Nihavent Hıçkırık - Demet Altınyeleklioğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nihavent Hıçkırık kimin eseri? Nihavent Hıçkırık kitabının yazarı kimdir? Nihavent Hıçkırık konusu ve anafikri nedir? Nihavent Hıçkırık kitabı ne anlatıyor? Nihavent Hıçkırık kitabının yazarı Demet Altınyeleklioğlu kimdir? İşte Nihavent Hıçkırık kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Demet Altınyeleklioğlu
Editör: Enis Batur
Yayın Evi: Kırmızı Kedi Yayınevi
İSBN: 9786052987926
Sayfa Sayısı: 560
Nihavent Hıçkırık Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Edebiyat tarihimizde “hece veznini kullanan ilk kadın şairimiz” olarak geçer İhsan Raif’in adı. Feylesof, şair Rıza Tevfik’in öğrencisi İhsan Raif, şiirlerinin haricinde yazdığı güfteler ve yaptığı bestelerle de ayrı bir yere sahiptir sanat hayatımızda. Ancak hayat hikâyesinin detayları, edebiyat ve müzik tarihinde yazıldığı kadar ışıltılı değildir. Osmanlı’nın son vezirlerinden Köse Raif Paşa’nın kızı olarak, Batılı eğitim ve hayat tarzına rağmen eşini kendisi seçemedi. İlk eşi İhsan Raif’e bir tuzak kurarak onunla evlenecek, daha sonra ne on beş yıl süren bu ilk evliliğinde ne de diğer evliliklerinde mutlu bir hayat yaşayacaktı...
En son Türkiye’deki kadın hareketinin sembol isimlerinden Şükûfe Nihal’i anlatan Demet Altınyeleklioğlu, Nihavent Hıçkırık – Kimseye Etmem Şikâyet romanında, İhsan Raif Hanım’ı anlatıyor. Aradan yüz yıldan fazla geçmiş olsa da bu topraklarda “kadın”ın kaderinin hâlâ aynı olduğunu ortaya koyuyor.
Nihavent Hıçkırık Alıntıları - Sözleri
- Namus diye bir yalana kanıp masuma kıyanın yeri olsa olsa cehennem olmalıydı. Yok değilse, nerede kalacaktı göklerin ilahi adaleti
- Önünde durdu. Elini tuttu ama öpmedi. Parmağını yanağında dolaştırdı. Usulca eğilip ana kokusunu son kez çekti içine. "Ağlama" diye fısıldadı.
- Hiç bir rol masumiyeti kanıtlayacak kadar ustaca oynanamaz.
- Kadın eksikti. Kadın güçsüzdü. Kadın kendini koruyamazdı. Hatta aç, susuz kalırdı. Yani erkek varsa kadın vardı. Yaşamasını erkeğe borçluydu kadın. Kadın bir hiçti annesine göre
- Onun için hürriyet, yüzünde deniz tuzu tanelenmesiydi. Dağlardan kekik, denizden balıkların, yosunların kokularının gelmesiydi. Otlayan keçileri, koyunları seyretmekti. Boyunlarındaki küçük çıngırakların neşeli sesini dinlemekti hürriyet.
- İhsan elleriyle ağzını örterek hıçkırıklarını gömmeye çalıştı. Adam uyuyana kadar hiç kıpırdamadı. Sonra usulca uzandı. Hıçkırıklarını yastıkla boğdu. Onu kasıp kavuran iki mısra kafasının içinde tekrarlayıp duruyordu: "Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.
- , ikbal ve can korkusuyla bir evlattan olmuşlardı. Hepsi buydu işte
- Rahat, ikbal ve can korkusuyla bir evlattan olmuşlardı. Hepsi buydu işte.
- Kim gelecekse biri, "Allah'ın izniyle" diye onu isteyecekti. "Ne büyük yalan" diye düşünüyordu İhsan. Allah'ın filan değil, babaların izniyle gidiyordu kızlar. İsteseler de istemeseler de. Verilecekleri adamın suratını doğru dürüst görmemiş, adını duymamış olsalar bile
- Annesi böyleydi. Kadındı ama kişiliği yoktu. Kadınların bir erkek olmadan yaşayamayacaklarına inandırmıştı kendini
- "Ben asla hiç olmayacağım...!!
