Regina - Cengiz Dağcı Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Regina kimin eseri? Regina kitabının yazarı kimdir? Regina konusu ve anafikri nedir? Regina kitabı ne anlatıyor? Regina PDF indirme linki var mı? Regina kitabının yazarı Cengiz Dağcı kimdir? İşte Regina kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Cengiz Dağcı
Yayın Evi: Ötüken Neşriyat
İSBN: 9754373442
Sayfa Sayısı: 123
Regina Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Dinmek bilmiyor aşkımızın ağrısı.
Nasıl dinsin?
Yarım yüzyıl dolu bir nehir gibi aktı; aka aka birikmiş bir deniz oldu aşkımız, ve.. sonunda, nasıl oldu bilmiyorum, aşkımızın denizini koruyan baraj çöktü, ve sensiz, ben aşkımızın taşmış suları dibinde kaldım.
Boğulmuş değilim; yalnız suların altındayım. Üstümde bütün bir deniz, bütün bir dünya. Kimse görmüyor beni. Kimse duymuyor sesimi; ben kendim de duymuyorum kendi sesimi. Eskiden gün günü tekrarlanan nağmelerim, boğula boğula ve sessizce ölü balıklar gibi çıkıyor suyun yüzüne; eskiden beni yeryüzünde tutan ve yaşatan Ayı Dağı, Soğuksu kıyıları ve Ceneviz kalesi, kayan yıldızlar gibi kayıp altında kaldığım denizin sularına karıştı, ve karada kalmış aşkımı biri (bilmiyorum kim) bulup demir çivilerle çarmıha gerilmiş İsa Peygamberin çıplak göğsü üstüne mıhladı.”
Cengiz Dağcı’yı çektiği acılar, tâbi tutulduğu sürgünler ve muhatap kaldığı yalnızlıklar karşısında, kendi tabiriyle hayatta tutan bir yanda güzel Kırım’a kavuşma arzusu ise, diğer yanda da eşi Regina Hanım’ın bir an olsun eksilmeyen desteğidir. Bu yüzden Cengiz Dağcı, eşi Regina Hanım’ın vefatından sonra bu yüce gönüllü ve âlîcenâp kadına duyduğu hisleri her cümlesi aşkla ve hasretle yazılmış Regina’da dünyaya ilân etmiştir.
Regina Alıntıları - Sözleri
- Öykünün aşk öyküsü, ya da yalnızca kuşların, çiçeklerin, yağmurun, karın, şafağın, güneşin ve yıldızların öyküsü olmasını yeğlerdim.
- Sokaklarda yürürken kaldirima bakıyor ve her baktiğimda senin ayak izlerini görüyorum.
- Yurt dediğin en derin aşklardan güçlü...
Regina İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Regina hakkında..: Regina.. Cengiz Dagcı'nın, eşinin ölümünun ardından, özlemini ve hasretini mektuplarla anlatışının iç yakan, burun direği sızlatan, boğazı düğümleten romanı.. 127 sayfalık, küçük bir kitap.. Şimdi başlasanız, akşama kalmaz, bitirirsiniz.. Dışarıda hava soğuk, çay demleyin, oturun pencerenin önüne, Regina'yı okuyun..k:35602 (Hayri Varol)
CENGİZ DAĞCI'NIN -ÖLÜMÜN DAHİ BİTİREMEDİĞİ- BÜYÜK AŞKI:: Aşkın da tüm diğer değerler gibi hızla sömürüldüğü bir “hız ve haz çağında” yaşıyoruz. Artık insanlar sevmiyor, dokunup geçiyorlar sadece. Şiirlere, şarkılara, romanlara, filmlere konu olan aşklar yok artık, aşk yaşanmıyor, yaşanamıyor çağımızda, içi en fazla boşaltılan kavramlardan biri de aşk aslında. Bir konuyu bu kadar dillere pelesenk edersek sonunda elimizde bir ucûbe kalır. Çağımızın ucûbesi de aşk! “Sevdiğiyle” (bilhassa tırnak içinde yazdım) buluşup telefon ekranından gözünü kaldırmayan çiftlerle dolu etraf! Günde sevgilisine beş yüz mesaj atmayı marifet sayan sözde aşıklar, birbirlerinin gözlerine bakmayı bilmiyorlar. Kıskançlıklar bile sosyal medya üzerinden yaşanır oldu. “Sen onu niye