matesis
dedas

Musa Dağ'da 40 Gün - Franz Werfel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Musa Dağ'da 40 Gün kimin eseri? Musa Dağ'da 40 Gün kitabının yazarı kimdir? Musa Dağ'da 40 Gün konusu ve anafikri nedir? Musa Dağ'da 40 Gün kitabı ne anlatıyor? Musa Dağ'da 40 Gün PDF indirme linki var mı? Musa Dağ'da 40 Gün kitabının yazarı Franz Werfel kimdir? İşte Musa Dağ'da 40 Gün kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 17.07.2023 20:00
Musa Dağ'da 40 Gün - Franz Werfel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Franz Werfel

Çevirmen: Saliha N. Kaya

Orijinal Adı: Die Vierzig Tage Des Musa Dagh

Yayın Evi: Belge Yayınları

İSBN: 9789753443807

Sayfa Sayısı: 720

Musa Dağ'da 40 Gün Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bu eser gerçek bir yaşam öyküsü olup 1929 yılının Mart ayında, Şam'da tasarlanmıştır. Bir halı fabrikasında çalışan sakat kalmış, açlıktan ölmüş göçmen çocuklarının sefaletini, bir halkın akıl almaz kederini anlatmaktadır. Kitabın yazılması, Temmuz 1932 - Mart 1933 arasında gerçekleştirilmiştir. Bu arada Ekim ayında çeşitli Alman kentlerinde verdiği konferanslarda, yazar 1. kitabın 5. bölümünü konuşma metni olarak seçmiştir. 1. kitabın bu bölümünde Enver Paşa'yla Papaz Johannes Lepsius arasında geçen konuşma aynen verilmiştir.

- Franz Werfel

Breistein, İlkbahar 1933

Musa Dağ'da 40 Gün Alıntıları - Sözleri

  • Gerçek olan tek şey yaşamak düşüncesiydi..
  • "Korku" dedi, "Düşmanı öldürmeye tahrik eden en kesin yol."
  • Yaşamak değil, bir değer olmak istiyorum !
  • Bizi merhamet değil, yavaş bir ölüm bekliyor..
  • Dünya uçup duran pis bir kütle...
  • Ben yitiyorum...
  • Çıkmayan candan umut kesilmez...
  • Üstesinden gelemiyorum....
  • Güneş ihtiraslıdır ,ay ise yumuşak ve barışçıl...
  • Uzaklık korkunç olanı donuk resimler haline getirmekteydi...

