Memleket Hikayeleri - Ayfer Tunç Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Memleket Hikayeleri kimin eseri? Memleket Hikayeleri kitabının yazarı kimdir? Memleket Hikayeleri konusu ve anafikri nedir? Memleket Hikayeleri kitabı ne anlatıyor? Memleket Hikayeleri PDF indirme linki var mı? Memleket Hikayeleri kitabının yazarı Ayfer Tunç kimdir? İşte Memleket Hikayeleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ayfer Tunç
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789750510526
Sayfa Sayısı: 278
Memleket Hikayeleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Bu kadar çirkinleşen ve kimliğini kendi elleriyle tahrip eden
şehirler bende memleket hissi değil, öfke ve öfkeden yorgun
düşünce de acıma ve teessüf hissi uyandırıyor. Memleket hissi
ile köklere bağlılık arasında bir korelasyon olsa gerek. Bir
bütün olarak ülkeme bağlıysam da köklerime bağlı değilim.
Çünkü köklerimin nerelere uzandığından habersizim. Köklerinin
sızladığını duymayan insan nasıl bir memleket arar ki kendine?"
Kendi şehir arşivini açıyor Ayfer Tunç. Biraz, bu memleketin
doğal ve toplumsal coğrafyasını hor kullanışımıza diz döverek...
Biraz Adapazarı, biraz Karasu, biraz İstanbul... "Memleket nere"
sorusunun cevabını veremeden - bütün memlekete merakî...
Memleket duygusunda bir gezinti; "memleket insanıyla"
yarenlik eden hikâyeler... "Çerkez gelinlerinin hürmetkârlığı,
Bulgar muhacirlerin çalışkanlığı, Boşnak kızlarının güzelliği"
Arnavutların inatçılığı, Lazların siniri, Abhaz erkeklerinin
tembelliği, Gürcü kadınlarının huysuzluğu..." Taşra bandosu,
Büyük Çarşı'daki fotoğrafçı, kadınlar hamamı, mesire yeri...
Yengeler, gelinler, refakatçiler... Çitlenen ayçekirdeklerinin
gürültüsüyle yazlıkçılar... "Sakarya Nehri'nin kıvrılarak
genişlediği manzaraya karşı rakı..." Yemekte mutlaka evvela
çorba... Piknik tüp, "iyi" çay, sonsuz sohbet... Dere tepe düz
giden, kapı kapı gezen, halis muhlis hikâyeler...
Refik Halit Karay'ın 1919'da yayımlanmış Memleket Hikâyeleri'ne selamlar.
Ayfer Tunç'un teferruatçı, gören ve dinleyen kaleminden...
(Tanıtım Bülteninden)
Memleket Hikayeleri Alıntıları - Sözleri
- “İnsanlık öldü mü?”
- Tanrı dünyayı insandan korumalıydı.
- Sözcükler istediği kadar sevgiyle dolup taşsın, gerçek bir gülümsemenin yerini tutamaz.
- Geçmiş, her anlattığımızda kılık değiştiren bir uydurmadır.
- … farklı olana duyulan öfke ve şiddet arzusunun bu kadar kolayca, pervasızca ve haklılığından hiç şüphe etmeksizin ortaya çıkabilmesi. Öfkenin öfkeyle sınırlı kalmaması üstelik, şehvetle büyümesi, sahibine haz vermesi.
- Ülkemi sevmek için elimde ne kaldı? Kalp ağrısı.
- Köklerinin sızladığını duymayan insan nasıl bir memleket arar ki kendine?
- Tanrı dünyayı insandan korumalıydı.
- Kendi şehrinde yabancı olmanın ağrısı katlanılır gibi değil.
- Şeffaflıktan anladığımız cam, demokrasiden anladığımız “Oy kullanmak bir vatandaşlık görevidir,” dir.
- Dükkânlar kısa ömürlü artık.
- Sözcükler istediği kadar sevgiyle dolup taşsın, gerçek bir gülümsemenin yerini tutamaz.
- ... sözle aktarılan gerçek her zaman kusurludur.
- En başarılı tarafımız dünyada bizden başka bir ülke yokmuş, biz görmedikçe gerçekler var olmamış gibi davranabilmemizdir. Kendimizi bu kadar kolayca kandırabiliyor oluşumuz takdire şayandır. Devekuşunun resmedildiği bir ulusal simgemiz olmaması yazıktır.
