Postmodernliğin Durumu - David Harvey Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Postmodernliğin Durumu kimin eseri? Postmodernliğin Durumu kitabının yazarı kimdir? Postmodernliğin Durumu konusu ve anafikri nedir? Postmodernliğin Durumu kitabı ne anlatıyor? Postmodernliğin Durumu PDF indirme linki var mı? Postmodernliğin Durumu kitabının yazarı David Harvey kimdir? İşte Postmodernliğin Durumu kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: David Harvey
Çevirmen: Sungur Savran
Orijinal Adı: The Condition of Postmodernity: An Enquiry Into The Origins of Cultural Changes
Yayın Evi: Metis Yayınları
İSBN: 9789753421621
Sayfa Sayısı: 408
Postmodernliğin Durumu Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Son yıllarda günümüz dünyasını betimlemede kullanılan "postmodern durum" üzerine, postmodern kültür, mimari, sanat ve toplum üzerine pek çok şey yazıldı. David Harvey, Postmodernliğin Durumu´nda başlangıç olarak terimin farklı anlamlarını inceliyor ve modernizm sonrası toplumsal yaşantıyı anlamakta bu kavramlaştırmayı kullanmanın ne ölçüde uygun ve yararlı olduğunu tartışıyor.
Ancak Postmodernliğin Durumu, bir kitap olarak bundan çok daha fazlasını vaat ediyor. Yazar, Aydınlanma´dan günümüze uzanan dönem boyunca modernizmin toplumsal bir tarihini kuruyor ve modernizmin politik ve toplumsal düşünce ve hareketler içindeki, sanat, edebiyat ve mimarideki ifadelerini inceliyor. En dikkat çekici ve Harvey´e özgü vurgulama ise, zaman ve mekân algılamalarımızın yine zaman ve mekân boyunca nasıl bir değişim gösterdiği ve bu değişimin bireylerin değerleri ve toplumsal süreçleri üzerinde nasıl etkili olduğudur.
Bu kitap sadece doğrudan sosyal bilimlerle ilgili olanlar için değil, günümüz dünyasındaki değişimleri anlamakta ısrarlı olan, araştırmaktan çekinmeyen genel okur için de son derece ilgi çekici... Son dönemde, düşünce tarihine ve zihniyetlerin toplumsal ve politik değişme ile ilgisinin kurulmasına yapılmış zengin bir katkı... ...
Postmodernliğin Durumu Alıntıları - Sözleri
- "Toplumumuz, aynen prell şampuanı ve Ford marka otomobiller ürettiği gibi, şizofrenlerde üretir; tek fark şizofrenlerin satışa çıkarılamamasıdır".
- Ahmaklıklarını yavan bir vürgerlikle hafifleten yada hafifletmeye çalışan lüks konut projeleri.İyi bir kitabevine tahammül edemeyen kültür merkezleri.Gezinecek başka yer bulamayan serseriler dışında herkesin gitmekten kaçındığı kamusal merkezler.Altkentlerin standartlarımış mağaza zinciri alışverişinin donuk takliitleri olan alışveriş merkezleri.Hiçbiryerden başlayıp herhangi bir yere gitmeyen ve kimsenin gezmeye çıkmadığı gezinti yerleri.Kentlerin bağırsaklarını deşen çevre yolları.Bu, kentleri yeniden inşa etmek olamaz.Bu, kentlerin yağmalanmasıdır.
- " özgürlük alanı ancak zorunluluk alanının geride bırakılmasıyla birlikte başlar."
