Önce Çocuklar ve Kadınlar - Sunay Akın Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Önce Çocuklar ve Kadınlar kimin eseri? Önce Çocuklar ve Kadınlar kitabının yazarı kimdir? Önce Çocuklar ve Kadınlar konusu ve anafikri nedir? Önce Çocuklar ve Kadınlar kitabı ne anlatıyor? Önce Çocuklar ve Kadınlar kitabının yazarı Sunay Akın kimdir? İşte Önce Çocuklar ve Kadınlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Sunay Akın
Editör: Ruken Kızıler
Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9789944887625
Sayfa Sayısı: 282
Önce Çocuklar ve Kadınlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Önce Çocuklar ve Kadınlar mı? Önce Kadınlar ve Çocuklar mı? Ya da kimse bu gemiyi terk etmek istemez mi?
Sunay Akın tarihimizin kıymetli batıklarını: gemilerini, şairlerini, gezginlerini, aşıklarını vd. okurunu saran, sarmalayan üslubuyla adeta karaya çıkarıyor kaleme aldığı öykülerde. Bu kitabı okurken çalan çanları, acele içinde koşuşturup bağrışan miçoları ve hatta ayaklarınızı ıslatan dalgaları bile fark edemeyebilirsiniz…
Telaşa lüzum yok, bu gemi hiç batmaz!..
Önce Çocuklar ve Kadınlar Alıntıları - Sözleri
- Haydi ben geciktim, geç kaldım. Ya sendeki acele neydi?
- "Gemiler batarken denizin canı acır mı?.."
- "Baba, gemiler batarken denizin canı acır mı?.."
- Çalışma bizden üç büyük eksikliği, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır.
- Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden, Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
- "Dünyadaki en yalnız meslektir yazarlık."
- "Baba, gemiler batarken denizin canı acır mı ?"
- "..başka yerlere koşarmışsın, telaşın bambaşka imiş.."
- "Sen ey Türk istiklalinin koruyucusu, Sen ey ülkemizin geleceği, Ulusumuzun gözbebeği,"
- Kendi çocukluğunu sürekli yanında gezdirirdi Cemal Süreya...
- Halatlar sandalı denize indirirken, güvertede kalan babasına bakan bir çocuk, “Yunuslar ona yardım ederler, değil mi?” diye sorar annesine.
- Kar tanecikleri arasında Saçak altına sığınmış Göçmen kuşun Düşen beyaz tüyünü de Görebilmek İşte Sevmek!..
- "Sessizce batıyoruz.."
- "Kuşlar geliyor kuşlar, denizi yara yara ... "
Önce Çocuklar ve Kadınlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Sunay Akın klasiklerinden, Dünya'da ve Türkiye'de ki denizleri, okyanusları, gemiler, denizcileri ve denizaltı mürettebatının hikayelerini anlatan oldukça zevkli ve bilgilendirici bir kitap (Ömer Berke Öztürk)
"Baba, gemiler batarken denizin canı acır mı?..": 'Sevgili dost, bir kitabı okurken insanın canı acır mı?..' Acıdı... 9 yaşındaki Cahide ve Kaya. İkisi de 9 yaşında. Hani herkesin dünyasının renkli vakitleri; cıvıl cıvıl, parlak, rengarenk... Ama bu çocukların dünyası karanlık sulara gömüldü. Son saatlerinde gördükleri mavi renk yuttu ve siyaha götürdü onları. Mustafa Bal, 9 yaşındaki kızı Cahide'nin, "Babacığım bana ayakkabı al" diye yalvarmalarına daha fazla dayanamaz ve elinden tutarak İzmit'e doğru yola koyulur... 