- Ülkemi sevmek için elimde ne kaldı?
Memleket Hikayeleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Memleket Hikâyeleri Ayfer Tunç'tan; Dünya Ağrısı, Kapak Kızı, Yeşil Peri Gecesi, Osman, Mağara Arkadaşları, Aziz Bey Hadisesi, Evvelotel-Saklı, Ömür Diyorlar Buna, Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek, Kırmızı Azap ve Suzan Defter’den sonra okuduğum 12. kitap... Memleket Hikâyeleri; Memleket Yazıları, Fotoğraflar Anlatıyor ve Memleket Hikâyeleri adında 3 bölümden, toplamda ise 37 farklı metinden ve 278 sayfadan oluşuyor. Kitapta; anı, deneme ve hikâye gibi farklı metin türlerini bulmak mümkün… Kitaba bundan daha iyi bir isim bulunamazdı. Ayfer Tunç, özgün çizgisini bu kitapta da sürdürmeyi başarmış. Diğer kitaplarına oranla bu kitapta mizaha ve görsele daha fazla yer vermiş. Bir Anadolu resminin kelimelerle örüldüğü bir kitap Memleket Hikâyeleri. Memleket Hikâyeleri adı ben dâhil hemen her okurda Refik Halid Karay’ı çağrıştırabilir. Yazar kitapta bu konuya da değinmiş. 37 metnin 35 tanesi çok iyiydi. 2 metni sıkıcı buldum. Ama hepsinde insan merkeze alınmış. Yenilgisiyle, kaygısıyla, dünyadaki serüveniyle insan ve insanla anlam kazanan mekân hemen her metinde can bulmuş. Kitapta altını çizdiğim bazı ifadeler; Geçmiş, her anlattığımızda kılık değiştiren bir uydurmadır (s. 9). Bana hikâyesiyle gelen sözcükleri severim (s. 14). …’ı her hatırlayışında içinin daha az yandığını fark ediyor, ferahlıyor, aşk acısı geçebilecek bir şeymiş demek (s. 202). Tanrı dünyayı insandan korumalıydı (s. 217). Her insan bir ada haline gelecek, kimse kimseye ulaşamayacak, zaten bunu istemeyecek de (s. 221). Sözcükler istediği kadar sevgiyle dolup taşsın, gerçek bir gülümsemenin yerini tutamaz (s. 269). Okuyun, pişman olmazsınız. (Mahir)
Geçmiş, her anlattığımızda kılık değiştiren bir uydurmadır.: "Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi" ni okuduktan sonra aşık olduğum Ayfer Tunç'dan yine farklı bir anlatı.Taşrayı, taşralılığı,memleket hallerini,yurdum insanını sıcak, akıcı diliyle anlatmış.Okunası bir kitap olmuş. (dilek çağlayık)
Ayfer Tunç’un okuduğum 4. Kitabı. Yazarın öykülerini seviyorum. Kitap Memleket Yazıları, Fotoğraflar anlatıyor ve Memleket Hikayeleri olmak üzere 3 bölümden oluşuyor. İlk bölüm toplumu, insani ilişkileri, hayattaki yanlışları eleştirel tarzda yazılmış. İkinci kısımdaki öykü de fotoğraflanmış. Öyküyü okurken fotoğrafları bir yandan canlandırıyorsun. Farklı bir hava katmış. Üçüncü kısım da 30 öyküden oluşuyor. Öykülerin çoğu yazarın memleketi olan Adapazarı ve ilçesi olan Karasu’da geçiyor. Çoğu öyküyü üniversite yıllarımın geçtiği Adapazarı’na özlemle okudum. Güzel bir kitap tavsiye edilir. (Gizemm)
Memleket Hikayeleri PDF indirme linki var mı?
Ayfer Tunç - Memleket Hikayeleri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Memleket Hikayeleri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ayfer Tunç Kimdir?
Ayfer Tunç 1964'te Adapazarı'nda doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Üniversite yıllarında çeşitli edebiyat ve kültür dergilerine yazılar yazmaya başladı.
