Madame Bovary - Gustave Flaubert Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Madame Bovary kimin eseri? Madame Bovary kitabının yazarı kimdir? Madame Bovary konusu ve anafikri nedir? Madame Bovary kitabı ne anlatıyor? Madame Bovary kitabının yazarı Gustave Flaubert kimdir? İşte Madame Bovary kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Nurullah Ataç
Çevirmen: Sabri Esat Siyavuşgil
Orijinal Adı: Madame Bovary
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9789754588316
Sayfa Sayısı: 396
Madame Bovary Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Gustave Flaubert (1821-1880); 1857'de yayımlanan ve kamuoyunda hayat-edebiyat ekseninde ciddi tartışmalar yaratan ilk romanı Madame Bovary'den insanın bilmeyle olan derin mücadelesine odaklanan ancak tamamlayamadığı son romanı Bouvard ile Pécuchet'ye her romanında farklı yollar deneyen 19. yüzyılın en yenilikçi klasiklerinden biridir.
1856'nın son aylarında tefrika edilen Madame Bovary ise, yayımlanışının 150. yılı arifesinde, Hasan Âli Yücel Klasikler dizisinde çeviri edebiyatımızın iki önemli ustasının çevirisiyle
yeniden yayımlanıyor.
Nurullah Ataç (1898-1957): Hasan Âli Yücel'in kurduğu Tercüme Bürosu'nun başkanı olmanın yanısıra, gerek çevirileri gerekse denemeleriyle Türkçeyi baştan aşağıya yenileyen bir
edebiyat ve dil ustasıydı.
Madame Bovary Alıntıları - Sözleri
- Becerikli görünmek istiyorlar, neticelerine hiç aldırış etmeden, size ilaçlar, tedavi usulleri sokuşturuyorlar.
- Artık yaşamak istemiyordu ya da hep uyumak istiyordu.
- "Bazen kafanızda belli belirsiz bir düşünce ya da silik ve karanlık bir hayal belirir. Bir de bakarsınız ki elinizdeki kitapta bütün bunlar en ince ayrıntısına kadar anlatılmıştır."
- Şu dünyadaki sevgilerin bayalığı ve kalbin daima gömülü kaldığı ebedi yalnızlık.
- Demek ki günler, hepsi birbirinden farksız, birbirini izleyip duracak ve bir şey getirmeyecekti!
- "...pek huysuz, günü gününe uymaz bir kadın olmuştu."
- Mademki görmemi yasak ediyorlar, ben de onu severim işte!
- "...hepimiz acı çekmek için dünyaya geldik."
- "Ya dostlarınız ne olacak?" "Dostlarım mı? Hangi dostlarım? Dostum var mı ki? Kim düşünür beni?"
- Hiçbir sonuca varmaksızın sevmekten usanmıştı. (164) -Mutluluğu bulmak mümkün mü ki? + Evet bir gün gelir. + Bir gün ansızın, insan tam ümitsizliğe kapıldığı anda çıkar gelir. (196)
- "Kendisine gelince, yaşamı; penceresi kuzeye açılan bir tavan arası gibi soğuktu."
- Hem ölmek istiyordu, hem Paris'te yaşamak.
- "...bulutlar gibi görünüş değiştiren, rüzgar gibi uçuşan, elle tutulmaz bir sıkıntıyı nasıl anlatabilirdi?"