- Ağlamamalıydı. Ağladığı görülmemeliydi. Ağlarsa, bunu kara lekeyi kabul ettiğine yorabilirler, "Madem ki ağlıyor, öyleyse suçlu . Suçlular ağlar" derlerdi. Oysa masumlar da ağlardı. Haksız yere suçlananlar! Hem de kan ağlardı
- Gürültüye aldırmıyorlardı. "Yahu, bir-iki kadeh parlatıp, günün sıkıntılarından, içlerinde tortulaşan dertlerden, sevdadan ya da başlarına vuran parasızlıktan, kadınsızlıktan bir an olsun uzaklaşmak için birileriyle rahatça çene çalamayacaksak ne işe yarar meyhane?" diye düşünürlerdi. Rakıyı, şarabı bir başına somurtarak kahırlar içinde her yerde içebilirdi insan. Ama meyhane başkaydı işte. Bağıra bağıra konuşsan, kahkaha atsın, hatta aşka gelip, "Öf len öf" diye narayı patlatsan ayıplanmazdı. Meyhane adabıydı bu.
- Erkekler ne sanıyordu kendilerini? Tanrı mı? Kadınlar, hele de dulsalar onlar için yanıp tutuşacak mı?
- Namus diye bir yalana kanıp masuma kıyanın yeri olsa olsa cehennem olmalıydı. Yok değilse, nerede kalacaktı göklerin ilahi adaleti
Nihavent Hıçkırık İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yazarın Notu Aslında İhsan Raif yazdı bu romanı. Onun on üç yaşında çalınan hayatı can verdi kalemime. Çektiği acılar, gördüğü işkenceler, yaşadığı tecavüzlerle kuruldu cümlelerim. Yüzyılın ötesinden bize bir insanlık dersi vermek için yazdığı şiirleriyle, bestelediği şarkılarla karşıma dikildi beni sen yaz diye. 1937 senesinin Beyoğlu'nda bir meyhanede Sarkis Efendi "Kimseye Etmem Şikayet" şarkısını çalar. Meyhane halkına güftenin sahibi İhsan Raif'in hayatını anlatmaya başlar. İhsan Raif'in acılarla dolu bir yaşamı olan bir kadın olduğunu bu kitap sayesinde öğrendim. Hep erkek olarak düşündüğüm İhsan Raif'in hayatını bir yoruma sığdırmak haksızlık olur. Osmanlı'nın son vezirlerinden Köse Mehmet Raif Paşa' nın kızı olan İhsan Raif "hece veznini kullanan ilk kadın şairimiz" olarak tarihe geçer. Çok mutlu bir çocukken evlerine giren hırsızın bir lafı ile "sebeb-i hayatım" dediği babası tarafından 13 yaşında evlerine giren reji memuru Mehmet Ali ile evlendirilir ve İzmir'e sürgüne gönderilir. 13 yaşında gelin, 14 yaşında anne olur. Çektiği işkenceyi şikayet etmeden çeker. 14 yıl sonra 27 yaşında üç çocuk annesi genç bir kadın olarak İstanbul'a döner. Dört evlilik yapan İhsan Raif üçüncü eşi Şahabettin Süleyman ile aşkı bulur. Fakat bu kez de mutluluğu eşinin ölümüyle yarım kalır. Onu küçük yaşta evlendiren babasına, aslında ailesine çok kızdım. Kadının kaderi geçen sürede pek yol kat etmedi maalesef Bu kitap için ne yazsam az kalır, iyisi mi alın okuyun. (Hande gunkut)
