diorex
sampiyon

Otomatik Piyano - Kurt Vonnegut Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Otomatik Piyano kimin eseri? Otomatik Piyano kitabının yazarı kimdir? Otomatik Piyano konusu ve anafikri nedir? Otomatik Piyano kitabı ne anlatıyor? Otomatik Piyano PDF indirme linki var mı? Otomatik Piyano kitabının yazarı Kurt Vonnegut kimdir? İşte Otomatik Piyano kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 22.06.2022 02:00
Otomatik Piyano - Kurt Vonnegut Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Kurt Vonnegut

Çevirmen: İrma Dolanoğlu

Orijinal Adı: Player Piano

Yayın Evi: April Yayıncılık

İSBN: 9786056842665

Sayfa Sayısı: 376

Otomatik Piyano Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

III. Dünya Savaşı sürerken, Amerikalı müdürler ve mühendisler, hiç insan emeği kullanmadan üretim yapmanın yollarını geliştirdiler. Bu yöntem o kadar kazançlıydı ki, savaş bittikten sonra da aynı minval üzre devam etmekte bir sakınca görmediler. Bir tek sorun vardı; o da savaş bittiğine göre artık bir işi gücü kalmayan insanlar ne yapacaktı? Herkes işsizlik sigortasından parasını alıyordu (tüketecek kimse olmazsa üretimin ne anlamı olurdu ki zaten?), sorun burada değildi. Sorun insanların yaşamak için bir amaca, kendilerini anlamlı ve gerekli hissedecekleri bir meşgaleye ihtiyaç duymalarındaydı. Yeni sistem tam da bunu esirgiyordu onlardan.

"'Bu şarkıyı senin şerefine çaldım, Doktor,' diye bağırdı, Rudy gürültüyü bastırarak. 'Bitene kadar bekle.' Rudy, antika enstrüman sanki en son teknoloji harikasıymış gibi davranıyor, heyecanla inip kalkan tuşların ardından seçilebilen müzik kalıplarını gösteriyordu: titremeleri, bütün tuşların akordiyon gibi hareket etmesini ve bas tuşların ağır ağır, düzenli inip kalkışlarını. 'Bak, şu ikisinin inip kalktığını gördün mü Doktor! Tıpkı bir adam çalıyormuş gibi. Şunlara bak!'

Müzik tam beş sentlik bir eğlence sunmuş havasıyla birden sustu. Rudy hala bağırıyordu: 'İnsan bir tuhaf oluyor değil mi Doktor, şu tuşların inip kalktığını seyrederken? Sanki bir hayalet oturmuş yüreğini döküyor gibi.'"

Otomatik Piyano Alıntıları - Sözleri

  • "Bu dünyadaki en mutsuz kişilerden bazıları en akıllı olanlardır ."
  • Gerçek, birinin canını yakmadan söylenemez.
  • Ne kadar akıllıysan, o kadar iyisin. Eskiden, ne kadar zenginsen o kadar iyisin derlerdi. Takdir edersiniz ki, ikisi de bunlara sahip olmayanların kolay kolay kabullenemeyeceği bir şey.
  • "Kehanet nankör şeydir; tarih, bugünden geriye bakıldığında feci kördüğümlerin gayet mantıklı çözümleri olduğunu bize göstermiştir hep."
  • “Toplumla değil , Tanrı’nın insana verdiği şekliyle Dünya’yla muhatap olmak istiyordu. “
  • "Aklımdan geçenleri benden iyi biliyor diyorum ."
  • Şafaktan önce hep kapkaranlık olur ve her gecenin sonunda bir gündüz gelir.
  • "Anlamayanlar için dilimi, değersizler için kalbimi yormadığım günden beri mutluyum."
  • Kadınlar erkeklerin hissetmediği şeyleri içgüdüyle hissederler.
  • Dünyanın biraz gülmeye ihtiyacı da yok değil, ama birini güldürmek için başka birine zarar vermek bence hiç doğru değil.
  • "...Sevgi, şefkat ve genelde genç ve toy aşıklara mahsus başka kelimeler. Bu eşcinsellikten kaynaklanmıyordu; çoğu erkeğin kendilerine bir an için bile homo gözüyle bakılmasından müthiş korktuğu bir çağda, disiplinsiz bir adamın ilkel dostluk ifadeleriydi bunlar."
  • "Bir deliliğin içinde ,vurulursun ,vurursun."
  • Yanlış bir yola saptıktan sonra geriye doğru atılan bir adım, doğru yolda atılmış bir adım demektir.
  • İnsanlığın başlıca işi insan olmayı başarmaktır," dedi Paul, "makinelere, kurumlara ve sistemlere birer ek olarak hizmet etmek değil.
  • "Bu şarkıyı senin şerefine çaldım,Doktor " diye bağırdı. ..