- Modern olmak, kendimizi, bize serüven,iktidar,haz , ilerleme ve bunların yanı sıra kendimizin ve dünya dönüşümünü vaat eden, ama aynı zamanda sahip olduğumuz, bildiğimiz olduğumuz herşeyi imha etme tehdidini taşıyan bir ortamda bulunmamız demektir.Modern ortamlar ve deneyimler, her tür coğrafi ve etnik sınırları, sınıf ve ulus sınırlarını,din ve ideoloji sınırlarını boylamasına keser.Bu anlamda, modernitenin bütün insanlığı birleştirdiği söylenebilir.Ama bu birlik paradoksal bir birliktir, uyumsuzluğun bir birliği; hepimizi dur durak bilmeyen bir çözülme ve yenilenme , mücadele ve çelişki ,ikirciklilik ve ıstırap girdabına akıtır.Modern olmak,Markx 'ın ifadesiyle " Katı olan herşeyin buharlaştığı " bir evrenin parçası olmaktır.
- "Devrim, geçmişe ilişkin bütün hurafelerden"sıyrılmak zorundadır, aksi takdirde bütün ölü kuşakların geleneği, yaşayanların beyinlerine bir karabasan gibi yük olacak" ve devrimin arındırıcı trajedisini bir farsın ritüeline dönüştürecektir.
- Sermaye süreçtir, bir şey değil. Süreç perdeler ve fetişleştirir, büyümeyi yaratıcı yok etme aracılığıyla sağlar, yeni ihtiyaç ve istekler yaratır, insanın emek kapasitesini ve arzuyu sömürür, mekanları dönüştürür, hayatın temposunu hızlandırır, aşırı birikim sorunları yaratır.
- Bourdieu'a göre biz sınırları kendi üretiminin tarihsel olarak belirlenmiş koşulları tarafından çizilen ürünler ( düşünceler, algılamalar, ifadeler, eylemler) doğurma konusunda sonsuz bir kapasite kazandıran deneyimlerimiz tarafından biçimlendirilen düzenlenmiş bir doğaçlama yeteneğine sahibizdir. Bunun sağladığı koşullandırılmış ve koşullu özgürlük önceden kestirilemez yenilikler yaratmaktan da başlangıç koşullama larının basitçe mekanik olarak yeniden üretiminden de çok uzaktır Bourdieu'a göre bu tür mekanizmaları aracılığıyladır ki her yerleşik düzen kendi rastgeleliğinin doğallaştırılmasını sınırlar duygusu ve gerçeklik duygusu ifadesi altında yaratır. Bunlar da yerleşik düzene sarsılmaz bir bağlılığın temellerini oluşturur.
- Mimarinin günümüzdeki durumu şudur: mimarlar akademik ve soyut estetik sorunları tartışmaktadırlar, ama aslında , kentlerimizi mahveden ve işçi sınıfından insanları evlerinden atan müteahhitlerin kölesidir onlar.
- Güçlü hükümetlerin hasta ekonomilerin sağlığını düzeltmek için topluma yüksek dozda acı ilaç içirmesi, yaygın bir imge haline geldi.
- Postmodern sanatta bütünlüğü olan bir metinle değil, belirgin bir kişilik ve duyarlılığın varlığıyla hiç değil, kim olduğunu bilmediğiniz, yerleştirmeyeceğiniz dillerden dökülen heterojen söylemlerin kesikli alanı ile karşı karşıyasınızdır.
