Ölesiye Yaşamak - Erich Maria Remarque Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ölesiye Yaşamak kimin eseri? Ölesiye Yaşamak kitabının yazarı kimdir? Ölesiye Yaşamak konusu ve anafikri nedir? Ölesiye Yaşamak kitabı ne anlatıyor? Ölesiye Yaşamak PDF indirme linki var mı? Ölesiye Yaşamak kitabının yazarı Erich Maria Remarque kimdir? İşte Ölesiye Yaşamak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Erich Maria Remarque
Çevirmen: Esat Nermi Erendor
Orijinal Adı: Der schwarze Obelisk
Yayın Evi: Oda Yayınları
İSBN: 9789753850220
Sayfa Sayısı: 435
Ölesiye Yaşamak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Dünya barışı! Bu konuda şimdiye dek hiçbir zaman çağımızdakinden daha çok laf edilmemiş, bu uğurda hiçbir zaman da bu kadar az çaba harcanmamıştır.
Yüzyılımızdakinden, ilerleme, teknik, uygarlık yüzyılı denilen, halkın kitle halinde bilgiye kavuşturulup kitle halinde bilgiye kavuşturulup kitle halinde öldürüldüğü yirminci yüzyıldakinden daha bol yalancı peygamber hiçbir çağda ortaya çıkmamış; dah çok yalan hiçbir çağda söylenmemiş; daha çok ölüm, daha çok yıkım olmamış ve daha çok gözyaşı dökülmemiştir.
Ölesiye Yaşamak Alıntıları - Sözleri
- Niçin insanların hepsi mutlu değil, Rudolf?" diye fısıldadı. "Bilmiyorum. Belki de Tanrının canı sıkılmasın diye." Isabelle hemen atıldı: "Hayır ,ondan değil." "Neden öyleyse?" "Tanrı korkuyor da ondan." "Korkuyor mu? Neden korkuyor?" "Herkes mutlu olsaydı, kimsenin Tanrıya ihtiyacı kalmazdı." Felaketler olduğu için "Tanrı var,"dedi. "Felaketler olduğu için insan Tanrıyı arar ve ona dua eder. O da bunun için felaketler yaratır." "Mutlu oldukları için Tanrıya dua eden insanlar da var." "Öyle mi?" İsabelle inanmayan bir edayla gülümsedi. "Onlar mutlulukları ellerinden gidecek diye korktukları için dua ederler. Korku her şeydir, Rudolf. Sen bunu bilmez misin?
- “İnsan yaşar sadece. Daha fazlasını sormak boşuna.”
- “Gerçekten bir şeyler öğrendiğimiz zaman, bunları kullanamayacak kadar yaşlanmış oluyoruz.”
Ölesiye Yaşamak İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Biri Adolf Hitler'in nihayeti olmayan bir savaşta ve kendi zevkleri uğruna milletine ne bıraktığını söyleseydi bu kitabı örnek olarak gösterirdim çünkü paranın beş değer etmediği bir yer düşünuyorsaniz aklınıza hemen Berlin gelebilir burda bir durup düşunmek lazım kasa kasa paranın olduğu hatta bazen bundan bille fazla paranız var ama siz bunu ısınmak için yakıyorsunuz ya da biraz et ve ekmek satın alacaksıniz karşılığında iki-üç el arabası para götürüyorsunuz her gün inip çıkan dolar fiyatlarıda cabası üstelik insanlar hâlâ savaşın yaralarını bile saramamışken.Ülke bu durumda böylece sürüklenip giden bir millet aklımda ise şu soru kendilerini nasıl bu kadar geliştirdiler ve dünyanın şuan en gelişmiş milletleri arasına girdiler.Bu fikir bende savaşların yakıp yıktığı gibi ondan sonrasında kendilerini geliştirebilmek için insanlara fırsat sunduğünuda gösterdi (Berna Ülütaş)
