Otuz Beş Yaş - Cahit Sıtkı Tarancı Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Otuz Beş Yaş kimin eseri? Otuz Beş Yaş kitabının yazarı kimdir? Otuz Beş Yaş konusu ve anafikri nedir? Otuz Beş Yaş kitabı ne anlatıyor? Otuz Beş Yaş PDF indirme linki var mı? Otuz Beş Yaş kitabının yazarı Cahit Sıtkı Tarancı kimdir? İşte Otuz Beş Yaş kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Cahit Sıtkı Tarancı
Derleyen: Asım Bezirci
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789755100173
Sayfa Sayısı: 280
Otuz Beş Yaş Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.”
Cahit Sıtkı Tarancı’nın bu dizelerle başlayan “Otuz Beş Yaş” şiiri, Türk edebiyatının kült şiirleri arasındadır. Bir başka şiir ustamızın, Behçet Necatigil’in deyişiyle: “Şiirlerinde, yaşamanın ve aşkın güzelliğini öven, ölümün üstünlüğünü vurgulayan, Türkçeyi bütün tatlılık ve anlatım gücüyle şiire geçiren Cahit Sıtkı Tarancı, döneminin en çok okunan şairlerinden biri olmuş, hiçbir akıma bağlanmadan kendine özgü bir şiir geliştirmiştir.”
Tarancı’nın şiirle ilgili bir soruya verdiği yanıt da bu doğrultudadır: “Şiirle hayat arasındaki sıkı ilişkiye inandığım içindir ki, şiiri hiçbir zaman bir düşüncenin kanıtlanması (...) olarak düşünmedim. Şiirin yapısının gerektirdiği bu bağımsızlık, şairlerin özgürlük aşkıyla da açıklanabilir. Bunun için, baskı rejimlerinde ilk isyan bayrağını açanların daima şairler olmasına şaşmamak gerekir.” Tarancı’nın bütün şiirlerini, değerli eleştirmen Asım Bezirci’nin titiz derlemesiyle sunuyoruz.
Otuz Beş Yaş Alıntıları - Sözleri
Otuz Beş Yaş İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Nasıl inceleme yazıyorduk?: Öncelikle ayazı ve değişken havasıyla meşhur gri şehirler diyarı Angara'mdan selamlar. Bu kitaba başlarken hava sisli ve soğuktu, sonrasında güneş açtı, içimiz biraz kıpırdadı bi güzel olduk. Çok sürmedi yağmur yağmaya başladı ve nihayetinde ben bu incelemeyi yazarken yeniden güneşi gördük! Niçeda'da ne zamandır inceleme yazmıyordu değil mi? Ne hikmetse yeni yıldan sonra okuduğum ilk kitaplara değişik anlamlar yükleyip, inceleme yazma ihtiyacı hissetmekteyim. Bunun kitabın hoşuma gitmesiyle veya üzerine bir şeyler yazmak ihtiyacı hissettirmesiyle hiçbir ilgisi yok. "Bu aslında yoktu, vallahii içimden geldii." Kitabın okurken Ankara havasıyla aynı değişkenlikte ilerlemesi az biraz hoşuma gitmedi değil. Şairimizin bilindik iki tane şiiri var, hepimiz ilkokuldan biliriz. Birincisi bu kitaba da ismini veren şiiri, (hatta ezbere bildiğim tek şiir Yaş Otuz Beş'te olabilir) diğeri ise Memleket İsterim'dir. Çok iyi olmasa da idare eder şiirlerle başlayan kitabımızda Memleket İsterim şiiri ile güneşi hissedersiniz, ancak devamı biraz sisli ve kapalıdır. Ölümü istemekle istememek arasında gidip gelir şairimiz. Kimi zaman kurtuluşun ölüm olduğunu ama genellikle de yaşlanmaktan ve ölmekten korktuğunu hissedersiniz. Dedim ya tıpkı Ankara gibidir. Güneşi mi görmek istiyorsun yoksa iliklerine kadar üşümek mi? Ki bu güneş pek etkili de değildir. Ancak öyle bir an gelir ki soğukta bile içini ısıtacak, sana kendini iyi hissettirecek şeyler olur. Sonlara doğru hepimizin bildiği o dizeleri gibi... Yahu bu adamın iki şiirini sanki bir başkası yazmış! Nerde Memleket İsterim şiirinde ki devrimci, halkçı ruhu? Nerde Yaş Otuz Beş şiirinde ki duygu ve ifade yoğunluğu? Belki de o kadar iyi yazdığını bilmesek bu kadar beklentimiz yüksek olmazdı kim bilir... Cahit amca sen 56 yaşında ölmüşsün, yolunu tamamlayamamışsın. Çünkü ölmekten o kadar korkmuş, o kadar ölümü düşünerek yaşamışsın ki ölüm nihayetinde kaderin olmuş. İnsanın hayatını belli ki korkuları yönetiyor bir bakıma. Neyden kaçarsan gerçeğin o oluyor. Bize bıraktığın ölümsüz şiirlerin için teşekkürler! (Niçeda)
