Poemalar - Aleksandr Puşkin Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Poemalar kimin eseri? Poemalar kitabının yazarı kimdir? Poemalar konusu ve anafikri nedir? Poemalar kitabı ne anlatıyor? Poemalar kitabının yazarı Aleksandr Puşkin kimdir? İşte Poemalar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Aleksandr Puşkin
Çevirmen: Kayhan Yükseler
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9750822261
Sayfa Sayısı: 280
Poemalar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin’in poemalarının ilki olan Ruslan ve Ludmila’dan sonra bütün poemaları Türkçede ilk kez bir arada yayımlanıyor. 1821-1833 yılları arasını kapsayan bu poemaların 1825’e kadar süren erken dönem ürünlerinde, Byron romantizmi ağırlıklı olmakla birlikte gerçekliğe bir yöneliş de görülür. Yaşadıkları dönemin ağır koşullarında toplumla bağlarını koparmış, kurtuluşu doğanın kollarında ve Çingene obalarında arayan kahramanlarıyla Kafkas Tutsağı ve Çingeneler; Doğu zevklerinin, Doğu’ya özgü kösnül duyguların estiği Doğu masalı tadındaki Bahçesaray Çeşmesi; ayakta kalabilmek için haydutluğu seçen iki kardeşin trajik öyküsünün anlatıldığı Haydut Kardeşler ve İncil’deki bir öyküden yola çıkarak yazılan Gavriliada Puşkin’in ilk dönem poemaları olup lirizmiyle, konularıyla, özlü ve akıcı diliyle Lermontov gibi devrimci romantizmin önde gelen temsilcilerine esin kaynağı olmuştur. Tarihsel bir kişilik olan Mazepa’nın Büyük Petro’ya ihanetini konu alan, savaş ve idam sahneleriyle, tutkulu bir aşkın anlatıldığı Poltava, Neva ırmağının taşmasıyla hayatı mahvolan yoksul bir gencin trajedisini konu alan Bakır Atlı, Rus gündelik yaşamının nükteli bir dille anlatıldığı Kont Nulin ve Kolomna’daki Küçük Ev gibi tarihsel ve gerçekçi poemaları da Puşkin’in lirizminin olgun örnekleridir.
Poemalar Alıntıları - Sözleri
- “Seninle dolu bir yürek nasıl olur Başka bir güzellik için çarpar durur?”
- Yüzyıl geçti - Geriye ne kaldı Özgürlük tutkusuyla dolup taşan Bu güçlü, gururlu insanlardan?
- “Nedir ki ölüm? Arzulanan bir uyku sadece…”
- “Bırak bana prangalarımı, Kimsesiz, ıssız anılarımı, Hayalleri, hüznü, gözyaşlarını: Benimle paylaşamazsın onları.”
- Dostlarım, ıssızlığında melankolinin Uzun süre yaşayan kişi bilir gerçekte, Kimileyin uzak çıngırak seslerinin Ne heyecanlar yarattığını yüreğimizde.
- Akıp geçiyor değerli anlar...
- Mutludur, söze sağlamca hükmedebilen Ve düşüncesinin dizginlerini elinde tutan, Mutludur, bir yılanın tıslamasını hemen, Kalbinde yatıştıran ya da bastıran; Gelgelelim birdenbire gaddarlığıyla ünlenen Gevezenin tekidir..
- "Söyle, canım: Acımıyor musun, Sonsuza dek terk ettiklerine?"
- Niye? gençlik kuşlardan daha özgürdür. Kimin gücü yeter aşkı durdurmaya? Mutluluk sırayla herkese bahşedilir; Bitmiş olan şey yaşanmaz bir daha.
- Solgun dudaklarla ne acı verici Ateşli buselere karşılık vermek Ve yaşlarla dolu gözleri Soğuk bir gülümsemeyle karşılamak! Boşuna bir kıskançlıkla yorgun düşerek, Sonra da uyanıp kayıtsız bir ruhla, Tutkuyla yanan sevgilinin kollarında Ne kadar ağırdır başkasını düşünmek!..
- Nedir mümkün olan ve olmayan Birden karar vermez buna. Kim dalar ki denizin dibine Kımıltısız buzla örtülü olan? Deneyimli aklıyla hangi insan Sokulur ölümcül çevrintisine Sinsi düşmanın? Onun düşünceleri, Bastırılmış tutkularının meyveleri Derinliklerde gömülü yatmaktadır, Ve eski günlerin kötü niyetleri, Ola ki, aynı şekilde olgunlaşır.
- Tınılarını bil hiç değilse, Bir zamanlar beğendiğin Bir düşün, ayrılık günlerinde, Kararsız kaderimde benim, Senin gam yüklü çölün Ve sözlerinin son sedası Tek hazinem, kutsalımdı, Tek sevdasıydı gönlümün.
- Kasvetli esin perimin sesi sana, Hiç değilse kulağına dokunur mu? Anlayabilir misin uysal bir ruhla Yüreğimdeki ateşi arzuyu? Şairin bu ithafı yoksa, Bir zamanların sevdası gibi, Yanıtsız ve kabul göremeden mi Geçecek önünden bir kez daha?
- Yüz yıl geçti —Geriye ne kaldı Özgürlük tutkusuyla dolup taşan Bu güçlü, gururlu insanlardan?
