diorex
Dedas

Montaigne - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Montaigne kimin eseri? Montaigne kitabının yazarı kimdir? Montaigne konusu ve anafikri nedir? Montaigne kitabı ne anlatıyor? Montaigne kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Montaigne kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 28.02.2022 16:00
Montaigne - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Stefan Zweig

Çevirmen: Ahmet Cemal

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750733901

Sayfa Sayısı: 128

Montaigne Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Stefan Zweig, Nazi Almanyası'nda kitaplarının yakılmasının ardından, hümanist düşünür Erasmus'la başladığı içsel yolculuğuna yine bir hümanistle, Montaigne'le noktayı koyar. Montaigne, yazarın 1942'de hayatına son vermeyi seçmesiyle yarım kalan son eserlerinden biridir. Avrupa'yı Avrupa yapan filozof ve yazarları konu alan biyografiler üzerinden kendini anlama ve anlatma yolculuğunun Zweig için son uğrağıdır Montaigne. 

Stefan Zweig, "En gönüllü ölüm, ölümlerin en güzelidir," diyen Montaigne'de kendini bulmuştur. Büyük Avrupa'yı geri dönüşü olmayacak şekilde sonlandıran İkinci Dünya Savaşı yıllarında, yaşamın ve yaşamanın insanın kendi iradesine bağlı olmaktan çıktığını fark eden son büyük Avrupalıdır Zweig.

 

Montaigne Alıntıları - Sözleri

  • "Kitaplığım benim krallığımdır."
  • "Kitaplığım benim krallığımdır."
  • “Kitaplığım, benim krallığımdır ve burada mutlak bir kral gibi saltanat sürmeye çalışıyorum.”
  • Kanımca kitaplar, insanın hayat yolculuğunda yanına alabileceği en iyi besinlerdir.
  • “Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak..Ve bütün umudum da kendimde “
  • Kitaplığım benim krallığımdır.
  • "Kitaplığım benim krallığımdır."
  • Kitaplığım, benim krallığımdır ve burada mutlak bir kral gibi saltanat sürmeye çalışıyorum.
  • "Kitaplığım benim krallığımdır."
  • Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak.
  • Yaşamaktan ve sevinç duymaktan başka bir hedefi olmayan Ben.
  • "Yaşamak, başlı başına bir mutluluktur"
  • Bizlerin özellikle böyle bir zamanda doğmamıza yol açan kader, nasıl bir kaderdir!
  • Çok kolay tedirginliğe kapılabilen, hassas bir kalbim var. Kalbim herhangi bir şeyle meşgulken, bir sineğin vereceği rahatsızlık nedeniyle bile durabilir.

Montaigne İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Nietzche şöyle demiş Montaigne için:” Bir zamanlar böyle bir insanın yaşamış olması ,bu gün şu yeryüzünü yaşamanın hazzını gerçekten arttırıyor.” Rönesans’ın ve hümanizmin gerçek bir mirasçı kimliğiyle insana dair her şeyi sorgulamaya insandan yola çıkarak başlayan bir düşünürün otobiyografisi olan Montaigne çok güzel bir kitap. 38 yaşında kendini bulmak için şatosuna kapanan Montaigne hiç bir şeye bağımlı kalmadan 10 yıl boyunca kitaplarından oluşan odasında kendini aramıştır. Montaigne , düşüncelerini başkalarına yardımı dokunacak hazır haplara dönüştürmeye çalışmaz.Aradığını kendi için aramıştır. Büyük düşünür hakkında yeterince bilgi sahibi olunacak güzel eser. (İlkay ağa)

