diorex

Osmanlı Padişahları - Reşad Ekrem Koçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Osmanlı Padişahları kimin eseri? Osmanlı Padişahları kitabının yazarı kimdir? Osmanlı Padişahları konusu ve anafikri nedir? Osmanlı Padişahları kitabı ne anlatıyor? Osmanlı Padişahları PDF indirme linki var mı? Osmanlı Padişahları kitabının yazarı Reşad Ekrem Koçu kimdir? İşte Osmanlı Padişahları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 26.10.2022 05:00
Osmanlı Padişahları - Reşad Ekrem Koçu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Reşad Ekrem Koçu

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9786050928884

Sayfa Sayısı: 512

Osmanlı Padişahları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Osman Gazi’den Sultan Vahideddin’e yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na hükmeden anlı şanlı padişahlar…

Reşad Ekrem’in dilinde tarih gerçek hayattan daha canlı, daha güzel, daha büyülü…

Osman Gazi’den Sultan Vahideddin’e yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na hükmeden anlı şanlı padişahlar… Savaş meydanlarında, sefer yollarında, sarayda, kılıçla, zehirle, cellat eliyle biten saltanat hikâyeleri…

Reşad Ekrem Koçu Osmanlı Padişahları’nda tüm ihtişamları ve zaaflarıyla Osmanlı sultanlarını ete kemiğe büründürürken kısa bir imparatorluk tarihini de renkli üslubuyla okurlara sunuyor.

“Uzun yıllar öncesine dönüyorum ve Murat Reis’in Oğlu’nu okumaya başlıyorum. Büyük bir hayranlıkla okuduğum bu roman uçsuz bucaksız denizlerden geçip giderek bana Osmanlı tarihini sevdiriyor. Yazarı Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı tarihini ‘bugünde yaşatan’ mucizevi, görkemli bir yazar! Reşad Ekrem’in eşsiz eseriyle dostluğum artık hep sürecek, herhalde ölünceye kadar…” Selim İleri

“20. yüzyılın başında şehrin hüzünle yaraladığı ve şehrin hüzünlü ama tamamlanmamış bir imgesini yaratan o özel ruhlardan biridir Reşad Ekrem Koçu

Orhan Pamuk

Osmanlı Padişahları Alıntıları - Sözleri

  • Yürek sızlatan bir manzara ile karşılaştılar. Divan-ı Hümayun önünde beş tabut duruyordu. Sultan Murat beş erkek kardeşini boğdurtmuştu. Er kişi niyetine beş cenaze namazı daha kılındı. Tabutlar Bab-ı Hümayun'dan çıkınca İstanbul halkının teessürü o kadar şiddetli oldu... Masum şehzadeler de babalarının türbelerine defnedildiler.
  • Osman Gazi’nin ona son sözleri şu oldu; ‘Beni Bursa’da kaleiçinde Gümüşlü kümbet’e göm.Devletimizin taht şehri Bursa olacaktır.Seni iyi yetiştirdiğimi zannediyorum.Kılıcın son hayat demine kadar elinde olmalıdır.Adil ol,devlet adaletle durur.Ulema’ya hürmet et,asker ve mal ile gururlanma,dinimizin şanını koru.Tuttuğumuz yol kuru kavga yolu değildir.’
  • Sultan V. Murad'a ilk cinnet krizi Abdülaziz'in feci ölümünden bir gün sonra geldi; rivayet edildiğine göre merdivenden inip çıkarken yarıdan dönüyor, huzuruna giren nazırları kucaklayıp öpüyordu. Bir gün kendisini Yıldız Sarayı'ndaki Havuza attı, bir gün de ata ters bindi ve nihayet, "Kan istemem, padişahlık istemem" diye söylenmeye başladı. Geleneksel kılıç alayı merasimi yapılmamıştı, padişahın cinneti halktan gizlenemedi.
  • Abdülaziz'in horoz ve koç dövüştürme merakı ve galip gelen hayvanların boyunlarına elmas nişanlar taktığı rivayetleri saltanatının bu sonuncu devrine yakıştırılan şeylerdir.
  • Hamal, tellak, kayıkçı, salapurya cı, ırgat bekar uşaklarından, yeniçerilerden, sipahilerden sarhoş yakaladıklarını taş kayıklarına doldurdurttu, geceleyin ayaklarına taş bağlatarak denize attırdı. Şehir halkından sarhoşları da tersane gemilerinde küreye vurduttu. Padişaha karşı ayak takımında ve bilhassa yeniçerilerde sonsuz bir nefret uyandı.
  • Süleyman Paşa kolunda Şahin’i ile av’a çıktığı bir gün atının ayağı köstebek yuvasına girer ve atından düşerek başını taşa vurur ,ölür.
  • O gün 6.000 yeniçeri öldürüldü veya yakalanıp idam olundu. Padişah kuvvetlerinden ise 25 kişi yaralandı. Yeniçeriler Türkiye'nin her tarafında fermanlı oldu, iki ay içinde meydana çıkarılıp idam olunan yeniçeriler 20.000'i aştı. Bu isme karşı duyulan nefret o kadar büyüktü. Mezarlıklarda yeniçerilere ait kabir taşlarının başları kavuk ve üsküfleri dahi kırıldı.
  • Sultan İbrahim'in devrinde hakikat olan yolsuzluk, makam temini için rüşvet toplama, hısım ve akrabayı bir mansıpa kaydırmada dalkavuk kadınların devlet işlerine karışmasıdır; sancakbeyleri, valiler ve kadılar dama taşları gibi durmadan değiştirilmiş, herkes makamından emin olmadığı için verdiği rüşveti gittiği yerde halktan fazlasıyla çıkarmaya çalışmış, bu suretle memleketi zulüm kaplamıştır.
  • Çocuğu cellat eline vermedi ama mülk nizami için o on dört yaşındaki körpe delikanlının gözlerine mil çektirip dünyasını zindan etti.
  • Ey saba!.. Sultanıma zar ü perişan diyesin Gül yüzünsüz işi bülbül gibi efkan yesin.

