diorex
Dedas

Laisizm - Abdurrahman Dilipak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Laisizm kimin eseri? Laisizm kitabının yazarı kimdir? Laisizm konusu ve anafikri nedir? Laisizm kitabı ne anlatıyor? Laisizm PDF indirme linki var mı? Laisizm kitabının yazarı Abdurrahman Dilipak kimdir? İşte Laisizm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 16.05.2022 11:00
Laisizm - Abdurrahman Dilipak Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Abdurrahman Dilipak

Yayın Evi: Beyan Yayınları

İSBN: 9789754730172

Sayfa Sayısı: 176

Laisizm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Laiklik bizim dışımızda doğdu, büyüdü, gelişti. Bizim tarihimiz, inancımız, kültür değerlerimizle de hiçbir paralelliği yok. Laikliği savunanların ileri sürdükleri iddiaların karşılığını da bulamazsınız. Laiklik, Siyasi iktidar ve kilise mücadelesinin, Hıristiyanlığın kendi içindeki mezhep çatışmalarının ürünü olarak hayat buldu. Laisizmi İslâm dünyasına yamamak imkansızı başarma çabasından başka bir şey değildir.

Laisizm Alıntıları - Sözleri

  • İslam toplumundaki Halife, Allah'ı ya da İslamı temsil etmez. Müslümanları temsil eder ve kutsal bir konumda bulunmaz. O sebeple İslamla Teokrasiyi ilişkilendirmek de mümkün değildir.
  • 1950 öncesi Türk Dil Kurumu sözlüklerine bakılırsa, "Kemalizm, Türk'ün Dinidir" denir. Din madde­sinde bunlar yazılıdır. İslam, bu çevrelerin gözünde bir "Arap İdeolojisidir". "Kabe Arabın olsun, Çankaya bize ye­ter" denmektedir. "Kıblemizin Anıtkabir olduğu" anlatıl­maya çalışılmaktadır.
  • "İttihat Terakki laikliği, münafıklıklarını gizlemek için yüzlerine giydikleri, işlerine geldiği gibi yorumladıkları bir maskeden başka bir şey değildir. Gerektiğinde, müslümanlara karşı dini korumak, yabancı dostlarına karşı da dini reforme etmek için bir araç. Zaten Kur'an-ı Kerim de bu gayret sahiplerine dikkat çekmektedir. "İnanmış olanlara rastladıkları zaman -biz de inandık- derler, fakat şeytanları ile yalnız kaldıkları zaman -Biz de sizinle beraberiz-Biz sadece onlarla alay ediyoruz-derler. Onlara -insanların inandıkları gibi siz de inanın dense -yani beyinsizlerin inandığı gibi mi inanalım- derler. İyi bilin ki asıl beyinsizler kendileridir fakat bilmezler. Onlara-Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın- denildiğinde,-Biz sadece islah edicileriz-derler iyi bilin ki onlar ortalığı bozanlardır, fakat anlamazlar" (Bakara, 2/8-14).
  • "Din, insanlarda metafizik düşünceyi uyandırarak onların düşünce alanını genişletir. Hayatın gerçeğini arayan insanlar, hayatlarını anlamlı kılacak şeylerin peşine düşerler. Birey; absürd bir biyolojik yaratık, toplum da bir sürü olmaktan çıkar."
  • Bir kişi inanıp inanmamakta özgürdür ama, inancını kendi davranışına göre yorumlamak hakkına sahip değildir.
  • "Din aynı zamanda insanların iyi iş yapmalarını, sözlerinde durarak adil bir düzen oluşturmalarını ve doğruyu aramalarını da ister."