Madame Bovary İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Madam Bovary Niçin Önemli?: Uzun zamandır bir klasik incelemesi yapmamıştım (belki de hiç yapmamışımdır). Yıllar evvel okuduğum bu kitabı bir kez daha okumak ve daha olgun bir yaşımda yeniden değerlendirmek istemiştim. İsteğimde haksız değilmişim, kitabın neden kendisinden sonrakileri bu kadar etkilediğini daha net görmüş oldum. İncelemelerimde uzun uzun konu anlatmayı sevmiyorum. Olay akışları ve özetlere erişim çok kolay. Ben "neden"ler üzerine inceleme yazmayı ve okumayı daha çok seviyorum. Bu kitap "neden" realist edebiyatın mihenk taşlarından kabul ediliyor? "Neden" bu kadar ünlü? Bu soruların yanıtlanması, özellikle klasikler için elzem niteklikte. Bu sebeple incelemem biraz daha teknik ve farklı unsurlar üzerine yoğunlaşacak. Yani, incelememde Bovary'nin maceralarını tek tek anlatıp, "evet bu kitabı öneriyorum, iyi okumalar" diyip bitirmeyeceğim. 1- Kiliseye başkaldırı, din sömürüsüne tepki 1856 yılı, bu tür bir başkaldırıya hazır değildi. Her ne kadar Orta Çağ devri çoktan kapanmış ve Sanayi Devrimi ile teknolojiye ve bilime verilen önem artmış olsa da kilisenin otoritesi halen güçlüydü. Romanlarda alelade kilise baskısının ve din sömürüsünün eleştirisini yapmak kolay değildi. Nitekim Madam Bovary de yazıldığı dönemde bu sebeple sakıncalı bulunmuş ve Flaubert'e davalar açılmış. Bu başkaldırı ana kahraman Emma Bovary üzerinden çok yüzeysel ve ince verilse de esas isyan eden kahramanımız eczacı Bay Homais. Bu karakterin ayrı bir romanı yazılabilirmiş, okurken en sevdiğim karakter oldu. Üstelik ana karakter de sayılmaz kendisi, olayların ana akışında pek de yer almıyor. Eczacılıkta okul okuduğu gibi bununla yetinmeyip kitaplarla kendini yetiştiren Homais, küçük bir kasabada eşiyle birlikte eczacılık yapmakta. Bölgenin yobazlıklarına, papazlara ve alternatif tıp yöntemlerine toptan karşı olan Homais, bağnazlıklarla gücünün yettiğince mücadele ediyor. Flaubert'i ana olay akışının dışında böyle bir karakter eklemeyi akıl ettiği için tebrik ediyorum. 2-Feminist başkaldırı Ana kahramanımız Emma üzerinden doğrudan bir kadın mücadelesi gözler önüne seriliyor. Emma bu sisteme karşı olmakla birlikte o da gücünün yettiğince eril düzene karşı dik durmaya çalışıyor. Spoiler olmaması adına mücadelesinin detaylarına pek girmiyorum; ancak bolca hataları da var tabii. 3-Şehirli olma özentiliği "Özenti" kelimesini kötülemek için kullanmadığımı belirtmek istiyorum. İnsanız, hepimiz bir şeylere özenebiliriz. Burada kastettiğim, dönemin burjuvasının güçlenmesiyle birlikte şehirli hayatının gitgide önem kazanması ve şehirde yaşamayan insanların burjuva sınıfına duyduğu özentiliktir. O dönem için de bu durum gayet doğal. Emma küçük bir kasabada yetişiyor ve romanlarda okuduğu büyük tiyatro ve müzikal sahneleri onu cezbediyor. Bu tür etkinlikler de burjuva sınıfı ağırlıklı ilerlediği için Emma, bütün mücadelesini güçlü bir kadın olarak burjuvalara özenerek, onlar gibi olmaya çalışarak veriyor. Bence mücadelesinin sonucu da gerçekçi bir şekilde aktarılıyor. Her ne kadar Flaubert realist bir yazar olarak görülse de o dönemin romantik etkileri romanda mevcut. Romanda