Nisvan-ı İslam - Fatma Aliye Hanım Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Nisvan-ı İslam kimin eseri? Nisvan-ı İslam kitabının yazarı kimdir? Nisvan-ı İslam konusu ve anafikri nedir? Nisvan-ı İslam kitabı ne anlatıyor? Nisvan-ı İslam PDF indirme linki var mı? Nisvan-ı İslam kitabının yazarı Fatma Aliye Hanım kimdir? İşte Nisvan-ı İslam kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Fatma Aliye Hanım
Yayın Evi: Kesit Yayınları
İSBN: 9786054646074
Sayfa Sayısı: 152
Nisvan-ı İslam Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Nisvanı İslam risale, yani uzun bir makale niteliğindedir. Türk kültürü açısından içeriğinin taşıdığı önem dışında bir Osmanlı kadını tarafından yazılmış ve Batı dillerine çevrilmiş ilk metin olma değerini taşır.
Nisvan-ı İslam farklı amaçlarla üretilen Oryantalizmin karşısına savunma amaçlı üretilmiş Oksidentalist bir anlam dünyasına sahiptir. Etkisi, Osmanlı- İslam dünyasında kadının hayatın içindeki konumunun, özel olarak da evlilik kurumundaki yerinin ilk kez ve bizzat bir kadın tarafından tartışılmasında yatmaktadır.
Nisvan-ı İslam Alıntıları - Sözleri
- Zira birbirleriyle aşk ve sevda ile tezevvüç edenler miyanında altı ay, bir sene sonra o aşktan kendilerinde eser kalmayanlar epeyce çoktur.
- "Bir kadın saçını örtmemekle dinden çıkmaz fakat günahkâr olur. Din-i Islam'ın esası, Allah Teâlâ Hazretleri'nin birliğine, Muhammed (as) Hazretlerinin peygamberliğine inanmaktan ibarettir.
- Aşk-ı hakikî pek enderdir. Lâkin ona uzananlar pek çoktur. Başlarına çöken bela-yı hevesi aşk zannedip de bir çok divaneliklerde bulunan ne kadar zavallı gençler vardır. Lâkin heyhat! Evveli aşk sandıkları o zandan bilahare o kadar ikrah ederler ki netice-i hâlleri birer drama zemin olur...
- "Zevçlerinin muhabbetleriyle iftihar edecek kadınlar varsa onlar da İslam kadınlarıdır Madam."
- "İslam kadınlarının saçları örtülü olunca yüz şer'an namahrem değildir. Elbiseleri kapalı ve başörtüsüyle de saçları örtülü olduktan sonra kadınların erkekler ile görüşmeleri şer'an memnu değildir." "Öyleyse niçin görüşmüyorlar?" "Her millete muhaddes nice örf ve âdetler vardır. Bu da bizde âdet ve teamül olmuştur."
- İnsaf! Avrupa kumaşlarına gösterdiğimiz rağbetin yarısını olsun kendi metaımıza gösterdik de onlar da daha ziyade terakki etmediler mi? Çıkan meta satılmalı ki başka örneği çıkarılsın. Avrupa'ya kadar mal ısmarlamaya üşenmiyoruz. Memleketimizden birine istediğimiz örnekte bir şey ısmarladık mı ki onlar yapmadılar diyelim ???
- "Eğer mutlaka Allah'ın emri olsaydı her erkek zevcesinin üzerine evlenmeye mecbur olurdu. Cenab-ı Allah zevcelerinizin üzerine behemehâl evleniniz diye emretmemiş. Lede-l-hace mesag göstermiş. Eğer sizin dediğiniz gibi Allah'ın emri dahi olsaydı ölüm de Allah'ın emri fakat istenilir mi? Ölümün Allah'ın emri olduğuna siz de bizim gibi inanırsınız ve lakin hiç isteyeniniz var mıdır?"
- "İstanbul nasıl bir fihrist-i insan ise Türk sofrası da bir fihrist-i taam. Bu sofrada her milletin yemeğini yedik."
