diorex

Ortakçılar - Talip Apaydın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ortakçılar kimin eseri? Ortakçılar kitabının yazarı kimdir? Ortakçılar konusu ve anafikri nedir? Ortakçılar kitabı ne anlatıyor? Ortakçılar PDF indirme linki var mı? Ortakçılar kitabının yazarı Talip Apaydın kimdir? İşte Ortakçılar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 06.04.2022 06:00
Ortakçılar - Talip Apaydın Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Talip Apaydın

Yayın Evi: Literatür Yayınları

İSBN: 9789750404283

Sayfa Sayısı: 167

Ortakçılar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Hasanoğlan Köy Enstitüsü son sınıf öğrencisi Sefer yaz tatilinde babasının ortakçı olarak çalıştığı Hasırlı Çiftliği’ne gider. Çiftlik sahibinin karısı uzaktan akrabasıdır Sefer’in. Israrlara dayanamayarak akrabasının evinde kalan Sefer, ne bu evde rahat eder ne de babası ile diğer ortakçıların yanında. Babası beylerle yakınlaşmasını, onların gözüne girmesini, böylece “büyük adam” olma yolunda ilerlemesini isterken, beylerin köylülere yaklaşımı son derece aşağılayıcıdır. Sefer, ortakçılar ile beylerin, ağaların dünyasını yakından görecek ve kendisi ile bu iki kesimin arasındaki kapanmaz uçurumu derinden hissedecektir.Köyünden, ocağından ayrılarak yabancıların toprağını ekip biçen, bunun karşılığında ürününü toprak sahibiyle paylaşmak zorunda kalan, efendilerin karşısında el pençe divan duran ortakçıların çileli yaşamının anlatıldığı Ortakçılar, belli bir kesimin Köy Enstitülerine bakış açısını ve enstitülerin kapanma aşamasına nasıl geldiğini de gözler önüne seriyor.

Ortakçılar Alıntıları - Sözleri

  • İçimde bir yer derin derin acıyordu.
  • "Dünyada ne iyi insanlar vardı. Bunlardan birisi de işte şu küçük istasyonda oturuyordu."
  • Neşesizdim nedense. Hiçbir şey hoşuma gitmiyordu. İçimde anlayamadığım bir burkulma vardı.
  • Sesinde, görüşlerini anlatışından iyi bildiğim, bana sıcak gelen bir taraf vardı ve hoşuma giderdi.
  • Beni nasıl bilirlerse bilsinler.
  • İçimde binip geldiğim trenin kımıltıları sallanıyordu hâlâ. Beni nereye götürüyordu bilmiyordum.
  • Başka bir yerde görüp tanısaydım onu.
  • İçimde bir yalnızlık duygusu vardı. Silkinip atmaya çalışıyordum da atamıyordum.
  • “Bir hatıram kalsın hiç değilse.”
  • Kendi işimizi yapmak için öğretmeni öğrencisi hep birlikte çalışırdık biz. Hem de öğreniyorduk. “Bir insan kendi ayakkabısını boyarsa boyacı mı olurdu.”
  • Bir tuhaf oldum. İçimde anlaşılmaz bir şeyler gezindi.
  • Ama anlayışında bir eksik taraf vardı ki, ben onu içimde hissediyordum da bir şey söyleyemiyordum.
  • “İnsanlar kendi gibi olanları severler oğlum.”
  • "Amele Yetiştiren Köy Enstitüleri..." İçimde bir yer derin derin acıyordu. Neden böyle söylüyorlardı durup dururken. Ne geçecekti ellerine? Anlamak zordu.
  • Günün birinde iyi öğretmen olsam bile babama beğendiremeyecektim kendimi.