Postmodernliğin Durumu İncelemesi - Şahsi Yorumlar
David Harvey'in okuduğum ilk kitabı. Dil olarak akademik okumaya alışık değilseniz ve uzun cümlelerden sıkılıyorsanız biraz alışana kadar zorlayabilir. Genel olarak modernizm posrmodernizm üzerine detaylı bir kitap olduğunu düşünüyorum. Sosyal bilimlerle ilgili iseniz kesinlikle tavsiye ederim... (necibe)
POSTMODERN DÖNÜŞÜM (!): Postmodern teori, gelip geçicilik, farklılık, parçalanma, çok kültürlülük ve kargaşayı benimseyen dinamik bir düşünce sistemidir (Harvey, 2019:70). Bunun yanı sıra postmodernizm toplumsal hareketlerin dönüşümüyle de izah edilebilir. Çünkü modern dönemdeki radikal toplumsal hareketler yerini mikro eylemselliklere bırakmıştır. Özellikle 1917 Sovyet Devrimi, 1966 Mao önderliğindeki Çin Kültür Devrimi ve 1968 öğrenci hareketlerinden sonra iktidarı alt üst eden devrimci hareketler, yerini sistemi değiştirmeye yönelik olmayan daha reformist karaktere sahip, yaşam biçimini dönüştürme amacı taşıyan kentsel toplumsal hareketlere bırakmıştır. Postmodernizm bir belirsizlik olarak ele alınabilir. Çünkü, kendisine yönelik sorulan sorular onu anlamak için ve kesin olarak tanımlamak için değil, barındırdığı farklılıkları ve yorumları ifşa etmek içindir. Harvey postmodernizmin bu özelliğini vurgularcasına şu soruları sormuştur: Postmodernizm, modernizme bir başkaldırı veya ondan radikal bir kopuşu mu temsil eder? Yoksa modernizmin içindeki bir aşama olarak mı kavranmalıdır? Yahut postmodernizm tarihsel akış içerisinde 50’li yıllardan, 60’lı veya 70’li yıllara kadar başlangıç noktası tespit edilebilen bir dönemselleştirme midir? Her türlü üst anlatıyı reddederek, başka dünyaların (kadınlar, siyahlar, eşcinseller, hayvan hakları gibi) sesine kulak veren devrimci bir anlayış mıdır? Yoksa her şeyin mübah olduğu piyasada büyük roller üstlenmeye çekinen bir tavır mıdır? Yeni muhafazakâr politikanın kendini kabul ettirme çabası mıdır? Yoksa onun altını oyan bir direniş midir? Bu kadar çeşitli soruların kolaylıkla yöneltilebildiği postmodernizm, her ne olursa olsun toplumda, sanatta ve düşünce dünyasında yeni bir soluktur. Harvey, modernizmin dünyaya bakışının yeknesaklığına, evrensel doğrularına, pozitivist ve rasyonalist bir şekilde doğrusal gelişimi hedefleyen ve mutlak doğrular üreterek toplumsal düzeni standartlaştıran yapısına karşılık, postmodernizmin, kesin bir ifadesi olmadığını önemle vurgular. Yine de Harvey, postmodernizmin, herkesin uzlaştığı bir tanımının mümkün görünmediğini belirtse de postmodernizmi, eleştirellik ve yenilik düşünceleri üzerinden yorumlayabileceğimizi iddia eder. Ayrıca Harvey, söz konusu postmodernizmin zamansallığı ve genel karakteri olunca, postmoderniteyi bir tepki ve kopuş olarak kabul eden Eagleton’un düşüncelerine başvurmayı ihmal etmemiştir: “Belki şöyle bir fikir birliğinden söz edilebilir: tipik Postmodernist ürün, şakacıdır, kendi kendiyle dalga geçer, hatta şizoiddir; aynı zamanda yüksek modernizmin gösterişsiz kendine yeterliliğine, ticareti ve meta biçimini arsızca kucaklayarak tepki gösterir. Kültürel geleneğe karşı tavrı saygısız bir pastiş görünümündedir; kasıtlı olarak amaçlanmış derinlik yokluğu, her tür metafizik ağır başlılığın altını oyar. Bu, bazen acımasız bir sefalet ve sarsma estetiğine açılır.” (Harvey, 2019:21). (özgür koç)
