Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 - Kadir Mısıroğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 kimin eseri? Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 kitabının yazarı kimdir? Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 konusu ve anafikri nedir? Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 kitabı ne anlatıyor? Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 PDF indirme linki var mı? Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 kitabının yazarı Kadir Mısıroğlu kimdir? İşte Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Kadir Mısıroğlu
Yayın Evi: Sebil Yayınevi
İSBN: 9789755800486
Sayfa Sayısı: 629
Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Aziz Okuyucu !...
Lozan; muazzam bir imparatorluk mirasının han-ı yağmasıdır...
Türkün şahsına islamdan intikam alınarak, bütün bir islam dünyasının başsız bırakılmasıdır!...
Lozanın getirdiği, adalarla yunan stratejik çemberine alınmış iktisadi kaynaklardan mahrum, her türlü ünvan ve sıfatı yolunmuş gayrı tabii hudutların çizdiği küçük bir Türkiyedir.
(Arka Kapak)
Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 Alıntıları - Sözleri
- İsmet Paşa'nın başlangıçta Milli Mücâdele'ye inanmadığını Kâzım Karabekir'e: “Çiftlik kuralım; Kâzım Ağa, İsmet Ağa olalım!..” AÇIKLAMASI: Burada böyle kısaca temas edilmiş olan bu mes'elenin tafsilâtı şudur: Kâzım Karabekir, 30 Ekim 1918 tarihinde “Mondros Mütarekesi”nin imzâlanışını anlattıktan sonra şöyle demektedir: “İstanbul'da ilk görüştüğüm İsmet'ti. 29 Teşrin-i sâni”de (Kasım'da) Zeyrek'te misafir olduğum birâderimin bahçesinde Çamlıcalara kadar uzanan geniş manzara içinde İtilâfın (İtilâf Devletleri'nin) bir yığın tekneleri ile sanki istihzâ eden muazzam Süleymaniye Câmii, karşımızda Türklüğün bir heykel vekarı gibi mağrur duruyordu. Pek eski ve pek samimi arkadaşım İsmet çok bedbindi: “Gördün mü Kâzım? Herşey mahvoldu. Vaktile gördüğün gibi sürüklediler ve bitirdiler. Derdin ki; batıracaklar ve hayatımızla biz didişeceğiz. Fakat benim hiçbir ümidim kalmadı. Ben kararımı sana söyleyeyim mi Kâzım! Köylü olalım. Askerlikten istifâ edelim. Senin kaç liran var. Birleşelim Kâzım Ağa, İsmet Ağa olalım. Çiftlikle hayatımızı sürükleyelim. “İsmet ne söylüyorsun?!” dedim. “Zannediyor musun ki; bizi yaşatacaklar, Ermeni, Rumlar şarktan, garptan Türk'ü boğacaklardır. Bırak ki, benim bir tarla alacak param yok, fakat olsa da ayaklar altında zelilâne ölmektense, milletimizin bu kadar sene yediğimiz ekmeğini namuskârâne ölmekle ödemek daha çok yaraşmaz mı?!” “-Kâzım ne diyorsun? Sen vaziyeti henüz bilmiyorsun. Ordularımız mahvoldu. Boğazlara İtilâf hâkim, bütün cenup hududları açık bir hâlde... Asıl felâket, bizim içimizden Kâzım! Tasfiye yapacaklar, tasfiye! Anlıyor musun? Bugün harpte kazandığın paşalığı alacaklar; bir, belki de iki rütbe kaybedeceksin. Artık bize her şey düşman... Ben çok düşündüm. Neyimiz varsa birleştiririz, ne mümkünse alırız. Kâzım Ağa, İsmet Ağa... Ben başka türlüsünü göremiyorum, Kâzım. Sen de bir iyi düşün!” “İsmet, ben kararımı vermiş bulunuyorum. Bütün bu şeyleri vaktile Çanakkale'den içeri sokmamıştık. Nazarımda bostan korkuluğu gibi duruyorlar. Biz ölümü göze alınca hepsini yine dışarı atarız. Milletin mahvolduğunu görmek zilletindense, yaşadığını görerek ölmek daha türkçe olur. Ben dün boğazdan gelirken ahdımı verdim. Tek bile kalsam veya tek dağ başı dahi kalsa uğraşmak!.. Silâhımı, üniformamı kimseye vermeyeceğim. Azim ve tedbir, her ümide yol açar. Vaziyeti sen de anlarsın!..” “Kâzım, millete karşı mümkün olanı yapalım, fakat yapılamayacaktan fayda yoktur. Vaziyeti sen de anlarsın!” “-İsmet acele etme! Daha görüşürüz. Yalnız hepimizin İstanbul'a toplanması feci. Beni getirmemeliydiniz. Yapılacak ilk iş, ordularımızın başına gitmektir. Ne yap yap, beni bir kolorduya tâyın ettir. Anadolu'da olsun mümkünse kendi kolorduma... Hepimiz buradan uzaklaşalım. Yoksa günün birinde toptan bir ihânete kurban gidersek her ümit mahvolur!..” İşte Harbiye Nezâreti müsteşarlığı vazifesini son günlerde görmekte bulunan İsmet”le ilk temâsımız!..
