Müslümanların Engizisyonu - 1 - Mehmet Azimli Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Müslümanların Engizisyonu - 1 kimin eseri? Müslümanların Engizisyonu - 1 kitabının yazarı kimdir? Müslümanların Engizisyonu - 1 konusu ve anafikri nedir? Müslümanların Engizisyonu - 1 kitabı ne anlatıyor? Müslümanların Engizisyonu - 1 PDF indirme linki var mı? Müslümanların Engizisyonu - 1 kitabının yazarı Mehmet Azimli kimdir? İşte Müslümanların Engizisyonu - 1 kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mehmet Azimli
Yayın Evi: Mana Yayınları
İSBN: 9786052339282
Sayfa Sayısı: 296
Müslümanların Engizisyonu - 1 Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu kitap İslam tarihinden bir kesittir. Farklı fikirlerinden dolayı katledilenlerden sadece bir kısmıdır. Bu bağlamda kitapta; halifeye payanda olmadığı için hapiste işkence altında katledilen Ebu Hanife'yi, Bağnaz Hanbelilerin baskısıyla şehirden şehire sürülürken, sığındığı bir köyde ölen Buhari'yi, Emevilerin kaderciliğine karşı çıktığı için dili, elleri ve ayakları kesilerek katledilen Gaylan ed-Dımeşki'yi, Kur'an'ı, farklı sahabilerin kıraatinden okuduğu için işkenceyle tevbe ettirilen (!) ve öldürülen İbn Şenebuz'u, farklı fikirlerinden dolayı vahşice öldürülüp yakılan cesedinin külleri Dicle'ye savrulan Hallac-ı Mansur'u, Siyasetin kıskançlıkları arasında kelamcı ve fakihlerin kıskançlığı ile yakılarak öldürülen Aynu'l-Kudat Hemedani'yi, Sünni fikirlerinden dolayı diri diri derisi yüzülerek katledilen İbnu'n-Nablusi'yi, Osmanlı ulemasını, dini tartışmalarda yenmesine rağmen oldubitti ile idam edilen Molla Kabız'ı, Zındıklık ithamından kurtulmak için tövbe ettiğini söylediği halde Ebussuud Efendi tarafından öldürtülen Şeyh Karamani'yi, Şeyhulislam'ın verdiği haksız recm cezasına karşı çıktığı için idam edilen Batburunzade'yi, Çağdaşı olan bilginlerin kıskançlıkla zındık suçlamasıyla katledilen Molla Lutfi'yi
Veee daha nicelerini okuyacaksınız.....
Müslümanların Engizisyonu - 1 Alıntıları - Sözleri
- Kelimeler, silahlardan güçlüdür. Düşmanlarımızın silahlanmasına izin vermiyoruz. Neden konuşmalarına izin verelim? Stalin
- Bir insanı zorla susturmak ona bahşedebileceğiniz en büyük onurdur. Onun size karşı olan mükemmelliğini kabul ettiğiniz anlamına gelir. Joseph Sobran
- Sonuçta; Ebu Zer'in isyanı malın belli ellerde temerküzüneydi (yığılma) ve sonuna kadar da haklıydı. O tehlikeyi görmüş, İslam'ın böyle bir anlayışa izin vermediğini haykırıyordu. Malın bazı ellerde toplanmasına, sadece Kureyşlilerin özelde ise Emevilerin doyurulmasına ve Müslümanların Şam bölgesindeki kapitalist bir yapı olan Bizans kültürünü benimseyip bu kültür içinde erimelerine kızıyordu.
- Zındık, mülhid, mürted, kafr..vs yaftalarla baskıya, işkenceye, sürgüne, ölüme mahkum edilenlerin birçoğu da; kendi dönemlerinin sapkınları iken, ilginç bir şekilde sonraki asırların en saygın ve değerli isimleri, bıraktıkları eserlerle ise çağa ışık tutan vazgeçilmez başvuru kaynakları olmuştur.
- İslam tarihi boyunca düşünce suçlusu sayılan birçok insan katledilmiştir. Sırf farklı düşündükleri için sorgulanmış, işkence edilmiş ve nihayet öldürülmüştür.
