Nevroz Sorunları - Alfred Adler Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nevroz Sorunları kimin eseri? Nevroz Sorunları kitabının yazarı kimdir? Nevroz Sorunları konusu ve anafikri nedir? Nevroz Sorunları kitabı ne anlatıyor? Nevroz Sorunları PDF indirme linki var mı? Nevroz Sorunları kitabının yazarı Alfred Adler kimdir? İşte Nevroz Sorunları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Alfred Adler
Çevirmen: Ali Kılıçlıoğlu
Orijinal Adı: Problems Of Neurosis, A Book Of Case Histories
Yayın Evi: Say Yayınları
İSBN: 9789754684568
Sayfa Sayısı: 240
Nevroz Sorunları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Nevrotik yaşam tarzı, şımartılmış çocuğun yaşam tarzıdır. Böyle bir kişi, katkıda bulunmaz, başkalarına yaslanır. Ondan, eylemleri için sorumluluk üstlenmesinden çok, sorumluluğun yönünü değiştirmesi, başka faktörleri ya da kişileri suçlaması beklenir.
Nevrotik yaşam tarzında, her zaman rakipten kuşkulanılır. Bu, genellikle ailenin bir üyesi, bazen de karşı cinsten bir kişi olabilir. Nevrozda her zaman gizli bir suçlama öğesi vardır; hasta kendisini yoksun bırakılmış hisseder. Nevrotik kişi, gizli bir öç alma arzusu ve suçlamayla insanlarla ve kurallarla mücadele ederken, toplumsal aktiviteyi dışlayarak, doyumsuzluklarından biraz olsun kurtulur.
Doyumsuzluk, nevrotik kişinin karşılaştığı genel yaşama ilişkin sorunlar, çalışma ve aşkla yüz yüze geldiği zaman hazırlıksız olması gerçeğinden kaynaklanır. Şımartılmış prototipten gelişmiş tüm nevrotik kişiler, toplumsal değeri olan bir şey yaptıktan sonra değil, yapmadan önce takdir edilmeyi beklerler. Bu tip kişiler, “vermeden almayı”, “her şeyi karşılıksız almayı”, “ya hep ya hiç” demeyi severler. Sonuç çoğu kere “hiç” çıksa dahi...
Nevroz Sorunları’nda incelenen vakalar ve bu vaka analizleri sonunda ortaya çıkan kuram, klinik psikoloji, rehberlik, psikoterapi ve sosyal çalışmalarla ilgili alanlarda eğitim gören öğrencilere ve “kendini ve başkasını tanımak” isteyen herkese yardımcı olacaktır.
Nevroz Sorunları Alıntıları - Sözleri
- Tolstoy şöyle yazar: Eğer herhangi bir durumda ne yapacağımı bilmiyorsam, şöyle düşünürüm; ''Yarın ölecek olsam ne yapmam gerekirdi?"
- “Evlilik birlikte yaşamaya ve birbirlerinin yaşamını kolaylaştırıp zenginleştirmeye kararlı olan iki kişi için yapıcı bir görevdir..”
- Eğer herhangi bir durumda ne yapacağımı bilmiyorsam, şöyle düşünürüm; "Yarın ölecek olsam ne yapmam gerekirdi?" -Tolstoy
- Genellikle şımartılmış çocuklar gibi, zayıflık sergileme yoluyla başarı elde etmek için eğitilmişsiniz.
