)

  • Sabah gün doğmadan kalkar, akşamın yatsı vaktine kadar damda, mutfakta, tarlada, bahçede uğraşır kadın kısmı...Yılda bir çocuk doğurur. Heriften hafta başı sopa yer. Kocar gi­der hitamında ... (Göl İnsanları)
  • Hemen aklınıza cebri götürmek gelir, yani tüfek-tabanca işi... Hep eski fikir. Halbuysa bu zaman, silah zamanı değil. Bugünün silahı iki satır yazı... (Rahmet Yolları Kesti)
  • “Önümüz kış, ne halt edeceksin be adam? Sen hiç canını düşünmez misin?” “İsa Peygamber ne demiş Efe, koskoca İsa Peygamber? ‘Hayatınız için ne yiyeceğinizi ve ne içeceğinizi ve hem dahi cesediniz için ne giyeceğinizi düşünmeyin,’ buyurmuş. İlerisini düşünen serserilik payesine erişemez. Serserilik, maskaralık değil.” (Halk Plajı)
  • Cezaevlerinde sürgüne gitmekte korkuludur, sürgün gelmesi de…Sürgün kısmı, ardında on kardaşı olsa, yitti yiter. Ne denilmiştir? Gözden ırak, gönülden ırak… Başkaca,yaban yerde kim kime olduğundan padişahın şehzadesi olsa,mahpusun parası pul, karısı dul sayılır. (Damağası)
  • Aklı fikri başka yerde bunun... Korkarım okumakta... (Devlet Ana)
  • Dergi tarafından, kendi şartları ve günün imkanları içinde, şu kimselerin bir araya gelebileceği düşünüldü: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Talip Apaydın... Yukarıda ismi geçen kişilere yapılan daveti, Yaşar Kemal hariç, hepsi memnunlukla kabul etmişlerdir. Yaşar Kemal, oturumlara katılmamağı prensip edindiği gerekçesi ile, tartışmaya katılmamıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'da daveti kabul ettiği halde toplantıya gelmemiştir. Toplantı, bu iki yazar dışında kalan beş yazarımızla başlamıştır. (Beş Romancı Tartışıyor)
  • Ben kitaplara gömülmüş bir adamla teşrik-i hayat edemem. Zira beni ihmal eder.... (Üstadın Ölümü)

  • Öğretmene sormak... Sıvanır. Gelişigüzel sorar, hiç üstünde düşünmeden... Yeri mi, konuyla ilgili mi, umurunda değildir ama öğretmenin verdiği karşılık ciddi mi, baştan savma mı bunu hemen sezer. Çok üzülür. İlk zamanlar çok yanlıştır öğrenciye sert davranmak... Hele haksız yere... Direnmezler, susarlar ama kinlenirler. En tehlikeli yönleri reaksiyon vermemeleridir bence. Çünkü hemen kaçmakla sonuçlanır bu durum. Bu sebeple onurlarına saygı göstereceğiz, davranışlarını anlayışla karşılayacağız. (Bozkırdaki Çekirdek)
  • ..,okumuşluk iki yüzlü kılıçtır. Çeviremedin mi, senin elindeyken gelir boynunu alır. (Esir Şehrin Mahpusu)
  • Ulan New York şehri... Ulan temeline tükürdüğüm. (Derini Yüzeceğim)
  • Köylü milletinin düğünü bayramı: bolluk... Seferberliği, ölümü: kıtlık… (Köyün Kamburu)
  • "Meğer ne kolay yanılıyormuş insan, en yakınlarında bile..." (Yol Ayrımı)
  • Gerçekçi olmak, gerçeklerin kabuklarıyla yetinmekten utanmakla başlar. (Notlar - Osmanlılık, Bizans)
  • "Bence, iyilik edilenden çok iyilik eden taşımalı yaptığı iyiliğin minnetini..." (Kurt Kanunu)

Yorum Yaz