diorex
Dedas

Mistisizm - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Mistisizm kimin eseri? Mistisizm kitabının yazarı kimdir? Mistisizm konusu ve anafikri nedir? Mistisizm kitabı ne anlatıyor? Mistisizm kitabının yazarı Peyami Safa kimdir? İşte Mistisizm kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.02.2022 17:47
Mistisizm - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Peyami Safa

Yayın Evi: Bâbıâli Yayınevi

İSBN:

Sayfa Sayısı: 131

Mistisizm Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Mistisizm Alıntıları - Sözleri

  • ❝İsa'nın ilk şakirtleri İsrail'den dini bilgilerini almışlardır. Hristiyan akidesi Helen felsefesinin tesiri altında da kalmıştır. İbraniler gibi, Grek telakkileri de anitikitenin çeşitli dinlerinden alınmış bir çok elemanlarla doludur. Hristiyan teolojinin menşelerini iki kaynakta toplamak onları tahdit etmek değildir.❞ Söz konusu iki kaynak Helenistik felsefe/Grek politeistliği ve Yahudilik/Yahudi mistisizmi ... ❝İlk bakışta Yahudi mistisizmini tarif etmek paradoksal görünür. İlk İsrailliler, kendilerine manevi ihsanlarda bulunması içi değil, maddi menfaatler bağışlaması için, mesela düşmanlarının mahvolması için, yeni topraklar elde etmek için, hayvan sürülerinin çoğalması için ve karılarında doğurma kabiliyetinin artması için dua ederlerdi. Her şeyden evvel bu dünyada uzun ve zengin bir ömür sürmek isterlerdi, öteki dünyaya pek aldırış etmezlerdi.❞
  • Bütün mistikler vecd hâline girerler. Adî tec­rübeyi aşan ve tam tasviri mümkün olmıyan bir mistik tecrübeleri vardır. Bu tecrübe imkânı onla­ra yüce bir yerden verilir ve bunun kelimelerle tam izahı imkânsızdır. Böyle olduğu halde mistikler bu tecrübeler ile dinî veya felsefî fikirleri münasebet kurarlar.Bu bakımdan mistikler iki grupa ayrılırlar. Bi­rincilere göre vecdin gayesi zihin yolu ile varılması mümkün olmıyan BİR’e, bütüne ulaşmaktır. Bu, i- zahı mümkün olmıyan bir çeşit temastır. Burada hatta bir obje - süje münasebeti bile ortadan kal­kar. Bu Plotin’in ve İskenderiye okulunun temsil et­tiği felsefî mistisizmdir. Yalnız şunu ilâve edelim.Bu mistisizm dinî mistisizmden temami ile ayrıl­maz. Vecdin amacını Bire ve bütüne varmakta bul­makla beraber, Allahı bu bir ve bütünde mündemiç görür. Dinî mistiklere göre Vecdin hedefi doğrudan •doğruya Allaha varmak, onun kendisi ile visal hâlinde olmak, onda kaybolmaktır.
  • Mistik tecrübenin ikinci umumî vasfı da izah imkânsızlığıdır. Mistikler, geçirdikleri tecrübeyi (vecd hâlini), duyu ve madde dünyasında mahbus olan başka insanlara nakledemezler. Çünkü bu tecrübe müstesna bir haldir ve süje ile obje arasındaki günlük münasebet kadrosunu aşan bir transandans vasfı taşır.
  • Geçici görünüşler çölünden yüz çevirerek aşk, yalnız bir tek ve ifade edilmez gerçeğe doğru yönelir.
  • Buddist mistiğin Nirvana’sı hiçlik değildir. Kelime bütün düşünce katego­rilerini ve varlık kategorisini aşan bir şey ifade eder. Böylece, birşey hakkında vardır veya var değildir hükümleri aynı derecede hatalıdır.
  • «Istırabın sonuna götüren yolun yüce hakikati şudur; o yolun hakikî adı da şudur: Doğru bilgi, doğu irade, doğ­ru söz, doğra hayat, doğru hareket, doğru gayret, doğru düşünce.
  • Musa Allaha soruyor: «Şan vs şerefini seyretmeme izin verir misin?» Yaveh cevap verdi: «Hiçbir fani beni göre­mez ve yaşıyamaz! Fakat gel, şu kayalığın içindeki mağa­rada dur. Ben avucumla senin gözlerini kapatacağım, önünden geçtikten sonra gözlerini açacağım, beni arkadan göreceksin, yüzümü görmiyeceksin.» Biz burada zekâ ile ruhun yüce sonsuzluğu arasındaki birleşmezliğe şahit oluyoruz. Allah’a ait hiçbir hayal kurmaya izin vermeyen Mu­sa, Allahın şekilsiz ve yüce gerçeğini mahdut vasıtalarla tasavvur etmek imkânı olmadığı vakıasına ait mistik bilgi­sini bize vermiş oluyor.