- Hastamız bana yurtdışından gelmişti. Viyana'ya geldikten sonra kocası bir zaman Berlin'de kalmak için ondan ayrılmıştı. Kocasının yola çıktığı gece hasta uyuyamamıştı ve ben kendisine yatağında uyanık yatarken kafasından ne gibi düşünceler geçtiğini sorduğumda, bana şöyle cevap vermişti: “Aklımdan hep kocamın Berlin'den daha ne kadar uzakta olduğunu geçiriyordum." Bu açıklama bana kadının devamlı kocasının nerede olduğunu düşündüğünü ve kendine onun neler yaptığını sorduğunu, göstermişti. Evliliğinin mutlu olma gerçeği, kadının her türlü tehlikeyi gözlem altında tutmasını daha da anlaşılır kılıyordu. Böyle durumlar kıskançlık korkuları için, her şeyden önce söz konusu olan kadın hele bir de bizim hastamız gibi tutkulu bir kadın olursa, çok verimli topraklardır. İkinci geceden sonra kadın şu rüyayı anlatmıştı: “Birisi bana topallayan ve yürüyemeyen bir buzağı gösteriyordu. Bu kişi bana onu kesmemi söylüyordu." Yürüme yeteneksizliği hastanın kendi hastalık belirtilerinden bazılarını anımsatıyordu ve bu açıdan kadının kendini buzağı ile özdeşleştirdiği varsayımım haklıydı. Bu bağlamda buzağının kesilmesi intiharı temsil ediyordu, bu durumda muhtemelen boğazı kesilerek ama hareket edemez olmasın anlamı daha da çoktu. Hasta bana kocasının bir arkadaşının eklemlerinde gonore yüzünden oluşan iltihaplanma nedeniyle eklem katılığı oluştuğunu anlatarak beni oldukça ileriye taşımıştı.
- Her nevrotik kısmen haklıdır.
- 'Terapistlerin görevi, hastanın bir insanla iletişim deneyimi yaşamasına yardım etmek ve daha sonra ona içinde uyandırılmış olan bu toplum duygusunu başkalarına aktarabilme yeteneği kazandırmaktır.''
- Ister doğuştan ya da sonradan edinilmiş olsun, fiziksel bozukluklar her zaman aşağılık duygularına neden olurlar ve belirli bir bozukluğu dengelemek için burada özel bir çaba harcandığını görebiliriz.
- Şımartılmış bir prototipten gelişmiş nevrotik kişiler, toplumsal değeri olan bir şeyi yaptıktan sonra değil, yapmadan önce takdir edilmeyi beklerler, böylelikle işlerin doğal akışının lehlerine döneceğini umarlar.
- Doğru bir şekilde karşılandığında bir yetersizlik daha büyük bir başarıya doğru itici bir uyarı duruma gelir.
- Toplumsal duygu doğuştan gelme değildir; bu, bilinçli olarak geliştirilmesi gereken gizli bir doğal güçtür.
- Tolstoy şöyle yazar: ''Eğer herhangi bir durumda ne yapacağımı bilmiyorsam, şöyle düşünürüm, `yarın ölecek olsam ne yapmam gerekirdi?` ''
- Tedavide ilk kural hastayı kazanmaktır; ikincisi, psikoloğun kendi başarısı hakkında hiçbir zaman kaygılanmamasıdır: Eğer o bunu yaparsa başarıya ulaşamaz.
- Rüya, geçmişten çok bilecek ile daha güçlü bir biçimde ilişkili, tüm yaşam tarzının bir işlevidir.
- Güçsüzlük duygusu ya da"aşağılık duygusu" Bireysel Psikolojinin kök kavramıdır.