Montaigne: Stefan Zweig, Montaigne'den bahsediyor. Bunu da onun gibi denemeler yoluyla yapıyor. Zweig, Denemeler adlı eserin genç, deneyimsiz ya da bazı şeylere ilgisiz olan kişiler tarafından tam olarak anlaşılamayacağını ifade ediyor. Biz de ise hep gençlere 'Denemeler'i okuyun diyorlar. O zaman ortaya şu soru çıkıyor? Zweig'in gençlere önermediği bu kitabı (ben öyle anladım) biz de birileri neden gençlere öneriyor? Zweig, Denemeler'i yirmili yaşlarda hem de hatırı sayılır edebi birikime sahip olduğunu dönemde okuduğunu belirtiyor. Buna rağmen yine de onun bazı yerlerini kavrayamadığını, anlayamadığını ve anlamlandıramadığını da ifade ediyor. Fakat, hayatının ileriki yıllarında o kitabı tekrar okuduğunda ise artık bazı şeylerin yerine oturduğunu da belirtiyor. Denemeler'de kullanılan dilin bile Latince alıntılarla dolu olması dolaysıyla Montaigne'nin hayatıyla kurduğu tezatlığı da belirtiyor. Montaigne'yi doğumumdan ailesine oradan babasının özel hocalar tutup eğitim hayatına dair çeşitli bilgiler vererek anlatıyor. Zweig, Montaigne anlaşılsın diye geçmişine projektör tutarak flu ve karanlık yerleri aydınlatıyor. Zweig, Montaigne'yi hem yaşadığı zaman hem de kendi zaman dilimi içinde kıyaslıyor. Bunu da şu cümlelerle ifade ediyor: "Beni ise bugün Montaigne'nin yalnızca tek bir yanı ilgilendiriyor: Bu düşünürün bugün yaşadığımıza çok benzeyen bir zamanda iç dünyasında nasıl özgür kalabildiği ve bizim de onu okuyarak örnek alarak kendimizi nasıl güçlendirebileceğimiz." Tarihsel bir anlatım yapmıyor. Bunun yerine Montaigne'nin iç dünyasının derinliklerine iniyor ve etkilendikleri üzerinden bir düşünce paylaşımı yapıyor. Dış dünyanın o karmaşıklık halini iç dünyanın çatışma hali üzerinden açıklamaya çalışıyor. Montaigne'nin yaşadığı zaman dilimi onun dışı olurken, içi ise zıt yönde olur. Onun gördükleri ve duydukları ile olması gereken ve istenenler farklıdır. İçi dışını reddeder, tasvip etmez, görür lakin onu istemez. Zweig o yüzden kendi zamanı içinde o görüntü ve duyumlara set çeken kişiyi merak edip araştırır. Zweig da Montaigne gibi dışarıda huzursuz ve rahatsızken kendi olmak ister…Montaigne'nin kalabalıklar, paye, ün, makam, vaazlar gibi hep kendi dışında gerçekleşen durumlara pek de yüz vermediğinden bahsediyor Zweig. Zweig, Montaigne'nin fiziki görüntüsü altında bir volkan gibi her an tetikte bekleyen sancıları ele alıyor. İçi içine sığmaz, yakınlar onu sarmaz, lakin o uzakları yani bilinmeyeni, yani yeni yerleri ve bilgileri merak ettiğinden bahsediyor. Stefan Zweig yine güzel bir çalışma ortaya sunmuş. Denemeler üzerine değil, Denemeler üzerinden Montaigne'nin içinde yanan ateşin görüntüsünü yansıtıyor. Kısaca Montaigne'nin dünyaya bakışını Zweig'in dilinden okuyoruz. Zweig, Montaigne'nin hayatından kesitler sunarken diğer deneme kitaplarında olduğu gibi davranmıyor. Zweig'in bu denemesi tamamlanmamış yol gibidir. Diğer denemelerinde yer alan tempo burada yer almıyor. Burada ipi bir an önce göğüslemek isteyen bir koşucu gibi duruyor. Dağ, tepe, taşlı yollar yerine dümdüz asfalt yolda giden araba gibi olaylar anlatılıyor. Yine de klasik bir biyografi ya da deneme türü gibi de değil. Kendine has cümlelerle okura, Montaigne'nin Denemeler kitabının ortaya çıkışının görünmeyen yüzünü gösteriyor. Bu bitmemiş bir deneme kitabı olsa da harika bir anlatımla Michel de Montaigne'yi okurla buluşturuyor. Bu yarım kalan denemeyi ise kitabın Alman yayımcısı müsveddelerden ve bazı ilave bilgiler de ekleyerek tamamlıyor. Montaigne'nin denemeler kitabını okumadan önce bu kitap okunduğunda o satırların nasıl oluştuğu, iç dünyasında yaşananlar ile dışarıda yaşananları daha rahat anlayabiliriz. O yüzden bu kitap kılavuz görevi görebilir. Zweig bu kitabı Brezilya'da 1942 yılında yazar lakin bitiremeden ölür. Ezcümle: Bu kitabı 24 - 29 Haziran 2021 tarihleri arasında okudum. Bu yazı ise 30 Aralık 2021'de 1000Kitap sitesine eklendi. Okuduğum kitap, Can Yayınları, 11. Basım, Ocak 2021 tarihli olup tercüme eden Ahmet Cemal'dir. Kitabın girişinde yine Ahmet Cemal tarafından yazılan önsöz yer alıyor. Tavsiye ederim. (S. Ali)