Osmanlı Padişahları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İnanılmaz güzel bir kitap okudum. Böyle bir yazarla daha önce tanışmadığım için bir miktar pişmanlık ve tanıştığım için çok büyük mutluluk duyuyorum. Tarihe ilgim zaten vardı ancak daha önce hem bu kadar gerçek hem de bu kadar masalımsı bir şey okumamıştım. Arka kapakta yazdığı gibi Reşad Ekrem Koçu'nun dili gerçekten büyülü. Muhteşem naif bir anlatımı var. Yer yer inanılmaz yumuşak laf sokmaları var. Tebessüm ettirecek cümleleri var. Kitabın arka kısmında sözlük var. Ben bilmediklerimi internet aracılığıyla bulmuştum, sözlüğü çok geç fark ettim. Okumayı düşünenlere sözlük büyük yardımcı. Reşad Ekrem Koçu'yu bu kitabıyla tanıdım. Okurken diğer kitaplarını da sipariş verdim. Mutlaka devam edeceğim, mutlaka! (Ceren Çetinkaya)

OSMANLI PADİŞAHLARI ve BULANIK TARİHİMİZLE İLGİLİ BİR İNCELEME: Reşat Ekrem Koçu bu kitabında Osmanlı padişahları ve onların dönemlerindeki önemli hadiselerin bir özetini veriyor. Yıldırım Bayezid’e kadar Osmanlı’da henüz kardeşin kardeşi, babanın evladı, evladın babayı katletmesi gibi, akıl, vicdan ve yürek dayanmaz hadiselere pek rastlanmaz. Fakat ele geçirilen toprak, para pul, köle, cariye dolayısıyla da devletin gücü arttıkça kan, haksızlıklar, hukuksuzluklar da artacaktı. Bayezid, hele de Fatih’ten sonra, gücü yetenin gücünün yettiğini boğazladığı, boğdurduğu bir devlet terörü dönemi başlar. Burada bunları uzun uzun anlatmak yerine en övülen ve övünülen padişahlardan biri olan Kanuni Sultan Süleyman'ın bir eşi, (Gülfem Hatun) iki oğlu, altı torunu ve iki vezirini boğdurduğu kayıtlardadır. Boğdurduğu şehzadelerin eşlerinden hamile olanların da taş bağlı çuvallara doldurulup Sarayburnu’ndan denize atılması kaidedir fakat bunların kaydı bile tutulmadığından, hamile olma ihtimalinden ötürü kaç cariyenin denize atıldığını bilmiyoruz. Osmanlı ve dinimizle pek övünürüz ama ne Osmanlı ne Selçuklu, ne de İslam tarihini doğru dürüst bilmeyiz. Tahta çıktığı gün, bir kısmı kundakta, 19 kardeşini boğduran birisinin (III. Mehmet) ruh sağlığı yerinde olabilir, sağlıklı ve doğru kararlar alabilir, adaletle hükmedebilir mi? Elbette edemez ve edemedi de. Onun için 300 yıldır geri gidişi durduramadık ve sömürge rejimlerinin bile kat kat gerisinde, mutsuz insanlar ülkesi olduk. Sanılır ki, devlette kuvvetler ayrılığı ilkesi işler, hukuka, adalete riayet edilirse bundan halk istifade eder, iktidar sahipleri ise zarar görür. Hâlbuki tam tersine, tarihe baktığımızda, tiran ve diktatörler zorbalıklarının bedelini çoğunlukla canlarıyla ödemişlerdir. Bu kıymetli çalışmada da görüyoruz ki, adalete dayalı bir sistemle yönetilmeyen ülkelerde hiç kimsenin can, mal, ırz, namus emniyeti yoktur ama en ağır bedelleri ödeyenler, yine hanedan ve saray çevresidir. Zira bir kediyi, fareyi bile çok sıkıştırırsanız, onların canlarını korumak için canavara kestiklerini görürsünüz. İşte bunun için bizim tarihimiz hep kan ve gözyaşı dolu. Ve bu yüzden, Babai isyanlarından, Celali İsyanlarına, Kürt ayaklanmalarına, anarşi, terör, darbe