1958 yılının 1 Mart günü, Cahide, yeni ayakkabılarını bir an önce annesine gösterme isteğiyle, İzmit İskelesi'ne yanaşmakta olan Üsküdar vapurunu sabırsızlıkla izler. Kaya Sökmen de, ayakkabı almaya gittiği babasıyla birlikte boğularak ölen Cahide gibi 9 yaşındadır. İzmit Devlet Hastanesi'nde menenjit teşhisiyle tedavi gören Kaya, uzun süre ölümle pençeleşir. Sonunda doktorlar sevindirici haberi verirler Kaya'nın babasına: "Oğlun tehlikeyi atlattı. Pazartesi günü hastaneden çıkarabilirsin." Üsküdar vapuruna binerlerken, anne ve baba, aralarına aldıkları çocuğun iki elinden sıkıca tutmaktaydılar!.. Sadece çocuklar değil onlarca insanın dünyası kararıyor bu gemiler battığında. Adına türküler yazılan denizaltılarından taa Transatlantiğe kadar yazılı bu kitapta. NATO tarafından düzenlenen “Mavi Deniz” tatbikatı sonrası, yorgun bir şekilde dönüş yolundadır Dumlupınar denizaltısı. Tatbikatın yorgunluğu, eve dönüşün heyecanıyla yol alırken, bilmiyordu elbette gemide görevli 81 mürettebat, Nara Burnu açıklarında denizcilik tarihimizin en acı olaylarından birinin kahramanları olarak tarihe geçeceklerini. Nara Burnu, Çanakkale Boğazı'nın en derin, üst ve dip akıntılarının en sert olduğu bölgeydi. Bu sebeple boğazdan geçişler, denizciler için hep zorlu olurdu. Dumlupınar Denizaltısı'nın hazin öyküsü de bu sularda başlar. 1953 yılının 4 Nisan gecesi. Saatler 02:15'i göstermektedir. Dumlupınar Denizaltısı'na, İsveç bandıralı Naboland isimli yük gemisi çarpar ve denizaltı aldığı bu sert darbe ile birkaç dakika içinde boğazın serin sularına gömülür, 81 mürettebattan sadece 22 denizci sağ kalmış; onlar da torpido dairesine sığınmışlardır. İlk şaşkınlık ve panik havasının dağılmasıyla sağ kalan 22 denizci, kurtuluş umudu olarak yüzeye bir telefon şamandırası gönderir. şamandırada şu not yazmaktadır. “Dumlupınar Denizaltısı burada battı; kapağı açın ve irtibat kurun.” -Alo -Buyrun, ben Astsubay Selami -Nasılsınız? Kaç kişisiniz? -22 kişiyiz. Neredeyiz ? Ne oldu ? -Nara'dasınız geminiz battı. Endişelenmeyin Kurtaran yolda; sizi kurtaracağız -Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınızdan eminiz. Vatan Sağolsun. Dumlupınar'la beraber yolculuk eden İ. İnönü Denizaltısı olayı fark etmeden geçip gitmiş, olayı haber alınca hemen geri dönmüştür. İkinci komutan Üsteğmen Suat da onlara seslenerek teselli ve tembihlerde bulunur. Sonra durumu haber vermek üzere kıyıya döner ve rapor verdikten sonra dönüp bir konuşma daha yapar. - Alo... Dumlu... - Evet... Dumlu... - Selami, nasılsınız? - Efendim, hava biraz fenalaştı. - Morallerinizi bozmayın, o hava size iki gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin sakın. - Hepsi yatıyor. Sigara içmiyoruz. Işık da yok, karanlıktayız. - İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak. - Kullanmıyoruz zaten, birinin ışığı çok zayıfladı. Kurtaran, Kazadan ancak 10 saat sonra gelebilmiştir. Şamandıra kablosu kılavuz olarak kullanılacak; aşağıya bir Çan gönderilerek mahsur kalanlar kurtarılacak planı yapılır. Ancak Kurtaran gemisi manevra sırasında şamandıra kablosunu da kopartınca tüm umutlar kesilir. Artık kılavuzluk yapacak bir kablo da yoktur. Bunun üzerine dalgıçlar 11 dalış gerçekleştirir ama hiçbirinde Dumlupınar'a ulaşamazlar. 7 nisan günü Milli Savunma Bakanlığı son bir tebliğ yayınlar ve çalışmaların durdurulduğunu, artık hiçbir ümidin kalmadığını açıklar. “Artık konuşabilirler, türkü söyleyebilirler, hatta cigara bile içebilirlerdi...” Akgün Akova bir dizesinde şöyle tanımlar aşkı: "Aşk, en derin kuyumuza düşen keman." Dumlupınar'daki 81 denizaltıcı, son nefeslerini vermeden önce bir keman sesi duyarlar. Turhan Astsubay, cennetten kovulmayı göze alarak, hayattayken görev yaptığı Dumlupınar denizaltısındaki arkadaşlarının yanına gider ve onlara