Ortakçılar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz müdür?: Benim için çok kıymetli olan bu kitabın sayfasında bir inceleme göremeyince kolları sıvayıp birkaç satır eklemek zaruriyet oldu... Kitabın benim için önemi, bende büyük bir hatırayı saklıyor olmasından kaynaklanıyor... Talip Apaydın, rahmetli annemin Öğretmen okulundan hocası... O yüzden ben Talip Apaydın ismi ile ve onun kitaplarıyla çok erken yaşta tanıştım... Bu kitabını da ilk olarak orta okul yıllarında okumuşumdur yanlış hatırlamıyorsam. Yıllardır annemden bir hatıra olarak saklarım kitaplığımda... Geçen gün tekrar elime aldım, birkaç sayfa göz gezdireyim derken akşamına bitirdim yeniden bu güzel romanı... Roman 1964 yılının Şubat ayında basılmış... Annem o yıllarda öğretmen okulunda genç bir öğretmen adayı... Aynı yıl kitabı alıp hocasına imzalatmış... Yani başka bir ifadeyle elimdeki kitap tam 55 yaşında... Sizin için bendeki o ilk baskının birkaç fotoğrafını çektim; https://imgyukle.com/i/Vumv0S https://imgyukle.com/i/VumKDs https://imgyukle.com/i/VumUQt İkinci görselde Talip Apaydın'ın kendi cümlelerinden kısa hayat hikayesini de okuyabilirsiniz... İşte böyle bir hikayesi var Ortakçılar'ın benim hayatımda... Allah her ikisinin de mekanını cennet eylesin deyip bir kaç satır da kitap ve kitabın yazıldığı dönemle ilgili düşüncelerimi paylaşacağım sizinle... Talip Apaydın'ın romanları, köy romanı olarak adlandırdığımız türde romanlar... Kendisi Cumhuriyet'in en değerli projelerinden biri olan Köy Enstitüsü mezunu. Fakir Baykurt, Mahmut Makal gibi Türk edebiyatına onlarca yazar yetiştirmiş bir ekolün içinden geliyor. Nordavind özellikle yazar/Fakir-Baykurt incelemelerinde bu Köy Enstitüleri mevzusuna çokça değindi ve değerli bilgiler paylaştı. O yüzden ben o kısma fazla girmek istemiyorum. Ancak, kurulduğu günün üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen eğitim dünyamızda hala bu derece nitelikli, verimli ve her anlamda donanımlı insan yetiştiren başka bir eğitim kurumunun gelmediğini üzülerek tekrardan dile getirmeden geçemeyeceğim... Köy enstitüleri, sadece öğretmen yetiştirmekle kalmayan, bu öğretmenlerin mezun olduktan sonra görev alacakları köylerde hayata dokunan, toplumu eğiterek dönüştüren insanlar olmasını sağlayan ve böylelikle taşralarda aydınlık nesillerin tohumlarını atan nitelikte kurumlardı... Köy Enstitüsü'nde okuyan bir öğrenci, öğretmenlik mesleğinin gereği olan eğitimin yanında mutlaka bir müzik aleti çalmayı öğrenir (ki bu müzik aleti mandolindir), mütevazi bir yabancı dil eğitimi alır (İngilizce veya Fransızca), bunların da yanısıra köy yaşamında ona yardımcı olacak taş ustalığı, marangozluk, fırıncılık gibi başka bir zanaat daha öğrenir öyle mezun olurdu. Velhasıl, bu ülkedeki her güzel şey gibi onun da önünü kesip yok ettiler maalesef... Aradan 80 yıl geçti, biz hala arap saçına dönen eğitim sistemimiz için bir çıkış yolu arıyoruz... Tıpkı 60'lı yıllarda yok ettiğimiz yerli otomobilimizin yerine 60 yıl sonra yenisini yapmaya çabalamamız gibi... ------------------------- Her neyse, işte böyle bir dönemde yazılmış bu kitap da... Kitabın baş karakteri Sefer de mezun olmasına bir yıl kalan bir Köy Enstitüsü öğrencisi... Yazın çeltik tarlasında ortakçı olarak çalışan yaşlı babasını görmek ve ona yardım etmek için köye gidiyor. Tarlaların sahibi olan Hilmi beyin eşi Melahat, Sefer'in çok uzaktan bir akrabası... Sefer'in annesi genç yaşta vefat ediyor ve Melahat hanım, ondan bana yadigar diyerekten bu ziyaretinde Sefer'i kendi evinde misafir etmek istiyor... Sefer bu noktada ruhunu baskı altına alan bir ikilem yaşıyor. Bir yanda çeltik tarlasında çok zor şartlar altında çalışan babası, diğer yanda babasını bu zor şartlar altında çalıştıran Hilmi Beyin evi... Sefer tercihini babasından yana kullanmak istese de babası, ona kendi geleceği için 'beyin evinde' kalmasının daha doğru olacağını salık veriyor. Hatta baya ısrarcı oluyor bu konuda... Hal böyle olunca da Sefer'in yaşadığı ikilem ve ruh sıkışması roman boyunca artarak devam ediyor... Daha fazla detaya girmeden bu şekilde özetleyip gerisini okura bırakıyorum... Eğer köy romanı okumaktan keyif alıyorsanız, Ortakçılar'a sonuna kadar kefilim. Sefer'in yaşadığı ruh halleri, neredeyse aklınıza Peyami Safa'yı getirecek kadar ustalıkla anlatılıyor. Köylülerin 'ağa', 'bey' gibi emek sömürücülerine karşı öğrenilmiş çaresizlikleri; oğlu bir yıl sonra öğretmen olacak olmasına rağmen baba karakterinin hala geleceğini kurtarsın diye oğlunu beylerin, ağaların peşine takma sevdası; sahip oldukları, onları var eden toprakları küçümseyen ve her fırsatta her şeyi satıp İstanbul'a yerleşme veya yurt dışına gitme hayali kuran aklı havada bey oğulları ve bunun gibi köy yaşamının gerçeklerine dair daha pek çok ayrıntı romanın sayfalarını çevirdikçe ortaya çıkıyor ve okuru, günümüzde de benzerini yaşadığımız çok tanıdık bir atmosferin içine sürüklüyor... ----------------------- Son bir konuya daha değinerek satırlarımı sonlandıracağım sevgili 1k dostlarım... Günümüzde maalesef artık köy romanları yazılmıyor... Yazılıyorsa da benim haberim yok. Köy romanından kastım köyde geçen roman değil sadece, köyü anlatan, köy gerçeğiyle yüzleştiren romanlardan bahsediyorum... Artık köylerin hiçbir probleminin kalmadığını mı anlamalıyız bu işten? Belki Yaşar Kemallerin, Fakir Baykurtların, Talip Apaydınların yazdıkları köyler değişmiş, o köylerdeki beyler, ağalar gitmiş olabilir elbette... Ancak onların yerini yeni sorunlar, yeni ağalar, yeni beyler almadı mı? Köylünün elindeki yerli tohumu zorla alıp yerine hybrid veya GDO'lu tohumları dayatan kravatlı beyleri yazmayacak mı hiçkimse? Ya da köyün deresinin dibine zorla yapılmak istenen elektrik ve nükleer enerji santrallerini hiç mi dile getirmeyecekler? Verimli tarım arazilerinde maden arayan, ormanları yok edip siyanür arayan Kanadalı ağaları da mı yazmayacaklar? 21. yy'da, 2 yaşındaki Muharrem'in cansız bedenini çuvala koyup yağan karın kapattığı köy yollarını aşmaya çalışan babanın hikayesi gerçekten de kimsenin ilgisini çekmiyor mu artık? Çağdaş edebiyatımız köylerimizi neden bu kadar yok sayar, neden toprağın insanlarına bu kadar yabancılaşır anlamak çok güç gerçekten... İşe bu tarafından baktığımızda, kelle koltukta onca eser vermiş bu onurlu köy romancılarımıza olan saygım bir kat daha artıyor... Artık köy deyince aklına 'organik kahvaltı'dan başka bir şey gelmeyen bir neslin ferdi olarak içine düştüğümüz bu durumdan utanmak da bizim boynumuzun borcu olsun... Herkese keyifli okumalar dilerim... (Necip G.)