Üzerinde sıkça gezindiğimiz, gelişigüzel kullanmaktan geri durmadığımız ve büyük olasılıkla da neye karşılık geldiği konusunda buzlu camdan hallice olduğumuz postmodernizm hakkında bu kitaptan daha niteliklileri elbette vardır. Ne var ki Harvey kavramın durumunu inceleme konusunda pek maharetli duruyor. Bilhassa Mekânın Üretimi kitabını okumaya yeltenip Lefebvre'nin hayretimucip anlatım tarzına maruz kaldıysanız, David Harvey kaçacak delik mahiyetindedir. Kitabın temel tezi, 1972'den bu yana zaman ve mekânı algılayışımızda yeni hâkim biçimlerin ortaya çıkması üzerine. Tarihin seyri içerisinde bir şeyler oluyor ve bu olan şeyler ya dönemlerinin popüler ürünü olarak geçiciliklerini ilan ediyor ya da uzunca bir süre kalıp bütün parametrelere sirayet etmeye yeminli gibi duruyor. Postmodernizm, ikinci gruba girenlerden... Diğer -izm'ler gibi gelip bir süre de öylece oyalayıp gider derken, toplumsal ve politik olan her şeye alenen sinerek bizlerin zaman-mekân sıkışmasındaki her tavrımızı etkiler oldu. Peki ne zaman başladı? Bunun keskin bir tarihi yok. Kaldı ki net bir tarifi de yok. Fakat dünya savaşı sonrasında "yaratıcı yıkım" diyerek tahrip olmuş kentleri yeniden inşa etme furyası ve sonraki uzunca süreçte hem “kentin” nasıl tanımlanacağı, hem de kent üzerindeki yaşamın sınıfsal parsellerde ayrılmış olması noktasında yeni formların neleri kapsayacağı üzerine uzun vadeli söylemler, basılı ve yazılı beyanlar yükselmeye başladı. 1970 ve sonrasına geldiğimizde bu anlatıların giderek hakim olmaya başladığı, kent üzerinde belirginliğini iyice hissettirmeye azmettiği de aşikârdı. Özellikle Raban’ın “Yumuşak Kent” tasarısı -ki ona göre kentler hiyerarşi duygusunun çözüldüğü mekânlardır-, artçı sarsıntılar olarak “soylulaştırma” ve “yuppie” tartışmaları, Jacobs’un kenti imgeler ve göstergeler alanı olarak idealize eden yaklaşımı derken artık modernizmin ve modernist anlatıların karşısında kudretli bir postmodernist anlatıdan söz etmek kaçınılmazdı. Charles Jencks, modernizmin sonu-postmodernizmin başlangıcı olrak 15 Temmuz 1972, saat 15:32’de St. Louis’deki Pruit-Igoe toplu konularının “dar gelirlilerin içeride yaşayamaz oldukları” gerekçesiyle dinamitlerle havaya uçurulmasını gösterir. Böylece Terry Eagleton için postmodernizmi nispeten tanımlama imkânı doğar: postmodernizm, şakacıdır Kendi ürünleriyle dalga geçer. Eagleton aceleci davranmış olabilir fakat postmodernizmi şizofrenik bir form olarak övmesi kaale alınacak gibidir. En azından Pruit-Igoe’nun havaya uçurulmasının ardından başta Le Corbuseir ve diğer modernist havariler için yeni bir mottosu vardı postmodernizmin: “büyük anlatılar ve tarihsellik dışında da öğrenilecek çok şeyler var.” Böylelikle postmodernizm kendisini “çoğulcu ve organik” olarak tanımlayarak 1972’den itibaren kentlerde her türlü işlev dışı unsuru, süsü, gösterişi dışlayan modernizmin yerine süslü, yüksek katlı ve işlevsel olmak zorunda olmayan -hatta açıkça sipariş üzerine yapılan- konutları yerleştirmeye başladı. Böylece kendisini her türlü üst anlatının (burada Freud ve Marksistlerin kulakları çınlasın) karşısında duran ve bütüncül bir tarihsellik inancının da muhalifi gören postmodernizm edebiyata, felsefeye hatta görsel sanatlar dahil her alana yerleştirmekten geri durmayacaktı. O, açıkça bütün farklı mekânları birleştiren bir kolaj olacaktı. Bu tatminkar olma çabasındaki yeni formu açıkça modernizmin karşısında yeni bir güç olarak