diorex

Marie Antoinette - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Marie Antoinette kimin eseri? Marie Antoinette kitabının yazarı kimdir? Marie Antoinette konusu ve anafikri nedir? Marie Antoinette kitabı ne anlatıyor? Marie Antoinette kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Marie Antoinette kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 28.02.2022 16:00
Marie Antoinette - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Stefan Zweig

Çevirmen: Tevfik Turan

Orijinal Adı: Marie Antoinette - Bildnis Eines Mittleren Charakters

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750734328

Sayfa Sayısı: 595

Marie Antoinette Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Fransa Kralı XVI. Louis'nin karısı Marie Antoinette, uçarılığı, savurganlığı ve reform düşmanlığıyla halkın gözünde yoz soylu tipinin simgesi olmuş, Fransız Devrimi'nden sonra yaşamının geri kalan bölümünü Paris hapishanelerinde geçirmiş, 1793'te Devrim Mahkemesi'nce yargılanarak giyotinle idam edilmişti. Tarihsel karakterler üzerine benzersiz biyografileriyle tanınan Stefan Zweig, Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi'nde, nesnellikten çok sezgiye dayanan bir yaşamöyküsü sunuyor okurlara. Psikolojiye ve Freud'un öğretisine duyduğu ilgi sonucunda derin karakter incelemelerinde ustalaşan Zweig, Marie Antoinette'in efsanevi kişiliğine bir psikoloğun sezgi gücüyle yaklaşıyor. Fransa'nın son kraliçesinin kısacık yaşamı üstündeki esrar perdesini kaldırarak "zoraki bir kahramanlık trajedisi" anlatıyor. Türkçe'de ilk kez yayınlanan Marie Antoinette'i Tevfik Turan'ın çevirisiyle sunuyoruz.

Marie Antoinette Alıntıları - Sözleri

  • Ölen birinin son düşüncelerini kimse bilemez.
  • "Bırakın, kaybolsun bütün umut..."
  • Bir insanı son sırrını bilmedikçe tanımış olmayız...
  • Ölen birinin son düşüncelerini kimse bilemez!
  • Okuyup yazmayı genellikle konuşmaya tercih etmektedir; çünkü kitaplar sessizdir ve insanı sıkboğaz etmezler.
  • "Bütün dünya beni yalnız bıraktı."
  • "Tutto a te mi guida." "Her şey beni sana götürür."
  • “Ancak bela karşısında anlıyor insan kim olduğunu.”
  • Zamanı anlamak gibi bir derdi yoktur, istediği yalnızca zamanını geçirmektir...
  • Bir insanı son sırrını bilmedikçe tanımış olmayız...
  • İnsanı yakalayan, efendisi olmayı beceremediği kaderi olur her zaman...
  • Her şey beni sana götürür.