Nevroz Sorunları İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Daha önceki Alfred Adler kitaplarına göre daha örnek üzerinden giden klasik bir Adler kitabı. Alfred Adler'i seven bunu da kesin sevecektir. İnsan beyninin neler yapabildiğini, olanı yok, olmayanı nasıl var edebildiğini, neredeyse sınırsız/çözümsüz tek başına ayrı bir dünya olduğunu örnekleriyle görmek için bile okunabilir. (Ali Ünal)
Adler'den okuduğum ilk kitap olan "Nevroz Sorunları" basit ve yalın bir dille aktarıldığından herkesin okuyabileceği ve anlayabileceği bir kitap. Kitabı okuduktan sonra bende bıraktığı etki etrafımızdaki çoğu insanın nevrotik olabileceği ve bazılarının henüz bunun farkında bile olmadığı düşüncesi oldu. Ve elbette bu kadar vaka okuduktan sonra nevrotik olup olmadığımın sorgusunu da yaptıran güzel bir kitap. Hem özeleştiri hem de topluma karşı daha duyarlı, daha dikkatli bir bakış açısı kazandırabilecek bir kitap olmasının yanı sıra ebeveynlerin muhakkak okuması gereken bir kitap olduğunun da altını çizmek gerekir. (Fatma CENGİZ)
Okudukça diyecekseniz ki bu dünyaya hastalıksız bir insan gelemez insan doğası gereği kusurludur ve kusurunu fark edince iyileşmeye başlar.Kendini diğer insanlarla eşit düşünmeye başlar ve sonuç olarak iyileşir. (mihailiye)
Nevroz Sorunları PDF indirme linki var mı?
Alfred Adler - Nevroz Sorunları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nevroz Sorunları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Alfred Adler Kimdir?
Alfred Adler (d. 7 Şubat 1870 - ö. 28 Mayıs 1937) Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatrist. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir. (diğerleri: Freud, Jung)
Avusturya Penzing'de doğdu ve Viyana'da büyüdü. Viyana Üniversitesi Tıp Okulunda doktorluk eğitimi aldı ve 1895'te mezun oldu. Pratisyen hekim olarak çalıştığı ilk doktorluk yıllarından başlayarak hastayı çevresiyle ilişkileri içerisinde ele almak gerektiğini vurguladı ve bireyle ilgili sorunlara yönelik insancıl, bütünselci ve organik bir yaklaşım geliştirdi. Bedensel düzensizliklerle ilişkili olarak psikoloji ile ilgilenmeye başladı. 1902'de Sigmund Freud ile tanıştı, öğrencisi oldu ve birlikte Adler'in başkanlığında Viyana Psikanaliz Topluluğu'nu kurdular. Bir süre sonra Freud ile fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Adler'in Organların Yetersizliği kitabından sonra tamamen uzlaşılmaz bir hale geldi ve 1911'de, Adler, izleyicileriyle beraber Freud'u açıkca eleştirerek bireysel psikolojiyi geliştirmeye başladı.
Hans Vaihinger'in ruhsal inşa fikirlerinden etkilendi ve erkek egemen toplumda doğal bir sonuç olarak "Erkeksi Başkaldırı" ile organik aşağılık ve telafiteorisini geliştirdi (bkz. Aşağılık kompleksi). Adler, Freud'un teorileri ile karşı görüşe geldi, fikir ayrılığı 1911'deki Weimar Psikanaliz Kongresi'nde aleni oldu. Adler, Freud'un inandığı seks içgüdüsünün baskınlığı ve ego dürtüsünün libidinal(?) olup olmadığı ile çekişiyordu, Freud'un bilinç altına atma üzerine fikirlerini de eleştirmişti. Adler bilinç altına atma teorisinin, erkeksi başkaldırının aşırı telafisi ve aşağılık hislerinden türetilmiş sinirsel bir durum olan ego -savunma eğilimleri- konsepti ile değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu, Oedipal Kompleksleri önemsizdi. Adler Viyana Topluluğundan ayrıldı ve1912'de Bireysel Psikoloji Topluluğu adını alan, Özgür Analitik Araştırmalar Topluluğu'nu kurdu.
1912'de ana fikirlerini tanımladığı Über den Nervösen Charakter kitabını yazdı. Kişinin bilinçsiz öz ereğinin temel amaçlarının baskıladığı ayrı aşamaların aşağılık hislerini üstünlüğe (veya bilakis yeterliliğe) dönüştürdüğü ifade ederek insan kişiliğinin erek bilimsel açıklanabileceğini iddia etti. Adler'e göre öz erek arzularına, toplumsal ve etnik gereksinimler karşı koyar, düzeltici etkenler umursanmaz ve kişi aşırı telafi ederse aşağılık kompleksi oluşabilir, kişi benmerkezci, güç düşkünü ve saldırgan veya daha kötüsü olabilirdi. Üstünlük çabası ve anne baba baskısı önemli.