- Ağız yalan söylerken gözlere bakılacak olsa hakikat anlaşılır. Bu yüzden yalancı ve hilekarlar söz söylerken hep yere bakarlar...İnsanın bazen dil ile soramayacağı bir şeyi gözler ne güzel açıklar. Gözler kalbin tercümanıdır.
- Noksanlıklarım da olmasa, belki ben kibirli biri olurdum. Bunlar bana kulun kusursuz ve gurura layık olmadığını gösteriyor.
- Gerçek şu ki insan hangi yöne bakarsa baksın Cenab’ı Allah’ın azametini ve vahdaniyetini açıkça görür.
- Fatma Aliye Hanım kadınların eğitimli, diplomalı çalışan, bağımsız, güçlü ve toplumda söz sahibi bireyler olmalarının yolunu açmıştır. Onu, bugünün kadın çalışmalarının başına yerleştiren de kadınlık hakkında bir kadın ağzından söylenmiş ilk yol açıcı görüşlerin sahibi olmasıdır.
- (...) Fransızcayı da kesb-i malumat için değil alafranga olmak maksadıyla öğrenmişler ve ahkâm-ı şeriyyeden bihaber oldukları gibi âdât-ı milliyelerini de terk ederek tamamıyla alafranga yaşamakta bulunduklarından bunlar ile görüşmek Beyoğlu'ndaki Frenk familyalarıyla konuşmak gibi olacağı cihetle kendilerinden hiçbir şey öğrenilemez.
- Misafir Hanım, şaşkınlığını ama daha çok Osmanlı-İslam dünyası konusunda yanıltıldığını "Türk kadınları zevcelerinin elinde esir gibidir. Zevçlerinden müsaadesiz hiçbir şey yapamaz diye işitmiştik," cümlesiyle ifade eder. Oysa geldiği günden beri İstanbul'un her yerinde gezen dolaşan, işini yapan kadınlara rastlamıştır. Misafir Hanımın bu tespitleri aynı zamanda Batılı bir kadın ağzından sarf edilmiş ve İstanbul'da Batılıların zihninde oluşturulan imajın tersine bir dünyanın varlığını anlatan cümlelerdir. Böylece bizzat bir Avrupalı Hanım, Osmanlı kadını hakkında kendilerine anlatılanların aslında gerçeklere uymayan şeyler olduğunu söylemiş olmaktadır. (...) Fatma Aliye'ye göre bir İslam kadını hiçbir gün insanî haklarından mahrum edilmemiştir. Hatta "İslam'da nisvana Kuran mertebesinde ihtiram," olunmaktadır.
- Ol vakt-i mübarekte kadınlar da erkekler kadar sahib-i malumattılar. Hazret-i Fatıma ve Hazret-i Âişe hazaratının ilm ve fazıllarından kadınlardan başka erkekler de müstefit olurlardı. Vakt-i saadetten sonra sünnet-i seniyenin pek çoğunu Hazret-i Âişe'den öğrenirler ve kendi ağzından işitirlerdi.