- "İnsanlar parlayanı karartmaktan, yükseleni yere serip toza bulamaktan hoşlanırlar. Friedrich Schiller
- "Bir insanı zorla susturmak ona bahşedebileceğiniz en büyük onurdur. Onun size karşı olan mükemmelliğini kabul ettiğiniz anlamına gelir. " Joseph Sobran
- Ali Şeriati şöyle der; "Komşumuzun bir horozu vardı. Sabah erkenden ötüyordu, bir süre sonra sesi kesildi. Komşumuza horoz nerede dedim? Dedi ki: 'Sabahları bizi uyandırdığı için kestik. ' Yıllar sonra üniversiteye katıldığımda anladım ki, kim insanları uyandırıyorsa, kesilmeye mahkumdur.”
- “Hak sevdiğinden de gelse sevmediğinden de gelse ona sarıl.” Hz. Muhammed (S.A.V.)
- “Ahîzâde Hüseyin'in görevi sırasında istanbul'da çıkan ve büyük tahribata neden olan yangının sebebi araştırılınca tütün kullanımından kaynaklandığı sonucuna varıldı. Tiryakilerin kahvehanelerde tütün kullanırken uyumaları nedeniyle düşen ateş parçalarının tahta aralarına düşerek yangına sebep olduğu tespit edildi. Bundan hareketle tütün ve kahvenin yasaklanması için fetva alınması gerekti. Ahîzâde Hüseyin korku ve baskıyla bu fetvayı verdi.”
- Aslında Taberi, seksenbeş yıllık ömrünün elli yıldan fazlasını geçirdiği Bağdat’ta yaşadığı dönemde etkili olan Ehl-i hadis düşüncesine yakın ve onlardan etkilenmiş bir müelliftir. Ama onun pek ehemmiyeti haiz olmayan ya da İslam dininin temel prensipleriyle alakalı olmayan hususlarda farklı bir iki görüş beyan etmesi bile kendi mezheplerine taassup derecesinde bağlı olanların hoşuna gitmemiştir. Bundan dolayı tahammül edemedikleri Taberi’ye eziyet etmişlerdir.
- Ebu Hanife, "beni gasp edilmemiş topraklara gömün" şeklindeki vasiyeti ile de adeta yapılan haksızlıklara ölümünden sonra da karşı çıkmayı sürdürmüştür. Nitekim Ebu Hanife'nin bu vasiyetini duyan Halife Mansur, "Bedenin gibi cesedin de bana karşı" demek zorunda kalmıştır. (Sayfa 78)
- "Eskiden âlimler kendilerinden bilgili biriyle karşılaştıklarında bu anı “ganimet” bilirlerdi. Emsal biriyle karşılaştıklarında onunla ilmi bir meseleyi “müzâkere” ederlerdi. Kendilerinden daha az bilgili biriyle karşılaştıklarında ise “üstünlük” taslamazlardı. Derken şu zamanın içine düştük. Adam, kendinden daha bilgili olanın değerini yok ederek insanlar nezdinde “itibarsızlaştırmak” arzusuyla onu karalar. Emsaliyle zaten “müzâkere” yapmaz. Kendinden alt seviyede olana da “büyüklük” taslar. İşte insanlığın mahvı budur." Ebû Hâzim
- "İnsanlar gerektiğinde susarak, yeri geldiğinde konuşarak, yapabildiği en mükemmel riyakârlıkları ve dalkavukluğu sergileyerek yetkililere kendilerini beğendirmeye çalışırlar. Bu tür gerçekte yetersiz kimseler, tatlı dilleriyle vezirlere iltifatlar yağdıran, gıyaplarında kendilerinin övülmesi için hilekârlıklara başvuran karaktersiz kişilerdir." İbnül-Mukaffa
- "Alimlerin bilgilerini dinleyip yararlanın! Ancak birbirleri hakkındaki yargılarını onaylamayın! Allah'a yemin ederim ki onların atışması, ağılda birbirini boynuzlayan koçlardan daha serttir" İbn Abbas