fazla tesadüfi unsurlar ve duygusallığın tavan yaptığı anlar var. Flaubert romanı yazarken "genç bir kız gibi düşünmeye çalıştığını" dile getirmiş. Bu cümle günümüz dünyası için belki "gerici" bir ifade gibi gözükebilir; ancak o günün dünyasıyla düşünmek lazım. Yazarlar gerçekçiliği sağlamak için böyle düşünmek durumundaydı. O kalıp yargılar henüz tam olarak yıkılmamıştı ve Flaubert'in realist olma çabasını takdir ettim. Romanın çok akıcı ilerlediğini söylemeliyim. Çok daha zor ve uzun betimlemelere aşina olduğumdan betimlemeler beni sıkmadı. Lisede okuduğumda epey sıkıldığımı hatırlıyorum. Eh, yaş almak böyle bir şey olsa gerek :). Bugünün gözüyle bakıldığında bazı tekrarlar can sıkıcı olabiliyor, bunu kabul ediyorum. Bovary'nin son derece mantıksız davrandığı durumlar var, fakat bunların bilinçli şekilde yazıldığını düşünüyorum. Dediğim gibi, o dönemin bakış açısıyla bakmak lazım. Eğer ki bu romanı siz de uzuuun yıllar önce okumuş ve pek de bir şey hatırlamıyorsanız bir kez daha hatırlamak adına okuyabilirsiniz. Bir kitabı defalarca kez okumak çok istisnai yaptığım bir şey olmakla birlikte fazla unutmayla birlikte tekrar okumalar yapabiliyorum. Aklımda hep "Aşk-ı Memnu'nun ilham alındığı kitap" olarak kalan Madam Bovary, aslında Aşk-ı Memnu'dan epey farklı. Hoş, Halit Ziya bizzat bu kitaptan ilham aldığını söylese de tamamen de kopya etmemiş. Mösyö Homais'nin bilimselliği ve Emma Bovary'nin sağlam duruşuyla kalınız... (Batu)
Açgözlülük...: Uzun zamandır okumak için can çekiştiğim ve adeta elime yapışmış olan bu kitabın incelemesini yapmak için can atıyorum. Belki de daha önce hiç bir kitabı okurken nefret ede ede, sıkılarak ve bit artık diyerek okuyup, bittikten sonra da nihayet bitti diyerek derin bir nefes aldım diyebilirim. Böyle düşünmemin tek sebebi ise ne kitabın konusu, karakterleri, geçen olaylar yahut diyaloglar. Tek sebep inanılmaz fazla uzunlukta ve detaydaki tasvirler, betimlemeler! Okurken adeta cümlenin başını unutuyor ve yoruluyorsunuz desem sanırım abartmış olmam. Bunların yanında kitabın konusuna gelecek olursak; okurken bana Türk edebiyatının ölümsüz eserlerinden biri olan Aşk-ı Memnu'yu anımsattı ve aralarında büyük benzerlik oldukça ilgi çekiciydi diyebilirim. Kitaba ismini veren Emma Bovary, yaptığı evlilikten beklediği aşkı, hazzı ve sıcaklığı bulamayarak "gerçek aşkı" aramak pahasına evliliğine ihanet eden bir kadındır. Hem de bir kez değil, defalarca kez... Kitap beni büyük bir ikilemde bıraktı diyebilirim. Bir yandan Emma'nın aşkı arıyor oluşu ve gittiği iki adamın da ona sırt çevirmesi, sevdiği kadar sevilmeyişi oldukça üzücü geldi. Ancak öte yandan eşinin sadakati, iyi niyeti ve her ne olursa olsun Emma'ya asla kötü hiçbir tavır sergilemeye müsaade etmeyen büyük aşkı da oldukça dramatikti. Bunun yanı sıra Emma'nın gün geçtikçe açgözlü ve şatafat düşkünü bir kadın olması, hem kendisinin hem de ailesinin sonunu göz göre göre getirmesi de insanda sinir krizlerine sebep olacak cinsten durumlardı. Başta da bahsettiğim ultra uzun betimlemeleri ve gereksiz uzatılan anlatımı bir kenara bırakırsam, tahammül edebilecek kişilere büyük bir dram romanı olarak önerebileceğim bir kitaptır. (Süm.)