yerleştirmek oldukça zor. Kaldı ki onu modernizmin metalarının piyasaya entegrasyonu üzerinde kolaylık sağlayan bir yol olduğu konusunda da fikir birliği sağlamak zor iken postmodernizmin durumunu tamamıyla tanımlamak hâlâ oldukça zor. Fakat en azından edebiyata farklı birçok perspektifin birbirine değebildiği ve birbirine geçebildiği -modernist romanın böyle bir özelliği yoktur-. En azından artık postmodernizm için “zamansız ve mekânsız- demeye ruhsatımız vardır. Felsefede postmodern izleri görmek daha yüksek ihtimallidir çünkü temel tezini Aydınlanmanın yol göstericiliğinde bulan modernizmin Antik Yunan temelli salt akıl ve rasyonalist inancı Tanrısızlığı idealize ettiği noktalar postmodernizm tarafından yapıbozumuna uğrar. Postmodernizm, her türlü üst anlatıya muhaliftir ve yalnızca aklın üst anlatı olacağı bir yerde onun itici gücü olan ahlâki amaç ve ruhu devre dışı kalacağını iddia eder. Böylelikle, onun şiarı, aklın kudretini hiçe saymaksızın Tanrının da bir hakikat olabileceği yeni kolajlar üretmek üzerine olacaktı. Bu karşı duruş, bir yerde de Aristoteles’e karşı çıkıştı ve açıkça “Heyhat! Sahici hayat Aristoteles’in çizdiği gibi değil!” demekti. Haksız da sayılmazdı bu reddiye, zira Aydınlanmanın “sapere aude”si, matematik, bilim, akıl dışında hiçbir şeyi kaale almaz ve her türlü önermede mutlaka 1 ya da 0, doğru ya da yanlış, siyah ya da beyaz mantığıyla hareket eder. Ancak başlarda da söylendiği üzere postmodernizm üst anlatıları elinin tersiyle iter, “kriz” olarak nitelediği bu algıyı lağveder. Baktığımız zaman gerçek hayat ne salt siyah ne de beyazdır. Gri de vardır ve hayat kırçıldır. Henüz atmosferi dünyadan ayıran sınırın nerede başlayıp nerede bittiğini bilemeyen, parmağımızdaki molekül sayılarının kaçının bize ait olduğunu kaçının havada kaybolduğunu tespit edemeyen ve “ölümün” ne olduğu üzerinde net bir yargı sunamayan bilimin mutlak doğru ve mutlak yanlış inadı, böylece direkten döner. Meseleyi Bernard Russel’ın sorduğu soruyla kapatmak yerinde olacaktır: “Giritli bir yalancı bütün Giritlilerin yalancı olduklarını söylediğinde yalan söylemiş olur mu?” Son olarak postmodernizmin durumun anlık olan, farklılıkları birleştiren ve tarihe bağlı kalmamak şartıyla ondan da çok şey yağmalayan bir anlatı olduğunu tekrar ederek onun akışkan bir değişim furyasında yüzüp gittiğini tekrarlamak gerekir. Böylelikle hiçbir zaman yaşam üzerinde veya gelecek ile ilgili bir plan, hayal ve beklenti içerisinde olmayı düşünmemek onun tavsiyesi olur. Bu yüzden postmodernizm kenti “planlamaz”, “tasarlar.” Geleneklere, anlık motiflere, tekrar etmek gerekirse sipariş usulüyle yapılacak ürünlere açıktır. Bir noktada onun bu keyfiyetçi tutumunu hazzı ve derinliği yok ettiği ve yüzeysel olana bağlandığı konusunda eleştirmek haklılık içerir ancak öyle görünüyor ki postmodernizm bundan etkilenmek bir yana, giderek artacak şekilde gündelik hayata müdahalesine devam edecektir. Öyle ki bir türlü net bir mesaj alamadığımız, konusunda bağımsız reklamvari içerikleri gördüğünüz, işlevselliği ve işe yararlığı konusunda muammada kaldığımız her şeyde postmodern izleri gördüğümüzü bilmek durumundayız. Günümüzdeki mimari anlayışa da eklektik, kurgusallık, kargaşa ve geçicilik hakimdir. Bu, Harvey’in kitabı boyunca titizlikle işlediği filmin yalnızca fragmanıydı. (Hüseyin HAKAN)
Postmodernliğin Durumu PDF indirme linki var mı?