  • "Şimdi; hem Demokrat, hem de Atatürkçü olduğunu söyleyenler doğru söylesinler: Atatürk'ü mü çok seviyorlar, yoksa Demokrasiyi mi? Eğer biri için diğerini feda etmeleri gerekirse hangisini feda edebilirler? Yani halkı mı, o halkın kurtarıcı olarak kabul ettikleri Ulu Önder (Führer)'i mi? M. Barlas, bu sorunun cevabını şu cümlelerle çaıpıcı bir biçimde ortaya koyuyor: "Bugün, eğer örneğin çoğunluk istese ve bu da anayasal kurallar çerçevesinde yapılmış bir seçim ya da referandum sonucu ile ortaya çıkarsa, Türkiye'de İslamCumhuriyet kurmak mümkün olabilir mi?" Barlas, ne toplumdan ne de M. Kemal'den geçme eğiliminde değil. Bu ikisi arasında bir paralellik kurana kadar krizlere katlanma eğiliminde. Atatürk öldü. Atatürk'ü bun- dan sonra demokratlaştırmak mümkün olmadığına göre geriye tek çözüm yolu kalıyor. "Toplumu, eğitim yolu ile Atatürkçüleştirmek, o zaman halk Atatürk'ü ve onun devrimlerini isteyecek ve ona göre yaşayacak, bunu siyasal bir talebe döndürecek, böylece Demokrasi ile Kemalizm paralellik içine girecek ve biz o zaman krizlerden kurtulacak, laik bir toplum olacağız. Atatürk'e ve Atatürkçülüğe uymayan ne varsa atmaya hazır mısınız, mesela dininizi nasıl Kemalist bir yapıya dönüştüreceksiniz? Sıkı durun, Din dersleri niçin zorunlu oldu sanıyorsunuz, niçin Diyanet teşkilatı devletin içinde bürokratik bir yer işgal eder ve devlet, milyarlarca lira imam maaşı öder? Barlas, konuyu açık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır: "Demokrasi ile Atatürkçü toplum modelini bağdaştırmak zorundayız. Bunu başaramadığımız takdirde, krizleri sürekli yaşar ve sebeblerini arar dururuz." Ali Bulaç, "Gündemdeki Konular" kitabında bu konuya değinerek devletin; dini, Kemalist bir temele oturtma gayreti ile ilgili olarak, Kazım Oksay'ın 13 Aralık 1986 tarihinde TBMM'de, DİB bütçesi ile ilgili olarak yaptığı konuşmayı alıntılayarak devletin bu konudaki tavrını belgelemektedir. Oksay şöyle demektedir: "Diyanet işleri başkanlığının hizmetleri, Cumhuriyetimizin demokratik ve laik karakteri gözönünde tutularak verilmektedir. Böylece milletimizin manevi alandaki ihtiyaçları, bizzat devlet tarafından karşılanmakta ve demokratik rejim için tehlike teşkil edebilecek akımların, gerçekçi ve akılcı tedbirlerle önlenmesine çalışılmaktadır" . " ... Ancak, bu hizmetlerin anayasa ve kanunlar çerçevesinde topluma maledilmesi, devlete ve rejime zarar verebilecek eylem ve davranışları akamete uğratacak bir şuur ve muhteva içerisinde verilmesi gereğini de varlığımızın devamı için önemli ve hayati bir mesele olarak addediyoruz". Hedef belli. Bu hedefe göre örgütlenmiş bir diyanet teşkilatının ya da zorunlu din dersleri programının gayesi açıkça göıülmektedir. Bu yaklaşım, her halde laik bir yaklaşım değildir."
  • Hem laik ve hem de müslüman olma iddiası, komik bir çelişki ve tutarsızlık ifadesidir.
  • "Osmanlı devleti, giderek yasama yetkisini kendi elinde toplayınca, dine dayalı yasal düzenlemeler ülkede yaşayan azınlıklara sorunlar çıkarmaya başlamıştı. Tanzimatla devletin hukuk düzeninde azınlıkların kendi hukuklarına imkan tanıyan bu tür bir reform hareketi gündeme gelmişti. Uzun zaman batıda kalan ve batı kültürünün etkisi altında projeler üreten Mustafa Reşit Paşa'nın kaleminden çıkan Tanzimat hareketi ile Osmanlıda yeni bir dönem başlıyordu... Bu hareketi, 1. ve 2. Meşrutiyet dönemleri izleyecek ve sonuçta Osmanlı imparatorluğu Sevr'le taklit etmeye çalıştığı ülkelerin avucuna düşecek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile de, tarihi misyonunu tamamlayacaktı. Aslında Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Tanzimatçı, İttihat Terakki geleneğinin bir devamı olan bir grup tarafından kurulmuş ve Osmanlı devletinin yıkılışına yol açan Tanzimat sürecini, devam ettirme gayretinin ürünü olan bir siyasal zihniyetle örgütlenmişti. Bugün yaşadığımız sorunlar, bu zihniyetin özünde varolan çelişkilerin ürünüdür."
