Lâ: Sonsuzluk Hecesi - Nazan Bekiroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Lâ: Sonsuzluk Hecesi kimin eseri? Lâ: Sonsuzluk Hecesi kitabının yazarı kimdir? Lâ: Sonsuzluk Hecesi konusu ve anafikri nedir? Lâ: Sonsuzluk Hecesi kitabı ne anlatıyor? Lâ: Sonsuzluk Hecesi kitabının yazarı Nazan Bekiroğlu kimdir? İşte Lâ: Sonsuzluk Hecesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Nazan Bekiroğlu
Yayın Evi: Timaş Yayınları
İSBN: 9789752638518
Sayfa Sayısı: 384
Lâ: Sonsuzluk Hecesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Öyle bir çığlıkla attı ki kendini Âdem uykusundan, gerçekte çığlık atıp atmadığını bile bilmedi. Ama iki uyku arasında rüyasının bölündüğü gün gibi gerçekti. Ve başına bir şey gelmiş gibiydi.
O zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında Âdem onunla göz göze geldi. Kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına elini uzattı yavaşça. Parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. İçine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin, dedi. Bildiğini bir kez daha bilmek, kelimesini bir de ondan duymak istedi.
Ben kadınım, dedi Havva, ama bu benim sıfatım. Adımı henüz bilmiyorum.
Sonra döndü Âdem’e, aklına bir şey gelmişti.
Sesi, bengisular gibiydi.
Bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun.
Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun.
Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun.
Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın.
Bir “ile” koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
Lâ: Sonsuzluk Hecesi Alıntıları - Sözleri
- Hepi topu gelip geçici dünyada kalıcılık hevesi. Oysa önünde sonunda misafirlerdi şu dünya toprağında. Gidecek değiller miydi? Öyleyse gerekenden fazlası? Niyeydi?
- “Dünyaydı burası. Kan kokuyordu.”
- ... vicdan, kaybetmeye en fazla hakkımız olduğu ânda koruyabildiğimiz şey değil midir?
- Bütün bunları. Aklım almıyor. Ama kalbime sığıyor.
- Ben uçurumun ta kendisiyim ve kendimi büyük bir coşkuyla kendime bırakıyorum.
- Kalp, aklın çıkmadığı yücelere çıkacaktı.Akıldan daha diri daha parlaktı.
- Bütün bunları. Aklım almıyor. Ama kalbime sığıyor.
- Tek başına ne duru iyilik ne de saf kötülük sensin. Ne baştan ayağa cennetsin ne de tümüyle cehennemsin. Aynı anda birbirine zıt iki şeysin. İçinde iyilik ve kötülüğü besleyip büyütecek yeteneğe aynı anda rastlayacaksın. Hataya da sevaba da aynı derecede ehliyetli olacaksın. Bir yanın yükselmeye çekecek seni bir yanın düştükçe düş diyecek. Zirvelerle çukurlar arasında gidip geleceksin.
- Başı boş değildi dünyanın, bütün yollar O’na çıkıyordu.
- İnsan olan her hesabı aşar da bir kendi sözcüklerinin ağırlığı altında ezilir.
- Bunun adı niyet ve gayret.Kader dediğin bu işte.
