Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Puslu Kıtalar Atlası kimin eseri? Puslu Kıtalar Atlası kitabının yazarı kimdir? Puslu Kıtalar Atlası konusu ve anafikri nedir? Puslu Kıtalar Atlası kitabı ne anlatıyor? Puslu Kıtalar Atlası kitabının yazarı İhsan Oktay Anar kimdir? İşte Puslu Kıtalar Atlası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: İhsan Oktay Anar
Editör: Sait Kızılırmak
Yayın Evi: İletişim Yayınları
İSBN: 9789754704723
Sayfa Sayısı: 238
Puslu Kıtalar Atlası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Yeniçeriler kapıyı zorlarken, Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu...
Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam ersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece, o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın, beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.
Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
Puslu Kıtalar Atlası Alıntıları - Sözleri
- Düşlere dokunmak mümkün olabilir mi ?
- Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.
- Rendekâr düşünüyor olmasından var olduğu sonucunu çıkarıyor. Ben de düşünüyorum, dolayısıyla varım, ama kimim?
- "Çok şey biliyormuş gibi konuşuyorsun. Ancak fazlasıyla silik birisin. Ağzından çıkan sözler beni şaşırtıyor, sanki biri bu sözleri kulağına fısıldıyor gibi. Kimbilir, belki de birinden ilham alıyorsun."
- Mutlu yazar, azdır. Belki de yoktur. Ama mutlu okur vardır. O mutlu okurlardan birisi olduğumu duyumsarım zaman zaman.
- Mutlu yazar, azdır. Belki de yoktur. Ama mutlu okur vardır.
- Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.
- “Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurgu göremesen de bari küçük bir şerçeyi gör. Kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl."
- “Düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?"
- Sana karşı hislerimi anlatmama imkan yok. Bir duygu, anlaşılmıyorsa, duygu değildir zaten.
- akıtacak gözyaşı kalmamıştı.
- "Cevaplarını bulamadığı sürece yaşadığı bu tuhaf dünyanın, alaca renklerle dolu devasa bir boşluktan pek farkı olmayacaktı."
- • Attığı yapmacık kahkaha bir neşeyi değil, olsa olsa büyük bir ızdırabı ifade ediyordu. •
Puslu Kıtalar Atlası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
İlk defa İhsan Oktay Anar okudum ve yazarın üslubunu ve kitabın kurgunu beğendim.Daha ilk sayfalarda yazarın ustalığı belli oluyordu. KİTAP HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM: 1.Herşeyden önce bu kitap tarihi bir roman değil,bana göre fantastik bir roman.Bu konuda itirazlar gelebilir ama dikkatle okunursa yazarın kendisi diyor romanında,bu bir düştü,sen benim düşümdesin,sen ben zihnimin ürünüsün...gibi ifadelerle yazdığı eserin tamamen fantastik bir kurgu olduğuna işaret ediyor.Rüyalara gönderme de cabası. 2.Ülkemizde düşle gerçeğin iç içe geçtiği nitelikli bir esere pek rastlamadım,Tanpınar'ın ustaca yazdığı kitap/hikayeler--11148 dışında.Bu konuda yazar çok başarılı,kitabı okurken bir yandan hep düşündüm olayları nereye bağlayacak diye.Olayların bağlanma şekli kusursuza yakındı.Birbirinden farklı karakterleri kitabın bütünlüğünü içinde eritme liyakatla yapılmış.Ülkemizde buna benzer fantastik bir eser eksikliğini gideren yazara teşekkür ediyorum ülkemiz adına. 