diorex
Dedas

Mezhepler Tarihi - Muhammed Ebu Zehra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mezhepler Tarihi kimin eseri? Mezhepler Tarihi kitabının yazarı kimdir? Mezhepler Tarihi konusu ve anafikri nedir? Mezhepler Tarihi kitabı ne anlatıyor? Mezhepler Tarihi PDF indirme linki var mı? Mezhepler Tarihi kitabının yazarı Muhammed Ebu Zehra kimdir? İşte Mezhepler Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 28.04.2022 22:00
Mezhepler Tarihi - Muhammed Ebu Zehra Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Muhammed Ebu Zehra

Çevirmen: Sıbğatullah Kaya

Yayın Evi: Çelik Yayınları

İSBN: 9786055822729

Sayfa Sayısı: 750

Mezhepler Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz Muhammed (s.a.v.)'e salat ve selam olsun. Ayrıca onun, hidayet önderleri olan, yaşayışlarıyla doğru yolu gösteren ve izlerinden gidilen ashabın salat ve selam olsun. O ashab ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) haklarında şöyle buyurmuştur: "Benim ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, doğru yolu bulursunuz." islam mezhepleri hakkında bir kitap yazmak yönünde, pek çok talep aldım. Anlaşılması güç bazı meselelerin kolaylıkla anlaşılmasını sağlayan, bazı hususları aydınlığa kavuşturan, kültürlü kesimin anlamakta zorluk çekmeyeceği ve islam mezheplerinin fikri önemini ortaya koyan bir kitap... İslam mezhepleri, değişik yönelişleri olan bazı türlere ayrılmışrır. Bu türleri, kabaca üç grupta toplayabiliriz.

İtikadi mezhepler, siyasi mezhepler ve fıkhi mezhepler'dir.

