Müslümanlık Sınavı - İlhan Arsel Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Müslümanlık Sınavı kimin eseri? Müslümanlık Sınavı kitabının yazarı kimdir? Müslümanlık Sınavı konusu ve anafikri nedir? Müslümanlık Sınavı kitabı ne anlatıyor? Müslümanlık Sınavı PDF indirme linki var mı? Müslümanlık Sınavı kitabının yazarı İlhan Arsel kimdir? İşte Müslümanlık Sınavı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: İlhan Arsel
Yayın Evi: Kaynak Yayınları
İSBN: 9789753433464
Sayfa Sayısı: 120
Müslümanlık Sınavı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Prof Dr. İlhan Arsel'in bu kitabı Müslüman kişinin günlük yaşamını düzenleyen şeriat verilerinden bir demettir. Bu veriler başta Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları olmak üzere temel İslam kaynaklarından alınmıştır. Müslümanlık Sınavı'nda akıl ve bilimdışı olguları inceleyip tartışan yazar, hurafeler, batıl inançlar, masallar, hukuk, ahlak, Tanrı, hoşgörü, İslam ve kadın, İslam ve Türkler hakkında sorduğu sorulara Kur'an'dan ve İslam kaynaklarından yanıtlar veriyor.
(Tanıtım Bülteninden) - See more at: http://www.inkilap.com/ilhan-arsel/muslumanlik-sinavi.htm#sthash.960lyk89.dpuf
Müslümanlık Sınavı Alıntıları - Sözleri
- "Ne dersiniz, sizden birisinin kapısının önünde bir ırmak bulunsa da, her gün beş defa onda yıkansa kendisine kir namına bir şey kalır mı?". Onun bu sorusuna halktan kişiler "hayir" deyince. Hz.Muhammed (s.a.v) devam eder: "Işte beş vakit namaz da bunun gibidir ki, Allah o sayede bütün hataları arıtır" (Hûd 144.âyet)
- "Rüzgar Allah'ın rahmetindendir. O ya rahmet ya da azap getirir. Onu gördüğünüzde sövmeyiniz. Allah'tan hayrını isteyin,şerrinden de Allah'a sığının."
- "...Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar..." (Zume sûresi âyet 53/56)
- "Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara:-'aşağılık maymunlar olun'-dedik..." (A'raf sûresi,ayet 166)
- "Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman,o kişi onun her tarafını batırsın,sonra çıkarsın(atsın). Çünkü sineğin iki kanadından birinde hastalık,diğerinde de şifa vardır..."
- İbâdet görevini yerine getirmek ve öleceği an "Lâ ilâhe illa'llâh" demek sûretiyle kişi, yaşamı boyunca ne kadar büyük günah işlerse işlesin, doğruca Cennet'in nimetlerine ve hürî'lerine kavuşacaktır.
- _Horozlar, melek gördükleri için ötmüşlerdir ve namaza çağırmaktadırlar. Eşek, şeytan gördüğü için anırmıştır ve üstelik Kur'ân'da eşek sesinin "seslerin en çirkini" olduğu anlatılmıştır. Müslüman, yataktan sağ ayağıyla kalkmalı ve her işini sağ'a göre yapmalıdır çünkü sağ soldan üstündür. Çorbanın içine sinek düşerse sineği iyice batırmalı çünkü sineğin bir kanadında hastalık diğer kanadında şifa vardır. Sinek idrak sahibi olduğu için önce zehirli kanadını çorbaya batırır. Yiyeceği düşürürseniz onu hemen yiyin çünkü şeytan kapıp gider. Yataktan kalkar kalkmaz burun temizlemeli çünkü şeytan, uyuyanın genzinde gezmektedir. Allah tek olduğu için tek sayılar üstündür. 3 yudumda su içilmeli, 3 taş ile kıçını temizlemeli, 3 kere sümkürmelidir. Her gün 7 hurma yenirse, büyü etki etmeyecektir. Esnemek şeytandandır ve bu şeytanı güldürür, Allahı kızdırır. Esnememeye çalışınız. Aksırmak ise allahtandır ve 3 kereyse çok faydalıdır. Namaz 50 vakittir ama muhammedin araya girmesiyle 5 vakte düşürülmüştür. Dinciler halk kültüründeki Karakarga kimin evinde öterse o haneden cenaze çıkar sözünü batıl sayar çünkü İslam kaynaklı değildir. _Üfürükçülük_Bir kadın: "Ben çocuğu Resûlullâh'a getirdim. Resûlullâh bir hurma istedi. Onu çiğneyip çocuğun ağzına tükürdü. Bu suretle oğlumun midesine ilk giren şey Resûlullâh'un tükürüğü oldu. (Buharî)__Muhammed, çeşitli hastalıkları okuyup üfürerek tedavi yollarına gider, "tükürüklü üfürük" ya da "tükürüksüz üfürük" usulleriyle iş görürdü. Tükürük kullanırken buna toprak karıştırdığı da olurdu. Toprak olarak Medine toprağını kullanırdı; çünkü Medine toprağının "şerefli" olduğunu söylerdi. Şöyle yapardı: Şahadet parmağına tükürür, sonra tükürüklü bu parmağını toprağa sokar ve parmağına bulaştırdığı toprakla hastayı sıvardı. Hayber seferinde Ali'nin, göz ağrısına yakalandığını öğrenince hemen yanına getirtmiş ve gözlerine tükürmüştür. Hayber seferinde bacağından vurulan Seleme'yi üç kez üfleyip iyileştirdiği söylenir!_ Deli ve cinnet getirmiş bir kişi'yi, Fatiha sûresi'ni okuyarak ve üfleyerek tedavi ettiğini ve karşılığında yüz deve aldığını söyler._Kabile şefini akrep sokunca bir başkası üfürerek iyileştirir ve tüm koyun sürünüsü ücret olarak alır ama anlaşmazlık çıkar ve muhammede gelirler. Muhammed de kendisine de pay alarak barış sağlar._Üfürükçülük, İslam kaynaklıysa caiz'dir; ücret alınabilir. Diğerleri bâtıldır. _Balıklar, her cumartesi günü akın akın kıyılara gelip ertesi gün giderlermiş. Bu şekilde davranmalarının sebebi Yahudilerin cumartesi yasağından dolayı avlamayacaklarını bilmeleri ve bununla eğlenmeleriymiş. Yahudiler ise aç kalmamak için Tanrı'nın yasağına uymayıp Cumartesi günleri avlanmaya başlamışlar. Bunu duyan Hz. Davud, Yahudilere bedduâ eder. Onun bedduâ'sını işiten Tanrı gazaba gelir ve bu kasabadaki Yahudi'lerin tümünü maymun'a dönüştürür. (A'raf sûresi) _Tanrı, Yahudilere deve'nin eti ile sütü'nü haram kılmıştı. Bu yüzden yahudiler kesinlikle deve sütü içmezlerdi. Böyle olduğu halde, Yahudilerden bir kavim, bu yasağa aldırış etmediği için Tanrı tarafından fâre şekline sokulmuştur. Fâre içsin diye deve sütü konulursa, onu içmez de koyun sütü konulursa onu içer. (Buhari) _ Öküz, sırtına binen yahudiye, bundan hoşlanmadığını çünkü gururlu bir hayvan olduğunu, sadece tarla sürmek için yaratılmış bir hayvan olduğunu kendi ağzıyla bildirmiştir. Muhammed de öküzün bu şekilde konuştuğuna inandığını söylemiştir". _Elmalılı: Elleri kesmek vicdansızlıktır ve yeniden hırssızlığa