3.Kitabın içeriği çok zengin,atmosferi harika.Renkli kişiliklere renkli mekanlara yer vermesi birbirinden farklı karaktelere yer vermesi çok güzel. 4 BU KISIM SPOİLER İÇERİR !.kitap/sofienin-dunyasi--161 kitabını örnek alması ve ana kurguyu onun üstüne kurması zayıflık.Yazarın,yazdığı eserin içine dahil olup UZUN İHSAN EFENDİ vasıtası kendi zihninde yazdığı karakterlerle sohbet etmesi (BÜNYAMİN) eseri güçlü kılmış ama taklit olması,özgün olmaması kötü olmuş.Bu konuşma kitap/sofienin-dunyasi--161 kitabında da ona çok benzer şekilde vardı.Yazarın kurguyu yazarken bu esere aşırı bağlı kalması onun özgünlüğünü zedeleyen bir tutum. 5.Karakterlerin psikolojilerine neredeyse hiç yer vermemesini edebiyat açısından eksiklik olarak gördüm. 6.Kitap çok akıcı şekilde yazılmış,herkesin okuyup anlayabileceği kadar basit yazılmış.Yazarın her seviyede okuyucunun anlayabileceği kadar yazması yani herkese hitap eden bir eser miras bırakması takdire şayan. 7.Yazarın dili çok hafif,kitabın anlaşılması da okunması da hiç zor değil.Ayrıca bazı okuyucuların dediği gibi kitaptaki sözlükler hiç de zor değil kelimeler bilinmese bile cümleninin anlamından rahatlıkla anlaşılır çoğu,bu konuda hiç zorlanmadım.Şahsen bana eski kelimeler ile yazılmış A.HAMDİ TANPINAR eserlerinden kullanılan kelimeleri anlamak bana çok daha zor gelmişti. 8.Kitap bence felsefe anlamında çok parlak değil,düş içinde düş,yazarın zihninde kendi yazdıklarına gönderme,rüyalar ve varoluş sorgulaması güzel.Ama yeterli mi pek değil bana göre.Yazar alt metinlerle vermek istediği mesajları destekliyor ama yine de düşünce anlamında biraz eksik kalmış.Şimdi bu yazdığıma itiraz edeceklere şimdiden cevabım;DAVA,ŞATO,DÖNÜŞÜM başlı başına varoluş sorgulaması yapan KAFKA'nın en değerli kitaplarıdır,sadece KAFKA'NIN mı ? Hayır.Dünya edebiyatında en iyiler arasında gösterilir bu benzersiz eserler. 9.Türkiye'nin bana göre en iyi yazarları (okuduğum yazarlar arasında) Oğuz ATAY ve A.Hamdi TANPINAR eserleridir.Bu yazarların yazdıkları eserlerinde sadece kurgu yönünden,karakter psikolojilierini de yani karakterleri de aynen gerçek hayattaki gibi bütün duygusal ve mantıki benliklerine inen yazarlardır.Bu sitede bazı kişiler Oğuz ATAY eserleri ile kıyaslamaya kalkmış onlara hiç katılmıyorum.TEHLİKELİ OYUNLAR kitabı da TUTUNAMAYANLAR'DA edebiyatımızda zirve yapmış kitaplardır Ayrıca TANPINAR'IN benzersiz eseri SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ dahil.Kurgu yönünden de edebiyat zenginliği anlamında da bu kitapla pek bir alakası yok o üç kitabı ancak dünya edebiyatın zirve kitaplarından biri KAFKA'NIN şaheseri DAVA gibi kitaplarla kıyaslayabilirsin. 10.Ülkemizde yazılan şu an için benzersiz eseri herkese tavsiye edebilirim,Sağlam,güzel ve nitelikli bir eser.Ama bu kurgudan bu büyülü dünyadan çok daha üstün bir eser yazılabilirdi.Ama yazara çok güveniyorum çok çok daha iyisini yazabilir ilerde belki Türk Edebiyatında zirve yapan eserler arasında yer alır yazarın ilerde yazacağı kitap,bir SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ gibi ya da TUTUNAMAYANLAR gibi... (Kağan Kalava)