Otomatik Piyano İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Spoiler: Bir distopya düşünün: Her şey verimlilik, otomasyon ve maliyeti kısma üzerine kurulu bir dünya. Makinelerin sizden daha ekonomik olduğunu anladıklarında artık siz o mesleği yapamaz hale gelmişsiniz...Ya da düşünmeyin. Zaten buna benzer bir dünyadayız ve sizden daha onursuzca ve daha kölece çalışacak birini bulduklarında işsiz kalıyorsunuz. Robotu değil de insanı insana kırdırdılar. Yani bu distopyadan daha kötü bir dünyada yaşıyoruz ama incelemeye devam edelim. Yine bir distopya düşünün: Büyüme ve ilerleme uğruna insanların özsaygılarını kaybettiği, ülkenin mühendis ve müdürler ile diğerleri olarak ayrıldığı, kişilerin bir işe yarayabilme hakkının elinden alındığı bir dünya... Bunu da düşünmeyin zira ilerleme ve büyüme uğruna 8-10 saat çalışıp metrobüsle eve dönen, sermeyeye kurban edilmiş insanlarsınız. Yazarın distopyası bizim gerçeğimiz olmuş. Peki bu kitap farklı ne anlatıyor? Sanayi Devrimi ile basit kol emeği değersizleşti. Neticede bunu yapabilecek makineler vardı ve ciddi işsizlik oluştu. O dönem makine kırıcılar yani "ludistler" vardı. Kitap ise 2. Sanayi Devrimi kurgusu oluşturmuş ve bu senaryoda basit akıl değersizleşmiş. Neticede ortalama bir insanın düşünüp yapabileceği şeyleri makine yapabiliyorsa ortalama insana ne gerek var? Yani bu hikayede hem insanları ve makineleri yönetecek yaratıcı bir zekanız olmalı hem de bazı yetenekleriniz olmalı. IQ ölçen, yetenek sınavı yapan ve hata yapmayacağı düşünülen makineler çağı...Sınıf ayrımı çok keskin. Ülke 2'ye ayrılmış: Mühendis ve yöneticiler grubu ile sıradan insanların olduğu bölüm. İnsanlar açlıktan ölmüyor evet ama bir işe yarama hissinden uzaklaşan insanlar psikolojik yıkıma uğruyor. Zeki biri değilseniz zeki biriyle evlenmeniz de sizi sınıf atlatıyor. Bu nedenle çıkar amaçlı evliliklerin olduğu, duygusuz insanlarla dolu bir ortam var. Kişiler statülerine aşık. Paranızı neye harcamanız gerektiğini dahi makineler söylüyor. Seni seviyorum kelimesi bile otomatiğe bağlanmış şekilde çıkıyor ağızdan, tüm ruhtan yoksun olarak. Peki gelişmiş metalara sahip olan insanlar bu düzenden memnun mu yoksa ihtiyaçları olan şey insanlığın ruhu ve dayanışması mı? Elbette bu düzeni kabul etmeyen insanlar ayaklanıyorlar ancak bu devrim akılcılıktan ve planlamadan yoksun. Çünkü o ana kadar tüm işleri makinelerce yapılan insanlar makineleri kırdıklarında çizecekleri yolu kestiremiyorlar. İşe yarar hissedebilmek için ise ilk yaptıkları yine makinelere bağlı şekilde gerçekleşiyor. Eylemleri, işe yarar kabul ettikleri bazı makineleri tamir edip "tekrar özsaygı kazanabilmek" oluyor. Kafada sorular somanıza yardımcı olacak bir kitap. Okuyunuz efenim. (Yorgun demokrat)