Nisvan-ı İslam İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Türk Edebiyatında ilk kadın romancı olan Fatma Aliye, “hasta adam” olarak nitelendirilen Devlet-i Aliye’nin büyük münevveri Ahmet Cevdet Paşa’nın zihin dünyasında açtı gözlerini. Bir kadının, ismiyle yayın alanında faaliyet göstermesi olağandışı bir durumdu ve kadın yazarların kaleminden çıkan eserler “gölge” olmaktan öteye gidemiyordu. Fatma Aliye kitap/muhadarat--128702 adlı romanıyla bu tabuyu kırarken, kadınların edebiyatla, felsefeyle, bilimle, tarihle buluşmasının önünü aralamıştı. Zamanında hayal bile edilemeyenlere fener tutmuş olan bu öncü Türk kadını hakkında “kimdir” diye sorulacak olsa çoğunluğumuz “50 Liranın arka yüzündeki kadın” diye cevaplardık. Simone de Beauveoir, V. Woolf, U. Le Guin gibi isimleri, piyasanın da etkisiyle sürekli karşımızda bulurken, kendi ülkemizden çıkan değerleri tanımıyor (okuyamıyor-anlayamıyor) oluşumuz, kültürel hafızamıza inen darbenin birer sonuçları… Alzheimer’ı andıran kültürel hafıza, geçmişe bakıldığında kendini daha net göstermekte… Fransızca, Arapça ve İngilizce’ye çevrilen Nisvan-ı İslam, Müslüman Osmanlı kadını ve onunla ilişkilendirilen hususlara yelpaze açmakla birlikte, Gelenekçi-Modernist perspektifiyle Batı’yı sekülerleşmeden de tanıyabilmemize imkan sunuyor. Anı türünde bir eser olan kitap/nisvan-i-islam--85571, Batılı bir kadının tahayyülüne gelmeyecek sual ve cevaplarıyla, salt “anı” türüne girmeyen ve yazarı tarafından çeşitli eklemeler yapılan bir eser. İyi bir eğitim alan, çeviriler yapan, romanlar yazan, felsefeyle ilgilenen, döneme ve zamana aykırı “öncü” bir kadın olarak hafızalarda yerini alan Fatma Aliye, içinde bulunduğu zamanın ahvalini, kadınların toplum ve İslam nezdindeki konumlarını çok iyi çözümlemiş ve kadınlar için bir hareket noktası olmuştu. Kadınların toplumda ezilen, dışarı çıkamayan, daima eşinin kontrolünde olduğu önyargısına karşı Batılıları ve içimizdeki Batılıları yeren satırlar yüz küsür sene önce onun kaleminden çıkmıştı. Bugün birçok kesimin adını bile duymaya tahammül edemediği Devlet-i Aliyye bağnaz, gerici, yobaz, barbar gibi kelimelerle tanımlanmakta. İdeolojik yaftaların sabit olduğu yerde gerçeğin içindeki sınırlar gözetilmediğinden, doğru ve yanlış, somut ve soyut gibi kavramlar da asla sorgulanmayacaktı ve asıl yıkıcı olan bu sabitliğin geniş kitleler tarafından alkışa tutulmasıydı! “Fatma Aliye, bir yandan muhafazakârlığın, özellikle de feminizmin İslami türevlerinin mümkün olup olmadığı sorusunun peşinden giden yazarların ve okurların ilgisini çekerken, diğer yandan feminizmi sorgulamaktadır. 19. yüzyılda kadınların kamusal hayata katılımı, evliliğin sorgulanması gibi konularla meşgul olan Fatma Aliye, kendisi için feminist tanımlaması yapmasa da seçkinci, kısmen ırkçı ve Batı-merkezci feminizmiyle mücadele ederek aslında feminist mücadelenin içinde yer almıştır.”1 19. Yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri Osmanlı Payitahtı başta olmak üzere kamusal ve sivil hayatta etkisini göstermişti. Tanzimat Fermanıyla giydirilmeye başlanılan deli gömleği, sarıkların atılması veyahut alafrangaların çoğalması meselesi değildi sadece. Avrupai yaşam tarzına mercekle bakmak, yenilikleri takip etmek ve mevcudiyet gereği onlara yetişmek gerekiyordu. Gelenekçi ve dinine bağlı bir toplum kendisine sunulanlar karşısında değerlerini nasıl muhafaza edecekti? İki medeniyetin ortasındaki arayış, ‘Nisvan’ın Batı ve İslam nezdindeki arayışıyla doğrudan ilintiliydi kuşkusuz. Cariyelik kurumu ve çok eşliliğin İslam’daki yeri anlatılıyor kitabın ikinci