Marie Antoinette İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Marie Antoınette. Dünyada hakkında olumlu veya olumsuz olarak en fazla konuşulan ve en fazla yorum yapılan kraliçe. On sekizinci yüzyılda yaşamış bir Fransız kraliçesi. Dünyanın belkide kendisine en çok iftira atılan kişisi. Avusturya saraylarında başlayıp , Fransa'nın Versailles sarayında kraliçe olarak devam edip, nihayetinde zindanlar ve giyotinle son bulan son derece ilginç ve bir o kadar da dramatik bir hayat. Stefan Zweig, bu kitabında işte bu ilginçlikler içindeki hayatı bize sunuyor. Tabii ki kendine has o muhteşem biyografi yazma ustalığıyla birlikte. Okurken sadece Marie Antoınette'nin hayatını okumuyorsunuz, adete o hayatı yaşıyorsunuz. İşte Zweig'i diğer biyografi yazarlarından ayıran en önemli özellik de bu olsa gerek. Marie Antoınette'yi her kes farklı olarak değerlendirir. Bu durum, okunan kitaplarla ve okuyucunun kendi kişiliği ve ön yargılarıyla ilgili bir durumdur. Onun için burada kraliçe ile ilgili olumlu veya olumsuz her hangi bir söz yazmayacağım. Yalnız bir kaç şey var ki onları yazmadan da geçmenin çok yanlış olacağı kanaatindeyim. Düşünün, henüz on beşini yaşamaya başlamış bir kız çocuğu birden bire bütün ailesinden, sevdiklerinden, memleketinden hatta önceki hayatına ait üzerinde hiçbir eşya kalmamacasına, hiçbir tanıdığı ve o güne kadar gördüğü yakınındaki hiçbir kimse olmadan tek başına hiç tanımadığı bir ülkeye gönderiliyor, hiç görmediği bilmediği biriyle evlendiriliyor ve tamamen yeni bir mekanda hiç tanımadığı insanların içinde yaşamaya mecbur bırakılıyor. Bugünden baktığımızda o henüz bir çocuktur. Çocukluğunu yaşayamamış bir çocuk. 24 saat katı kurallar içerisindeki saray protokolünde yaşaması isteniyor. Kendinden bir kaç yaş küçük kayınbiraderleriyle oyun oynaması bile büyük sorunlar yaratıp ağır eleştiriler alıyor. Böyle bir ortam. Üstelik eşiyle tamamen zıt karakter yapısı. Ve bütün bunlara ek olarak yedi yıl karı koca olamamanın verdiği sorunlar. Dedikodular. Yani kısacası, dramatik sona götüren her şeyin başlangıcı da dramatik. İftiralar dedim, dünyada belkide başka hiçbir kimseye bu kadar aşağılık, bu kadar vicdansızca ve bu kadar fazla iftira atıldığını sanmıyorum. O kadar hunharca, vahşice iftiralar atılmış ki zaten ön yargısız olan birisi bunların kesinlikle yalan olduğunu anında anlar ama o dönemin gözü dönmüş insanları bütün bunlara inanacak kadar gaddarlaşmışlar. Bir örnek vermek gerekirse, bir annenin 8 yaşındaki oğluyla aynı yatakta yatmasında ne kötülük vardır. Hele hele babanın yokluğunda. Gayet doğal bir durum. Eminim bu satırları okuyan bütün anneler de aynı şekilde evlatlarına sarılıp yatmışlardır. Ama işte Marie Antoınette'nin kendi çocuğuyla aynı yatakta yatması bile sapıkça olarak değerlendirilmiştir. Mahkemede bu konuda bile suçlanıp, savunma yapması istenmiştir. Sonuçta bir ülkeyi henüz yönetemeyecek kadar genç iki insan birdenbire koskoca ülkenin sorunlarıyla uğraşmaya başlamışsa, hele bir de asıl söz sahibi olanın yani kralın yönetme becerisi yoksa bazı şeyler aksamaya başlar ve insanları bu derece korkunç sonlara getirir. Okunması gereken bir kitap diyorum. Özellikle de tarihle, siyasal ve toplumsal olaylarla ilgilenenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap olarak değerlendiriyorum. Çok beğeniyle okuduğum bu kitabın okunmasını da, herkese tavsiye ediyorum. (mehmet temiz)

Kendisi güzel ama bahtı kara ortalama bir karakter ; Marie Antoinette. Kiminin hayali olan bir aile çevresi içinde büyümüş, yokluk görmemiş ve hiç zorluk çekmemiş. Ama kainat demiş ki; Sevgili Marie sana güzellik verdim, zengin bir aile de büyüdün. Artık hikayeyi değiştirme vakti. Savaş ortamının barışçıl diplomasi malzemesi olarak geleceği inşa edilmiş bir çocuk gelin olarak Fransa veliahtı sümsük XVI. Louis ile evlendirilir. Altın varaklı eşyalardan geçilmeyen sarayda , sümsük Louis ile de zaman geçmez. Kadere lanet okumak yerine mevcut koşulların tadını çıkartır. Partiler, yemekler, danslar hatta yazlık sayfiye evi bile yaptırır. Kendine ayrı bir dünya kurar. Durun bir dakika Fransa Kraliçesinden bahsediyoruz . Orda bir yerde yönetilecek bir devlet olmalı.... Bu soru burada kalsın... Ama kalmadı. Bu şatafatlı ortamın dışında konuşulan bir konu vardı. Ve bu güzel kız bu hikayeden bağımsız kalamayacaktı. Mutlu sonla biten hikayeler vardır. Mutsuz biten hikayeler de vardır. Ama sonu giyotin ile biten hikayeler de vardır. Stefan Zweig, Marie Antoinette'in çocuk gelin sürecinden başlayıp, sonu giyotine kadar olan yolculuğunu tarife sığmaz bir kusursuzlukla aktarıyor bize. Yolculuk boyunca Fransız Devriminin kokusu burnunuzdan eksik olmuyor. Okuması kolay , sevdiklerinize de önerebileceğiniz muhteşem bir yapıt. Keyifli Okumalar (St.B! Book Club)