Nihavent Hıçkırık: Soğuk bir kış günü, Beyoğlu'nda bir Rum meyhanesinde Serkis Efendi, kemanından dökülen 'Kimseye etmem şikayet' nameleri ile bu dizelerin sahibi İhsan Raif'in hayat hikayesini anlatmaya başlıyor. Mutlu bir çocukluk dönemi yaşarken kendini bilmez bir kabadayının ve nankör bir dadının kumpası ile bu kabadayı ile evlenmeye mahkum ediliyor İhan Raif. Ve cezalandırılır gibi paşa babasından, annesinden, kız ve erkek kardeşlerinden, en önemlisi de çok sevdiği 'kuyruklu' dediği piyanosundan uzaklara İzmir'e, deyim yerindeyse babası tarafından sürgüne gönderiliyor kadın şairimiz. Suçsuz olduğunu satırlarca yazıp mektuplarla haykırsa da ne babası, ne de annesi dinliyor onu. Yıllar yıllar sonra yaşanan pişmanlıklara, ardından gelen mutluluklara ve üzüntülere, arka planda Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşanan siyasi gelişmeler eşlik ediyor. Nasıl talihsiz bir hayat ki bu yaşanan, yıllarca mutsuzluğa göğüs gedikten sonra gelen mutluluk da kısacık sürüp bitiyor? Kitap yarısından sonra akıcılığını kazanıyor, su gibi akıp gidiyor. Tıpkı İhsan Raif'in kısacık hayatı gibi. Yazar kitabını canice öldürülen ve şiddet mağduru olan kadınlara ithaf etmiş . Kitabı okuyunca bu durumun ezelden beri var olduğunu, kadınların hayatını her dönemde zindana çevirdiğini daha iyi anlıyorsunuz. Hayat hikayesi okumayı, 'kadınlara' dair kitap okumayı seviyorsanız gözüm kapalı tavsiyemdir. Yalnız okurken, "Şunu neden yapmamış, onu neden dememiş?..." diye düşünmeyin. Çünkü o daha 13 yaşında bir çocuk gelindi... (Müge Akçayoğlu)
Nihavent Hıçkırık'la ilgili duygularımı nasıl anlatsam bilemedim. Bize çok uzak bir konusu olsa keşke diyeceğim. Ama maalesef öyle değil. İhsan Raif böyle bir hayatı yüz yıl önce yaşamış. Vahim olan günümüzde hâlâ yaşanması. 13 yaşında çocuk gelin 14 yaşında bir anne olan İhsan Raif, kendisine âşık olduğu söylenen bir adamla zorla evlendirilir. Bez bebeği elindeyken gelin olur. Filmlere taş çıkartacak bir hayat öyküsü var. Ezelden beri değişmeyen kadın yazgısı bu roman. Oysa Osmanlı'nın son vezirlerinden Köse Raif Paşa'nın en sevdiği kızıydı İhsan Raif. Fakat elalem ne der baskısı ve koltuk sevdası yüzünden paşa kıymetli kızını harcamaktan çekinmez. Bütün yaşadıklarına rağmen dimdik ayakta kalır ve edebiyat tarihimize " ilk hece veznini kullanan kadın şair " olarak adını yazdırır. Çok buruk ve üzücü bir hayat hikayesi okuyacaksınız. Ama ne olur okuyun. Ve yüz yıl önce yaşanmış bu kader bizim kaderimiz olmamalı. Dersler çıkarmalıyız. Evlatlarımıza sahip çıkmalıyız. Sevgili Demet Altınyeleklioğlu'nun dediği gibi; "Kadınların kaderine giden yollardaki çakıl taşları bir an önce temizlenmelidir." #istanbulsözleşmesiyaşatır Padişah kızı da olsa kadın hep ezilen, üzülen, işkence gören oluyor. Buna son verilmeli. Bunu değiştirmek bizim elimizde. Gerçek hayat hikayesi olan bu kitap herkese tavsiyem. (Göknur)
Nihavent Hıçkırık PDF indirme linki var mı?
Demet Altınyeleklioğlu - Nihavent Hıçkırık kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nihavent Hıçkırık PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Demet Altınyeleklioğlu Kimdir?
13 Şubat 1955 doğumlu Türk yazar ve TRT prodüktörü. Daha çok tarihi kurgu türünde eser vermiştir; TRT televizyonlarında yüzlerce programın yapımcılığını üstlenmiştir. Altınyeleklioğlu, kendisi de bir yazar olan Ceyhan Altınyeleklioğlu ile evlidir.
