diorex
sampiyon

Peynir ve Kurtlar - Carlo Ginzburg Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Peynir ve Kurtlar kimin eseri? Peynir ve Kurtlar kitabının yazarı kimdir? Peynir ve Kurtlar konusu ve anafikri nedir? Peynir ve Kurtlar kitabı ne anlatıyor? Peynir ve Kurtlar PDF indirme linki var mı? Peynir ve Kurtlar kitabının yazarı Carlo Ginzburg kimdir? İşte Peynir ve Kurtlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 05.07.2022 09:00
Peynir ve Kurtlar - Carlo Ginzburg Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Carlo Ginzburg

Çevirmen: Ayşen Gür

Orijinal Adı: İl Formaggio E İ Vermi: İl Cosmo Di Un Mugnaio Del 1500

Yayın Evi: Metis Yayınları

İSBN: 9789753420983

Sayfa Sayısı: 214

Peynir ve Kurtlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

On Altıncı Yüzyılın Sonları. İtalya'nın bir dağ köyünde herkesin Menocchio dediği bir değirmenci yaşar. Latincesi kıt olan bu yoksul köylü koskoca Engizisyon'a meydan okur. Eline geçen, halk diline çevrilmiş, içlerinde Kuran'ın da bulunduğu bütün kitapları okuyan Menocchio, o karanlık çağda kendi evren kuramını yaratır. Ona kalırsa dünya, kaostan, bozulan peynirde oluşan kurtlar gibi türemiştir. Tanrı, gücünü herkese; "Yahudiler'e, Türkler'e, Hıristiyanlar'a ve hatta sapkınlara" eşit olarak vermiş, kimseyi kayırmamıştır. İsa'ya gelince, o da sıradan, yoksul bir köylüdür. Cehennem de araf da papaz ve keşişlerin halkı soymak için uydurdukları şeylerdir. Engizisyon karşısında bir türlü geri çekilmeyi bilmeyen bu bilgiye susamış köylü, bütün din iktidarını karşısına alır. Yargıçlarına, "beni ölüme yollarken siz benden çok korkuyor olabilirisiniz," diyen ve inançlarını inkâr etmediği için diri diri yakılan metemetikçi filozof Giordano Bruno ile aynı dönemde, Engizisyon tarafından ölüme mahkûm edilir.Ginzburg, halk kültürünün iktidar karşısındaki konumunu incelerken, günümüze kalan belgeler ve Engizisyon kayıtlarından yola çıkarak tarihi yeniden yazıyor. Peynir ve Kurtlar, bir detektif romanı gibi okunan, kışkırtıcı bir kitap...

Peynir ve Kurtlar Alıntıları - Sözleri

  • Cennetin var olduğuna inanmıyordum, çünkü nerede olduğunu bilmiyordum.”
  • “Ne sanıyorsunuz, İsa’nın Bakire Meryem’den doğduğunu mu? Hem onu doğurmuş hem de bakire kalmış olması mümkün değil. En doğrusu şöyle demek, İyi bir insandı, ya da iyi bir insanın oğluydu.”
  • Yeryüzündeki cennetin malı mülkü olan beyefendilerin hiçbir iş yapmadan yaşadığı yer olduğuna inanıyorum.
  • "Bir insan günahkârsa, cezayı çekecek olan yalnızca kendisidir."
  • "Siz papazlar ve keşişler, siz de Tanrı'dan daha fazla şey bilmek istiyorsunuz, şeytan gibisiniz, yeryüzünde Tanrı olmaya kalkıyorsunuz, şeytanın izinden giderek Tanrı'nın bildiği kadar bilmek istiyorsunuz. Aslinda bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir."
  • Oraya seyahat etmek isteyene, yolu tarif edeyim, Git gemiye bin ahmaklar limanından, Yol al bir yol yalanlar denizinde, Kim ki oraya varır, dangalaklar kralıdır.
  • İlginç olan her şey karanlıkta geçer. Hiç bilinmez insanların gerçek hikayesi.
  • Aslında bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir.
  • İnsanların barış içinde yaşayabileceğinin vaaz edilmesi hoşuma gidiyor, ama cehennem hakkında vaaz verilmesi, Pavlus şunu dedi, Petrus bunu dedi diye, bunun bir ticaret, diğerlerinden daha çok şey bilen insanların bir icadı olduğunu düşünmeme yol açıyor... Cennetin var olduğuna inanmıyordum, çünkü nerede olduğunu bilmiyordum.
  • Menocchio’nun okuma biçimi açıkça görülüyor ki tek taraflı ve keyfiydi - sanki zaten iyice kökleşmiş fikir ve yargılarını bir kez daha onaylatmak için okuyor gibiydi. Ele aldığımız durumda bu yargı ‘’İsa bizim gibi bir insan olarak doğdu’’ idi. İsa’nın bir bakireden doğmuş olduğuna ve çarmıhta öldüğüne inanmak mantık dışıydı: ‘’Eğer o ebedi Tanrı olsaydı, kendisini ele geçirmelerine ve çarmıha germelerine izin vermezdi.’’
  • "Aslında bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir."
  • İbrahim'in bütün putları ve tasvirleri yok ettiğini, yalnızca Tanrı'ya taptığını hatırlamıyor musunuz?