Musa Dağ'da 40 Gün İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Çocukluğumuzdan bu yana “Ermeni meselesi” hakkında bir sürü şey okuduk, duyduk. Tarihçiler tarafından bu olay “soykırım mı, sürgün mü?”, “2 milyon kişi mi öldü, 5 milyon kişi mi?”, “önce Ermeniler mi saldırdı, Türkler mi?” konuları çevresinde döndürülüp durdu, hala da öyle. Siyasetçiler nezdinde ise yılda bir kez Amerikan Başkanı çıkıp “soykırım” mı diyecek, “büyük felaket mi?” gündemine kilitlendik. Vatandaşlar olarak korkutulduğumuz, açıkça ifade edilmese bile, Ermenilerin hayatta kalan akrabalarının tazminat talep edecekleri ve bunun ekonomimizi çok olumsuz etkileyeceği oldu. İnsani dram kısmını; bir insanın malını mülkünü, tüm yaşamını geride bırakıp bilinmezliğe yürümesinin zorluğunu ve acımasızlığını pek düşünmedik. Franz Werther Avusturya kökenli bir Alman yazar. Gençlik döneminde Max Brod ve Franz Kafka ile arkadaş olan, çok beğenilen şiirleri Else Lasker-Schüler, Rilke, Martin Buber gibi ünlü Alman şairler ile karşılaştırılan iyi eğitimli bu yazar, 24 yaşında iken telsiz operatörü olarak 1. Dünya Savaşı’na katılmış. 1929’da Şam’a yaptığı bir seyahatte, bir halı fabrikasında rastladığı sakat kalmış, açlıktan ölmüş Ermeni göçmenlerin çocuklarının sefaleti, yazarı Ermeni halkının kederi ile tanıştırmış. Bu kitabın temelleri de işte bu gezide atılmış. Kitabın önemli bir özelliği daha var. 1930 yılında yayınlanan bu romanı ile dikkat çeken ve Almanya genelinde Ermeni soykırımı konusunda dersler veren Franz Werfel, Nazilerin iktidara gelmesi ile şimşekleri üzerine çeker. Zira kitap, bir hükümetin korumakla yükümlü olduğu vatandaşlarına uyguladığı ayrımcı politikayı eleştirmekte ve İmparatorluk iddiası ile milliyetçilik ideolojisinin nasıl bir arada düşünülemeyeceğini çarpıcı bir dille anlatmaktadır. Naziler, yazarın eleştirdiği aşırı milliyetçiliğin kendi Yahudi imha politikaları ile benzerliğini çabuk fark ederler. Yazarın Yahudi kimliğini öne çıkararak, kitabın satışının Amerikan Yahudileri tarafından özellikle teşvik edildiğine yönelik propagandaya başlarlar. Franz Werfel çalıştığı Prusya Sanat Akademisi’nden kovulur, kitabın toplatılması ve yakılması kararı verilir. 1938’deki Anschluss sonrası Avusturya’dan Fransa’ya kaçan yazar, Nazilerin ilerleyişi sonrası yakalanmaktan kılpayı kurtularak Mann, Reinhardt, Korngold gibi Alman-Avusturya göçmenleri ile birlikte ABD’ye yerleşir. Maalesef, anlattığı Ermeni halkına benzer şekilde, ölene kadar ülkesini bir daha göremez. 720 sayfalık bu uzun roman gerçek bir olayı anlatıyor. 1915’te, Ermeni tehcirinin başlaması sonrası İskenderun Samandağ bölgesindeki 7 Ermeni köyünün halkı, sürgün emrini aldıktan sonra Musa Dağ’a kaçar. Beşbin kişiden fazla olan bu grup, tam 40 gün dağda hem açlığa, hem de Osmanlı askerlerinin saldırısına karşı direnir. Güçleri tükenmek üzereyken tesadüfen bölgeden geçen Fransız askeri gemileri tarafından kurtarılırlar. Olay, bizim tarih kitaplarımıza “Ermeni köylülerinin vergi vermemek için isyanı” olarak geçse de aslı tehcirdir; zira tehcir başladıktan sonra vergi toplama faaliyeti zaten devre dışı bırakılmıştır. Tüm varlığını geride bırakıp yürüyerek sürgüne gönderilen gruplardan vergi almaya zaten gerek yoktur. Roman bize sürgün öncesi yaşananları ve kaçıştan sonraki 40 günde dağdaki yaşamı anlatır. Anlarız ki devletin başındakiler kararlarını vermiştir, Ermeniler için artık yapılabilecek hiçbir şey yoktur; pasaportlarına ve silahlarına el konmuş topluluk sürgüne mahkumdur. Dağa çıktıktan sonra da bu kadar büyük bir topluluğun yönetimi, beslenmesi, savunması büyük bir organizasyon gerektirir. Uzun yıllar Fransa’da yaşamış, Fransız eşi ile tehcire tesadüfen aile evinde yakalanan Gabriel Bagratyan kaçış fikrini gündeme getirir ve liderliği üstlenir. Son derece başarılı bir planlama ve organizasyonla dağa çıkan bu topluluğun yaşamını gün gün aktarır bize Franz Werfel. Ne ilginçtir ki, ölümden kaçan böyle bir grupta bile dünyevi kaygılar birkaç gün sonra hemen ortaya çıkmaya başlar. Köyde kalsalar tüm mal ve mülklerini bırakarak yürüyerek sürgüne gideceklerini ve büyük olasılıkla yolda öleceklerini unuturlar. Kimi dağda konakladığı yeri beğenmez, kimi yemeğin kötü tarafı kendisine geldi diye sızlanır, kimi kendine verilen görevden şikayet eder, kimi hizipçilik peşinde koşar. Franz Werfel bize çok güzel gösterir; insanoğlu her yerde aynıdır. Yarın öleceğini bilse bile hırsından, hırsı uğruna üzmekten, can yakmaktan, öldürmekten çekinmez. Romanda ayrıca görürüz ki büyük Ermeni sürgününden en başından beri bütün büyük devletlerin haberi vardır, ama karışmamayı tercih ederler. Almanlar, zaten müttefikleri Osmanlı’nın yanındadır, görmezden gelirler. İtilaf Devletleri ise sadece elçilikleri aracılığıyla protestolar çekmekle yetinirler; Ermenilerin Ruslara yakınlığı hepsini korkutmaktadır, daha ciddi adımlar atıp kendilerini karmaşa içine atmaktan çekinirler. Dolayısıyla milyonlarca insanın kaderi, tek bir devletin ciddi girişimi olmaksızın, Enver-Talat-Celal paşaların iki dudağı arasında şekillenir. Bu topraklarda kimler yaşadı, neler yaşandı, merak ediyorsanız kitabı şiddetle öneririm. Ben son derece keyifle okudum. Kitap bence gereksiz yere uzun, ancak belli ki Werfel yaşanan o çile dolu 40 günün her birinin hakkını vermek, bizi dağdaki o zorlu yaşamın içinde hissettirmek istemiş. Bunu da iyi başarmış. (AkilliBidik)