Müslümanların Engizisyonu - 1 İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İnsanlık tarihi acıların, gözyaşlarının tarihi aslında. Her dönemde pek çok sebeple insanoğlu birbirini istememiş, ötelemiş hatta yok etmiş. Bu sebeplerden biri de fikirler olmuş, inançlar olmuş. İslam tarihinde de farklı fikirleri savunan kişiler ( başka dinlerde de olduğu gibi) olumsuz tepkilerle karşılaşmışlar. Bu kitabı okuduğumda gerçekten üzüldüm ve etkilendim. Kitaptaki isimler arasında şu an İslam aleminin alim, imam kabul ettiği, değer verdiği pek çok isim olmakla birlikte düşünceleri, fikirleri çok aykırı, İslami sınırların dışına çıkmış, bu kadar da olmaz dedirten isimler de var.Fakat hepsi de öyle eziyetler yaşamışlar ki bu da doğru değil.. Bir insanın farklı düşünceleri olabilir, bir ayeti, hadisi değişik yorumlayabilir, uç noktalara da sapabilir. Bu noktada çözüm öldürmek midir? Bugün sen onu tekfir edip öldürürsün yarın onun düşüncesi güç kazanır senin düşüncenin temsilcisini öldürür. Olması gereken bu mudur? Düşünceye tolerans nereye kadardır? Kitapta öyle yaşam hikayeleri var ki asıp idam etmek çok masum kalıyor. Derisi canlı canlı yüzülenler, yakılarak, işkenceyle öldürülenler, cesedi sokaklarda sürüklenenler.... Bu mudur yani? Günümüzde de bunlar yaşanacak mı? Yada yaşanmıyor mu? Aklıma Kuran bir muska kitabı değildir hayat kitabıdır dedi diye insanların gözü önünde işkence edilip yakılan,ezilen Ferhunda geldi.. Allah kullarından bunu istemez düşüncelerin ıslahına ihtiyacımız var. (Hatice..iqra)
Siyasetin kirli yüzünün her dönemde nice güzel insanların hayatına mâlolduğunu ve bugün olduğu gibi dünde fikir özgürlünün nasıl engellendiğini hatta fikirlerin sahiplerini nasıl ölüme götürdüğünü anlatan güzel bir eser. Mehmet Azimli hoca başta olmak üzere emeği geçen herkesin emeğine ve kalemine sağlık. (Nurullah Çetinkaya)
Engizisyon; Ortaçağ'da Katolik Hristiyan kilisesinin, sapkın ilan ettiği din ve bilim insanlarını yargılamak ve cezalandırmak için kurduğu kilise mahkemesidir. Verdiği doğmatik kararlar, ölüme mahkum edilen insanlar ve uyguladığı işkenceler, Hristiyanlık tarihine birer kara leke olarak geçmiştir. Peki ya bizde... Biz de durum nedir? Tarihimizin herhangi bir yerinde benzeri bir yapılanmaya gidilmiş midir? Ya da farklı fikirleri yüzünden insanlar soruşturmaya, kavuşturmaya ve ölüm cezasına maruz kalmış mıdır? Maalesef ki evet! "Suçla, mürted ilan et ve katlet!" denklemiyle nice ilim ve irfan sahibi insan, kifayetsiz muhterislerin kurbanı olmuştur, ne yazık ki. Kimler yok ki aralarında... Ebu Zer el-Gıfari Abdullah bin Mesud Ebu Hanife Buhari Hallac-ı Mansur Taberi Sühreverdi el-Maktul İbni Rüşd Fahreddin Razi Necmeddin-i Kübra Feridüddin Attar Ahi Evren İbni Teymiyye Seyid Nesimi Şeyh Bedreddin Molla Lütfi ... Bunlar bir çırpıda sayabildiklerim... Ve daha niceleri... Acı olan ise; bugün birçoğunun eserlerinden ve fikirlerinden istifade ettiğimiz bu insanların din adına dindarlar(!) tarafından katledilmeleri. Daha acısı ise; bugün hâlâ bu tekfir geleneğinin işletilmesi... Ali Şeriati diyor ki; "Komşumuzun bir horozu vardı. Sabah erkenden ötüyordu. Bir süre sonra sesi kesildi. Komşumuza horoz nerede dedim? Dedi ki: 'Sabahları bizi uyandırdığı için kestim.' Yıllar sonra anladım ki; kim insanları uyandırıyorsa, kesilmeye mahkumdur." (Sıtkı Öztürk)
Müslümanların Engizisyonu - 1 PDF indirme linki var mı?
Mehmet Azimli - Müslümanların Engizisyonu - 1 kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Müslümanların Engizisyonu - 1 PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Mehmet Azimli Kimdir?