beğendin, bunu niye ekledin, şunu niye paylaştın vs.” Bu bir çılgınlık ve bu çılgınlık ne zamana kadar devam eder bilemiyorum. Bu hengâme içinde büyük aşk hikâyeleri büyük saygı uyandırıyor bende. İşte tam da bu sebeple Cengiz Dağcı’nın çok sevdiği eşi, büyük aşkı Regina’sına yazdığı “Regina” adlı kitabı okumaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. (gonderi/33042494 etkinliğine de bir katkı olsun bu yazı.) Cengiz Dağcı’nın "Regina" adlı kitabı, yazarın çok sevgili karısı Regina’nın ölümünden sonra sıcağı sıcağına tuttuğu hatıra defterindeki notlardan oluşuyor. 123 sayfadan oluşan bu küçücük kitap, göz yaşartan samimiyetiyle okuyucuyu sarıyor ve ölüm karşısında dahi direncini yitirmeyen büyük bir aşkı satır satır yaşatıyor. Dağcı’nın tuttuğu ilk notlar 20 Ocak tarihine ait. Kitap, 14 Ocak’ta tutulan notlarla sonlanıyor. Bu tarih aralığına göre hatıra defterinin atlamalarla tutulan bir yıllık bir süreci anlattığını söylemek mümkün. Dağcı, kitaba “Bugün de mezarının başı ucundayım. Sabahın erken saatlerinde uyandım, uyanır uyanmaz yastığına sarıldım, sonra da yatağımızın yanındaki telefon kürsüsünün üstünde duran gümüş çerçeveli fotoğrafını kaldırıp öptüm ve fotoğrafı gözlerimin önünde tutarak, ‘Sen benimlesin,’ dedim. Aşkımızın ve derin dostluğumuzun gücü, bir de yalnızlığımızın buruk acısıyla söyledim bunu.”(s.7) Cümleleriyle başlıyor. Daha ilk satırdan itibaren samimiyetinin gücüyle bizi büyüleyen bu satırlar kitap boyunca devam ediyor ve her satır Dağcı ve Regina arasındaki büyük aşkı yüreklerimize biraz daha kuvvetlenerek kazıyor. Kitap, Dağcı’nın tuttuğu notlardan oluştuğu için biz Regina’yı da Dağcı’nın gözünden tanıyoruz. Yazar, sevgili karısıyla ilk karşılaştıkları zaman içinde bulunduğu durumu “Yıllar öncesi ayrılık taşlarıyla inşa ettim yalnızlığımın kalesini.” (s.8) cümlesiyle ifade ediyor. İşte Regina o kalenin duvarlarını aşıp onun hayatına giren kadındır ve bu büyük aşk hiç tükenmeden Regina’nın vefatına kadar devam eder. Dağcı, bu aşk başladığı andan itibaren “ben” olmaktan çıkar ve Regina’nın kuzey denizlerinin mavisinden daha mavi gözlerinin tesiri altına girer. Zira hayatta hiç kimse Dağcı’ya o güne kadar böyle bakmamıştır. Regina’nın gözleri onu “ben” olmaktan çıkarır “sen” yapar. Artık “sen ve ben” yoktur onların dünyalarında, “biz” olmayı başarmışlardır ve bu büyük aşk ölüme rağmen yaşamaya devam edecektir. “Yıllarca aradım. Sonunda buldum seni; bulunca da ben seni kendi içime aldım, sen de beni kendi içine aldın ve sen ve ben bütün bir beden olduk.”(s.91) Regina, Dağcı’yı en tatlı müziklerden daha tatlı sesi ile besler, ellerinin şefkatiyle hayat verir, bakışlarının ışığıyla dünyasını aydınlatır. Regina’nın her daim dilinden düşürmediği bir cümle vardır: “Cengiz, ben hiç ihtiyarlamayacağım.”