"Biyografi yazanlar, benim için gerçek şölenlerin hazırlayıcısıdır." Montaigne’in bu sözüne karşılık yüzyıllar sonra da olsa Stefan Zweig’in hazırladığı biyografi çalışması: "MONTAIGNE" Sevdiğim iki başarılı yazarı buluşturan bu eseri okumak; benim için hem büyük bir zevk, hem de iki yazarı da tanıma açısından bir fırsat oldu. Zweig’in hikaye ve roman türü dışında okuduğum ilk eseri, yine yakın zamanda okuduğum Amerigo’ydu. Zweig’in tarih ve biyografiyi birleştiren okuduğum ikinci eseri de "Montaigne" oldu. Bu eserde Zweig’in akıcı üslubunun yanında geniş bilgi kültürünü, araştırmacı, koleksiyoncu yönünü de görebiliyoruz. Kitapla ilgili görüşlerimi yazarken elbette Zweig ve Montaigne’den bolca alıntı yapmış olacağımı, kitapla ilgili de ayrıntı bilgi – “spoiler” verebileceğimi baştan belirteyim. Montaigne’in hayatını anlatan bir sinema filmi var mı, bilemiyorum. Fakat bunu düşünen yapımcı varsa, bu yaşam öyküsünü senaryolaştırmakta pek zorluk çekmeyecektir. Çünkü Zweig bu eserde, Montaigne’i duru, net ve sanki elinde büyütmüş gibi tüm detaylarıyla anlatmış ve gerçekten bir şölenin hazırlayıcısı olmuş. Denemeler’i okuduğumda Montaigne’i kusursuz bir kişi olarak düşünmüştüm. Verdiği mesajlar, düşünceleri, fikirleri adeta mükemmeldi. Bu eseri okuduktan sonra ise sadece mükemmel bir yazar olduğunu düşünmeye başladım. “Kusursuz bir insan” ise, anlatım bozukluğu olan bir sıfat tamlaması. Hepimiz bir insanız sonuçta, hatalarımız elbet olacak. Montaigne’in de zaafları, kusurları, hataları olmuştur. Zweig, Montaigne’in biyografsini bizlere sunarken olumlu, olumsuz yönlerini ve yaşadığı tarihi de önümüze sererek geniş boyutlu düşünmemizi sağlıyor. Çoğu ünlü kişinin hayatına baktığımızda zor geçen çocukluk, ekonomik sıkıntılar, yoksulluk gibi şartların nüksettiğini görürüz. Bunların aksine Montaigne, yani küçük Michel, babasının ekonomik gücünün gölgesinde, bir şatoda doğup büyümüştür. Gençliğinde de önemli mevkilere gelmek, siyasette yer edinmek istemişse de hep babasının gölgesinde kalmıştır. “İktidar sahiplerine öğüt vermeye, bağnazları yatıştırmaya çalışmış, buna karşılık onunla ilgilenen çıkmamıştır” (Sayfa 87) Yaşam keşmekeşinde hepimiz gibi sürüklenip gitmiş, sesini duyurmaya çalışmıştır. Ta ki 38 yaşına kadar… Montaigne'in 38 yaşında ailesinden ve insanlardan kendisini soyutlayıp şatosuna hapsettiğini bilirsiniz belki. Ama bu hapsoluş, aslında özgürlüğe bir uçuştur. Bilgiye, hayat ve en önemlisi kendisine, kendini tanımaya doğru yol alan bir özgürlük yolculuğuna çıkar Michel. Kendisi ile birlikte “insanoğlu”nu arama yolculuğu…Kütüphanesinde, yani kendi krallığında hükmetmeye başlar. Kitaplar insanlar gibi değillerdir çünkü. Kapağını kapattığımızda susarlar. Sıkıldığımızda konuyu değiştirme şansımız da vardır. Yaşamın tüm olanaklarından