- "Meydanlarda kan dökülerek kazanılan savaş,masada atılan imzalar ile kaybedildi."
- Bugünkü vatan hududlarının "değişmez" olduğunu sanan ve bu hususta zuhur eden bütün fırsatları kaybeden sahte Lozan kahramanının telkin ve te'sis eylediği acizlik siyasetinden kurtulacağımız günler, inşallah pek uzak değildir!...
- ... Mustafa Kemal, fırkasının Elli Yedinci Alayı'ndan iki yüz kişiyi saat beş buçukta Şunuk Bayırı istikametine sevk ederek ilerlemekte olan düşmana karşı süngü hücumu yaptırdı. Fakat hiç bir netice alamadı. Daha sonra alayın mütebaki kısmını, süngü hücümuna kaldıran ve bunun da erimesinden sonra emrindeki iki Arap alayı ile aynı taarruzları tekrarlayan M.Kemal yine hiç bir netice elde edemedi. (Düşmana parça parça taarruz ettirmek suretiyle yok edilmiş bulunan bu alay hakkında M.Kemal Paşa diyor ki: "Elli Yedinci Alay - Meşhur bir alaydır. Çünkü hepsi şehid olmuştu. - Kumandanları...")
- “Ah! Büyük cedlerimiz!.. Onlar da Galata, Beyoğlu gibi frenk semtlerinde yerleşirdi. Fakat yerleştikleri mahâllede müslümanlığın nuru belirir, beş vakitte ezân işitilir. Asmalı minâre, gölgeli mescid peyda olur, sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hâsılı o toprağın o köşesi imâna gelirdi. Beyoğlu'nu ve Galata'yı saran yeni yapıların yığını arasında o mescidlerden, o türbelerden bir-ikisi kaldı da gördük ki; cedlerimiz o kefere frenk mahâllelerinin toprağına böyle nüfuz ederlerdi. Biz, bugünün Türkleri, bilâkis Şişli, Nişantaşı, Kadıköy, Moda gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik, fakat o yerler, müslüman ruhundan âri, çorak ve kurudur. Bir Üsküdar'a bakınız, bir de Kadıköyü'ne; Üsküdar'ın yanında Kadıköy Tatavla'yı andırır. Eski Türkler'in ruhları ile yeni Türkler'in ruhları arasındaki farkı anlamak isterseniz, bu son asırda peydâ olan semtlerle İstanbul içlerini mukayese ediniz. Medenileştikçe Müslümanlıktan çıktığımızı tabii ve hoş gören eblehler uzağa değil, Balkan Devletleri'nin şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki, baştanbaşa yenileşen o şehirlerin her tarafında çan kuleleri yükselir; pazar, yortu günleri çan sesleri ışitilir. Manzara, halkın dinini ve milliyetini hatırlar; O şehirler, bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan âri değildirler. Artık Türk Milleti'nin ruhu bir râyiha gibi uçtu mu? Hayır, büyük kütlede yine o ruh var, fakat biz son nesil, bir sürü gibi büyük kaafileden uzaklaştık, kaybolduk; fakat daha uzağa gitmeyeceğiz, döneceğiz, tekrar büyük kafileye iltihak edeceğiz. Yeni tarzda yaşayışla cedlerimizin diyânetini mezcedip, bizi bu çoraklıktan, bu karanlıktan, bu ufünetten kurtaracak mürşidler, şairler, edipler, hatipler yetişmedi, fakat gayet tabii bir revişle büyük kafileye kendi kendimize döneceğiz."
- Aziz gençler!.. Unutmayınız ki, devletinizi, âlemşümul bir imparatorluktan mânâ ve maddede küçük bir Türkiye hâline getiren dâhili ve hârici düşman faaliyetlerine cevaz, meşrüiyyet ve hattâ itibar bahşeden Lozan'dır!.. Yeniden büyük devlet olma imkân ve ümitlerimizin yegâne kaynağı olan gençler!.. Unutmayınız ki, Lozan'ı yırtıp çiğnemedikçe "Büyük Türkiye" nin şafağı sökmeyecektir. Kadir MISIROĞLU 27 Ramazan 1390/ 26 Teşrinisani 1970 Serencebey/İstanbul
- Balkanlarda aleyhimize girişilen hazırlıkları fark eden bazı mebusların bu hususta ne düşünüldüğünü sorması üzerine Hariciye Nâzırı Asım Bey: "-Balkanlar'ın aleyhimize birleşmeleri külliyen yalandır. Balkanlardan imanım kadar eminim!..." diyordu. Vukuatın nihayet bir kaç ay sonra tekzip ettiği bu nazır hakkında nasıl bir hüküm vermek gerektiğini tayinden, insan adeta aciz kalmaktadır.