teşviktir çünkü çalışamayacağı için tek çare hırsızlıktır. _Bozgunculuk çıkaran ve Allaha savaş açanların cezası el ve ayaklarının kesilmesi, öldürülmeleri. İbni abbasa göre kendilerine kitap verilen Yahudiler yol kesip bozgunculuk yaptığı için bu ayet onlar içindir _İslama geçtik diye muhoyu kandıran münafıklar muhammedin koyunlarını çalınca, Muhammed de her birinin ellerini ve ayaklarının çaprazlama kesilmesini, ve ayrıca da gözlerinin oyulmasını emreder. Ve sonra onları bu halde iken kızgın güneşin altında ölüme terk eder. Elmalılı_ _Muhammed, uyandığında görür ki, seccâdesi yanmıştır. Bir fâre, orada bulunan kandilin fitilini yakalamış evi ateşe vermek üzeredir. Hemen kalkar ve fâre'yi öldürür. Ve halka şöyle der: "Siz uyumak istediğinizde kandilinizi söndürünuz. Çünkü şeytan bunun gibi hayvanları yangın cinâyetine sevk eder. ("Buharî ) _Koyunu bir kurt kapmıştı. Çoban kurdu peşi sıra takip etti ve koyunu kurtardı. Bunun üzerine kurt, çobana hitâb ederek: -'Elbette yırtıcı hayvanların sürüye saldırdığı bir gün gelir. O gün koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır. Bakalım o gün koyunu benden kim kurtarır!- dedi" Muhammed ise: "Ben, kurdun böyle söylediğine de inandim; Ebû Bekir'le Ömer de inandı" _Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Nisa_ _İnsanların Müslüman ya da kâfir olmaları Allahın keyfine bağlı. Allah'nın, bütün insanları Müslüman yapmak varken yapmak istemediğini ve çünkü -'Ben cehennemi insanlarla dolduracağıma dair kendi kendime and içtim'- dediğini…..Andolsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık...araf s._ Elmalılının kitabında, cehennemin daha yok mu arsızlığını bitirmek için Allah ayağını cehennemin kapısın önüne uzatır ve cehennem susar. Hadis.__ Ey Muhammed! Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, puta tapanlara meyledecektin..isra _ Allah isteseydi puta tapmazlardı.. enam106_ _Kahrolası insan ne de nankördür". Allah, hem kul'larını imansız kılıp hem de "imansızdırlar" diye cezalandırmak sûretiyle adâletsizliğin temsilciliğini yapmış olmuyor mu? Hırsızlık, zinâ, katliam gibi en korkunç suçları işleyenlerin günahlarını bağışladığı halde, Kur'ân'a inanmayanları, ya da Muhammed'i inkâr edenleri yani fikir suçlularını bağışlamıyor. _Muhammed, işlenen suç'u adâlet terazisine değil fakat din terazisine göre ölçeğe vurmuştur. Adam öldürmek, hırsızlık, zinâ vb... gibi en ağır suçları işlemiş olan kimselerin dahi, İslâm olmak sûretiyle günahtan kurtulmuş olarak doğruca cennet'e gideceklerini söylemiştir. .."Lâ ilâhe illa'llâh" diyerek, iğrenç günahlardan kurtulup Cennet'e girme olasılığını sağlamakta, ve böylece onu, nasıl olsa affolunacağı inancı içinde günah işleme alışkanlığına sürüklemektedir _ _Muhammed, bir gün Harre tarafında dolaşırken Cebrail ile karşılaşır. Cebrail şöyle der: kim Allah'a şirk koşmadan ölürse, Cennet'e girecektir". Muhammed sorar: "Zinâ eder, hırsızlık ederse de Cennet'e girer mi?". Cebrâil: "Evet" der. İçki içse de yine girer"__Ebû Zerr ise inanmaz ve sorusunu üçüncü kez tekrarlar. Muhammed kızar ve ona "(Evet) Ebû Zerrin horluğuna, hakirliğine rağmen o kul zinâ etse de, şirkat etse de muhakkak Cennet'e girer. Muhammed, Ebû Zerr'in bu soruyu arka arkaya üç kez tekrarlamasına öfkelenmekle beraber, kendisi de, biraz yukarıda gördüğümüz gibi, Cibril'in getirdiği habere inanmamış görünerek üç kez sormuştur. _Miraç_ Burak adındaki atına binerek Kâ'be'den Kudüs'deki Mescid-i Aksâ'ya gider ve oradan Cebrail ile birlikte gök katlarını çıkmağa başlar. Yedi kat'dan oluşan gök katlarından her birinde, eski dönem "peygamber'lerinden" biri oturmaktadır (Örneğin İbrahim, Musa, İsa. vb.... gibi). bütün bu peygamberler, Tanrı tarafından Müslümanlıkla emrolunmuşlardır. Tanrı kendisine, günde 50 vakit namaz kılınması için buyrukta bulunur. Muhammed gök katlarını inerken musa: 50 vakit namazın çok olduğunu söyleyip geri gönderir. Sonra 40 30 ve 5e kadar düşer artık Muhammed kavmine gelip müjdeyi verir. Buhari – tanrı ve Muhammed 50 vaktin saçmalığının farkına varamamış sadece musa varmıştır ve musanın aklıyla iş görmüştür. _Kıyamet 16: Oku. Ama ben okuma bilmem diyor. O zaman cebraili dinle ama unutma. Allah mahonun okuma bilmediğini bilmiyor._ sen bundan önce okuryazar değildin. Öyle olsa batıla tapanlar kuşku duyardı. Abkebut._Kuranı okuyup senin kalbine yerleştirmek bize aittir. _Örtünme adetleri, 15. yıl sonra iniyor. İbni Ömer b. Hattâb'ın teklifleriyle ayetler iniyor. Tırmızi- halk ile Ömer'in çeliştiği konularda hep ömerin destekleyecek ayetler indi. _İnsanlarımızın çoğunluğu, İslâm dini'nin en son, en mükemmel bir din olduğuna körü körüne inanmışlardır. _Şeriatçılık" ile "Akılcılık" arasında çatışma vardır. Akılcı düşünceyi, her konuda olduğu gibi, bu konuda da şeriat'ın önüne almadan İslâm ülkeleri, müspet hukuk ve ahlâk anlayışına erişemeyecekler, uygar nitelikte toplum yaşamlarına ulaşamayacaklar, kendilerini yöneten sınıflar tarafından sömürülmekten, sefâlet ve felâketlere sürüklenmekten kurtulamayacaklardır. _Tek ve en üstün din islamdır. İslam hakim gelene kadar savaşın. tevbe. Başka dine inananlar sapıktır. _Savaş meydanında şehid ve gazi olan kişi, işlediği günahlar ne olursa olsun, doğruca Cennet'e gider. _Ey mu'minler! Size acı azaptan kurtulmanızı sağlayacak bir ticâret göstereyim mi? Allah'a ve O'nun Resûlune iman eder; Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edersiniz. O zaman Allah günahlarınızı bağışlayarak, sizi Cennete koyar. _Güzel rü'yâ Allah'tandır; fenâ rü'yâ da şeytandandır. _Muhammed müminlere: kapınızın önünde bir ırmak bulunsa da, her gün beş defa onda yıkansa kendisinde kir namına bir şey kalır mı?". kişiler: "Hayır" deyince. İşte 5 vakit namaz da bunun gibidir ki bütün hataları arıtır"_ _"Gece melekleri" ile "gündüz melekleri", sabah namazında