Ortakçılar (1964) / Talip Apaydın: Sefer adında Hasanoğlan Köy Enstitüsü son sınıf öğrencisinin bir bey çiftliğinde başından geçen hadiseler anlatılır. Olayların 1940’lı yıllarda geçtiği değerlendirilmektedir. Sefer yaz tatili için babasının ve köylülerinin ortakçı olarak çalıştığı başka bir köydeki Hasırlı Çiftliği’ne gelir. Köydeki tarım arazilerinin büyük kısmı bu çiftliğin sahibi Hilmi Bey’e aittir. Hilmi Bey, Sefer’in anne tarafından Melahat adındaki uzak bir akrabasının eşidir. Ailenin Ankara’da lise okuyan iki oğlu ile çiftlikte yaşayan Nebahat isminde genç bir kızı vardır. Melahat teyze uzak da olsa Sefer’i sever, onun çiftlikte yatıp kalkmasını ister. Bu sıra Sefer’in köylüleri arasında Sefer ile Nebahat’ın evleneceği dedikodusu çıkar. Aslında Sefer de kıza âşıktır. Öte yandan Sefer’in babası oğlunun “büyük adam” olmasını çok istemektedir. Ona göre bunun yolu da çiftlik sahiplerine kendisini beğendirmekten geçmektedir. Oysa Sefer böyle davranmayı kendine yediremez. Olaylar babanın istemediği bir şekilde sona erer. Romanda kırsal yoksulluk, köylü-bey çatışması, Köy Enstitüleri gibi temalar alınır. Olayda bir mülki idare amirinden bahsedilmez ancak mülki idare amirliğine dair algıya yer verilir. (ali doğan)