Peynir ve Kurtlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Alman Leopold Von Ranke, kendi tarihçiliğinden asla şüphe duymayan bilimsel tarihçiliğin öncülerindendir. Tarihi büyülü olarak görmez ve baktığı açıların gerçekliğinden son derece emindir. Günün birinde, Alman-Venedik ilişkilerini yazan İtalyan tarihçileri objektif olmamakla suçlar. Fakat daha sonraları Venedik arşivlerine yolu düştüğünde gördüğü belgeler karşısında yanıldığı gerçeğiyle yüzleşir. Gerçeklerin sandığı gibi olmadığını, madalyonun öbür yüzünü görünce kabul eder. Mikro tarihçilik, bize bugün ile geçmiş arasındaki uzun mesafeyi kısaltma imkânını sunmakla beraber, olaylar üzerinde enine boyuna düşünme yollarını gösterir. Gerçekliğin birden fazla yönü olduğunu, buz dağının görünmeyen taraflarını açığa çıkararak ortaya koyar. Mikro tarihçilik, günlük yaşantımız açısından da oldukça işe yarar bir yöntemdir. Şahit olduğumuz, dinlediğimiz tüm meselelerde derinlemesine düşünme becerisi kazandırır. Tanınmış bir yazarın kitabı, son okuma için işi başından aşkın bir editöre verilmiş. Yazar, kitabının son okumasının uzun süreceğini düşünerek kitap üzerinde düşünmeyi bırakmış. Fakat ertesi sabah kitabın son okumasının yapıldığı ve yayına hazırlandığı haberini alınca çok şaşırmış. Yaşadığı durumu akılla izah edemeyince, çareyi editörü yüceltme yolunda bulmuş. Duyduğum bu hadisenin arka planı öyle miydi gerçekten? Editör imkânsızı mı başarmıştı? Elbette hayır. Editörün bir okuma ekibi vardı ve bin sayfalık eserleri bile bir gecede bitirebilecek kapasiteye sahiptiler. Her ne kadar basit gibi gözükse de tarihin arka planı bu basit gerekçelerle dolu. Carlo Ginzburg’un Peynir ve Kurtlar isimli şaheseri mikro tarihçiliğin en nadide örneklerindendir. 16. yüzyıl sonlarında yaşayan Menocchio, değirmenci bir İtalyan köylüsüdür. Bir şekilde okuma-yazma öğrenerek, eline geçirdiği tüm kitapları okur. Okuduklarını zihninde yeniden biçimlendirerek, onlar üzerinden bir düşünce dünyası inşâ eder. Tanıştığı herkese anlatmaktan kendisini alamaz. Yerin kulağı vardır derler diye hiç düşünmez. Haliyle düşünceleri engizisyona kadar ulaşır. Düşüncelerinden dolayı engizisyonun kucağına düşen Menacchio’nun acıklı hayat hikâyesini okuduğumuz bu eserde, mahkeme tutanaklarında geçen çarpıcı savunmalarını görüyoruz. Ancak mahkeme kayıtlarının kısıtlı olmasından dolayı yazarın işi çok zordur… Carlo Ginzburg soruşturmasında mikro tarihçilik yöntemine başvurarak bu sorunu aşıyor. Bu sayede bilinenlerden bilinmeyenlere doğru bir yolculuğun kapısını aralıyor. Yazarın çözümlemelerine baktığımızda görüyoruz ki, bir anlatının yahut meselenin sınırsız değişkeni vardır. Tarihçinin vazifelerinden birisi de söz konusu değişkenleri göz önünde bulundurma zorunluluğudur. Değişkenler bir anlatının başından sonuna değin meydana çıkan gelişmelerin öznesidir. Ancak tüm değişkenlere hâkim olmak söz konusu olamayacağı için anlatının içeriğinin derinlemesine çözülmesi ve bağlantıların olabildiğince somut hale getirilmesi gerekir. Örnek olarak karakterin söylemiş olduğu sözlerin muhtevası ve engizisyon gibi acımasız bir mahkemede bu denli rahat ve özgür söz söyleyebilmesinin nedeni nedir diye soralım. Bu soruya cevap ararken görülüyor ki, reform sürecinin başlattığı bir karşı reform ile engizisyon uygulamalarında değişikliğe gitmiş. Bir dönüşüm geçiren engizisyon, insanlara konuşma özgürlüğü tanımış. Böylece fikirler daha rahat konuşulmaya başlanmış. Sorumuz cevapsız kalsaydı, belki de Menocchio için deli ya da müthiş bir cesaret sahibi gibi tanımlamalar yapacaktık. Fakat bulduğumuz cevaplar yüceltmenin ya da aşağılamanın önüne geçiyor. Anlatının çerçevesini çizmek istiyorsak bir tutarlık gözetmeliyiz. Olayın içeriği ile dış şartların bir bütün hale gelmesini sağlamalıyız. Mikro tarihçiliğin iz sürüşü bu bağlamda değerlidir. Anlatıların bir diğer yönü de, kavramlar ve terimlerdir. Zaman içerisindeki akışlarını tespit etmek anlatıların biçimini şekillendirecek ve bir tür gerçeklik formu kazandıracak önemli bir unsurdur. İhsan Fazlıoğlu’nun deyimiyle, lafza değil, mefhuma dikkat kesilmek gerekir. Gerçekliği bize mefhumlar verir. Örnek olarak “ruh” kavramını düşünelim. Çağlar boyunca tartışılagelen “ruh” kavramı, her dönem farklı tanımlamalar içermiş ve zihinlerde birbirinden farklı şekilde tezahür etmiştir. Bu sebeple tarihin konusu kıldığımız her meselenin kavramlar boyutuyla da derinlemesine irdelenmesini gerektirir. Başka bir