  • Fisagor, bütün devirlerin en büyük adamlarından biri, sırların akıl dışı mistik unsurlariyle, felsefenin açık ve aydınlık yapısı arasında köprü kurdu. Onun usulü, tabiatin incelenmesiydi ki bunda Galile’den, Kopernik’ten ve Keppler’den yirmi asır önce davrandı, gaye­si, ruhî ve mistikti, insanı saf ve manevî bir hayat vasıtasiyle Allah’ın vuslatına sevketmek istiyordu. Fisagor’cu Hi- yerokles söyledi: «Onun prensiplerini takib ederek herkes hakikati ve fazileti elde edebilir.»
  • «Bu adî dünyada kötülük daima olacaktır, fakat şaş­maz bir vazife vardır. Üstün dünyaya yükselmek için, bu adî dünyayı mümkün mertebe çabuk terketmek lâzımdır.. Bu yükselme mümkün olduğu kadar, Allaha tebessül et­mek şartiyle gerçekleşir.»
  • Fakat mistisizmin, henüz mahiyeti bilimeyen paranor­mal veya parapsikolojik hadiselere icrai mümkün olup olmadığı düşünülebilir. Mümkün de olsa bu, mistik tecrübenin hakiki olmadığını ispat etmez, sadece o tücrübelerin dahi olabileceği hadiselerin kategorisini bize gösterir. Mistik ha­diselerde olduğu gibi parapsikolojik hadiselerde de cari mantığımızın, mutad ilmi tecrübe metotlarımızın dışında kalan ve birçok tefsirlere yol açan sayısız olaylar vardır.
  • Doğrudur ki, Bertran Russell’in «Mistisizim ve Man­tık» adlı diğer bir eserinde söylediği gibi, «Dünyayı toptan kavramak gayretinden başka birşey olmayan metafizik, ta başlangıçmdan beri iki zıt temayülün çarpışmasından ve birleşmesinden doğmuştur. Bu temayüllerden biri mistisiz­me, öteki de ilme gider. Bazı filozoflar, biriyle, ötekisiyle büyük olmuşlardır. Meselâ, Hume’da İlmî temayül hiç şüp­hesiz hâkimdir. Blake’de ise, ilime karşı canlı bir husumetle derin bir mistik sezgi birleşmiştir. Fakat en büyük filozof­lar ilmin ve mistisizmin çift ihtiyacını beraber duymuşlardır Bütün hayatları ikisini uzlaştırmaya çalışmakla geçmiştir, !ve bazılarının fikirlerine göre, felsefe, bütün zahmetli ka­rarsızlığı içinde ilimden de, dinden de daha büyük olmuş­tur.»
  • Dinler, insanın -iştah, şehvet, kazanç hırsı ve kibir halinde- kuduran ben’ini Allahda eritmeye çalışmışlardır. Hümanizm onu insanlık idealinde uyuşturmaya savaşır. Nasyonalizm fena fil millet’i emre­ der. Ben’in Allahda yok olmaya koşması azizleri, insanlıkta yok olmaya koşması dâhileri, millette yok olmaya koş­ması kahramanları yaratmıştır. Bütün bu ideallerde müş­terek olan şey ben’in fenasıdır. Fakat burada fenayı (fâni olmayı) lügat manasıyle anlamak doğru olmaz. Bu mecazî bir yok olma halinde bir «emrinde olmayı tazammun» et­melidir.
  • — İnsanlık otoritesini bir dünya devletinde mi buluyor­sunuz — Her halde, fakat bunun için millet otoritelerinin kal­dırılması değil,, kalması ve kuvvetlenmesi lâzımdır. Çünkü bir taarruz daha üst plânda bir taarruzla birlikte gelişir; vücut organlarıyla birlikte büyür. Bir insanın boyu uzarken gözleri kör ve bacakları kötürüm olmaz. — O halde devletin fert üzerindeki otoritesi de onu ge­liştirmeli, yok etmemelidir. — Şüphesiz. Biraz evvel «fena» kelimesinin yok olma değil, «emrinde olma» manasında alınması lâzım geldiğini söylememiş miydim Ne ben’ler, ne milletler, ne de insan­lık yok olabilir. Allahtan başlayan silsilesi içinde birbirlerini emirleri altına alırlar.»
  • P.Rigoleuc de diyorki: «Akıl herşeyi, Allahı bile unutur ve sade bir ba­kışla ve karışık ve evrensel bir bilgi ile Allaha doğru çekilir, varlıkların varlığına doğru çekilir.»
  • Alemlerin rabbi olan Allah'a hamdolsun.