Geleceği okuyan bir kitap olduğunu daha ilk sayfalarda anlıyorsunuz , İnsanlar arasındaki sınıf farkının derinleşmesini ve makinaların dünyayı ele geçirdiğini üzülerek okuyorsunuz ( geleceğimiz de bundan farklı değil. ) Bundan 50 yıl önce yazılmış ama sanki bugünü anlatıyor. Yazarı tebrik etmek lazım. Bu (Sezar Agustus Romulus)

1952 yılında yazılan bu distopya yazarın kendi sözleriyle “Konusunu, konusu güle oynaya Biz ’den araklanmış Cesur Yeni Dünya’dan güle oynaya arakladım,” … Distopyanın ortaya çıktığı 20. Yüzyıl ilk örnekleri olan Biz, Cesur Yeni Dünya, 1984’ün devam niteliğindedir. Savaşlarla gözünü açan 20. yüzyıl teknolojiyi ölümle birleştirmiştir. Savaş ile özdeşleşen teknoloji geleceğe dair tüm umutları yok etmiştir. Böyle bir ortamda distopyaların ortaya çıkışı kaçınılmazdır. Kriz dönemi ürünüdür. Yazarın hayatı da bu türde yazmasına itecek ölçüdedir. Kurt Vonnegut 1922 yılında İndianapolis şehrinde dünyaya gelmiştir. Biyokimya okuyan yazar ikinci dünya savaşı sırasında asker olarak göreve gönderilmiştir. Almanya’da savaş esiri olarak kalan Vonnegut, Dresden şehrinin müttefikler tarafından bombalanmasına şahit olmuştur. Bu olay Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından daha fazla ölüme yol açmıştır. Doğal olarak bundan etkilenerek yapıtlarına da bunu yansıtmıştır. Ütopya kelime anlamı olarak iyi yer anlamına gelirken distopya ise kelime anlamından ötürü gelen karşıtlık barındırır yani kötü yer anlamına gelir. Genel olarak yaşanılan çağın şartlarını en radikal uçlarına kadar götürerek okuyucuyu yaşadığı ortama yabancılaştırarak yaşanılanın farkına varılması amaçlanır. Eleştirel bir işlev barındırır. Eleştiri gözüyle yaşanılan dünyaya bakmak radikal uçlarını görmek aslında bir anlamda değiştirici gücü ortaya çıkarabilir. Otomatik Piyano kendi içerinde yabancılaştırma içeren bir distopya. Değiştirici bir güç olma yolunda devrim ile oluşturulan kötü yere, dünyaya karşı çıkılmaktadır. "BU KISIMDAN SONRA SPOİLER İÇERİR" Kaçınılması gereken dünya şu şekildedir: Üçüncü Dünya savaşının gerçekleşmesiyle oluşan güçlüklere karşı kalanlar tarafından teknoloji baz alınarak yeni bir yapı tesis edilmiştir. Bu yapı yeni bir üretim sitemidir, ikici sanayi devrimidir ve oluşturulan bu üretim insan gücüne ihtiyaç duymamaktadır. Üretim sistemindeki bu değişiklik tüm hayatı belirlemektedir. Kitap iki olay örgüsü üzerinden ilerlemektedir. Ana olarak bağlantı göreceğimiz mekân New York eyaletinin Ilium kentidir. Bu kent üç kısımdan oluşmaktadır. Ortasından nehir geçen kentin kuzeybatısında müdürler, mühendisler; kuzeydoğusunda makineler ve nehrin öteki tarafında halkın da çoğunluğunun yaşadığı yuva adıyla anılan bölge bulunmaktadır. Kitabın başında bulunan bu kent planlamasıyla insanlar arası hiyerarşik düzeni anlamaktayız. Savaş sonrası yeni düzenlenen yapıda insanlara zekâ testi uygulanmakta ve statüleri yapılan teste göre belirlenmektedir. Mühendis veya müdür olacak seviyede değil ise nehrin öbür tarafı olan yuvada yaşamak mecburiyetinde kalır. Mühendis, müdür gibi işlere sahip olamayacak olanlar ve makineler ile ekonomik olarak rekabet edemeyenler yeniden inşa ve ıslah kurumunu veya orduyu seçmek durumunda kalırlar. Kitabın birçok kısmında görüldüğü üzere bu işler bir tür sembolik anlam taşımaktadır. Çünkü anlam taşıyacak tüm işleri makineler insanlar yerine yapmaktadır. Olay örgüsünün bir tarafı bu kentte yaşayan ana karakter ve kentin en yetkin kişisi fabrikanın müdürü Paul Proteus üzerinden ilerlemektedir. Doktor Proteus oluşturulan sistem içerisinde en yüksek yetkilere sahip olmasına rağmen hayatından rahatsızlık duymaktadır. Sistemin çıkışında kurtarıcı İsa yerine koyulacak bu karakter, sistemin oluşturulmasına önayak olmuş adamın oğludur. Yazarın alışageldik ironi dilini buradan