buluşurlar, şahit olurlar ve gece melekleri semaya yükselirler _Kuranda, Musanın kardeşi meryem ile isanın annesi olan meryem karışmış. ______________________ _Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı,_ _İslam şeriatı bir felaket kaynağı. _Dinini değiştireni öldürün. Hadis. _islam, batıl inancı destekler ve muhammedin yaşamının her yönü batıl inançlardan oluşur. _İslam hoşgörülü mü? Senin dinin sana bir kandırmadır- takiyyedir. _Demokratik ülkelerdeki şeriatçı partiler de muhammedin takiyye planını uygular. Yani hoşgörülü, adaletli görünü ama iktidara gelince islama inanmayanlar sapıktır diyerek kişilerin hayatlarını tehlikeye atan politikalar izlerler.. _Hoşgörülü Tanrı, hangi inançta olursa olsunlar insanlara iyilikle davranır. İnsanları inançlar için değil, yaptıkları kötülükler dolayısıyla cezalandırır. _İslama geçenin yönü kabedir. Ticareti arttırıp Araplara para kazandırır. İslamın yayılmasının en önemli nedenlerinden. 100 milyon almanı Müslüman yaparsanız hepsi kabeye ibadete gelip ticareti canlandırır. _Kafir kelimesinin anlamı "gerçeğin üzerini örten" demektir. Din, kendisinin yegane hakikat olduğunu iddia eder. İnsanlara der ki: Gayba iman edeceksin. (Gayp: Bilinmeyen, aklın kavrayamayacağı alan.) Gayba iman ettirdikten sonra sorgulama ve soru sorma kapısını tamamen kapatır. _ Allah buyurdu ki: Yeryüzündeki tüm canlıların rızkına ben kefilim. Birleşmiş Milletler verilerine göre her on saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. _Cihat_ Tek gerçek ve en üstün din islamdir. Diğerleri batıldır. O halde İslam hakim olana kadar batılla savaşın_Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla savaş ve onlara sert davran. Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin;_ Kitap verilenlerden Allah'a inanmayan, haram kıldığını haram saymayan, Hak dini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp cizye verene kadar savaşın" (Tevbe 29)_Kafirlerin yaptığı bütün işler boştur ve cehennemliktirler. Bakara__Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; Medine döneminde (yani çete saldırıları ve ganimet siyaseti sayesinde güçlendiği dönemde) İslamcılar, Muhammed'in Müşrikleri Kılıçtan Geçirmesini Haklı Bulurlar. _ Onlar Müslüman olana kadar savaşmaya çağırılacaksınız (Fetih 16) _İslamcılar Allaha inanmayanlara zalim derler. İslamla yönetilmeyen topluluklar zulüm altındadır ve yöneticiler zalimdir. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zâlimlerdir" (Mâide)_ İslam hakim olana kadar kafirlerle savaşın.(Bakara)_ İslamda zulüm adaletsizlik falan değil, islama inanmak ya da inanmamak üzerinedir. İslamda kendinden olmayana zulüm vardır ama müminler bunu kabul etmez çünkü bu Allahın emridir. Muhammedden başkası da ayet geldiğini iddia edince, ona zalim demişlerdir. Enam 93_ eğer başka bir halk gerçekten zulüm görüyorsa bu İslamilerin umunda değildir. Müminlerin görevi hak dini yaymak ve bu sayede zulmü önlemek. _Şeriatçı, hoşgörüsüzlüğünü meziyet sanır. Çünkü şeriat onu hoşgörüsüzlükle yoğurmuştur; farklı inanç ve düşüncede olanlara karşı düşmanlık duygularıyla dokumuştur. _Şeriatının aslında iyi olduğu fakat din adamları yüzünden kötü gösterildiğini sanmak yanılgısı. Hoşgörüsüzlük, bağnazlık, insan haklarına saygısızlık, aklı dışlamıştık, özgür düşünceye yabancılık. Toplumun geri kalmışlığının nedenlerinin, hep bu "öz"de yatar. islam, insan sevgisini yok eden ve başka din tanımayan, başka dinden olanları "sapık" diyen, hatta aileniz bile başla dindense onlarla konuşan zalimdir diyen… _Şeriatçılar, İslamın İkna ve Sevgi Yoluyla Yerleşmiş Bir Din Olduğunu Söylerler; Yalandır! İslam Şeriatı, Korku, Dehşet ve Ölüm Saçarak Kılıç Yoluyla Yerleşmiş Bir Dindir. İslami yayacağım diye 29 savaş yapmış, 45 çete yollamış_Orta Asya’daki yüz binlerce Türk'ün kafaları kesilmiştir. _Dinde Zorlama Olmaz" Buyruğunun "Hoşgörü” ile İlgili Olmayıp Dinsel Zorunlukları Kolaylaştırmak Amacına Yöneliktir. Kimseye gücünden fazlasını yüklememek, dinde zorlama olmaz anlamına gelir. Araplar, zora gelemedikleri için, Muhammed onları kazanmaya çalışmıştır. Kimseye gücünden fazla bir şey teklif edilemez."bakara _Teyemmüm, su bulunmadığı yerde toprak ya da taş gibi şeyleri kullanmak suretiyle temizlenmektir. Maide…Sıcak şiddetlendiği vakitte namazı serinliğe bırakınız. Zira sıcağın şiddeti Cehennem'in kaynamasındandır _Firavun'un karısı Asiye, Musa'yı kurtarmıştır; ona inanmış olduğu için yine güya Firavun tarafından kazığa bağlatılmış, yakıcı güneşe bırakılmıştır. Allah inananlara da Firavun'un karısını ve İmran kızı Meryem'i örnek gösterdi. (Tahrim) Bu kadınların yüceltilmelerinin nedeni inananlardan olmaları ama muhammmed kendi anasına bir şey dememeiş. _80lerde kapalı şeriatçı bir kızın, şeriat ve kadın kitabımı okuyarak açıldığını ve dinin özünü anladığını ve bu yüzen kitabımın yargıç tarafından toplatıldığını çünkü halkın bilinçlenmesinin istenmediğini… _Puta tapar olmanın kötülükle hiçbir ilişkisi yoktur. Aksine, Müslümanlardan çok daha iyi kalpli, ahlaklı… gerçek anlamda dindardılar. _Cihad etmek, insanları "zorlanma" durumundan kurtarmak demektir. diye yorumlarlar _Antik yunan eserleriyle altın çağını yaşayan İslam dünyası, bu eserleri bırakıp kurana yönelince gerilikler vadisine sürüklenmiştir _Mısırlı Gazalî, Atatürk’ü Hitler’e benzetmiş, "Kemalizmin bir bela olup son nefesini vermekte olduğunu" söylemiş, ayrıca da Türk toplumunu "fikren ilkel" olmakla ve ' Arap zekâsından yararlanmamakla” suçlamıştır. _fetullah Gülen adında bir şeriatçı, gazeteye verdiği röportajda, ateistlerle katiller eşit düzeydedir demiştir. Sonra geri adım atmıştır. _Bosnalı İzzetbegoviç, Atatürk devrimlerini "Barbarlık ve ihanet” olarak nitelendirmiş, "Türk toplumunun Kemalizm nedeniyle cahil kaldığını iddia etm iştir _Atatürk'ün, mucize olarak şeriat bataklığından kurtarıp akılcılığa, ahlaka, benlik duygusuna ve çağdaş uygarlığa ulaştırdığı Türk toplumu bugün, mübtezel çıkarlar uğruna her şeyi din açısından ölçüye vuran şer temsilcilerinin pençesindedir. Şeriatçılar, sinsi ve hileli usullerle devlet yönetiminin kilit noktalarını ve orduyu ele geçirme hevesindedirler. 