Okulların yaz tatiline girmesiyle babasının ortakçılık ettiği köye gelmesini haber veren bir mektup alır Hasanoğlan Öğretmen Okulu öğrencisi 3.sınıfta okuyan Sefer. Tren yolculuğunun sonra babasının yanına gitmek için yollara düşer.Yolun yarısında kendisi için gönderilen faytonla karşılaşır.Babası iyice yaşlanmıştır onun kendi barakasında kalmasını istemez çünkü o artık okumuş, efendi biri olduğu için beylerle oturup kalmalıdır.Sefer buna sıcak bakmasa da babasının ve çevrenin ısrarıyla razı olur.Onlardan ayrı dünyanın insanı olduğunun farkındadır. Anne tarafından akrabası olan Melahat hanım ve kocası Hilmi Beyin iki oğlu ve bir kızı vardır.Hilmi beyin oğulları Kemal futbol kulübünde oynar.Macit ise yurtdışında yaşamak arzusundadır,arazileri satıp Ankara'da yaşamak isterler.Melahat teyze paranın çarçur edileceğini, oğullarına güvenmediği için arazinin satışına karşı çıkar.En verimli topraklar Hilmi beyindir, köylüler bu topraklarda yarıcı olarak çalışırlar.Ağa,amir, patron konumundadır.Sefer'in mandolini başta eleştirilse de sonra beğeni görmeye baş lar.Hilmi Beyin oğulları Sefer'in kağıt oyunu bilmemesini, futbolla ilgili olmamasını tuhaf karşılarlar.Hilmi bey Köy Enstitülerine karşıdır.Sefer yalan yanlış konuşulmasına kızar ve bir daha uzak durur.Davetlerini geri çevirir.Asıl amaç yarın gittikleri yerlerde ışık olacak bu gençlerin köylüyü uyandırmasını engellemektir. Otlakçılar belli bir kesimin köy enstitülerine bakış açısını ve enstitülerin kapanma aşamasına nasıl geldiğini anlamak açısından önemli bir eser.. (Neslihan Koçak)

Ortakçılar PDF indirme linki var mı?

Talip Apaydın - Ortakçılar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ortakçılar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Talip Apaydın Kimdir?

Polatlı’ya bağlı Ömerler Köyü’nde doğdu. İlk eğitimini Beypazarı’nda yaptı. Daha sonra Çifteler Köy Enstitüsü (1943) ve Gazi Eğitim Enstitü­sü Müzik Bölümü’nü bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı.

Günümüz yazarlarındandır. İlk şiir ve hikâyelerini Köy Enstitüleri Dergisi’nde yayınladı (1945-1946). 1948-1950 yıl­ları arasında Yücel, Varlık, Edebiyat Dünyası, Fikirler, İme­ce, Yeni Ufuklar vs. gibi dergilerde çıkan hikâyelerinden sonra romancılığa başladı. Eserlerinin hemen hemen hep­sinde vaktiyle Köy Enstitüleri’nde benimsetilmiş köy anla­yışına uygun klişe anlayışı işier. Bu kitaplarda köy daima sefil ve sömürülmüştür. Köylü câhildir, hurafelere inanır. Müsbet hiçbir davranışları yoktur. Bu toplumda tak iyi in­san köy öğretmenidir. Öğretmen, köylüyü eğiterek modern ve taık hâle getirmeye uğraşır. Eserlerinde Yaşar Kemâl, Kemâl Tahirve Orhan Kemâl’in etkisi görülür.

Şiir kitabı: Susuzluk (1956).

Hikâye kitapları:

1. Ateş Dü­şünce (1967), 2. öte Yandaki Cennet (1972), 3. Koca Taş (1974), 4.0 Güzel İnsanlar (Çocuklar için hikâyeler, 1978), 5. Yolun Kıyısındaki Adam (1979), 6. Duvar Yazılan (1981), 7. Kökten Ankaralı (1981), 8. Yangın (Çocuklar için, 1981).