deyişle, anlatıyı ve onu meydana getiren unsurların dönemsel röntgenini çekmeyi… Kitabı okuduğumuzda göreceğimiz üzere Menocchio’nun fikri bir yeteneğe sahip olduğu ortada. Okuduklarını nakletmek yerine okuduklarını zihninde bir süzgeçten geçirerek dönüştürüyor, yeni bir forma sokuyordu. Bu terkip ve sentez durumu aslında çok okumakla değil, okuduklarının kendi kültürel dünyasındaki karşılıklarıyla yapılan bir kıyastan kaynaklanıyor. Ginzburg’un yaptığı şey ise bu zihinsel işleyişin ayırdına varmaktı. Açık bir şekilde örneklemek gerekirse Ginzburg, bir gömleği yalnızca gömlek olarak ele almıyor. Onun köklerine kadar inerek, üretildiği kumaşa, üreticisine, dokuma tezgâhına, fabrikasına vb. tüm değişkenlerine kadar bir dokümanını çıkarıyordu. Böylece genel yargıların, idraklerde soru işaretleri olarak yer edinmesini engelliyor ve açık kapı bırakmayacak şekilde hadiselerin anatomisini gözler önüne seriyordu. Yazar, elindeki veriler ışığında, Menocchio üzerindeki çözümlemelerini derinleştirirken sık sık sorular soruyor. Parçalanmış bir anlatıdaki boşlukları doldurmanın en iyi çözüm yolu da budur sanırım. 113. sayfada “İki tin, yedi ruh ve dört elementten oluşmuş bir beden: Bu kadar anlaşılması güç ve karmaşık bir antropoloji nasıl olup Menocchio’nun kafasına yerleşmişti?” sorusunu sorarak Menocchio’nun içinde olduğu çelişkiler yumağının arka planına nüfuz etmenin yollarını arıyor. Anlatıdaki farklı bakış açılarını ve görülmeyen ilkelerin keşfi için gerekli olan sorular, sahih biçimde sorulmazsa, tarihçiler olarak kendimizi safsatalar içerisinde bulabiliriz. Fakat sorulacak doğru sorularla bilinenlerden bilinmeyeni keşfetmek kaçınılmaz. Hiç olmazsa bilinemeyecek olduğuna kani olmuş oluruz. Sayfa 154’te bahsedilen meseleye baktığımızda yeni bir ilkeyle karşılaşıyoruz. Mecocchio’nun okuduğunu sandığımız Kur’an-ı Kerim üzerinden Carlo Ginzburg, kendisine tamamen yabancı ve farklı bir kültürü hazmetmesinin zor olacağını düşünüyor. Nitekim bu değişmez bir gerçektir. İnsanların ekseni etrafında döndüğü anlam/değer dünyaları bir başka anlam/değer dünyasıyla karşılaştığı zaman denge kurmakta zorlanır. Çünkü daha önce tecrübe etmediği bir düşünce/eylem sistemiyle karşı karşıyadır. Bu durum insanlarda ne, nerede, nasıl, niçin ve kim sorularının anlamlı bir cevabını veremeyecek olduğu için çatışmaya sebep olur. Kendi değerlerini tırnak içerisine alarak bir değerlendirme sürecini başlatır. Haliyle zaman içinde var olduğu düşünce uzayı ile beraber karşı karşıya olduğu diğer düşünce uzayı arasında anlamlı bir terkip kurmaya başlar. Bu bağlamda mikro tarihçilik üzerine şunları söyleyebiliriz: Ele aldığımız meseledeki öznelerin kökleri hangi anlam/değer dünyaya aitse bunu tespit etmek ve daha sonra tespitlerimizden yola çıkarak, varmak istediğimiz sonucu bağlayacağımız anlam/değer dünyasıyla ortak yönlerini bağdaştırmak. Örnek vermek gerekirse, Hammer üzerine yapılacak bir araştırmada öncelikle Hammer’in ait olduğu kültürün öznelerini bilmemiz gerekir. Onun yazmış olduğu eserlerin hangi nokta-i nazardan neşet ettiğini, bir anlamda derdini çözümlemekle eserlerini anlamlandırabilir ve muhtemel bir çatışmanın önüne geçebiliriz. Aksi takdirde Hammer’i anlamadan, eserlerini anlayamaz ve değerlendirmede hataya düşeriz. Menocchio’nun Kur’an-ı Kerim’i okuduğu görülüyor. Nasıl okuduğunu sorgulamak bu açıdan önemlidir. Çünkü yaşamı, içinde olduğu dünyanın değerleriyle bir mücadele içinde. Ve Kuran’-ı Kerim’i değerlendirirken ne tür sorular olduğunu kestirebiliyoruz. Bunun için bir tür taraf olma ve okuduklarını mücadelesinde kullanma durumu vardır diyebiliriz. Hazreti İsa (a.s.) üzerinden yapmış olduğu yorumların Kur’an-ı Kerim’den alındığına dair ipuçlarımız var. Başka bir noktadan çarpıtma ihtimali de söz konu olabilir. Tarihçinin görevi, gerçeği fazlalıklarından arındırmak ve onun eksik parçalarını tamamlamak ise tüm değişkenleri göz önünde tutmak zorundadır. Kitaptaki konunun geliştiği bağlama baktığımızda matbaa ve reform hareketlerinin yoğunlukta olduğunu görüyoruz. Bu iki gelişme sıradan bir İtalyan köylüsü olan Menocchio’yu var eden nedenler olmakla birlikte onun sonunu da hazırlıyordu. Belki de çağların önemli değişimlerini biraz da sıradan insanlar üzerinden değerlendirmek gerekir. Nihayetinde tarih perdesinde seyrettiklerimiz, sanıldığı kadar büyülü şeyler değiller. http://www.edebifikir.com/kitap/peynir-ve-kurtlar-uzerinden-mikro-tarihcilik.html (İbrahim Orhun Kaplan)