2008 _Atatürk: Masum ve cahil insanları, yüzlerce tanrıya taptırmak veya tanrıları belli gruplarda toplamak ve nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir. Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi bütün milliyetlerin fevkinde, şamil, bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu arap fikri ‘ümmet’ kelimesi ile ifade olundu. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmaya, hayatlarını Allah (sözcüğünün) her yerde yükselmesine hasretmeye mecburdular. Bununla beraber Allah'a, kendi millî lisanında değil, Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta (Tanrı'ya yalvarıda) bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah'a ne dediğini bilemeyecekti. Bu (durum) karşısında Türk milleti birçok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir (sözcüğünün anlamını) bilmediği halde Kur'an \ ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler..." _Atatürk, Yeni bir dünya dinine özlem Duyar_"Baylar, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşünüşte yükselip olgunlaşması, Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek yalınlaştırılmış bir dünya dininin kurulması ve insanların şimdiye değin kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir bataklıkta yaşadıklarını kabul ederek, bütün gövdeleri ve usları ağılayan kötülük etkenlerini ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların gerçekleşmesini gerektiren Birleşik Dünya Devleti kurma düşünün tatlı olduğunu yadsıyacak değiliz. _Diyanet; Kadınların aklen ve dinen “eksik” yaratıldıkları; 2 kadının tanıklığının bir erkeğin tanıklığına bedel olduğu; namazı bozan şeyler arasında köpek, eşek, domuzun yanında kadınların da yer aldıkları; kadınların insanın karşısına şeytan gibi çıktıkları; erkeklerin kadınlar üzerinde hâkim kılındıkları; erkek tepeden tırnağa cerahat olmuş olsa ve kadın da dili ile onu yalasa, yine de erkeğin hakkını ödeyememiş sayılacağı; kadında, tıpkı atta olduğu gibi uğursuzluk bulunduğu; erkekler için kadından daha zararlı bir fitne olmayacağı; cehennemin çoğunluğunu kadınların oluşturduğu vb. hükümler yer almaktadır.
- T.C. Devleti'nin Diyânet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz Efendi'ye soruyorlar: "Edison gibi insanlığa büyük hizmetler etmiş kişilerin ahiretteki durumu ne olacaktır?". Bu grup mucit kişiler hizmetlerinin karşılığını dünyada itibar, şöhret ve imkânlar görerek zaten alıyorlar. Ahiret yurdunda ebedi mutluluk ise müminler için vadedilmiştir. Ancak bütün kabiliyetlerine rağmen, gerçek dine ve tevhid inancına erişemeyen mucit ve zeki kişilerin durumu üzüntü vericidir... " (Bkz. "Hürriyet Gazetesi"nin 10 Mayıs 1998 tarihli nüshasının 9. sayfasında yer alan "İslamiyet diyor ki..." başlıklı söyleşi).
- "Kâfir"lere karşı böylesine sınırsız düşmanlık duygularıyla oluşturulmakta bulunan bir toplumun, Avrupa Birliği'ne girmesi nasıl mümkün olur, bilinmez!
- Avce hurmasının insanları sihre karşı koruduğuna öylesine inanmıştı ki, bu hurmayı ağzında çiğnem yaptıktan sonra yeni doğan çocukların ağzına çalar ve bereket duâ'sında bulunurdu. Böylece o çocuğa büyü ve sihir gibi şeylerin tesir etmeyeceğini düşünürdü. Bundan dolayıdır ki kadınlar, yeni doğan çocuklarını Muhammed'e getirirler, ve o da çocuğu üfürür, ve ağzında çiğnediği hurmayı çocuğun ağzına tükürürdü. Diyânet yayınlarında, Esma adındaki bir kadının şöyle konuştuğu yazılı: "Ben Abdullah'ı (Medine'de) doğurdum. Sonra (çocuğu Resûlullâh'a) getirdim de kucağına koydum. Bunun üzerine Resûlullâh bir hurma istedi. Onu çiğneyip çocuğun ağzına tükürdü. Bu suretle oğlumun midesine ilk giren şey Resûlullâh'un tükürüğü oldu. Sonra Resûlullâh hurma çiğnemini çocuğun damağına koydu. En sonra çocuğa duâ buyurdu, bereket ve şahadet temenni eyledi." [Diyânet yayınları, "Sahih-i Buharî Muhtasarı..., cilt 10, sh. 116 hadis no. 1558]
- "Müezzine sesinin yetiştiği yer nisbetinde mağfiret olunur.Allah'ın yaratığı her şey de ona hüsn-i şahâdette bulunur. Dâ'vet ettiği cemâat namazına hâzır olana da yermi beş namaz yazılır. Ve iki namaz namaz arasındaki günahları bağışlanır."
Müslümanlık Sınavı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Cöl Farelerini Tokatlama: Araştırmayan , okumayan insanlar korkak olur. Sorgulayamaz ve kul köle olmaktan öteye gidemezler. Türk 'ün demir yumruğu altında ezileceksiniz bedeviler! (Umut Ök)
Haydi Müslümanlar sınava: Müslümanlık sınavını ben şöyle değerlendiriyorum. Kuran ve hadislerle belirtilen İslam'ın basit kurallarını, her Müslüman kendi hayatına uygulamalıdır. Örneğin akıl baliğ olmayan kızını dedesi yaşındaki adamla evlendirmeyi düşünmelidir. (Talak 4 ve hadis no: 1553). Bu yüzden bütün Müslümanları sınava çağırıyorum. (caner akcan)
Sadece zaman kaybı: Bu kitap, şu fıkra ile çok güzel anlatılabilir: "Nasreddin Hocanın biri eşeğine ters binmiş. Onu görenler, Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, demişler. O da demiş ki: Ya tutarsa!" Hikayeleri, uydurma hadisleri burada gerçekmiş gibi anlatıyor. Gerçek hadis ve ayetleri de çarpıtarak anlatıyor. Örneğin Yahudi kaynaklarında dahi olan hususları Kur'an'ın uydurması gibi anlatıyor. Bu çarpıtma yöntemiyle bütün dinler, ideolojiler, ... ve bilim dahi çok rahatlıkla çarpıtılabilir ve itibarsızlaştırılabilir. (Ahmet Rauf Güler)
Müslümanlık Sınavı PDF indirme linki var mı?
İlhan Arsel - Müslümanlık Sınavı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Müslümanlık Sınavı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı İlhan Arsel Kimdir?