görebiliriz. Ayrı bir ayrıntı olarak Proteus soyadı “sık sık şekil değiştiren, bilgeliği için insanların danışmak istedikleri içine kapanık bir yunun tanrısı” anlamı taşımaktadır. Proteus yuvada yetişmiş Anita ile evlidir. Anita sürekli olarak işinde yükselmesi amaçlı onu baskılamaktadır ve kocasının statüsü ile kendini var edeceği düşüncesindedir. İşe gidip gelme ile sınırlı hayatı arkadaşı Ed Finnerty’nin gelişiyle ve işinde yükselme şansını karısının baskılarıyla elinde kaçırmama yolunda yaptıklarıyla değişikliklere uğrar. Sistemden kurtulma fikri ilk olarak Finnerty de ateşlenmiştir. Proteus’ tan daha yüksek bir statüdedir ve işinden ayrılarak sistemin içinden çıkmayı göze almıştır. Sistemi yıkma yolunda bir başkaldırı, devrim meydana getirilmeye çalışılır. Bu örgütlenme köprünün iki tarafındaki insanları da içerir. Fakat genel olarak yuva içerisinde çalışmalar yürütülür. Proteus, örgütlenmenin oluşturduğu hayalet gömlekliler derneğinin kurucusudur. Fakat kendisinin bundan haberi ancak devrim gerçekleşirken olur. Bir yandan işinde yükselme amaçlı üstleri için ajanlık yaparken diğer taraftan da hayalet gömlekliler derneği için ajanlık yapar. Arada kalmışlık içerisindedir. Aslında onun aldığı çiftlik eviyle doğadan, kendinden uzaklaşan insana geri dönmek isteğin de olduğunu görürüz. Teknolojinin insanı kendine yabancılaştırdığını hissetmekte ve kendini tanımak için doğaya geri dönmek istemektedir. Hümanist olarak Kurt Vonnegut için “insana saygı gösterilmesi ve insanın yaratıcı güçlerinin geliştirilmesi, onu gönençli ve özgür kılmayı, her türlü bakımdan yükseltmeyi amaçladığı” yönünde tahmin de bulunabiliriz. Bu bağlam da merkeze konulan teknolojiyi bu şekilde yıkma ile insanı olması gereken değere geri getirmeye çabalamıştır. Bu çabasın da başarıya ulaşılamamıştır. Yapılan devrim de insanlar tarihsel hataya bir kez daha düşmüşlerdir. 19. Yüzyılda gerçekleşen luddist anlayışını görürüz. Tüm hırsını makinelerden çıkarmak isteyen insanlar, olan hallerinin suçunu makineye yükleyen insanlar önünü arkasını düşünmede tüm makineleri yok etmeye başlamıştır. Öyle ki temel besin kaynağı olacak ekmek yapma makinesi de kargaşa içinde yok edilince hayalet gömlekliler derneği başındakiler yazarın da bir tezahürü olarak bir galibiyet elde edilemeyeceğini anlayarak; şehri çevreleyen ve teslim olmalarını bekleyen yöneticilere teslim olurlar. Kitabın bu kısmına Marx’ın yabancılaşma analiziyle de yaklaşılabilir. İnsani anlamın merkezine neyi yerleştireceği konusunda bir görüş sağlamaktadır. Yabancılaşma analizi esasen emekle -anlamlı bir hayatın merkezi olarak çalışmayla- başlar ve tamamlanır. Emek varoluşsal etkinliğe işaret eder yani yaptıkları ve yarattıklarına. Kişinin anlam kaynağı emek ve çalışma haline gelir ve çalışma kesintiye uğradığında işçi ciddi olarak zorlanır. Çalışmak esasen insanlara kendi evrenselliklerini geliştirmelerinde yardımcı olması gerekmektedir. İnsanlar bizzat kendi ürettikleri bir dünyada kendilerini tanıyabildiklerinde özgür ve mutlu olur, anlamlı bir hayat sürdürür. Kısacası çalışma, emek; benliğin, kişinin içsel bir varlığın uzantısıdır. Marx’ın bu anlayışının insanların çalışmaya, emeğe yabancılaşması Otomatik Piyano’nun dünyasında da söz konusudur. Yapılan sınırlı işler de sadece iş yapıyor görünümündedir. Proteus inşa ve ıslah kurumu işçilerini her gördüğünde aylak aylak dolaştıklarına dair bir tanımda bulunur çünkü yapılan işte bir anlam yoktur. Keynes’in devletin iş yaratmak için gerekirse çukur kazdırıp tekrar doldurması gerektiği hususundaki görüşleri mantığında bir iş yapmaktadırlar. İnsanlar kendini işe yaramaz hisseder. Proteus’ ta yaptığı işe yabancılaşmakta ne yaptığının farkındalığında olmadan birtakım emekler de bulunduğunu fark eder. Bu bağlamda toplumun