Nihayet Biten Bir Klasik... Emma ve Kararları Benim İçimi Darladı...: Herkese Merhabalar, Yine kitaplığımda yıllardır bekleyen bir kitabı bitirmiş olmanın (en çokta bitmiş olmasının) mutluluğu ile geldim. Yani kitabın konusu çok farklı değildi elbette yazıldığı yıl ve döneme bakarsak gayet iyiydi. Ancak yazarın yersiz uzun uzun hiç ilgimi çekmeyen konuları betimlemesi yüzünden okurken çok ama çok zorlandım. Betimlemeler ile o dünyayı kafanızda canlandırmanız gerekir ama ben uzunluğu, sıkıcılığı, gereksiz anlatımları yüzünden kitabı okurken çok zorlandım ve yer yer bırakmayı düşündüm. Ama inat edip bitirdim. :) Kitabın ana karakteri, Emma Bovary ve Eşi Charles ama daha çok, ezcacı olan adamın veya orada yaşayan hikayeye genel anlamda hiçbir katkısı olmayan komşularının gereksiz durumlarını okuduk. Bunlar da benim kitaba karşı olan beklentimi hızla düşürdü ve bir noktadan sonra artık bitsin demeye başladım. Ayrıca yazarda sanırım kendi karakteri Emma yani Madam Bovary’i sevmedi ki, hiç onu anlamamız için savunmaya girişmemiş karakterini ve ben hiç sevmedim :) Kısa Konusuna Gelirsek; Emma hayattan büyük beklentileri olan ve romanlarda okuduğu aşkı bulup hayatının mutlu mesut geçeceğini düşünüp hayaller kuran bir genç kız olarak karşımıza çıkıyor. Babasının rahatsızlığı sonucu çiftliğe gelen doktor Charles ile zamanla aralarında bir ilişki gelişiyor. Charles bu sırada kendincen oldukça büyük dul bir kadınla evli ama karısı şans eseri öldükten sonra Emma ile evleniyor. Emma başta mutlu olduğunu düşünüp iyi bir eş olsa da zamanla kocasının çok düz ve vasat bir doktor oluşu, hayata karşı heyacanının olmaması sonucu boğucu bir girdabın içine düşüyor. Charles ise karısına tapıyor ve bir türlü mutsuz olduğunu anlamıyor. Karısını mutlu edebilmek için başka bir vilayette iş bulup oraya taşınıyorlar ve asıl olaylar bu yeni kasabaya taşındıklarına başlıyor. Emma evliliğinden iyice bunalmış, kocasının ona dokunmasını bile istemiyorken, kasabada bulunan önce Rodolphe ile daha sonra ise Leon ile gizli aşk yaşamaya başlıyor. Pek tabi her iki ilişkide de ne hikmettir ki ikisi de Emma’yı elde ettikten sonra başından savıyor. Emma bu sırada bir yandan einden gizli borçlara giriyor ve yaşadığı buhranlar sonucu o makus son ile kendini cezalandırıyor… Öncelikle Rodolphe, senin baştan beri uçarı olduğun yazıldı ve Emma görmüyor olsa da senin böyle bir döneklik yapacağını biliyorduk ki sürpriz olmadı… Ancak Leon, karakteri beni acayip şaşırttı, Emma için ölüp bitiyordun, aşkından kendinden geçiyordun madem arkasında duramayacaktın neden kadını o raddeye getirdin. He sonunda ise pat diye bıraktı çünkü istediğini almıştın ve Emma artık senin için bayağı bir kadın oldu… Halit Ziya Uşaklıgil’in bu kitaptan esinlenerek ‘’Aşk-ı Memnu’’ kitabını yazdığını okumuştum. Şimdi düşündüm de evet Leon bildiğin Behlül, Kendini o sona götüren kararıyla Emma ise Bihter olarak benzerlikler gösteriyor…. Kitabı okurken, Emma’ya kızdığım çok yerler oldu ve hala da sevemiyorum. Tamam hatalar yaptın ama nasıl kendinden vazgeçip ki hiç değmeyecek iki tane aşağılık adam yüzünden çocuğunu öyle arkanda bırakıyorsun. Charles ise, küçüklüğünden beri sevdiğim bir karakter olmadı. Fazla alık ve gözünün önünde ki hiçbir şeyi görmemesine sinir oldum. Emma gibi biri yüzünden neden kendini o kadar kaybettin anlamadım… Olan çocukları Berthe’ye oldu. Son 2 sayfada arka arkaya herkes gitti hayatından ve uzaktan bir akrabanın yanında fabrika da işe gittiğini okuduk. Yazar ne düşünerek başladı bilmiyorum ama o son tam Yeşilçam sahneleri gibiydi… Son olarak, aslında Emma’nın hayatını batıran ve borçlandıran Lheureux’u zerre anlamadım. Hayır neden bu aileyi bu kadar batırmak için elinden geleni yaptın be adam. Cezasını da bulmadı orası ayrı sinir bozucu durum… Diğer yandan ezcacı Homais ve ailesi de tamamen gereksiz yer tuttu kitapta ki son sayfalarda onları okuyorduk hala bir an daraldım ki bitti kitap… :) Puanım : 5 :) (Berke Ünal)
Kitabın Yazarı Gustave Flaubert Kimdir?