hadiselerine kadar bir beladan diğerine savrulur dururuz. Bunları bilmeyelim, balık hafızalı olalım, günübirlik yaşayalım diye okuyan, yazan, düşünen, bir görüş, bir fikir sahibi olan, haksızlığa boyun eğmeyen herkesi zindanlara atıyor, darağacına, suikastlara uğratıyor, kitabı bombadan bile daha tehlikeli sayıyoruz. Anadolu insanının en büyük beddualarından biri de ‘Osmanlı’ya vezir olasın’ demekmiş. Şimdi malınıza mülkünüze el konulması, hukuksuzluğa, zulme maruz kalmak, hapse atılmak, bir cinayete kurban gitmek için vezir olmaya gerek kalmadı. Bütün bunlar için, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanız yeter de artar bile. Ne zaman bir İslam, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi okuyacak olsam huzurum kaçar, mideme kramplar girer ve günlerce uyuyamam. Çünkü bizim tarihimiz baştan sonra kan, gözyaşı, haksızlık, hukuksuzluk, kaba kuvvet ve adaletsizliklerle doludur. Neden böyle diye baktığımızda ise, bizde iktidarı ele geçiren, devleti kendi mülkü olarak gördüğü gibi, devletin bütün kurumlarını, hatta tek tek vatandaşları da hakimiyeti altına almak ister., Atatürk ve Cumhuriyet’le bu duruma bir son vermek mümkün olduğu halde, tam tersine Atatürk, iki yüz yıllık Osmanlı aydınlanma ve demokrasi mücadelesini de tersine çevirmiş, aynı günümüzde olduğu gibi çok partili hayattan, tek parti-tek adam rejimine geçmiştir. SONUÇ OLARAK: Bu kitapla İnce Memed’i birlikte okudum ve gördüm ki, meğer hepimizin cehaleti farklı farklıymış ve öğrenmenin olduğu gibi, cahilliğin de sonu yokmuş... Zira İnce Memed’i okumadan o kadar cahilmişim ki, cahil olduğumdan bile habersizmişim. Sümer, Babil, Asur, Mısır, Roma, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an, Anadolu doğası ve en önemlisi de insanı tanımak, anlamak için de İnce Memed’i okumak gerekir deseler, güler geçerdim ama maalesef öyleymiş. Bunca ağır bedeller ödemelerine, kan, gözyaşı ve onca isyanlara rağmen neden bütün Türk İslam devletlerinin yöneticileri, devlet terörüne başvurmak yerine adalet ve hukuka dayalı bir yönetime yanaşmaz, sorusunun cevabı da meğer İnce Memed’de gizliymiş. İşte Yaşar Kemal bu ölümsüz eserinde bizdeki bu bitmez tükenmez kavga ve kargaşayı şöyle açıklıyor. “O istese koca Çukurova'nın bütün toprağını alabilir, bir tanesi karşısına dikilip de ne yapıyorsun Bey, diyemezdi. Dağlarda eşkıyaların dolaşması, düzenin bozuk olması onun işine yarıyor. Arif Saim Bey gibi kurtlara bulanık hava gerek. Bulanık hava yoksa Arif Saim Bey gibi güçlü kurtlar bulanık hava yaratırlar.” (İnce Memed, Cilt 2 – Sayfa 318) Evet, kurtlara bulanık hava gerektiği için, sadece Osmanlı değil bütün Türk İslam tarihinin tamamı bulanık, hatta zifiri karanlıktır. Kitabın tek olumsuz tarafı ise Koçu, Osmanlı tarihinin beğenmediği yerlerini görmezden gelme, süsleme, cilalama, örtme yoluna gitmemiş ama bütün tarihçi ve siyasetçilerimiz gibi, o da iyilikleri padişahlardan bilirken, kötülükler ve olumsuzlukları ise, padişahın çevresine yükleme kurnazlığını tercih etmiş. Okuyarak kalın. (Halil Korkmaz)