ayrılan iki yapısında zeki olarak işe yarılabilir konuma konulanlar da dahil varoluşsal özünü ortaya koymak mümkün değildir. Oluşan ikili örgünün diğer kısmına baktığımız da oluşturulmuş bu sistemin politika veçhesini görürüz. Dış İşleri Bakanlığı’ndan Dr. Ewing J. Halyard ‘ın Bratpuhr Şahını yarattıkları sistemi kendi ülkelerinde de gerçekleştirmesi amaçlı örnek alınacak bir sistem olarak tanıtmaktadır. Halyard’ ın bu göreve alışık olduğu görülmektedir. Bu da oluşturulan sistemin mükemmel olduğu düşüncesi içerisinde olduklarını gösterir. Çünkü ütopya anlatılarındaki gibi dışarıdan gelen insana kendi ülkesini tanıtma havası içerisindedir. Fakat bu sefer ki yabancı yani şah anlatılanlara hayran kalmaz. Tam tersine bu sistem de yaşayan insanlara ‘takaru’ yani köle diyerek şaşkınlık içinde kalır. Yazar bu noktada da klasik alaycı tavrını ortaya koyar. Distopyaların da aslında bir ütopya düşüncesi içerisin de ortaya koyulduğuna dair bir örneklem barındırır. Kurulmuş bu sistem daha yeni bir başlangıçtadır, oturmamıştır. Onlara göre bu yeni sistem savaştan kurtuldukları umut öğesi barındıran bir ütopyadır. Halyard’ın büyük bir alayla başkandan söz etmesi ve onun üniversite dahi okumamış olmasından zekâ testine tabi tutulmadığını anlarız. Başkan sadece retorik bir görüntü sergilemek amaçlı vardır. Şahın gezdirilmesi sırasında Epicac’ın yani dev bilgisayarın açılışına da şahit oluruz. Artık bu makineyle tüm her şey katı bir determinizm misali baştan belirlenecek gibidir. Tanrı yerine konulan bir makine söz konusudur. “Yazar politikacıları dev bilgisayar Epicac’ın kuklaları olarak” görmektedir. İnsanlar nasıl yaşaması gerektiği konusunda söz hakkına sahip değildir. Her konu da makine belirleyici olandır. İnsan makine karşısında yenilmiştir. Alaycı bir tavırla fabrikanın üçüncü önemli kişisi dahi kendi yerini dolduracak bir makine yaratmasıyla işinden olur. Her konum da makine insan yerini alabilmektedir. İlginç bir nokta da müdürler ve mühendislerin yani çalıştığı kastedilen yurttaşların aynı zamanda iktidardaki partinin üyeleri de olmalarıdır. İktidarın ideolojik görüşü makinelerin hakimiyetini dayatmaktır kalan tüm her şey makine tarafından belirlenir. Fakat ekonomide, üretimde, politikada iktidarın hakimliği distopyanın totalitarizm yönünü gösterir. Bu olay örgüsü dahilinde karşılaşılan bir kadın üzerinden sanatın nasıl gerçekleştiğini de öğrenmiş oluruz. Yazarlık üzerine dönen konuşma da basılacak kitapların bazı istatiksel hesaplamalarla sipariş üzerine oluşturulduğundan söz edilir. Sayfa sayısından konusuna kadar her şey belirlenerek yazara sipariş verilir. Kültür bu yolla ucuz tutulacaktır. İsteklerin istatiksel hesaplanıp ürünü piyasaya sunma. Sanatın bu şekilde tüketim unsuru hale getirilmesi onun değerini yok saymaktır. Aynı zamanda günümüz ‘tüketim’ anlayışına da göz kırpmaktadır. Dönemin küreselleşme yolunda fordizmin getirdiği seri üretim anlayışıyla bağdaştırılabilir. Anlatılanlar doğrultusunda distopya olarak adlandırabileceğimiz unsurlar bu bağlamlardadır. Böyle bir yaşamın temel ihtiyaçlar hususunda kolaylık sağlaması, emek işçiliği ölçüsünde yıpranma olmaması cazip görünür. Artık kaynak üretme de sıkıntı yoktur. Yine de böyle bir dünya da yukarıda ki bağlamlar açısından yaşamak pek mümkün görünmüyor. Teknoloji- İnsan ikiliği hala bir uzlaşımda değildir. Hangi konumda makine yani teknolojiyi alacağımız tartışmalıdır. Teknoloji üzerinde tahakküm kurmalı ve eksik yönlerimizi onunla yok ederek ilerleme yolunda araç olarak görebiliriz. Başka bir açıdan yaklaşarak bu ikiliği kurmanın yanlış olduğunu kavrayabiliriz. Teknolojiyi insan kurarken, teknolojinin de insanı kurduğu yönünde bir anlayış bu ikiliği ortadan kaldırıp tahakküm kurma iddiasını da ortadan kaldırabilir. (Nuşin Esra Kaya)