Edebiyat eleştirmenleri tarafından modern romanın kurucusu kabul edilir. En tanınmış eseri, 19. yüzyıl toplumsal gerçekliğini çarpıcı biçimde aktaran ve dünya klasikleri arasına giren Madame Bovary'dir. 1857'de yayımlanan ve Fransa'da ciddi tartışmalara neden olan bu eserden sonra realist akımı başlatan kişi olarak gösterilmiştir.
12 Aralık 1821’de Fransa'nın Rouen kentinde doğdu. Bir hekim kızı ve dinsel bağlılıkları sahip bir aristokrat olan annesi Justine-Caroline Fleuriot ile Hôtel-Dieu'de baş cerrahlık yapan orta sınıftan gelme babası Achille-Cléophas'nın ortanca çocuğuydu. Rouen'de mutlu bir çocukluk dönemi yaşadı.
1832-1840 yılları arasında Rouen Koleji'nde öğrenim gördü. Edebiyat alanındaki ilk denemelerini okul gazetesinde ve Le Colibri ("Sinek Kuşu") adlı küçük bir dergide yaptı. 1834’te arkadaşı Ernest Chevalier ile birlikte Art et Progrès (Sanat ve İlerleme) adında bir dergi çıkarmaya başladı. Henüz 15 yaşındayken Trouville sahilinde tanıştığı kendisinden on yaş büyük ve evli bir kadın olan Elisa Schlésinger'e aşık oldu. Bu aşk, yaşamında çok önemli etkiler, izler bıraktı. Elisa Schlesinger daha sonra "Duygusal Eğitim" adı ile kaleme alacağı eserde Marie Arnoux karakterinin de temel kaynağı oldu. Öğrencilik yıllarında sürekli yazdı. "Bir Çılgının Hatıraları" (1838), "Smarh" (1839) ve 1840 yılında yazmaya başladığı "Kasım" lise öğrencisi olduğu dönemin ürünleridir.
1841'de Paris'e gidip Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Hukuk öğrenimi sırasında da yoğun bir şekilde yazmakla meşgul oldu. 1844 yılında sara kaynaklı ilk krizini geçirince, dinlenmesi gerektiğinden hukuk eğitimini yarıda bırakarak eve döndü. Hastalığı nedeniyle vaktinin çoğunu evde geçirmek zorunda kaldı.
1845’te "Duygusal Eğitim"in ilk taslağını bitirdi ve ailesiyle beraber bir İtalya seyahatine çıktı. Cenova'da gördüğü ve onu çok etkileyen bir Brueghel tablosunun verdiği ilhamla “"Aziz Anthony'nin Baştan Çıkışı”'nı yazmaya başladı.
1846 yılında babasını, hemen ardından kız kardeşini kaybetti. Ölen kardeşinin küçük bebeğinin bakımını üstlendi. Babasından kalan yüklü miras sayesinde tüm zamanını yazı yazarak geçirmeye karar verdi. Yeğeni ve annesi ile Rouen yakınlarındaki Croisset'ye yerleşti, hayatının tamamını burada geçirdi. Bu arada edebiyat dünyasında kendisinden uzatmalı sevgilisi olarak bahsedilen şair Louise Colet ile tanıştı (1846) ve ilişkileri sekiz yıl sürdü.