Hayatı
13 Şubat 1955 yılında Ankara' da doğmuştur. TED Ankara Koleji'nin 1971 mezunlarındandır. 1975 yılında Ankara Üniversitesi / Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın Yayın Yüksek Okulu'nu bitirdi. 1978 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde Eğitim İletişimleri konusunda yüksek lisans yaptı. 1980 yılından itibaren TRT Televizyonu'da çalışmaya başladı. Bu tarihten itibaren sayısız programın yapımcılığını üstlendi. Çeşitli kademelerde yöneticilik yaptı. Yazarlığı ve prodüktörlüğünün yanı sıra çevirmenlik de yapmakta olan Altınyeleklioğlu'nun çevirileri arasında Philippa Gregory gibi tanınmış yazarların eserleri bulunmaktadır.
İlk romanı Moskof Cariye Hürrem 2009 yılında yayınlandı. Bu romanıyla büyük bir okur kitlesi edindi. Popüler edebiyatta ve TV dizilerinde Osmanlı Sultanları akımının başlamasını tetikleyen Moskof Cariye Hürrem, aylarca çoksatanlar listesinde yer aldı. Ardından Alkışlarla Lamia (2010), Cariyenin Kızı Mihrimah (2010), Cariyenin Gelini Nurbanu (2011), Altın Cariye Safiye (2011), Pargalı ve Hatice (2011), Kara Kraliçe Kösem (2012) romanları geldi. Bu romanlar da büyük ilgi gördü ve uzun süre çoksatanlar listesinde kaldı. Moskof Cariye Hürrem Bulgaristan’da yayınlandı. Yunanca, Rusça ve Arapça çeviri çalışmaları devam ediyor.
Alkışlarla Lamia adlı eserinde ilk romanından farklı olarak 20. yy. kadın yaşantısını işlemiştir. Türk sinemasının ilk kadın yıldızı olan Cahide Sonku'nun hayatını kendi kurgusuymuş gibi gösterdiği yönünde eleştiriler almıştır. Ancak konu kısa sürede gündem dışı kalmıştır.
Evli ve bir çocuk annesi olan Demet Altınyeleklioğlu İstanbul ve Miami’de yaşamaktadır.
Demet Altınyeleklioğlu Kitapları - Eserleri
- Moskof Cariye Hürrem
- Cariyenin Kızı Mihrimah
- Cariyenin Gelini Nurbanu
- Altın Cariye Safiye
- Kara Kraliçe Kösem
- Pargalı ve Hatice
- Ah Bre Sevda Ah Bre Vatan
- Cem Sultan
- Gülüm
- Alkışlarla Lamia
- Sustum Anne
- Nakşidil Güneşin Kızı
- Kösem Sultan
- Roma Kulübü
- Kara Zeybek
- Nihavent Hıçkırık
Demet Altınyeleklioğlu Alıntıları - Sözleri
- "Sevda denilen şey, katlanmasını bilmektir." (Cariyenin Kızı Mihrimah)
- ''Cem Kabe'ye gidip hacı olunca pusulası şaştı anlaşılan. Bambaşka bir insan olduğunu yazmış son mektubunda. Gözünde ne taht varmış ne taç? Ordu, savaş filan kalmamış fikrinde. Allah'a ibadete adayacakmış kendini. Birde kurt diye bir laf ediyor ikidebir. Kızılkurt. Kurdunu öldürmüş. Ne demekse ?'' (Cem Sultan)
- Her ayrılık acıdır, öyle değil mi? (Gülüm)
- Ben kapattım kendimi dünyaya. (Sustum Anne)
- "Ya bir garip çalı bülbülünün günahı ne olabilir ki, cellat kılıcı reva görülsün?" (Pargalı ve Hatice)
- Tanrının insanlara bahşettiği en büyük zenginlikmiş akıl. (Kara Kraliçe Kösem)
