Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul - Murat Gülsoy Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul kimin eseri? Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul kitabının yazarı kimdir? Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul konusu ve anafikri nedir? Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul kitabı ne anlatıyor? Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul PDF indirme linki var mı? Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul kitabının yazarı Murat Gülsoy kimdir? İşte Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Murat Gülsoy
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750725692
Sayfa Sayısı: 175
Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yoruluyorsun. İkinci tekil şahısta düşünmekten yoruluyorsun, ama ben demenin yol açacağı duygusal tepkimeleri de kaldıramayacağını çok iyi biliyorsun. Acaba birkaç benlik daha yaratabilir misin? Bunun hesaplarını yapıyorsun. Ama bu durum ne yazık ki hikâye yazmaya benzemiyor. Birkaç sözcükle yaratılan hayatların tümünün, aslında kendi kopyaların olduğunu anlıyorsun. Bunu neden daha önce fark etmediğine şaşırıyorsun. Bir anda, bir meleği, bir ermişi, bir azizi andıran masum yazar görüntüsünün yerini, kendi kendine –üzeri toplumsal onay gören bir estetikle örtülmüş– terapi yapan ve bu yaptığını da yazmak ya da yaratmak sanan bir hasta imgesi alıyor. Üstelik bu düşünceyi doğrulayacak bir sürü kanıt, Şeytan’ın Avukatı tarafından zihin mahkemesine sunuluyor. “İşte,” diyor Avukat, “burada rakamlarda da açıkça görülüyor, sanık normal insanlar gibi bir yaşam süremediği için bu yolu seçmiştir. Normal insanlar yani çoğunluk, yapması gerekenleri hızla kavrayıp bunları gerçekleştirirken, sanık kendini bilgisayarın başına zincirleyip bu sorumluluklardan kaçıyor ve yüz yüze halledemediği ne varsa hikâyelerinde bunlarla uğraşıyor. Üstelik bu yaptığının bir korkaklık değil de saygıdeğer bir çaba olduğunu düşünüyor. Oysa yazdıklarına bir göz atmak yeterli...”
Sürükleyici bir anlatım, şaşırtıcı kurgular, ironik bir yaklaşım ve yoğun bir içebakış. Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul, kitapları çok sayıda dile çevrilen, ödüller alan Murat Gülsoy’un ilk kitabı.
Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul Alıntıları - Sözleri
- Çünkü günümüzde yalnızca kaybedenler her şeyi kaybetmeye devam ediyorlar. Düşenler hep dipte kalır.
- Çünkü günümüzde yalnızca kaybedenler her şeyi kaybetmeye devam ediyorlar. Düşenler hep dipte kalır.
- İtiraf edilmemiş bir suç gibi sevdim onu. Kendime bile açık vermekten korkarak.
- Eski bir yara gibiyim artık. Kanamayan ama hâlâ sızlayan bir yara.
- Aşkın olanaksızlığı! Yada gerçek aşkın olanaksızlığı...
- Her yenilik bir başkaldırı tabii. Fakat isyanı devrime götüren yol biraz uzun. Sandığımızdan da uzun.
- Okuduklarının etkisiyle saçma sapan şeyler yapıp komik duruma düşen, yine okuduklarından aşırdıkları cümlelerle kendilerini savunan mutsuzlardan birine dönüşmüş olduğunu düşünüyorsun.
- Yaşadıklarınızın yanında aşk, kötü bir taklit gibi dururdu …
- Çünkü günümüzde yalnızca kaybedenler her şeyi kaybetmeye devam ediyorlar. Düşenler hep dipte kalır.
- İlahî adaletin tecelli ederek kendisini cezalandırdığını düşünerek kendine dur demişti.
- Yazının yarattığı bu yanılsamanın büyülü, tuhaf, gizemli ve muhteşem bir şey olduğunu düşündüğüm, yazıdan medet umduğum, hayallere dalıp gittiğim zamanları hatırlıyorum yine.
- Madem kendisi bir yazar olarak ciddiye alınmıyor, o da gizlice yetiştireceği yazarlarla var olacaktı. Adı kimse tarafından bilinmese de olurdu. Tek istediği geleceğe bir yolla katılmaktı.
Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ölmeden önce kesinlikle okunması gereken öyküler...: Murat Gülsoy ile tanışma kitabı şansımı ilk kitabından yana kullandım. Bu kitabı aldığım zaman benim için en değerli anlardan biri olduğu için kitap ekstra kıymetli oluyor. Kitap Murat Gülsoy'un ilk kitabı olmasının yanında ilk öykü kitabı da. Öykü okumayı çok seviyorum ve bu kitap benim öykü anlayışımı bambaşka yerlere taşıdı diyebilirim. Yazarın dili, öykülerinde işlediği konular ve anlatım şekilleri muhteşemdi. Resmen öykü şöleninin ortasında buldum kendimi. Kitap, içerisinde birbirinden güzel 12 öyküyü barındırıyor. Gerçekten hepsi birbirinden güzel ve okuyucuyu etkisinde bırakıyor. İlk öyküyü okurken, öykünün bir kısmında Jack London okuyorum sandım ve ne olduğumu şaşırdım. İlk 5 öyküyü soluksuz okudum resmen. En çok beğendiğim ve dönüp tekrar tekrar okurum dediğim öyküleri; Kıtmiir Kıtmiir, Kadınların Gölgesinde, Körebe, Açık Çek, Kendisini Orhan Pamuk Sanan Adam ve Mahşerin Otuz Beş Dakikası. Kesinlikle okunması gereken bir öykü kitabı ve bundan sonra Murat Gülsoy ne yazsa okuyacağım herhalde. İçindekiler: - Kıtmiir Kıtmiir - Kadınların Gölgesinde - Keşifler ve İcatlar Ansiklopedisi - Körebe - Randevu - Açık Çek - Gecenin ve Yazının Bilgeliğine Dair - Kendisini Orhan Pamuk Sanan Adam - Gaina ile Tanışma - Mahşerin Otuz Beş Dakikası - Değiştikçe Aynı - Kağıttaki İz (Lúthien)
Murat Gülsoy, her ne kadar kendisini yazar olarak tanıtmak istemese de, yazar ve akademisyen. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Mühendislik ve psikoloji eğitimi almış. Öyküleri ve romanları dışında yaratıcı yazarlık üzerine yaptığı etkinlikleri ve “Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık” kitabı ile öne çıkıyor. Gülsoy’un muratgulsoy.wordpress.com’da anlattığı üzere, sanatla ilişkisi resim yaparak başlamış. Bir süre yazmayı değil edebiyat ve edebiyat dışı okumalarla kendi dağarcığını genişletmeyi tercih etmiş. Onu yazmaya iten ise Oğuz Atay okumak olmuş. Yazmanın en üst düzey entellektüel etkinlik olduğuna ve edebiyatın içinde yeni diller ve dünyalar yaratabileceğine inanıyor. Edebiyatın kendisi dışında kalan her şeyi içine alıp canlı bir hale getirdiğini söylüyor. Daha önce okuduğum Karanlığın Aynasında, Nisyan, İstanbul’da Bir Merhamet Haftası romanlarında olduğu gibi öykülerinde de okuyucuyu şaşırtmasını, edebî türleri bir arada kullanmasını ve ironik anlatımını buluyoruz. Gülsoy’u okurken sevdiğim özellikleri; gerçek ve düşün bir arada olması, okuyucuyu fark etmeden etkisi altına alması. Kahramanın -ve aynı zamanda Gülsoy’un- zihin akışına fark etmeden kapılıp onunla birlikte öykünün canlılığının içine giriyor okuyucu. Psikoloji eğitimi alan Gülsoy’un bunu metinlere yansıtması edebî açıdan bir şölene dönüşüyor. Az kelime ile hayatın içindeki bir duyguyu ya da tiplemeyi öyle açıklayıcı betimliyor ki okurken karaktere hiç yabancılık çekmiyor okuyucu ve yaşadığımız duygularımızı gördüğümüz için yazarla ve metinle kolayca bağ kuruyoruz. Gelelim Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul öykü kitabına. On iki öyküden oluşan bu kitap yazarın hem ilk kitabı hem de ilk öykü kitabı. 