Lâ: Sonsuzluk Hecesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Harika bir kitap: Bir baş yapıt. Edebiyat şöleni. Şiirsel bir dil. Nazım desem nazım değil, nesir desem nesir. Lakin kelimelerin seçimi, uyumu, ahengi şahane. Günahı, öfkeyi, pişmanlığı bu kadar iyi anlatan başka bir kitap görmedim. Kabil ve Habil'in hikayesi değil bu, senin benim hikayem. Kitaptaki birçok cümlenin arkasında ciddi bir dini bilgi birikimi var. Dini bilgi olarak seviyeniz ne kadar yüksekse ince detayları o kadar fazla fark edip daha çok keyif alıyorsunuz. Nazan Bekiroğlu bu kitabı ile son dönemin en iyi yazarı olarak listemde birinci sıraya oturdu. Kesinlikle okunmalı (Mfy)
• Cennette başlayıp Cennette biten bir hikâye. Nazan Bekiroğlu'nun bir kitabının daha sonuna geldik. Konusu; hepimizin az çok bildiği, kulak aşinası olduğumuz din derslerinde muhakkak ki gördüğümüz, Âdem ve Havva'nın hikâyesi. Bunu birde Nazan Bekiroğlu'nun dilinden okuyun, fazlası var bence eksiği yok. İlk okuduğum kitabında zaten Mesnevi tarzı, şiirsel anlatımına bayılmıştım. Bu kitapta aynı tarzda. Hiç yormadan akıcı bir şekilde bitiyor kitap. Betimlemeleri de muhteşem. Şeytanın isyanını, yasak elma dediğimiz Cennetteki ağacı, dünyaya düşmeleri ve birde tüylerimi diken diken eden bölüm Habil ve Kabil... Bunların ve daha fazlasını gayet uzen ve akıcı almış yazarımız. Bilgi de edindim benim için güzel bir kitaptı. En etkileyici yer zaten söylediğim gibi Habil ve Kabil'in anlattıldığı kısımlardı. Bir solukta okudum. Habili öldürdüğü kısımda gerçekten kelimeler nasıl yetti anlamadım. Çok şaşırdığım bir kısım var burada Kabil kardeşini öldürdükten sonra onu gizlemek, saklamak istiyor. Ne yapacağını bilmiyor, bir karga gelip toprağı eşelemeye başladığını görünce aynısını yapmaya başlıyor, onu toprakla örtmeye, gizlemeye çalışıyor. bu kısımda tüylerim diken diken.Tabi vicdan sonradan faaliyete geçsede olan oldu artık. Ölen geri getirilemez. Kabil'in anlında Habil'in katili yazıldı bir kere. " Alnının bir tarafında Habil'in katili, yazılı senin. Ama diğer yanında Habil'in kardeşi. Hiçbir kalp dayanamaz buna. Ne de olsa insansın sen nasıl dayanacaksın? Nasıl güç bulacaksın? (s.337) ,, ... (Mervé)
“Bütün bunları Aklım almıyor Ama kalbime sığıyor. Ey, sorgulayan aklıma değil de kalbime bu genişliği veren Allah’ım. Ve ey ki aklımın her şeye yetmediğini sezecek gücü de yine aklıma veren Allah’ım. Aklım iyi ki almıyor. Çünkü Yaratan, yarattığı şeyin sınırları içine nasıl sığabilir?” Nazan Bekiroğlu kendi dilini ve tarzını oluşturmuş, üstüne laf söylenemeyecek kadar başarılı bir yazar benim için. Kitaplarını okurken bir anda kendinizi şiir kitabı okuyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz ve bu 300-400 sayfa boyunca kesintisiz devam ediyor. Düz yazıyı nasıl bu kadar başarılı bir şekilde şiirselleştirebiliyor hâlâ çözebilmiş değilim. Tek bildiğim onu okurken zamanın nasıl geçtiğini fark edememem. Şimdi gelelim “La Sonsuzluk Hecesi” kitabına. Hepimizin bildiği Adem ve Havva hikayesine bambaşka bir boyut kazandırmış Nazan Bekiroğlu. Tasvirler, betimlemeler öyle kuvvetli ki şeytanla siz de karşı karşıya geliyorsunuz, elmayı beraber yiyorsunuz, cennetten beraber kovulup beraber geliyorsunuz dünyaya. İnsan oluşunuzu yaşıyorsunuz kitapla beraber. (feray)
Kitabın Yazarı Nazan Bekiroğlu Kimdir?