1849’da "Aziz Antoine" adlı eserinin ilk okumasını arkadaşlarına yaptığında büyük hayal kırıklığı yaşadı. Arkadaşları ona sıradan konular seçmesini ve bunu doğal bir üslupla, herkesin anlayabileceği bir dille yazmasını öğütlediler. Bu hayal kırıklığının ardından yakın dostu Maxime du Camp ile birlikte 18 ay süren bir Ortadoğu gezisine çıktı. Yunanistan, Anadolu, Mısır, Filistin, Suriye ve İtalya'yı dolaştı. Gezi esnasında mal varlığının çoğunu harcayan ve frengiye yakalanan Flaubert, içe kapanıklığından, yalnız Mısır’a ve Tunus’a yaptığı yolculuklarla sıyrıldı. Ünlü romanı Salambo’yu ona esinleyen de, bu yolculuklar oldu. Madame Bovary’i de bu esnada kurgulamakta olduğu ifade edilir. Edebiyat dünyasından pek çok kişiyle mektuplaştı. Bu mektuplardan bazıları sonradan büyük ün kazandı. Sevgilisi Louise Colet’e mektupları ise edebî açıdan eserleri arasında sayılacak değerde kabul edilir.
Yakın Doğu seyahatinden dönüşünden üç ay sonra, Eylül 1851′de Madame Bovary'yi yazmaya başladı. Kitabı 1856 baharında bitirdi ve eser tefrika edildi. Flaubert 1856′da "Baştan Çıkış"'ı tekrar kaleme ve "Salombo" üzerinde çalışmaya başladı (1857). Bu arada ilk romanı Madame Bovary, 1857’de kitap olarak basıldı. Eser “ahlaksızlık-sapkınlık” eseri olarak suçlanarak yasaklandı ve yazara dava açıldı. Savcıya göre kitapta eş aldatma yüceltilmekte, cinsel duygular abartılıp kışkırtılmakta, geleneklere hakaret edilmekteydi. Yargıç “namus cellâdı kadın”ın kim olduğu sorulduğunda, Falubert’in verdiği "Madam Bovary, c'est moi! (Madame Bovary benim!)” yanıtı meşhurdur. Avukatı Marie-Antoine-Jules Senard’ın başarılı savunması Flaubert’in aklanmasını sağladı. Bu nedenle avukat Senard’ın adı bu nedenle kitabın yeni basımında, daha ilk sayfada, ithaftan da önce, Flaubert’in kendisine hitaben yazdığı kısa bir teşekkür notuyla birlikte yer almıştır. Flaubert bu savunmadan sonra, yazdığı kitabın kendi gözünde bile umulmadık bir değer kazandığını söylemiştir.
Yazar, 1858 ilkbaharında Kuzey Afrika'da iki aylık bir araştırma gezisi yaptı. Salomo adlı romanını Nisan 1862′de tamamladı. 1864-1869 arasında Duygusal Eğitim’in son taslağını yazdı. Yirmi beş seneye yayılan bir çalışma sonunda ortaya çıkan bu eserde kendi gençlik yıllarından hareketle bir "nesil hikâyesi" anlatmıştır.
Yaşamının son yılları acılar, edebi başarısızlıklar ve maddi zorluklarla geçti. Bitiremediği son projesi "Bouvard ve Pécuchet"'yi ("Bilirbilmezler" ismi ile Türkçeye çevrildi) yazmaya 1874′te başladı. Para sıkıntısı yüzünden, projeye iki senelik bir ara verip 1877′de yayımlanacak olan "Üç Hikâye"'yi (Saf Bir Kalp, Konuksever Aziz Julien Efsanesi ve Hérodias) kaleme aldı. Çocukluk arkadaşı Laure le Poittevin'in oğlu Maupassant'ı manevi evladı olarak benimsemişti. Onu iyi bir yazar olarak yetiştirmeye çalıştı ve Maupassant'ın başarılarıyla avundu.
Flaubert, 8 Mayıs 1880 günü, ani bir felç sonucu, Croisset’de öldü.