Bir asker ceketi içinde boğulup gitmiş çocukluklar...: Yıl 1923, Almanya’da Weimar Cumhuriyeti dönemi. Remarque’ın kaleminden 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Almanya’da, Hitler’in yavaş yavaş sesini duyurmaya başladığı dönemdeyiz şimdi. Savaşın ardından imzalanan Versailles anlaşmasının sert yaptırımları sonucu Almanya büyük bedeller ödemiş ve ekonomik olarak çökmenin eşiğine gelmiştir. Alman markının tüm ülke para birimleri karşısında çılgınca değer kaybettiği ve devletin sürekli borçlanmak zorunda kaldığı bu dönem sabit gelirlileri vururken tüccarlara ve faizcilere gün doğmuştur. İşte bu nedenle ülkenin okumuş çocukları bürokratlar ve memurlar, askerler, savaş gazileri, emekliler, dul ve yetimler enflasyon altında inim inim inlerken; tüccarlar, karaborsacılar ve faizle borç verenler altın dönemlerini yaşamaktadırlar. Dönemi hayalinizde daha iyi canlandırabilmeniz için şu alıntıyı paylaşmalıyım: “Burada her şey huzur verici, her şey yerli yerindeydi. Doların bir günde yirmi bin Mark fırlamış olması kimsenin umurunda değildi.” Ya da şu bilgiyi vermeliyim: Enflasyon o kadar hızlı artmaktadır ki, ay başında alınan maaşın daha ayın ortası gelmeden bir hükmü kalmaz, zira fiyatlar gün içinde birkaç kez değişmektedir. İşte bu nedenle şirketler çalışanlarına günde iki kez maaş ödemesi yaparlar ve yarım saatlik kısa molalar da verirler ki bu sürede insancıklar koşup günlük ihtiyaçlarını -fiyatları daha da artmadan- alabilsinler. Hatta şu örnek belki daha da çarpıcı; eski marklar duvar kağıdı olarak daha çok işe yarar, zira paranın ederi artık duvar kağıdı fiyatından da düşüktür. Kahramanımız Ludwig Bodmer 1. Dünya Savaşı’nda cepheden döndükten sonra mezar taşları yapan bir firmada işe girmiş, şiire meraklı, 20’li yaşlarında bir gençtir (burada uzun bir parantez açacağım, zira bu kahramanımız Gunter Grass’ın “Soğanı Soyarken”de anlattığı kendi gençliğine çok benzer. Okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim; zira Grass da çok benzeri bir hayatı yaşar 2. Dünya Savaşı’nda cepheden döndüğünde. Remarque’ın Gunter Grass’tan haberdar olması mümkün değil, zira Grass bu anılarını ve geçmişte bir Nazi askeri olduğu bilgisini uzun süre sakladıktan sonra yanılmıyorsam 1990larda açıkladı ve epeyce tepki çekti. Ancak Remarque’ın hayali kahramanı ile benzerliği etkileyici; demek ki savaş sonrası Almanya’sında yaşananlar, kim olduğunuzdan ve birbirine çok yakın bu iki savaştan hangisini yaşadığınızdan bağımsız, toplumun belli bir kesimi için aynıdır. Yazarımızın ifadesi ile “zaman, namuslu gelirin, dürüstlüğün ve para biriktirmenin toptan yok oluş zamanı”dır). Bodmer'in çevresindeki insanlar; talihsiz cephe arkadaşları, şiir kulübünde bir araya gelen kasabanın sözde entellektüelleri, paraya para demeyen fırsatçı borsa simsarları, yeni yeni sesini çıkarmaya başlayan aşağılık Nazi sempatizanları, merhametli orospular, ahiretten ziyade günlük hayata -hem de herkesten daha fazla- bağlı din adamları ve nihayetinde hepsinden daha akıllı görünen tımarhanedeki deliler; ile biz de Almanya’nın o dönem günlük hayatına konuk oluruz. Grip, açlık ve kötü beslenme sonucu bozulan sağlık, toplumun direnme gücünü ve inancını yok etmektedir. Faşizm, savaştan sonra doğmuş, dolayısıyla savaş öncesi eskimiş ve yıkılmış imparatorluk dönemini görmemiş, ama toplumdaki umutsuzluğa isyan eden eğitimsiz ve amaçsız gençliğin omuzlarında adım adım yükselmektedir. İşte bu ortamda en zor ve en çarpıcı soruları akıl hastanesindeki İsabelle sorar kahramanımıza. Bu soruları ile romanın en bilge ve akıllı kişisidir o; zira toplum tümden delirmiştir; asıl tımarhane hastanenin dışıdır. Remarque’ın bu romanı gereğinden biraz uzun