3 Mayıs 1957 tarihinde Trabzon'da doğdu. İlk ve orta tahsilini aynı kentte yaptıktan sonra Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1979). Dört yıl lise öğretmenliği yaptı. KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü'ne öğretim görevlisi olarak girdi. (1985). Orhan Okay yönetiminde sürdürdüğü Halide Edib Adıvar'ın Romanlarının Teknik Açıdan Tahlili konulu doktorasını tamamladı (1987). Aynı bölümde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Şair Nigar Hanım konulu çalışmasıyla doçent oldu (1995). 1998'den itibaren aynı fakültede açılan Türkçe eğitimi bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Nazan BEKİROĞLU 4 Mayıs 2001'de profesör olmuştur
Şehirli bir ailenin üç çocuğundan en küçüğü olan Nazan Bekiroğlu; kendi ifadesiyle 'ehl-i kalem ve kelam' bir baba ile titiz ve oldukça eğitimli bir annenin, iki de ağabeyin ikliminde epey nazlanarak, korunarak, esirgenerek büyümüştür. Çocukluğunda Türkçesi bozulur diye sokak yasaklanmış ve arkadaşları seçilmiştir, bunun için konuşurken Karadenizliliği hiç hissedilmez. Bekiroğlu, Türk Edebiyatı dergisi röportaj yazarı Belkıs İbrahimhakkıoğlu'na verdiği bilgilerle, kendini ve (birbirini andıran) hikayeleriyle şiirlerini şöyle anlatmıştır.
Doğduğu ay (3 Mayıs), ruh dünyası ve ardından şiir ve hikayelerinde hep yer almıştır. Altı yaşına kadar oturdukları, konak yavrusu denilebilecek büyük evde yaşadıkları, hikayelerinin şuur altı malzemesini hazırlamıştır; 'Çini dolap tutamakları, billur kapı kolları, vitraylardan süzülen efsunlu hava, kapı yanında açan filbahri çiçekleri, taş duvarlardan fışkıran yabani incir dalı, kocaman halının göbeğine düşen sarı ikindi güneşi, geceleri yatağa uzanan dalga sesleri ve bu seslerle karışan martı çığlıkları.' Bütün bunların izdüşümleri daha çocukluk yıllarında sanatkar ruhunu yoğuran dünyanın temelini teşkil etmişlerdir.
On dört yaşında babasının vefatıyla beraber ailenin ekonomik ve sosyal rengi değişir. Konaktan apartman dairesine geçiş yazarın içe dönük ruh yapısının teşekkülünde ve duyarlılığının şekillenmesinde etkili olmuştur. Daha sonra yüksek tahsil için aileden uzaklaşması bakışlarını dış dünyaya çevirmesini Anadolu'yu ve insanını tanıtmasını sağladı. Öğrencilik yıllarında halk edebiyatı ve Orta Asya estetiğinin peşinde idi. Bunu bir ölçüde ilk hikayelerine de yansıttı. (Hava Hanım Öldü) . Gerek sanatkar, gerekse akademik kişiliğinin gelişmesinde hocası Orhan Okay'dan teşvik ve destek gördü.
Kendi ifadesiyle, kendini asıl buluşu mezuniyet sonrası yıllara rastlar. 1979 yılında apartmandan tekrar eski, müstakil ve bahçeli bir eve taşınırlar. Böylece sanatkarımız, ruhunu harekete geçiren atmosfere yeniden kavuşur. Daha sonra bir İstanbul seyahatinde hayatına Osmanlı ve Topkapı girer ve bu saray giderek, adeta bir tutkuya dönüşür. Ama onu çeken Osmanlı'nın zaferleri ya da yenilikleri değildir. 'Saray'ı özellikle insani yanı ile yakalamaya çalışır.
Bekiroğlu, edebiyata ve özellikle şiire meraklı bir aileden geliyor. Baba ve anne şiiri duyan ve duyuran insanlar. Babası 'Hedef' adlı bir mahalli bir gazetenin sahibiydi. Basılmamış roman denemeleri ve pek çok şiirleri bulunan, tarihe ve bilhassa Osmanlı tarihine meraklı bir zattı. Bekiroğlu 'güzele ilgi duymayı' babasından öğrenmiştir. Okumayı, kendisine sevdiren babasıdır. 'İçinde Bir Sızı Var' hikayesinde kahraman da babasıdır.
