Lyon'da Düğün - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Lyon'da Düğün kimin eseri? Lyon'da Düğün kitabının yazarı kimdir? Lyon'da Düğün konusu ve anafikri nedir? Lyon'da Düğün kitabı ne anlatıyor? Lyon'da Düğün kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Lyon'da Düğün kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Gülperi Sert
Orijinal Adı: Die Hochzeit Von Lyon
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786052955857
Sayfa Sayısı: 56
Lyon'da Düğün Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Lyon’da Düğün Fransız Devrimi sırasında yaşanan kargaşa ve zulüm günlerinde ölüme yaklaşan insanlara umut veren bir aşkın hikâyesidir. 1793’te kentte kurşuna dizilmeyi bekleyen karşı devrimcilerin toplandığı hapishane tuhaf bir nikâha sahne olur. İki Yalnız İnsan, acı çeken iki çaresiz insanı buluşturur. Birinin yüreğinden kopan çığlık diğerininkinde karşılık bulurken, farkında olmadan birbirlerinin yıllar süren yalnızlığına son verirler. Wondrak ise yazarın savaş karşıtı yapıtlarından biridir. Bohemya’nın küçük bir kentinde çirkinliğiyle sürekli alaya maruz kalan bir kadın tecavüze uğradıktan sonra doğurduğu çocuk sayesinde yaşama tutunmuştur, ama patlak veren Birinci Dünya Savaşı yüzünden oğlunu askere alarak ondan koparmaları söz konusudur. Zweig bu öykülerde toplum dışına itilmiş karakterleri üzerinden insanlık durumunu analiz eder. Karakterlerinin başlarından geçenler “yazgı” değil, insanlığın iflasının sonucudur.
Lyon'da Düğün Alıntıları - Sözleri
- “Şimdiye kadar hiç kimseye söyleyemediklerini, hatta kendilerine bile itiraf edemedikleri şeyleri birbirlerine anlatıyordu bu iki insan, oysa birbirlerini doğru düzgün tanımıyorlardı bile. Fakat birinin yüreğinden kopan çığlık diğerinde karşılık buluyordu, çünkü onların acıları akrabaydı.„
- Hiçbirimize tek bir nefeslik bir yaşam dahi ikinci bir kez verilmeyecek ve böyle bir anda aşkı bulan onun keyfini çıkarmalıdır.
- "Yaşam gerçekdışı şeylerden hoşlanır, ancak söz konusu mucize olunca cimriliği tutar!"
- Birkaç kendini bilmez aptal için üzülme!
- hayat mucizeleri sevse de, gerçek mucizeler konusunda cimri davranır..
- “Fakat hayat mucizeleri sevse de, gerçek mucizeler konusunda cimri davranır.„
- "Beni üzen onlar değil ki. Her şey, tüm yaşamım üzüyor beni..."
- “..ben hep yalnızım ve bunun hep böyle devam edeceğini, böyle devam etmek zorunda olduğunu biliyorum, başkaları gibi hissetsem de bu durum değişmeyecek. Tanrım neden bu böyle?„
- "Çünkü acısını azaltmak istemiyordu, acı çeken herkes gibi acı çekmekten memnundu."
- Zaman sonsuz gibiydi, geçmek bilmiyordu...
- Beni üzen şey insanlar değil ki. Her şey, tüm yaşamım üzüyor beni.
- “Hayatındaki tüm acıları vücudunun her hücresinde hissediyordu.”
- İnsanlardan nefret edecek gücü olmadığı gibi onları sevme arzusu da yoktu, [...]