Carlo Ginzburg - Peynir ve Kurtlar İncelemesi: > Adaletin, hak ve hukukun, düşüncenin ve özgürlüğün bizler için daha da önemli olduğu şu son günlerde okumuş olduğum bu güzel kitaba dair incelemem ve düşüncelerimin aktarımıdır. Sen, “SPOİLER AVCISI” arkadaşım, sen bu incelememe sakın yaklaşma! Yaklaşsan bile, zahmete katlanıp okuyacağın bu incelemenin içeriğinden bırak bir spoiler bulmayı, spoiler nerede diye ararken, beyninin yanacağından ve okuduklarından zerre anlamayacağından adım gibi eminim. Onun için hiç mi hiç zahmete katlanma ve benim incelemelerimden uzak dur. Bunu hem benim adıma hem de sevdiğim, incelemelerine emek veren tüm arkadaşlarım adına söylemeyi kendime görev ediyorum! Güne Pachelbel - Canon In D Major. https://www.youtube.com/watch?v=NlprozGcs80 ile başladım ve sonrasında incelememi sakin kafa ile yazarken dinlenebilecek en güzel şeyin Adagios https://www.youtube.com/watch?v=8IKqmLG7v1w&t=3622s olduğuna karar kılarak klavyemin üzerinde sihirli parmaklarımı uçurmaya başladım. Bu eser iki yıldır okunacaklar arasında beklemekteydi ve çok sevdiğim, merakla takip ettiğim değerli ekonomist, gazeteci yazar Emin ÇAPA’nın önerilerinden birisiydi. Onun tavsiyelerine ve kitaplara dair görüşüne değer veriyorum. Bu sebeptendir ki, bu gibi kitapları okurken, kitap içinden kaynak kitap bula bula kendimi eğlendirerek okuma hayatıma farklı bir bakış açısı ile devam ediyorum. Umarım sizleri bugün gene uzun uzadıya tarih yolculuğunda yormuş olmayacağım düşüncesi ile şimdi yavaş yavaş konuya geçebilirim. > Profesör yazar/Carlo-Ginzburg 'un kaleme almış olduğu bu kitap/peynir-ve-kurtlar--13215 kitabı, 1975 yılında yayınlanan Fransız tarihçi yazar/emmanuel-le-roy-ladurie’nin kaleme aldığı Château de Montaillou (Bir Fransız köyünde Katolikler) adlı eserinin benzer bir emsali değildir. Profesör Ginzburg, belki de cesaret edip okuyacağınız bu kitabı ile sapkın bir toplumdan ziyade, izole edilmiş olarak yaşayan bir bireyi kaleme alıyor ve onun bu zorlu mental ve tinsel manevi yaşam mücadelesini bizlere aktarmaya çalışıyor. Bu güzel kitabıyla o dönemin bazı niteliklerini bizlerle paylaşıyor. Dönemin Roma Katolik toplumunda var olan ve neredeyse tamamen Ortodoks olmayan fikirlerin şaşırtıcı cesaretini ve erdemini ortaya koyuyor. Orta Çağ'ın açıkça ifade edildiği gibi, 'inanç çağı' olduğu okur tarafından anlaşılıyor, çünkü o döneme ait bütün kanıtlar, tarihi kaynaklara ait bize ulaşan birçok şey dönemin rahipleri ya da manevi kalemleri tarafından yazılmıştı. Bu süreç, matbaanın icadı ve icadından sonraki birkaç yüzyıl daha böyle ilerledi de diyebiliriz. Dini liderlerin, önde gelen rahiplerin sansürler ve baskılar ile kitleye hâkim olduklarından dolayı, o dönemi bir nevi inanç yüzyılları gibi görmek ya da düşünmek olası mümkündür. Günümüzde sıradan bir hayat süren, eğitimsiz, dünyadan bihaber insanların ne düşündüğünü bilmek çok zor olmasa gerek, ama dönemin şartları gereği Katolik yöneticileri tarafından bunu bilmek, kestirmek pek de kolay bir şey değildi. İşte sadece bu döneme ciddi manada eğilen Robert Mandrou ve Peter Burke gibi tarihçiler, o dönemde ne olup bittiğini esaslı bir şekilde ele alanlardandır. Ama Profesör Ginzburg bu konuda şanslıydı ve daha dikkat çekici başka kanıtlar ve birisini, Menocchio’yu buldu. “İlginç olan her şey karanlıkta geçer. Hiç bilinmez insanların gerçek hikâyesi.” gonderi/43843205 Kitaba Dair: > Menocchio olarak da bilinen Domenico Scandella, İtalya'nın Friuli-Venezia Giulia bölgesine bağlı Pordenone ilinde bulunan bir komünde, Montereale Valcellina 1532 doğdu ve 1599 yılları arasında yaşadı. Venedik cumhuriyetinin bir parçası olan Friuli'deki küçük bir tepe kasabası olan Montereale'de neredeyse bütün hayatını geçiren ve sade yaşama sahip basit bir değirmenciydi. Hayatını değirmencilik yaparak sürdüren Menocchio, fakir olan ailesinin de geçimini buradan sağlamaktaydı. 16. yüzyılda değirmenler, ağırlıklı olarak dış dünya görüşüne kapalı toplumlarda bir buluşma yeri ve sosyal ilişkilerin yürütüldüğü yerlerdendi. Bir birahane misali, 'fikir alışverişi ve eşten dosttan alınacak havadisler için uğrak bir yerdi' ve değirmencilik, 'yeni fikirlere son derece elverişli ve onları yaymaya meyilli bir meslek grubuydu'. Öğütücüler, Orta Çağ dönemsel mezheplerinde ve 16. yüzyıl Anabaptistleri döneminde daha çok öne çıktılar. Ginzburg, aynı zamanda, Menocchio ile benzer düşüncelere sahip olan ve Modena’nın dağlarında yaşayan bir değirmenciyi daha ele almıştır. > Vakti zamanında Venedik, İtalya'daki en liberal ve din karşıtı devletti ve 17. yüzyıl başında İngilizler, Venediklileri neredeyse fahri Protestanlar olarak görüyorlardı. O dönemin burjuva aristokrat hükümeti, Friuli’deki soylular