Otomatik Piyano PDF indirme linki var mı?

Kurt Vonnegut - Otomatik Piyano kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Otomatik Piyano PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Kurt Vonnegut Kimdir?

Kurt Vonnegut Jr. (11 Kasım 1922 - 11 Nisan 2007), ABD'li hümanist yazardır.

Kurt Vonnegut, 1922 yılında ABD'nin Indianapolis şehrinde dünyaya geldi. Cornell Üniversitesi'nde biyokimya okuduktan sonra II. Dünya Savaşı'ndaAvrupa'da asker olarak hizmet verdi. Almanya'da savaş esiri olarak ele geçirildi ve Dresden şehrinin (Almanya) müttefik kuvvetler tarafındanbombalanmasına şahit oldu. Bu olay Vonnegut'u derinden etkiledi ve sonucunda en başarılı romanı, Slaughterhouse-Five'ı (Mezbaha No 5), yazdı. Bu kitap sayesinde çağdaş Amerikan yazarlarının başta gelenlerinden biri oldu.

Savaş sonrası, yazarlığa zamanının çoğunu ayırmadan önce, Şikago Üniversitesi'nde antropoloji dalında uzmanlaştı. Başlangıçta bilim-kurgu üzerinde yoğunlaştı ve ilk yayınlanan romanı, Player Piano (Otomatik Piyano), bu dalda Vonnegut'a büyük övgü kazandırdı. Sonraki zamanlarda her ne kadar bilim-kurgu dalıdan uzaklaştığını belirtse de, yazdığı kitaplarda etkileri halen görülebilir.

Kurt Vonnegut Kitapları - Eserleri

  • Kedi Beşiği
  • Mezbaha No:5
  • Şampiyonların Kahvaltısı
  • Otomatik Piyano
  • Allah Senden Razı Olsun Dr. Kevorkian
  • Titan'ın Sirenleri
  • Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater
  • Gece Ana
  • Daha Ne Olsun
  • Ülkesiz Bir Adam
  • Kör Nişancı
  • Galapagos
  • Paldır Küldür
  • Ölümlüler Uyurken
  • Mavi Sakal
  • Enayinin Portföyü
  • Maymun Evine Hoş Geldiniz
  • Hokus Pokus
  • Kodes Kuşu
  • Hi Ho
  • Ölümden Beter Yazgılar
  • Harrison Bergeron
  • Slaughterhouse-Five