KONUSU HAASSAS OLDUĞU İÇİN OKUMAK İSTEMİYORSANIZ, ÇOK İYİ BİR EDEBİ ESER OLDUĞU İÇİN OKUYUN. Kitapta anlatılan Ermeni tehciri meselesi ve bunun üzerinden anlatılan hikayeyle ilgili yorum yapmak ya da bir yargıda bulunmak istemiyorum. Önyargısız bir şekilde okuyun. Kitapta zaten Osmanlı yönetimindeki belli başlı kişilerin dışında kimse suçlanmıyor. Tehcirin Osmanlı Halkına rağmen yapıldığı ve Osmanlı Halkının tehcirden duyduğu rahatsızlık sürekli belirtiliyor. Lütfen okuyun. Uzun bir zamandır böyle bir kitap okumamıştım. Savaş ve Barış, Durgun Don, Yaşam ve Yazgı kitaplarıyla aşık atabilecek, hatta psikolojik tahlilleriyle onları bile aşacak düzeyde diyebilirim. İnanılmaz bir kitaptı, böyle bir kitap beklemiyodum. Herkese şiddetle tavsiyemdir. Pdf sini isteyen olursa verebilirim, bilginize :)) (B.S)

Çok hassas konu. Bir Ermeni propagandası yok denemez fakat bu propaganda eğilimi, gerçekleri gizlemez. Tarihi, siyasetçilerden değil de gerçek ve (olabildiğince) objektif tarihçilerden okuduğumuzda daha doğru yargılara varabiliyoruz. Ermeni tehciri ile ilgili objektif bir esere henüz rastlamadım, bu kitap da değil. Bu nedenle gerçeklerden yola çıktığı söylenilen roman kurgusunu mesafeli okudum. Fakat edebi olarak kitabı çok beğendim. Anlatım müthiş, kendinizi roman kahramanlarından biri gibi hissediyorsunuz. Mutlaka okuyun, tavsiye ediyorum (Murat Özdenvar)

Musa Dağ'da 40 Gün PDF indirme linki var mı?

Franz Werfel - Musa Dağ'da 40 Gün kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Musa Dağ'da 40 Gün PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Franz Werfel Kimdir?