ve köylüler arasında var olan şiddetli düşmanlığı destekliyordu. Friuli, Avrupa'da, köylülerin betimlerini Parlamento'nun yanında temsil eden bir organ olması bakımından benzersizdi. Menocchio, 16. yüzyıl standartlarına göre nispeten özgür bir toplumda yaşıyordu ve 1584'te dini sapkınlıktan ilk yargılandığında soruşturmacıya, Venedik düzenlemelerinin Engizisyon tarafından yapılan bütün mahkemelerde laik bir görevli bulunması gerekliliğini hatırlatan bir savunma eyleminde bulundu. > Profesör Ginzburg, Menocchio'nun mahkemede geçen sorgusunu genellikle ikili diyaloglar çerçevesinde ela aldı ve biz okurlara ara açıklamalar ile konu hakkında gayet anlaşılır bir gidişat sundu. Bu yargılama öncesi ve sonrasında, Menocchio’nun kendisini okudukları hakkında çok düşünen ve bu koca dünyada yalnız hisseden birisi olarak görüyoruz. Aslında okuduğu ve bu okuduklarından yola çıkarak bazı düşüncelerinin tehlikeli olduğunun farkında olan Menocchio, ancak sorgucuların, hâkimlerin ve kitlenin önünde karşı konulmaz, bilgi dolu bir tavır sergiliyordu. Fikirlerini, zaman zaman en şeffaf biçimde, büyük bir tedbirsizlikle onlara, orada bulunanlara aktarıyordu. Salonda bulunan sorgu ve Engizisyon heyeti duyduklarından rahatsız olmuştu ve Menocchio'nun sapkınlıklarını tanımlayabilmek adına, onun bu haletiruhiyesinden elle tutulur bir anlam çıkarma gayretindeydiler. Bu duruşmalar esnasında kayıtlara geçen 11 kitaptan bahsedildi. Bu kitaplarının bir kısmı kendisine ait olanlardı ve bazıları ise ödünç alınmıştı. Bu okumuş olduğu eserlerin, Menocchio gibi insanlara yeni fikirler getirmiş olma ihtimalinde kilisenin manevi baskısının önemini de küçümsememeliyiz. Sir John Mandeville'in, 14. Yüzyıl Seyahatleri’nin İtalyanca çevirisi ona İslam, Hindistan ve Çin dinlerinin, oldukça farklı medeniyetlerin varlığının bilinci de ortaya koymuştur. Kayıtlarda pek rastlanılamadıysa da, muhtemelen 1547’de Venedik’te İtalyanca çevirisi yapılmış olan bir Kuran’ı da okuduğu düşünülmektedir. Bu bize o zamanın yönetiminin göreceli liberalizminin bir başka örneğini de göstermektedir: Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Kuran, 1649’a kadar İngilizcede neredeyse hiç görünmemiştir. > Ginzburg’a göre, Menocchio’nun, ‘kendisinde sıkı bir şekilde yerleşik olan fikirlerinin ve inançların teyidini ararken sanki tek taraflı ve keyfi’ bir okuma eğilimi içerisinde olduğunu vurguluyor. Şayet konuya ilgisi olanlar varsa onlarda hatırlayacaklardır ki, 1660 yılında II. Charles’ın tekrar tahta çıkışından sonra Puritan vaizi John Bunyan’ın vaazlarının kışkırtıcı olduğuna hükmedildi ve 1672’ye kadar Bedford’da hapsedildi. John Bunyan Kuran'ın İngiltere'de yayınlanmasından sonra da benzeri sorun ve sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Profesör Ginzburg, Amerika’nın yerlilerinin açıklamalarını okumaktan şüpheci sonuçlar çıkaran ve çok farklı bir entelektüel seviyede faaliyet gösteren çağdaş bir yazar olan yazar/montaigne’ye de değiniyor. Bernard de Mandeville'den örnekleme yapan Menocchio, bütün manevi dinlerde iyi insanlar olduğu görüşünü öne sürüyor: “Hristiyan olarak doğduğuma göre Hristiyan olarak yaşamak istediğimi, ama Türk olarak doğsaydım Türk kalmak isteyeceğimi işte bu yüzden söyledim”. (s.87) > İtalyan yazar Giovanni Boccaccio'nun Decameron'unun oldukça şaşırtıcı bir kaynağa atıfta bulunan Menocchio, “Her insan inancının haklı olduğunu söyler, ama hangisinin doğru olduğunu bilmiyoruz.” sonucuna vardığını ifade eder. Tüm bu okudukları aracılığı ile hoşgörüyü ve başkalarının görüşlerine olan saygı aradığı düşüncesi o günün Engizisyon’cularına değilse de, biz okurlara daha mantıklı gelmektedir. Başka mantıklı bir kaynağa, il Fioretto della Bibbia’ya atıfta bulunan Menocchio; “Yüce Tanrı, Kutsal Ruh'u herkese, Hristiyanlara da, sapkınlara da, Türklere de Yahudilere de vermiştir; hepsini sever, hepsinin ruhunu da aynı şekilde kurtarır.” gonderi/43886185 fikrine kapıldım der. > Bu yüzden Profesör Ginzburg'un asıl üzerinde durduğu esas mesele, Menocchio'nun okuduklarını net olarak anlamadığı, ama okuduklarının aracılığı ile mental olarak aklına getirdiği bu manevi düşünceleri, fikirleri tanımlamak, açıklamak için kafa yorduğudur. Menocchio'nun mahkeme tutanak kayıtlarındaki davranışlarından, sanki bu dünyadaki bir başka yarıktan çıkmış gibi, neredeyse anlaşılmaz görünecek kadar sıra dışı olan köklü bir kültürel tabaka ortaya çıkmaktaydı. Bu durum sadece yazılı kitapların sayfalarından filtrelenmiş bir reaksiyonu değil, aynı zamanda indirgenemez bir sözlü kültür kalıntısı içermekteydi. Burada dikkate alınacak öncelikli şey, basit bir değirmenci konuşması ile Kilise ve dünyayla ilgili kendi görüşünü ve düşüncelerini dile getirmeye