(s.13) İhtiyarlamak esasen ruhla ilgili bir hadisedir ve insan kendisini ihtiyar hissettiği andan itibaren başlar. Dağcı, sevgili Regina’sının son nefesine kadar hiç ihtiyarlamadığını ve son nefesinde bile “gencecik gül yüzünde açılmış en güzel güllerin yansımalarıyla gözlerini kapattığını” ifade eder. Ancak onun gözlerini kapatışı Dağcı’nın yarım kalmasına sebep olur. Kendisini topyekün anayurtlarından sürgün edilmiş Kırımlılar gibi sürgünde hisseder. Ancak bu defaki sürgün ana yurttan değil hayattandır ve bu sürgünün tesellisi ve telafisi yoktur. Dağcı, Regina’nın mezarına giderken ona daima çiçeklerle gider. Regina’nın çiçeklere ayrı bir düşkünlüğü vardır. Bahçesinde renk renk, çeşit çeşit çiçekler yetiştirir. Her bahar camelia’nın dibine ektiği kardelenler çiçek açarlar. Bir çiçek tutkunu olan Regina, bu özelliğini Dağcı’ya da geçirir ve Cengiz Dağcı onun ölümünden sonra çiçeklerle Regina arasında bir özdeşlik kurar adeta. Yazar, bu durumu şu sözlerle ifade eder: “Bazı günlerde (özellikle güneşli günlerde) seni çiçeklerin arasında görür gibi oluyorum. Benim gözlerimde sen sen değil, çiçeksin. Sana yaklaşıyorum. Seni okşamak istiyorum. Yok, sen ne sen, ne de çiçeksin.”(s.107)Dağcı, onun bahçeye ektiği çiçeklere bakarken “Regina’nın ruhu benimle” diye teselli bulur. Yaz gelecek Regina’nın bütün çiçekleri açacak ve Cengiz onların arasında dolanırken kendisini Regina’nın bahçeye ektiği en güzel çiçek gibi hissedecektir. “Yazı bekliyorum, Regina. Yaz akşamları seninle (farkındayım, senin ruhunla demeliyim) bahçede çiçeklerin arasında dolanacak, senin çiçeklerini sulayacak, elimle senin çiçeklerini okşayacağım –gerçekten de içimde senin çiçeklerinin açılacağını hisseder gibi oluyorum. İçim öylesine sağlam ve güçlü ki…”(s.37) Dağcı ve Regina hayata beraberce tutunurlar. Birlikteyken her şey bambaşkadır. Tren yolculuğu, akşamın alaca karanlığı, çiseleyen yağmur, kuşların cıvıltısı, sessizlik her yer ve her şey bir başka güzeldir. Müzik, Regina’nın hayatının vazgeçilmezidir. Dağcı, onun kasetlerinin olduğu sandığı açar ve Regina’sının akşamları oturarak müzik dinlediği koltuğa oturarak onun çok sevdiği klasik müzik parçalarını dinler. Bunların içinde kimler yoktur ki: Handel, Verdi, Wagner, Bartok, Şopen, Çaykovski, Rahmaninov, Mendelson, Prokofyev… Regina, müziğe duyduğu derin sevgiyle Cengiz Dağcı’nın hayatının da en güzel müziği olmuştur. Regina, Dağcı’nın sadece yoldaşı, arkadaşı sırdaşı değil aynı zamanda da ilham perisidir. “Yansılar”, “Ölüm ve Korku Günleri”, “O Topraklar Bizimdi” ve daha niceleri tohumlarını Regina’nın ruhundan alarak yeşeren eserlerdir. Yazar ne zaman bir tıkanıklık hissetse ilham perisi, Regina’sı ona kılavuzluk etmiş, onu en kuytu karanlıklardan aydınlıklara çıkarmıştır. Dağcı’nın ifadelerine göre “Anneme Mektuplar” Regina’nın şu sözleri üzerine yazılmıştır: “Anne dediğin öylesine geniş ve derin bir konu ki her şeyi içine alır, her şeyi barındırır. Şu anda sen benim yanımdasın değil mi? Farzedelim ki sen benim yanımda değil de Kızıltaş’taki evinizin balkonunda, üstü satranç örtüyle örtülü küçük masada oturmuş, çay içiyorsunuz. Annen bakıp gülüyor sana; annen masanın üzerinden elini uzatıp senin elini tutuyor ve ‘Öyleydi Cengiz, öyleydi. Unutmadın değil mi?’ diyor sana ve sen unutmadıklarını, yıllar yılı senin içini kurcalamış, seni üzmüş veya sevindirmiş şeyleri döküyorsun annene. Annen yalnızca seni doğurmuş bir anne değil; senin dışında da her şey anneyle doğar. Bahçeler yeşerir anneyle; laleler, güller açar, ırmaklar akar anneyle; her şey, ama her şey doğumlar, ölümler, mutluluklar, üzüntüler annede bulurlar gerçek anlamını.”