O Pera'daki Hayalet - Orhan Duru Kitap özeti, konusu ve incelemesi
O Pera'daki Hayalet kimin eseri? O Pera'daki Hayalet kitabının yazarı kimdir? O Pera'daki Hayalet konusu ve anafikri nedir? O Pera'daki Hayalet kitabı ne anlatıyor? O Pera'daki Hayalet kitabının yazarı Orhan Duru kimdir? İşte O Pera'daki Hayalet kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Orhan Duru
Yazar: Sezer Duru
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789753634781
Sayfa Sayısı: 164
O Pera'daki Hayalet Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Oğuz İstanbul'da yaşadı. Oğuz bir dönemi yaşadı. İncecikti. Çeviriler yaptı, şiirler yazdı, dünyayı ve çevresini izledi. Hiçbir zaman bir evi, tek bir sandalyesi bile olmadı, Arkadaşlarının evinde kaldı. Birlikte yaşadığı insanlar hep övgüyle andılar onu... Üzerinde daima bir kitap bulundururdu. Kitaplığı olmadı ama güçlü bir belleği oldu. Bir bavulu bile yoktu, gerektiği zaman üzerindekileri değiştirmekle yetindi. Eşya almadı, eşya tamir ettirmedi, belki de bir tek mobilya mağazasına girmedi. Pasaport almadı, karı almadı, karı boşamadı, kimseyi gebe bırakmadı, resmi dairelere girip çıkmadı... Her şeyi hiçbir şey, hiçbir şeyi her şey olarak yaşadı... Hayalet Oğuz: yaşamını bir sanat yapıtı haline getirebilmiş ender insanlardan biri...
O Pera'daki Hayalet Alıntıları - Sözleri
- Hiç bulunmadığı bir sokağı düşünüyor herkes... Oğuz Alplaçin
- "Seni hayalinden tanıdım, varoluşuna bir türlü alışamıyorum!"
- “Bir düşü bölmek en olmayacak yerinden, siyah-beyaz Yastığın gölgesi yarı düşte, yarı değil”
- Hiçbir şeyi tam anlatmazdı. Anlatır gibi yapar, kenarından köşesinden dokunur ve orada bırakırdı. Onu dinleyenlerde herkesi tanıdığı, her şeyi bildiği izlenimini bırakırdı.
- “Metin Eloğlu’nun sergisine gitmiş bir resmini beğenmiş. Almaya kalkmış. Cebinde kaç parası var, çıkarmış. Kaparo olarak bırakmış onları, adını da resmin altına yazdırmış. Ne ki, bir daha uğramamış sergiye. Metin dert yanıp duruyordu rastladığı kişiye. Hem paranın gerisini ödeyip resmi almıyor, hem de satılmasını engelliyor, diyordu. Bir gün yakaladı Oğuz’u bir öfke bir hışımla.. “Ulan, resmin parasını getir, al” dedi. Oğuz o çelebi haliyle, gayet sakin “Alacam.” dedi. “Yalnız bekle biraz.. Hele resmi asabileceğim bir duvar bulayım.” Kendine ait bir duvarı bile olmadı ömründe...
- '...yoksulluğu ve hiç uzaklaşmadığı onuruyla muhalifler muhalifi bir entelektüeldi.''
- “Bir yıldızlı karadır bardaklarında şarap Yeşil esmer şişelerde kımıldar Sessizlikleri duvar olmuş dersin Susmalarıyla dağlar dize gelmiş”
- “Bir gece devriliyor üstümüze Karanlık yapılarca neon çizgilerle yırtık O martinikli ses kederle yumrukluyor bizi Eksik şafaklara kadar”
- “Hayalet Oğuz, her şeyi hiçbir şey, hiçbir şeyi de her şey olarak yaşadı. Üç ad var elimizde: Hayalet Oğuz, Oğuz Haluk ve Oğuz Alplaçin. Hangisiydi bunlardan be hangi kimliği gerçekti ? Bana öyle geliyor ki , edinmesi mümkün olabilecek herhangi bir kimliği edinmemek için çalıştı.”
- “Espri yapmak, haber toplamak için yaşıyor gibiydi. Bu benzersiz kişilik yapısı derin bir hayal kırıklığı üzerine mi kurulmuştu ? Bilmiyorum. Ama yaşamdan zevk alan, neşesi olan bir insandı da.”
- "Bu alım satım dünyasında" demişti " bir ötekinin yurtsuzu herkes evimi sırtımda gezdiriyorum bu yüzden."