cesaret ediyordu. Sonrasında önem arz eden ikinci mesele ise, kendisinin etkileyici düşüncelerinde geçen kelimeler içinde fermente olan dünyanın belirsiz, anlaşılmaz görüşünü ifade etmek için kullandığı betimlemelerdi. Kitaplarda geçen cümle veya cümlelerden kazanmış olduğu deneyimler aracılığı ile fikirlerini formüle ederek kendisine özgü bir savunma tarzı yaratışıydı. Tanrı Baba'nın da sevdiği birçok çocuğu vardır; Hristiyanlar, Türkler ve Yahudiler. Her birine kendi düsturuna göre yaşama isteği vermiştir, hangisinin en doğrusu olduğunu da biz bilemeyiz. Hristiyan olarak doğduğuma göre Hristiyan olarak yaşamak istediğimi, ama Türk olarak doğsaydım Türk kalmak isteyeceğimi işte bu yüzden söyledim. (s.86-87) gonderi/43989045 Menocchio; 'Anlayamıyor musunuz, engizitörler* bildiklerini bilmemizi istemiyor!' diye diğer bir köylüye bağırdı. (engizisyon mahkemesi üyeleri) "Kilise'nin kanunu ve emirlerinin hepsinin aslında ticaret olduğuna inanıyorum; hayatlarını bununla kazanıyorlar." gonderi/43887505 > Fakat Reform ve baskının yayınladığı 'sözlü kültür' de neydi? Menocchio'yu bunları okumaya iten etken ve sebepler nelerdi? Neden “Kutsal metinler insanları aldatmak için uyduruldu” düşüncesine hâkimdi? Dini tasvirleri, törenleri, kutsallıkları, azizlerin günlerini, kilisenin gücünü, servetini ve yine Kilisenin insanlar üzerinde olan ekonomik baskısını ve papazların İlahi Güç ile inananlar arasında olan arabuluculuklarını reddetti. Daha olumlu bir şekilde, Menocchio, Engizisyon mahkemesi ününde “Gözle görülebilecek ve algılanabilecek her şey Tanrı'dır... Bizler birer tanrıyız.” deme cüretini gösterdi. Ölmüş olan sevdiklerimiz ya da insanlar için dualar yerine “hala bu dünyada iken birbirimize yardım etmeliyiz” ve “Komşumuzu sevmek, Tanrı'yı sevmekten daha önemlidir.” Görüşünü savundu. Onun bakışı açısından bu bir dini, manevi görevden çok ahlaki bir yaklaşımdı. Kendisinin üzerinde durmuş olduğu bu görüşlerin birçoğu, bulundukları yüzyılın ortalarında Friuli'de bulunan Anabaptistler tarafından yapılmaktaydı ve mahkemenin görüşü, kendisinin bu tür gruplarla temas halinde olmuş olabileceğiydi, ancak bu asla ispat edilemedi. Bunların dışında, Engizisyon tarafından yasaklı olan yerel bir İncil'e de sahipti. "Siz papazlar ve keşişler, siz de Tanrı'dan daha fazla şey bilmek istiyorsunuz, şeytan gibisiniz, yeryüzünde Tanrı olmaya kalkıyorsunuz, şeytanın izinden giderek Tanrı'nın bildiği kadar bilmek istiyorsunuz. Aslında bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir." gonderi/43887332 > Okuduktan sonra da anlayacağımız üzere, kitaplar Menocchio için sadece bir 'kaynak' olmaktan da öteydi. Düşüncelerinde 'cennetin var olduğuna inanmıyordu, çünkü cennetin nerede olduğunu bilmiyordu'. Dünyanın Tanrı tarafından yaratılmadığını, ancak 'doğal bir işleyiş içerisinde olan döngü' ile 'dünyanın en mükemmel özü sayesinde' var olduğu fikrini savunuyordu. Profesör Ginzburg, Menecchio’nun konuya tamamen bilimsel bir fikir ile yaklaştığını vurguluyor ve yazar bizlere burada Thomas Burnet'in, Peynir yapımının metaforunun Kutsal Kökeni Teorisi'ndeki (1681) kaynağına dikkat çekiyor. > kitap/peynir-ve-kurtlar--13215 maneviyatın biraz daha çok öne çıktığı, baskının hâkim olduğu bir Orta Çağ dönemini ele alan etkileyici, ama okuması bir o kadar zor bir eserdir. Elimde olan bu güzel çeviri mükemmel bir okuma imkânı sunmakta ve çeviriyi yapan Sn. Ayşen GÜR, Menocchio'nun yargılanış sürecini dilimize olması gerektiği güzellikte aktarmıştır. Fırıncı Menocchio’nun işkence sırasında neler söylediğini, kendi içsel çekişmesini, feryadını, ağlamasını ve gözyaşlarını doğru aktarması, bir çevirmen için çok başarılı bir şeydir. “Ölüyü defnetmeyi ticarete çevirdiler Sanki bir çuval yün ya da bibermiş gibi: Bu işlerde çok açıkgözdürler Önce parayı avuçlarına saymazsan Ölüyü kabul etmezler bile;” gonderi/43924769 > Profesör Ginzburg, Menocchio'nun ilk kez Engizisyon mahkemesinde yargılanışını, işkence gördüğü zaman dilimini, kalemi aracılığı ile biz okurlara ustaca aktardı. Sonrasında görülen ikinci duruşmada bu suçlamaya dair geçerli bir kanıt bulunmadığını da açıkça ifade ettiği görülüyor. Ancak Kutsal Roma makamı, VIII. Papa Hazretlerinin de konuya olan ilgisinden dolayı, bu kadar önemli bir durum karşısında, Fırıncının yeniden yargılanmasında olan ısrarını ezici bir şekilde kabul ettirdi ve mahkeme bu zavallı Fırıncı hakkında üzücü bir karar aldı. "İyilik yapmaktan başka hiçbir şey istemiyorum." gonderi/43889654 "Bir insan günahkârsa, cezayı çekecek olan yalnızca kendisidir." gonderi/43889812 Şimdiden keyifli okumalar dilerim arkadaşlar. Bir sonraki kitap yorumu ve değerlendirmesin de görüşmek dileğiyle. Esen kalınız! ~ A.Y. ~ (A.Y.)