Bir zamanlar Tanpınar'ın etkisinde kaldığını şu anda bu etki üzerinden attığını söyler. Hayran olduğu Dostoyevski'den insan ruhunun labirentlerini vermesi bakımından etkilenir. Oscar Wilde'ın insan ruhunun evrensel prensipler doğrultusunda ve çok sade çizgilerle hikayeler yazmasından etkilenir. Nun Masalları döneminde Oscar Wilde gibi hikayeler yazmak ister. Nun Masalları'nın sade görünümünde onun etkisinin olduğunu söyler. Mustafa Kutlu'dan teknik anlamda geleneğe yaslanması yönünden etkilenir. Sezai Karakoç'tan geleneğin dönüştürülerek bugün nasıl kullanılabileceğini öğrendiğini söyler.
Nazan Bekiroğlu Kitapları - Eserleri
- Yusuf ile Züleyha
- Lâ: Sonsuzluk Hecesi
- Nar Ağacı
- Cam Irmağı Taş Gemi
- Cümle Kapısı
- Mavi Lale
- Mor Mürekkep
- İsimle Ateş Arasında
- Nun Masalları
- Şair Nigâr Hanım
- Yol Hali
- Mimoza Sürgünü
- Kelime Defteri
- Karınca İzleri - Hikmet Aksoy Kitabı
- Mücellâ
- Halide Edib Adıvar
- Yerli Yersiz Cümleler
- Kehribar Geçidi (Ciltli)
Nazan Bekiroğlu Alıntıları - Sözleri
- hayatı seyretmeye alışkındı Mücellâ (Mücellâ)
- Ufukta bir gövdenin göründüğünü, ışığın tan üzerinde belirdiğini ümit ederek ama bir türlü görmeyerek. (Kelime Defteri)
- Belki bir gün gelirsin. (Kehribar Geçidi (Ciltli))
- Ne yani kıymet bilmeyenlerin elinde heba olup gitse miydi canım kitaplar ? (Kehribar Geçidi (Ciltli))
- Eğer aşk bir kere gerçekleşmişse yapılacak en uygun şey kaderi onun ellerine teslim etmektir... (Kelime Defteri)
- " Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kâzasız belâsız nasıl geçeyim? " (Yusuf ile Züleyha)
- "Akıl ve Kalp: Aklıma yaslansam kalbim, kalbime yaslansam aklım yarı yolda bırakıyor." (Kelime Defteri)
- "İnşirah süresine ve seccademe kapanmış ağlıyorum." Secde yerini görecek kadar aydınlık. Necip Fazıl'ın sırrı (Cümle Kapısı)
- "Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?" (Yusuf ile Züleyha)
- "Kahraman sen olsan da, hikâye benim..." (Nar Ağacı)
- İnsanlık arenalarda olmasa da gladyatör dövüştüren zihniyeti bugün hâlâ taşıyor. (Yerli Yersiz Cümleler)
- Ya bu kadar sabırlı olmasaydım ya da bu kadar derinden kırılmasaydım. (Yerli Yersiz Cümleler)
- Beşiği sallayan el dünyaya hükmeder. (Halide Edib Adıvar)
- Fakat ömrünün çiçeğinden söz etmemiz gerekirse, bu mutlaka hanımelidir. En sevdiği çiçektir hanımeli, bunun birinci nedeni de kokusudur. Bu koku Nigâr Hanım'ın ruhunda yeni açılımlar yaratmaktadır. (Şair Nigâr Hanım)
- İçine bak, imkansız bir şey olmadığını göreceksin. Kapat gözlerini gitsin. (Mor Mürekkep)
- Şimdiye kadar bütün öğrendiklerim ... Hayata dair, hiçbir şeyi anlamama yetmediler. Öyleyse onları unutmalıyım. Unutmalı ve yeniden başlamalıyım. (Mor Mürekkep)
- Bahar, bir yığın hatıranın ayrıntısında ruha dair bir hikâyedir... (Mavi Lale)
- “Ateşe düşmeyen yanmayı nereden bilsin? Elini bıçak çizmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?” (Yusuf ile Züleyha)
- " Allah'ım " dedi, " Hiçbir şeyim olmasa bile sana şu nefes için hamdolsun." (Nar Ağacı)
- Fakat bütün istediği yorgun başını dinlendirebileceği müşfik bir dost omzudur. (Şair Nigâr Hanım)
Editör: Nasrettin Güneş