I. Dünya Savaşı ile çalışmaları durdu, bu sırada Avusturya Ordusunda doktorluk görevi yaptı. Savaş sonrası 1930'lara olan etkisi adamakıllı arttı, 1921'den itibaren bir takım çocuk rehberliği kliniklerikurdu ve Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sık sık okutman, 1927'de Kolombiya Üniversitesi'nde misafir profesör oldu. Tedavi edici yöntemlerinde sosyal ilgiyi cesaretlendirip ve ödüllendirip fakat şımartma ve ihmalden kaçınarak sorunları çocukta önceden tutup, yetişkin ruha yoğunlaşmaktan kaçındı. Yetişkinlerde tedavi, suçlama veya üstünlük taslama tutumlarının tedavi edilen kimse tarafından dışarıda bırakılmasına dayanmaktaydı, kişisel davranışın farkına varılmasının artışı ile karşı koymanın azaldığını ve reddetmenin terse döndüğünü ifade etti. Yaygın tedavi araçları mizah kullanımı, tarihi anları ve mantığa aykırı emirleri içermekteydi. Adler'in popüleritesi görece optivizmi ve fikirlerinin Freud ve Jung'unkilerle karşılaştırıldığında anlaşılabilir olması ile ilişkiliydi. Adler sıklıkla, Kişinin davranış şablonu analizi, toplumla ilişkili, işi ilişkili ve cinsiyeti ile ilişkilidir, savını vurgulamıştı.
1934'te Avusturya Hükümeti, Yahudi olduğu için Adler'in kliniklerinin çoğunu kapattı. Adler 1935'te Long Island Tıp Kolej'ine Profesör olarak Avusturya'dan ayrıldı. 28 Mayıs 1937'de, İskoçya'nın üniversite kenti Aberdeen'de, yolda giderken ansızın yere yığılıp kalmış, hemen sonrasında da kalp sektesine uğrayarak yaşama gözlerini yummuştur.
Kişilik Gelişiminde Anne ve Baba Etkisi
Adler, çocuğun ileriki yıllarında kişilik sorunu yaşamasına neden olacak iki tür anne baba davranışı belirlemiştir. Bunlardan birincisi çocuklarına özen gösteren ve aşırı koruma sağlayan, sonuç olarak çocukta şımarma tehlikesi yaratan anne baba davranışıdır. Adler'e göre böyle bir anne baba tutumu yanlıştır. Bunun yerine çocuklar hata yapsalar bile kendi sorunlarını çözmelerine ve bazı kararları kendilerinin almalarına izin vermek uzun vadede onların iyiliğine olacaktır.