Sanayici ve iş adamı Nusret Arsel'in ağabeyi İlhan Arsel, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktorasını yaptıktan sonra, doçent ve daha sonra profesör oldu. Otuz yıldan fazla bir süre boyunca üniversite öğretim üyeliğinde bulundu; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Anayasa Hukuku dersleri verdi. 27 Mayıs Darbesi'nin ardından yeni bir anayasa tasarısı hazırlamakla görevli on kişilik İstanbul Komisyonu'na ve daha sonra Kurucu Meclis Öntasarısı'nı oluşturan beş kişilik komisyona üye seçildi. 10 Haziran 1966 tarihinde Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından Cumhuriyet Senatosu'na Kontenjan Senatörü olarak seçilmiş ancak Meclise katılmadan istifa etmiştir. 1971 yılında merkezi New York'ta bulunan 'Inter-University Associate' kuruluşuna danışman ve araştırmacı olarak alındı ve bu kuruluşun kronolojik yorum esasına göre yayımladığı "Constitutions of the Countries of the World" (Dünya Ülkeleri Anayasaları) adlı 14 ciltlik yapıtın "Türkiye" ve "Belçika" bölümlerini (1971 yılı itibarıyla) hazırladı. 1975 yılında ders vermekte bulunduğu Ankara Polis Enstitüsü'nden istifa etti. 1977 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden de istifa etti. Bu tarihten itibaren araştırma ve öğretim faaliyetlerine devam etti. Özellikle bu yıllardan itibaren ölümüne dek İslam'a ve İslam peygamberine yönelik eleştirel yaklaşımını sergilediği kitapları birtakım kesimlerin şiddetli tepkisine neden oldu. Can güvenliği açısından ABD'ye yerleşti. 7 Şubat 2010 Pazar günü, Florida'da (ABD) yaşamını yitirdi.
İlhan Arsel Kitapları - Eserleri
- Şeriat ve Kadın
- Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı
- Kur'an'ın Eleştirisi 1
- Şeriat ve Kölelik
- Müslümanlık Sınavı
- Cahiliyye
- Arap Milliyetçiliği ve Türkler
- Aydın ve "Aydın"
- Cehaletin İktidarı
- Kur'an'ın Eleştirisi 2
- Tevrat ve İncil'in Eleştirisi
- Kur'an'ın Eleştirisi 3
- Şeriat Devleti'nden Laik Cumhuriyet'e
- Şeriat’tan Kıssa’lar (2 Cilt Birarada)
- Din Adamları
- Turan Dursun'a Mektuplar
- Muhammed'e Göre ''Muhammed''
- Şeriat ve Eşitsizlik
- Biz Profesörler
- Şeriat İnsan ve Akıl
- Şeriat ve Aydınlanma
- İslam'a Göre Diğer Dinler
- Şeriatın Getirdiği Hoşgörüsüzlük
- Şeriat'tan Kıssa'lar
- Kur'an'daki Tanrı
- Kur'an'daki Kitaplılar
- Anayasa Hukukunun Umumî Esasları - 1
İlhan Arsel Alıntıları - Sözleri
- ''Tavaf'' etmek, kutsal sayılan bir şeyin (bir taş, bir mihrap, vs.gibi) etrafında koşarak ya da yürüyerek dönmek, dönerken de onu öpmek ya da ellemek demektir. Bu geleneğin kökeninin, İsrailoğulları'nın eski yaşamlarına indiği ve ayrıca İran, Hindistan vs. gibi yerlerde de görüldüğü bir gerçektir. Eskiden araplar, ''İbrahim'in dininin bir uygulamasıdır'' diyerek, Kâbe'deki ''al-Hacar al-Asvad'' denilen kara bir taşı tavaf ederlerdi. (Cahiliyye)
- Siz hiç Tanrı'nın, "Ben dilediğimi Müslüman yaparım, dilediğimi kafir (ya da müşrik) kılarım; Müslüman yaptıklarımı Cennet'e alırım, kafir yaptıklarımı Cehennem'de yakarım" diyebileceğini düşünebilir misiniz? Elbette ki düşünemezsiniz, çünkü bu sözler akla ters düşen, birbirleriyle çelişkili sözlerdir. Tanrı insanı hem "kafir" yapsın ve hem de onu "kafirdir" diye cehenneme atsın! Olacak şey midir bu? Ve yine siz hiç Tanrı'nın "...Allah isteseydi puta tapmazlardı (müşrik olmazlardı)..." (En'am Suresi, ayet 106-107) diyerek insanlardan bir kısmını "müşrik" kıldığını bildirdikden sonra, müşrikler nerde görürseniz öldürün!" Diye emredebileceğini düşünebilir misiniz? Elbette ki düşünemezsiniz, çünkü bir kere aklınız size, inanç farkı nedeniyle insanların birbirilerini öldürmelerinin kebul edilemeyeceğini söyler. Öte yandan Tanrı'nın kişileri "müşrik" yaratıp, "müşriktiler" diye öldürtmesini akla ve nantığa ve Tanrı'nın "yüceliği" fikirine yatkın bulmazsınız. Ne var ki, şeriat eğtiminden geçmiş kişiler bakımından durum farklı! Çünkü onlar, bu tür buyrukları Tanrı'dan gelmiş olarak belletmişlerdir ve Tanrı'nın sözlerininde akla ve mantığa aykırılık ve çelişme diye bir şey olmayacağına inanmışlardır. Örneğin Kur'an'da şöyle yazılıdır: "Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslam'a açar, kimi de saptırmak isterse... Kalbini iyice daraltır (kafir yapar) ... " (En'am Suresi, ayet 125) Yine Kur'an'da şöyle buyruklar var: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürün." ( Tevbe Suresi, ayet 5) Şimdi tekrar soralım: Hiç Tanrı, insanı "kafir" (müşrik) yapar ve yaptıktan sonra "müşriktir" diye öldürülmesini ister mi? Yine aynı şekilde siz hiç Tanrı'nın "Ben Kur'an'ı, anlaşılsın diye apaçık bir kitap olarak indirdim" dedikten sonra, bu söylediklerini unutmuşcasına, "Kur'an'ı anlamasınlar diye onların kalplerini, kulaklarını tıkadım" diyebileceğini kabul edebilir misiniz? Elbette ki edemezsiniz, çünkü böyle bir davranışı, her şeyden önce ye akılcı düşünce ile ve sonra da "yüce" ve "adil" olarak kabul ettiğiniz Tanrı'ya yakıştıramaz, Tanrı fikriyle bağdaştıramazsınız. Oysa şeriat eğitimiyle yetiştirilen kimselere "vahiy" dir diye belletilen veriler arasında, Kur'an'ın, Tanrı tarafından "apaçık bir kitap" olmak üzere indirildiğini belirleyen hükümler yanında, yine Tanrı tarafından anlaşılmasının önlediğini bildiren hükümler vardır. Örneğin kur'an'da Tanrı'nın, "Biz, apaçık ayetler indirmişizdir; bunları inkâr edene alçaltıcı azap vardır" (Mücadele Suresi, ayet 5) Ankebut suresi'nde de benzeri şu ayet var "kur'an... ayetlerdir. Ayetlerimizi zalimlerden başka kimse inkar etmez" (Ankebut Suresi, ayet 