Muhaveresinde. Sanılanın aksine Osmanlı’da çok eşliliğin yaygın bir durum olmadığını ve halkın %92’sinin tek eşi olduğunu kaynaklar bize gösterir. Ki geriye kalan kısım da Arap coğrafyasına yakın bölgeleri kapsar. Yazarın tasvip etmediği çok eşliliğin İslam’da bir hududu ve zemini olduğunu öğreniyoruz. Bu husus genelde İslam’ı karalamak için -Bir Arabın 4. karısı olmak- meselenin içtihadını anlamadan ortaya atılan, yüzeysel bile diyemeyeceğimiz kuruntulardan ibarettir. Aşırı ataerkil toplumlarda bu durumu kullananlar, insanı deri ve kemikten ibaret gören ‘geri’ toplumlarda bu tür kötü durumlara şahit olabiliriz. Ancak İslam, kişilerin hak ve özgürlüğünden sorumlu olunmasını şart koşar. Çok eşliliğin de bir içtihadı olduğunu bilmemiz gerektiği anlatılıyor burada. Metres hayatı ve evlilik dışı birlikteliklere bakarsak buna bir özgürlük dememek için elimizde bir sebep bulunduramayız. Bu bahsin uzantısı olan köle ve cariyelik ile ilgili kitabın satırlarından daha güçlü bir video iliştirmek isterim. https://www.youtube.com/watch?v=XfYN5x9ItXs –Başlık bir propaganda olsa da meselenin gerçeklerine dair net olarak ifade edilen bir konuşmadır. * Cumhuriyet akreditasyonuna tamah etmeyen Fatma Aliye, gelenek ve modernist anlayışı temsil eden bir kişilikti. Hayatının bir döneminden sonra yazmadı. Ahmet Cevdet Paşa ve Ahmet Mithat Efendi gibi zamane bilgelerinin etrafında yetişip önemli eserlere imza atmış olan ve bugün sadece 50 Lira sayesinde adını bildiğimiz F. Aliye, devrimden sonra içine kapanmış, Milli mücadele sahasında bir Halide Edip olmayı tercih etmemiş; Devlet-i Aliyye’nin lağvedilişinin bizzat tanığı olmuş, muhafazakar şahsiyeti ve bir Osmanlı Paşasının kızı olması hasebiyle geçiş dönemine sessiz kalmayı tercih etmişti. * Gerek anlatı dili, gerek Osmanlı’nın zengin ikliminden beslenen cümlelerin ahengi, satırların ağırlığını daha katlanılası kılıyor. Kadının toplum içindeki konumunu sorgulayan bir eser olarak değerlendirilen Nisvan-ı İslam, hacmi küçük olsa da, makalelerdeki sabit temaların aksine, yalnızca üç bölümde birçok alana temas eder. Adat-ı İslamiyye ve Usul-ü İslam görüşü kitaba tamamen hakimdir. Taklit edilen kompozit kıyafetler İstanbul’u ziyaret eden Madamın ilgisini çeker. Bir Türk usulü salon görmek isteyen Madam, Avrupai tarzda döşenmiş bir salon gördüğünde şaşkınlığı artar. Onun yaşadığı şaşkınlık, ziyaretinde bulunduğu saray ve geniş halk kitlelerinin şaşkınlığıdır aynı zamanda. Avrupa’daki gelişmeleri takip edebilmek adına Paris’e tahsile gönderilen öğrencilerin hedeflerinden saparak eğlenceye ve gece hayatına düşmeleri, en tahsilli görülen grupların ülkeye ilim yerine kötü taklitçilikle dönmelerini sağlamıştı. Bugün Azerbaycan, Arap yarımadası, İran, BAE gibi nüfus piramidi üçgen şeklini alan ülkelerde özenilen kadın imajı oldukça vasat ve bilindiktir. Vücudunun uzuvlarını büyüten, botoks dudak ve sarı saç tipini tercih eden, bunun için onlarca ameliyatı göze alan zavallı kadın tipidir. İslam coğrafyasının suret taklitçiliği ona ilmi bir fayda vermedi ve giderek daha da sekülerleşen bir yapıya dönüştürdü. Bu küçük örnekle bile Müslümanın ayırt edilemezliğini görmek zor değildir. Ataerkil toplumlar üçgen piramit şeklini alır. Üretim, sanayi ve ekonomik olarak yerinde sayan ülkelerde bu oran daha da fazladır. Bugün Doğu’da bir kadının baba evine dönmesi zordur mesela. Evlilik yaşı baskısı, çocuk baskısı, ayrılık kınamaları gibi her aşamada ağızlara pelesenk edilen evlilik, modern şehirlerdeki kalıntılara nazaran yaşanılması daha güçtür bu bölgelerde. Ancak kutbun diğer tarafındaki vahamete yeterince bakabildik