Alfred Adler Kitapları - Eserleri
- İnsanı Tanıma Sanatı
- Yaşama Sanatı
- Yaşamın Anlam ve Amacı
- İnsan Doğasını Anlamak
- İnsan Tabiatını Tanıma
- Yaşam Bilgisi
- Ne İçin Yaşıyoruz
- Bireysel Psikoloji
- Yaşamla İlgili Sorunlar
- İnsan Psikolojisi
- Güç Eğitilebilir Çocuklar
- Çocukta Yaşamsal Sorunlar
- Nevroz Sorunları
- Sorunlu Okul Çocuğu
- Modern Psikoloji
- Çocuk Eğitimi
- İnsan Doğası
- Psikolojik Aktivite
- Eşcinsellik Üzerine
- Çocuk Eğitimi
- Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği
- Yaşama Sanatı
- Bir Yaşamöyküsünü Okuma Sanatı
- Cinsiyetler Arasında İşbirliği
- Eğitimi Zor Çocukların Psikolojisi
- Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme
- Sosyal İlgi
- İnsan Cinsiyeti
- İnsan Çaresizliği
- Agresif Karakterler
- İnsan Hafızası
Alfred Adler Alıntıları - Sözleri
- Sevmek bizi yumuşatır çaresiz, bir başkasına duyacağımız sevgi dolu yakınlık bizi acı dolu ruhsal karmaşalara sürüklenmeye yatkın duruma sokar. (Yaşamın Anlam ve Amacı)
- Çocuğun yaşamında amaç yönünde seyretmeyen hiçbir devinim yoktur. (Çocuk Eğitimi)
- İnsanın kaderi ruhunda saklıdır. (İnsan Tabiatını Tanıma)
- Eğitimde ana amaç, çocukta da toplum idealine varma eğilimini uyandırmaktır. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
- hayat kötü bir öğretmendir insan için, çünkü hoşgörü nedir bilmez, bizi önceden uyarmaz, bize doğru yolu göstermez, elinin tersiyle geriye iter bizi ve sınıfta bırakır (İnsanı Tanıma Sanatı)
- İnsan ruhunu anlamanın en iyi yolu insanın onun tutkularını kendi başına yaşamasıdır. (İnsan Doğası)
- Sert annelerce baskı altında tutulan oğlanlar, ilerde kadınlara yer vermeyen yaşam idealleri kurarlar. (Yaşama Sanatı)
- "Aşağılık kompleksinin nedenlerini araştırdık mı bunun doğumsal nitelik taşıdığı görüşüyle sık sık karşılaşırız. Ne denli cesur sayılırsa sayılsın her çocuğun bazen korkuya kapılması , böyle bir görüşün yanlışlığını ortaya koyar. Anne ve babası korkak çocuğun kendisi de belki korkak olacaktır ; ancak bunun nedeni , korkaklığı çocuğun kalıtım yoluyla anne ve babasından devralması değil , korkunun kol gezdiği bir çevrede büyümüş olmasıdır. Evdeki atmosferle anne ve babanın karakter özelikleri , çocuğun gelişimi için son derece önemlidir." (Çocuk Eğitimi)
- Kendi hırslarını, gururlarını tatmin etmek imkanını bulamayan insanlar genellikle başkalarının hayatlarını engellemeye çalışırlar. (Modern Psikoloji)
- Kızların birbirleriyle konuşma ihtiyacı fazladır. Bunun nedeni, kızların yaşamları boyunca, gerek evde gerekse okulda istedikleri zaman rahat bir şekilde konuşamamaları, daima susma zorunluluğu duymuş olmalarıdır. (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
- Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir. (Güç Eğitilebilir Çocuklar)
- Çocuk, toplumun ilk üyesi olarak annesini görür karşısında, ancak annesinin aracılığıyla toplumun öbür üyelerine ilgi duymaya başlar. Bu ilk yaşantı, çocuk için hayli önemlidir; dolayısıyla çocukla anne arasındaki ilişkinin niteliği çok büyük önem taşır. (Sorunlu Okul Çocuğu)
- Bunu, zihnimizde bazı resimler oluşturarak elde ederiz. O resimlere bağlı bazı duygular bizi kuvvetle etkiler ve belirli bir yöne doğru iter. (Psikolojik Aktivite)