49) ya da"... Onu akıl edesiniz (anlayasınız) diye Arapça olarak Kur'an da indirdik" (Yusuf suresi, ayet 2); "Bunları apaçık kitap ayetleridir" (Şuara Suresi, ayet 2) şeklinde konuştuğu ve üstelik de Araplardan hiç kimsenin "ben bunları anlamadım, bu nedenle ona uyumadım" diyememesi için Kur'an'ı "Arapça olarak" ve hem de çeşitli lehçelerde olmak üzere indirdiğini açıkladığı yazılıdır. (Ta-Ha Suresi, ayet 113; Meryem Suresi, ayet 97 vs.) "İşte kur'an'ı, Arapça okumak üzere indirdik, onda tehditleri türlü türlü açıkladı ki belki sakınırlar..." (Ta-Ha Suresi, ayet 113); "Ey Muhammed. Biz Kur'an'ı inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık" (Meryem Suresi, ayet 97); Hz.Muhammed'in söylemesine göre Kur'an, çeşitli değişik konuşan Arap kabileleri anlayabilirsin diye, onların lehçesiyle (yedi lehçede) inmiştir. (Kaynak: Bkz sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Serih Tercemesi,c.11 s.229-230,:Hadis No:1766.) Ne var ki, yine bu aynı Kur'an'da Tanrı, Kur'an'ın bazı kişiler tarafından anlaşılmasını istemediği bildirir ve örneğin şöyle der: "Kur'an'ı anlarlar diye kalplerine örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk."(En'am Suresi, ayet 25) Derken de bu düşüncesini şu şekildeki hükümlerle pekiştirir: "Allah kimi dilerse onu saptırır, kimi dilerse onu doğru yola sokar." ( En'am Suresi, ayet 35, 39, 125) Bununla da yetinmez, birde Kuran'ı anlamasınlar diye kalplerine örtüler ve kulaklarına ağırlık koyduğu kimseleri, suçluluk onlara aitmiş gibi, cehennemlik Sayar ve şöyle der: "Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıkta kalmış sağır ve dilsizlerdir... Zalimlerdir." (En'am Suresi, ayet 27,39) Ayrıca da şöyle ekler: "Allah'ın saptırdığı kimsenin çıkar yolu olmaz." (Şura Suresi ayet 46) Görünüyor ki Muhammed'in Tanrısı, bazı kişilerin Kur'an'ı okuyup anlamalarını önlemek için onların kalplerine örtüler ve kulaklarına da ağırlık koyar ve öylece onları saptırıyor ve sonra da bu saptırdığı kimseleri "karanlıkta kalmış, sağır ve dilsiz zalimler" olarak damgalıyor ve cehennemlik sayıyor. Bütün bunlar, şeriat eğitimi ile yetişmiş kişiler için "doğal" ve "kutsal" nitelikle şeylerdir. Fakat akılcı eğitimden geçmiş kimseler için durum farklıdır; onlar "yüce" ve "adil" olduğu söylenen bir Tanrı'dan öyle ayetlerin gelmeyeceğini düşünürler. Yine bunun gibi, siz hiç Tanrı'nın, insanları daha ana karnındayken şekillendirdiğini ve karakterlerini çizdiğini, "doğru yola soktuğunu" ya da "saptırdığını" söyledikten sonra (Şura suresi, ayet 24-31) bu söylediğini unutup " başınıza gelen herhangi bir müsibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür..." Diyerek onları sorumlu tutabileceğini kabul edebilir misiniz? Elbette ki edemezsiniz, çünkü bu çelişkili sözleri, akılcı düşünceye ve Tanrı'nın kutsallığı fikrine yatkın bulamazsınız. Ne var ki, şeriat eğitiminden geçmiş kimseler, bütün bu verileri rahatlıkla benimserler; bu hükümler de akıl dışılık ya da çelişki göremezler. Peki çoğu "Çelişme bizim düşüncelerimizdedir, Tanrı'ya göre çelişme yoktur" deyip işin içinden kolaylıkla sayılırlar. Bu tür örnekler pek çok. Sadece şunu tekrarlayalım ki, İslam şeriatı akılcı düşünceye olasılık tanımaz; her şeyi akıl dışı, çoğu kez akla ters verilerle belletir. Belletirken de şimdi düşünme gücünü körletir; daha doğrusu, insan beyninin akılcılığa ters düşen, ya da akla meydan okuyan verilerle körletir. (Şeriat İnsan ve Akıl)
- İslamın 1400 yıllık tarihi incelendikçe göze çarpan şudur ki, uygarlık ya da her türlü gelişme ancak İslami etkiden uzak kalınabildiği dönemlerde kendisini göstermiş ve İslam'a saplanıldığı an gerileme belirmiştir. İslam dünyasının 8. yüzyılın ortalarında uygarlık gelişmesine yönelebilmesi İslam'a sırt çevirebilen halifeler sayesinde olmuştur. 200 yıl kadar süren bu uygarlık İslamın özünü geçerli kılmaya hevesli çevrelerin ve bu çevreleri destekleyen halifelerin iktidara gelmeleriyle son bulmuştur. 19. yüzyılın başlarına kadar İslam ülkeleri, İslamın özüne saplı olarak gerilikler ve ilkellikler içerisinde yaşamışlardır. Batının akıl çağı sayesinde şahlanması sonucu yarattığı uygarlığın tokadını yiye yiye İslam ülkelerinden bazıları, örneğin Mısır, Türkiye vs. Batıya yönelme çabalarına sarılmışlar, fakat kendilerini şeriat hastalığından kurtaramadıkları için sağlıklı bir aşama yoluna sapamamışlardır. Sadece Türkiye, Atatürk sayesinde laiklik esasını benimseyen olmuş, şeriatı arka plana atabilmiş ve bu sayede 20-30 yıl gibi çok kısa bir zaman içerisinde İslam ülkelerinin en modern, en demokratik, en uygar bir ülkesi olabilmiştir. Ne hazindir ki, böylesine parlak bir başarıya erişen bu ülke dahi, Atatürk'ün ölümünden sonra tekrar şeriat bataklığına yönelmiş ve yeniden gerileme dönemine girmiştir... (Arap Milliyetçiliği ve Türkler)
- Kur’an, her şeyden önce Muhammed’in günlük siyasetinin ve gereksinimlerinin ürünü niteliğini taşıyan bir kitaptır. (Kur'an'ın Eleştirisi 1)
- Mekke döneminde indiği söylenen sureler ki ilk inen surelerdir,Kur’an’ın en sonlarında yer almıştır: Örneğin, 101. sure olan Karia Suresi’nden 112. sure olan İhlas Suresi’ne kadar olan 11 sure, hepsi de ilk Mekke dönemine ait olmalarına rağmen, Kur’an’ın en sonuna yerleştirilmişlerdir. (Kur'an'ın Eleştirisi 2)