mi? Hayatı ve geçinmeyi fazlasıyla yıpratan ihtiyaçlar hiyerarşisinin sıçramadığı bir alan yok gibi günümüzde… Ve bu da eldekiyle yetinmeyi asla tecrübe etmeyecek bir nesle hızla zemin hazırlamakta. Yeterince “görmeyen” insanın sürekli karşısına çıkarılan pürüzsüz modellerin o zihni nasıl bir şaşkınlığa sürükleyeceğini, ülkemizde de benzer durumları olduğundan tahmin etmemiz zor olmaz. Türk dizilerini izleyen Ortadoğulu bir kadın kocasını yeterli bulmayabiliyor mesela. Süpermen ekolü zihne öylesine kodlanmıştır ki, ego patlamasıyla ulaşılmaz biri olup çıkmıştır artık bu profil... Sosyal medyadaki beğeni sayın, cebindeki paranın kaç haneli olduğu, verdiğin pozların kalitesi, gittiğin mekanlar, çevrenin genişliği, lüks otomobilin ve bulunduğun konumun “sevgide yeri yoktur” diye düşünüyorsan, zamanını bir daha okumayı dene. Çünkü onlarla, fazlasıyla kuşatıldık. Geleneksel toplumlardaki aile kavramı, modernleşmenin süreciyle yerini bireyciliğe devretti. Bugün en modern şehirlerimizdeki boşanma oranı %25’lerdeyken Doğu’da ise yok denecek kadar az. Erkeklerin kadınlar üzerindeki baskısı kadar olmasa da, bu durumun tersine evrildiği zamanların olmadığı da inkar edilemez. Özellikle kadın hakları adı altında yapılan her türlü rezaletin mukaddesata, dine ve aileye verdiği zararlar azımsanamayacak kadar çoktur. Küfürlü afişler gösteren, cinsel objeleri kullanmaktan zevk alan ve tüm benzer rezaletleri kadının gücü ve özgürlüğü adına yapan birtakım şarlatan grupların temsil ettiği ortalama tip tam olarak şöyledir: https://twitter.com/semihkahramannn/status/1078220718083584000 Ne demişti Akif? "Ne ibretliktir kızarmak bilmeyen çehren, Bırak kardeşim tahsili; git önce edep haya öğren." Bu ve benzeri garabetler silsilesi bir uygarlık göstergesi ve bir cesaret örneği olarak görülmüştü ve görülmeye devam ediliyor. Tüm hızıyla. Daha kötüsü hayasızlığın bir fikir özgürlüğü olarak yaftalanması; Kutsal değerler küçük düşürüldüğünde aynı tartışmaları izleyecek olan zihniyetin, çapraz fikirleri kazanç hanesi olarak görmesi, mensubu olduğu dine saldıranları umursamayacak olması ve buna çağdaşlık kılıfı takmaya devam edecek olmasının yüz kızartıcı utançlığının farkında olmamasıdır. Herkese mavi boncuk. Eh, güzel iş doğrusu… Erkeğin gölgesi olmayı reddeden yazar/Emine-Semiye_8053 Milli Mücadelenin kadın kahramanı, cesaret ve azmin timsali yazar/Halide-Edib-Adivar ayaklı kütüphane, mütefekkir yazar/Samiha-Ayverdi ve kadınların toplum hayatındaki gücünün tohumlarını atan yazar/fatma-aliye-hanim… Ve cennet annelerin ayakları altındadır. http://www.turkiyatjournal.com/Makaleler/841083657_12avc%C4%B1.pdf *1 (Sergen)
Kitap (bende bulunan derin tarih kültür yayınlarının yeniden bastığı "İslam'da kadının gerçek yeri" ) çok hoştu. Yazar başından geçen 3 olayı anlatıyor. Yabancı kadınların Osmanlıyı gezip, evlerde misafir olup Avrupada anlatıldığı gibi kötü bir durumun olmadığı aksine hoşlarına gittiğini anlatıyor. Ki yazılanların gerçek olması da işe ayrı bir zevk katıyor. Benim hoşuma gitti. Yabancı dilin de önemini anlıyorsunuz. Eğlenceli ve yararlı bir kitap. Tavsiye edilir... (Zeliha KALAY)
Fatma aliyeye karşı içimde hoş bir muhabbet var. Uni de arkadaslarım aliye üzerine yazilmis birkac kitabı okurken banada sayfa sayfa anlattılar. Belkide sebebi budur. İlk okudugum kitabiydi. Sorulara verilen cevap kısımlari gercekten tatmin edici. Benim dikkatimi ilk moda ve musiki kısmı çekmişti. İlk olarak son bölümü okumaya başladım ama daha sonra tüm bölümlerin zihnimi rahatlattığını fark ettim. (Seyma karasu)
Nisvan-ı İslam PDF indirme linki var mı?