- "Mondros mütarekenamesi" ni imzalayan kabine, M.Kemal Paşa'nın tavsiyesi üzerine kurulan bir kabinedir.
- Balkan Devletleri arasında öteden beri birleşmelerini önleyen pek çok ihtilâflı mes'ele vardı. Bunların başında da mukaddes sayılan birtakım mektep ve kiliselerin taksimi gelmekteydi. İttihatçılar, 3 Temmuz 1910'da kabul ettikleri bir kanunla “nüfus ekseriyeti”ni esas alarak bu ihtilâflı yerleri onlar arasında paylaştırmış ve resmen devir ve teslim yapmışlardı. Hâlbuki Sultan Il. Abdülhamid Han'ın, bütün Balkanlar'da ırk, mezhep ve menfaat ayrılıklarından istifade ederek tâkip ettiği uyanık siyâset, onların anlaşmalarını dâima önlüyordu.
- Türk'ün asırlardan beri İslâm ile yoğrulan ruhuna gayr-i islâmi her davranış yabancı gelecek ve aslâ tasvibe mazhar olmayacaktır!.. Nitekim demokrasiye geçildiği günden beri yapılan her seçim, bu gerçeğin aldatmaz bir göstergesi olmuştur. Hakikaten İnönü ve partisinin çok partili hayata geçtğimiz günden beri girdiği her seçimi kaybetmiş olması, bu gerçeği doğrulayan bir vâkıadır. Buna göre, CHP'ye verilmeyen her rey, Kemalist inkılâplara bir veto demektir. Bu neticeyı, büyük halk kitlesinin, her türlü ifsad edici telkine rağmen bir takım sözde okumuşlar derecesindeyanıltılamamış olmasına borçluyuz. Gerçekten Türk umümi efkârı, fevkalâde hâllerde çok kere hislerine tercüman olacak dirâyetli bir “baş” bulamadığından, gerekli aksülâmeli gösterememişse de hiç olmazsa “isâbetli teşhis” ve “pasif mukavemet” ile zararı bertaraf etmeye ve böylece maddi ve mânevi varlığını korumaya çalışmıştır.
- Lozan müdâfileri “mümkün olanın yapılmış bulunduğunu” ileri sürmektedir ki, bu da yanlıştır. Şöyle ki; Lozan müzâkerelerine âid zabıtnâmeleri baştan başa okuyanlar, hayretle görürler ki; Milli Misâk'a dâhil oldukları hâlde Batum, Batı Trakya, Ege Adaları, Antakya ve Halep aslâ talep edilmemiştir. Talep edilmeden, bu vatan topraklarının kurtarılıp kurtarılamayacağına hükmetmek için kâhin olmak gerektir!.. Demek oluyor ki; Bir hân-ı yağma (yağma sofrası) hâlinde paylaşılan imparatorluk topraklarından, mümkün olan kısmının kurtarılabildiği iddiası da Lozan zabıtları ve binnetice tarihi gerçekler muvâcehesinde propaganda maksadına bağlı bir yalandır.
- M. Kemal, arkadaşlarına bazı fikirlerini açmaya başladı: “Padişah, gâliplerin elinde esirden başka bir şey değildir. Başımızda bulunan Hükümet kararlarında hür olamaz. Milli bir hareketin merkezini Anadolu içerlerine götürmek lâzımdır. Anadolu'da ortaya çıkarılabilecek bir «Milli Hareket» Hükümete istinatgâh yapılabilir ve Padişah'ın sallanan tahtını kurtarabilir.” Bu sözler, vâki olan gizli mülakatta Sultan'ın kendisine telkin eylediklerinin bir nevi ifşası mahiyetinde idi.
Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Şizofrenoğlu: Nereden başlayayım gerçekten emin olamıyorum. Bu zât'ı nâmuhterem kişiliği(!) yakından oldukça iyi tanıyorum. Mısıroğluna ait bir kitabı bitirebilmek büyük bir erdem gerektirir. Eğer bu insanın konuşmalarını dinlemiş herhangi bir insanın, beş dakika içerisinde kendi söyledikleriyle ters düşebilen, bilim ve akıldan yoksun palavra sıktığını çok iyi anlayabilir. Bu şahsın kitabını değerlendirebilecek tek oluşum psikiyatri uzmanlarıdır çünkü kendisi, tırnağından maraş dondurmacısı tarihçi(!) sıfatına kadar patalojik bir vakadır. Kendisinden bizzat duyduğum, gözlerimin ve kulaklarımın tecavüze uğradığı birkaç bilimsel tespitlerini söylemekten utanç duyarak, yazayım. Bir konuşmasında bizzat kendisi, Karl Marx'ın yazdığı Kapital hakkında, kitabı kendisine yazdıranın "cinler" olduğunu iddia etmiştir. Pozitif Bilim ve mantık dayanaklarına tamamiyle aykırı şekilde sadece bir uydurmasyon söz(!) Ortaya atmıştır. Bu şahsın delillere dayanan tarihçilik anlayışının temellerinin ne kadar sağlam olduğunu buradan anlayabilirsiniz. Sadece bununla kalsa ne âlâ fakat saçmalıklarının sınırı henüz tespit edilememiştir. Kendisi yine Amerikalı Rockfeller ailesinin, her yıl sistematik şekilde doğum kontrolünü Türkiye içerisine enjekte ettiğini, milyar dolarlar harcayarak nüfusu azaltmaya çalıştığını fakat Allah'ın Türk genlerine emir verdiğini ve nüfus artışı sebebi olarak bunu göstermiştir. Görüldüğü üzere kendisi tarihçi sıfatının yanına Tanrı ve cinlerle konuşma kabiliyetini de ekleyebilmiş, yegâne süper insandır. Kendisinin dünya görüşüne bir halka daha ekleyelim, Alman kadınlarının sahip olduğu çocuklarının kime ait olduğunu anneleri dâhi bilmemektedir diyebilecek kadar da iftiracıdır. Gördüğünüz gibi kendisi her konuşmasında niteliklerine bir yenisini eklemektedir. Ayrıca Cumhuriyet dönemi ve Atatürk hakkında iftira ve nefret içeriklerine asla girmeyeceğim. Kendisinin dünya görüşünü ve tarihsel süreçlere bakışını kabaca yukarıda anlatmaya çalıştım. Ayrıca yine kendisi hastalandığında bizzat ziyaret eden Diyanet, görüşmenin "insani duygularla" yapıldığını iddia etmiştir. Yerseniz. Yine o Diyanet, camilerde Atatürk'ü telaffuz etmeden cumhuriyet anması yapıyor. Bu iki zihniyetin temelinde Atatürk düşmanlığı yatmaktadır. Çünkü vasıfları itibariyle göz önünde bulunabilecek nitelikte bir kişilik olmadığı gibi, bizim gibi okumaktan yoksun ülkeler dışında fotosentez dahi yapamayacak hücresizdir. Lozanın bir zafer olmadığını iddia eden zihniyet ise, Lozan'da gizli maddeler olduğuna, madenleri çıkaramadığımız gibi yine deli saçması hurafe ve şehir efsanesine inanmayı sürdüren cahil-cühela kesimle yine aynıdır. Eğer ortada bir zafer var ise oda Sevr kapitülasyonlarının, Lozanla kadırılıp Türkiyenin ekonomik bağımsızlığının önünün açılmasıdır. Bunu idrak edebilmek için biraz tarih bilgisi pekala yeterli olacaktır. İnsan yaşamı hiçbir kimseyi mısıroğlunun milli değerlerimizi yücelttiği inancını taşıyacak kadar yerin dibine sokmasın (Anıl)
Bu kitap çok güzel okumanızı tavsiye ederim. Türk tarihinde yapılan bir hata olan Lozan Antlaşması'nın neden yapıldığını ve yapılan bu hatanın sonuçlarını anlatan bir kitap. Bana göre insanlık tarihini aydınlattı diyebilirim bu kitabı bana babam tavsiye etti severek okuduğum bir kitabtı. Ne olursa olsun kitaplı günleriniz olsun dileğiyle... (Fatmanur Karadeniz)