Mezhepler Tarihi Alıntıları - Sözleri

  • Nass'lar sınırlı, hadiseler ise sınırsızdır.
  • Adaletin sağlanacağından ümitsizliğe düşmek kötülük ve fitnelere, cinayet ve savaşlara kapı açar. Fitnelere karşı en sağlam duvar, adaleti hissettirmektir.
  • "Eflatun der ki: "Gerçek konusunda, insanlar bütün yönleriyle isabet etmedikleri gibi bütün yönleriyle de yanılmazlar. Her insan, gerçeği bir yönüyle yakalar. Bunun örneği şudur: Bir kaç kör bir filin yanına gelir- ler. Her biri onun bir organını alır, eliyle dokunur ve kendi kendine anlamaya çalışır. Ayağa dokunan kör, filin ağaç kütüğünü andıran yuvarlak ve uzun bir gövdesi olduğunu söyler. Sırta dokunan ise, onun yüksekçe bir tepeyi andırdığını söyler. Kulağa dokunan ise, onun katlanıp yayılabilir nitelikte ince ve geniş olduğunu iddia eder. Bunların her biri idrak ettiği bir yönü ortaya koymuş, her biri diğerini yalanlamış ve kendisinin filin yapısı hakkında edindiği intibaya göre diğerini hata ve cehaletle itham etmiştir. Görüyorsunuz, bunlar doğru söylemede birleşmişler, sonra aralarına giren yalan ve hatadan ötürü ayrılmışlar."
  • Alçakça bir hayat mı, şerefli bir ölüm mü? Bunlar yenen iki yemektir bana göre. İkisinden birini seçmek gerekliyse Bana düşen seve seve gitmektir ölüme.
  • Eflatun şöyle der:İnsanlar her yönüyle gerçeği idrak edemedikleri gibi ondan tamamen uzak da olamazlar.
  • Şu da bir gerçek ki, Haricilerin bir çoğunun en belirgin özelliği "ihlas" idi. Ancak, bu ihlasa, tüm anlayışlarını etkisi altına alan "belirli bir yöne şartlanmışlık" eşlik ediyordu. Şimdi bunların fikri şartlanmışlık ve ihlas derecelerini anlamak için bazı hikayelerini nakledelim: Abdullah b. Abbas'ın Hz. Ali tarafından onlarla tartışmak üzere gittiği zaman, uzun süren secdelerden ötürü alınlarının yara aldığını, ellerinin deve dizi gibi nasır bağladığını ve üzerlerinde temiz elbiseler olduğunu gördüğü, anlatılır. Bu, ihlaslı olduklarının bir görüntüsüdür. Diğer yandan, şartlanmışlık onlara hükmetmekte idi. Onların, Abdullah b. Habbab'ı "Ali müşriktir." demediği için öldürdüklerini ama bir Hıristiyan'ın hurmasını parasını ödemeden yemediklerini görüyoruz. Şimdi bu hikayeyi "el-Müberrid'in "el-Kamil"inde anlatıldığı şekliyle görelim: "Onların ilginç haberlerinden biri de şudur: Hariciler, bir Müslüman ile bir Hıristiyan'a ratlarlar. Müslüman'ı öldürüp Hıristiyan'a iyi davranırlar ve Ona Peygamberinizin emanetine sahip çık, diye tavsiyede bulunurlar. Derken Abdullah b. Habbab, boynunda mushafi ve yanında hamile karısı ile onlara rastlar. Ona şöyle derler: Senin boynundaki bu Kur'an, seni öldürmemizi emrediyor... Söyle bakalım, Ebubekir ve Ömer hakkında ne düşünüyorsun? Abdullah, onları iyilikle anar. Peki, derler. Hakeme gitmeden önceki Ali ve ilk altı senesinde Osman için ne dersin? Abdullah, yine iyilikle anar. "Hakeme gitme" hakkında ne düşünüyorsun, derler. Abdullah şöyle der: Ben, Ali'nin , Allah'ın kitabını sizden daha iyi bildiğine, onun dinine sizden daha sadık olduğuna ve daha basiretli olduğuna eminim. Bunun üzerine Hariciler, sen (hakk) değil, isimlerine göre adamlara tabi oluyorsun diyerek, onu nehir kıyısına götürüp keserler... Derken, kendi hurma bahçesinde bulunan bir Hristiyana uğradıklarında, Hristiyan; (buyurun) hepsi sizindir, der. Hariciler, hayır vallahi parasını ödemeden onu alamayız, derler. Bunun üzerine adam şöyle der: Ne garip! Abdullah b. Habbab gibi birini öldürüyorsunuz da bizden hurma mı kabul etmiyorsunuz?"
  • Mu'tezililer, uğraştıkları ilimler ve yaptıkları tartışmalardan elde ettikleri özellikler sayesinde, sağlam bir cedel tekniğine, güçlü delillere, açık-seçik konuşma kabiliyetine ve muhatâbı ikna yeteneğine sahip idiler. Öyle ki, bunların Müslüman olmayan bazı hasımları, bunlarla yaptıkları tartışmadan sonra Müslüman oluyorlardı. Mu'tezile tarihçilerinin belirttiğine göre, “Ebu'l-Huzeyl el-Allâfın eliyle üçbinden fazla Mecüsi Müslüman olmuştur. Çünkü Allâf, tartışmada çok güçlü ve mahir idi. Ayrıca, onun davet ettiği şey kuvvetli, hasımlarının davet ettiği şey ise zayıftı.”
  • Sokrat şöyle der: " Münakaşa konusu olan şey bilindiği takdirde her münakaşa biter. " İhtilaflar bir çok kerede meselenin kapalı veya zor oluşundan değil, ihtilaf eden taraflardan herbirinin, diğerinin görüşünü bilmeyişinden doğar.
  • Spinoza Bize eşyayı güzel gösteren, görüşümüz değil eğilimlerimizdir.
  • İslâm hukukçuları, onlara güzel muameleyi gerektirecek bazı kurallar belirlemişler ve şöyle demişlerdir: “Onları dinleriyle başbaşa bırakmakla emrolunduk.” Müslümanlar, onları zımmi olarak adlandırmışlardı. Çünkü, Resulullah (s.a.v.)ın zimmeti onların üzerindeydi. Peygamber (s.a.v.), onlara eziyet edilmesine mâni oluyordu. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim, bir zimmiye eziyet ederse kıyamet günü onun hasmı benim. Ben, kimin hasmı olursam o helâk olmuş demektir.”