Otuz Beş Yaş: Yaş otuz beş! yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allahım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Zamanla nasıl değişiyor insan! Hangi resmime baksam ben değilim. Nerde o günler, o şevk, o heyecan? Bu güler yüzlü adam ben değilim; Yalandır kaygısız olduğum yalan. Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; Hatırası bile yabancı gelir. Hayata beraber başladığımız, Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; Gittikçe artıyor yalnızlığımız. Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! Her yıl biraz daha benimsediğim. Ne dönüp duruyor havada kuşlar? Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim? Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar? Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında. (Esra)
Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. (Aynur)
Otuz Beş Yaş PDF indirme linki var mı?
Cahit Sıtkı Tarancı - Otuz Beş Yaş kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Otuz Beş Yaş PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Cahit Sıtkı Tarancı Kimdir?
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli şairlerinden birisidir. En ünlü şiirleri "Yaş Otuz Beş" ve "Memleket İsterim"'dir.
4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da dünyaya geldi. Babası, Diyarbakır'da ticaret ve ziraatle uğraşan köklü Pirinçcizadeler ailesinden Bekir Sıtkı Bey; annesi, babasının amca kızı Arife Hanım'dır. Ailesi, ona dedesinin ismi olan “Hüseyin Cahit” adını verdi. Akrabaları 1934'te Soyadı Kanunu ile “Pirinççioğlu” soyadını aldığı halde aynı yıl pirinç ekiminden çok zarara uğrayan babası Bekir Sıtkı Bey, bu duruma kızarak “çiftçi” anlamına gelen “Tarancı” soyadını almıştır.
Diyarbakır'da başladığı ilk eğitimin ardından aile geleneğinden ötürü orta öğrenim için Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi'ne gönderildi. Lise öğrenimi için 1927 yılında Galatasaray Lisesi'ne geçti. Fransızcayı çok iyi öğrenerek Baudelaire, Rimbaud, Mallarme'yi özümsedi. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. İlk şiirleri Galatasaray Lisesi’nin “Akademi” isimli dergisinde ve Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı. Ömürboyu yakın dost olacak Ziya Osman ile 1928-1929 yılında okulda tanıştı.
1931’de girdiği Mülkiye Mektebi'nden ikinci senenin sonunda atılınca Yüksek Ticaret Okulu'na girdi ancak memuriyet sınavını kazanıp Sümerbank’ta çalışmaya başladıktan sonra bu okuldan da ayrılmak zorunda kaldı. “Ömrümde Sükût” adlı ilk şiir kitabı henüz Mülkiye Mektebi’nde iken yayımlandı.
Çalıştığı pozisyonun Zonguldak, Karabük’e atanması üzerine Sümerbank’ta başladığı memuriyetten ayrıldı; çalışma hayatını öykülerini yayımlamakta olduğu Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü.