Romanları
Salambo (Salammbô)
Duygusal Eğitim
Madam Bovary
Gönül ki Yetişmekte
Ermiş Antonius ve Şeytan
Bilirbilmezler (Bouvard ile Pécuchet)
Günlük
Kırlarda ve Kumsallarda (1886)
Anı
Bir Delinin Anıları (1838)
Gustave Flaubert Kitapları - Eserleri
- Madame Bovary
- Saf Bir Yürek
- Bir Delinin Anıları
- Madam Bovary
- Bibliyomani
- Üç Öykü
- Yerleşik Düşünceler Sözlüğü
- Ermiş Antonius ve Şeytan
- Duygusal Eğitim
- Bilirbilmezler
- Herodias
- Kasım
- Salambo
- Doğu’ya Yolculuk
- Gönül Eğitimi
- Konuksever Aziz Julien Söylencesi
- Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü
- Cehennem Rüyası
- Aşk Eğitimi
- Mektuplar
- Bir Delinin Anıları
- Bibliomanie
- Madame Bovary
- Herodias Stage 2
- Madame Bovary
Gustave Flaubert Alıntıları - Sözleri
- Elle tutulup gözle görülmez bir derdi nasıl anlatabilirdi insan ? (Madam Bovary)
- Ne istiyorsun? Söyle bana! (Salambo)
- Ortada bir hain varsa, o da Büyük Meclis'tir. Askerlerin bağlılığı savaşla sona erdiğinden, savaş bitince serbest kalırlar. (Salambo)
- Tanrı’dan başka kral yoktur! (Üç Öykü)
- FATURA: Muhakkak kabarık gelir. (Kabul Görmüş Kanaatler Sözlüğü)
- ÇAĞ(IMIZ): Çağımıza şiddetle karşı çıkmalı. — Şiirsel olmamasından yakınmalı. — Onu, geçiş dönemi, çöküş dönemi olarak adlandırmalı. (Yerleşik Düşünceler Sözlüğü)
- "Belki de onu unutmuşlardı ya da yoksulluk kalplerini taşlaştırmıştı." (Saf Bir Yürek)
- Felicite arkasından bir efendi için dökülmeyecek gözyaşlarıyla ağladı. Madamın kendinden önce ölmüş olması kafasını karıştırıyor, doğanın düzenine ters, kabul edilmesi olanaksız, korkunç bir şey gibi görünüyordu. (Saf Bir Yürek)
- Öyle ya , yüreğinize soğuğun gelip çöktüğünü hissetmek bir sevinçtir ,ve hâlâ tüten bir ocakmışçasına elinizle yoklayıp , artık yanmıyor diyebilmek . (Kasım)
- “Yüreğinde bir bağ, onları birleştiriyordu; yazgıları da benzer olacaktı.” (Üç Öykü)
- Kudurmuş hayvanlar ortalığa salınmaz (Herodias)
- Ben belirli sayıda okur için bir eser yazmıştım, bütün halk tabakaları bunu sevip benimseyiverdi (Salambo)
- "Hepimiz dünyaya ıstırap çekmeye geldik." (Madam Bovary)
- Robespierre, azınlıgın haklarını savunurken, XVI. Louis'yi Milli Konvansiyon'un önüne götürdü ve halkını kurtardı. Sonuçlar alayları meşru kılar. Diktatörlük kimi zaman zorunludur. Yaşasın zorbalı k! Elverir ki zorba iyi şeyler yapsın ! (Gönül Eğitimi)
- "Kadının sözleriyle büyülendiği gibi, sessizliğiyle de büyülenmişti" (Madam Bovary)
- - Eee! Sizin şu evlenmeden ne haber? dedi. - Hangi evlenme? - Şu sizinki ! - Benimki mi? Yok böyle bir şey! -Hem böyle bir şey ne zaman olur? Düşlerinde yaşattıgın guzelden umut kesip basit bir hayatta yaşamaya razı olunca. (Gönül Eğitimi)
- - Ne olursa olsun, birbirini çok sevmiş iki kişi olarak kalacagız. - Birbirimizin olmadan, ama! - Böylesi belki daha iyi, (Gönül Eğitimi)
- Her birimiz dünyaya bir prizma arkasından bakarız; gülümseyen renkleri ve neşe veren şeyleri seçebilenlere ne mutlu.. (Bir Delinin Anıları)
- Ve Atlas Dağı'nın tepesindeydim, altını ve çamuruyla, erdemi ve gururuyla dünyayı izliyordum. (Cehennem Rüyası)
- "Neyi mi bekliyorum? Sadece birinin gelip sarılmasını..." (Bir Delinin Anıları)
Editör: Nasrettin Güneş