1989 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği Yunus Nadi Öykü Armağanı'na katıldı, Saklı adlı yapıtıyla birincilik ödülü aldı. 1999-2004 arasında Yapı Kredi Yayınları'nda yayın yönetmeni olarak görev yaptı. 2001 yılında yayımlanan ve okurdan büyük bir ilgi gören Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek-70'li Yıllarda Hayatımız adlı yapıtı, 2003 yılında yedi Balkan ülkesinin katılımıyla düzenlenen Uluslararası Balkanika Ödülü'nü kazandı ve altı Balkan diline çevrilmesine karar verildi. Tunç'un 2003 yılında Sait Faik Abasıyanık'ın öykülerinden hareketle yazdığı Havada Bulut adlı senaryosu filme çekildi ve TRT'de gösterildi. Tunç'un Saklı, Mağara Arkadaşları, Aziz Bey Hadisesi ve Taş-Kağıt-Makas adlı dört öykü kitabı, Ömür Diyorlar Buna adlı bir e-kitabı, Kapak Kızı adlı bir romanı, İkiyüzlü Cinsellik adlı (Oya Ayman'la birlikte yazdığı) bir inceleme kitabı ve Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek adlı bir yaşantı kitabı var.
Ayfer Tunç Kitapları - Eserleri
- Suzan Defter
- Aziz Bey Hadisesi
- Yeşil Peri Gecesi
- Kapak Kızı
- Dünya Ağrısı
- Osman
- Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
- Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura
- Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek
- Evvelotel - Saklı
- Ömür Diyorlar Buna
- Kırmızı Azap
- Mağara Arkadaşları
- Taş - Kağıt - Makas
- Memleket Hikayeleri
- Saklı
- Harflere Bölünmüş Zaman
- İkiyüzlü Cinsellik
Ayfer Tunç Alıntıları - Sözleri
- Çocukluğumun bütün anıları gülümseyen fotoğraflar oldular artık. Hiç yaşanmamış kadar uzak.. (Evvelotel - Saklı)
- ...... Her rüzgârda incecik sallanan, ıslak gözleri hep uzaklarda bir yerlere takılı duran, suskun kadın. (Evvelotel - Saklı)
- Bekledim onu, hep bekledim... Gelmedi. (Ömür Diyorlar Buna)
- Kendini her zaman olduğu gibi koca şehirde, koca ülkede, koca dünyada yapayalnız hissetti. (Kırmızı Azap)
- Türk halkı nelere inanmamıştı ki? Futbolda sekiz sıfır yenilir ve ezilmediğine inanırdı. İhtilallerin memleketin menfaati için yapıldığına inanırdı. Dünyanın sadece Türk olduğu için kendisine düşman olduğuna inanırdı. Hep bir şeylere sonuna kadar inanırdı. (Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek)
- Öykü edebiyatın gayri meşru çocuğudur. Nüfusa kaydedilmiştir, edebiyat ailesinin asil üyesidir. Ama şiir ve romanla aynı evde oturmaz. O kendi küçük evinin odalarında oturup pencereden bakar. Kenar mahallelerin dar sokaklarında yürür. Kendine ait dünyasına başkalarını sokmayı pek sevmez. Oysa şiir ailenin haylaz, havai ve biraz da hayırsız çocuğudur. Duyguludur, zaman zaman hırçındır, kavga etmeyi sever. Ağır konuşur, ağır aşk yaşar. Meraklıdır, romanın da öykünün de işine burnunu sokar. Sevimlidir, girdiği yerden çıkmaz, kimse ona git diyemez. Roman ise ailenin ağırbaşlı, ciddi, ne yaptığını bilen çocuğudur. Öykünün hakkını korur, nüfusa kayıtlı olduğundan hareketle onu ailenin üyesi sayar. Roman öyküyü gizlice sever, çünkü kendi çocukluğunu görür öyküde. Ama şiire de, öyküye de akıl vermeye kalkar. Hırslıdır. Tartışmaları o açar, gündemi o değiştirir. Akıllıdır ne de olsa, şiir kadar duygularına yenilmez. Öyküyle şiir çok iyi geçinirler. Birbirlerine daha çok benzerler. Şiir öykünün gayri meşru oluşuna aldırmaz; bütün sevecenliği ve sevimliliğiyle öykünün hayatına sızar, orada derin izler bırakır. Oysa roman, şiirin bu girdiği yere sızma ve yayılma eğilimini kaldıramaz. Yatağından şiiri kovmaya çalışır, bazen başarır, bazen başaramaz. Roman bilgiçtir, arada bir küstahlaşır, kendini ailenin sözcüsü, temsilcisi olarak