Öncelikle kitabın yazarından kısaca bahsedecek olursak; " Shakespeare müslümandır, Karl Marx cinnidir, Mehmet Akif Ersoy peze..nk, Kurtuluş Savaşında keşke yunan galip gelseydi, komünist Stalin askerlerine, kumlara Ayetel Kürsi okuyarak Almanlara serpilmesini emretti ve böylece maneviyat kazandı..." diyerek, zihnin ve/veya milli şuurun muhtemelen yaşa bağlı cıvıyarak çamurlaşmaya başladığını tasdik eden açıklamaların sahibi, Sayın Kadir Mısıroğlu. Bir zamanlar(70-80 li yıllarda ki o zamanlarda kitaplarında Cüneyt Emiroğlu mahlasını kullanıyordu...) yaptığı konuşmalar ve çıkardığı bühtan dolu kitaplar neticesinde kesinleşen cezalardan kurtulmak adına, hakkında -sahte olduğu iddia edilen- deli raporu çıkartılan fakat adına çıkartılan bu rapordaki sahteliği hiç de belli etmeyen; zamanında Erbakan'ın dahi prim yaptırmayarak tasfiye ettiği yazarımızın en meşhur eserinin incelemesinden ziyade, kitapta gösterilen kaynakların incelenmesini daha doğru buluyorum. Zira, yüzlerce sayfa saçma sapan, aslı astarı olmayan, fütursuzca atılan iftiraları tashih etmeye bu satırlar yetmeyecektir. Kitabın ana konusu olan Lozan ile ilgili kaynak gösterilen kişilerin büyük bir kısmı; gelecek Cumhuriyet düzenine karşı olacak olan ve sonrasında Atatürk'e karşı hazırlanan İzmir Suikastinde yargılanıp ceza alan kişiler olduğunu hatırlatmak isterim. Kalan kısımlarda kaynak olarak gösterilen kişiler ise; amiyane tabirle kilimcinin kör oğlu olarak adlandırılabilecek ki Cumhuriyetin İlanı ile tasfiye edilecek, özellikle 1. meclisin bazı mebus ve düşünürlerinden ve valilerden faydalanılmış. İstisna denilebilecek küçük bir kısım kaynak ise gazetelerden ve yeni devlette mevki sahibi kişilerden alınmış...Bunların dışındaki fikriyat ve muhassala, incelemenin girişinde yazdığım bazı nevrotik alıntıların ve kitabın sahibi, Kadir Mısıroğlu tarafından yazılmış. Bir anlaşmayı, rus ruleti edasıyla kesin olarak zafer veya hezimet olarak tasnif etmeye çalışan, sohbetlerinde ekseriyetle hayta liselileri andıran yamuk kravatı ve panayır dondurmacısı çırağı fesiyle arz-ı endam ederek, muhtemel bunama belirtileri zuhur eden yazar, kitapta; kendi hatıratında küçük yaşlardan beri taciz edildiğini açıklayan, kendisini eşcinsel olarak tanımlayan ve cinsiyet değiştirmek istediğini söyleyerek dinsiz olduğunu belirten, ruh hastası ve uyuşturucu müptelası Dr. Rıza Nurun söylevlerine ve hatıratına çokça yer vermiş...(Düşmanımın düşmanı olsun çamurdan olsun, dostumdur, mantığı ile sarınılmış oldukça müstesna! ve sağlam! bir kaynak!) Dünü, bugünün koşullarıyla yorumlama gafletine ve hıyanetine düşmeden, kronolojik hataya varmadan, tarafsız bir biçimde doğru kaynaklardan - ki bu konuda en sağlam kaynak Seha Meray'ın yayınladığı Lozan Tutanaklarıdır - yorumlayarak tefekkür edecek olanların, "Lozan Antlaşması, Sevr'e göre zafer mi hezimet mi yoksa genel manada bir uzlaşma mı ? " sorusuna vereceği cevap, hiç şüphesiz ki muteber olacaktır... Ek: Stalinin Rus Gizli Servisinden(KGB) sızdırılan konuşması. https://youtu.be/07Fel0y4hdk (Türker)
Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 PDF indirme linki var mı?
Kadir Mısıroğlu - Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Kadir Mısıroğlu Kimdir?
Türk tarih araştırmacısı, yazar, şair, hukukçu ve eski gazeteci. Osmanlılar İlim ve İrfan Vakfı mütevelli heyeti başkanı ve Sebil Yayınevi kurucusu.
1933 yılında Trabzon'un Akçaabat İlçesi'nde doğdu.İlk ve orta tahsilini Akçaabat'ta, liseyi Trabzon'da tamamladı. 1954 senesinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Öğrenciliği müddetince birçok yurt açıp çalıştıran Mısıroğlu, fakülte yıllarından itibaren hukukçuluktan çok tarihçiliğe meylederek yakın tarih ile alakalı araştırmalara başladı. Mısıroğlu, 1964 yılında, ilk eseri olan Lozan; Zafer mi, Hezimet mi?! kitabının birinci cildini kaleme aldı ve aynı sene Sebil Yayınevini kurdu. 1970 Yılının ocak ayında Milli Türk Talebe Birliği'nde Harf Inkılabı ile alakalı verdiği bir konferansı hakkında yargılandı ve Eskişehir Örfi İdare Mahkemesi'nce mahkumiyet kararı verildi. 1976 yılı başından itibaren İslami bir dergi olan Sebil Dergisi'ni çıkarmaya başladı. Bu dergideki birtakım yazılarından dolayı kısa bir müddet sonra hakkında 163. maddeye istinaden davalar açıldı. 1980 ihtilali ile Mısıroğlu'nun da aralarında bulunduğu MSP Merkezi Umumi Heyeti hakkında tevkif kararı verilince yurt dışına kaçtı. 1991 yılında Türkiye'ye geri dönen Kadir Mısıroğlu, çalışmalarına devam etti.