David Harvey - Postmodernliğin Durumu kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Postmodernliğin Durumu PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı David Harvey Kimdir?
Harvey, 1935, İngiltere doğumludur. 1961'de Cambridge Üniversitesi'nde coğrafya alanında doktorasını tamamladı. Bristol Üniversitesi'ndeki çalışmalarının ardından 1969'da ABD, Baltimore'daki Johns Hopkins Üniversitesi'ne geçti. Çeşitli üniversitelerde dersler ve konferanslar verdiği akademik çalışmaları içinde sayısız makaleye ve çok ses getiren, birçok dile çevrilen kitaplara imza attı. 2001'de City University of New York'ta antropoloji profesörü olarak çalışmaya başladı. Harvey'in çalışmalarının en önemli özelliği, Marksist kurama uzamsallık fikrini dahil etmesi, eklemlemesi olmuştur.
Dünyanın önde gelen sosyal kuramcılarından olan Harvey, Beşeri Bilimler alanında en çok atıf yapılan 20 yazar arasında yer almaktadır. Harvey, dünyada en çok atıf yapılan coğrafyacı olmasının yanı sıra, modern coğrafyanın akademik bir disiplin olarak gelişiminde önemli olan birçok kitap ve makalenin da yazarıdır. Çalışmaları sosyal ve politik tartışmalara büyük katkıda bulunmuştur. Küresel kapitalizmin, özellikle de neoliberal biçiminin eleştirisine sosyal sınıfın ve Marksist metotların ciddi metodolojik araçlar olarak geri getirilmesine yardımcı olması ile anılmaktadır.
David Harvey Kitapları - Eserleri
- Asi Şehirler
- Sosyal Adalet ve Şehir
- Postmodernliğin Durumu
- Umut Mekanları
- Yeni Emperyalizm
- On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu
- Sermayenin Sınırları
- Neoliberalizmin Kısa Tarihi
- Kozmopolitlik ve Özgürlük Coğrafyaları
- Sermaye Muamması
- Paris, Modernitenin Başkenti
- Kent Deneyimi
- Marx'ın Kapital'i İçin Kılavuz
- Marx, Sermaye ve İktisadi Aklın Cinneti
- Mekan Meselesi
- Dünyanın Halleri
- Sermayenin Mekanları
- Marx'ın Kapital'i İçin Kılavuz
- Marka Bilmecesi
David Harvey Alıntıları - Sözleri
- Bourdieu'a göre biz sınırları kendi üretiminin tarihsel olarak belirlenmiş koşulları tarafından çizilen ürünler ( düşünceler, algılamalar, ifadeler, eylemler) doğurma konusunda sonsuz bir kapasite kazandıran deneyimlerimiz tarafından biçimlendirilen düzenlenmiş bir doğaçlama yeteneğine sahibizdir. Bunun sağladığı koşullandırılmış ve koşullu özgürlük önceden kestirilemez yenilikler yaratmaktan da başlangıç koşullama larının basitçe mekanik olarak yeniden üretiminden de çok uzaktır Bourdieu'a göre bu tür mekanizmaları aracılığıyladır ki her yerleşik düzen kendi rastgeleliğinin doğallaştırılmasını sınırlar duygusu ve gerçeklik duygusu ifadesi altında yaratır. Bunlar da yerleşik düzene sarsılmaz bir bağlılığın temellerini oluşturur. (Postmodernliğin Durumu)