(s.34) Dağcı için Regina’sız bir hayata alışmaya çalışmak oldukça zordur. Zira Regina onun hayatının her anına mührünü vurmuştur adeta. Sabah kalkıp sıradan bir güne başlamak dahi güçleşir bazen. Yazar bu durumu şu cümlelerle ifade eder: “Her sabah yataktan kalkınca çay yapıyorum kendime. Bir bardak yerine raftan iki bardak aldığım zaman gözlerim sulanıyor. ‘Ağlama’, diyorum içimden, Regina senin çok uzağında değil; buradan yarım saatlik bir yol. Geçen Pazar da krizantem çiçekleriyle ziyaret ettim mezarını. Çiçekçilerde nergisler ve yılın taze laleleri de var. Seni düşünürken her şeyi unutuyorum. Ömrümü sonuna kadar sensiz yaşayacağıma kendimi inandırmak istediğim zaman garip bir paniğe kapılıyorum.”(s.39) Ernest Hemingway, “Büyük yazar olabilmek için kabiliyetli, eğitimli, artı mutsuz çocukluk yaşamış olmak gerek.” Demiştir. Cengiz Dağcı’nın çocukluğuyla ilgili şu ifadeleri Hemingway’in bu tespitini doğrular niteliktedir: “Ben aç bir çocuk olmadığımda savaş çocuğu oldum; savaş çocuğu olmadığımda sürgün çocuğu oldum; sürgün çocuğu olmadığımda korkunun çocuğu oldum. Ne elektrik ışığı, ne sıcak su, ne de sobada yanan ateş; sırtımda yamalı gömlek, ayağımda tabanı aşınmış papuç, üstümde rengi uçuk çullu battaniye, gaz lambasında gazı tükenmiş fitilin yanık kokusu. Hüzünlüce yaşanmış çocukluğumdan başka ne yazabilirim?”(s.43) Dağcı, Regina’nın hastanede hayata gözlerini yumuşunu da anlatır. Doktor, Regina’nın son nefesini verdiği anlarda Dağcı’ya dönmüş “Son…Eşinizin son’u”(s.85)diye fısıldamıştır. O andan itibaren Cengiz Dağcı için zaman durmuştur adeta. Ölüm o güne kadar gördüğü hiçbir şeye benzememektedir ve yazar; ne duaların, ne gözyaşlarının ne de Tanrı’nın ölümü değiştirmeyeceğinin farkındadır. Her şey bitmiş, sona ermiş, Cengiz’in kulaklarında yalnız Regina’nın sesinin yankıları kalmıştır. Aradan bir yıl geçmiştir ve artık Regina’nın da bir mezar taşı vardır. Dağcı, onun mezar taşının başında sevdiği kadına şöyle seslenir: “Benim Regina’m seslen ban. Beraber geçtiğimiz yolun burada sona ereceğini düşünmüş müydün hiç? Hayır düşünmemiştin. Benim benden bir başka ben olacağımı da düşünmemiştin. Ama sensiz ben başka bir ben’im Regina. “(s.122) Regina, Dağcı ve Regina arasındaki –ölümün dahi bitiremediği- büyük aşkı sıcacık bir dille anlatan su gibi akıcı bir kitap. Dağcı’nın çektiği çileler düşünüldüğünde, Regina onun çektiği onca çileye karşılık ona gönderilmiş bir hediye adeta. Kitap, bir ömür boyu süren büyük bir aşkın küçük sırlarını da içinde barındırıyor. Birçoğumuzun gözden kaçırdığı küçük detayların büyük aşkları besleyen önemli kaynaklar olduğu her satırda hissediliyor. Bize de kitabı okuyup kıssadan hisse çıkarmak kalıyor. (Hercaiokumalar /Ayşe)
ölümsüz aşk: Çok güzel ve etkiyeci bir hatıralardan oluşan eser. Yazarın eşi öldükten sonra düşünce ve duygularını en saf haliyle kağıda dökmüş. Çok duygulandıran üzen yazarın yaşamından kesitlerinde olduğu en zor zamanlarını eşiyle atlattığı ölümünden sonra da ona duyduğu aşkı yaşatan cümleleri okuduğumda çok etkilen gerçek aşk bu olmalı dediğim nadir eserlerden. Her ikisininde ruhları şad olsun. Yazarın ilk tanıştığım eseri muhtemelen diğer eserlerini de okuyacağım. Okunmasını tavsiye ederim. (AYDIN P.)