- Aşkın tuhaflığından söz edelim biraz (Başka bir sohbetten anlamam). Kanımızın ateşli bakışlardan Kaynadığını hissettiğimiz Ve aldatıcı arzuların kederinin Bizleri sararak ruhumuzu ezdiği, Ve her yerde sürekli bizi izlediği, Düşünce ve ıstıraplar nesnesinin Bizlere azap çektirdiği günlerde,- Genç dostlar kalabalığının içinde Bir sırdaş arar buluruz - değil mi?
Poemalar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
3 kitabı aynı anda okumaktan ve birkaç şiir okuyup diğer kitaplara geçmekten dolayı bu kadar uzun sürdü. Kronolojik bir okuma sırası yapmıştım. Yine kitaptaki şiirleri çözümlemek için bir inceleme yazıyorum: -- Kafkas Tutsağı, kentin boğucu ortamından kaçan, özgürlük ve bağımsızlık için yaşayan bir Rus'un Çerkesler tarafından yakalanıp esir edilmesini anlatır. Ve tabii ki esirimizin gözünden Çerkeslerin yaşam tarzını da imrenilesi bir şekilde görürüz. Çerkeslerin savaşçı, kahramanlık peşinde ve bir o kadar da misafirperver olduklarını görürüz. Bu şiirin yazılma dönemi Rus-Çerkes Savaşı'nın en hareketli dönemlerinden birine yakın olduğundan erkekleri agresif ve savaştan savaşa giderken görürüz. Çerkes erkekleri Ruslara karşı nefret dolu olsa da kızları onlara göre merhametlidir ve zulüm gören köleleri bir nebze olsun rahatlatmaya çalışırlar. Köleye acıma duygusuyla karışık bir hoşlantı duyan kızımıza köle her ne kadar olumsuz cevap verse de dürüsttür ve Çerkes kızı da onun kurtulup kaçmasına yine de yardımcı olur. -- Gavriliada'da İncil'deki İsa'nın Doğuşu hikayesinden yola çıkılsa da Puşkin'in aşk acısı sebebiyle Tanrı'dan ve Ortodoksluktan uzaklaştığı bir dönemde yazılmış olduğundan ağır kinaye ve aşağılama bulunmaktadır. Hatta bu şiir isimsiz yayımlanmış, Puşkin bu şiir yaygınlaştıktan sonra bunu onun yazmadığını iddia etmiştir ancak sonrasında kabul etmiştir. Şiir Meryem Ana'nın alımlı ve genç bir Yahudi kızı olarak tasvir edilmesi ile başlar. Aciz, iktidarsız bir koca, evi idare etsin diye onu nikahına alıyor. Tanrı'nın peygamber için biçtiği ananın Meryem olduğunu fark eden Şeytan, Meryem'i baştan çıkarmaya çalışır. Ancak sonunda galip Tanrı olur, güvercin suretiyle Meryem'le ilişkiye girer ve İsa'ya hamile bırakır. Neden güvercin diye düşündüm ve aklıma güvercinin barış sembolü olduğu aklıma geldi. Hazreti İsa da zaten sevgi ve barış için çabalamıştı. Buradaki sorun anlatım tarzıydı. Tanrı'nın yarattığı şeye aşık olması ve bir sözüyle halledebileceği işi Meryem'e çaba sarf ederek yapması; Meryem'in Şeytan, Cebrail, Tanrı, evrende ne varsa aşk yaşayıp baştan çıkarılması; Meleklerin pehlivan güreşi gibi, hatta okul kavgası gibi birbirine girmeleri (Puşkin'in benzetmesi) o kadar utandırıcıydı ki... Hele "Ey boynuzluların savunucusu ve hamisi!" cümlesini bir Hristiyan okusa sinirinin haddi hesabı olmazdı. İğrendim okurken. -- Haydut Kardeşler, zorlu bir çocukluk geçiren ve hapse düşen iki kardeşin haydutlukla geçimlerini sağlaması konusu adı altında Çarlık ve derebeylik sistemine göndermedir. Aslında Orwell'in "Şartlar ne olursa olsun, onurlu bir yenilgi, onursuz bir galibiyetten yeğdir." Sözünün zıttını bu çocuklar olarak gösterebiliriz. Yine de gerek Karokep, gerek Dubrovski gibi haksızlığa karşı çıkan antikahramanlar oluşları hoş. Kısa sürmesi haricinde güzeldi. -- Bahçesaray Çeşmesi, Puşkin'in sürgün döneminde Kırım coğrafyasını, saray erkanının yaşantısını ve dönemin aşkını anlattığı çok tatlı bir şiirdir. Okuduğum ilk şiir olduğundan ötürü yeri benim için çok ayrıdır. Şiire adını veren çeşme Mariya karakterinin adına yaptırılmıştır, için için döktüğü gözyaşlarına nazaran. Tabii Kırım Hanı, bir Leh'e aşık olurken yanıbaşındaki Kafkas kızının ne psikopat olduğundan haberdar değildir. Kafkas kızları yetiştirilme tarzı olarak biricik olmaya alışkındır ve hareme gelemezler (yani seçenek