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti.” İhsan Oktay Anar’ı Puslu Kıtalar Atlası kitabıyla tanıdım. Karşıma çok çıkan bu kitabı sonunda okuma fırsatı buldum. Kitabı okurken yer yer sıkıldım, geri döndüm, ileri sardım. İnternetten özetlerine baktım. Kitabın tahlillerine göz gezdirdim. Neticesinde kitabı bitirdiğimde karmaşıklığı çözemedim. Yazarın üslubu, kurgusu tek kelimeyle dahiyaneydi fakat kitap benim kafamda bir bütüne ulaşamamıştı. Karmaşıyı toparlayamamış ama aynı zamanda kitabı sevmiştim. Puslu Kıtalar Atlası kitabının nasıl bir şaheser olduğunu ve edebiyatımızın en güzel postmodern örneklerinden biri olduğunu ne yazık ki kitabı bitirdikten sonra gerek buradaki incelemelerden gerek internetten yaptığım araştırmalardan öğrenecektim. Zaten Kitap üstüne yapılan araştırmalar ve tahliller bile kitabın edebiyatımızın hangi katmanında bulunduğunu belli ediyordu fakat ben ne yazık ki bunu geç farkettim. Uygulamada kitabı ‘okudum’ olarak işaretledim ama bunun hakkını gerçekten veremedim. Yazarın bir kaç kitabını da okuyup tarzına alıştıktan sonra yeniden okuyacağım ve okuduktan sonraki fikirlerimi bu incelemenin altına ayrı olarak yazacağım. Bu benim için bir ders niteliğindedir, sizin ilginizi çekmeyebilir. Ben kitap okurken; okuduklarımı anlamak, unutmamak ve kendimi geliştirmek için sürekli notlar alır internetten araştırmalar yaparım. Yazarın bu kitabını okuduğumda kafamda birleştiremediğim içindir İhsan Oktay Anar bana çok şey öğretti. Çünkü bu kitap için yaptığım araştırmayı (Ruh Adam kitabı haricinde) hiçbir kitapta yapmadım. Tanımının yapılması bile çok zor olan postmodernden girip modernizmden çıktım. Bunlar bir yana yazarı anlamak için onun tahlillerini, hakkında yazılanları okudum. Yani kitabı anlayamadım diye kitabın yarısı kadar da bu anlattıklarımı okudum. Neticesinde bir çok şey öğrendim; edebiyatımıza dair yeni şeyler, biraz tarih, biraz felsefe derken yepyeni bir yazar tanımış oldum: Merhaba İhsan Oktay Anar… İhsan Oktay Anar’ın ikinci okuduğum kitabı Suskunlar kitabı oldu. Tabii bir Puslu Kıtalar Atlası kadar olmasada bu kitaptan sonra kendisine hayran olup bu incelemeyi yazmaya karar verdim. Şimdi yazarı daha iyi tanıyorum. Puslu Kıtalar Atlası kitabını ilk kez okuduktan sonra yazarı hakkında yazılan övgüleri saçma bulmuştum. Tabii yukarıda bahsettiğim araştırmalar sonrasında bu övgüleri saçma bulmamı da saçma buldum. Şimdi, Suskunlar kitabını okuyunca benimde yazarı övmemi sizde saçma bulmayın lütfen. İddia ediyorum İhsan Oktay Anar edebiyat tarihimizin en güzide, en usta yazarlarındandır, kıymetini bilelim. Yazarın tekniği gerçekten bambaşka: kurmacası epey karmaşık. Osmanlı dönemi alsanı olduğu için dilide kolay değil. Ama o kadar ustaca bir karmaşası ve üslubu var ki yinede bırakamıyorsunuz elinizden. Ben bırakabilseydim bu incelemeyi yazıyor olmazdım. Kitabı ilk okuyuşumda karmaşasından kurtulamadığım halde elimden bırakamayıp bitirmemin tek bir sebebi var: Puslu Kıtalar Atlası muhteşem bir kitaptır. İçinde felsefe, fantastik, tıp, fizik, polisiye, savaş… Tarih desen buram buram kokuyor. Karakter bolluğu hat safada. Konusu muhteşem. Olay örgüsü girdili çıktılı, gittili geldili. Yani kitabı bir kategoriye koymak isteseniz gerçekten kararsız kalırsınız. Ne kadar zengin bir kitap olduğuda bu kararsızlıktan anlaşılabilir. Tonlarca yüklü gemiler nasıl deniz üstünde yüzüyor diye aklımız almıyorsa böylesine bol malzemeli bir kitabın bu kadar farklı dalları içerisinde barındırıp okuyucu sıkmadan çoşkuyla okunacak bir roman haline gelmesi aynı