Lyon'da Düğün İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Öncelikle kitabımız üç öyküden oluşuyor; Lyon'da Düğün, İki Yalnız İnsan ve Wondrak. Lyon'da Düğün için şunu söyleyebilirim ki bu kitaba 10/10 vermemim sebebi bu öyküdür. O kadar etkilendim ki okuduğum 12 sayfanın sonunda hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bilmiyorum beni çok etkiledi. Bu kadar kısa bir öykünün bu denli hüzünlü ve güzel olacağını hiç düşünmemiştim. Diğer iki öyküyü bu kadar başarılı bulmadım. Gerçekçilerdi, akıcılardı ama sanki üzerinde hiç düşünülmemiş gibiydiler. Dediğim gibi bir öyküden hiç bu kadar etkilenmemiştim. Lyon'da Düğün'ü okumanızı öneririm.. (•İpek•)
Zweig kitaplarını çok çok seviyorum.. Bu kitabı da yine çerezlik bir kitaptı. Üç kısa hikayeden oluşan kitapta okumaktan en keyif aldığım hikaye kitaba ismini veren hikaye oldu şüphesiz.. Konu itibariyle güzel mesajlar veren kitaptaki bu hikâye nedense bana çok hoş geldi.. Diğerleri de güzeldi ama sanki Wondrak'ın sonu biraz havada asılı kalmış gibiydi. Bilemedim.. Neyse her kitabı ayrı lezzette ayrı kalitede.. . (Yıldız)
Savaş psikolojisini, savaşın aptallığını anlatan, devleti, yönetilmeyi sorgulayıp, eleştiren en iyi yazarlardan biri diyebilirim Stefan Zweig için. Lyon'da Düğün adlı bu eserinde toplam üç hikâye var; Lyon'da Düğün (kitaba ismini veren hikâye), İki Yalnız İnsan, Wondrak. Lyon'da Düğün ve Wondrak savaşı ve savaş psikolojisini anlatırken İki Yalnız İnsan biraz daha farklı. Öncelikle Lyon'da Düğün ile başlamak isterim. Bu hikâyede iki genç aşığın Fransız devrimi sırasında esir alınıp birbirinden ayrı düşmesi ve sonra tekrardan bir araya gelip evlenmesi anlatıyor. Hikâyenin başlangıcı ve olayların gelişimi güzeldi fakat ben bu hikayeyi olması gerekenden daha kısa buldum. Bana göre baş karakterlerden biri olan genç kızın, sevgilisi Robert de L. ile buluşması biraz daha betimlemeli ve abartılı, uzun anlatılabilirdi. Ayrıca kızın isminin de verilmesini isterdim. Kız ve sevgilisinin o mahzende evlenmeleri de bana çok aceleye getirilmiş gibi geldi. Ayrıca gerdek gecesi olayı da çok kısa ve spontaneydi. Ama tüm bunların haricinde gerçekten güzel ve duygusaldı. Ve bilgilendiriciydi de. İki Yalnız İnsan'a gelince Zweig'in vermek istediği mesaj ve değindiği konu ne kadar güzel olsa da, nedense, anlatımını çok beğenmedim (bu çeviriden de kaynaklanıyor olabilir yazardan da, bilemiyorum). Fabrikada çalışan anonim bir erkek karakterimiz var yine ve bu karakter sakatlığından, farklılığından dolayı dışlanıyor. Aynı zamanda sırf güzellik standartlarına uymuyor diye dışlanan çirkin bir kız karakterimiz de var ki bu karaktere "Çirkin Jula" deniyor. Ve bu karakterler iş çıkışı, pazar günü tatili için konuşan ve planlar yapan diğer işçiler tarafından dışlanıyorlar derken birbirlerine denk geliyorlar. Ve dertleşmeye başlayıp yakınlaşıyorlar. Hikayenin sonu da bu iki insanın birbirlerine karşı bir şeyler hissedip eve doğru yürürken adamın kızın geniş kalçasına -hikayede böyle geçiyor ve kızın kötü özelliklerinden biri olarak görülüyor ki adamın bunu yapmasının sebebi de bence bir nevi onun "kusur" diye adlandırılmış özelliklerinin her birini kabul etmesi anlamına geliyor- dokunmasıyla bitiriyor. Bu hikâye zaten kısaydı