olmaktan nefret ederler). Gürcü kızı Zarema da Leh Mariya'ya hançer çekecek kadar ileri gider. Ama hiçbir sebebi yokken ikisinin de ölmesi tüm zevkimi kaçırdı, ne güzel gidiyorduk... -- Çingeneler de yine Puşkin'in Besarabya sürgününde yazmış olduğu bir şiir olup ova tepe dolaşan, sıkıntıya bunalıma gelemeyen Çingenelerin arasına bir Rus'un gelmesiyle başlar. Aleko, Puşkin'in kendisini simgeliyor. Kentin boğucu ortamı, insanların özgürlüklerini ve kendilerini para karşılığı satması onu rahatsız etmiş. Zaten "Kuş", "Kafkas Tutsağı" gibi şiirlerde de bu konulardan bahsediyordu. Aleko, Çingenelerin arasına karışıp o ova senin bu tepe benim misali gezinirken, Zemfira ile kırıtmaya başlarlar. Sohbetleri arttıkça Zemfira, Aleko'ya neden şehri terk ettiğini sorar, oradaki kızların kıyafetlerinin ve refahlarının çok iyi olduğunu söyler. Aleko ise mal mülkün her şey olmadığını, davulun sesi uzaktan hoş geldiği için övünmesinin normal olduğunu söyler. Şiirde beni çıldırtan şey resmen aldatmanın meşru kılınmasıydı. Aleko'nun dert yandığı adamın "Boşa üzülme oğlum ya bizde kural falan yok, benim karı da beni aldattıydı boşver" demesi. Bana uzak olmayan bir yeri hatırlattı. Aleko tabii sonrasında cilveleşen ikiliyi fark edip ikisini de öldürüp kaçar, Puşkin de benzer bir senaryodan dolayı düelloya girer, ilginç. -- Kont Nulin, araba yolculuğu yapan bir Fransız olup dönemin adeti üzerine bir şatoya davetsiz misafirlik etmiştir. Kocasının av tutkusu yüzünden ihmal ettiği karısı Natalya halinden gayet memnundur. Aslında Shakespeare'in "Lucrece Tecavüzü" şiirine uyarlama olarak yazılmış: Nulin karakteri Tarquin, Natalya karakteri Lucrece yerine konmuş. Şiir maalesef çok çabuk bitti, daha hiçbir şeyi anlayamadan sonunu gördüm. Kont geldi, Natalya'nın ayağına devrildi, Natalya tokat attı, Kont gitti, son. Yani evet mevzubahis olan eşlerin sadakatiydi ama daha kapsamlı olmasını beklerdim. Eleştirmenler şiiri Yevgeni Onegin'e benzetmiş. Yevgeni Onegin'i bitirdikten sonra şiiri yine okudum ve hakikaten benziyordu. Yevgeni'nin Tatyana'nın ayaklarına kapanışı ve Tatyana'nın eşine sadakati benzer bir şekilde işlenmiş. -- Poltava'nın geniş ovalarında ve minik köylerinde adı sanı bilinen, parayı bulmuş Koçubey, kızı Mariya'nın sırf inat olsun diye Kazak Hetmanı İvan Mazepa'ya kaçar. Koçubey'in kızını geri alma çabasının kendi canına mal olacak kadar ileri gideceğini kestiremeyişi tarihi büyük oranda değiştirecektir. Poltava, tarihî bir olayı anlattığından fazla yoruma gerek yok. Büyük Kuzey Savaşı'nı araştırırsanız net olarak her şeyi anlayabilirsiniz. Ya da benim notlarımı isteyebilirsiniz. Şiir kitaptaki en uzun şiirdi ve ilk üçüme girmese de okuduğumda içime sinen bir eser oldu. -- Tazit'te ise konu daha sadedir, geleneklerin dört duvarını aşmamaya yeminli bir adamın bu duvarların dışındaki oğluyla çatışmasıdır. Bu şiir aslında Erzurum Yolculuğu sırasında bir Osetyalı'nın cenazesindeki söylencelerden esinlenilerek yazılmış. Kitaptaki en sevdiğim şiirdir kendisi. Albert Camus'nün "Bir katil yaratmaktan daha aşağılık bir şey varsa o da kimsenin canını yakamayacak bir adamdan bir katil yaratmaktır." sözündeki masum adam bizim Tazit'in ta kendisidir. Çerkes gelenekleriyle büyümediğinden ötürü aptal cesareti ve cahil palavraları yerine topluma ayak uyduramamışlık ve zeki özgüvensizliği var. Babası tarafından bir insan öldüremediği için aşağılanan oğlanımız, Tolstoy'un "Kazaklar" eserindeki Yeroşka'nın "Bir Çeçen öldürmüş... İnsan hiç birini öldürdüğü için zevk duyar mı?" sözüne yaraşır. Edebiyatbilimci Sergey Bundi'ye göre Tazit Hristiyanlığı, Çerkesler ise vahşeti ve İslam'ı temsil eder. Rus-Çerkes Savaşı'nın sonlarına yaklaşıldığından Puşkin'in "Belki Çerkesleri bizimle ticarete zorlasak, Hristiyanlıkla tanıştırsak yumuşarlar." hayalinin