Mezhepler Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

mezhepler tarihi hakkinda: Kitabın incelemesine geçmeden önce bazı kavramları açıklamakta fayda bulunmaktadır. Öncelikle mezhep nedir? Mezhep lügatte gidilen yol demektir. Tarikat kelimesi de gidilen yol manasına gelir. Mezhep ve tarikatın farkı şudur. Mezhepler şeriatı yani dinin esası olan kaideleri açıklamaktadır. Tarikat ise şeriat temeli üzerine kurulan ancak Allah'a yaklaşmayı hedefleyen ve kişiyi kâmil insan seviyesine ulaştırmak için oluşturulmuş disiplinlerdir. Bu yönüyle mezhep bütün müslümanlar için bağlayıcı iken tarikatler ise tasavuf yolunda ilerlemek isteyen Müslümanlar içindir. Her Müslüman'ın tarikat ehli olması beklenmez ancak her Müslüman'ın şeriatın kurallarına uyması gerekmektedir. Bunu açıkladıktan sonra ehli sünnet Vel cemaat itikadını ifade edelim. Ehl-i Sünnet vel cemaat: Resulullah (s.a.v.) Efendimiz’in ve mübarek Ashabı’nın (r.a.e.) yolunda bulunma mutluluğuna ermiş müslümanlardır. Ehli sünnet Vel cemaat itikadını benimsemeyen mezhepler hak yoldan ayrılmışlardır. Hz. Peygamber (s.a.s) Ebû Hureyre'den rivayet edilen bir hadislerinde: ".... Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak, kurtuluşa eren fırka (Fırka-ı Naciye) dışında kalan yetmiş iki fırka Cehenneme gidecektir", buyurmuşlardır. Ayrıca bu türden olan hadislerin devamında sahabîlerin, Fırkaı Naciye'den sormaları üzerine Hz. Peygamber, Fırka-ı Naciye'yi: "Benim yürüdüğüm yola ve bu yolda beni takip eden ashabımın yoluna uyanlardır." diye tarif etmiştir. Hak yolda olan mezhepleri sayacak olursak Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Eşari ve Maturidilik mezhepleridir. Bunlar haricinde bulunan mezhepler hak yolda değil batıl uzeredirler. Bunları açıkladıktan sonra kitapla ilgili değerlendirme ye geçelim. Kitaptaki en büyük eksiklerden biri ehli sünnet inancını açık seçik ifade etmemiş olmasıdir. İkinci olarak dini açıdan ciddi bir bilgi birikimi olmayanların kitabı okumasıni faydali görmüyorum. Dili ağırdır, meseleler açık açık ifade edilmemiştir. Yine de ehli sünnet çizgisinde yazılmış bir kitaptır. Gereksiz detaylara çok yer verildiği için okuyucunun dikkati dağılabilir. Mesela bir kere olsun kuran meali okumamış bir okuyucunun bu kitabı okumasi faydadan ziyade zarar getirir. Daha çok bilimsel açıdan mezhepler üzerine çalışanlar için bir kaynak olarak müracaat edilebilir diye düşünüyorum. Dinde reformcularin en büyük hatası müslümanların firkalara ayrılmaları ile ehli sünnetin dört mezhebini birbiri ile karıştırmasıdir. Bütün muslumanlarin Kuranı kerim ve sünnete uygun olan dört mezhepten birini takip etmesi gerekmektedir. Çünkü bunlar sahabenin inancına uygun olarak kuran ve sünnetten yapılan içtihatları barındırır. Buradaki ayrılık bir rahmettir. Mezhepsizlik ise iyi bir yol değildir çünkü şimdilerde İçtihadda bulunabilecek bir alim kalmadı. Velev ki İçtihadda bulunabilecek bir alim gelse bile sahabe ve Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem den 1400 yıl uzakta bulunulduğu için onların yaşantilarini görüp dini onlardan öğrenme imkanı bulunmamaktadır. Bir de İslam'ın ana esasları ile ilgili hükümler ehli sünnet âlimleri tarafından ortaya konulmuştur. Bugün yeni bir hüküm ortaya çıkarmaya çalışan ya bozuk batıl ve bidat ortaya koyar. Yahut teferruat bir meseleye ilişkin hükümler olur bu da öncekileri taklit anlamı taşıyacaktır. İslam'da hak dört mezhep olması dinde bölünme anlamı taşımaz zira hepsinin temel inanç esaslarındaki hükümleri ortaktır. Sadece amel ve ibadetler hususunda farklılıklar mevcuttur. Bazı kişilerin kalkıp peygamber efendimiz zamanında mezhep yoktu..Sonradan mezhepler ortaya çıktı bu yüzden doğru bir tanedir mezhepler uydurmadır demesi cahilce bı yorumdur. Zira peygamber efendimiz yaşarken hiçbir imam ictihadda bulunma hakkına sahip değildir..Zaten dört mezhep imamları da Peygamber efendimiz ve sahabenin içtihatları ve hadisi şerifler doğrultusunda hükümlerini ortaya koymuşlardir. Bu sebepten mezhepleri ehli sünnete uygun oldu. Hepsinden Allah razı olsun. Ayrıca müslüman dünyasında bir parçalanma varmış gibi göstermek de yanlıştır çünkü bugün dünyada yaşayan Müslümanlarin yüzde 80 i ehli sünnettir. Sonradan ortaya çıkarilmaya çalışılan yollar ise bozuk ve batıldır. Vehhabilik inancı gibi. Herkese iyi okumalar. Rabbim bizleri ehli sünnet Vel cemaat itikadından ayırmasın. (Amin) (Gökçe Zafer Özaki)