Fatma Aliye Hanım - Nisvan-ı İslam kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Nisvan-ı İslam PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Fatma Aliye Hanım Kimdir?
1862′de İstanbul’da doğdu 1936′da yine İstanbul’da yaşamını yitirdi.
İlk kadın romancımız, ilk kadın felsefecimiz, edebiyatımızda ilk kez çeviri yapan, kadın haklarından ve kadın-erkek eşitliğinden ilk kez bahseden, hakkında ilk defa monografi yazılan yazar.
Tanzimat döneminin ünlü devlet adamı Ahmed Cevdet Paşa’nın kızı. Babasının konağında özel öğretmenlerden Fransızca, tarih, edebiyat ve felsefe dersleri aldı. Yazmaya Fransızca’dan yaptığı çevirilerle başladı. İlk çevirisi George Ohnet’den Volente. O dönemde edebiyatla uğraşmak kadınlar için hoş karşılanmadığından çevirisi Meram adı ve “Bir Hanım” imzasıyla yayınlandı. Sonraları “Meram Mütercimi” olarak tanındı. Bir çok makalesi “Mütercime-i Meram” adıyla yayınlandı. Nisvân-ı İslâm adlı anı kitabı Fransızca, İngilizce ve Arapça’ya, Udî adlı romanı Fransızca’ya çevrildi. Fatma Aliye Hanım’ın felsefeye merakı gençliğinde başladı. Olayları dikkatle incelemesi, çeşitli ailelerdeki gözlemleri onu felsefeye götürdü. Felsefeye merakı arttıkça daha çok kitap okudu, babası ve arkadaşlarıyla felsefe tartışmalarına girdi. Babasıyla birlikte Aristotales ve Platon ile İbn-i Rüşt ve Gazali’nin felsefelerini karşılaştırdı. 1904′te ilk felsefe tarihini yazdı. Thales’le başlayıp ilk çağ felsefesini anlattığı bu kitabın ikinci bölümünü İslâm Felsefesine ayırdı. Kahramanları kadın olan öyküler ve romanlar yazdı. En önemli eseri sayılan Muhâdarât’ta bir kadının ilk aşkını unutamayacağı tezini çürütmeye çalıştı. Romanlarında zaman zaman toplumsal sorunları ele aldı, felsefeye yer verdi. Udî adlı romanında müziğin felsefe ile ilişkilerine değindi. Bu romanda, babasının etkisiyle müziğe ilgi duyan bir kızın daha sonra hayatını kazanmak amacıyla dersler vermesi anlatılır. Fatma Aliye Hanım, düşünceleri ve yaşam biçimiyle ilk kadın kadın hakları savunucularından. Döneminin toplumsal koşulları gözönüne alındığında düşünceleri ve savunduğu görüşlerin son derece cesur olduğu ortaya çıkar. Kadın-erkek eşitliğine inanan ve savunan Fatma Aliye Hanım, her iki cinsin aynı eğitim olanaklarından yararlanmasını istedi. Çok kadınla evliliğe karşı çıktı. Boşanmada kadınların da söz hakkı olması gerektiğini savundu.