Reşad Ekrem Koçuyu ilk Defa Okumama Rağmen, Çok Eleştireceğim..Çünkü Tarihle ilgili Olunca kitap Bir Tarihçinin Kaynaklarına bakmak bizim ilk İşimiz olur. Lakin Burada Kaynak Göstermeden Padişahları Sapık mı yapmadı? İçki Müptelası mı yapmadı ? Entrika dolu Sahneler ve daha nicesi .He, Hakkını vereyim Sultan İbrahim'in Deli olmadığını asabi olduğunu ilk Yazanlardan Reşad Ekrem. Bence Tenkitli Okuyabilecekseniz okuyun Lakin Sakın Padişahları Böyle Düşünmeyin Dizi vari Bir Kitap Söylemesi Benden. (imran içen)

Osmanlı Padişahları PDF indirme linki var mı?

Reşad Ekrem Koçu - Osmanlı Padişahları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Osmanlı Padişahları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Reşad Ekrem Koçu Kimdir?

Tarihi konularda yazdığı fıkra, roman, hikâye ve incelemeleriyle ve en önemli yapıtı İstanbul Ansiklopedisi'yle tanınmaktadır. 1905'te İstanbul'da doğan Koçu, Bursa Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü'nü 1931 tarihinde bitirdi. Aynı fakültede asistan oldu, ancak, 1933 Üniversite Reformunda hocası Ahmet Refik Altınay'la beraber üniversiteden ayrıldı. Alman, Kuleli, Pertevniyal ve Vefa liselerinde tarih öğretmenliği yaptı. Reşad Ekrem Koçu 6 Temmuz 1975'te İstanbul'da öldü.

Öğretmenliği sırasında Tarihten Sesler gibi çeşitli dergi ve gazetelerde şiir, hikâye ve çocuk romanları, Osmanlı döneminin ilginç olaylarını ve kişilerini öyküleştirdiği Forsa Halil (1962), Patrona Halil (1967), Erkek Kızlar (1962) ve Haşmetli Yosmalar (1962) gibi kitaplar yazdı. Evliya Çelebi Seyahatnamesinin (1943-1967, 6 cilt) bazı bölümlerini bugünkü dile aktardı. Türk Giyim, Kuşam ve Süsleme Sözlüğü (1967) ise alanında yapılmış ilk önemli çalışmadır. Reşad Ekrem Koçu'nun en önemli ve büyük yapıtı, İstanbul'u her yönüyle ayrıntılı biçimde anlatan İstanbul Ansiklopedisi olarak kabul edilir. Bu ansiklopedinin ilk baskısı 1944-1951 Aba-Bahadir Sokağı maddeleri ve ikinci baskısı 1958-1971 yayımlandı ve 11'inci ciltte 7076 sayfaya ulaşarak "Gökçınar" makalesinde yarım kaldı. Koçu'nun diğer kitapları arasında Osmanlı Padişahları (1960) ile Eski İstanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri (1947) ve 2 ciltlik Kösem Sultan sayılabilir.