1992-2002 yılları arasında çıkardığı Hayalet Gemi dergisindeki öykülerini içeriyor. Kitaba adını veren ise kitaptaki Mahşerin Otuz Beş Dakikası adlı öykünün içinde geçen bir söz öbeği. Öykülerin genel teması yazmak ve kader. Mektup, anı, günlük gibi türleri bir arada deneyen yazar, klasik öykü anlayışından uzaklaşıp postmodern öykülerin habercisi olmuş bu kitap ile. Kitaptaki öykülerden bahsedelim kısaca. İlk öykü “Kıtmiir Kıtmiir” Bir dağ evinde, bir köpekle, her şeyden ve herkesten uzak kalan bir kentlinin öyküsü bu. Yazar olan bu kentlinin yazdığı mektuplarda yazı hakkındaki görüşlerini okurken Gülsoy’un yazmak hakkındaki görüşlerine de ulaşmış oluyoruz. “Kadınların Gölgesinde” Bir avukatın mektuplar ile oynadığı oyuna şahit oluyoruz. Bu oyunu okurken avukat Kerem’in kendi hayatını ve cinselliğini sorgulayışını yer yer klişe gibi görülebilecek olaylar ile sürükleyici bir olay örgüsü ile okuyoruz. “Keşifler ve İcatlar Ansiklopedisi” Yine bir yazarın baş karakter olduğu bu öykü, yazarın gece balkondan en sevdiği kalemi düşürmesi ile başlıyor. Anlatımda birkaç kez şahıs kipinin değişmesi değişik bir öykü sunuyor bize. “Körebe” En sevdiğim ve beni en çok şaşırtan hikaye oldu. Bir gencin yazı yazma serüvenine ve gençlik heyecanlarına tanık olmakla beraber rüyaların hayatımızdaki etkisine dair güzel bir öyküydü. İçerik hakkında en az şeyi söylemeye çalışıyorum çünkü her an bir sürpriz bozan çıkabilir kalemimden. “Randevu” Bir adamın randevulaştığı kadını beklerken çevrenin, anıların monolog şeklinde öyküde su gibi akışını okuyoruz. “Açık Çek” Âşık olmak için belki de en güzel yerlerden biri olan kütüphanede, bir gencin bir kızdan hoşlanması ile başlıyor öykü. Gülsoy’un resim sanatı ile olan ilgisini öyküye adını veren Açık Çek isimli tablo ile daha net görüyoruz. Ateş, su, toprak ve hava üzerine yazılan satırlar en çok beğendiğim yerler oldu bu hikayede. “Gecenin ve Yalnızlığın Bilgeliği Üzerine” Yazmak üzerine en çok durulan öyküydü. Yazı çalışmalarına katılan bir gencin öyküsünü okuyoruz. Yazmak niyetinde olan ama bir türlü isteği sonucu alamayanlar için yol gösterici nitelikteydi. “Kendini Orhan Pamuk Sanan Adam” Orhan Pamuk ve eserlerine sıkça değinilen bir öyküydü. Mektup türünün kullanıldığı bu öykü yine yazar, okuyucu ve metin üzerine altı çizilecek satırlarla dolu. “Gaia ile Tanışma” Bir belgesel ekibinin toprak ve toprakla ilgili çekimini anlatıyor. Aynı zamanda anlatıcının içinde bulunduğu bir aşk üçgeninin anlatıldığı bu öyküyü okurken kahramanın bilinç akışına ilk satırdan itibaren kapılıyor okuyucu. “Mahşerin Otuz Beş Dakikası” Kahramanımız bir hastanede sırada bekliyor. Öyküyü güzelleştiren kahramanın özgüven eksikliğini Gülsoy’un şahıs anlatımını değiştirerek anlatması. “Değiştikçe Aynı” Bir öyküde ilk kez gördüğüm bir teknikle yazılmış. İnsan hayatını rakamlarla bölseydi nasıl olurdu? Hayatınız nereden itibaren yeni bir bölüm olurdu? Âşık olduğu kızın başka bir erkekle aynı evde yaşaması ile hayalleri yıkılan bir gencin çare aramasını okuyoruz bu öyküde. “Kağıttaki İz” Tam olarak bir hikaye özelliği taşımıyor. Daha çok bir taslak gibi. Ama öykü denediği anlatım tarzı için önemliydi. Bir fotoğraf neden önemlidir? Kişi eski bir fotoğrafa bakınca hem geçmiş halini hem de bugünkü halini görür. Aynı anda iki farklı ben’i bir arada bulur. Öykü kahramanımız da eski bir fotoğrafa bakıyor ve bakınca içinden geçenleri okuyoruz bu son öyküde. Türk edebiyatında okumayı çok sevdiğim yazarlardan biri Murat Gülsoy. Başka eserleriyle görüşmek üzere sevgili okuyucular. https://mahaledebiyat.com/murat-gulsoy-ve-oysa-herkes-kendisiyle-mesgul/ (nihal)