Kitabın konusu oldukça dikkat çekici. Bir Fransa kraliçesinin, çocuk yaşta evlenmek için evden ayrılma ile başlayan ve giyotinle idama giden garip hayat hikayesi. Zweig kitaplarını çok severim ama bu biyografik eserde biraz bunaldım. Cümleler sanki kelimelerin yeri değiştirilerek sürekli tekrarlanmış. Belirgin konulara sık sık geri dönülmüş. Biyografiyi ezberlemeden kitabı bitiremiyorsunuz. Bu tür okurken daha yalın eserler seviyorum. (Suna Beştek)

Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?

Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.

I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.

Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.

Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.

Stefan Zweig Kitapları - Eserleri

  • Satranç
  • Amok Koşucusu
  • İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
  • Sabırsız Yürek
  • Dünün Dünyası
  • Değişim Rüzgarı

  • Geleceğe Güven
  • Yolculuklar
  • Unutulmuş Düşler
  • Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Balzac
  • Montaigne
  • Clarissa

  • Macellan
  • Rotterdamlı Erasmus
  • Amerigo
  • Günlükler
  • Joseph Fouche
  • Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
  • Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche

  • Marie Antoinette
  • Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
  • Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
  • Ay Işığı Sokağı
  • Avrupa'nın Vicdanı
  • Amok - Usta İşi
  • Ruh Yoluyla Tedavi

  • Korku
  • Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
  • Yarının Tarihi
  • Yakıcı Sır
  • Mektuplaşmalar
  • Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
  • Olağanüstü Bir Gece

  • Gömülü Şamdan
  • Dostlarla Mektuplaşmalar
  • Freud - Cinselliğin Yeryüzü
  • Mürebbiye
  • Mary Stuart
  • Korku Ruhu Kemirir
  • Buluşmalar

  • Karmaşık Duygular
  • Alacakaranlıkta Bir Öykü
  • Kurşun Mühürlü Tren
  • Mecburiyet
  • Bir Çöküşün Öyküsü
  • Seçilmiş Öyküler
  • Hikayeler

  • Geçmişe Yolculuk
  • Freud - Mutluluğun Mimarı
  • Kuş Kapanı ve Dönüşüm
  • Kaçak ve Sahaf Mendel
  • Dadı ve Leporella
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Geç Ödenen Bedel

  • Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
  • Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
  • Rilke'ye Veda
  • Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
  • Cenevre Gölü'ndeki Olay
  • Kadın ve Manzara
  • Nietzsche

  • Kızıl
  • O muydu?
  • Bir Kalbin Çöküşü
  • Bizans'ın Fethi
  • Gölge Kadınlar
  • Zalimce Bir Oyun
  • Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine

  • Satranç
  • Lyon'da Düğün
  • Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
  • Stefan Zweig'ın Mektupları
  • Erika Ewald'ın Aşkı
  • Efsaneler

  • Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
  • Toplu Öyküler 1
  • Toplu Öyküler 3
  • Toplu Öyküler 2
  • Unutulmaz Bir İnsan
  • İki Yalnız
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2

  • Ormanın Üzerindeki Yıldız
  • Leporella
  • Aylak
  • Emile Verhaeren
  • Hayatın Mucizeleri
  • Brezilya
  • Kitapçı Mendel

  • Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
  • Stefan Zweig Kutulu Set
  • Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
  • Leman Gölü Kıyısındaki Olay
  • Benimle Dostluk Zordur
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Seçme Eserler

  • Hikayeler 2
  • Bir Hayat
  • Öz Nəğməsini Oxuyanlar
  • Novellalar
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
  • Oradan Uzakta

  • Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
  • Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
  • Stefan Zweig Seti

Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri

  • Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
  • Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
  • Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
  • Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
  • Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)

  • Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
  • "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
  • ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
  • "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
  • Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
  • Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)

  • Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
  • "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
  • Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
  • Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
  • Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
  • Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
  • İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)

Yorum Yaz