deneme tahtası olmuş da diyebiliriz. -- Kolomna'daki Küçük Ev, minimini evimizde Osmanlı Haremi'ne benzer bir gün geçiriyoruz. Ama ondan önce Puşkin'in alışık olduğumuz "Dörtlük bizi kesmez, sekizliğe geçiyorum" tarzı güç gösterileriyle başlıyoruz. Paraşa'nın Rus kadınına misyonlanmış bir karakter olduğunu düşünüyorum. Ev işi bilen, Tanrıya ibadeti tam, gururlu... Tabii kızımız böyle ama ev acımasızlık örneği. Aslında Serflik ve Derebeyliğe gönderme olan bu şiirde ev sahibesi "Paraşa, bizim aşçı öldü, git ucuz ve yeni birini bul!" diyor. İnsan canının ne kadar değersiz olduğu, iki yemek yiyebilmek için yeni köle almak ve eskisini unutuvermek gözümüzün önüne seriliyor. Sonuna yarılarak güldüğümü söylemem lazım. Yeni aşçının kadın kılığındaki bir erkek olacağını hiç tahmin edememiştim. -- Bakır Atlı, şu ana kadar okuduğum en iyi metafor örneğiydi. Gerek karakterler, gerek olaylar... Kitabın başında Yevgeni karakteriyle tanışıyoruz. "Kulağa/Hoş geliyor bu isim; ayrıca/Kalemim nicedir dost onunla." derken aslında Yevgeni Onegin'den bahsediyor. İki Yevgeni de Petersburg'da yaşıyor, soylulardan kaçıyor. Ayrıca "Kahramanımız ise/Kolomna'da yaşıyor ve bir yerde çalışıyor." sözü de Kolomna'daki Küçük Ev'e atıf. Öbür yandan Yevgeni'nin Kolomna'da Paraşa diye bir kıza aşık olması. Kolomna'daki Küçük Ev şiirinde Paraşa karakteri var, aynı yıl yazıldığı için 3 eserin birbiriyle az da olsa alakalı olduğunu düşündüm. Su baskını da aslında Dekabrist ayaklanmasını simgeliyor. Önce Dekabristler başkentte ayaklanıyor, yakıp yıkıyor, sonra Rus ordusu isyanı bastırıyor, idam edilenler de gizlice bir adaya gömülüyor. Su baskınında da önce su coşmuş, sonra geri çekilmiş, en sonunda da bir ceset adaya gömülüyor. Mükemmel! -- Ancelo şiirinde ise yaşlı bir Dük, "Boşver ya yasayı falan, insanları cezalandırıp da ne yapacağız?" misali kanunları yürürlükten kaldırır. İyilik meleği yaşlı adamın ülkeyi sosyal olarak çöküntüye götürmesi üzerine Ancelo diye genç bir insan evladını kendi pisliğini düzeltmesi için görevlendirir. Ülkedeki suçsal ilişkilerin yerini liyakate bırakması ile işlerin rayına gireceğini düşünen Dük'ün istediği olmaz. Ancelo, idam ettireceği adamın kızkardeşine "Sevgilim ol kardeşini kurtar heh." teklifi yapacak kadar haysiyetsizleşir. Tabii bu arada Tatyana, Polina, Paraşa gibi karakterler yaratan Puşkin'in "Kadınlar zayıftır, boyun eğ!" diyecek bir karakter yaratmasına şaşırdım. Gerçi bu karakter sonunda başarısız olduğu için Puşkin'i bu fikirlerin savunucusu olarak niteleyemeyiz. Kardeşlerin diyalogu ve Dük'ün planı zerre ilgimi çekmedi, kitap bitsin diye okudum. Ancak temanın affedicilik olması bunu meşru kılıyor. -- Kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum, Puşkin'i önce düzyazılarıyla tanımıştım ancak şairliğinin bu denli iyi olduğunu bilseydim derhal erkenden okuyuverirdim. Olsun, her şeyin bir zamanı var. -- Armagan39 KediMagneti cerenerpek (Enis)
POEMALAR...: ALEKSANDR PUŞKİN- GÜNEY POEMALARI Puşkin’in Byron’dan etkilendiği kuşkusuz bir gerçektir. Puşkin, Byron’a en çok Güney Poemalarıyla yakındır. Fakat Puşkin’in tarzı, Byron’ın tarzından önemli ölçüde ayrılıyordu. Byron, kahramanlarına hayrandır, onları ruhun devleri haline getirir. Puşkin ise romantik kahramanlara hak ettiklerini verir ve onları gerçek tecrübelerden geçirir. Özellikle bunu Romantizmden uzaklaşıp, Realizme yakınlaştığı “Çingeneler” poemasında görebiliyoruz. Puşkin’in ilk poemalarından birisi olan “Kafkas Tutsağı”nda ise ‘hayal kırıklığı yaşamış, ideallerini boş yere sarfeden toplumdan ayrılmış” kahramanı bir sebebe bağlar ve anayurdundan uzaklaştırır lakin bunu kahramana isteterek yapar. Bunların en aza indiği poema ise Puşkin’in yapıtlarında Romantizmin zirvesine ulaştığı “Bahçesaray Çeşmesi”nde görürüz. Doğu’nun