- Peki, ne tür bir felaketten söz ediyoruz acaba? Dünya halklarının giderek daha geniş kesimleri sermaye tarafından ihtiyaç fazlası ve yedek diye nitelenip üretici emekçiler olarak saf dışı edilecek ve hem maddi hem de psikolojik olarak ayakta kalabilmek için büyük zorluklarla boğuşacaklar. Sermayenin belirlediği zorunlu çalışma dünyasında her türlü anlamlı varoluş umudundan yoksun bırakılmış olarak, yaşanınaya değer bir hayat inşa edebilmek için başka çareler arayacaklar. Öte yandan, üretim artmaya devam edecek; iyi ama bunu karşılayacak talep artışı nereden gelecek? Ford'u en çok kaygılandıran soru da budur: (On Yedi Çelişki ve Kapitalizmin Sonu)
- Ahmaklıklarını yavan bir vürgerlikle hafifleten yada hafifletmeye çalışan lüks konut projeleri.İyi bir kitabevine tahammül edemeyen kültür merkezleri.Gezinecek başka yer bulamayan serseriler dışında herkesin gitmekten kaçındığı kamusal merkezler.Altkentlerin standartlarımış mağaza zinciri alışverişinin donuk takliitleri olan alışveriş merkezleri.Hiçbiryerden başlayıp herhangi bir yere gitmeyen ve kimsenin gezmeye çıkmadığı gezinti yerleri.Kentlerin bağırsaklarını deşen çevre yolları.Bu, kentleri yeniden inşa etmek olamaz.Bu, kentlerin yağmalanmasıdır. (Postmodernliğin Durumu)
- Çin'in siyasi ve askeri olarak çevrelenmesi ABD'nin global hegemonyasının muhafazası için en az Avrupa'da uygulanan böl ve yönet politikası kadar elzem olacaktır. (Yeni Emperyalizm)
- Neoliberal retorik bireysel hürriyetler üzerindeki temel vurgusu sayesinde özgürlükçülük, kimlik politikaları, çokkültürlülük ve nihayetinde narsistik tüketicilik ile, devlet iktidarını ele geçirerek toplumsal adaleti sağlamak üzere saf tutmuş toplumsal kuvvetleri birbirinden koparma gücüne sahiptir. (Neoliberalizmin Kısa Tarihi)
- Kapitalizm mütemadi olarak ürettiği artı ürünün soğrulması için şehirleşmeye ihtiyaç duyar. Böylelikle kapitalizmin gelişimi ve kentleşme arasında içsel bir bağlantı ortaya çıkar. (Asi Şehirler)
- "Neoliberalizm; "gelir, boş zaman ve güvenliği artırılması gerekmeyenler"e hak ve hürriyetleri verip, geriye kalanlarımıza üç beş kırıntı bırakır. O halde nasıl oluyor da "geriye kalanlarımız" bu gidişata bu kadar kolay razı oluyor?" (Neoliberalizmin Kısa Tarihi)
- Kentsel sorunlarla başa çıkabilmek için sosyolojik ve coğrafi yöntemleri kaynaştırma çabamızda karşımıza çıkan sorunları çözecek araçlarımız yeterli değildir. Bu yüzden şartlı öngörülerde bulunurken ve kuramları doğrularken zorluklarla karşılaşacağımızı bilmeliyiz. Bu, moral bozucu gibi görünse de, zorlukları onları yok sayarak aşamayacağımız da açıktır. Tersine, bu sorunların doğru şekilde saptanması şarttır; tabii eğer ara yüzeyde köprü kurmakta kullandığımız alet edevata işlerlik kazandırmak istiyorsak. (Sosyal Adalet ve Şehir)
- İleri ve karmaşık ekonomilerde kıtlık, piyasaların işlemesini sağlamak için toplumsal olarak düzenlenmektedir. Yapılacak bir sürü iş varken iş kıtlığı olduğunu söyleriz, toprak bomboş yatarken toprak kıtlığı var deriz, çiftçilere üretmeleri için para ödenirken besin maddesi kıtlığından söz ederiz. Kıtlığın toplumda üretilmesi ve denetlenmesi gerekir, yoksa fiyat belirleyici piyasalar işleyemez. (Sosyal Adalet ve Şehir)
- Marx'ın amacı sol siyasal projenin yönünü nispeten sığ bulduğu ütopyacı sosyalizmden bilimsel komünizme çevirmekti. (Marx'ın Kapital'i İçin Kılavuz)