derecede soru işaretidir. Tüm bu anlattıklarım kendi şahsime ait çıkarımlardır. Bir başka okur kitaba çok daha hakim olabilir. Ben asla kitabı gözünüzde "zor okunan karışık bir kitap" şekline bürümek için yazmadım bunları. Benim karmaşıklık dediğim şey yazarın kurgu tarzıdır. Yani yazar çerçeve anlatığım tekniği kullanmış: öykü içinde öykü. Sizde bu sebepten kitabı okurken gerçekle kurgu arasında gidip geleceksiniz. Bu yüzden kitabın içinden çıkamayacaksınız. Bu anlattıklarımdan sonuç olarak, kitap ve yazar hakkında biraz ön araştırmayla bambaşka bir zevk alabilirsiniz. Eğer bu kitap yazarın okuyacağınız ilk kitabıysa bence spoiler yemeden bir ön araştırma yapın. Aslına bakarsanız bu kitaptan başlamayın. Yada kitabı tekrar okuyun. Ama emin olun seveceksiniz bu kitabı. Çünkü bu eser edebiyat tarihimizin en değerli kitaplarındandır. Sadece yerli değil dünyada da postmodernin nadide örneklerinden biridir. Kıymetini bilelim istiyorum. (1000okur)
spoiler içermez net inceleme!!!: İlk basımı 1995 yılında yapılan yazarına Türkiye'nin Tolkieni kitabınaysa Türkiye'nin metrixi dedirten eserdir puslu kıtalar atlası. Bir çok kaynakta tarihi fantastik olarak geçiyor olsa da aslında türü falsefi-fantastiktir. İnsanların bu yanılgıya düşmelerinin temel bir kaç nedeni var. 1. Hikaye 17.yy Osmanlisindaki İstanbul'da geçiyor ve dönemin İstanbul'unu gezdiriyor 2. Tarihi bazı kişileri gerçeğe yakın karakterlerle işlemiş ( mesela Alibaz yani efrasiyap yani bildiğimiz Alper tunga) Yani kitap tarihten besleniyor evet ama beslendiği ana kaynak felsefedir. Descartes'in " Düşünüyorum öyleyse varım" Felsefesi üzerine kurgulanmıştır eser. Yeri gelmişken belirteyim İhsan Oktay Anar doktora seviyesinde felsefe eğitimi almıştır. Bu eğitimi de eserine şahane , şaşırtıcı ve başarılı bir şekilde yansıtmış. Eser adını karakterlerden biri olan Uzun İhsan Efendi'nin evinden bile çıkmadan hazırladığı dünya atlasindan alır. Çok ilginç değil mi ama daha nice ilginclikler var. Yine yeri gelmişken belki daha dikkatli okumaniza faydası olur diye belirteyim ; yazar İhsan Oktay Anar , Uzun İhsan Efendi ile kendi arasında bir özdeşlik kurmuştur. Hem mental hem de fiziksel olarak. Kitapta olaylar tahmin edilemez şekilde ilerliyor. Çok fazla olay, çok fazla karakter var. Olaylar çok hızlı gelişiyor ve sanırım yazarın ustalığını da tam olarak bu noktalarda görüyorsunuz. Çünkü hikaye çok akıcı, karakterlerin hayatlarinin krsişmeleri çok etkileyici, olaylar arası geçişler çok başarılı ve şaşırtıcı. Asla karışık değil, yormayan akıp giden bir kitap. Eski Türkçe kelimeler de barındırıyor ama dili kesinlikle ağır değil zaten bir süre sonra alisiyorsunuz ve bence yeni kelimeler öğreten bir kitap olması da artı durumdur. Olay geçişleri çok hızlı ve tahmin edilemez olduğunu için sık sık şaşıracak ve düşünerek okuyacağınız hayallerle gerçeklerin içiçe geçtiği felsefi fantastik bir macera. Kitap 2009 yılında Erdal Öz edebiyat ödülünü kazanmış ve günümüze kadar 20 yi aşkın dile çevrilmiştir. Kendi hayatınızda kendi maceranızın şahidi olabilmeniz dileğiyle. Keyifli okumalar https://youtu.be/tnYZLWZCMsc (Nur Alptekin)
Kitabın Yazarı İhsan Oktay Anar Kimdir?
Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde tamamladıktan sonra, aynı bölümden 2011 yılında öğretim üyesi olarak emekli oldu.