anlatımı, Giray Han’ın tipik bir ‘byronic hero’ olması, Zarema’nın ihtiraslarına mahkum olması ve zavallı Mariya’nın yaşadığı olaylardan dolayı Puşkin’in, Byron’a en çok yaklaştığı poema da denilebilir. Aynı zamanda “Bahçesaray Çeşmesi”nde otobiyografik ögeleri görmek de mevcuttur. Bkz. Syf:94 “Buna benzer dünyevi güzelliği Ve tatlı bir bakışı daha anımsıyorum, Ona uçuyor gönlümün düşünceleri, Bu sürgünlüğümde onu özlüyorum… Çılgın yeter artık! Bu iş bitsin Beyhude özlemleri yeniden ateşleme, Mutsuz aşkın isyancı düşlerine Karşılığını çoktan ödedin…” GAVRİLİADA Gavriliada, Puşkin’in Tanrı’dan uzaklaştığı bir zamanında yazılmış bir poemadır. Bkz. Syf:64 “Ey, kanatlı Gabriel, bir şarkı yaktım senin için, Sana hasrettim uysal tellerin, Ateşli, kurtuluş şarkılarını… Koru beni, dikkatle dinle yakarışımı! Bu ana dek tanrıtanımazdım aşkta, Çılgın tutkunu genç tanrıçanın, İblisin dostu, hovarda ve bir hain… Tövbe edişlerimi beni kutsa! Kabul ediyorum iyi niyetleri, Düzeleceğim: Görüyordum Helen’i O güzel, tıpkı sevecen Mariya gibi! Ruhum sonsuza dek ona tabi.” KONT NULİN Kont Nulin, Rus taşra yaşamını anlatan benim de çok sevdiğim bir başka poemasıdır Puşkin’in. Yevgeni Onegin’e ön ayak olduğu söylenilebilir. POLTAVA Poltava Savaşı’nın anlatıldığı bu tarih poemasında Puşkin, Mazepa’nın ihanetini, Mariya’nın ilişkilerini, Koçubey’in idam edilişini ve savaşı Petro’nun kazanmasını ve daha sonra Mazepa’nın, Demirbaş Karl ile Osmanlı’ya kaçışını anlatmıştır. Petro’yu heybetli ve büyük bir lider olarak betimlemiş ve adeta devrimlerin başarısının Poltava Savaşına etkisini anlatmıştır. Petro ile o dönemin Çar’ı 2.Nikolay’ı da karşılaştırmış diyebiliriz. TAZİT Yarım kalmış bir poemadır. Çerkezlerin Ruslar ile ilişkisini anlatır. KOLOMNA’DAKİ KÜÇÜK EV Yine bu poemada da Rus taşra yaşamından kesitler ve komşu, akraba ilişkilerinden bahsedilmiştir. BAKIR ATLI Gelgelelim Puşkin’in en ünlü poemasına, Puşkin’in bu poemasında bahsedilen Petro heykeli bronzdan yapılmasına rağmen bu poema sayesinde BAKIR ATLI olarak kalmıştır. Büyük Petro’nun yaptığı savaşlar yararlı ve verrimliydi. Poltava çarpışması, milli reformun başarısının göstergesiydi. Lakin Puşkin, Petro yönetiminin diğer yönlerini, vahşi yönlerini de açıkça görüyordu. Puşkin bu poemasında Petro’nun vahşi yönlerini ele almış. Ve Yevgeni karakteri ile su taşkının sorumlusunu Büyük Petro olarak göstermiştir. Bu poema bizzat 2. Nikolay tarafından sansürlenmiştir. Bkz. YÜZBAŞININ KIZI Syf:411 “Genç adam! Bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, en yararlı, en köklü değişikliklerin, ancak ahlakların düzelmesi yoluyla, hiçbir zorlayıcı sarsıntı olmadan gerçekleşenler olduğunu unutma...” ANCELO Ancelo poeması, Shakespeare’in “Kısasa Kısas” oyunun bir uyarlamasıdır. Ve vahşi yönetimi eleştirir. HAYDUT KARDEŞLER Haydut Kardeşler aslında Puşkin’in ilk poemalarındandır ama ben şimdi yeni gördüm eklemeyi unutmuşum :) Haydut Kardeşler poeması gerçek bir hikayedir ve iki kardeşin dramını anlatır. Devlet, serflik eleştirisi vardır. (Gürbüz Karadavut)
Puşkin olunca 200 değil 2000 sayfa olsa gözümde büyütmüyorum artık. Anlatımı kadar çeviri kalitesi de, baskısı da her şeyiyle bir bütün olarak mükemmel diyebilir miyiz? Evet. Kafkas Tutsağı, Gavriliada, Haydut Kardeşler, Bahçesaray Çeşmesi, Çingeneler, Kont Nulin, Poltava, Tazit, Kolomna’daki Küçük Ev, Bakır Atlı ve Ancelo ise içerik bilgisi olarak verilebilir. Poema, İspanyolca ‘şiir’ anlamında kullanılır. Ayrıca ‘yapılan şey’ ve ‘deyiş’ anlamları da verilir. İyi okumalar dilerim.. (Sadık Kocak)
Kitabın Yazarı Aleksandr Puşkin Kimdir?
Aleksandr Puşkin (Rusça: Алекса́ндр Серге́евич Пу́шкин; 6 Haziran 1799 - 10 Şubat 1837), Rus şâir ve yazar. Rusya'nın "ulusal şâir"i ve modern Rus edebiyatının kurucusu olarak kabul edilir.