Mistisizm İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İyi geceler dostlar. Peyami Safa ilginç yönleri ve bir o kadar farklı kalemiyle bizlerin karşısına çıkmaya devam ediyor. Aslında birlikte yayımlanan Nasyonalizm, Sosyalizm, Mistisizm kitabının bölünmüş hali. Tam da ülkenin bölündüğü 60lı yıllar. Böyle “tesadüfler” hep ilgimi çekmiştir zaten. Ülkede bir fikir temizliği için Peyami Safa son kez kaleme sarılır. Hatta kitap basılmadan evvel 15.06.1961 Cuma gecesi vefat eder. Sözlerimi Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı'nın şu yazısıyla bitirmek istiyorum. Onu daha iyi anlattıklarına eminim. “Peyami Safa, sadece şekil hususiyetleri bakımından değil, geniş bir entelektüel arka planın tezahür ettiği zengin ve derin muhtevasıyla da mühim olan romanlar kaleme almıştır. Bu romanların hemen hepsinde, ahlâk ve medeniyet kavramlarının ana ekseni oluşturduğu görülür. Yazarın düşünce dünyasında vuku bulan arayışlar, ahlak ve medeniyet meseleleriyle ilgili görüşlerinin, mistisizm dolayısıyla genişlemesi ve tamamlanması sonucunu doğurmuş ve bu durum romanlarına da aksetmiştir. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu ve Yalnızız, mistisizmin bir dünya görüşü olarak yer aldığı ve izah edildiği romanlardır.” Kendinize iyi bakın, keyifle okuyun.. (Sadık Kocak)

Kitabın Yazarı Peyami Safa Kimdir?

Peyami Safa (d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.

Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar kolunun kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir. 1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.

Edebî hayatı

İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu (1931) Nazım Hikmet'e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa'nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi. İlk uzun hikâyesi "Gençliğimiz"i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.

Hakkında yapılan çalışmalar

Prof. Dr. Mehmet Tekin, Doç Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır. Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.

Ayrıca internet üzerinde Peyami Safa hakkındaki bilgilere ulaşabilceğiniz " www.peyamisafa.biz " şeklinde bir internet adresi mevcuttur.

Peyami Safa Kitapları - Eserleri

  • Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
  • Fatih Harbiye
  • Yalnızız
  • Sözde Kızlar
  • Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
  • Bir Tereddüdün Romanı

  • Cânân
  • Selma ve Gölgesi
  • Biz İnsanlar
  • Mahşer
  • Şimşek
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Esrarlı Köşk

  • Attila
  • Cumbadan Rumbaya
  • Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Elmaslar İçinde
  • Cingöz Recai - Mişon'un Definesi
  • Eğitim - Gençlik - Üniversite
  • Cingöz Recai - Zeyrek Cinayeti