Mükemmel bir kitap. Yazarında yaklaşımlarını itidalli ve dengeli buldum. Önemli mezheplerde detaya inilirken, önemsiz mezheplerde özet geçmesi güzel. Buna rağmen çok teferruatlı ve zevkle okuduğum bir kitaptı. Israrla tavsiye ederim. Mezhepler Tarihi adına Kütüphanemin vazgeçilmez hazineleri arasında yerini almıştır. Her müslümanın tüm mezheplerle alakalı biraz fikir sahibi olması faydasına olacaktır. Saygılarımla... (꧁ Hz. Corona ve 2039 ꧂)

“Ve sen, Rabb'inin Kitabından sana vahyedileni oku! O'nun kelimelerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka sığınılacak da bulamazsın.” Kehf suresi 27.ayet Mezhebin Kur'an'daki karşılığı “sırât”tır. Sıratın anlamı ise yol demektir. İslam mezheplerle bölünmez. İslam tek bir İslam’dır. Anlama şekli değişir. İşte bu yorumlar ile mezhepler oluşur. Yazar yaklaşımlarını itidalli ve dengeli bir şekilde yapmış. Önemli mezheplerde detaya inilirken, önemsiz yani çok bilinmeyenlere daha az yer vermiş. Mezhepler önemli bir konudur. Çünkü mezheplerle ilgili aklı karışmayan insan yoktur. Bu yüzden bu eser birçok soruya cevap verir. Yüzeysel bir anlatım olmasına rağmen sağlam argümanlar ve realist bir tarafsızlıkla anlatmış yazar. Mezheplere dair: İslam'da mezheplerin oluşumunda süreci ve faktörleri nelerdir? Mezhepler neden oluştu? Mezhepler arası farklılık nedenlerini ve sonuçları nelerdir? Mezheplerin toplumdaki etkileri nelerdir? İnandığımız ve yaşadığımız şeyin ne olduğunu anlamamız ve unutulan bilgileri tazelememiz açısından çok güzel bir kaynak. Anlatım sade ve son derece anlaşılır. Bu yüzden merak edenler için güzel bir başlangıç kitabıdır. Allah kur’an’da aklımıza çok dikkat çeker. Aklımızla Kur’an’ın şu sözüne her zaman dikkat etmeliyiz. Mezheplerle ilgili kur’an ne der? Bir de bu açıdan bakmak be ayetleri hatırlamak istedim. İlk önce Allah ona güvenmemizi istedi. “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.” Âl-i İmrân Suresi - 103 . Ayet Dinlerini bölüp gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir alâkan yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir. En’am suresi 159.ayet “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!” Şura suresi 13.ayet Biz müslümanız. Hiçbir konuda bölünmeden var olması gereken insanlarız. “Allah uğrunda O’na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim’in dinini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap’ta da ‘Müslümanlar’ diye adlandırdı ki, Elçi sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı bağlanın. O’dur sizin Mevlâ’nız. Ne güzel Mevlâ’dır O, ne güzel yardımcıdır O!” Hac suresi 78.ayet Ve her şeyi açıklayan kur’an tüm uyarılara akıl ve uzuvları ile cevap vermeyenlere şöyle söyler. “Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kuran ile uyarmaktan vaz mı geçelim?” Zuhruf suresi 5.ayet Kendini tanımayan insan anlamaktan yoksundur. Bilmek kendinden başlar. İnsana dair her şeyle ilgili olmak zorundayız. Sorumluyuz! İlk önce varlığımızdan sonra düşüncelerimizden ve tabii ki yaşantımızdan. Keyifli okumalar! (Sevgi)

Mezhepler Tarihi PDF indirme linki var mı?