Yaşamı
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, 6 Haziran 1799'da Moskova'da doğdu. Babası Sergey Lvoviç Puşkin, soylu bir ailenin ilk çocuğudur. Annesi Nadejda Osipovna Hannibal'in büyük dedesi Etiyopyalı Abraham Petroviç Hannibal, Rus Çarı I. Petro'nun vaftiz oğlu ve çarlık ordusunda seçkin bir subaydı. Puşkin, soylu bir ailenin üyesiydi. Annesi ve babası eğitimli insanlardı. Puşkin, ilk bilgilerini Fransız mürebbiyelerden edindi. Henüz sekiz yaşındayken Fransızca ve Rusça öğrenmişti. 11 yaşına geldiğinde özgürlükçü ve hicivci yazarlarını beğendiği Fransız edebiyatından etkilenerek Fransızca şiirler ve güldürüler yazmaya başlamıştı.
Döneminin tanınmış şair ve yazarları, Puşkin'in evine gelip gidenler arasındaydı. Ancak hiçbiri geleneksel Rus masalları anlatan, Rus türküleri söyleyen dadısı kadar Puşkin'i etkilememiştir. Yaşlı dadısı Arina'nın anlattıklarının, Puşkin'in çocuk rûhunda önemli izler bıraktığı düşünülmektedir. İleride Rus halk şiiriyle, masallarla, konuşma dilinin deyimleriyle ve anlatım özellikleriyle tanışıklığını dadısın ve anneannesi Mariya Hannibal'a borçludur.
Şiire başlaması
Puşkin, on iki yaşına geldiğinde, aristokrat aile çocuklarına yönetime hazırlamak için Rus Çarı I. Aleksandr'ın Tsarskoye Selo'da (Çarın yazlık köyü) açtırdığı okula yazdırıldı ve bu okuldaki altı öğrenim yılı boyunca, tıpkı okulun diğer öğrencileri gibi, Petersburg'a gitme izni verilmeden dış dünyadan kopuk bir şekilde eğitim gördü.
Şairlik yeteneğiyle arkadaşları arasında sivrildi. İlk şiiri "Şair Dost'a" (1814) Nikolay Karamzin'in Avrupa Habercisi dergisinde yayımlandı. Puşkin'in lise yıllarında yazdığı şiirlerinde gerçekçilik eğilimi açıkça göze çarpmaktadır. O dönem şiirinde kullanılmayan kaba ve gündelik sözcükleri kullandığı şiirleriyle Gavrila Derjavin'in dikkatini çekmeyi başardı.
Artık ünlü bir şair sayılmaya başlayan Puşkin, Çar Köyü Lisesi'ndeki eğitimini 1817'de tamamladıktan sonra Petersburg'a giderek Dışişleri Bakanlığında çalışmaya başladı. Bu arada birçoğu yasaklanan özgürlükçü şiirleri ve taşlamaları, bu sıralarda halk arasında yayılmıştır. Rus edebiyatında ilk kez, şiir halk tarafından hayranlıkla karşılanmıştı.
Puşkin, bu sırada Rus Çarı I. Aleksandr tarafından Kafkasya'ya tayin edildi ve burada ünlü Kafkas Esiri ve Bahçesaray adlı destanlarını yazdı. Gerçeği olduğu gibi aktarmayı tercih eden Puşkin'in eserlerinde ne klasik şiirin kuralcılığı, ne de Romantizm'in etkileri belirgin bir şekilde öne çıkıyordu.
Sürgün yılları
Kafkasya'dan dönen Puşkin'in Rusya'daki askeri yönetime karşı oluşundan dolayı dört yıl süreyle başkente girmesi yasaklandı ve ailenin sahip olduğu Mihaylovskoye köyünde yaşamak zorunda bırakıldı. Hükûmet tarafından oğlunu gözetim altında tutmakla görevlendirilen babası da görevini yerine getirmişti.
Yirmi dört yaşındaki Puşkin, bu sürgün döneminde, yedi yıl sonra tamamlayacağı Yevgeni Onegin adlı romanını yazmaya başladı. Çingeneler, Peygamber ve Boris Godunov adlı önemli eserlerini de yine bu sürgün yıllarında yazdı. Bu yıllarda ülkesinde süregelen özgürlük mücadalesi dışında Yunan İsyanı ve İspanya ile İtalya'daki mutlakıyet karşıtı hareketleri yakından takip etti.
1820-1824 yılları arasındaki sürgün döneminden sonra Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova'ya çağrılan genç şairin kaleminden çıkan her şey, artık çarın sansüründen geçecektir. Polis baskınları ve aşk serüvenleri ise Puşkin'in yaşamının ayrılmaz parçaları olmuştu.
Evliliği
Puşkin, bir baloda yüksek rütbeli ve emekli bir memurun kızı olan Natalya Gonçarova ile karşılaştı ve bu genç kıza aşık oldu. Puşkin, Natalya'ya evlenme teklif etti; Natalya ise şairin evlenme teklifini belirsiz bir tarihte cevaplamak üzere cevapsız bıraktı. Puşkin, bu durum karşısında umutsuzluğa kapılmış ve Moskova'dan uzaklaşmak istemişti. Bu nedenle, 1829'da, bir gözlemci olarak Rus ordusuna katıldı ve Osmanlı topraklarına geldi. Sonradan yazdığı "Erzurum Yolculuğu" adlı eserinde seyâhat izlenimlerini anlatan Puşkin'in, daha başka birçok eserinde de Erzurum'dan aldığı esinlerin izlerini bulmak mümkündür.