görür, gösterir, başarır. Şiir romanın bu tutkusuyla dalga geçer. Havaidir. Roman çalışır, kazanır. Şiir çalışmaz, kazanır. Öykü çalışmaz, kazanmaz. Deneme ise ailenin nüfusa bile kaydedilmemiş gayri meşru çocuğudur. Çokları onun aileden olmadığını sanır. Ciddidir, boş konuşmaz, hoşsohbettir ama biraz sesi kısıktır. Aileden olmak olmamak hiç umurunda değildir. Uzak durur, beni de aranıza alın, ben de sizdenim demez. Ailenin canı cehennemedir. Duygusal olduğu halde, öyle görünmeyi sevmez. Pek varlıklı da değildir. Nüfusa kayıtlı olmadığı için payına miras düşmez. Deneme çok çalışır, ama kazanamaz. Oyun ailenin zengin kuzenidir. Sahneyle, oyunculukla, rejiyle kardeştir. Aristokrat takılır, soy ağacında kökleri çok geriye gider. Aslında tiyatro ailesine mensuptur. Edebiyat ailesinin sıkıntıları onu pek ilgilendirmez, başka bir deltada yaşar. Oyunun ailesi zengindir, ailece çalışıp kazanırlar, sonra ailece bölüşürlerken kavga çıkar. Senaryo ailenin ahbabıdır. Çok cazibelidir. Romanı pek sever, ama roman uzak durmaya çalışır ondan. Ne zaman senaryoyla dostluk etmeye kalksa kazık yiyen roman olmuştur. Anı, ailenin bunak büyükbabasıdır, çok bilir, çok konuşur, yarısı palavradır. Biyografi ailenin yurtdışında yaşayan üyesidir. Bencildir, fazla uğramaz memleketine. Otobiyografi bu ülkede daha doğmamış çocuktur, adı hazırdır, kendi yoktur ortada. Hayat aslında tek bir uzun öyküdür. Her defasında değiştirilerek yazılsa da, finali yoktur. (Harflere Bölünmüş Zaman)
- Kelimelerin iyi geldiği, yarım kalmış insanlarız biz. (Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura)
- Geçmiş, her anlattığımızda kılık değiştiren bir uydurmadır. (Memleket Hikayeleri)
- "Müzikten konuşurken geçip giden güzel saatlerimiz..." (Saklı)
- Birini bir zamanlar sevmiş olmak insanın içinde iz bırakıyordu. İnsan o kişiyi artık sevmese bile iz kalan yer acıyordu. (Yeşil Peri Gecesi)
- Gülüşü kurgulanmış gibiydi. (Suzan Defter)
- Anadolu halkı, yüz yıl sonra “Kendi okulunu kendin yap”, kampanyasına şaşılası bir coşkuyla destek verecek, bir Allah’ın kulu çıkıp “Okulumuzu da kendimiz yapacaksak devlet niye vergi alıyor?” diye sormayacaktı. (Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi)
- Kaçamıyordu insan hayattan. Hiçbir biçimde kaçamıyordu. Mekanlar, eşyalar, şehirler, sokaklar değişiyor ve insan kendinden, hayattan kaçamıyordu. Ya da ben yapamıyordum. (Mağara Arkadaşları)
- "Artık her şey, her yer değişiyordu. Çağa uygun düşen bir yoksulluk olacaktı bahar." (Saklı)
- “En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.” (Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi)
- Sevmenin insanı böylesine var edebileceğine inanmazdım, yaşadım;sevmenin yokluğu fikrinin bile insanı yok edebileceğine de. Onu da yaşadım... (Kırmızı Azap)
- Yaş ilerleyince anlıyordu insan. Mutluluk öyle gökten zembille inmiyor, itina istiyordu (Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi)
- “Eriyorum, çürüyorum, hayatım bataklık gibi dibe çekiyor beni desem sana, o manasız soruyu bile sormazsın: Neden? Hemen teşhisi koyarsın: Rahat batıyor sana!” (Suzan Defter)
- Viski yorgunluğu alır derler. Kasttettikleri günün yorgunluğudur. İstediğin kadar iç, hayatın yorgunluğu baki kalır. (Yeşil Peri Gecesi)