keman çalarak, aşk şarkılarını birlikte söylerler. Çoğumuzun duyduğu, izlediği Titanic Sunay Akın'ın kaleminden önce okyanusa sonra da kalbimize akar. Peynir yüklüydü Titanic. Bu yüzden "Peynir Gemisi" denilebilir ona. Tanrı'nın bile batıramayacağı söylenen ama lafla yürümeyen peynir gemisi! Battı ve beraberinde onca insanın hayatını batırdı. Titanic'te "birinci sınıf" yolcuların çoğu kurtarılırken, göçmenlerin cankurtaran sandallarına ulaşmaması için kapıların kapatıldığı bilinir. Kurtarma sandalındakiler, -2 derece olan ve sudaki tuz nedeniyle donmayan okyanusta yardım dileyenlerin sesini bastırmak için şarkı söylerler. Kapitalizmin kuralı olan insan ayrımının ezilen sınıf için ne anlama geldiği bir geminin batış anında su üstüne çıkar. Bu ayrımın kurbanlarından küçücük bir çocuğun cümlesi, okurken aniden içimizi ısıtır; "Halatlar sandalı denize indirirken, güvertede kalan babasına bakan çocuk, "Yunuslar ona yardım ederler, değil mi?" diye sorar annesine." Bu olayları bile edebiyatımızla bağdaştıran, birbirinden alakasız diyebileceğimiz kelimelerle sizi büyüleyen bir yazar - Sunay Akın. Antik acılar isimli kitabının girişi şöyle başlamaktadır: "Buzdağına çarptın mı bilmiyorum Ama Titanic Gibi oldu batışın Bir sen vardın çünkü Şiirin dört bacalı şairi" Daha bahsetmediğim onca olay ve kazalar... Kitaba devam ederken okyanusun bumbuz sularını hissedeceksiniz. Okurken can yeleklerinizi takmayı unutmayın! (ٌ₰‹‹D’opَaminٍ›› ٌ₰)
Her bölümü sanki Sunay Akın karşımdaymışta o anlatıyormuş gibi okumaktan kendimi alamadım. Gemicilikle alakalı enteresan hikayelerin anlatıldığı güzel bir kitap olmuş. Gemicilikle ilgili derken sadece gemicilik tarihi olduğunu sanmayın, mesela sinemada ilk maket gemi kullanımına kadar geniş bir perspektifte ele alınmış. Okumanızı tavsiye ederim. (Meltemnma)
Önce Çocuklar ve Kadınlar PDF indirme linki var mı?
Sunay Akın - Önce Çocuklar ve Kadınlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Önce Çocuklar ve Kadınlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Sunay Akın Kimdir?
Şükrü Sunay Akın (d. 12 Eylül 1962), şair, yazar, gazeteci, araştırmacı, tiyatro oyuncusu.
12 Eylül 1962 tarihinde Trabzon'un Maçka ilçesinde doğdu (bu yüzden 18 yaşından beri doğum gününü kutlamamaktadır). Ailesi, onun daha iyi eğitim görebilmesi için, 10 yaşındayken İstanbul'a taşındı. Lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizik Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu.
İlk şiirini, Meteoroloji Müdürlüğü'nde çalışan bir memurun kızına yazar. Henüz 9 yaşındadır. Kızın isminin baş harflerinin dizelerini oluşturduğu şiiri, evlerinin terasında bulunan odunluk kapısının iç kısmına yazar. Kız, balkona geldiğinde odunluğun kapısını açar mahsusçuktan!. Ama şiir kızın gözüne hiçbir zaman takılmaz. Sunay Akın yıllar sonra (ki bir şairdir artık) çocukluğunun geçtiği Trabzon'a gittiğinde, sert geçen bir kışta, içindeki odunlarla birlikte kapının da sökülüp yakıldığını öğrenir. Şairin ilk şiiri "hava muhalefeti" nedeniyle kayıptır!.. 1984 yılında yayınlanan ilk şiiri de bir sobanın içinde kütürdeyen odunu anlatır! İlk şiir kitabı 1989'da "Makiler" adıyla yayınlanır. Arkadaşlarıyla birlikte 1989'da Yeni Yaprak şiir dergisini ardından, 1990 yılında da Olmaz adlı şiir dergisini çıkardı. Adını Cemal Süreyya'nın koyduğu bu kitabı "Antik Acılar, Kaza Süsü, 62 Tavşanı" izler.