- Bu sistem artık ciddi sorunlarla karşılaşmış bulunuyor. 1973- 1975 yıllarında olduğu gibi, bunda birçok nedenin rolü var fakat bu kez siyasi-ekonomik yaşamdaki güç mücadelelerinin değişkinliği ve parçalanmışlığı bu toz dumanın arkasında (özellikle de finans sektöründe) neler olup bittiğinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. 1997-1998 krizinin ortaya çıkardığı kadarıyla üretici kapasite fazlasının ana merkezi Doğu ve Güneydoğu Asya'dır (ve özellikle bu bölgede devalüasyona neden olmaktadır); Doğu ve Güneydoğu Asya kapitalizminin bazı bölgelerde hızlı kalkınması (özellikle Güney Kore'de) aşırı kapasite sorununu (aşırı birikim) küresel ilişkilerde ön plana itmiştir. (Yeni Emperyalizm)
- Marx'a göre, Hegel'in tasvir ettiği iç çelişki kaçınılmazdı; fakat proleter devriminden başka hiçbir içsel çözümle de giderilemezdi. Sınırsız ve denetimsiz serbest piyasa kapitalizmi, kendi haline bırakıldığı zaman kendi servetinin iki kaynağını -emek ve toprağı- tüketecek ve yok edecekti. (Umut Mekanları)
- Eğitim sistemimizin tuhaf yönlerinden biri, bir disiplinde ne kadar sıkı eğitim görürseniz, diyalektik yönteme alışmanızın o kadar güçleşmesidir. Aslında küçük çocuklar son derece diyalektik düşünür; her şeyi hareket halinde, çelişkileri ve dönüşümleriyle görürler. Çocukları iyi diyalektikçiler olmaktan çıkarmak için muazzam bir eğitimsel çaba harcarız. (Marx'ın Kapital'i İçin Kılavuz)
- Kapitalizm hareket etmezse biter. (Marx'ın Kapital'i İçin Kılavuz)
- Gündelik hayatın yeniden üretim sürecinin nasıl gerçekleştiğini yalnızca süpermarketteki alışveriş deneyimimizi kullanarak kavrayamayız. Lahananın üzerinde hiç sömürü izi kalmaz, Güney Afrika'dan gelmiş bir meyvede ırk ayrımcılığının tadını hissedemeyiz. Yüzeydeki görüntünün arkasına geçmek zorundayız. (Kent Deneyimi)
- Eğer Park haklıysa, nasıl bir şehir istediğimiz sorusu, nasıl kimseler olmak istediğimiz, ne gibi toplumsal ilişkiler arayışı içinde olduğumuz, doğayla nasıl bir ilişkiye değer verdiğimiz, ne tür bir yaşam tarzı arzuladığımız, hangi estetik değerlere sahip olduğumuz sorularından ayrı düşünülemez. Öyleyse şehir hakkı, şehrin barındırdığı kaynaklara bireysel veya kolektif erişim hakkından çok daha öte bir şeydir: Şehri gönlümüze göre değiştirme ve yeniden icat etme hakkıdır bu. (Asi Şehirler)
- Alışveriş nihayetinde birbirinin rakipleri olacak başka alışveriş merkezlerinin doğuşunu da beraberinde getirdi. (Kent Deneyimi)
- İktidarın simgesel göstergesi kent, kapitalizmin doğrudan kendisi halini aldı. (Mekan Meselesi)
- ... eylemlilik dalgası, şehir havasında dile getirilmeyi bekleyen siyasi bir şeyler olduğuna işaret ediyor. (Asi Şehirler)
- Kâr, üretim sürecinde belli bir sürede yaratılan artı değerin gerçekleşmesine bağlıdır. Sermayenin devir süresi (başlangıç harcamasının kâr ilavesiyle geri alınması için geçen süre) çok önemli bir büyüklüktür - "vakit nakittir" atasözü buna dayanır. (Kent Deneyimi)