16 yy. İtalya'sında Menocchio adında bir değirmencinin kuran dahil farklı kutsal ve düşünce kitaplarını okuyup bunların kendisinde bıraktığı etkiyle Katolik kilisesine ve engizisyona inatla meydan okunmasını anlatan ilginç okudukça merak uyandıran bir kitap. Düşünce özgürlüğünün önemini ve özgür düşüncenin varolan dünyevi ve dini otorite tarafından ne kadar tehlikeli ve hemen bastırılması gereken bir olgu olarak kabul edildiğini bize göstermektedir. Bu eser, tarihi kaynakları dayanak alan bir hikaye tadında olan inceleme kitabı. Keyifli okumalar. (RECEP ALINÇ)

Peynir ve Kurtlar PDF indirme linki var mı?

Carlo Ginzburg - Peynir ve Kurtlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Peynir ve Kurtlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Carlo Ginzburg Kimdir?

Bologna Üniversitesi'nde uzun yıllar öğretim üyeliğini takiben, Kaliforniya Üniversitesi'nde İtalyan Rönesansı Araştırmaları profesörü olarak çalışmaktadır. 1939, Torino doğumlu olan tarihçi, bugün genellikle "mikro tarih" olarak adlandırılan ve geniş ölçekli tarihsel çalışmaların bakış açısı dışında bırakılmış olay ve inanışların tarih olarak kurulup bilgi alanımıza dahil edilebilmesine ağırlık veren çalışma tarzının önde gelen uygulayıcılarından biri olarak tanınmaktadır.