  • Eğer gerçekten Kemalizm, bir din ise (ki adına amen­tüler düzenlenip, mevlütler yazıldığına göre ) ve 1946 TDK sözlüğündeki Din maddesi doğru ise, Türkiye'de Kemalist bir teokrasiden söz edilebilir. Bu anlamda Kemalizm; felsefî ve semavi bir din değil, bir uygarlık dinidir.
  • "Yalan bitsin artık. Zulüm bitsin. İnsanlar özgür olsun. Çağdaşlığın da, gelişmenin de, bireysel ve toplumsal mutluluğun da yolu özgürlükten geçmektedir. Köle düzenine hayır."
  • "Din ile devletin kurumsal anlamda birleşmesi, yasama ve yürütmenin denetim altına alınması uzun sürecek bir saltanat dönemine kapı aralayacaktır. Halifelik makamı babadan oğula geçmektedir. Ehl-i Sünnet bir devlet modeli oluşturmasına rağmen, Şia'daki imamların kan birliği ve Seyyidlik geleneği, Osmanlı'da, Osmanoğulları'na dayanan bir kan birliğine dönüşecektir. Bu da zaman içinde İslam dışı davranışları da olsa saltanat sahiplerinin halife ünvanını terketmemeleri yüzünden hilafet makamının yozlaşmasına sebeb olacaktır. Kendileri dinin kurallarına uymadıkları zamanlarda, fetva yolu ile dini kendi davranışlarına göre te'vil edecek "Kapı kulu ulema" tipine sarayın kapısını açacaklardır. Saltanat kendine bağlı dini makamı (Şeyhülislamlık) Bir denetleme kurumu olarak değil de halka karşı bir maske olarak kullanma yolunu seçecektir. 2. Mahmut buna örnektir. Hiddetlendiğinde "Ya kelleni ya da fetvayı gönder" diyebilecektir."
  • Çoğu kez cehenneme giden yollar iyi niyet taşları ile döşelidir
  • "Devletin dine müdahalesi, TSE damgalı bir din üretme gayretinden, devlet eli ile dini ruhbanlara mahkum etme gayretinden kaynaklanmaktadır. Devletin diyanet bütçesine ayırdığı para, solcuların zannettiği gibi İslam'a hizmet için değil, dini kontrol altına almak için ödenen bir rüşvet anlamındadır."
  • "Siyasi otorite; "İlmi, dini, mesleki ve siyasi teşekküllerin referans ve teminatlı desteklerini almadan" hiçbir işe girişmemek durumundadır. Adalet ve meşruiyet ancak böyle sağlanabilir. Böyle bir düzende; dinler arasında rekabet değil, dayanışma söz konusudur. Yine din ile bilim ve din ile siyaset arasında da zıtlık değil paralellik doğacaktır. Amaç; özgür, barış içinde mutlu, medeni bir toplum ise bilim, siyaset, ekonomi ve bir düzeni oluşturan her şey aynı bütünde yerli yerine oturmalı ve bu parçalardan herhangi biri, kendi varlığını bir başka parçanın yokluğu ile temellendirmemelidir. Sekülerizmi çağdaşlık olarak ele alıyorsak, İslâm adına insanlığa modern bir dünya vadedebiliriz. Böyle bir geleceği mümkün kılacak tüm dinamikler; İslam'ın özünde, onun öğretisinde mevcuttur. Eğer Laiklik; sivilleri, ruhbanların tekelinden kurtarmaksa İslam; zaten ruhban "Din adamı sınıfını" reddetmektedir. Eğer laiklikten amaçlanan; dinlerarası barışsa, zaten İslam bunu öngörmektedir. Laiklik; bir özgürlük ve barış düzeni için öngörülen bir araçsa, İslam zaten bunu sağlamak için düzenlemeler getinnektedir. Eğer laiklik; dini, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hayattan tecrit etme operasyonu ise, buna kimsenin gücü yetmez, bu bir gerçeği görmemezlikten gelmek, varolan gerçekler karşısında kafayı kuma sokmak anlamına gelir..."