- Kimseye baskı yapmadı, canlı ya da cansız hiçbir şeye malı gözüyle bakmadı.
O Pera'daki Hayalet İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Oğuz Haluk Alplaçinmiş meğersem o. Bir dergi yazısında Hayalet Oğuz’dan bahsedince anlamamıştım. Size ne okuyacağınız söyleyemem ama Hayalet Oğuz ile mutlaka tanışmalısınız. Onu anlatan en iyi kitap. Hayalet Oğuz karşınıza kitaplarda, senaryolarda, resimlerde illa ki bir yerlerde çıkar. Tezer Özlü anlatısında ya da Leyla Erbil öyküsünde. Yky’den çıkmış kitabı Sezer Duru ve Orhan Duru yazmış. Hayalet Oğuz’un yapıtları da var içinde. (Simurg)
arkadaşlarının hayalet oğuz olarak isimlendirdiği, 50'li yıllardan ölümüne dek(1975) türk edebiyatına, sinemasına katkı yapan oğuz haluk alplaçin'in hayatını barındıran kitap. sezer duru ve orhan duru tarafından hazırlanmış. kitap tezer özlü, leyla erbil, ferit edgü, cevap çapan, can yücel vb. birçok ismin onun hakkında yazdığı yazı ve şiirleri barındırıyor. ayrıca hayalet oğuz'un şiirleri, fotoğrafları filan da var. beyoğlu'nun bohem yaşamının en gözde ismi, sahiplenme karşıtı bir adam hayalet oğuz. üstündekilerden ibaret, bir de koltuğunun altında taşıdığı ingilizce sözlükten. günümüzden bakınca imkansız gelen bir yaşam biçimini yıllar boyunca benimsemiş, hiçbir şey almamış, kimseyle ciddi düşünmemiş, bir evi olmamış, hep sağda solda yaşamış ancak bu sırada birçok kitap çevirmiş bir adam. (gamby)
Kitabın Yazarı Orhan Duru Kimdir?
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nden mezun oldu. Mezuniyetten sonra bir süre aynı fakültede, asistan olarak görev yaptı. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra, bu görevinden uzaklaştırıldı. Bir süre veterinerlik yaptı. Gazeteciliği kendine meslek olarak seçti. Ulus, Cumhuriyet, Milliyet, Güneş ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. En son Interstar TV'de haber müdürlüğü yaptı. Bu görevden sonra, yazarlık yapmaya devam etti.
Yazar ve çevirmen yazar/sezer-duru 'nun eşidir.
Bir süre tedavi gördüğü Surp Agop Hastanesi'nde 25 Ocak 2009 saat 02.30'da vefat etti.
Orhan Duru ayrıca İngilizce science-fiction sözünü Türkçeye bilim-kurgu olarak tercüme eden, kullanan ve bu sözcüğü Türkçeye kazandıran kişidir. Bu kullanım daha sonra Türk Dil Kurumu tarafından resmileştirilmiştir.
Orhan Duru Kitapları - Eserleri
- O Pera'daki Hayalet
- Bırakılmış Biri
- Durgun ve İşsiz
- Ağır İşçiler
- Yoksullar Geliyor
- Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yılları
- Denge Uzmanı
- Sarmal
- Öykü Yazmanın Sırları
- Küp
- Az Roman
- Bir Büyülü Ortamda
- Ecevit'in Çilesi
- Mavi Gezi
- Ferit Edgü - Yüksel Arslan'a Gençlik Mektupları 1957-72
- Şişe
- Fırtına
- Boğultu
- Roman Medyadan Önce Gelir
- Şişe
- İstanbulin
- Hormonlu Kafalar
- Yeni ve Sert Öyküler
- Tango Geceleri
- Öykü Yazmanın Sırları
- 27 Mayıs Günlükleri
Orhan Duru Alıntıları - Sözleri
- Gidip gelme bir ölüm verin beye. (Bırakılmış Biri)
- "Çılgınlık bu!." dedi Tolon..."Çılgınlık bu... Şirket'le savaşamazsınız. Ellerinde her çeşit silah var. Nükleer silahlar, bakteriolojik silahlar, zehirli gazların en öldürücüleri. Hiçbir şey yapamayız." Güldü Anuk. "Bir şey unutuyorsun. Şirket'in askerleri, orduları kimlerden oluşuyor? Yoksul çocuklarından... Sen de öyle değil misin? Kökenini yadsıyacak mısın? Şirket'in o korkunç öldürücü silahlarını kim kullanacak? Kim yönlendirecek onları? Bunların hepsi düşünüldü. Yoksullar saldırıya geçtiğinde tüm kuzeyde yaşam duracak. Ya Yalvaç'ın safına geçecekler ya da yok olacaklar.." (Yoksullar Geliyor)