Ro­manları:

1. Sarı Traktör (1958), 2. Yarbükü (1959), 3. Emmtog-lu (1961), 4. Ortakçılar (1964, 1974), 5. Ferhat ile şirin (Halk için roman, 1965), 6. Toprağa Basınca (Çocuklar İçin, 1966), 7. Define (1972), 8. Yo* Duvar (1973), 9. Toz Duman İçinde (1974), 10. Tütün Yorgunu (1975), 11. Kente İndi Idris (1981), 12. Vatan Dediler (1981).

Hâtıraları:

1. Bozkırdaki Günler (1952), 2. Karanlığın Kuvveti (1967J.

Tiyatro eseri: Bir Yol (1966).

Radyo oyunu: 1. Yapılar Yapılırken, 2. Otobüs Yarışı (Basılmadı).

Talip Apaydın Kitapları - Eserleri

  • Köy Enstitüsü Yılları
  • Sarı Traktör
  • Tütün Yorgunu
  • Yarbükü
  • Toz Duman İçinde
  • Köylüler
  • Ortakçılar
  • Vatan Dediler - II
  • Yoz Davar
  • Define
  • Dağdaki Kaynak
  • Biz Varız
  • Akan Sulara Karşı
  • Kente İndi İdris
  • Elif Kızın Elleri
  • Öte Yakadaki Cennet
  • Emmioğlu
  • O Güzel İnsanlar
  • Koca Taş
  • Bir Yol
  • Toprağa Basınca
  • Merdiven
  • Yolun Kıyısındaki Adam
  • Bozkırda Günler
  • Karabasan
  • Duvar Yazarları
  • Öykülerle Çizgiler
  • Susuzluk
  • Hem Uzak Hem Yakın
  • Yangın