Laisizm İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Laisizm, Türkiye'deki Laiklik Serüveni ve Devlet Bürokrasisi: Eser Türkiye'deki laiklik serüvenini ve laiklik serüveninden kaynaklanan sosyal, toplumsal problemleri ele almadan önce; "Bizantinizm", "laiklik", "sekülerizm" kavramlarını sosyo-kültürel açıdan detaylı bir şekilde insanlık tarihindeki yeriyle ele alıyor, bu perspektiften, parametreden bakıldığında, laisizm'i ve sekülerizmi savunan çevrelerin aksine, yazar; İslamofobi, muasırlaşma, çağdaşlaşma, ilerleme, gelişim gibi sorunsalları derinlemesine köküne inerek çözümleme gayreti içine giriyor. Hristiyanlığın; pleblerin, kölelerin dini olduğu dönemde getirdiği hakların(Gladyatör Savaşlarının yasaklanması, pazar günlerinin tatil olarak kabul edilmesi, hedonist sosyal hayata yönelik kısıtlamalar) neo-pagan direnişle dinin kurumsallaşması ile beraber ortadan kaldırılmasının bir başka ifadesi olan "sekülerizm"; ve belirli durumlarda devlet otoritesinin din üzerindeki tahakkümünü gerekçelendirerek Bizantinist bir kültürel nitelik taşıyan "laiklik", Roma Uygarlığı'nın sosyal formasyonuyla birlikte inceleniyor. Aynı zamanda bu iki kavramı tarihsel serüvenlerinin yanında etimolojik olarak da inceleyerek, laikliğin "ruhban sınıfta bulunmama" durumunu ifade ettiği beyan ediliyor. Bu iki kavramın Modern Avrupa'nın oluşumundaki yerine değinilmesinin ve kapitalist merkeziyetçi ulus devlet modelinin tahakkümündeki işlevlerinin beyan edilmesinin ardından(coğrafi keşiflerin, sömürgeciliğin, milli monarşilerin meşru bir temele oturtulması) "İslâmı laikleştirme" çabasının Batı kültürüne entegrasyonun, sömürgeleşme pratiğinin ürünü olduğu daha iyi analiz edilebiliyor. Herhangi bir bürokratik kurumu kabul etmeyen, ruhban sınıfı barındırmayan, diğer dinin mensuplarına özerklik tanıyan İslâmî kültür(hatta Medine Sözleşmesi'nde her dini inanç mensubuna kendi dinine inanma, ibadet etme, kendini savunma, cemaat kurma hakkı tanınmış ve çok kültürlü bir sosyal yapının temelleri ortaya atılmıştır.); "laiklik" kavramının doğrulanması adına merkeziyetçi bir ruhbanlık dinine dönüştürülüyor. "Ruhbanlığın olmadığı İslâm, neye karşı laikleştirilecektir?" sualinin zihinlerde belirmemesi adına; devlet otoritesi yanlısı, Batıcı yeni bir İslâm kültürü Türkiye egemenlerinin inisiyatifinde yaratılıyor. Eserde; İmamhatiplerin, Diyanet İşleri Başkanlığının, öncesinde, 15. yy.dan itibaren Batıcı modern devlet formuna bürünen, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Şeyhülislamlık kurumunun, ve diğer devletin ideolojik aygıtı konumuna indirgenmiş dini kurumların işlevinden, din ile alaksızlığından bahsediliyor; ve İkinci Mahmut'tan Mustafa Kemal'e kadarki Batılılaşma sürecinde yapay bir İslam'ın nasıl yaratıldığından; Türkiye'deki laiklik anlayışının dini devletin tekeline almaktan, Batı uygarlığına yönelmekten başka bir şey olmadığı ortaya koyuluyor. Aynı zamanda Batıcı temellerle Batı kültürüne entegrasyonun sömürgeleşme pratiği olduğu ortaya koyulduktan sonra, tek parti döneminin ve ardı sıra gelen rejimlerin laikliği sivil İslâmı ortadan kaldırmak adına araçsallaştırdığından ve resmi ideolojiye dayalı bir kurumsal ruhban İslâmın devlet eliyle yaratıldığından; sosyal formasyonda bulunan dini kurumların temel misyonunun dini çarpıtmak; devletin ve onun bağlı olduğu Avrupa'nın çıkarları doğrultusunda TSE damgalı bir din yaratma çabasının ürünü olduğundan bahsediliyor. Gerek Türkiye'nin İsrail ve Batı Avrupa ile kurduğu yakın ilişkiler, gerek kapitalist entegrasyonun sağlanması adına sivil direnişlerin ortadan kaldırılması; devletin ideolojik aygıtı hâline getirilmiş dini kurumlar aracılığıyla normalleştirilebilmiştir. Faiz ekonomisinin varlığı, üniter bürokratik devlet hukuku, azınlık uluslara yönelik baskı politikaları, lider kültü ekseninde oluşturulan Teokratik Türkiye rejimi; dinin yeniden yaratımı aracılığıyla kurumsallaşabilmiştir; laisizm'in buradaki işlevi İslâmı pasifleştirmek, Batı'nın hükmettiği Türkiye bürokrasisinin değerleriyle değiştirmek olmuştur. Aynı zamanda Amerika'nın ve Avrupa'nın baskıları aracılığıyla yerleştirilen laiklik kurumunun ve ruhban İslâmı'nın yarattığı mağduriyet üzerinden yükselişe geçen Siyasal İslamcı akımların gerçekte yine Batı tarafından komuta edildiği, radikal bir dönüşüm için çaba göstermek bir yana başta İsrail'le kurulan ilişkiler olmak üzere, Kemalist rejimden miras alınan dış politikayı ve sosyal yapıyı koruduğu ortaya konulmuş, ve merkez-sol grupların sağcı yönetimlerin "din yanlısı" olduğuna yönelik yanılsaması çürütülmüştür. Son 80 sayfada ise ağırlıklı olarak Türkiye'deki laiklik anlayışı, laisizm tezlerinin referansları ortaya atılarak İslâm ile ilgili önyargılar çürütülmeye çalışılmıştır. İslam'ın çok kültürlü, sosyal adalet normlarını içeren, direnişi ve ezilenin yanında olmayı öğütleyen niteliğinden bahsedilerek İslâm tarihinden ve İslam uygarlığından örneklerle İslâmî sosyal modelin hakikatteki yapısından bahsedilmiştir. (Akın Yılmaz)