ve bazı yerlerde tekrarlı gelebilir; ben okurken böyle hissettim. Ancak bittiğinde bu tekdüzeliğin de bir amacı olduğunu hissediyorsunuz; zira dönemin ruhuna girebilmek belki de anca öyle mümkün. “çocuklukları bir asker ceketi içinde boğulup gitmiş” bir kuşağın onurunu koruyarak ayakta kalma savaşı çünkü bu. Yazarın son 2 sayfada hızlıca özetleyip geçiştiriverdiği yürek kanatan gerçeklerin de gösterdiği gibi maalesef“onur” ve “insanlık”ın değil “güç”ün kazandığı bir dünya burası. Ama önemli olan kimin kazandığı değil, herkes ölüyor nihayetinde. Bodmer’in yapmaya çalıştığı gibi, her şeye rağmen hayata tutunabilmek ve küçük olaylardan büyük mutluluklar yaratabilmek marifet. Yani haydi neşelenin, enseyi karartmadan son sürat yola devam:) (AkilliBidik)
I.Dünya Savaşı'nı kaybeden Almanya'nın ekonomik buhrana sürüklenişiyle beraber, ülke insanlarının her yönden değişimlerini Kroll ailesi ve çeşitli karakterlerin tahlilleri üzerinden anlatılan romanda, insanı sahiden 'ölesiye yaşamaya' teşvik eden bölümler vardı. Yaşama dair temellendirmeler, savaş sonrası insanların değişimleriyle birlikte kendi benliklerinde yarattıkları yeni karakterlerin, romandaki izdüşümlerini okumak keyifliydi. Ekonomik buhranla birlikte işsizliğin artışı ve Hitler dönemine giden süreçleri de çeşitli bölümlerde anlatan yazarın, hayata dair görüşlerini de Isabelle karakteri üzerinden okumak mümkün. Romandaki, benim neslimde, en çarpıcı bölüme gelirsek şayet, ekonomik buhranın sarsıcılığından bahsedilen bir paragrafta, bir adamın evinin duvarlarını Mark ile kaplaması ve duvar kağıdının Mark'tan daha pahalı oluşu anlatılıyordu. Yazarın dili bu romanda fazla akıcı olmasa da anlatımı güçlüydü. Öyle ki yazarın yarattığı karakterler üzerinden bir roman daha yazılabilirdi bence. Herkese iyi okumalar diliyorum. (Gülce Yılmaz)
Ölesiye Yaşamak PDF indirme linki var mı?
Erich Maria Remarque - Ölesiye Yaşamak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ölesiye Yaşamak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Erich Maria Remarque Kimdir?
Erich Paul Remark Osnabrück'te Roma kilisesine bağlı katolik bir ailenin içinde doğdu. Babası Peter Remark bir basımevi ustasıydı. Osnabrück arşivlerinde bulunan nüfus kayıtlarına göre 17.yy'da ihtilalde katoliklere yapılan baskılar yüzünden Fransa'dan göç etmişlerdi. Önceleri Remarque olan soyisimleri Alman imlasına göre Remark olmuştu. Bir süre Münster Üniversitesi'nde öğrenim gördü ama 18 yaşında birçok kez yara aldığı I. Dünya Savaşı'na katılmak zorunda kaldı. Savaştan sonra öğretmenlik, taşçılık ve Berlin'de bir tekerlek firması için test sürücülüğü yaptı.
1929'da, Remarque'nin savaşın mutlak kötülüğünü 19 yaşındaki bir askerin gözünden anlattığı, en ünlü eseri, "Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok" (Im Westen nichts Neues) yayımlandı. Bu kitabın ardından savaş zamanı ve sonrasını yalın ve duygusal bir dille gerçekçi bir şekilde anlattığı başka eserleri de yayımlandı.
1931'de İsviçre'ye yerleşti. 1933'te, Naziler eserlerini yaktılar ve yasakladılar. 1938'de Alman vatandaşlığından çıkarıldı ve 1939'da Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etti. Hollywood'da tanıştığı Paulette Goddard ile 1958 yılında evlendi.
72 yaşında Locarno, İsviçre'deki Saint Agnese kliniğinde aylarca acı çektiği anevrizmadan dolayı öldü.