1987 yılında Halil Kocagöz Şiir Ödülü'nü Noktalı Virgül adlı dosyasıyla aldı. 1990 yılında ise Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'nü Makiler şiiri ile kazandı.
Anlık ilhamlara dayanan ve genellikle kısa olan şiirleri, Orhan Veli'nin şiirindeki bazı özelikleri günümüzde sürdüren bir yapıya sahiptir. Ayrıca, bu tür şiirlerde genellikle rastlanmayan, yumuşak, lirik bir tonu vardır. Şiirlerinde özellikle ince yergi ögelerini kullanmadaki rahatlığı ile dikkat çeker. Cemal Süreya'nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde, dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ders verdi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde 5 yıl boyunca hem ders verdi hem ders aldı. Bu deneyimin de yardımıyla, tek kişilik oyunlar hazırlayıp oynamaya başladı. Türkiye'nin çok sayıda merkezinde ve yurtdışında (Frankfurt, Nürnberg, Londra) sayısız kez tek kişilik oyunlarını sergiledi. Halen Sunay Bey Tarihi adlı gösterisini sunmaya devam etmektedir.
23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla, yıllardır hayalini kurduğu İstanbul Oyuncak Müzesi'ni Göztepe, İstanbul'da ailesine ait dört katlı tarihi bir konakta açtı. Müze, Türkiye'de türünün ilk ve tek örneği olup, Avrupa Konseyi'ne bağlı Avrupa Müze Forumu (European Museum Forum) tarafından verilmekte olan Avrupa Yılın Müzesi Ödülü'ne 2010 yılı için aday olmuştur.
TRT 2 ve CNN Türk'te "Stüdyo İstanbul", "İzler", "Akşama Doğru", "5N1K" gibi kültür sanat programları ve belgeseller hazırlayan ve bunlara katkıda bulunan Sunay Akın, TV8'de de "Gezgin Korkuluk" ve "Mahya Işıkları" adlı programları hazırlayıp sundu.
Yaşam Radyo, Radyo Kent ve Best FM'de radyo programları yaptı. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Müjdat Gezen Sanat Merkezinde öğretim görevlisi olarak ders verdi.[5] Atv'de Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu ve Nebil Özgentürk ile birlikte "Yaşamdan Dakikalar"da yer aldı. Skyturk360'ta "Hayat Deyince" programını sunmuştur.
Sunay Akın Kitapları - Eserleri
- Bir Çift Ayakkabı
- Geyikli Park
- Antik Acılar
- Ay Hırsızı
- İstanbul'da Bir Zürafa
- Kız Kulesi'ndeki Kızılderili
- Kırdığımız Oyuncaklar
- İstanbul'un Nazım Planı
- Onlar Hep Oradaydı
- Kalede 1 Başına
- Önce Çocuklar ve Kadınlar
- Tuncay Terzihanesi
- Ayçöreği ve Denizyıldızı
- Hayal Kahramanları
- Kule Canbazı
- Aslanlı Yol
- Kaza Süsü
- Makiler
- 62 Tavşanı
- Şiirli Yastık
- Çorap Kaçığı
- Şiir Cumhuriyeti
- Kırılan Canlar
- Veşaire...Veşaire...