“Evet sizler, televizyonları aracılığıyla sentetik uykulara dalan, daldığı uykuların farkına bile varmayan sizler! Müjdeler olsun ki mahallemizin kalemşörü ve kalemi sizin için, yalnızca bir kez tekrarlanacak bu gösteriyi gözlerinizin önüne sermek için, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacaklardır.” Bu yıl boyunca külliyatından her ay bir kitaba yer vereceğim Murat Gülsoy’dan Şubat ayı için seçtiğim eser, on iki öyküden oluşan “Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul” (1999). Kitap, yazarın yayımlanmış ilk öykü kitabı (ve ilk eseri) ve 1992-2002 yılları arasında Gülsoy’un bir grup yazar arkadaşıyla beraber çıkardığı Hayalet Gemi dergisinde okuyucuya ulaşmış birkaç öyküsünü de içeriyor. Alışılanın aksine kitapla aynı başlığı taşıyan bir öykü yok ama kitabın adı olarak seçilen “oysa herkes kendisiyle meşgul” tanımlaması (bir öyküde geçiyor) kitaptaki öykülerin ortak teması olarak kendini gösteriyor çünkü yazar, öykülerinde çoğunlukla modern insanın kendiyle olan dertlerine ve kendini arayışına değinmiş. Yer yer bu dertleri bir yazar-kahramanın gözünden anlatmış Gülsoy. Edebiyatı, edebiyatın konusu olarak alarak çizdiği yazar-kahraman portreleri ile bize bir yazarın zihninden geçenleri, ruh hallerini ve yazma sürecini resmetmiş. Bazen de toplum içinde kendine yer edinememiş, yalnız ve karamsar kahramanların zihin süzgecinden geçenleri yansıtmış yazarımız. Belki de ilk defa bir öykü kitabında yer alan bütün öyküleri keyifle okudum. Bunun sebeplerinden en başta geleni, yazarın Büyübozumu-Yaratıcı Yazarlık ve 602. Gece isimli iki edebiyat kuramı kitabında teoride bahsettiği bir çok konunun pratikte bu kitapta karşıma çıkması oldu. Aldığım keyfin bir diğer sebebi de öykülerin edebî tarzı olduğunu düşünüyorum. Postmodern edebiyat unsurlarını, okuyucuyu yormadan ama kendine has üslubunu inceden inceye sezdirerek kullanmış Murat Gülsoy. Üstkurmaca, metinlerarasılık, okuyucunun metne dahil edilmesi, pastiş (öykünme), parodi ve alıntı unsurlarını farklı anlatım teknikleri (mektup-günlük, anı, iç monolog, bilinçaltına dair aktarımlar) ve alışılmışın dışındaki anlatıcı bakış açıları (birinci ve ikinci tekil şahıs, üçüncü çoğul şahıs; aynı öykünün içinde değişkenlik gösteren bakış açıları) ile farklı ama zekice kurgulanmış öyküler içeriyor kitap. Yeni olsun ama aynı zamanda bizden olsun derseniz, kesinlikle okuyun derim Çünkü bu kitabın, yazarın ilk öykü kitabı olarak sonrakilerin (müjdeli) habercisi niteliği taşıyan bir koleksiyon olduğunu düşünüyorum. Sıradaki eserini okumak için sabırsızlanıyorum. (Nur)
Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul PDF indirme linki var mı?
Murat Gülsoy - Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Murat Gülsoy Kimdir?
1967'de İstanbul'da doğdu. Kabataş Erkek Lisesi'ni bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde Elektrik-Elektronik Mühendisliğini bitirdikten sonra yüksek lisans çalışmasını aynı üniversitenin Psikoloji Bölümü'nde tamamladı. İnsan yüzlerine ilişkin uyarılmış beyin potansiyelleri üzerine yaptığı deneysel tez çalışmasından sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Biyomedikal Mühendisliği Programında doktora yaptı. Beyin cerrahisinde kullanılacak bir cerrahi lazer sistemi üzerinde temel bilimsel çalışmalar yaptı. 2000 Yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışmakta Biyofotonik konusunda dersler vermekte, araştırmalar yapmaktadır. Lazer-doku etkileşimi, lazerle doku kaynağı, cerrahi lazer sistemi tasarımı konularında çok sayıda makalesi bulunmaktadır.