- Sağır ve dilsiz bir karı kocanın bir oğlu vardı, iyi konuşur ve kulakları iyi işitirdi. Bir yeri incindi mi ağlar ama bunu ses çıkarmadan yapardı. Yaşlar yüzünden aşağı yuvarlanır ama gık demezdi. Bize göre anlaşılmayacak bir yanı yoktu bunun, çünkü çıkaracağı sesin anne ve babasının üzerinde herhangi bir etki yapmayacağını bilmekteydi. Her şeyde çevrenin damgasıyla karşılaştığımızı görüyorsunuz. (Sorunlu Okul Çocuğu)
- “Ergenliği gerektiği gibi yaşayamayan, başka bir deyişle, ergenlikle ilgili problemleri gerektiği gibi çözemeyen genç kız yetişkinlikte çocukluğunu devam ettirir.” (Genç Kız Psikolojisi ve Cinselliği)
- Buluğ döneminde kendini açığa vuran belirtiler, çocukta daha önceden varolan şeylerdir yalnız. (Sorunlu Okul Çocuğu)
- Belirtiler bir yığın çöptür . Sinirce hastası bunları, arkasına saklamak için yığar. Hayali üstünlük, şımartıldığı günlerden kaynaklanmaktadır. Kendini bundan kurtaramaz. Başkalarına karşı kullandığı güç, onların kendisine bakmasını, kendisiyle ilgilenmesini sağlamak içindir. Bunun da kökü, hayali üstünlüğün bir kavram olarak oluşmadığı zamanlara dayanmaktadır. Bu nedenle bu konuda bol bol konuşmalıyız ki, durum mantık yoluyla anlaşılabilsin. Hastayı günahlarının arasına sokabilirsiniz. Ona, «Dünya paylaşılırken sen neredeydin? diye sorduğunuz zaman, size o önündeki çöp yığınını gösterecek, başarı kazanmasına onların engel olduğunu söyleyecektir . Biz onun ne yapmakta olduğunu açıkça görebilmekteyiz ama, o yine bilmeyerek büyük bir çalışkanlıkla engelleri üstüste yığmaktadır. Pişkin bir suçlu gibi kendini temize çıkaracak tanıklar aramaktadır. Ama sinirceli hastayla kriminal tipi bir birine karıştırmak benden uzak olsun. Sinircelinin bulduğu tanıklar aşağıdaki gibi olacaktır: «Uyuyamıyorum - bir uyuyabilsem, en büyük ben olurdum.» «Bütün gün durmadan ellerimi yıkamak zorundayım. «Bu yüzden büyük bir amaca ulaşamıyorum.» O bir noktaya bakarken, biz başka bir noktaya bakmalıyız. O engellere bakıyordur. Biz ise, onun hayali üstünlüğünü nasıl korumaya çalıştığına, ihti r ası n ı nasıl kurtarmaya çalıştığına bakmalıyız. Dipnot: Adler'in pek sık kullandığı bu söz, Schlller'ln «Die Tel l unı r der Erde» adlı şiirinden alınmadır. Tanrı dünyayı insan oğluna sunar ve herkes payını alır _ köylü de, soylu da, din adamı da, tüccar da, kral da. Paylaşma bittikten sonra şair çıkagelir ve geriye hiçbirr şey kalmadığını görür. Tanrı ona, Dünya paylaşılırken sen neredeydin?> diye sorar, şair de, Senin yanındaydım,> der. Gözüm sende, kulağım senin cennetinln ahenglndeydl. Senln ışığınla gözü kamaştığı için dünyayı göremeyen kulunu affet.> O zaman Tanrı ona şöyle der, Ne yapalım? Dünyayı verdim gittl. Ama sen de istediğin zaman benimle cennette kalabilirsin.> (Kişilik Bozuklukları ve Toplumsal Bütünleşme)
- Acısını kişisel gururunun incinmesine tercih eder. (İnsan Psikolojisi)
- Genellikle hiçbir çocuk yoktur ki, gerek gözleri ve kulakları, gerek devinim organlarıyla yaşam karşısına çıkarak, edineceği izlenim ve ele geçireceği olanaklardan kendi dünya görüşünü kurmaya çalışmasın. Dolayısıyla, bir insanı anlamak istiyorsak, onun yaşamla ilişkisini en çok hangi organa dayanarak kurduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü ilişkilerin tümü önem taşır bu konuda ve dünya görüşünün oluşumunda, dolayısıyla çocuğun ilerideki gelişiminde rol oynar. (İnsanı Tanıma Sanatı)