kendini soyutlayıp “kendi”ni arama yolculuğu tam 10 yıl sürer Michel’in… On yılın sonunda anlar ki, insanı tanımak ve anlamak insanla iç içe olmaktan geçer. Soyut yolculuğu bırakıp gerçek yolculuklara atıverir kendisini. Ülke ülke, coğrafya coğrafya gezerek insanı müşahhas olarak keşfe çıkar. “Bu yolculukta görülmeye değer yerler arama peşinde değildir; çünkü farklı olan her şey, ona göre görülmeye değerdir. Tersine herhangi bir yer çok ünlüyse eğer, Montaigne orayı görmekten kaçınmayı yeğler; çünkü orayı zaten çok kişi görmüş ve anlatmıştır.” (Sayfa96) Fakat o da bir insandır ve bu uzun yolculuklarda hastalıkları da onun bedeninde yolculuğa çıkacaktır. Basılan kitapları vesilesiyle herkes tarafından bilinmeye başlamıştır elbette. Babasının gölgesinde kalmaktan çıkmış, Michel de Montaigne olmuştur artık… İnsanlar ona makam ve mevkiler sunmuş, kendileri onun fikirlerine muhtaç olduklarını anlamışlardır. “Montaigne, genç bir insanken resmi mevkilere talip olmuş, ama talip oldukları kendisinden esirgenmiştir. Şimdiyse bunlar ona zorla kabul ettirilmektedir.” (Sayfa 104) Ve o da siyasete girmeyi kabul etmiştir. Ama dedik ya kusursuz bir yazar olan Montaigne, kusursuz bir insan değildi ki. Belediye başkanlığını ifa etmiş; fakat o yıllarda ortaya çıkan veba salgını sonrası şehrini terk edip kaçmıştır. “Hayatın kitabını sanki son sayfaya gelinmişçesine kapatabilmek olanaksızdır.” Kendisi yaşayamazsa, nasıl fikir babası olabilir ki? “Montaigne, güzeli belirgin kıldığı için çirkini sever; erdemi vurguladığı için de kötüyü, budalalığı ve suçu sever.” Salgın sonrası tekrar şehre dönmüş, tekrar başarılı eserler yazmış ve fikirleriyle aydınlatıcı olmuştur. Aile olmayı, başarılı bir ebeveyn olmayı yazılarında kusursuzca anlatmış; ama kendi hayatında çocuklarıyla çok da ilgilenen bir baba olamamış… Eğitimle ilgili parlak düşüncelerine karşın kendi çocuğunun ismini dahi hatırlamadığına dair söylentiler olan bir Montaigne…“Evet, doğrudur: Montaigne, yaşamı boyunca “Nasıl yaşıyorum” diye sormaktan başka bir şey yapmamıştır. Ancak Montaigne’in hayran olunacak ve insanlara yararlı yanı, bu soruyu hiçbir zaman buyruğa dönüştürmemiş, “Nasıl yaşıyorum” sorusunu”böyle yaşamalısın”a çevirmemiş olmasıdır.” (Sayfa 79) Başarılı bir yazarın hayatını başarılı bir yazar anlatırsa biz okurlar da okurken mest oluruz. Zweig’in farklı türden bu eserini okumamda aracı olan gingerbread - 1k-stefan-zweig-okuma-etkinligi--256969 ve incelememi okuyan tüm 1k ailesine teşekkürlerimi sunarak bu kısa yazımı burada noktalandırıyorum:))) “Savaşta ve barışta yalnızca benim olanla yaşadım; hiç kimseden karşılığını yeterince vermeksizin bir hizmet istemedim. Çünkü benim, yargılarına boyun eğdiğim kendi yasalarım ve kendi mahkemem var.” MICHEL DE MONTAIGNE (Kitap Misafiri)

Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?

Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.

I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.

Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.

Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.

Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.

Stefan Zweig Kitapları - Eserleri

  • Satranç
  • Amok Koşucusu
  • İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
  • Sabırsız Yürek
  • Dünün Dünyası
  • Değişim Rüzgarı

  • Geleceğe Güven
  • Yolculuklar
  • Unutulmuş Düşler
  • Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Balzac
  • Montaigne
  • Clarissa

  • Macellan
  • Rotterdamlı Erasmus
  • Amerigo
  • Günlükler
  • Joseph Fouche
  • Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
  • Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche

  • Marie Antoinette
  • Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
  • Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
  • Ay Işığı Sokağı
  • Avrupa'nın Vicdanı
  • Amok - Usta İşi
  • Ruh Yoluyla Tedavi

  • Korku
  • Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
  • Yarının Tarihi
  • Yakıcı Sır
  • Mektuplaşmalar
  • Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
  • Olağanüstü Bir Gece

  • Gömülü Şamdan
  • Dostlarla Mektuplaşmalar
  • Freud - Cinselliğin Yeryüzü
  • Mürebbiye
  • Mary Stuart
  • Korku Ruhu Kemirir
  • Buluşmalar

  • Karmaşık Duygular
  • Alacakaranlıkta Bir Öykü
  • Kurşun Mühürlü Tren
  • Mecburiyet
  • Bir Çöküşün Öyküsü
  • Seçilmiş Öyküler
  • Hikayeler

  • Geçmişe Yolculuk
  • Freud - Mutluluğun Mimarı
  • Kuş Kapanı ve Dönüşüm
  • Kaçak ve Sahaf Mendel
  • Dadı ve Leporella
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Geç Ödenen Bedel

  • Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
  • Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
  • Rilke'ye Veda
  • Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
  • Cenevre Gölü'ndeki Olay
  • Kadın ve Manzara
  • Nietzsche

  • Kızıl
  • O muydu?
  • Bir Kalbin Çöküşü
  • Bizans'ın Fethi
  • Gölge Kadınlar
  • Zalimce Bir Oyun
  • Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine

  • Satranç
  • Lyon'da Düğün
  • Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
  • Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
  • Stefan Zweig'ın Mektupları
  • Erika Ewald'ın Aşkı
  • Efsaneler

  • Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
  • Toplu Öyküler 1
  • Toplu Öyküler 3
  • Toplu Öyküler 2
  • Unutulmaz Bir İnsan
  • İki Yalnız
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2

  • Ormanın Üzerindeki Yıldız
  • Leporella
  • Aylak
  • Emile Verhaeren
  • Hayatın Mucizeleri
  • Brezilya
  • Kitapçı Mendel

  • Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
  • Stefan Zweig Kutulu Set
  • Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
  • Leman Gölü Kıyısındaki Olay
  • Benimle Dostluk Zordur
  • Stefan Zweig - Seçme Eserleri
  • Seçme Eserler

  • Hikayeler 2
  • Bir Hayat
  • Öz Nəğməsini Oxuyanlar
  • Novellalar
  • Seçilmiş Əsərləri
  • Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
  • Oradan Uzakta

  • Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
  • Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
  • Stefan Zweig Seti

Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri

  • Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
  • Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
  • Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
  • Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
  • Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)

  • Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
  • "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
  • ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
  • "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
  • Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
  • Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
  • Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)

  • Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
  • "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
  • Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
  • Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
  • Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
  • Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
  • İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)

Yorum Yaz