Muhammed Ebu Zehra - Mezhepler Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Mezhepler Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Muhammed Ebu Zehra Kimdir?

Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra (1898-1974), zaman zaman Şeyh Muhammed Ebu Zehra olarak da anılan, Mısırlı İslam alimi, yazar ve entelektüel. Birçok önemli fakih ve İslam aliminin biyografilerini yazmış, mezhepler tarihi üzerine eser vermiş, İslam hukukunda suç ve ceza, vakf ve mülk konularında eserler kaleme almıştır. Biyografisini yazdığı İslam alimlerinden birkaçı şunlardır: Ebu Hanife, Malik bin Enes, Şafii, Ahmed bin Hanbel, Zeyd bin Ali, Zeynelabidin, Cafer es-Sadık, İbn Hazm, İbn Teymiyye. Akademisyen olan Ebu Zehra gerek el-Ezher gerekse Kahire Üniversitesinde ilahiyat dalında öğretim üyeliği yapmıştır.

Muhammed Ebu Zehra Kitapları - Eserleri

  • Mezhepler Tarihi
  • İslam Hukuku Metodolojisi
  • Ebu Hanife
  • Son Peygamber Hazreti Muhammed
  • İslam Birliği
  • En Büyük Mu'cize Kur'an
  • Bir İ'caz Delili Olarak Kur'an Hukuku
  • İslama Davet
  • Kur'an'ın Hukuk Sistemi
  • İslâmda Sosyal Dayanışma
  • İbn Hazm
  • İslamda Savaş Kavramı
  • İmam Zeyd
  • İslam Hukuk Okulları ve Sekiz Büyük İmam
  • İslam Hukukunda Suç ve Ceza
  • Faiz (Riba) Araştırmaları