Moskova'ya dönen Puşkin, Natalya'ya evlenme teklifini yineledi. Uzun çekişmelerden sonra Natalya'nın ailesini de ikna etmeyi başardı ve sonunda nişanlandılar. Bu evliliği istemeyen Natalya ise bu duruma kayıtsız kaldı. Natalya'nın bu olumsuz tutumu, ilişkilerinin sonuna kadar da bu şekilde devam etti.
Puşkin'in eşi Natalya Gonçarova
Bitmek bilmeyen soruşturmalar ve yasaklamalar yüzünden rahatsız olsa da, Puşkin yazmaya devam etti. Yevgeni Onegin, Don Juan, Veba Sırasında Ziyafet gibi manzum trajedyalarını ve Dubrovski, Maça Kızı gibi önemli eserlerini bu dönemde kaleme aldı. Gogol ile olan arkadaşlığı da bu döneme rastlamaktadır. Öyle ki, Gogol'a ünlü Ölü Canlar romanını yazma fikrini Puşkin'in verdiği söylenmektedir.
Ölümü
Bu dönemde hayatına George Charles d'Anthès adında biri girdi. Puşkin, kendisine yazılan birkaç imzasız mektup aracılığıyla, d'Anthès adındaki bu Fransız'ın karısı Natalya Puşkin'e kur yaptığını öğrendi. 1837'de d'Anthès'i düelloya çağırdı. 27 Ocak 1837'de St.Petersburg yakınında Kara Dere'nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verildi. Puşkin'in şâhidi arkadaşı Danzas'tı. Düelloda kullanacağı silahı almak için gümüşlerini sattığı iddia edilmektedir.
Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d'Anthès, Puşkin'i karnından yaralamayı başardı. Büyük bir soğukkanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, şubat ayında bir öğleden sonra hayata gözlerini yumdu.
Şâirin ölüm haberi duyulunca evinin önünde toplanan halk, Yevgeni Onegin'in son baskısını tüketti. Şairin ölümü üzerine başlayan huzursuzluk, neredeyse hükümete karşı bir ayaklanma noktasına geldi. Olayların kontrolden çıkmasından çekinen polis, bir gece yarısı şairin tabutunu gizlice kiliseden aldı ve Mihaylovskaya köyüne götürerek toprağa verdi.
Hakkında Gogol'un “Puşkin, olağanüstü bir olaydır.” ve Dostoyevski'nin de daha mistik bir tavırla “Puşkin, bize gelecekten haber veren bir ermiştir.” dediği Puşkin, modern Rus edebiyatının oluşmasına en büyük katkıda bulunan edebiyatçı olarak kabul edilir. Puşkin, klasik Batı edebiyatını ve Rus halk ruhunu sentezleyerek, Rus edebiyatında “gerçekçilik akımı”nı başlatan öncü bir isim olmuştur.
Aleksandr Puşkin'in düello günü uğradığı son yer, Peterburg Nevski Prospekt'de Wolf's şekercisidir (şimdiki Cafe Litteraturnia). Bu cafede Puşkin'in balmumundan bir heykeli bulunmaktadır.
Eserleri
Ruslan i Lyudmila – Ruslan ve Ludmila (1820) (şiir)
Kavkazskiy Plennik – Kafkas Esiri (1822) (şiir)
Bakhchisarayskiy Fontan – Bahçesaray Selsebili (1824) (şiir)
Tsygany, – Çingeneler (öyküsel şiir) (1827)
Arap Petra Velikogo – Büyük Petro'nun Arabı (tarihsel roman, bitirilmemiş) (1828)
Poltava (1829)
Küçük Trajediler (1830)
Boris Godunov (1825) (dram)
Papaz ve uşağı Balda'nın hikâyesi (1830) (şiir)
Povesti Pokoynogo Ivana Petrovicha Belkina – İvan Petroviç Belkin'in hikâyesi (5 kısa hikâyeden oluşur: Atış, Kar Fırtınası, Cenazeci, Menzil Müdürü ve Bey'in Kızı) (1831) (düzyazı)
Çar Saltan Masalı (1831) (şiir)
Dubrovsky (1832-1833, yayınlandı1841, roman)
Prenses ve 7 Kahraman (1833, şiir)
Pikovaya Dama – Maça Kızı (hikâye) (1833) daha sonra operaya uyarlanmıştır.