- “Neden yazıyorum?” Yazarların birçoğu neden yazdığını bilmez. Ya da neden yazdığını bilerek başlamaz yazmaya. Yazının evrenine girildiğinde sorular belirginleşir, önceleri pek de tatmin edici olmayan, oynak cevapların bir kısmı yerli yerine oturur. Birçok soru cevaplansa da, cevaplandığı sanılsa da, “neden yazıyorum?” sorusu lezzetli bir iç huzursuzluğu sorusu olarak kalmayı sürdürür. Çünkü yazmanın bütün sırrı aslında bu sorunun içindedir ve bence yazarlar bu soruya kesin bir cevap bulup defteri kapatmak istemezler. Yazı, yazarın da eremediği bir sırdır; sır aydınlanırsa yazar ışığa yakalanmış bir tavşana dönüşür, kıpırdayamaz. Ben böyle olduğunu düşünüyorum; oysa Sait Faik, “Haritada Bir Nokta” adlı öyküsünü neden yazdığını söyleyerek bitiriyor: “Yazmasam deli olacaktım.” Ama bence bu cümle, o sır dolu sorunun cevabı değil, yazı serüveninin son aşamasında kendiliğinden vardığı bir sonuçtur; hayat karşısında tutunmanın yolunu, Sait Faik’in kendi “çaresiz çare”sini işaret eder bize. “Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?” Sait Faik’in ölümünden iki yıl önce yazdığı “Haritada Bir Nokta”, imgeler arası ilişkiler açısından çok zengin bir öykü olmanın yanı sıra, yazının evrenine ilişkin soruları, insanla, varolmakla, toplumsallıkla da ilişkilendirerek kurcalayan bir metindir. Öykünün kurgusu ile huzursuz soruları arasındaki ilişki muhteşemdir. Şu soru: “Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi?” sorusu, “neden yazıyorum?” sorusundan hiç aşağı kalmadığı gibi, neden yazıyorum sorusunun bir önceki cevabıdır. Sait Faik bu öyküde, önce neden yazdığı sorusuna bir cevap bulmuş, yazı yazmanın bir hırs olduğuna karar vermiş ve adaya çekilmiş bir adamı / kendini anlatır bize. Ama adada insan vardır, insanın olduğu yerde kötülük vardır, kötülük onu tütüncüye koşturur, kâğıt kalem aldırır, kalemi yontturur, öptürür ve yazdırır. Sorunun cevabı değişmiştir: “Yazmasam deli olacaktım”. Yazı artık bir ilaçtır. İyi de, yazı yazmanın bir hırs olduğuna neden karar vermiştir Sait Faik? Ne olmuştur? Ne gibi kötülükler görmüş ya da etmiştir ki, vazgeçmiştir yazmaktan? “Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, safveti, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak; belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. Aklıma ara sıra esen yazı yazmak arzusunu, arzusu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu muvaffakiyetler, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem Allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem, kalemsiz kâğıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım.” Sait Faik, bedenine girip çıktığı anlatıcı aracılığıyla, bu öyküyü bir tür günah çıkarma metnine dönüştürür. Öyle bir altmetin akar ki öyküde, Sait Faik’in yazar olmanın bütün nimetini ve külfetini tattığını, ünlü yazarlara vadedilen mevkilere ulaştığını hissederiz. Ama bundan bir parça haz duymuş olduğu için kendinden utanmış gibidir. Yazmaktan değil, şöhretten alınan hazzın yazmanın has anlamını kirlettiğini; onun, mevkilere bir an için bile olsa kanmış olabileceğini, yazmanın varlığının özü olan yanından uzaklaşmış olmaktan korktuğunu düşünürüz. Biz de onunla birlikte yazmanın bir hırstan başka bir şey olmadığına inanırız. Yazdıklarında kendini gizlemeyen, tersine, kendini ancak yazdıklarında açan bir yazar olan Sait Faik, has yazar türündendir. Onun her türlü edebi mevkii reddettiğini, baş köşeye geçip ahkâm kesmekten hoşlanmadığını, gerek yazdıklarından, gerek onu anlatanların anılarından biliyoruz. O, mevkileri reddederek varolmuş bir yazardır. Bu reddedişte de bir altını çizme, bundan övünme payı çıkarma yoktur üstelik. İşi sadece yazıyladır. Edebiyatı en doğal haliyle yaşamış ve yazmış, kendi yarattığı büyüleyici alana bir üstünlük, bir ayrıcalık atfetmemiş, okura veya insana yukardan bakmamış, kendi imgesini yeniden imal etme ihtiyacı duymamıştır. (Harflere Bölünmüş Zaman)