Cumhuriyet Gazetesi sahipleri Nadir Nadi ile Doğan Nadi'nin desteği ile Üniversite yüksek öğrenimini tamamlamak üzere Paris'e gitti. 1938-1940 yılları arasında Sciences Politiques'e devam etti. Paris'te iken Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı; bir yandan da gazeteye öyküler göndermeye devam etti. Paris’teki öğrenciliği sırasında Oktay Rıfat ile tanıştı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman uçakları 1940 yılında Paris’i bombalamaya başlayınca öğrenimini tamamlayamadı; bisiklet ile kaçarak Lyon ve Cenevre yoluyla Türkiye'ye geri döndü.
12 Mart 1941'de askerliğini yapmak için hazırlık kıtasına katılmış, nisan ayı sonlarına doğru Ankara Yedek Subay Okulu'nda altı aylık döneminin ardından 10 Kasım 1941'de piyade asteğmeni olarak Burhaniye II. Tabur 5. Kıta Bölük Komutanlığı emrinde kıta hizmetine başlamıştır. Ünlü “Haydi Abbas” şiiri, askerlik döneminin bir ürünüdür.
O yıllarda ailesi artık İstanbul’a yerleşmişti; bir süre babasının Eminönü’deki ticarethanesinde çalıştı ancak içki sorunları yüzünden babası ile arası açılınca Ankara’ya gitti. Sırasıyla Anadolu Ajansı'nda, Toprak Mahsulleri Ofisi'nde ve Çalışma Bakanlığı'nda tercüman olarak çalıştı. “Otuz Beş Yaş” şiiri ile 1946'da CHP Şiir Ödülü'nde birincilik aldı ve yurt çapında tanınan bir şair oldu. Çalışma Bakanlığı'ndaki görevi sırasında tanıştığı Cavidan Tınaz ile 4 Temmuz 1951’de evlendi. Evlendikten sonra yazdığı şiirlerini “Düşten Güzel” adlı kitapta topladı.
1953 yılında geçirdiği bir krizden sonra felç oldu. Yatağa bağlı ve yarı bilinçli durumda olan şair; İstanbul ve Ankara’da çeşitli hastanelerde tedavi gördü; bir yıl kadar Diyarbakır’daki baba evinde bakıldı. Dönemin bakanı Samet Ağaoğlu'nun yardımıyla 6 Eylül 1956'da kardeşi Halit Tarancı refakatinde Viyana'da gönderilmiştir. Zatülcenp hastalığına yakalanarak 12 Ekim 1956’da Viyana'da vefat etti Cenazesi Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. Arkadaşı Ziya Osman’a yazdığı mektuplar 1957’de “Ziya'ya Mektuplar” adıyla yayımlandı.
Kitaplarına almadığı şiirlerle şiir çevirileri ve kendisi için yazılanlar “Sonrası” adlı kitapta toplanarak 1957’de yayımlandı.
Ailesinin Diyarbakır’daki evi 1973 yılında "Cahit Sıtkı Müze Evi" olarak ziyarete açıldı.
Öyküleri, “Cahit Sıtkı Tarancı Hikâyeciliği ve Hikâyeleri" adıyla Selahattin Önerli tarfından 1976'da kitaplaştı.
Şairi anlatan kapsamlı bir araştırma, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz tarafından 2002 yılında "İkaros’un Yeni Yüzü – Cahit Sıtkı" adıyla yayımlanmıştır.
Edebi yaşamı
Şiir yazmaya lise yıllarında başlayan Cahit Sıtkı’nın Fransız okullarında okumuş olmasının etkisiyle ilk şiirlerinde Fransız şairlerin üsluplarıyla benzerlikler görüldü.
Kimileri 'Muhit' ve 'Servet-i Fünun/Uyanış' dergilerinde yayımlanan ilk şiirlerini 1933 yılında yayımlanan Ömrümde Sükut adlı kitapta topladı. Otuz Beş Yaş şiirinin, 1946’da, Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlediği, yarışmada birincilik kazanmasıyla ününü pekiştirdi ve Cumhuriyet Dönemi’nin önemli şairleri arasına girdi.
Sanat için sanat ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur.
Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.