  • Cingöz Recai - Cingöz Kafeste
  • Cingöz Recai - Tiyatro Baskını
  • Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı
  • Havaya Uçan At
  • Cingöz Recai - Sherlock Holmes İstanbul'da
  • Cingöz Recai - Şeytani Tuzak
  • Türk İnkılabına Bakışlar

  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları
  • Cingöz Recai - Kaybolan Adam
  • Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri
  • Kadın, Aşk, Aile
  • Din, İnkılap, İrtica
  • Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca
  • Sosyalizm, Marksizm, Komünizm

  • İstanbul Hikayeleri
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri
  • Kartal Pençesinde
  • Amerika'da Bir Türk Çocuğu
  • Ah Minel Aşk
  • Deli Gönlüm
  • Kağıthane Faciası

  • Göztepe Soygunu
  • Cingöz Recai - Kibar Serseri
  • Sanat, Edebiyat, Tenkit
  • Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları 2
  • 20. Asır Avrupa ve Biz
  • Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar
  • Sherlock Holmes'e Karşı Cingöz Recai

  • Son Şarkı
  • Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt
  • Cesur Çocuklar
  • Hikayeler
  • Kızıl Çocuğa Mektuplar
  • Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikalı Sergüzeştleri
  • Bir Varmış Bir Yokmuş

  • Gün Doğuyor
  • Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm
  • Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları
  • Seçmeler
  • Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları
  • Mistisizm
  • Cingöz Recai - Beyaz Cehennem

  • Doğu Batı Sentezi
  • Çekirge Zehra'nın Harikaları
  • Millet ve İnsan
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 1
  • Korkuyorum
  • Küçük Alp'in Yıldızı
  • Kızlar ve Yıldızlar

  • Zıpçıktılar
  • Bir Akşamdı
  • Cingöz Recai - Madam Çiviciyan'ın Gerdanlığı
  • Kavga Yazıları
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 2
  • Gençliğimiz
  • Deniz Kızı

  • İki Öksüz Arkadaş
  • Cingöz Merih’te
  • Zümrüdüanka Kuşu
  • Sosyalizm
  • Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 3
  • Ramazan Geceleri
  • Allo... Allo... Yetişiniz!

  • Edebi Akımlar ve Fikir Cereyanları
  • Karım ve Metresim
  • Mahutlar
  • Çılgın Akşamlar
  • Kavga Yazıları
  • Şeytana Uyanlar
  • İçimdeki Yangın

  • BİZ İNSANLAR
  • Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu
  • Yürekli Çocuklar