Altın Horoz (1834, şiir)
Balıkçı ve Altın Balığın Hikayesi (1835, şiir)
Yevgeni Onegin (1825-1832) (şiirsel roman)
Mednyy Vsadnik – Bronz Süvari (1833, şiir)
Yemelyan Pugachev isyanının Tarihi (1834, düz yazı)
Kapitanskaya Dochka - Yüzbaşının Kızı (1836, düz yazı)
Kirdzhali – Kırcali (kısa hikâye)
Gavriiliada
Istoriya Sela Goryukhina – Goryukhino Köyü'nün Hikayesi (bitirilmemiştir)
Stseny iz Rytsarskikh Vremen – Şövalye Hikayeleri
Yegipetskiye Nochi – Mısır Geceleri (kısa şiirsel hikâye, bitirilmemiştir)
K A.P. Kern – AP. Kern'ne (şiir)
Bratya Razboyniki – Haydut Kardeşler (oyun)
Graf Nulin – Kont Nulin
Zimniy vecher – Kış akşamı
Puşkin'in birçok eserini filolog Metehan Mollamehmetoğlu Türkçeye çevirmiştir.
Aleksandr Puşkin Kitapları - Eserleri
- Yüzbaşının Kızı
- Seviyordum Sizi
- Bakır Atlı
- Aşk Şiirleri
- Maça Kızı
- Dubrovski
- Gizli Günce
- Boris Godunov
- Poemalar
- Erzurum Yolculuğu
- İstasyondaki Görevli
- Çingeneler
- Byelkin'in Öyküleri
- Öyküler
- Ruslan ve Ludmila
- Büyük Petro'nun Arabı
- Pugaçev İsyanının Tarihi
- Seçme Yazılar
- Bütün Öyküler, Bütün Romanlar
- Küçük Tragedyalar
- Yevgeni Onegin
- Bahçesaray Çeşmesi
- Mısır Geceleri
- Bütün Eserleri 2
- Çar Sultan
- Balıkçı ve Altın Balık
- Qızıl Xoruz
- Düello
- Qafqaz əsiri
Aleksandr Puşkin Alıntıları - Sözleri
- "Umudun sadece gölgesi bile kalsa, Tanrı aşkına, vazgeçmeyin." (Dubrovski)
- …huzur arıyordu, Uyuşukluk ve keder bitirmişti onu (Ruslan ve Ludmila)
- Şiirlerle ne anlatıyoruz ona? Gerçek en değerli şey bana. Düşünmeden derim : şirinsin herkesten Hep aynı şeyi söylerim ben. (Aşk Şiirleri)
- "Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair, dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı vardır ne de dünya nimetlerinde gözü." (Erzurum Yolculuğu)
- "İntikamdan, delilikten vazgeçer gibi vazgeçtim." (Dubrovski)
- Bir tek aşktır soğuk ömrün neşesi, Bir tek aşktır acısı kalplerin: Bir anlık mutluluktur hediyesi, Oysa acısı dinmez çilelerin, Yüz kez daha mutludur gençliğinde O ânı havada yakalayabilen. Giz dolu bir mutluluğun önünde Çekingen güzelliğiyle boyun eğen. (Aşk Şiirleri)
- Kitaplarımı kıskanırım ve okunması için herhangi birine vermekten hoşlanmam. Kütüphanem benim haremimdir. (Gizli Günce)
- Hüzünlüyüm, Nina: Yolum can sıkıcı... (Seviyordum Sizi)
- Ve tanıdım aşkı tüm benliğimle, Göksel sevinciyle Ve acı veren kederiyle…. (Ruslan ve Ludmila)
- Ama n'eylersin ki, bende Böyle bir güç yok, biliyorum; Karar alındı: ferman sizde, Kadere teslim oluyorum. (Aşk Şiirleri)
- Derin saygının yerini üstünkörü nezaket almıştı. (İstasyondaki Görevli)
- "Gençlerin bağışlayacakları en son şey cesaretsizliktir. Gençler cesareti bütün insan erdemlerinin en başta geleni ve her kusurun mazereti olarak görürler." (Öyküler)
- Ahlâk, eşyanın doğasındadır. (Yevgeni Onegin)
- Nice aceleci olursan ol, Bir aşk randevusuna bile, Ve nice hayale dalarsan dal, Saklanıp gizleyerek kalbinde, Onunla buluştun mu, çekingen Durursun, elinde değil işte... (Aşk Şiirleri)
- ...Ölümü dilemek mi delilik, Dona Anna? Deli olsaydım, yaşama tutunmayı dilerdim, Aşkın merhemini sürmek için yüreğinize; Deli olsaydım, pencerenizin altında beklerdim Gecelerce, serenaddan, uyku girmezdi gözünüze; Deli olsaydım, önünüze atardım kendimi Gizlenip sesizce acı çekmezdim... (Küçük Tragedyalar)
- "Büyük bir kişinin düşüncelerini izlemek, çalışmaların en öğreticisidir." (Büyük Petro'nun Arabı)
- Kitaplarımı kıskanırım ve okunması için herhangi birine vermekten hoşlanmam. Kütüphanem benim haremimdir. (Gizli Günce)
- Daha iyisini bulursan unutursun beni, Daha kötüsüne düşersen ararsın beni (Yüzbaşının Kızı)
- “Bırak bana prangalarımı, Kimsesiz, ıssız anılarımı, Hayalleri, hüznü, gözyaşlarını: Benimle paylaşamazsın onları.” (Poemalar)
- Ne sıkıcı ezgilerine, ne ziyafetlerine, Ne de ihtiyacım var gölgeliklerine- Ne yemek yerim, ne de dinlerim, Bahçelerinin ortasında öleceğim! (Ruslan ve Ludmila)