Cahit Sıtkı Tarancı Kitapları - Eserleri
- Otuz Beş Yaş
- Gün Eksilmesin Penceremden
- Ömrümde Sükut
- Ziya'ya Mektuplar
- Düşten Güzel
- Evime ve Nihal'e Mektuplar
- Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar
- Yağmurdan Sonra Güneş
- Seçmeler
- Sonrası
- Yazılar
- Bütün Şiirleri
- Cahit Sıtkı Tarancı Evime ve Nihal'e Mektuplar
Cahit Sıtkı Tarancı Alıntıları - Sözleri
- Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi fark edemezsen Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme müsterih ol Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum (Seçmeler)
- Bugünkü modern hayat, sevdiğimiz, asırlardan beri tadageldiğimiz canım edebiyatı mahkûm mu ediyor? (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar)
- Ölümü ne güzel tasvirlemiş Cahit Sıtkı ; "Bi kere misafire çıkmış adın... İstesende gideceksin,İstemesen de."… (Gün Eksilmesin Penceremden)
- Bilmem ki hatıralar Ne istersiniz benden Gelir gelmez sonbahar (Bütün Şiirleri)
- Nedir ki eninde sonunda ölüm? Ayrı düşmek değil mi aşinalardan? (Sonrası)
- Sana ait olan her şeyde bir başkalık, bir sihir var gibi! (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- Affedin beni daldığım oluyorsa eğer, Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler. (Gün Eksilmesin Penceremden)
- ''...Öylesine karanlık ki gecemiz, Ha olmuş ha olmamış penceremiz..'' (Yazılar)
- Öyle eksildik ki yaşarken, Bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz... Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalıklığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz .. (Sonrası)
- Ne yardan geçilir, ne serden; Korkuyorum bu gecelerden. Bel bağladığım tepelerden Gün doğmayabilir bir daha. (Seçmeler)
- ... halbuki kalemim yaşanılacak saatlerin müjdecisi olmak niyetinde... (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- "Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur... (Bütün Şiirleri)
- Benim için yaşamak bir saadet değil, mütemadi bir sa'y ve gayret demektir… Mektepteki sevmediğim derslere çalışmak değil, mefkûrenin esrarını anlayabilmek için sarf edeceğim gayrettir… (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- İyi geceler canım, derdin. Gecenin iyiliğinden çok, Canın olma düşüncesi Yeşerir dururdu içimde. (Gün Eksilmesin Penceremden)
- Söylemek istiyoruz, çıkmıyor ki sesimiz! Benim mi, onların mı, atan kimin kalbidir? Birbirine karışıp gidiyor nefesimiz! (Ömrümde Sükut)
- Öyle dalmışım ki bu akşamüstü, Komşu arsadır gözümde gökyüzü. Ben dünyadan bihaber bir çocuğum, Kayıp zıpzıplarımı arıyorum. Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar, Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar. (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar)
- Sanat eserinde dinî bir öğüt, ahlakî bir düstur, siyasî, içtimaî, iktisadî bir akide arayanlar, mesela Pascal'ı okuyup tanassur etmek, Gorki'yi okuyup komünist olmak safdilliğini gösterenler Goethe'nin Werther'ini okuyup intihar eden budala âşıklardan daha az gülünç değildir. (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar)
- İstanbul çok güzel Nihal... Fakat içinde doğup büyüdüğümüz Diyarbakır daha güzeldir... Oranın topraklarında bize yakınlık var. Oranın taşları bize karşı hissiz değildir. Oranın havası ciğerlerimizi iftiharla şişirecek ne de olsa temiz, öz havamızdır. Oranın suları ancak bizim hararetimizi söndürebilir. O muhit içinde ancak biz varlığımızı gösterebiliriz. Ancak Diyarbakır denen yerde, yaşamanın ulviyetini kavrayabiliriz... Velhasıl şekerim, Diyarbakır'ı sevmek bir vazife ve hem de ihmal edilmeyecek mukaddes bir vazifedir. (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- “kalemim yaşanılacak saadetlerin müjdecisi olmak niyetinde...” (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- Yar olsun, dost olsun, ne arıyorsun, Adresi belli mi vefasızlığın? (Sonrası)