İlk Türk kadın romancı olma özelliği ile Avrupa ve Amerika basınında kendisinden söz edilen Fatma Aliye Hanım'ın “Nisvan-ı İslâm” adlı eseri Fransızca ve Arapça'ya, “Udî” adlı romanı Fransızca'ya çevrilmiştir. Émile Julliard adlı bir Fransız yazarının Doğu ve Batı Kadınları adlı kitabını Fransız gazetelerine yazdığı bir mektupla eleştirmesi Paris'te büyük yankı uyandırmıştı. Eserleri 1893 yılında Şikago'da Dünya Kadın Kütüphanesi Kataloğu'nda sergilenmiştir. Fatma Aliye Hanım'ın II. Meşrutiyet yıllarına kadar yaygın bir ünü olmasına rağmen zamanla unutulmuştur.
Fatma Aliye Hanım, soyadı yasasından sonra Topuz soyadını aldı.
Fatma Aliye 13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Cenazesi Feriköy Mezarlığı'na gömüldü.
Fatma Aliye Hanım, ilk Osmanlı kadın feministlerden Emine Semiye Önasya'nın ablası, tiyatro ve sinema oyuncusu Suna Selen'in anneannesidir.
Adı, Beyoğlu'nda ve Çankaya'da birer sokağa verilmiştir.
2009 yılında tedavüle sürülen 50 Türk Lirası banknotlarının arka yüzünde portresi bulunmaktadır.
ESERLERİ:
ROMAN:
- Hayal ve Hakikat (Ahmet Mithat ile 1891)
- Muhâdarât (1891)
- Ref’et (1897)
- Udi (1899, Fransızca’ya çevrildi)
- Enin (1912)
ÇEVİRİ:
- Meram (Roman, 1889)
ANI-İNCELEME-MEKTUP:
- Nisvan-I Islam (Tefrika, 1891)
- Levayih-i Hayat (1897-1898)
- Taaddüt-ü Zevcata Zeyl (1898-1899)
- Namdaran-ı Zenan-ı İslamiyan (1899-1901)
- Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı (1912-1913)
TARİH:
- Kosova Zaferi-Ankara Hezimeti (1912-1913)
FELSEFE:
- Teracim-i Felasife (1899-1900)
Fatma Aliye Hanım Kitapları - Eserleri
- Refet
- Levayih-i Hayat
- Muhadarat (Fazıla)
- Udî
- Hayal ve Hakikat
- Nisvan-ı İslam
- Osmanlı'da Kadın
- Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı
- Enin
- İslam Kadınları
- İstila-yı İslam
- İslamda Kadının Gerçek Yeri
- Tedkîk-i Ecsâm
- Kosova Zaferi Ankara Hezimeti
Fatma Aliye Hanım Alıntıları - Sözleri
- " Allah'ın emrine uymayan ve yasaklarından çekinmeyenler günahkâr olurlar ve yarın ceza gününde azabı hak ederler. Fakat yine Müslümandırlar. Sonuçta cennetin nimetlerine ulaşırlar. Cenabı Hak dilerse affeder,dilerse günahı kadar azap ettikten sonra,yine cennete dâhil eder. Allah ile kul arasına girilmez. Müslümanlar günahlarını affettirmek için Hıristiyanların kiliseye gitmeye mecbur oldukları gibi mutlaka camiye gitmeye mecbur değildirler. Tövbe ve istiğfar edecek oldukları hâlde bir köşeye çekilip Cenabı Hak'a yalvarırlar. Allah'tan başkasına sırlarını açıklamaya mecbur olmazlar. " (Osmanlı'da Kadın)
- “”Edeceğim yemini tutabileceğimden emin olmaksızın nasıl yemin ederim? O halde daha büyük fenalıkta bulunmuş olmaz mıyım?” (Udî)