- Dünyaya uygarlık getirenler ve kentleri inşa edenler, hep bu eski putperestliğin ünlü mensupları ve yöneticileri değil midir? İnsan ruhunu ve beynini geliştirenler ve insan sağlığı için yararlı her ilmî. var edenler ve toplum yaşamlarını en iyi şekilde düzenlemek üzere idari ve siyasi kuruluşları getirenler, Eski Roma ve Yunanın hep bu putperestleri değil midir? Eğer putperestlik olmamış olsaydı, yeryüzü bomboş bir çöl olur ve ilkelliğe ve sefalete gömülmüş olarak kalırdı. (Şeriat İnsan ve Akıl)
- "Gece bastı kara kaplı kitab oldu hâkim, Anırırken tepişen bunca eşek hep âlim! Hepsi de kendisinin gittiği yol doğru sanır..." Türk toplumunun Atatürk sayesinde şeriat bataklığından çıkmış olmasından duyduğu sevinci belirtirken artık bir daha geriye dönülmemesi hususundaki dileğini de şeriatın yalanlar ve kandırmalarla dolu içyüzünü ortaya vurmak için şöyle konuşur: "Gitme maziye çıkan izbe o kanlı yoldan, Bil, muhabbetle seni karşılayan şeytandır, Aldatır lafz-ı uhuvvetle (kandırıcı sözlerle), tekin ol, kanma; Müslümanlıkta nifak (ikiyüzlülük) an'ane-i imandır (geleneksel imandır)." (Aydın ve "Aydın")
- Kısır kadını "hayırsız" saymak ve kocasız bırakmak, en hafif deyimiyle gaddarlıktan başka bir şey değildir ve böyle bir gaddarlığı yüce ve adil bir Tanrı'ya izafe etmek mümkün değildir. (Şeriat ve Kadın)
- "Arapları üç nedenle seviniz: çünkü ben bir Arap'ım; Çünkü Kur'an Arapça'dır; çünkü Cennet sakinleri Arapça konuşurlar." "Arapları sevmek iman ( sahibi olmak) demektir; onlardan nefret etmek imansızlık demektir; kim ki Arap'ları sever, beni seviyor demektir; kim ki Araplardan nefret eder, benden nefret ediyor demektir" "Arapları seviniz ve onların bekasını dileyiniz; çünkü onların varlığı Islamın ışık saçabilmesi için şart'tır; yokluğu ise lslamın zulmet'e boğulmasıdır" "Arapları yermek (eleştirmek), putperestliktir."[6] [Buhari'nin Sahih'i ya da al-Muttaki'l-Hindi'nin Kanz al-Ummal fi sunan al-akval ya da Acluni'nin Keşfu'l-Hafa'sı ya da Razi'nin e't-Tefsüru'I-Kebir gibi kaynaklara bkz.] (Şeriat ve Eşitsizlik)
- “Fikir özgürlüğü” denen şey akılcı düşünce yoluyla oluşan bir şeydir ki, akla ters düşen konuları reddetmek anlamına gelir. Daha başka bir deyimle, aklın vahye üstünlüğü demektir. (Kur'an'ın Eleştirisi 2)
- Şeriat Eğitiminden Geçmiş Arap ve Türk, Türk Düşmanlığında Birleşir Şeriat eğitiminden geçmiş Arap milliyetçisi gibi Türkün şeriatçısının da ölçüleri, ahlak ve erdem anlayışı, İslam öncesi Türkün değer ölçülerini ve erdemlerini takdir edecek düzeyde değildir ve olamaz. Onun ölçüleri, İslam öncesi Türkün gerçek yönlerini (örneğin, akılcılığını ve kadına verdiği değeri) ortaya koyan eserlerle değil, Türkü "kâfir", "dinsiz", "yolundan çıkmış" vb. görmeye alışmış Müslüman düşünür ve yazarların yapıtlarıyla, kıstaslarıyla oluşmaktadır. Çünkü onun elinin altında, bütün yüzyıllar boyunca İslamın yetiştirdiği en ünlü kişilerin, örneğin Câhiz'lerin, Tevhidî'lerin, Mes'ûdî'lerin, Balhî'lerin, İstâhrî'lerin. Birûnî'lerin, İdrisflerin, Hamavî'lerin, Gazali'lerin, Marvazî'lerin, Cüveynî'leıin ve saymakla bitmeyecek kadar çok benzerlerinin yapıtları ve onların Türk düşmanlığını körükleyici çabalan vardır. Kafasını ve ruhunu bunlarla doyurmaktadır.81(...) Söylemeye gerek yoktur ki, bu ruhla yetişen Arap milliyetçisi (ve tabii bizim şeriatçımız) İslamın daha ilk dönemlerine rastlayan Arap fetihlerini ve bu fetihler sırasında Arabın giriştiği yağma ve talanı, din adına yapılıyor diye yerinde ve haklı, buna karşılık Türkün savunmalarını kötü gözle görecektir. Arap ordularının Türklere karşı saldırılarını, Türklerden esir almalarını, Türk ülkelerine karşı yağmalarını, "Tanrı böyle emretmiştir" diyerekten mazur ve meşru görecek, fakat Türkün karşı koymalarını yerecek ve böyle davrandı diye bir de kendi atalarını, yukarıda belirttiğimiz gibi, Belâzurî'lerin ya da Birünî'lerin ve diğerlerinin ağzıyla "kâfir", "dinsiz", "yoldan çıkmış", "imansız" vs. deyimleriyle yerden yere vuracak ve lanetleyecektir. Yine bunun gibi bizim Arap ruhlu şeriatçımız (tıpkı Arap milliyetçisi gibi) Tebriz ve Nişabur kentlerinin Türkler tarafından geri alınmasını "barbarlık" ve "vahşet" gibi şeyler olarak göstermeye çalışan Arap yazarlarla birlikte hayıflanacak ve yine kendi ecdadına sövüp sayacaktır. Başka bir deyimle, Türk kentlerinin Arap orduları tarafından fethedilmesini, yakılıp yıkılmasını ve talan olunmasını, Türk yavrularının ve kadınlarının esir alınmasını "Bunlar İslam seferleridir" diyerek alkışlayacak, buna karşın Tebriz kentinin Türkler tarafından ele geçirilmesine Zînet el-Mecalıs kitabının ünlü yazarı Niizhet ile birlikte ağlayacak ve kendi ecdadına, vaktiyle Arap saldırılarına karşı koymuş olmaları nedeniyle kızacak, Türkün savunma niteliğindeki saldırılarını, Arap şairlerle bir olup "vahşet" deyimiyle yerecektir.82 Ya da Horasan'ın Türklerden geri alınmasını alkışlayacak ve muhtemelen Türklerin İslam ordularına yenilmesini Rebî bin Emir'in ağzından zevkle dinleyecek ve Arap ordularının za- ferlerini Esad bin Musammâs gibi şairlerin mısralarında, onların ağzıyla ifade edecöktir. Hatırlatalım ki, Yakut bu olaylar vesilesiyle şöyle devam eder: "Fetih, Hicret'in 18. yılında vuku buldu. Bu konuda Rebibin Emir şöyle dedi: 'Tüm ülkeyi ele geçirinceye dek kentleri birbiri ardına zabt ederek düşmanı (Türkleri) püskürttük. Mutludur o gözler ki, bizim gibi civanmerd savaşçıların, Türkistanlı ve Kâbul'lu atlıları dağıttıklarım gördü.'"83 Ve işte bizim insanımız Yakut'un ağzından Horasan'daki Nişabur kentinin yağma ve harap edilmesini ve Türklerin yenilmesini ibretle öğrenecektir. Tekrarlamakta yarar vardır ki, bütün bu Arap saldırıları ve yağma ve talanları dini yaymak için değil, din adına varlık