Acıbadem Altunizade Hastanesi'nde 5 Mayıs 2019'da 86 yaşında hayatını kaybetti. Çamlıca Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Üsküdar'daki Nasuhi Mehmet Efendi Camii haziresine defnedildi.
Ödülleri
Mısıroğlu Macar İhtilali isimli kitabı üzerine Hür Macar Yazarlar Birliği'nin en büyük ödüllerinden olan Gümüş Madalya ile taltif edilmiştir. Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın başkanlığını yaptığı Türkiye Milli Kültür Vakfı tarafından Osmanoğullarının Dramı isimli eserinden dolayı Jüri Özel Ödülüne layık görülmüştür.
Kadir Mısıroğlu Kitapları - Eserleri
- Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1
- Hayat Felsefesi Yahud Yaşamak Sanatı
- Doğru Türkçe Rehberi
- İslâmcı Gençliğin El Kitabı
- Filistin Dramı'nın Düşündürdükleri
- Sultan II. Abdülhamid Han
- Yunan Mezalimi
- Üstad Necip Fazıl'a Dair
- Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 1
- Sultan Vahideddin
- Kanlı Düğün
- Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? - 2
- Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahidler
- Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 3
- Geçmis Günü Elerken - 1
- Barbaros Hayreddin Paşa
- İslam Yazısı'na Dair
- Moskof Mezalimi
- İslam Dünya Görüşü
- Mimar Koca Sinan
- Kırık Kılıç
- Osmanoğulları'nın Dramı
- CHP'nin Günah Galerisinden Sayfalar
- Uzunca Sevindik
- Sultan Abdülaziz
- Muhtasar İslâm Tarihi 1
- Düzmece Mustafa
- Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri 2
- Geçmiş Günü Elerken 2
- Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? - 3
- İthaflı Fıkralar
- Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet
- Zağanos Paşa
- Kavuklu İhtilalci
- Piri Reis
- Cemre
- Veli Bayezid'in Bedduası
- Amerika'da Zenci Müslümanlık Hareketi
- Cem Sultanın Papağanı
- Asrın İhaneti
- Aşıklar Ölmez
- Trabzon Meb'usu Şehid-i Muazzez Ali Şükrü Bey
- Osmanlı Tarihi 1.Cilt
- Tarihten Günümüze Ermeni Meselesi ve Zulümler
- Sokollu Mehmed Paşa
- Zoraki Asi
- Musul Meselesi ve Irak Türkleri
- Makbul Ve Maktul İbrahim Paşa
- Benden Tarihe Haberler
- Malkoçoğlu Kardeşler
- Muhtasar İslâm Tarihi 2
- Özlü Sözler
- Hicret
- Osmanlı Tarihi 2.Cilt
- Muhtasar İslâm Tarihi 3
- Macar İhtilali
- Osmanlı Tarihi 3. Cilt
- Of Lala
- Üç Hilafetçi Şahsiyet
- Zaferden Zafere
- Perili Köşk
Kadir Mısıroğlu Alıntıları - Sözleri
- Bu nazariyeye göre; Eskiden Dünya hakimiyetinin merkezi Roma şehri idi. Bütün Dünya'ya hükmedenler orada otururlardı. Sonra bu merkezilik Bizans'a yani İstanbul'a geçmiştir.Bu süretle İstanbul '' ikinci Roma '' ya varis olan Moskova, '' Üçüncü Roma '' adıyla yad olunmaya değer bir ehemmiyet kazanmıştır. O halde Moskova'yı Hıristiyanlığın en kuvvetli merkezi olması dolayısıyla '' Üçüncü Roma '' kabul etmek zatureti vardır. Artık Dünya'nın kaderine Moskova'dan hükmedilecektir !... (Moskof Mezalimi)
- Bugün Dünya'nın özleyip de bir türlü gerçekleştiremediği, farklılıklara tahammül ve karşılıklı saygı, o devletin temel bir idârî prensibiydi. (Sokollu Mehmed Paşa)
- Olacakları evvelden bilmenin faydadan çok zararı olmalı ki, Allah kaderi meçhul kılmıştır!.. (Kırık Kılıç)
- "Türkiye arabaların kanunlarından kurtulacaktır" (İleri, 28 Şubat 1340) (Hilafet Risâleleri, İsmail Kara, sh. 541) (CHP'nin Günah Galerisinden Sayfalar)
- İSLAM DAVASI İÇİN ÇALIŞMAYAN ALNINI SECDEDE KALDIRMASA BİLE MESULDÜR!.. (Özlü Sözler)