Carlo Ginzburg Kitapları - Eserleri

  • Peynir ve Kurtlar
  • Tahta Gözler
  • Efsaneler Amblemler İzler Morfoloji ve Tarih
  • Gece Savaşları
  • Güç İlişkileri

Carlo Ginzburg Alıntıları - Sözleri

  • Doğa, insan faaliyetleri gibi "belli bir ritme uyarak zamanın ihtiyaçlarına göre değişir, ama bu durum değişimin ritmini etkilemez. (Tahta Gözler)
  • Aslında bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir. (Peynir ve Kurtlar)
  • "Aslında bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir." (Peynir ve Kurtlar)
  • Birbirinden çok uzakta olan ve iletişim kuramayan insanlar kendilerini bölünmüş egolara dönüştürürler. (Tahta Gözler)
  • Cennetin var olduğuna inanmıyordum, çünkü nerede olduğunu bilmiyordum.” (Peynir ve Kurtlar)
  • Mesafe veya nesnelerin küçüklüğü üzerimizde, görme eksikliğinin körler üzerinde yarattığı etkiyi yarattığında biz de merhamet duygumuzu yitirmiyor muyuz? Şeyleri ne kadar hissediyorsak, dışımızdaki dünyadan ne kadar etkileniyorsak o kadar erdemli oluyoruz! Acı çeken bir at için merhamet duyuyor ama bir karıncayı ezerken hiç tereddüt etmiyorsak, duygularımızı belirleyen yine aynı ilke değil midir? (Tahta Gözler)
  • Oraya seyahat etmek isteyene, yolu tarif edeyim, Git gemiye bin ahmaklar limanından, Yol al bir yol yalanlar denizinde, Kim ki oraya varır, dangalaklar kralıdır. (Peynir ve Kurtlar)
  • Yeryüzündeki cennetin malı mülkü olan beyefendilerin hiçbir iş yapmadan yaşadığı yer olduğuna inanıyorum. (Peynir ve Kurtlar)
  • İnsanların dünyasında hukuka uygun kanıtların ancak huzurdaki taraflar eşitse bir önemi vardır; eğer bu eşitlik yoksa en güçlüler güçlerini olabildiğince kullanır, en zayıflarsa yalnızca boyun eğer. (Güç İlişkileri)
  • Diana- Hekate bile geceleri dolaşırken huzursuz ölüler takımı tarafından takip edilir. Bunlar ölümün vaktinden önce ele geçirdiği insanlar, erken yaşta hayatta koparılan çocuklar, vahşi bir sonun kurbanı dır. (Gece Savaşları)
  • İlginç olan her şey karanlıkta geçer. Hiç bilinmez insanların gerçek hikayesi. (Peynir ve Kurtlar)
  • “Ne sanıyorsunuz, İsa’nın Bakire Meryem’den doğduğunu mu? Hem onu doğurmuş hem de bakire kalmış olması mümkün değil. En doğrusu şöyle demek, İyi bir insandı, ya da iyi bir insanın oğluydu.” (Peynir ve Kurtlar)
  • İnsanların barış içinde yaşayabileceğinin vaaz edilmesi hoşuma gidiyor, ama cehennem hakkında vaaz verilmesi, Pavlus şunu dedi, Petrus bunu dedi diye, bunun bir ticaret, diğerlerinden daha çok şey bilen insanların bir icadı olduğunu düşünmeme yol açıyor... Cennetin var olduğuna inanmıyordum, çünkü nerede olduğunu bilmiyordum. (Peynir ve Kurtlar)
  • Evrenin uçsuz bucaksızlığı karşısında insanlık tarihinin dönemleri ve insan istekleri anlamsızdır. Eğer sivrisinekle iletişim kurabilseydik, sivrisineğin de kendini dünyanın merkezi duyumsadığını görürdük. (Güç İlişkileri)
  • Psikanaliz gibi bir disiplin, görünürde göz ardı edilebilir ayrıntıların derin ve uzak menzilli görüngüleri ortaya çıkartabileceği varsayımı etrafında oluşmuştur. Sistematik düşüncenin gerilemesi, -Nietzsche’den Adorno’ya- aforizmacı düşüncenin ilerlemesiyle birlikte olmuştur. Aforizmacı terimi bile açıklayıcıdır (bu bir gösterge, bir belirti, bir izdir: paradigmanın dışına çıkılmaz). (Efsaneler Amblemler İzler Morfoloji ve Tarih)
  • "Bir insan günahkârsa, cezayı çekecek olan yalnızca kendisidir." (Peynir ve Kurtlar)
  • " 'Yalan' doğru olmayandır, 'kurmaca' ise olabilecek olandır." (Tahta Gözler)
  • "Siz papazlar ve keşişler, siz de Tanrı'dan daha fazla şey bilmek istiyorsunuz, şeytan gibisiniz, yeryüzünde Tanrı olmaya kalkıyorsunuz, şeytanın izinden giderek Tanrı'nın bildiği kadar bilmek istiyorsunuz. Aslinda bir insan ne kadar çok bildiğini sanırsa, o kadar az biliyor demektir." (Peynir ve Kurtlar)
  • İbrahim'in bütün putları ve tasvirleri yok ettiğini, yalnızca Tanrı'ya taptığını hatırlamıyor musunuz? (Peynir ve Kurtlar)
  • Menocchio’nun okuma biçimi açıkça görülüyor ki tek taraflı ve keyfiydi - sanki zaten iyice kökleşmiş fikir ve yargılarını bir kez daha onaylatmak için okuyor gibiydi. Ele aldığımız durumda bu yargı ‘’İsa bizim gibi bir insan olarak doğdu’’ idi. İsa’nın bir bakireden doğmuş olduğuna ve çarmıhta öldüğüne inanmak mantık dışıydı: ‘’Eğer o ebedi Tanrı olsaydı, kendisini ele geçirmelerine ve çarmıha germelerine izin vermezdi.’’ (Peynir ve Kurtlar)

Yorum Yaz