ve nedense kısa hikâyeleri, anlatımları ve cümleleri pek sevmiyorum. Ve zaten Stefan'ın da kısa -kısa derken 4-5 sayfadan bahsediyorum- hikâye yazmasına ya da şöyle diyeyim ondan kısa hikaye okumaya alışık değilim. Ve bir de daha fazla betimlemeli ve abartılı beklerdim ki bilirsiniz ki yazarımızın olayı bu. Üçüncü ve sonuncu hikâyeye yani Wondrak'a gelecek olursak, bu hikâye favorim oldu diyebilirim. Özellikle de hikâyenin baş karakteri Ruzena Sedlak hikâye boyunca gerçekten çok takdir ettiğim biriydi. Hikâyenin başlangıcı efsaneydi; Dobitzan şehrindeki doğuştan burunsuz olarak doğmuş ve aynı ikinci hikayedeki gibi çirkin olarak görülen ve hatta "Kurukafa" diye adlandırılan Ruzena Sedlak ve onun doğum yapması ile başlıyordu. Bu karakter de aynı şekilde farklı ve güzellik standartlarına uygun olamadığı için dışlanmış ve yaşmak ve geçimini sağlamak için şehrin çıkışında bir ormandaki kulübede çalışmaya başlamış. Orada ava çıkan birinin uzaklığını yaparken aynı zamanda da orada kalmaya başlamış. Derken bir gün gece vakti, üç tane şerefsizden tecavüze uğruyor. Ve bunun sonucu hamile kalıyor. Başta ne kadar öldürmek istese de bebeğini, ki tecavüze uğrayan birinin psikolojisinde göre gayet normal, doğurunca bunu yapamıyor ve beş ay boyunca bebeğini herkesten habersiz olarak güzelce büyütüyor. Fakat sonra bu bir aptalın onu tesadüfen ormanda girmesiyle bozuluyor. Her neyse işte, her zamanki gibi aptal devlet insanlarının anlaşamamasından dolayı savaş çıkıyor ki bunlar olurken Karel Sedlak -Ruzena'nın çocuğunun adı bu- onsekiz yaşına giriyor ve çocuklar da o sıra savaşa gönderiliyor. Devlet Karel'i de savaşan göndermek isteyince Ruzena sinirleniyor, korkuyor ki bunlarda çok haklı, bu emre karşı çıkıyor. Olaylar böyle devam ediyor. Bu hikâyeyi sevmemin pek çok nedeni var fakat en başta savaşların ne kadar bencil ve aptalca olmasını ve devletin, devletin başındakilerin bazı kararlarının sorgulanması gerektiğini anlatması galiba birinci sebebi diyebilirim. Aynı zamanda bir toprak parçasının önemli olmadığını da yer yer betimlemesi güzeldi. Anne ve çocuk ilişkisi çok güzel anlatılmıştı ki her zaman bir çocuğun en çok annesine ihtiyacı olduğunu düşünmüşümdür. Ruzena Sedlak bu kitabı okuduktan sonra hayali karakterler arasında idolüm haline geldi diyebilirim. Ruzena'nın koruyucu, sevdiği insan için güçlü ve savaşçı olması, cahil diye adlandırılmadına rağmen aslında çok akıllı ve bir halkı uyandırabilecek zekaya sahip olması ve aynı zamanda annelik duygusunun bu karaktere çok güzel oturtulması belki de onu idol olarak görmeme yardımcı olmuştur. Hikâye boyunca savaş psikolojisini ve korkuyu, korumacılığı, bencilliği ve acımasızlığı çok iyi anladım. Ayrıca bu hikâye diğer iki hikâyeden daha çok betimlemeye sahipti ve uzundu. Abartı da mevcuttu. Yani tam da Stefan Zweig tarzıydı. Sadece sonunu daha farklı beklerdim. Fakat yazılı olanı da kötü diyemem. Son bir şey söylemek istiyorum ki bana göre Stefan, savaş psikolojisini Tolstoy'dan daha iyi işliyor gibi. Ama bu hükme varmadan önce tabi ki savaş ve savaş psikolojisi üzerine daha çok Tolstoy ve Zweig eseri incelemeyi tercih ederim. Belki de fazla Tolstoy okumuyorumdur... (Duygu Ergün)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)