- Bütün lise hayatım boyunca iki dindar hocayla karşılaşabilmiştim. Bunlar coğrafya muallimi merhum İsmail Hakkı Berkmen ile halen hayatta olan Ahmed Saka Bey'lerdi. İdare ve müdürümüz dindarlık ve milliyetçiliğe haşin bir sûrette karşıydı. Bundan dolayı pek çok kereler disiplin kuruluna girip çıkmak mecbûriyetinde kalmışımdır. Bu arada binbir güçlükle temin edebildiğimiz namaz odasına asılmış olan bir takvimin kartonundaki M. Kemal Paşa resmini yırtma sebebiyle üç gün "tard-ı muvakkat" cezasına çarptırılışım zikre değer. Bilahare büyütülen bu hâdise yüzünden, mezuniyet imtihanlarından sonra olgunluk imtihanlarının ikisini vermiştim ki mektepten tamamen uzaklaştırılma cezasına çarptırıldım. Ayrıca, güya beni himaye etmiş olmak töhmetiyle o zamanın başmuâvini İsmail Hakkı Berkmen ve edebiyat muallimi Kaya Bilgegil (sonradan profesör) de altı ay Vekâlet emrinde kalmak sûretiyle iz'ac olunmuşlardır. Ben de müteakip iki imtihan için Giresun'a gittim. O zaman olgunluk imtihanı dört dersten yapılırdı. Sualler bakanlıktan gelirdi. Yolda imtihanların birini kaçırmıştım. Diğerini de Giresun'da vermiştim. Kaçırdığım imtihan için 1954 Ekimi'nde Erzurum'a gittim. Bu dersin imtihanını da Erzurum Lisesi'nde vererek nihâyet lise mezunu olabildim. (Hicret)
- Maksadım yazıma başlarken belirttiğim gibi bu mes'elenin ilmi cihetlerini sâdece bir fihrist kabilinden beyan etmektir. Gâyem, böyle büyük bir işe girişmezden evvel yapacağımız işin doğru olup olmadığının hissî ve siyâsî olmaktan ziyade ilmi bir sûrette münakaşa edilmesinin ehemmiyetini belirtmektir. Temas ettiğim mes'elelerin her biri ayrı bir ilim dalıdır. (İslam Yazısı'na Dair)
- Bir parkta bulunmuş bir çocuğa, babalık veya analık iddia eden iki insan mevcud olsa, deliller de, ortada olsa, bunlardan biri müslim, diğeri gayri müslim olsa fakat müslim köle olsa, kadı, çocuğu gayri muslim fakat hür olan insana verir. Çünkü bu taktirde çocuk gayri müslim fakat <
> olacaktır. ->Tek başına sırf şu misal bile, İslam'da hürriyete atfedilen ehemmiyeti göstermeye kâfidir. (Amerika'da Zenci Müslümanlık Hareketi) - "--- Râsulullah (s.a.v.)in fitne hakkında olan sözü hanginizin hatırındadır?" deyû sormuş, içlerinden Huzeyfe: ---Ya emirelmü'minin!.. Resûl-i Ekrem'in fitne hakkında olan sözü ayniyle benim hatırımdadır ki, kişinin ıyâl(çocuklar) ve mal ve evlâdından ve komşusundan dolayı fitneye dûçar olmasıdır.Bu misullû günahlara savm ve salât ve emr-i bilma'ruf ve nehy-i anil munker kefaret olur deyu vermiş. Hz.Ömer: "--- Muradım o değil, deniz gibi temevvüç edecek fitneyi soruyorum." dedikde Huzeyfe: "---Ya emirelmü'minin!.. Senin için onda bir beis yok.Senin zamanınla onun arasında kapalı kapı var!.."demiş Hz.Ömer: "---Bu kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?" dedikte Huzeyfe: "---Kırılacak!.. demekle Hz.Ömer: "--- Öyleyse artık kapanmaz!.." deyip izhar-ı teessüf etmiş." (Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet)
- Ağaçlar ayakta ölür!.. (Geçmis Günü Elerken - 1)
- Sultan Selim Han, bu suale cevap verip vermemek arasında tereddüdde idi. Paşa'yı uzun uzun süzdükten sonra:"-Paşa! Siz sır tutarsınız. O'nun için size söyleyebilirim. Şehre girmesine elbet gireceğiz, ama karanlık bastırdıktan sonra!.."dedi. (Veli Bayezid'in Bedduası)