1890 yılında Prag kentinde doğdu. Edebi çalışmalarına şiir ile başlayan Werfel'i büyük ozan Rilke 1914 yılında "gelecek kuşağın temsilcisi" olarak nitelendirdi. 22 yaşında Leipzig Üniversitesi'nde felsefe dersleri verdi. I. Dünya Savaşında üç yıl Rus cephesinde askerlik yaptı. Bu deneyim, yapıtlarını belirleyen barışçı görüşü temellendirdi. Viyana'ya yerleşti, Nazi yükselişi sırasında önce Prag'a, sonra Paris'e yerleşti. Eşi Alma ile birlikte maceralı bir kaçıştan sonra Amerika'ya ulaşmayı başardılar. 26 Ağustos 1945 günü, yerleştikleri Beverly Hills'de 55 yaşında öldü. Son kitabı, "Doğmamışların Yıldızı"nı yeni tamamlamıştı. Diğer yapıtları: "Küçük Burjuvanın Ölümü", "Verdi", "Katil Değil Ölen Suçlu", "Jeremia, Sesi İşit!", " Jacobowski ve Albay"dır.

Franz Werfel Kitapları - Eserleri

  • Musa Dağ'da 40 Gün
  • Mezunlar Günü
  • Küçük Burjuvanın Ölümü
  • Bernadette'ın Ezgisi
  • Verdi

Franz Werfel Alıntıları - Sözleri

  • Çıkmayan candan umut kesilmez... (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Gerçek olan tek şey yaşamak düşüncesiydi.. (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Yaşamak değil, bir değer olmak istiyorum ! (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Ben yitiyorum... (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Nedir büyük dediğin Başı cinayet taçlı kahraman, Toprağın bağrında fışkırıp rüzgârla savrulan Altın başakları zırhlı topuğuyla eziyor hiç acımadan. Bu mudur büyük dediğin? (Mezunlar Günü)
  • Savcı, canilerle uğraşanların kafa yapılarının gittikçe canilerinkine benzediğini uzun zamandır biliyordu. Polislerle haydutlar bir çeşit meslektaş sayılırlardı. (Bernadette'ın Ezgisi)
  • -Aşık, Aşık, Aşık, diye bağırdı... ....Hepsi bundan ibaret.............................. Öldürücü hastalık buymuş..... (Küçük Burjuvanın Ölümü)
  • Aralarında dile getirilmemiş, yaşanmamış o kadar çok şey vardı ki! (Bernadette'ın Ezgisi)
  • Bir olay hakkında sonradan yapılan açıklamaların doğru olması ihtimali çok düşüktür. (Mezunlar Günü)
  • Güneş ihtiraslıdır ,ay ise yumuşak ve barışçıl... (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Beni sorarsanız ben yalnız kendimden yakınırım.. (Küçük Burjuvanın Ölümü)
  • "Korku" dedi, "Düşmanı öldürmeye tahrik eden en kesin yol." (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Yürekli olmak pahalı bir zevktir. (Bernadette'ın Ezgisi)
  • -Günahkar kötüyü seven kimsedir! Bu yanıt çok hoşuma gitti. Çünkü 'yapan' değil de 'seven' demişti. (Bernadette'ın Ezgisi)
  • Ama sana şunu söyleyeyim ki; güzel ve düzgün sözcüklerle sade insanların lehine konuşmak çok daha zevkli ve mutluluk verici bir şeydir. (Küçük Burjuvanın Ölümü)
  • Sadece ölüm bedavadır, onu da canınla ödersin. (Mezunlar Günü)
  • Dünyada iki türlü mutluluk vardır:biri vücudun zevkleri sayesinde elde edilir, diğeri ruhun kurtuluşa ulaştıran dinginliğinde gizlidir.. (Küçük Burjuvanın Ölümü)
  • İnsan aptallığının sömürüsü. Reklamlar bu temel ilkeye dayanmıyorlar mı? (Bernadette'ın Ezgisi)
  • Uzaklık korkunç olanı donuk resimler haline getirmekteydi... (Musa Dağ'da 40 Gün)
  • Siz akıllılar bizim gibilerin işlerini ne kadar zorlaştırıyorsunuz. Akıllı olmak gerektiğini düşünerek tam öyle olmaya çalıştığımız sırada yine aptallaşmak gerektiğini öğreniyoruz.... (Küçük Burjuvanın Ölümü)

Yorum Yaz