Arkadaşlarıyla birlikte 1992-2002 yılları arasında çıkardığı Hayalet Gemi dergisi ile edebiyat alanında adını duyurmaya başladı. Bu dergide öykü ve deneme türünde yazılarını yayımlayan Gülsoy ilk kitabını 1999 yılında Can Yayınları'ndan çıkardı. 2001 yılı Sait Faik Hikâye Armağanı, "Bu Kitabı Çalın" adlı kitabına, 2004 yılı Yunus Nadi Roman Ödülü, "Bu Filmin Kötü Adamı Benim" adlı romanına, 2013 yılı Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü "Baba, Oğul ve Kutsal Roman" adlı romanına verildi. Kitapları çeşitli dillere (İngilizce, Almanca, Çince, Makedonca, Rumence, Bulgarca, Arapça, Arnavutça) çevrilmektedir. Yapıtlarında akıcı bir üslup kullanan yazarın gerçekliğin ve zihinsel deneyimlerin aldatıcılığı, rüyalar, ölüm ve aklın sınırları gibi konuları ele aldığı söylenebilir. Öykü ve romanlarında türler arasında gidip gelmekten çekinmeyen Gülsoy edebiyat üzerine de inceleme ve denemeler yazmaktadır. Borges, Kafka, Orwell, John Fowles, Coetzee, Tanpınar, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay ve Orhan Pamuk sıklıkla andığı yazarlar arasında sayılabilir. Boğaziçi Üniversitesi'nde vermekte olduğu yaratıcı yazarlık derslerini Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık adlı kitabında, Modernizm/Postmodernizm üzerine görüşlerini 602.Gece adlı inceleme kitabında yayımlamıştır.
Açık Radyo'da 1995-2002 yılları arasında Hayalet Gemi, Simgeler Sözlüğü, Ubor Metenga gibi programlarda yer almış olan Gülsoy 2010 yılından bu yana TRTTURK kanalında Açık Şehir programında Sinemada Edebiyat Uyarlamaları hakkında yorumlar yapıyor. Murat Gülsoy aynı zamanda 2004 Yılından beri Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi'nin Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyor.
Murat Gülsoy Kitapları - Eserleri
- Bu Kitabı Çalın
- Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık
- Ve Ateş Bizi Tüketiyor
- Öyle Güzel Bir Yer ki
- Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet
- Gölgeler ve Hayaller Şehrinde
- Baba Oğul ve Kutsal Roman
- Nisyan
- Bu Filmin Kötü Adamı Benim
- Belirsiz Bir Ânın Kıyısında
- İstanbul'da Bir Merhamet Haftası
- Tanrı Beni Görüyor mu?
- Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul
- Sevgilinin Geciken Ölümü
- Binbir Gece Mektupları
- Karanlığın Aynasında
- 602. Gece
- Türkiye Hikayelerini Anlatıyor
- Alemlerin Sürekliliği ve Diğer Hikâyeler
- Bu An'ı Daha Önce Yaşamıştım
- Sindirella’nın Bilmecesi
- Belki de Gerçekten İstiyorsun
- Şiir Dünyadan İbaret
Murat Gülsoy Alıntıları - Sözleri
- Sıradan insanlar ancak hedeflerden söz edildiğinde rahatlarlar. Oysa çoğu zaman, gerçekte hedefin ne olduğunu asla bilmeden doğup ölürler. (Tanrı Beni Görüyor mu?)
- Öyle... Zihin dağılmaya başladı mı toparlaması çok zordur." (Ve Ateş Bizi Tüketiyor)
- sanki aklının içindeki bir düş dünyasında yaşıyordu (Tanrı Beni Görüyor mu?)