sağlamak uğrunadır. Daha sonraları, Hicret'in 111. yılında Ciineyd b. Abdurrahman el- Murrî'nin Beykend yakınlarında Türklere karşı kazandığı ilk zaferini ve Türk hakanının oğlunu esir alışını ezberlemekle zevk duyacak84 ya da Esed b. Abdullah'ın Hicret'in 118. yılında Türkleri feci bir mağlubiyete uğratması olayını ezberleyecektir. Arap milliyetçisi, tıpkı bizim şeriatçımız gibi, sadece Arabın askeri başarılarını ve Ttirke karşı za- ferlerini değil, aynı zamanda dalıa o zamanlar Türke karşı Arap nef- retlerini ve lanetlemelerini okuyacak ve eğittiği insanları da bu duygularla yoğuracaktır. Al-Belâzurî'den okuyoruz ki, Arabın daha o dönemlerde yaptığı şey, Türke beddua etmektir; halka vaiz verenlerin ağzından "Ey Tanrım, (Türklere) ait ne varsa her şeyi yok et, onların güçlerini çökert, üzerlerine felaket yağdır" sözleri eksik olmazdı ve bu sözleri dinleyen ce- maate, "hayır temenni et ki Tanrı onların ayaklarının altına buzlar yerleştirsin ve buz üzerine kayıp düşsünler" şeklinde dua ederlerdi.85 Buna karşılık Muaviye döneminde Sind in fethine gönderilen Ab- dullah b. Sevvâr el-Abdî'ııin Türklere karşı giriştiği saldırılar sırasında Türkler tarafından yenilmesi ve bu nedenle azledilmesi olay- larına Türk çocuğu, şeriat eğitiminden geçirilmesi sırasında, iyi bir Müslüman olarak hayıflanacak ve Arap şairlerin bu olaylar ve- silesiyle Arabi yücelten, fakat Türkü küçülten şiirlerini terennüm ede- rek yetişecektir. İşte böylece Arap milliyetçisi ve onunla birlikte şeriat eğitiminden geçen Türk yavrusu, İslamın ve Arabın bu tek yanlı tarih olayları ve öyküleriyle beslenecek, pek tabii olarak Türke (ve Türk de kendi öz ırkına ve ecdadına) karşı düşmanlık, husumet duyguları ve havası içerisinde yoğrulacaktır. İşte bu suretle Arap milliyetçisi, İslamı ve İslam tarihini kendisine araç sayarak Türk aleyhtarlığı öğesini kendi amacına uygun şekilde işleyecek ve öte yandan Türk yavrusu da şeriatçının "Benim Türklüğüm Müslümanlıkla başlar, ben Türk olmadan önce Müslümanım" uydurmalarına kurban edilecektir, bilmeyecektir ki, Arap milliyetçisi, Türk aleyhtarlığını kendi ulusal birliği için sömürmüştür, sömürmektedir ve bu sömürme yanında, Araplığını İslamın üzerinde görebilmekte ve şeriata yeğ tutabilmekte, her halükârda kendi İslam öncesi yaşantıları ve tarihiyle övünebilmektedir. (Arap Milliyetçiliği ve Türkler)
- Tanrı, okumasız olarak tanımladığı Muhammed’e, “Oku” diye hitap etmektedir! Bütün bunlar, söz konusu sure ve ayetlerde sadece tutarsızlık ve uyumsuzluk değil, aynı zamanda Tanrı fikrini zedeleyici hususlar olduğunu ortaya koymaktadır. (Kur'an'ın Eleştirisi 2)
- Her ne kadar Osmanlı devleti 1908 Anayasa’sı (1293 Kanun-u Esâsî) ile köleliği saf dışı kılmış olmakla beraber, bu kuruluşun gerçek anlamda ortadan kalkması ve Türk topraklarından silinip atılması Atatürk’ün yarattığı Türkiye Cumhuriyeti sayesinde olmuştur. (Şeriat ve Kölelik)
- "Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman,o kişi onun her tarafını batırsın,sonra çıkarsın(atsın). Çünkü sineğin iki kanadından birinde hastalık,diğerinde de şifa vardır..." (Müslümanlık Sınavı)
- "Ben Ademoğulları soylarının en temizinden naklonuldum. Nihayet şu içinde bulunduğum (Haşimi) camia(sından) neşet ettim" demiştir" [Ebu Hüreyre'nin rivayeti olan bu hadis için bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı... , c.IX, s.272, hadis no. 1454; ve c.X, s.42]. (Şeriat ve Eşitsizlik)
- Yık dedim, yık, kanlı kürsiden hayır yoktur sana, Ba'dema meydan bırakma bunları tekrara Türk! Kendi mülkünde garibâne dilendin din için, Tıpkı beygirler gibi döndürdü şeyh âyin için Sırtta heybe, cerre çıktın gafleti telkıyn için, Pek fedakarane yandın bir Kureyşi kin için, Çal da söylet bunları sazındaki efkara Türk! Gönlünü dini tufeyliden temizle gün gibi, Aşka iman et de durma vuslata küskün gibi, Çektiğin âlâm-ı eyyamı unutma dün gibi, Aç gözün, çıldırma bir Leylâ için Mecnun gibi, Bir marazdır bu; de geç, âşıktaki efkâra Türk! Neyzen Tevfik ''Türk'e ikinci öğüt'' (Şeriat’tan Kıssa’lar (2 Cilt Birarada))
- Türkiye gibi Atatürk sayesinde bu baskılardan ve dinsel bağnazlıktan kendisinin kurtarmış bir ülkede bile, bugün şeriatçıların şahlanması nedeniyle, bu Türk dışılıkla dönüş başlamıştır. Türkiye gibi laikliğe yönelememiş diğer Müslüman ülkelerde ise, bu uygulama, geçmiş yüzyılları hiç de aratmayacak şekilde sürüp gitmektedir. Hemen belirtelim ki, bu uygulamanın, söylendiği gibi ekonomik yoksulluklarla ya da geriliklerle ilgisi yoktur; sadece şeriata saplanmışlıkla ilgisi vardır. Hangi ülkede şeriat dini esas özüne en uygun şekliyle uygulanmaktadır, o ülkede kadın en insafsız "kapatılmalara" mahkum demektir. (Şeriat ve Kadın)
- Milletçe saplandığımız kısırdöngüden, yani yüzlerce yıl süren medrese eğitiminin nasırlaştırdığı ''akılsızlık'' tan, ''hazırcılık'' tan ve ''taklitçilik'' den sıyrılmayı biz, ilk kez Atatürk'le onun getirdiği akılcı eğitimle öğrenir olmuşuzdur. (Cehaletin İktidarı)
- "...Yalniz Allah'in dini (Islâmiyet) kalana kadar onlarla savasin..." (Kur'ân: 2 Bakara 193) (İslam'a Göre Diğer Dinler)
- 1400 yıllık tarih içerisinde hükümdarların insan haklarına ve insan şahsiyetinin haysiyetine aykırı davranışları din adamı'nın tepkisine hiç bir zaman yol açmamıştir. Aksine din adamı iktidarın en mutlak ve en müstebid bir şekilde uygulan masına yardımcı olmuş, insanlarımızı da bu uygulamalara boyun eğdirtmiştir. Bu sayede aynı zamanda kendi saltanatının devamını da sağlamıştır . (Din Adamları)