- M.Kemal Paşa'nın evvelce, İngilizler'le "Hilâfet'i yıkmak" esası üzerine anlaşmış olmasına rağmen, zaferden sonra bu vaadinden vazgeçerek "halife" olmak istediği kat'idir.Ancak bu dinî bir zaruret ve inanıştan ziyade âlemşumûl bir şahsi otorite sağlamak maksadının eseri idi. (Geçmişi ve Geleceği ile Hilafet)
- Bugün memleketimizin bir numaralı mes’elesi Güneydoğu Anadolu’daki anarşi değildir!.. Kıbrıs’ın kaybedilmek üzere olması da değildir!.. Bütün bunların hepsinden daha ehemmiyetli olan, lisânımızdaki korkunç tahrîbattır!.. (Doğru Türkçe Rehberi)
- Risale-i Nur, harf inkılabından sonra İslam harfleri davasını siyasi bir mesele olmaktan ziyade bir "ibadet" , "Sevap" ve "kültür" mevzu olarak ele almış ve talebeleri bütün gayretlerini bu sahaya hasretmişlerdir.. (İslam Yazısı'na Dair)
- Ben tahta değil, bir yangının kızgın külleri üzerine oturdum ! Sultan Vahideddin Merhum (Sultan Vahideddin)
- Büyük ve alemşümul İslam nizâmının iman şuur ve vecdini kaybeden bir insan için bayram birkaç dost ziyaretinden başka nedir? Lakin kim kime dostluğuyla, kelimenin hakiki manasıyla yar olup da, onu düştüğü esfel-i safilinden ala illiyyine doğru çekebilir? Ve kimde böyle bir cazibeye kapılmak istidada kaldıki? Günlük meşgalelerin basit ikliminde bunalmış, ruhen ve bedenen yorgun asrımız insanını kurtaracak, gerçek cehd ve gayret olmadan, kendi kendine sırf günlerin arka arkaya sıralanması sebebi ile gelen ve sadece bir şiarı İslam diye ismen ve şeklen devam eden bayramlar, kime ne verebilir ki? (Aşıklar Ölmez)
- Kader geçmişte malum, gelecek içinse meçhuldür (Malkoçoğlu Kardeşler)
- Bu itibarla bizde hari değişikliği aynı zamanda ve evveliyetle dini bir mes'ele teşkil etmekte olduğu halde, bugüne kadar mes'elenin bu vechesi üzerinde gerektiği şekilde du rulmamıştır Tarih boyunca milletler iki sebeple allabe değiştirmişlerdir. a-Din değiştirme, b-Esåret. (İslam Yazısı'na Dair)
- Aziz gençler!.. Unutmayınız ki, devletinizi, âlemşümul bir imparatorluktan mânâ ve maddede küçük bir Türkiye hâline getiren dâhili ve hârici düşman faaliyetlerine cevaz, meşrüiyyet ve hattâ itibar bahşeden Lozan'dır!.. Yeniden büyük devlet olma imkân ve ümitlerimizin yegâne kaynağı olan gençler!.. Unutmayınız ki, Lozan'ı yırtıp çiğnemedikçe "Büyük Türkiye" nin şafağı sökmeyecektir. Kadir MISIROĞLU 27 Ramazan 1390/ 26 Teşrinisani 1970 Serencebey/İstanbul (Lozan - Zafer mi, Hezimet mi? 1)
- Sultan Abdülaziz merhumu hal' eden devlet içâli arasında birinci derecede rol oynayan dört kişidir. Bunlara “Erkân-ı Erbaa” veyahud da “Hal'erkânı” denilmektedir. Bunlar; Hüseyin Avni paşa, Midhat Paşa, Rüşdü Paşa ve Hasan Hayrulâh Efendi'dir. Bunların terceme-i hâlleri evvelce tafsil edilmiş olduğu üzere, burada ayrıca izah edilecek değildir. Ancak karakter ve niyetleri itibariyle onlar hakkında birkaç cümlelik bir izahatla kısa bir hatırlatma yapmakta fayda görmekteyiz. Bunlardan bir numaralı ele başı Hüseyin Avni Paşa'dır. Evvelce kaynaklara istinâden nakledilmiş olduğu Üzere ahlâksız, sarhoş, muhteris, diktatör ruhlu, kindar ve rüşvetçi bir adamdır. Bu işe karışmaktaki gâyesi, sadece ve sadece saray kadınlarına karşı çirkin bir hareketinden dolayı sürgüne gönderilmiş olması sebebiyle Sultan Abdülaziz'e karşı duyduğu kin ve nefret ile ondan intikam almak ve diktatör olmak heveslerinden ibarettir. (Sultan Abdülaziz)