Dilipak Türkiye'de en çok tartışılan, uğruna darbeler yapılan bir kavramı bir başka açıdan anlamaya, anlatmaya yorumlamaya çalışıyor. Türkiye'de Laiklik tecrübesi, Laikçilerin trajikomik laikçi pratikleri, 'Laik-İslam' projesi, Kemalistlerin Laiklik konusunu Cumhuriyetle ilişkilendirmeleri ve dünden bu güne yaşananlar... Laiklik olmadan Cumhuriyet, Cumhuriyet olmadan demokrasi olmaz mı ? (Ömer Yaşar Delibaş)

5816 sayılı özgür ve demokratik yasa!?!?!?!?!?!?!?: O kadar çok bu konu ile söyleyeceklerim var ki 5816 ya takılacağı için maalesef konuşamayacağım.. Sözde demokratik ve özgür bir ülkede yaşıyoruz. Keşke Abdurrahman Dilipak gibi cesur olabilsek ve ve bu davaya baş koyabilseydik. Bu davaya kendini adayan bir çok kişi vardı bazıları rahmetli oldu Rabbim cennetini ve cemalini göstersin, bazıları da hala savaşmaya devam ediyor..Ustad'ın Kemalizm ile ilgili bir çok eseri var elimden geldiğince okumaya çalışıyorum ve insanlara da tavsiye ediyorum.. Allah razı olsun hocamdan.. (Mete Hun)