Kurt Vonnegut Alıntıları - Sözleri

  • "Hayatım, vicdan azabı çekemeyeceğim kadar zor geçti." (Gece Ana)
  • Kimselere güvenmemesine de şaşmamalı. En çok paranın para ettiği şu gezegende özellikle. (Kodes Kuşu)
  • "Güya toplumun en tepesindeki zenginler ne kadar zengin olurlarsa, aşağıdakilere de bu zenginlikten o kadar damlar İş. Halbuki işler hiç de öyle yürümüyor, çünkü tepedeki insanların dayanamadığı 2 şey varsa, biri sızıntı, diğeri de taşkındır." (Hokus Pokus)
  • "Nasıl da basit, nasıl da tanıdıktı bedeninin anlattığı hikaye! Bir esintinin, esintiyi anlatışı gibi; bir gülün, gülün hikayesini anlatışı gibi..." (Gece Ana)
  • Arkadaşımız Kirkpatrick kıyıya çıkan Avrupalılar konusunda şunları diyor: "Cennet olduğunu düşündükleri bu toprakta, doğanın hazinelerinin ve insanlarının alınabildiğinden başka bir şey öğrenmediler; bu hazineleri ve insanları aldılar, toprağın yeniden yaratma gücünü ne öğrendiler ne de bildiler ve böylece fırsat kaçırılmış oldu. Fethettikleri toprak gerçekten cennetti; ancak doğaya karşı açılan her savaşta olduğu gibi, kazananlar kaybedecekti ve kaybetti de; bu sefer belki de sonsuza kadar." (Enayinin Portföyü)
  • “Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı.1 1.Eski Ahit, “Yaratılış”, 1:16. (Ç.N.) (Titan'ın Sirenleri)
  • Annem haklıymış : Meğerse sahiden, en karanlık zamanlarda bile, insanlık için hala umut varmış. (Galapagos)
  • Su kulesinde diri diri kaynatılmış okullu kızların cesetlerini bizzat gördüm, kendi vatandaşlarım kaynatmışlardı, vatandaşlarım o sıra saf kötülüğün ta kendisine karşı savaşıyor olmakla gurur duyuyorlardı. (Mezbaha No:5)
  • Ben bir hümanistim ve o da şu anlama geliyor: ölümden sonra herhangi bir ödül veya ceza beklentim olmaksızın hayatta doğru ve dürüst davranmaya çalıştım. (Allah Senden Razı Olsun Dr. Kevorkian)
  • İnsanın boyu , düşünüp umut edebildiği kadardır. (Kedi Beşiği)
  • Benim hayata başlıca itirazım bu galiba: Korkunç hatalar yapmak, hayattayken çok kolay. (Kör Nişancı)
  • Ne kadar akıllıysan, o kadar iyisin. Eskiden, ne kadar zenginsen o kadar iyisin derlerdi. Takdir edersiniz ki, ikisi de bunlara sahip olmayanların kolay kolay kabullenemeyeceği bir şey. (Otomatik Piyano)
  • "Tarihten ders alamayanlar, onu tekrar etmeye mah­kumdur." (Paldır Küldür)
  • . Tüm insani mesajların en boş ama yine de en dolu olanıdır : 'Hoşçakalın...' ... (Mavi Sakal)
  • “Bitkinsiniz, moraliniz bozuk,” diye okudu Dwayne. “Neden olmayasınız ki? Makul olması düşünülmemiş bir evrende sürekli mantığını kullanmak zorunda olmak tabii ki çok yorucu.” (Şampiyonların Kahvaltısı)
  • Belki bazı insanlar gerçekten doğuştan mutsuzdur. (Paldır Küldür)
  • "Fırsatı buldun mu seviş. İyi gelir." (Gece Ana)
  • Yeni giysiler gerektiren tüm girişimlerden kaçının. (Maymun Evine Hoş Geldiniz)
  • Dış görünüşünüzle gurur duymayı bıraktığınız an ölümünüz yakın demektir. (Mezbaha No:5)
  • “Hayat ciddi bir şey mi değil mi öğrenene kadar ben de bilemeyeceğim,” dedi Trout. “Biliyorum, tehlikeli, çok da acı verebiliyor. Ama bunlar ciddi olduğunu göstermez.” (Şampiyonların Kahvaltısı)

Yorum Yaz