- Şairler Matinesi
Sunay Akın Alıntıları - Sözleri
- "Çocukluklarını bütün bütün kaybedenler, bir daha çiçek açmak gücü bütün bütün yok olan kurumuş ağaç gibidirler. Tahtalarından maroken koltukları iskelet de yapılabilir, sobaya odun da olabilirler. Ancak bir damlacık çiçek vermezler bir daha!.." (Hayal Kahramanları)
- At eyersiz, insan eğersiz güzeldir. (İstanbul'da Bir Zürafa)
- “Merdiven çıkarken bir başkasının önüne geçmek,uğursuzluktur.Merdiven altından geçmeye kalkışmak da öyle.Bunun nedeni,merdivenlerin Tanrılara uzanan yollar olduğu inancıdır.” (Tuncay Terzihanesi)
- Anadolu'yu sömürüden kurtaran Mustafa Kemal Atatürk'ün "manevi mirasım" dediği bilim ve sanatın yolundan yürüyen beyaz kukuletalılar ile devrimlerini yok etmeye çalışan uzun boylu Gargamel arasındaki serüven Cumhuriyet tarihinde de devam etmektedir. (Hayal Kahramanları)
- “Bir müzik şövalyesidir her sokak çalgıcısı…İşsizliği,açlığı herkesin gözü önünde düelloya davet eden birer müzik şövalyesi!…” (Tuncay Terzihanesi)
- "Önünüz karanlık, farlarınızı yakınız." (Onlar Hep Oradaydı)
- "Bu ülke hepimizin ama esas siz gençlerin. Mücadeleden yılmak yok." Mustafa Kemal Atatürk (Şiirli Yastık)
- Hepimiz üşüyorduk... (Şiir Cumhuriyeti)
- Ters düşmesin diye yaşamın gerçeklerine şair olmasını istemez çocuğunun kitabı yalnızca başucunda masal okumak için eline alan bir anne (Çorap Kaçığı)
- Kadından şair olamayacağını iddia edenler, ilk aşk şiirinin bir kadın tarafından yazıldığını elbette bilmezler. (İstanbul'un Nazım Planı)
- Eşit olmadığı Söylenir insanların Aynı boyda olmayan Beş parmağı Gibi bir elin Oysa uzanır Nice yorgun Emekçinin dudağı Su dolu Avucuma Elimin Eşit olmayan Beş parmağının ucunu Getirince Biraraya (Şiir Cumhuriyeti)
- Artık dağdan dağa kaçmak istemiyorum; büyük bir antlaşma yapmak istiyorum. Taşlar eriyinceye dek tutacağım sözümü. (Kız Kulesi'ndeki Kızılderili)
- Aşırı derecede miyop olan ve gözlüğünü çıkardığı zaman "ileriyi" göremeyen Fenerbahçeli Orhan Menemencioğlu'nun lakabı "Vallah" idi. Vallah Orhan, ilk gece maçında sahaya çıkarken arkadaşlarını uyarır: "Topu bana atarken seslenin..." Kendisine pas atan arkadaşları "Orhaaan" diye bağırırken, sahada Adana şivesiyle şu ses duyulur: "Nirde?.. Nirde?.." (Ayçöreği ve Denizyıldızı)
- Değiştirilmesi önerilen ülke bayrağı Amerika Birleşik Devletleri'ninkidir. Değişimi öneren de ünlü romancı Mark Twain'den başkası değildir. Yazar şunları söyler: "Bayraktaki beyaz çizgileri siyaha boyayalım. Yıldızların yerine de kurukafa ile çapraz kemik amblemi koyalım." (Ayçöreği ve Denizyıldızı)
- Neden mi, onlara "Atatürk düşmanı" demeyeceğiz? Çünkü onlar Atatürk'ün düşmanı bile olamazlar! (Şiirli Yastık)
- Oyuncakları onun Yırtık kutuları Sarı hıyarları Ve küçük patlicanlardı. (Kırdığımız Oyuncaklar)
- Yoksul bir çocuk görsem Yağmur altında üşüyen Köprü olmak geçer Hiç değilse İçimden (Makiler)
- Heinrich Bünting'in Asya haritasında dikkatle bakmamız gereken yer, "Küçük Asya" olarak tanıttığı Anadolu'dur. Bu toprak parçasından gözümüzü ayıramayaşımızın nedeni Anadolu'nun Pegasus'un başı olarak çizilmesidir. Bu benzetme akılları elbette Nâzım Hikmet'in ünlü dizelerini getirir: Dört nala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket Bizim (Hayal Kahramanları)
- "Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin İstiklal." 'Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim ve en beğendiğim vecizeler işte bunlardır.' Mustafa Kemal Atatürk (Geyikli Park)
- Gitme kal demeni bekliyorum ama yalnızca rüzgar çekiştiriyor atkımı (62 Tavşanı)
Editör: Nasrettin Güneş