Laisizm PDF indirme linki var mı?

Abdurrahman Dilipak - Laisizm kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Laisizm PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Abdurrahman Dilipak Kimdir?

1969 da Konya İmam-Hatip okulundan mezun oldu. Güzel Sanatlar Akademisine girmek için resim dersleri aldı. Ancak İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arap ve Fars Filolojisine girdi ve bu arada iki yıl okuduktan sonra İstanbul Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik Halkla İlişkiler Yüksek Okuluna kaydoldu ve 1980 de bu okuldan mezun oldu.

1964 yılında kısa süreli "Düziçinde Kasırga" isimli bir kartela gazete çıkarttı. 1969 da, D.S.İ. 6. Bölge Müdürlüğünde Arazi Elektirifikasyonu Kontrolü olarak çalışma hayatına başladı, 1971 judo antrenörü oldu, 1972 kurucu Fetih Yayınevini ve Hertür Yayın Dağıtım Şirketini kurdu, 1973 Yeni Sanat Dergisi Yayın Kurulunda yer aldı. Aynı yıl MTTB Sinema Kulübü üyesi oldu. Ardından, Burak Film Kurucu Ortakları arasında yer aldı ve Milli Sinema Tartışmalarına Katıldı. 1977 Adım Dergisi Genel Yayın Müdürü, 1988-1990 Dış Politika Dergisi Yayın Yönetmeni, 1972-1993 Milli Gazete yazarı, 1978-93 Bazın Hicret Dergisi Genel Yayın Müdürü, Seriyye Dergisi sorumlu Yazı İşleri Midürü, 1994 Cıngar Mizah dergisinde yazar. 1993 den itibaren Akit gazetesi, 1990 dan itibaren haftalık Cuma Dergisi'nde yazar, 1996-1997 Haftalık Selam Gazetesi, 1996 günlük Yeni Şafak Gazetesi, Aylık Görüş (Almanya), Aylık Pir dergisi, Gazete Gazetesi'nde yazarlık yapmıştır.

Abdurrahman Dilipak Kitapları - Eserleri

  • Coğrafi Keşiflerin İçyüzü
  • Bir Başka Açıdan Kemalizm 1
  • Laisizm
  • Neden Şeriata Karşılar?
  • İnönü Dönemi
  • Menderes Dönemi
  • Cumhuriyete Giden Yol
  • Vahdet Ama Nasıl?
  • Bu Din Benim Dinim Değil
  • Yağmalanan Ülke Türkiye
  • Bir Başka Açıdan Kadın
  • İhtilaller Dönemi
  • Filistin'de Bir Çocuk
  • Yeşil İle Kırmızı
  • Çanakkale Geçildi
  • İnsanlığın Tarihi
  • Sorunlar Sorular ve Cevaplar 1
  • Anayasa ve Demokrasi
  • Anya Manya Kumpanya
  • Yaşasın Şeriat
  • Dam Üstünde Saksağan
  • Türkiye Nereye Gidiyor?
  • Cumhuriyete Giden Yol
  • Mehtike
  • Uzak Doğuda Bir Filistin (Moro)
  • Terörizm/ Terörist Kimdir?
  • Gün Doğarken
  • Savaş Barış İktidar
  • Güneyin Gelini
  • Laik Demokratik Cumhuriyet İlkelerine Bağlı Kalacağıma
  • Ortak. Payda
  • İslam Savaşçıları
  • Arayış
  • Şişli Terakki Davaları