- Transandantalizm, türkçede “deneyüstücülük” anlamına gelen, 19 yüzyılın başlarında Ralph Waldo Emerson öncülüğünde başlayan Amerikan edebi, politik ve felsefe akımıdır. Transandantalizme göre kadın ve erkek eşittir. Dünyada en önemli şey bireyin kendisidir. Transandantal akım, o dönemin düşünce akımına ve insanlarının Tanrı’ya olan körü körüne bağlılığına tepki sonucu ortaya çıkmış ve insanın doğaya yönelmesini anlatan bir düşünce akımıdır. Transandantalistler’e göre “doğa” her şeyden üstündür. İnsan eğer tam anlamıyla doğa ile birlikte hareket ederse inancın, tanrının ya da gerçek kabul ettiği ne var ise onun üstüne çıkabilceğini savunmaktadırlar. Transandantalizm der ki; Şu ana kadar kabul ettiğimiz hiç bir gerçek, gerçek değildir. William Blake bu durumu bir şiirinde şöyle açıklamaktadır; Şöyle demektedir; Dünya’yı bir kum tanesinde, Ve bir cennet yaban çiçeğinde görmek, tutmak sonsuzluğu avucunun içinde, Ve bir saat içindeki sonsuzluğu.. Transandantalizm’in Doğuş Süreci Akımın kurucusu olan Emerson, 1834 yılında Boston’a yakın olan Concord körfez bölgesinde arkadaşına ait bir kulübede doğa ile baş başa kalması ile başlamıştır. Concord, tamamen orman ile çevrili huzur dolu bir kasabaydı. Concord bölgesinin bazı özel durumları vardır. Concord körfez sömürgesindeki denizden uzak bir yerleşkeydi. Concord, Amerikan Devrimi’nin ilk muharebesinin olduğu yerdir. Burası Amerikan materyalizmine hem kültürel hem de manevi bir seçenek öneren ilk yerdir. Transandantal Kulübü 1836’da ciddiyetsiz bir şekilde kuruldu ve değişik zamanlarda Emerson, Thoreau, Fuller, Channing, Bronson Alcott, bir papaz olan Orestes Browson, Theodore Parker (kölelik karşıtı ve papaz) ve diğer bazı üyeleri vardı. Sonrasında yayın hayatı 40 yıl süren The Dial dergisini yayımladır. Edebiyat ile ilgili çalışmalarının yanı sıra Reform ile ilgili de çalışma yapmaktaydılar. Transandantalislerin belli bir kısmı kölelik karşıtıydı ve Brook Çiftliği ya da Fruitlands gibi deneysel ütüpyacı topluluklarını da katıldılar. Transandantalislerin en önemli yanlarından bir tanesi de diğer grupların aksine manifesto çıkarmadılar. Bireyin özgün bakış açısı ve bireysel farklıların üstüne düştüler. Kendilerini çoğu zaman toplumun ve alışılmış kalıpların dışında yalnız kaşifler olarak gördüler. Transandantalizm sayesinde Amerikan edebiyatı günümüzde çok özel eserlere sahiptir. Amerikan kahramanı – Herman Melville’in Kaptan Ahab’ı, ya da Mark Twain’in Huck Finn’i, ya da Edgar Allen Poe’nun Arthur Gordon Pym’i gibi. Ralph Waldo Emerson (1803-1882) Transandantalism akımının kurucu babası olarak da nitelendirilen Emerson, dini duygulara fazlası ile sahip bir papazdı. Döneminde Hristiyanlığı çarpıtmak gibi bazı şeyler ile suçlansada kendini şu cümle ile savunmuştur” İyi bir papaz olmak için kliseyi bırakmak gerekir”. Mezun olduğu Harvard İlahiyat Okulun’da 1838 yılında yaptığı bir konuşmada Emerson şöyle bir cümle kurmuştur “ Klise adeta Tanrı ölmüş gibi davranmaktadır”. Emerson “Romantik” akımının sağlam bir üyesiydi ve bu yüzden entellektüel bir sistem kurmaktan bilinçli olarak kaçınmıştır. (Psikolojik Aktivite)