1968 yılında Sille’de (Konya) doğdu. İlköğrenimini Sille İlkokulu’nda, orta öğrenimini Konya İHL’de tamamladı. 1991’de Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1991-1998 yılları arasında Ordu-Ulubey İHL’de ve Konya-Karapınar İHL’de çalıştı. Selçuk Üniversitesi’nde 1994’te yüksek lisansını, 1999’da doktorasını tamamladı. 1998-2012 yılları arası Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi Anabilimdalı’nda çalıştı. 2005 yılında doçent oldu. Yazdığı eserler yüzünden geciktirilen profesörlük ünvanını 2013 yılında Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde aldı. Azimli, üç çocuk sahibi olup Arapça ve İngilizce bilmektedir.
Mehmet Azimli Kitapları - Eserleri
- Siyeri Farklı Okumak
- Cahiliyye'yi Farklı Okumak
- Hz. Ebu Bekir
- Hz. Ömer
- Hz.Ali
- Hz.Osman
- Müslümanların Engizisyonu - 1
- Halifelik Tarihine Giriş
- Tarih Okumaları
- Hasan ve Muaviye
- Babek Bir Direnişci
- Benim Gözümle Coğrafyalar
- İslam Medeniyeti Tarihi
- Siyer
- Müslümanların Engizisyonu - 2
- Hz. Ali Neslinin İsyanları
- Hz. Safvan Bin Muattal
- Siyer Okumaları
- Abbasiler Dönemi Babek İsyanı
- Diyarbakır ve Çevresinin Müslümanlaşma Süreci
- Farklı Okumak / Hüseyin - Yezit
- Zirveden Dramatik Sona
- Farklı Okumalar
- Son Müderris
Mehmet Azimli Alıntıları - Sözleri
- Belki de bu Mazdeki anlayışın, (kadın ve mal ortaklığı) bölge halkının mutayı daha kolay kabul etmesinde bir etkisi olduğu söylenilebilir. (Babek Bir Direnişci)
- Dört halife ve Emeviler döneminde üzerlerindeki şoku atlatarak fetihlerin ve İslam'ın bölgede kalıcı olduğunu gören gerek Güney Azerbaycan gerek Kuzey İran bölgesi insanlar, tepkilerini muhalefet hareketlerini destekleyerek ortaya koydular. Bu bölgede Arap kültürünün yayılmaması için çok çalıştılar. İmparatorlukları yıkılmış ve bir anda esir bir millet durumuna düşmüş olan bölge insanı, isyan edemeseler de tepkilerini bu şekilde ortaya koymaya çalıştılar. (Babek Bir Direnişci)
- Şia doktrininin İran'da revaç bulmasında İran'ın Araplar tarafından fethedilmesine karşı sessiz bir protesto tavrı sezmişimdir hep. Bu kanaatimi İranlıların Ömeri diğer iki gasıptan Ebu Bekir ve Osman'dan daha derin bir kinle anmaları da desteklemektedir. Doktriner açıdan Ebu Bekr'in baş mütecaviz olarak görülmesi gerekirken, ikinci halife Ömer'in böylesine şiddetli bir kine hedef olması onun İran fatihi olmasından ileri geliyor olmalı herhalde. Hz. Ali soyunun İran'da öylesine büyük bir saygı ve tazimle anılmasının sebebi de buydu sanırım. Ali taraftarlığı adeta Müslüman Araplara karşı iranlıların sembolik intikam harekatını temsil ediyordu. Gerçekte Şia doktrini İran'da doğmamıştı ve öteki Müslüman beldelerde de Şii gruplar vardı. Fakat bu doktrin hiçbir yerde halkın duygu ve düşünceleri üzerinde İran'daki kadar derin ve kuşatıcı bir etki bırakmamıştı. İranlılar Ali, Hasan ve Hüseyin'in ölümü için duyduklan acıyı vurunup, dövünerek açığa vurdukları zaman sadece Ehl-i Beyt'in uğradığı yıkım için ağlamıyorlar. Fakat aynı zamanda kendileri için ve kaybolan o eski İran ihtişamı için de ağlıyorlardı adeta...* (Hz. Ömer)
- Biz yüceliğin soy ve sopla değil, insani değerlerle olduğunu bildiren dinin mensubuyuz. (Siyeri Farklı Okumak)