Abdurrahman Dilipak Alıntıları - Sözleri

  • Bilim adamlarına, düşünürlere , sanatçılara, her alanda yeni kaabiliyetlere ihtiyacımız var. Bizim olmayan bir dinin misyonerlerinin etkisinden kurtulmak için buna mecburuz. (Bu Din Benim Dinim Değil)
  • Hemen herkes, kişiler, tüm kurum ve ülkeler terörü lanetlerken, kendi terörünü kutsamakta, bu yola başvuran kişi, halk ve milletler kendi şiddet gösterilerinin kişilerin, halkların uluslararası hak, özgürlük ve bağımsızlıkları yolunda verilmiş bir mücadele olduğunu ileri sürmektedir. (Terörizm/ Terörist Kimdir?)
  • ben demokrat değilim, demokrasi kelimesini kullanmadan da ben umutlarımı, ütopyamı açıklayabilirim.. Hatta bu günkü vıcık vıcık demokrasi kokan nutuklardan, siyasal hayattaki demokrasi edebiyatından da bıktığımı, hatta nefret ettiğimi söyleyebilirim. (Anayasa ve Demokrasi)
  • Çanakkale başlı başına bir savaş mı, yoksa bir savaşın bir cephesi mi? (Çanakkale Geçildi)
  • Sanıldığı gibi, ilkellikle şiddet arasında yoğun bir bağ bulunmamaktadır. Yapılan araştırmalar, cahillerin şiddetle tanışıklığının çok ileri safhalarda olduğunu göstermektedir. Bir çok ilkel kavimde ise, modern toplumlara göre şiddet öğesi çok daha zayıftır. (Terörizm/ Terörist Kimdir?)
  • Cumhuriyet Halk Partisi ne kadar halka karşı ve halktan korkuyorsa, Halk Esasına dayalı bir zihniyelin ürünü, ya da onun adına örgütlenen bir parti olan Demokrat Parti de Halk kalabalıkları içinde ona yabancı idi. (Menderes Dönemi)
  • İslâm kendinden hiçbir şey çıkartılamayan ve hiçbir şey eklenemeyecek bir bütündür. Reforma muhtaç da değildir. O zamanı ve mekanı kuşatır. Din budur: İslâm ve burada herkes için yaptıklarının, layık olduğu şeylerin tam eksiksiz karşılıkları vardır. (Bir Başka Açıdan Kadın)
  • Muhammed, ibtida Allah’ın Resuluyüm diyerek ortaya çıkmamıştır; bunu düşünmemiştir.Bu düşünce, senelerce mücadele ettikten ve fikirlerini neşreyledikten sonra kendisinde hasıl olmuştur. Nokta dergisi (Bir Başka Açıdan Kemalizm 1)
  • Bir zamanlar TBMM'nin duvarlarında "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ibaresi yerinde "Ve emrühüm şura beynehüm" ayeti yazılı idi. O zaman Meclis girişinden başlayarak Meclis koridorlarının dört bir yanında, üzerinde Kurtuluş Savaşında kullanılan "La ilahe illallah" yada "Allahu ekber" veya "Nasrun minallah" ve fethün garib" yazılı ayet ve lafızlar yazılı idi. Şimdi bunlar suç aleti. Aslında 1. meclis milletvekillerinin tümünü bugün 163'ten yargılayıp mahkum etmek mümkün. Bu devleti kuranların inancını temsil eden semboller ve sloganlar artık irtica olarak damgalanıyor. (Cumhuriyete Giden Yol)
  • "Yalan bitsin artık. Zulüm bitsin. İnsanlar özgür olsun. Çağdaşlığın da, gelişmenin de, bireysel ve toplumsal mutluluğun da yolu özgürlükten geçmektedir. Köle düzenine hayır." (Laisizm)