Talip Apaydın Alıntıları - Sözleri

  • Ne suç işledik de ceza çekiyoruz bu kadar? Hırsızlık yapanlar serbes geziyor baksana... Ula nasıl dünya bu? (Yoz Davar)
  • Tüm düşleri gerçekleşmişti sanki. Öyle heyecanlı konuşuyordu. (Dağdaki Kaynak)
  • Çalışmayan, hazır yiyen insan, iyi insan değildir. Efendilik de değildir. Eskidenmiş o. Şimdimi efendilik başka. Çalışan, bir iş yapan, çevresine yararlı olan insan değerlidir artık. (Köy Enstitüsü Yılları)
  • Ozanın dediği gibi,'Halka dahleylemek nemize, cümle vebal bizdedir.' (Tütün Yorgunu)
  • Koridorda dolaştı. Sağa sola bakındı. Padişahların camlı çerçeveli resimlerini asmışlardı. Koç burunlu, kulağı küpeli başı kavuklu padişahlar. Tüylü kaftanlar, allı güllü entariler... Hepsine teker teker baktı. «Ya halk? diye mırıldandı. Siz böylesiniz ama, halkınız nasıl? Halkınızı unutmuşsunuz. Halksız, bilimsiz bir devletin hükümdarlarısınız siz. Onun için, sonunuz iyi gelmemiş.» (Koca Taş)
  • «Böyle birisi olmak şimdi... Duymamak bilmemek. Düşünceyi bambaşka yönlere çevirip, asıl sorunların farkında olmamak... Olacak şey değil. İnsanlık dışı bir tutum. Başkalarının işine geliyor ama, kendimiz için kendi halkımız için gaflet, delâlet ve hatta hıyanet!...» (Koca Taş)
  • Halkımız mutlu olmadan hiçbirimiz mutlu olamayız dostum. Her şey yarım kalır, eksik kalır. (Tütün Yorgunu)
  • Ne vergi diye multezimler geliyor, ne hacılar hocalar tepemizde tuz dövüyor. Rahatladık doğrusu. (Köylüler)
  • -Nasıl sizin köy? -Güzel. Ormanlık. Hem de geniş çayırı var. -Orada olsak ne güzel top oynanır, değil mi? -Oynanır emme biz top bilmeyiz. Topumuz yok. -Siz ne oynarsınız? -Saklambaç oynarız. Ağaçlara çıkarız. Kuzu güderiz... (Dağdaki Kaynak)
  • Bana öyle gelirdi ki şu köyün evlerini, sokaklarını ip çekip yeniden kuralım, insanların kafası değişiverecek. Bu eğri büğrülük, bu plansızlık insanların kafasını bulandırmış, dolaştırmış. Göremez, anlayamaz etmiş. İyiyi kötüden ayırt edemez olmuşlar. Yılanın deri değiştirmesi gibi insanımızı bu ilkellikten birden alıp çıkarmak gerekiyor. (Akan Sulara Karşı)
  • İkide bir kesiyorlarmış elektrikleri. Okulunki de bir yıldır kesikmiş. Öğretmene demişler «nasıl olsa gece ders yapmıyorsun. Gündüz de ışığın gereği yok. Ama caminin ışıkları pırıl pırıl yanıyor. Hatta minareyi de ışıklandırmışlar bir güzel. (Karabasan)
  • Çalışan insanlara neden hakları olduğu değer verilmez? Gayret neden alkışlanmaz? Ben çalışan insandan daha aziz bir şey bilmiyorum. (Bozkırda Günler)
  • -Sıkma canını, geçici bunlar. Bir gün biz de oturacağız o güzel evlerde. Plânını da kendimiz yapacağız, birlikte... - Kendini avut sen. Hiçbir zaman oturamayız.Varsıllar için çalışacağız işte böyle. -Neden? Tanrı böyle mi yazmış? -Tanrı yazmamış ama başkaları yazmış. (Karabasan)
  • Düşmanı asla küçümsemeyin. (Vatan Dediler - II)
  • İçimde bir yalnızlık duygusu vardı. Silkinip atmaya çalışıyordum da atamıyordum. (Ortakçılar)
  • - Tahmin etsek ne olacaktı? Hem sorun bu değil. Sorun gerici politikanın tırmanışı ve yönetime el koyması. Bu önlenebilir miydi? Toplumun ekonomik yapısı bu düzende başka bir sonuç veremez. Halk uyanmadan, kendi çıkarlarına sahip çıkmadan yürütülen demokrasi böyle olur işte. Köy okulu bu duruma düşer. Yüksek öğretim, orta öğretim arap saçına döner. Ama geçecek bu, sürüp gidecek değil. Kendimizi dağıtmayalım. Üzülsek bile, umudumuzu kesmiyelim. Yahu Seyit, öyle diyorsun ama bu bir cinayet be! Nasıl yapılır bu? - Yaptılar. Demin kendin söyledin. Memleketi değiş tirmek istemiyenler egemen oldu. Ama düzelir, üzülme. Belki ileri sıçramak için bir geri çekilmedir bu. Ömrümüz varsa görürüz. Kalktılar, ağır ağır yürüdüler köye. İkisinin de içi doluydu. (Yolun Kıyısındaki Adam)
  • Kuşlarla, hayvanlarla dosttum. Sonsuz bir sessizlik içinde doğayla baş başa yaşardım. Kitaplarımı okurdum, ağaçlara tırmanırdım. Ormanda dolaşırdım. Kuşların sesini dinlerdim. Her çeşit kabalıklardan, küçüklüklerden uzak, mutlu bir dünyam olurdu. Yaşamak buydu bence. (Köy Enstitüsü Yılları)
  • MUHTAR: Gomunistmiş bu öğretmen. Öğretmenlerin çoğu gömunistmiş (Bir Yol)
  • Size bir şey soracağım abi, kendim çözemiyorum Geldiğimiz yerler belli, biz halk insanlarıyız. Çok açığımız var. Bazı okumuş bayan arkadaşlarla konuşurken bunu daha iyi anlıyorum. Kültürel boşluk... Herhangi bir konu üstünde fikir yürütebilmek. Yeterince yapamıyorum bunu. Cesaret edip, söz alıp konuşamıyorum. Siz ne önerirsiniz? «Anlıyorum, Çok haklısın. Hepimizde var bu. Aldığımız eğitim biçiminden geliyor. Önce iyi okumalıyız. Gazete dergi kitap... Eleştirici bir gözle, kendi düşüncemize uyuyor mu, uymuyor mu, irdeleyerek... Ben olsam bu konuda ne derdim diye kendimizi yoklayarak okumalıyız. Açık bir dünya görüşüne ulaştık mı, gerisi kolay. O bir ölçektir elimizde. Her konuyu o ölçekle tartarak kendi düşüncemizi üretebiliriz. Sonra her alanda konuşmak zorunluğu da yok. Bazı şeyler ilgilendirmeyebilir insanı. (Karabasan)
  • Sizde hiç Allah korkusu yok mu? (Yarbükü)

Yorum Yaz