1995 yılında yayımladığı Puslu Kıtalar Atlası isimli ilk romanı, yirmiden fazla dile tercüme edildi ve hem içerik hem biçim olarak pek ilgi görüp beğenildi. Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri adlı romanı da İngiltere'de tiyatro oyunu olarak uyarlandı ve sahnelendi.
Anar, 2009 yılında Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü.
İhsan Oktay Anar, 1960 yılında İstanbullu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Yozgat'ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sait Bey, TEKEL'de müskirat eksperi, annesi Bedia Hanım ise memurdur. Süheyla ve Füruzan adlarında iki ablası vardır. Anar'ın ataları, 1893'te Kazan'dan İstanbul'a gelmiştir. Büyükbabası Abdullah Almaçov, ilahiyat tahsili yapmak için Fatih Medresesi'ne gitmiş ve burada müderrislik yapmıştır. 3 Mart 1924'te, Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması sonucu medreseden ayrılmıştır. İstanbul'a yerleşen Anar'ın büyükbabası, Soyadı Kanunu ile "Anar" soyadını almıştır. İhsan Oktay, bu olayı şöyle anlatır:
"...Anar soyadını amcam bulmuş. Amcam bir Rum kadınına âşık olmuş, ama kadın ona karşılık vermemiş ve 'Seni hiç unutmayacağım, daima anacağım.' adında (anlamında) Anar soyadını seçmişler..."
Anar, babasının mesleği gereği ilk ve ortaokulu İstanbul'da okumuş; lise çağlarında İzmir'e taşınmıştır. Burada Karşıyaka Erkek Lisesi'ne başlamış ancak tamamlayamadan okuldan atılmıştır ve lise eğitimini Akşam Lisesi'nde tamamlamıştır. Akşam Lisesi'nde eğitim almaya başlayan Anar, gündüzleri tabela boyamaya başlamış; bu işi üniversiteye kadar devam ettirmiş ve üniversiteyi kazandıktan sonra da bırakmıştır.
Lise eğitiminden sonra Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne devam eden Anar, askerlik görevini ertelemek için aynı üniversitede yüksek lisans eğitimine devam etmiştir. 1995 yılında askerliğini teğmen olarak yaptı ve Kuzey Irak Harekâtı'nda görev yaptı.
Yüksek lisans sonrası Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'ne araştırma görevlisi olarak atandı ve 2011 yılında emekli oldu.
Anar, felsefe bölümü öğrencisi olan Özlem Hanım ile 1999'da evlendi.
Okuldan çok kütüphaneye giden Anar, bu nedenle Karşıyaka Erkek Lisesi'nden atılmıştır. Çalışmalarını roman alanında yoğunlaştırmış ve 2018 itibarıyla toplam yedi romanı yayımlanmıştır. Anar'ın 1991'de yazdığı ve yayımlatmak için dört sene boyunca çeşitli yayınevleriyle görüştüğü Tamu adında yayımlanmamış bir romanı da mevcuttur. Romanları genellikle göndermeler içermektedir. Kabaca birkaç örnek vermek gerekirse; ''Amat'' romanındaki İsrafil adlı çocuğun gemi borazancısı olup diriliş düdüğünü çalışı, kıyamet günü Sûr'a üfleyecek İsrâfil'i; alt ambar ise toprak altını ve kabiri sembolize etmektedir.
Anar'ın ilk hikâyesi, Mor Köpük dergisinde yayımlanan "Kâfirler İçin Apologia"dır. Aynı dergide, 1985 yılında "Rabnûmâ" başlığıyla bir diğer hikâyesi daha neşredildi. "Yavuz Sultan Selim Han Efendimizin Çaldıran Meydan Muharebesi" başlıklı hikâyesi, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından çıkarılan Kitap-lık dergisinde yayımlandı. Yiğit Değer Bengi tarafından hazırlanan 1002. Gece Masalları adlı kitapta "İnşaat İşçisi Rıfkı'nın Dehşet Verici Akıbeti" isimli bir öyküsü yer aldı.