  • Mehmed Akif tekrar Türkiye'ye döndüğünde yalnız bir adamdı. Öldüğünde bir İstiklâl Marşının şairi değildi sanki. Ve onun yazdığı marşa Avrupai bir beste uygun görülmüştü. Özü ile Müslümancı duygularla dolu, şekil olarak batı müziğinin unsurlarını taşıyan yeni bir armoni söz konusu idi. Sanırım biz o idik. Bizim bugünkü durumumuzu ifade ediyordu marşımız. (Cumhuriyete Giden Yol)
  • Basit kelime olarak şeriat: Suyun kaynağı, suyun kaynağına giden yol, geniş yol, açık yol. (Neden Şeriata Karşılar?)
  • Kuşkusuz, şiddet ve terörün olmadığı bir toplum düzeni oluşturmak için en sağlıklı yöntem, eylemleri şiddetli cezalarla caydırmak yerine, şiddet ve terörü ortaya çıkartan, onu meşru kılan şartları ıslah etmektir. (Terörizm/ Terörist Kimdir?)
  • Tefrikaya düşmeyin. Şeytan sizi Allah'la aldatmasın. Sonra yeni bir Kerbela yaşarsınız. (Neden Şeriata Karşılar?)
  • Herşeyi çarpıttılar. Ama artık gerçekleri daha fazla gizleyecek güçleri yok. Dünün hesaplaşmasından çok bugünümüzü kurmak ve yarın için yeni bir ütopya geliştirmek düşüyor bize. Batıyı tümü ile red değil, ama önerdiği tüm kavram ve kurumları yeniden yorumlayarak, kabul veya reddederek, batının yeni bir yorumu değil özgün bir dünya görüşü ve yorumu ile insanı ve eşyayı yorumlamak zorundayız. Sanıyorum, din bu noktada en kolay çıkış noktası olacaktır. En kolay değil, tek! (Coğrafi Keşiflerin İçyüzü)
  • Türkiye 'yi düşünüyorum da yağma edilmeyen bir nesne bulamıyorum ."Gerçekten yağmalanmadık, talan edilmedik neyimiz kaldı... Tarih , örf , inanç , kültür , namus , toprak , su , para eden ne varsa herşey.. Özyurdunda garip , öz yurdunda parya bir hayat yaşamaya mahkum insanlar.. Hırsızlama bir hayat .. Yıllarca içinde kanserojen madde bulunan deterjanları sonunda yasakladık, rasyasyonlu çayları yıllarca içtikten sonra , kalanlarını gömecek toprak tartışmasına giriştik. İzmirdeki O ZİGNA GOMEL OLAYI ... (Yağmalanan Ülke Türkiye)
  • Diderot un söylediği bir söz ( 1713-1784) Halka zorla kabul ettirilen yasalara içtenlikle uyduğu hemen hemen hiç görülmemiştir ... (Yağmalanan Ülke Türkiye)
  • Derileri kırmızı olduğu için değil yüzlerini kırmızı renkli boyalarla boyadıkları için bu isimle anılmaktadırlar. (Coğrafi Keşiflerin İçyüzü)
  • İnsanları inançlarının aksine davranışa zorlamak, onun kişiliğini yok etmektir. Bir insanın kutsalını yok etmek, onu hayvanlaştırmak... İnanç düşmanlığı insanlığın önüne kurulmuş tuzaktır ve insanlık suçudur. İnanç insanların varlık sebebidir... (Bu Din Benim Dinim Değil)
  • Karma eğitim ve kadının çalışma hayatına girmesi, kılık kıyafeti her şey kadın bedenini yeni Türkiye’nin ideolojik ve politik mankenine dönüştürmektedir. 19 Mayıs törenleri kızların dekolte kıyafetlerle kız erkek birlikte dans etmeleri, gösteri yapmaları, bu anlamda eskiye öfke ve meydan okuma anlamına gelmekteydi... (Bir Başka Açıdan Kemalizm 1)

Yorum Yaz