- Bir yakınma ülkesi bu yerler. Herkes yakınıyor. Herkes ağlıyor trahomlu gözlerle ya da yaşlar yuvarlanıyor şark çıbanı izi olan yüzlerin üzerinden. (Küp)
- "Kadın olmayan yerde tarih olmaz. Tarih olmayan yerde de kadın olmaz." (Ağır İşçiler)
- Ama en ilgi çekeni Dostoyevski gene de. Dostoyevski içinde birikenleri yazıyordu, belki de onun için böyle. Hem sonra hiçbir çıkar yol olmadığını da seziyordu. (Ferit Edgü - Yüksel Arslan'a Gençlik Mektupları 1957-72)
- Ama ben bir insanım. Bu nedenle direniyorum. Bundan doğal ne olabilir? (Bir Büyülü Ortamda)
- " Bu dünya iğrenç yalanlarla ve sömürmelerle dolu bir dünya..." (Ağır İşçiler)
- Bugün ayakta kalabiliyorsak bu Varoluşçu bir eylemdir ancak. (Öykü Yazmanın Sırları)
- Tek yol var. Kaosa dönmek. Yani her şeyin başlangıcına. (Öykü Yazmanın Sırları)
- ... Roma dönemi geçti barış içinde, Roma barışına uygun olarak ve bir yandan soyularak. Çünkü daha o tarihte bulmuşlardı Romalıların, barış içinde sömürü yolunu... (Mavi Gezi)
- Bir düşün bu insanların namaz kıldıklarını. Bu asık yüzle. Ne acıklı görünüş. (Bırakılmış Biri)
- Düşsüz yaşanmaz. Öyle derler. Her zaman düş gördüğümüzü, gördüğümüz düşü unuttuğumuzu, unuttuğumuz için bir daha anımsamadığımızı, anımsamadığımız için düş görmediğimizi sandığımızı söylerler. Oysa sorun böyle basit bir biçimde açıklanabilecek gibi değil. Belki bir abuk, subuklama. Kendi kendine söylenme. Derin bir içlem kapsamında, bilincimin derinliklerinde biliyorum ki, bir süre, uzunca bir süre, iki üç ay, belki daha uzun bir süre hiç düş görmedim. Beynimin düş katmanları çalışmadı ve durdum. Öylece durdum kazık gibi, duyarsız ve tepkisiz. Niye böyle oldu? (Tango Geceleri)
- ... şunu iyice biliyorum ki, bu toplulukta yaşamam için hayvanlaşmam, budalaca zeki olmam gerekecek. (Bırakılmış Biri)
- "Buz gibiyiz artık. Hiçbir şey şaşırtmıyor ulusumuzu." (Durgun ve İşsiz)
- Dünyanın sırrını çözdüğünü sananlardan çok çekti insanlık . (Öykü Yazmanın Sırları)
- Bakmayın,siz bizim böyle oturduğumuza.Derya dediğin uyur uyur uyanır... (Bırakılmış Biri)
- İçimde taş gibi bir sıkıntı vardır. Onu nasıl dağıtacağımı bilmem. (Bırakılmış Biri)
- "Üslup kendi anadilinde kekeme olmaktır." (Öykü Yazmanın Sırları)
- Yorgundu belki de. Yaşam savaşının yorgunluğu. Ne hırs vardı içinde ne de doğayı yenme tutkusu, ne de üstünlüğü doğanın öteki yaratıklarına kanıtlama istemi artık. (Şişe)
- Likyalılar geri çekilirken kentin demir parmaklıklı kapısı kapandığından Ksanthoslulardan bir bölümü dışarıda kaldı ve kılıçtan geçirildi Roma askerlerince. Bu olay üzerine Ksanthoslular çılgın biçimde ölüm duygusuna kapıldılar. Ya da kızgınlıkları olağanüstü bir düzeye ulaştı. Başladılar kendi evlerini yakmaya, önlerine ne gelirse ateşe vermeye. Öylesine ileri gittiler ki, özgür ya da köle, çoluk çocuk tüm Ksanthoslular kapıldı bu çılgınlığa. Kendilerini surlardan aşağı atanlar görüldü. Romalılar, Ksanthoslulara engel olmaya çalıştılar ancak bu kendini yok etme tutkusu bulaşmıştı herkese. (Mavi Gezi)