Peyami Safa Alıntıları - Sözleri

  • Protoplazmadan insan şuuruna ve oradan da medeniyetlerin tarihine çıkınca önümüzde yığılan harikalar, Allah’a inanmayı bırakıp da tesadüf maymununa iman etmeyi maskara edecek bir zenginliğe varıyor. Hemen ilave edeyim: Allah’ın ispatı bu kadar kolay değil.Fakat,bu kadarcık bir düşünme bile, Allah’ın mevcut olmadığını ispat etmenin imkansız derecede zor olduğunu hissettirmeye kafi. Aziz okuyucular,bu dar sütundan daha fazlasını beklemezler sanırım. Şu kısa okuyucu mektubu göründüğü kadar ehemmiyetsiz değildir: “Koca Peyami, Şu Allah, Allahçı lafları senin ağzına yakışmıyor.Çünkü kafan işliyor ve mantığın sağlamdır. Yoksa sende de mi öte dünya korkuları başladı?..” İmza yerinde de şu cümle " Komünist filan değil.Sadece Allahsız:Sahir kafalı bir okuyucun” Diyen koca kafalı, dünyanın Eflatun'dan,Farabi'ye, İbn-i Sina'ya, Mevlana'ya,Newton'a,Hegel'e,Einstein'a,Bergson'a ve bugün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar “Kafası işleyen” ve “Mantıkları sağlam” yüzbinlerce dahi ve mütefekkir Allah’a inanırlar. Kafası dalavereden başka bir şeye işlemeyen karaborsacılar,vurguncular,düzenbazlar ve çeşit çeşit günahkarlar arasında Allah’a inanmayanlar pek çoktur. Allah’ı körü körüne inkar etmek kolaydır ve çok kârlı görünür: İnsanı hesap vermekten,mes’uliyetten,vicdan azabından,ceza korkusundan kurtarır.Fakat Allah’ı metafizik felsefi ve ilmi delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur.Allah fikri öyle bir güneştir ki,onsuz her izah karanlıkta kalır. Allahsız filozoflar bile hedefini şaşırmayan karanlık bir tabiat şuuruna inanmışlardır.Arada,bir kelime ve derece farkından başka bir şey kalmaz.Mahiyet aynıdır. Ben Allah’a öteki dünya düşüncesinden en uzak olduğum çocukluk çağımda inanmaya başladım.Bütün ömrüm bu inancımı kontrol etmekle geçti.Mizacım bakımından,inanmaktan ziyade şüphe etmeye meylim vardır.Boşuna inanmaktan ve boşuna şüphe etmekten çok sakınırım.Bence şüphe edilecek şeyden şüphe etmek,ahmaklıktır.Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat,inceleme,tenkid ve bilgi zaferidir. Allah,kendisini kabul ettirmek için insana yeter derecede bilgi imkanı vermiştir.Fakat gizli bir varlığın (hele Allah’ın) yokluğunu isbat etmek için her şeyi bilmek lazımdır.Hiç kimse bu külli bilgiye sahip olduğunu iddia edemez.Allah’a inanmak değil,inanmamak insanın boyunu aşar.Unutma ki insanlar arasında Allah’a inanan dehalar ve büyük zekâlar pek çoktur,eşekler arasında hiç yoktur!” :) 22 Eylül 1958 Milliyet (Kavga Yazıları)
  • — Odur, o melun! Demek hâlâ yalının etrafında dolaşıyormuş! Ah, edepsiz, rezil... (Cingöz Recai - Mişon'un Definesi)
  • Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. (Sözde Kızlar)
  • Sherlock Holmes çok az konuşan, çok az gülen, daime düşünen ve tetkik eden bir adam olduğu malûmdu. (Cingöz Recai - Kaybolan Adam)
  • Bana evlenmekten bahsetme, hayatımda yangından, zelzeleden, fırtınadan, yıldırımdan, hastalıktan ziyade evlenmekten korkarım. (İstanbul Hikayeleri)
  • Biri size: "Niçin böyle düşünüyorsunuz?" diye sorsa verilecek hiçbir cevap bulamaz, fakat öyle düşünmekten de kendinizi alamazsınız. (Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da)

  • Tecrübe ile hasıl olmuş bir istikşaf, bir seziş hassam vardır. (Korkuyorum)
  • Devrimbazın inkılâptan ve medeniyetten hiçbir şey anlamadığı, 36 senedenberi bu mefhumları hiçbir derlitoplu eserle anlatmaya çalışmamasından bellidir. (Doğu Batı Sentezi)
  • Allahtan korkmayanların hükümettten, kanundan, nizamdan korkacaklarını sanmak boşunadır. Onların iblis zekası en belli ahlak suçunu bile kitaba uydurmasını bilir. (Kavga Yazıları)
  • Canın sıkıldıkça kitaplara sarıl. (Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı)
  • Erkeklere galebe eden insan, kadınlara mağlûb olur. (Attila)
  • Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir, (Selma ve Gölgesi)
  • İki millet döğüşmezse, bu, onların seviştiğini değil, fakat birinin ötekini yeneceğinden emin olmadığını gösterir. (Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm)

  • "Zira, para kolay kazanılır ama hayat insana iki defa gelmez " (Cingöz Recai - Elmaslar İçinde)
  • “ Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi. “ (Bir Akşamdı)
  • "İstanbul'da 'sosyete' dedikleri şeyin bir lâhana turşusu gibi karışık olduğunu bilmiyordu." (Mahşer)
  • Hakikati aramak günah değildir... (Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri)
  • " Uykuyu taklit edelim.. " . (Attila)
  • İnsan yaptığını çeker, bunu bilesin.. (Yalnızız)
  • “Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.” (Bir Tereddüdün Romanı)

Yorum Yaz