Reşad Ekrem Koçu Kitapları - Eserleri

  • Tarihimizde Garip Vakalar
  • Yeniçeriler
  • Kızlarağasının Piçi
  • Kösem Sultan
  • Fatih Sultan Mehmed
  • Osmanlı Padişahları
  • Aşk Yolunda İstanbul'da Neler Olmuş
  • Eski İstanbul'da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri
  • Tarihimizde Kahramanlar
  • Topkapı Sarayı
  • Patrona Halil
  • Kabakçı Mustafa
  • Forsa Halil
  • Erkek Kızlar
  • Osmanlı Tarihinin Panoraması
  • Haşmetli Yosmalar Osmanlı Tarihinde Yasaklar
  • Esircibaşı
  • Kafes Arkası Günahkarları
  • Cevahirli Hanım Sultan
  • Aşık Şair ve Padişahlar
  • Tarihte İstanbul Esnafı
  • Dağ Padişahları
  • Hatice Sultan ile Ressam Melling
  • Haydut Aşkları
  • Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü
  • Türk Zaferleri
  • İstanbul Tulumbacıları
  • Taçlı Fahişeler
  • Selçuk Tarihi
  • Ahmed Rasim - Ahmed Refik

Reşad Ekrem Koçu Alıntıları - Sözleri

  • Bir kere bir akıl çelindi mi üst yanı kolaydır. (Kafes Arkası Günahkarları)
  • Alemdar Mustafa Paşa'nın İstanbul'a girdikten sonra yaptığı işler Vaka-yi Selimiye denilen 1807 Mayıs İhtilali'ne kuvvetle bağlıdır. (Kabakçı Mustafa)
  • Bir gün yeni harp hazırlığının nereye karşı olduğunu soran bir ordu kadısına; "Efendi! Eğer sakalımın tellerinden bir tanesi tasavvurlarımı bilseydi onu koparır ve yakardır!" demişti.. (Fatih Sultan Mehmed)
  • Mayaları aynı çamurdan insanlar çabuk anlaşırlar, ilk tanıştıkları gün kırk yıllık dost kadar yaklaşırlar. (Cevahirli Hanım Sultan)
  • Bütün tebaasının malı ve canı iki dudağı arasında çıkacak emre bağlı padişahlar, askeri ihtilallerde öyle bir acze düşmüşlerdir ki, yüzlerine karşı pervasızca hitaptan ve hatta hakaretten çekinilmemiştir. (Topkapı Sarayı)
  • Abdülaziz'in horoz ve koç dövüştürme merakı ve galip gelen hayvanların boyunlarına elmas nişanlar taktığı rivayetleri saltanatının bu sonuncu devrine yakıştırılan şeylerdir. (Osmanlı Padişahları)
  • Gidenler devlet hazinesini soymuştu, gelenler hazinede bir şey bulamadıkları için gidenlerin terekesini yağmaladılar. (Yeniçeriler)
  • Eski berberler aynı zamanda sünnetçi, dişçi ve hacamatçıydı;kellik, uyuz, sıraca, egzama gibi cilt hastalıklarına da ilaçlar, merhemler yapardı,çeşitli ihtisas sahibi mütetabbiptiler. (Tarihte İstanbul Esnafı)
  • “Bir yeniçeriye de bir gün, - Nizamıcedid olur musun? diye sormuşlar. - Vallah billah Moskof olurum, Nizamıcedid olmam!.. demiş.” (Yeniçeriler)
  • "Şimâlden, cenuptan, şarktan ve garptan, İstanbul'a esen bütün rüzgârlar, fitne ve fesat tohumları saçıyordu." (Esircibaşı)
  • Sarayın odun ambarı 16. asırda bir cinayete sahne olmuştu. 17. asır ortasında ise tarihi bir idam fermanının tatbik edildiği yer oldu. Sultan IV. Murad zamanında asrın büyük şairi, Türk hiciv edebiyatının büyük üstadı Nef'î, bu padişahın gazabına uğrayarak burada idam olundu. ... Şairin cesedi Saray-ı Hümayun'un deniz kenarındaki Balıkhane Kapısı önünden denize atıldı. (Topkapı Sarayı)