- " Doğru söylersek senden, yalan söylersek Allah'tan korkarız." (Hasan ve Muaviye)
- (Muaviye) İhtiyaç gerekirse Tahkim'de olduğu gibi; Kurandan ayet kullanmasını bilmiş, menfaat gerektiğinde ise içki ticareti yaparak İslamın en keskin emirlerini hiç umursamadan çiğneyebilmiştir. (Hasan ve Muaviye)
- "Zaten yönetim denen yapı, vahiy ile muhatap olabilecek bir yapı değilidir. İnsan vahiyle muhataptır ve vahyin getirdikleri ile sorumludur.." (Hz. Ebu Bekir)
- De ki: "Ben peygamberlerin ilki değilim..." (Ahkaf 9) "Bu Kur'an'ı, daha önce gelenleri tasdik eden ve onların doğrularını korumak üzere hak olarak indirdik... "(Maide 48) Hz. İsa da İncil'de benzer bir şekilde şöyle demiştir: "Kutsal yasayı ya da peygamberin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben öncekini geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. (Matta, V, 17) (Cahiliyye'yi Farklı Okumak)
- İslam Tarihi siyasi olaylarının sonraki yıllarda rivayetler manzumesine dönüştürüldü bir gerçektir. Siyasi gruplar çok sonraki yıllarda gerçekleşen olayları Hz. Peygamber'in dilinden söylenmiş gibi zikrederek kendilerinin haklılığını ispatlamaya çalışmışlardır. (Hasan ve Muaviye)
- Sahabeden Amr b. As, Mısır'da vefat etmiştir. Fakat İstanbul'da ona atfedilen mezar bulunmaktadır. (Hz. Safvan Bin Muattal)
- ...hayatını, genelde elinde kılıç, hep kızgın ve birilerini öldürmeyi düşünen, akli melekelert ön planda olmayan bir tiplemeyle anlatmışlardır. Şibli'nin yerinde deyimiyle: "Bunlar edebi anlatımlardır ki gerçekte tarih ile edebiyatı birbirinden ayırmak icab eder. Tarihçi haritacı gibi olup yerküreyi olduğu gibi aktarır. Ressam ise aynı yerküreyi kendi ruhuna yansıyan cüziyyatı ortaya koyacak şekilde abartılı aktarıp bazı yönlerini ön plana çıkarır." (Hz. Ömer)
- İkinci halife, İran bölgesindeki savaşların sürekliliğinden rahatsızlığını "bizimle onlar arasında bir set olsaydı, ne biz onlara ne onlar bize ulaşsaydı" sözleriyle ortaya koyuyordu. (Babek Bir Direnişci)
- Fil Olayı; tarihteki bir çok örnekte olduğu gibi Allah Kabe'yi korumaz iken, üstelik Kabe o gün itibariyle bir putperest mabedi gelen ordu ise mümin bir ordu ( İslam gelmeden önceki son din olan Hristiyanlık) iken Kabe ve müşrikler korunmuş, bu mümin ordu yok edilmiştir! (Siyer Okumaları)
- Hz. Ali ümmetin büyük bir çoğunluğu tarafından halife olarak kabul edilmiştir Onun halifeliğini sadece Muaviye'nin sözlerine inanan Şam halkı kabul etmemiştir. (Halifelik Tarihine Giriş)
- ...kaderci anlayış, Emevilerin halka karşı kullandıkları mantıktır. Nitekim Muaviye, Kufe'de haklı olarak itirazlarda bulunan kimselere Allah'ın Kureyş'i (dolayısıyla o dönemde hakim unsur olan Emevileri) özel olarak seçtiğini söyleyerek bu sebeple Allah'ın işine karışmamalarını tavsiye etmiştir. Böylece Allah'ın takdiri ile başa geçen şahısların eline geçen mal da, "Allah'ın malı" olacaktır. Bu mantığın devamı niteliğinde yaptıkları katliamları da Allah'ın üzerine atmaktan çekinmeyeceklerdir. Nitekim Abdülmelik b. Mervan, öldürdüğü bir muhalif için, "Onu Allah'ın takdiriyle öldürdüğü" tezini işleyecektir. Bu anlayışın uzantısı Cahiliyye dönemine kadar götürülebilir. Müşrikler başlarına gelen olayları "Bizi öldüren, dirilten zamandır." diyerek yaşadıkları olayların failinin ve düzenleyicisinin "dehr" olduğunu söylerlerdi ve bunlara "dehriler" denilirdi. (Hz.Osman)