Muhammed Ebu Zehra Alıntıları - Sözleri

  • Ebû Hanîfe'nin doğduğu yer, Kufe, Irak'ın büyük şehirlerinden biri idi. Belki o zamanki iki büyük şehrin ikincisi geliyordu. Irak'ta muhtelif milletler kavimler, cemaatler vardı. Orası eski medeniyetlerin yatağıdır. Süryânî'ler orada yayılmıştı. İslâmdan önce oralarda mektepler kurmuşlardı. Bunlarda Yunan felsefesi, Iran hikmeti okunurdu. Irak'ta İslâmdan Önce akîde meselelerinde birbiriyle mücadele halinde bulunan Hıristiyan mezhepleri vardı. (Ebu Hanife)
  • İnsan bütün varlığını ilme verirse onun için bir sanat halini alır. (Ebu Hanife)
  • Adaletin sağlanacağından ümitsizliğe düşmek kötülük ve fitnelere, cinayet ve savaşlara kapı açar. Fitnelere karşı en sağlam duvar, adaleti hissettirmektir. (Mezhepler Tarihi)
  • Mücahidlerle din düşmanlarının arasında geçen savaş hakkında bakınız cenab-ı Allah ne buyuruyor: "Karşılaşan şu iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu, öteki de inkarcı (idi ki), bunlar o (müslüma)nları açıkça, gözleriyle kendilerinin iki misli görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Elbette bundan gözleri olanlar için bir ibret vardı." (Ali imran: 13) Bu hadisede Cenab-ı Allah'ın şu ifadesinin gerçekleştiğini görüyoruz: Yirmi sabırlı müslüman ikiyüz düşmanı mağlup eder. Yüz sabırlı müslüman bin düşmanı mağlup eder. îman ve sabır kuvveti kendisinde mevcut olan sabırlı mü'min yüz düşmanı mağlup eder. Nitekim Mu'te savaşında üç bin mücahid, ikiyüz bin düşmanı mağlup etmiş ve Cenab-ı Allah'ın şu kavli şerifi gerçekleşmişti: "Ey Peygamber, müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi kişi olsa, (onlar) ikiyüz (kafir) yenerler. Çünkü o kafirler, anlamaz bir topluluktur." (Enfal: 65) Gerçek olanda budur. Mu'te savaşı, islam ordusunun Arap yarımadasından çıkıp Bizans hakimiyetinin hüküm sürdüğü topraklara girdikleri ilk savaştır. Sonuç bu şekilde de tahakkuk etmiş olsa, Allah'ın izniyle zafer, hakkın ordusuna nasib olmuştur. (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • islâm ordusu mekke'ye girmek üzereydi. tam bu sırada, bir müslüman general şöyle bağırdı: 《bugün savaş günüdür!》 rasûl-i ekrem efendimiz (ﷺ) ona şu karşılığı verdi: 《bugün merhamet ve rahmet günüdür.》 (İslamda Savaş Kavramı)
  • "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız. (Allah buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanınızdır. Allah bilendir. Haber alandır." (Hucurat: 13) (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • “...imân kalbe kök salar, yerleşir; sahibi de o imânla mutlu olup huzur ve ferahlık duyunca, artık o kalbe Yüce Allah'ın rahmeti tecelli eder ve böylece o kişinin kulakları dış dünyaya kapanır. Artık bu kişi hiçbir mâsivâyı; boş, anlamsız ve gereksiz şeyleri görmez, onları umursamaz ve bu tür anlamsız şeylerin peşinden koşmaz.” (En Büyük Mu'cize Kur'an)
  • Şu da bir gerçek ki, Haricilerin bir çoğunun en belirgin özelliği "ihlas" idi. Ancak, bu ihlasa, tüm anlayışlarını etkisi altına alan "belirli bir yöne şartlanmışlık" eşlik ediyordu. Şimdi bunların fikri şartlanmışlık ve ihlas derecelerini anlamak için bazı hikayelerini nakledelim: Abdullah b. Abbas'ın Hz. Ali tarafından onlarla tartışmak üzere gittiği zaman, uzun süren secdelerden ötürü alınlarının yara aldığını, ellerinin deve dizi gibi nasır bağladığını ve üzerlerinde temiz elbiseler olduğunu gördüğü, anlatılır. Bu, ihlaslı olduklarının bir görüntüsüdür. Diğer yandan, şartlanmışlık onlara hükmetmekte idi. Onların, Abdullah b. Habbab'ı "Ali müşriktir." demediği için öldürdüklerini ama bir Hıristiyan'ın hurmasını parasını ödemeden yemediklerini görüyoruz. Şimdi bu hikayeyi "el-Müberrid'in "el-Kamil"inde anlatıldığı şekliyle görelim: "Onların ilginç haberlerinden biri de şudur: Hariciler, bir Müslüman ile bir Hıristiyan'a ratlarlar. Müslüman'ı öldürüp Hıristiyan'a iyi davranırlar ve Ona Peygamberinizin emanetine sahip çık, diye tavsiyede bulunurlar. Derken Abdullah b. Habbab, boynunda