İhsan Oktay Anar Kitapları - Eserleri
- Yedinci Gün
- Puslu Kıtalar Atlası
- Amat
- Suskunlar
- Kitab-ül Hiyel
- Efrasiyab'ın Hikayeleri
- Galiz Kahraman
- Puslu Kıtalar Atlası
İhsan Oktay Anar Alıntıları - Sözleri
- Allâhû Teâlâ'nın Âdem ile Havva'yı cennetten kovmasının neticeleri pek iyi olmamıştı. Çünkü âdemoğullarından bazıları Dünya'yı Cennet bellemiş ve zorbalığa meyletmişlerdi. (Yedinci Gün)
- “Emdiği hayat, aşılan yaralarından boşalmaya başlamıştı.” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- “Benim dünyada tanıdığım en büyük lezzet, hayat değil insanlık!” (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- - "Ben kâinatın şans eseri meydana geldiğine inanırım." - "Kâinat mademki kendi başına meydana gelebilecek kadar şanslı, onun bir parçası olan senin de aynı şansa sahip olman gerekir." (Yedinci Gün)
- "Yükselmek çok zordu ama diğerleri karalanabilir, yerin dibine batırılabilirlerdi." (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- "Dünyadaki her şey bir mucizeyken insan nasıl hayret etmeden durabilirdi?" (Kitab-ül Hiyel)
- “Hatta, üniformalı, silahlı ve fazla düşünmeyen insanlar da, onun gibilerin emrinde oldukları sürece, başedilmesi zor bir kudretti.” (Kitab-ül Hiyel)
- ‘Beyin göçü’ tâbiri aslında palavraydı. Doğru tâbir, ‘korteks göçü’ idi. Beyin korteksi ancak memleket dışında yaşama imkânı bulurken, limbik sistem sadece burada sefâ sürüyordu. (Galiz Kahraman)
- "Peygamber Efendimizin ve onun teblig ettiği kitaba iman edenlerin Mekkeli putperestlerden gördükleri eza ve cefa nedeniyle Medine'ye hicretlerinden 1080-1082 yıl, İsa Aleyhisselâmdan ise 1670 yıl kadar sonra, Şevval ayının üçüncü gecesi, debdebesi ve cağcağasıyla yedi iklim dört bucağa nâm salmış o Kostantiniye şehri, gökyüzündeki karanlık bulutların altında yorgun bir dev gibi uyumaktaydı." (Amat)
- "Eğer şah'ınızı oyundan çıkarırsanız, sizi nasıl mat edebilirim?" "Bunu nasıl başaracağınızı ben de merak ediyorum." (Yedinci Gün)
- Zaten kader, bir memurun sabit geliri gibiydi: Fiyatlar yükselip alçalsa bile maaş, yani kader değişmezdi. (Yedinci Gün)
- Galiba söylendiği gibi, güzel şeylerin birbirine benzediği ama çirkinliğin muhtelif olduğu doğruydu. (Galiz Kahraman)
- "Kusur benim imzamdır. Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı." (Suskunlar)
- "Üçler, yediler, kırklar, evliyalar ve nebiler aşkına! Yâ Hızır! Yâ İlyas! Yetiş! Medet, aman!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- Kavuşunca meşk, kavuşamayınca aşk olduğunu söylerler. Sevgisini kalbinde taşıdığı sürece herkes ona kavuşmuş demektir bana göre. Bu nedenle, sevmenin meşketmek olduğunu düşünüyorum. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
- Yaşaması gereken kişiyle öldürdüğü kişi aynıydı. (Amat)
- “Düşünüyorum. O halde ben varım!.. Düşünen bir adamı düşünüyorum ve onun da kendisinin düşündüğünü bildiğini düşlüyorum… Adam da düşündüğü için var olduğu sonucunu çıkarıyor… Ve bu çıkarımı doğru adamın!.. Çünkü o benim düşüm!.. Var olduğunu ileri süren bu adamın beni düşlediğini düşünüyorum!… Öyleyse, gerçek olan biri beni düşlüyor… O gerçek, ben ise bir düş oluyorum!..” (Puslu Kıtalar Atlası)
- “Bilgi, bilmeyenlere tehlikeli gelir…” (Puslu Kıtalar Atlası)
- Git oku! Cemiyete faydalı bir fert ol! (Galiz Kahraman)
- Fakat yaralar iyileşse de onların izi kalmış gibiydi. (Efrasiyab'ın Hikayeleri)
Editör: Nasrettin Güneş