- Bu memlekette kadın kısmının kendini hasrete alıştırmaktan başka çaresi yok. Ha bir de, kadınlar burada sevdiği adamı, aşkıyla vatan sevdası arasında tercih yapmaya zorlamaz. Kaybedeceklerini bilirler çünkü. (Roma Kulübü)
- Nereden çıktı şimdi bu yürek çarpıntısı? Herkes sana bakıyor. Neden sen sadece onun gözlerini gördün? (Cariyenin Kızı Mihrimah)
- Alexander gibi yürekli, korkusuz, pervasız ol. Fakat, Alexander gibi aklını hırsına köle etme. Koşmasını da, durmasını da bil.. (Pargalı ve Hatice)
- Birinin ayağındaki pantolondan dizi fırlamıştı dışarı. Ötekinin pantolonunun bir bacağının dizden aşağısı tamamen yırtıktı. (Ah Bre Sevda Ah Bre Vatan)
- Keşke neyin doğru olduğunu da yanlışı fark ettiğim kadar kolay bulabilsem. (Roma Kulübü)
- "Ölmüş bir ruhu taşımak zordu. Çünkü o yük her gün biraz daha ağırlaşıyordu." (Ah Bre Sevda Ah Bre Vatan)
- Ol güzelin sevdasıyla kor ateşteyim, Sanma ki koynunda vuslatına eriştim, Etrafında dönen bahtsız pervaneyim, Yarsız cennet dahi olur cehennemim. (Nakşidil Güneşin Kızı)
- Nasıl bir dünyasa yaşıyor bu insanlar? Birbiriyle acımasızca, ölesiye, öldüresiye mücadele eden insanlarla doluydu dünyaları. (Kara Kraliçe Kösem)
- "Yakanı anılara kaptırmaya başladın mı bil ki kocuyorsun." (Kara Zeybek)
- Bedenin esir fakat ruhunu köleleştirmelerine izin verme. Ruhun, Sava nehri kadar özgür, başın karşı dağlar gibi dik olsun.. (Pargalı ve Hatice)
- Olması gerekenler olmuyor, olmaması gerekenler oluyordu. (Cariyenin Gelini Nurbanu)
- Belki de anlıyordu çocuklar yalanı. Gidenin bir daha dönmeyeceğini seziyorlardı. Kim bilir. Fakat ses etmiyor, yüze vurmuyor, ama gece sessiz gözyaşlarıyla ıslatıyorlardı yastıklarını. (Sustum Anne)
- Büyük Millet Meclisi ordu kuruyordu kurmasına da, imkânlar yetmiyordu işte koca orduyu giydirmeye, kuşatmaya, silahlandırmaya, karnını doyurmaya. Millet neyi varsa yarısını orduya bağışlıyordu. 2 yumurtanın biri askerindi. Bir somunun yarısı. İki çift çorabı olan bir çiftini koşup şubeye getiriyordu. Kadınlar, gelin kızlar makineyle, elle askere bir şeyler dikiyordu yorulmadan. Akşehir'den bu tarafa at sürerken gözleriyle görmüşlerdi. Sultandağı'nın eteklerinde, çay yolunda, Şuhut Ovası'nda, İhsaniye'de. Kağnılar yürüyordu dağlarda gacır gucur. "Adamlar askere koşmuş, bu işleri yapacak kimse kalmamışsa, avrat kısmı ne güne durur?" demişti besbelli kadınlar. Genci, ihtiyarı kağnılarla ileri hatlara cephane, yiyecek, giyecek taşıyordu. Kiminin bebesi kucağındaydı, kiminin sırtında. Kimi cephane sandığını beşik yapmıştı bebesine. Kağnı yetmemişse, kalan top mermilerini omuzlamıştı gelin kızlar. (Kara Zeybek)
- "Ah demek doğru. Tanrı onların cezasını versin. Majestelerine başkaldırmak ihanettir. Hem Tanrı'ya hem Fransa'ya... Kral, Tanrı'nın seçimidir. Tanrı'nın tercihine isyan etmek günahtır. Nankör ayak takımı. Bir yığın köylü, serseri, fahişe." (Nakşidil Güneşin Kızı)