- Okunan kitapların sayısı değil onların okunma yoğunlukları önemlidir. (Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık)
- Onun sesini zihninde canlandırmak için çabalıyordu. O yüzden onun cümleleriyle düşünüyordu. (Sevgilinin Geciken Ölümü)
- Madem kendisi bir yazar olarak ciddiye alınmıyor, o da gizlice yetiştireceği yazarlarla var olacaktı. Adı kimse tarafından bilinmese de olurdu. Tek istediği geleceğe bir yolla katılmaktı. (Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul)
- “İnsanlar... Asla yapmam dedikleri ne varsa, inan bana, şartlar müsait olduğunda herkesten önce yapıyorlar. Üstelik bunun en doğru hareket şekli olduğunda ısrar edip seni aptal yerine koyuyorlar. O yüzden en iyisi, kimseden bir şey beklememek. Böylece sukutuhayale de uğramazsın.” (Gölgeler ve Hayaller Şehrinde)
- Kalp bir para gibi renklerini kaybediyor, gerçekler aleminden palavralar alemine doğru hızla yuvarlanıyor. (Bu Kitabı Çalın)
- Koşuyordum; düşüncelerin, düşlerin, şakaların, oyunların, madrabazlıkların içinden geçiyor, sonra başladığım yere geliyordum nefes nefese. (İstanbul'da Bir Merhamet Haftası)
- Modernizm ilerlemeyle barbarlıktan kurtulunacağını vaat ediyordu. Oysa tam tersi olmuştu, barbarlık steril ve organize bir hal almıştı. İşte modernliğin ürünleri olan Nazizm ve dünya savaşları ortadaydı. Insanlar şu sorunun yanıtını bulamıyorlardı: Böylesine gelişkin bir uygarlık, böylesine incelmiş bir kültür nasıl olur da böylesine büyük bir barbarlık üretebilmişti? Üstelik bilimcilerin bu süreçteki rolü hiç de azımsanmayacak kadar önemliydi. Bir çoğu gönüllü olarak bu süreçte rol almış, savaş endüstrisinin kilit noktalarında görev yapmış, insanlar üzerinde yapılan korkunç deneyleri tasarlayıp gerçekleştirmişti. (602. Gece)
- "... Ve sonuçta yeni sanat sinemadan yararlanma deneylerini oyuncu ve tiyatro yönetmeni Nikolai Vladimroviç Ekk ile birlikte kurduğu tiyatro Metla'da dener. (Ekk 1931-41 yılları arasında Hayat Yolu, Grunya Kornakova, Bülbül. Sorochinsk Fuarı, Mayıs Gecesi adlı filmler çekecektir.)" (Şiir Dünyadan İbaret)
- İki insanın aşkı gibi değildi bizim yakınlaşmamız, acı çeken bir insanın aynada kendini öpmesi gibi yalnızlık doluydu. (Karanlığın Aynasında)
- İlahî adaletin tecelli ederek kendisini cezalandırdığını düşünerek kendine dur demişti. (Oysa Herkes Kendisiyle Meşgul)
- Orta sınıfın sınırsız sorumsuz mutluluğuna küfretti Önder. Mutluydular. Ahmakçasına. Kendilerinden memnundular. Kafalarında kendilerine ve geleceklerini ilişkin net planlar vardı. Kendilerine, bahçe içindeki evlerine, birbirlerine güveniyorlardı. Yastıklı plastik sandalyelerini yaslanarak başkalarını çekiştiriyorlardı. Her evde bu küçük mahkemelerden binlercesi kuruluyordu akşamları. (Bu Filmin Kötü Adamı Benim)
- Biliyor musun, annem gibi konuşuyorsun. O da böyledir. Ne zaman ona göre yanlış bir şey yapsam bu benim düşüncem olamaz. İlle de aklıma biri girmiştir. (Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet)
- İnsan her zaman aldatır, her zaman kötüdür. (Öyle Güzel Bir Yer ki)
- Toplanmak için dağılmak gerekir. (Türkiye Hikayelerini Anlatıyor)
- İnsanlara bakmıştım. Milyonlarca Hayat vardı dışarıda. Uzaktan birbirlerine benziyorlardı ama yeterince dikkat edince her birinin diğerinden farklı olduğu anlaşılıyordu. Her biri ayrı renkte bir kapıydı. Açması zordu belki ama hepsi de açılmayı bekliyorlardı. Benim gibi... (Bu Filmin Kötü Adamı Benim)
- Nazım’ı önce tiyatroya, sonra da sinema dünyasına çekecek daveti Muhsin Ertuğrul yapar. Nazım 1924 yılındaki ilk dönüşünde, Süreya Paşa sinemasının müdürlüğünü yapan babası Hikmet Bey’in Osmanlıca-Fransızca Sinema Postası (Le Courrier du Cinéma) dergisine yardım eder. Ancak edebiyat eylemcisi Nazım, Şeyh Said isyanını öne sürerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Yasasını ’nın verdiği baskılar sonucu, sadece yedi ay kalabildiği ülkesinden Sovyetler Birliği’ne kaçmak zorunda kalır. Ankara’da İstiklal Mahkemesi’nde açılan davada gıyaben on beş yıl hapse mahkûm olmuştur. (Şiir Dünyadan İbaret)
- Gerginliği oluşturan nedenlerin başında da sosyal başarısızlık ve dışlanma korkusu gelir. (Bu Kitabı Çalın)