--------Eserleri
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, (1929)
Dönüş Yolu, (1931)
Hayat Kıvılcımı, (1952)
Yaşamak Zamanı, Ölmek Zamanı, (1954)
Ölesiye Yaşamak, (1956)
İnsanları Seveceksin
Ana Baba Günleri
Üç Arkadaş
Lizbon'da Gece
Kara Dikilitaş
Zafer Takı
Cennetteki Gölgeler
Ufuktaki İstasyon
Vaat Edilmiş Ülke
Tanrı'nın Gözdesi Yoktur
Üç Yoldaş
Siyah Anıt
Erich Maria Remarque Kitapları - Eserleri
- Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli)
- Zəfər Tağı
- İnsanları Seveceksin
- Ölesiye Yaşamak
- Üç Arkadaş
- Dönüş Yolu
- Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı
- Tanrının Gözdesi Yok
- Lizbon’da Gece
- Hayat Kıvılcımı
- Cennetteki Gölgeler
- Batı Cephesi ve Dönüş Yolu
- Beni Sevdiğini Söyle
- Жизнь взаймы, или У неба любимчиков нет
- Sevmek ve Ölmek Zamanı
Erich Maria Remarque Alıntıları - Sözleri
- "..Yaşamayı sürdürebilecek gücü yeniden toplayabilmek için çabuk unutmasını bilmek gerekirdi.." (Hayat Kıvılcımı)
- "... mutsuzluk denilen şey günlük olaylardandır." (İnsanları Seveceksin)
- Kaçağız biz. Kendimizden kaçıyoruz. Hayatımızdan. On sekiz yaşında idik; dünyayı, hayatı sevmeye başlamıştık, sevdiğimiz bu şeylere kurşun sıkmak zorunda kaldık. Patlayan ilk mermiler kalbimize saplandı. Çalışma, çaba, ilerleme kapıları kapandı bize. Biz bunlara artık inanmıyoruz. (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))
- “Doğrulup kaçmak istiyoruz; hem de nereye olursa olsun.” (Batı Cephesi ve Dönüş Yolu)
- "Herkesin kafasının içinde kendine göre bir işkence odası var." (Tanrının Gözdesi Yok)
- Yanmak hiç bitmez ve insan yanar, yanar da yine ölmez. (Hayat Kıvılcımı)
- Konuşmak, ardında mutluluk varsa iyidir, insana kolay geliyorsa ve canlıysa, akıcıysa iyidir; ama insan mutsuzsa sözcükler gibi nabza göre şerbet veren ve her an yanlış anlaşılabilecek şeyler ne işe yarardı ki? Durumu daha da kötüleştirirdi, o kadar. (Dönüş Yolu)
- Umut etmek, sanıldığından çok daha acıklı bir sözcük... (Tanrının Gözdesi Yok)
- Sana öyle çok mektuplar yazdım ki! Hep sana mektup yazdım. Hem de kalemsiz, kağıtsız. (İnsanları Seveceksin)
- - Ömrün qısadır, bəs kimdir onu qısa edən? Onun qısalığını bilməyimizmi?! Bayırdakı pişiklər bilirmi ki, ömür qısadır? Bəs quşlar? Kəpənəklər? Onlar ömrü əbədi sayırlar. Bunu onlara heç kim deməyib! Bəs bizə niyə deyiblər? - Bunun min cavabı var. - Birini de! - Ömür əbədi olsaydı, dözülməz olardı. Həyatda bədbəxtlik xoşbəxtlikdən çoxdur. Bizə mərhəmət göstərilib ki, ömür uzun sürməsin.. (Lizbon’da Gece)
- İncəsənət hər kəsin çörəyi deyil. Onu başa düşmək, onun sehrinə əsir olmaq üçün fərqli bir düşüncənin, fərqli bir ürəyin sahibi olmaq lazımdır. (Üç Arkadaş)
- "Uğursuzluk, bulaşıcıdır." (Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı)
- "Söyleyecek çok şeyimiz var ve asla söylemeyeceğiz." (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))
- Gözyaşları yanaklarından aşağı akıyor. Silmek isterdim, fakat mendilim çok kirli. (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))
- Yeryüzünde en korkunç şeyin ne olduğunu bilir misiniz diye sorsam, ne derdiniz? Aramızda kalsın, ben söyleyeyim; sonunda insanın her şeye alışması… (İnsanları Seveceksin)
- Öldü getdi, birdən-birə, elə bil, heç sağ olmayıbmış. Ona baxdım və heç bir cavab tapmadım. Onu öldürdümmü, xoşbəxtmi etdim? Məni sevirdimi, yoxsa onun üçün lazım olanda dirəndiyi əl ağacımı idim? Cavab tapmıram. (Lizbon’da Gece)
- Mezarlık hayatla dolu idi. Boğuk kahkahalar, bağırmalar sis içinde yükseldiler. Bütün sıralar işgal edilmiş gibiydi. (Üç Arkadaş)
- “Hayata devam edebilecek kuvveti yeniden toplayabilmek için çabuk unutmayı bilmek gerekirdi.” (Hayat Kıvılcımı)
- "Ne garip! Gençliği bugüne dek hep bambaşka düşünmüştüm." (Yaşamak Zamanı Ölmek Zamanı)
- Hayaller geçiyor gözlerimin önünden, durmuyorlar, sadece gölge ve hatıra bunlar. (Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Ciltli))