mushafi ve yanında hamile karısı ile onlara rastlar. Ona şöyle derler: Senin boynundaki bu Kur'an, seni öldürmemizi emrediyor... Söyle bakalım, Ebubekir ve Ömer hakkında ne düşünüyorsun? Abdullah, onları iyilikle anar. Peki, derler. Hakeme gitmeden önceki Ali ve ilk altı senesinde Osman için ne dersin? Abdullah, yine iyilikle anar. "Hakeme gitme" hakkında ne düşünüyorsun, derler. Abdullah şöyle der: Ben, Ali'nin , Allah'ın kitabını sizden daha iyi bildiğine, onun dinine sizden daha sadık olduğuna ve daha basiretli olduğuna eminim. Bunun üzerine Hariciler, sen (hakk) değil, isimlerine göre adamlara tabi oluyorsun diyerek, onu nehir kıyısına götürüp keserler... Derken, kendi hurma bahçesinde bulunan bir Hristiyana uğradıklarında, Hristiyan; (buyurun) hepsi sizindir, der. Hariciler, hayır vallahi parasını ödemeden onu alamayız, derler. Bunun üzerine adam şöyle der: Ne garip! Abdullah b. Habbab gibi birini öldürüyorsunuz da bizden hurma mı kabul etmiyorsunuz?" (Mezhepler Tarihi)
  • Çünkü Islam'da cihad, saldırıyı püskürtmek,gerçeği yerleştirmek,hakkın ışığını yükseltmek,zulmü ve ahlaki çöküntüyü söküp atmakdan ibaretdir. (İslamda Savaş Kavramı)
  • <> diye hiç kimse öldürülemez.Inançsızlığı, kâfirliği yüzünden kimsenin hayatına kıyılamaz.Bir insan,yalnız ve yalnız Islâm'a ve Müslümanlara saldırıda bulunması sebebiyle öldürülebilir. (İslamda Savaş Kavramı)
  • "Eflatun der ki: "Gerçek konusunda, insanlar bütün yönleriyle isabet etmedikleri gibi bütün yönleriyle de yanılmazlar. Her insan, gerçeği bir yönüyle yakalar. Bunun örneği şudur: Bir kaç kör bir filin yanına gelir- ler. Her biri onun bir organını alır, eliyle dokunur ve kendi kendine anlamaya çalışır. Ayağa dokunan kör, filin ağaç kütüğünü andıran yuvarlak ve uzun bir gövdesi olduğunu söyler. Sırta dokunan ise, onun yüksekçe bir tepeyi andırdığını söyler. Kulağa dokunan ise, onun katlanıp yayılabilir nitelikte ince ve geniş olduğunu iddia eder. Bunların her biri idrak ettiği bir yönü ortaya koymuş, her biri diğerini yalanlamış ve kendisinin filin yapısı hakkında edindiği intibaya göre diğerini hata ve cehaletle itham etmiştir. Görüyorsunuz, bunlar doğru söylemede birleşmişler, sonra aralarına giren yalan ve hatadan ötürü ayrılmışlar." (Mezhepler Tarihi)
  • Çünkü o, ahde hıyanet suçunu bütün Kureyşlilerin işlemiş olduklarını biliyordu. (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • "Eğer düşmanlar barışa meyl ederlerse, sen de ona yanaş ve Allah'a güvenip dayan.Çünkü her şeyi hakkıyla işiden, kemaliyle bilen bizzat odur." (İslamda Savaş Kavramı)
  • "Affı (kolaylık yolunu) tut, iyiliği emret, cahillere aldırış etme. " (Araf: 199) (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • Eflatun şöyle der:İnsanlar her yönüyle gerçeği idrak edemedikleri gibi ondan tamamen uzak da olamazlar. (Mezhepler Tarihi)
  • Spinoza Bize eşyayı güzel gösteren, görüşümüz değil eğilimlerimizdir. (Mezhepler Tarihi)
  • islâm, vatandaşlarına zulmeden, ağır vergiler altında onları ezen, asker gücüne dayanarak zorbalık ve dikta rejimlerini halklarına zorla kabul ettiren ve böylece, askeri, milletin can düşmanı yapan kanlı krallara ve acımasız imparatorlara karşı savaşmıştır. (İslamda Savaş Kavramı)
  • Çünkü bazı kimselerin, işlenen fiilleri seyretmeleri, duydukları sözlerden daha fazla etkilenmelerine vesile olur. (Son Peygamber Hazreti Muhammed)
  • Mansur Ebû Hanîfe'yi kadı tayin etmek istedi. O kabul etmedi. Mansur kabul ettireceğim diye yemin etti. Ebû Hanîfe de kabul çürüyeceğine yemin etti. Nihayet Mansur onu Bağdat şehrinin inşaat amirliğine, tuğla ve kerpiç işlerini kontrol etmeğe, amele çalıştırma işlerine âmir tayin etti, o da bunu kabul etti. (Ebu Hanife)
  • Hüküm vermekten ya da hukuki sonucu belirlemekten kaçınmak zulümdür yahut da zalime imkan ve fırsat tanımaktır.... İslam da zengin ve fakir arasında adalet ve farkın bulunmadığına açıkça işaret edilmektedir. (En Büyük Mu'cize Kur'an)

Yorum Yaz