- İlk Dört Halife döneminden sonra Emevîlerin ''Halifetullah" lakabını almaları üzerine' Müslümanları yöneten şahsa "Allah'ın halifesi" denilip denilemeyeceği konusunda bir tartışma oluştu. (Halifelik Tarihine Giriş)
- Küçük yaştan beri insanların farklı inançlara sahip olmasına, her kesimin kendi görüşüne sıkıca bağlanmasına hep şüphe ile baktım. Çok iyi biliyorum ki hakîkat tektir ; o konuda görüş ayrılıkları farklı yöntem kullanmaktan kaynaklanmaktadır. Akli bilgileri kavrayacak düzeye gelince gerçeğin kaynağını aramaya başladım. Olanca hırsımla zan ve şüphenin aldatmasından kurtaracak bir yöntem aradım. Çünkü gerçeği bulmak zor, ona giden yol sarp ve hakikat şüphelerle örtülüdür. Ulemaya iyimser gözle bakmak ise insanın yapısında vardır.. Dolayısıyla önceki nesillerin kitaplarını inceleyen ve onlara iyimser gözle bakan hakikat arayıcısı olamaz.Gerçekte hakikat arayıcısı, kendisini n onlar hakkındaki görüşünü eleştirdiği gibi okuduklarını da eleştirip delillerle kanıtlayandır.. Hakikat doğrudan amaçtır, onu arayan kimseyi onun varlığından başka bir şey ilgilendirmez. Zira Allah ulemayı hata ve kusurdan korumuş değildir ; eğer öyle olsaydı ulema arasında hiçbir ilim dalında ihtilaf bulunmaz ve herhangi bir konuda gerçeğe ilişkin görüşleri farklı olmazdı. Halbuki durum bunun tersidir. Bu sebeple ilmî eserleri inceleyen kimsenin amacı gerçeğin bilgisine ulaşmaksa, kendisini o eserdeki fikirlerin hasmı (antitezi) yerine koyup o gözle okumalı ve bütün yönleriyle sorgulayıp eleştirmeli ; aynı zamanda kendi görüşünü de eleştirerek müellife karşı hoşgörüsüz davranmamalı. Böyle bir yöntem izleyecek olursa hakikatler apaçık ortaya çıkar. Bütün bunları dikkate alarak farklı düşünce ve inançları, çeşitli ilim ve dinleri araştırmaya koyuldum.Bunlar bana fazla bir şey vermediği gibi gerçeğe ulaşmak için bir yöntem, kesin bilgiye kavuşturacak yeni bir anlayış da kazandırmadı. Gerçeği bulmak için duyu verilerinden hareket ederek akli bilgiye ulaşmam gerektiğini anladım. (İbnül Heysem-1039) (Müslümanların Engizisyonu - 2)
- İranlı unsurların, ülkelerini fetheden Hz. Ömer'e karşı öfkeleri onun ölümünden sonra da devam etti. Hz. Ömer'in ismini çocuklarına vermeyerek bu tepkilerini en basit bir şekilde ortaya koydular. Şu anda bile İran'da Hz. Ömer'i öldüren Ebu Lü'lü'nün türbesi ziyaret edilmektedir. (Babek Bir Direnişci)
- Eğer Hz. Peygamber Hz. Ali'yi kendinden sonra halife olarak atamak istiyorsa bunun için gizli konuşma yapmasına, fısıldaşmasına veya burada olduğu gibi yol üstünde tesadüfen gelişen bir olay üzerine bu iddia edilen sözleri söylemesine ve hiç kimseden çekinmesine de gerek yoktu. Veda Hutbesi'nde binlerce sahabe huzurunda bunu açıkça ilan ederdi. mesele biterdi. 133 Dahası eğer bu ayet bunun için geldiyse Medine'de de minbere cikar bunu teyiden ilan ederdi. (Hz.Ali)
- Ebu Hanife, "beni gasp edilmemiş topraklara gömün" şeklindeki vasiyeti ile de adeta yapılan haksızlıklara ölümünden sonra da karşı çıkmayı sürdürmüştür. Nitekim Ebu Hanife'nin bu vasiyetini duyan Halife Mansur, "Bedenin gibi cesedin de bana karşı" demek zorunda kalmıştır. (Sayfa 78) (Müslümanların Engizisyonu - 1)