  • Bütün bu suları, merhemleri, tozları hazırlamak için bazen 14 yaşında bir erkek çocuğu beyni, bir küçük kızcağızın kalbi lazım geliyordu. Evinin fırınında ve bahçesinin muhtelif yerlerinde, 2.000'den fazla yakılarak öldürülmüş çocuk iskeleti buldular!.. (Haşmetli Yosmalar Osmanlı Tarihinde Yasaklar)
  • Büyük İtalyan edibi Edmondo de Amicis de (1846-1908) İstanbul Seyahatnamesi'nde İstanbul esnafından bahsederken şunları yazıyor : Türklerle pazarlık etmeyin "Rum, müşteriyi seslenip çağırır, eliyle koluyla işaretler yaparak davet eder ;Ermeni, biraz daha temkinlidir;Yahudi, malının fiyatını kulağa fısıldayarak arz eder;Türk'e gelince, sessiz, müşterisini sadece bakışlarıyla çağırır. Bir Türk'e söylediği fiyat için, sakın, 'Biraz aşağı olmaz mı?' diye pazarlığa girişmeyin, bunu kendisine bir hakaret sayar ve 'Ben hırsız mıyım ki önce sizden hakkım olmayan fahiş bir para isteyeyim ve sonra pazarlığa girişeyim!..' der. " (Tarihte İstanbul Esnafı)
  • Halk denilen esrarengiz kitlenin içinde kulakların asla duyamayacağı ve gözlerin hiç göremeyeceği kim bilir ne garip ve acayip şeyler oluyordu? (Erkek Kızlar)
  • Sultan İbrahim'in devrinde hakikat olan yolsuzluk, makam temini için rüşvet toplama, hısım ve akrabayı bir mansıpa kaydırmada dalkavuk kadınların devlet işlerine karışmasıdır; sancakbeyleri, valiler ve kadılar dama taşları gibi durmadan değiştirilmiş, herkes makamından emin olmadığı için verdiği rüşveti gittiği yerde halktan fazlasıyla çıkarmaya çalışmış, bu suretle memleketi zulüm kaplamıştır. (Osmanlı Padişahları)
  • "Şu dünyada garip kaldım. " (Kafes Arkası Günahkarları)
  • "Bencillik gütme, *müstebit olma. Adalet tarlasını bilgi sapanı ile sür ve **meşveret tohumunu ek. Bir an evvel bitip yeşermesi içinde durmadan gözyaşlarınla sula" *zorba, baskıcı **danışma, istişare, görüş paylaşımı (Dağ Padişahları)
  • Abbasi halifelerinden Filozof Memun, "İnsan üç çeşittir" diyor, "Bir kısmı gıda gibi her zaman ve her yerde lazımdır. Bir kısmı deva gibidir, yerinde ve zamamnda lazımdır, bir kısmı da illet gibidir, Allah bizi onlardan korusun!.." (Patrona Halil)
  • Bu hezele guruhunun (Patrona Halil ve peşinden giden ayaktaşlar) kıyamını, Lale Devri'nde İbrahim Paşa ve yâranının sefahat ve lüksüne karşı toplum ıstırabından doğmuş bir hareket gibi göstermek, bizce çok hatalıdır. Patrona ile ayaktaşlarının acı hayat hikâyesini yazar ve onların hakiki simalarını göstermeye çalışırken yukarıdaki satırları, işte bunun için yazdık Halkın ve esnafın bin türlü şikâyeti, vergiler, para ayarsızlığı, toplumu kızdıran himayeler de, lale merakı ve helva sohbeti gibi, Lale Devri'nden evvel de vardı, sonra da devam etti. Kaldı ki, karşısında hırslı muhalifleri ve düşmanları bulunamayan bir iktidar, Türkiye tarihinde değil, cihan tarihinde görülmez. (Patrona Halil)
  • Oğullar ataya yürek yağıdır. Oğulun iyisi gamı dağıtır, Oğlu kim atanın hemsazı olsa Safalı bağı, bostan bağıdır. Oğlu kim dua alup makbul olsa Atanın devleti, yüzü akıdır. (Fatih Sultan Mehmed)

Yorum Yaz