- Şu "seviyorum " kelimesi ne acayip bir kelimedir ! Ne çok söylenirse söylensin eskimez ! Anlamını yitirmez ! Modası geçmez ! Bir bedbahtın saadetine, bir aşığın felaketine sebep olabilir. Kimini canına kıydırır, kimini mutluluk içinde yaşatır. Nice defalar yalan yere söylenmiş, sahtekarların işine yaramış, nice masumların baştan çıkarılmasına hizmet etmiş, binlerce vaadin yerini tutmuş da hala bu söze itibar ediliyor. Her yerde söylenip duruyor ! Hala bir aşığın yüzünü güldürüyor. Bir bedbahtı bahtiyar ediyor. Her gün, her an ve her dakika bir yerlerde etkisini gösteriyor !.. (Muhadarat (Fazıla))
- ... bence sevmek için sevilecek adamın sevilmeye layık olması gerekir. (Levayih-i Hayat)
- Felaket insanı pişirir. Sıkıntı, insanı vaktinden evvel kocaltır. (Muhadarat (Fazıla))
- (...) Fransızcayı da kesb-i malumat için değil alafranga olmak maksadıyla öğrenmişler ve ahkâm-ı şeriyyeden bihaber oldukları gibi âdât-ı milliyelerini de terk ederek tamamıyla alafranga yaşamakta bulunduklarından bunlar ile görüşmek Beyoğlu'ndaki Frenk familyalarıyla konuşmak gibi olacağı cihetle kendilerinden hiçbir şey öğrenilemez. (Nisvan-ı İslam)
- Gözler kalbin tercümanıdır. (Osmanlı'da Kadın)
- “Şimdiye kadar hep âşıkların halini tarif ile vakit geçirilmiş aşk hakkındaki tarif ve tetkik ne kadar ihmal olunmuş bilir misin?” (Udî)
- Ağızdan çok yalanlarda çıkar. Fakat gözler sahtekârlık edemez. Ağız yalan söylerken gözlere bakılacak olursa gerçek anlaşılır. (Osmanlı'da Kadın)
- Güzellik şansla, talihle karşılaştırılamaz, güzel olan herkes şanslı olmuyor ki.. (Muhadarat (Fazıla))
- Sevmek için evet Mehabe, bence sevmek için sevilecek adamın sevilmeye layık olması gerekir. (Levayih-i Hayat)
- "Yârin bize bir selamı yok mu? İnsafın o yerde namı yok mu?" (Hayal ve Hakikat)
- Başkalarının giydiği kirli bir elbiseyi, insan olanın üzerine geçirmesi kabil olabilir mi ? (Muhadarat (Fazıla))
- “Onu tabiat kendi kendine hissettirir. Teneffüs eylediği hava nüfuz ettirir, nesim ta derununa üfler.” (Udî)
- "Zevçlerinin muhabbetleriyle iftihar edecek kadınlar varsa onlar da İslam kadınlarıdır Madam." (Nisvan-ı İslam)
- İnsanlar arzu ve niyetlerini istedikleri gibi düzenlerler... (Muhadarat (Fazıla))
- Hiçbir sözüm yoktur. Hiçbir sözümden caymıyorum ki. Ayıplanayım. (Hayal ve Hakikat)
- Kötü tecrübeler insanı pişi rir, olgunlaştırır. Sıkıntı, dert insanı çabuk yaşlandırır. (Muhadarat (Fazıla))
- Zira birbirleriyle aşk ve sevda ile tezevvüç edenler miyanında altı ay, bir sene sonra o aşktan kendilerinde eser kalmayanlar epeyce çoktur. (Nisvan-ı İslam)
- Başlarına çöken heves belasını aşk sanarak birçok delilik yapan ne kadar zavallı gençler vardır. O yanılgı , onları ana babalarını kırmak, baba ocağından firar ile ailesini terk etmek derecelerine kadar götürür. Bari sonra o zan kendilerini bırakmasa da pişmanlığın acı tesirini duymasalar. Lakın heyhat !!! Başta aşk sandıkları o yanılgıdan sonra o kadar ikrah ederler ki sonları bir dram olur. (Osmanlı'da Kadın)