Regina PDF indirme linki var mı?
Cengiz Dağcı - Regina kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Regina PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Cengiz Dağcı Kimdir?
9 Mart 1919 tarihinde Kırım'ın Yalta şehrinin Gurzuf köyünde doğar. Çocukluğu kıtlık, yoksulluk, Rus emperyalizminin zulmü ve büyük baskılar altında geçer. İlkokulu köyünde, ortaokulu Akmescit'te bitirir. Kırım Pedagoji Enstitüsü ikinci sınıfında iken İkinci Dünya Savaşı çıkar. 1941'de Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşer. Almanların yenilmesi üzerine esir kampından kurtularak müttefik devletler safına sığınır. 1946'da Londra'ya yerleşir. İngiltere'deki hayatı da hiç kolay olmaz; bir taraftan yazarken en vasıfsız ve ağır işlerde çalışmak zorunda kalır.
"Türkçe bana anamın konuştuğu dil" diyerek yazı dili olarak Türkçeyi kabul eder. Türkiye Türkçesindeki ilk kitabı 1956 yılında Varlık Yayınları tarafından yayınlanan Korkunç Yıllar'dır. Yaşar Nabi ile mektuplaşarak tanışan Dağcı, eserlerini de posta yolu ile gönderir. Soğuk savaş şartlarının siyasi etkilerinin hissedilmesi, Sovyetler Birliği'nin sol entelijansiya ile kurduğu ilişkiler ve fikir hayatımızdaki çatlamalar yazarı yalnızlaştırmak üzereyken, Ötüken Yayınevi ile tanışır. Ötüken Yayınevi vasıtasıyla yirmiden fazla kitabı Türk okuyucusuyla buluşturur.
Dağcı Türk edebiyatının büyük yazarları arasındadır. Romanlarında Kırım Türklerinin yaşadığı acıları hüzünlü ama berrak bir üslupla aksettirir. Kitapları yıllarca elden ele dolaşır. Kırımla olan ilgisini hiçbir zaman koparmaz ve Kırım Türklerinin vatanlarına dönüşlerini anlatmayı ihmal etmez. Hatıralarında "Ben yalnızca Kırım'ın yazarı değilim ama Kırım'ın faciasını bütün gerçeği ve içtenliğiyle yalnız ben yazabilirdim" der. Hayatının son yıllarında içerisinde bulunduğu muhitteki karakterleri ele alan hikayeler de yazar.
En büyük destekçisi savaş sırasında Polonya'da tanıştığı ve 1998 yılında kaybettiği kıymetli eşi Regina Hanım olur. Aralarında Yazarlar Birliği'nin ve İlesam'ın yılın yazarı, Türk Ocakları'nın üstün hizmet ödülü de olmak üzere sayısız ödül alır. En son 21.03.2011 tarihinde Marmara Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü tarafından düzenlenen "Türk Dünyasında Zirve Şahsiyetler: Cengiz Dağcı" sempozyumuyla yazarlık macerası ele alındı.
Cengiz Dağcı, 22 Eylül 2011 Perşembe günü saat 12.30 sularında Sauthfields'teki evinde vefat etti. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun girişimleri ile Türkiye'den katılan kalabalık bir topluluk tarafından, 2 Ekim 2011 Pazar günü 69 yıldır görmediği Yalta'ya bağlı Kızıltaş köyünde toprağa verildi. Yazar böylece ebedi uykusunu doğduğu topraklarda uyumak imkânına kavuştu.
Cengiz Dağcı Kitapları - Eserleri
- Onlar da İnsandı
- Korkunç Yıllar
- Yurdunu Kaybeden Adam
- O Topraklar Bizimdi
- Badem Dalına Asılı Bebekler
- Dönüş
- Ölüm ve Korku Günleri
- Genç Temuçin
- Regina
- Üşüyen Sokak
- İhtiyar Savaşçı
- Yoldaşlar
- Anneme Mektuplar
- Benim Gibi Biri
- Biz Beraber Geçtik Bu Yolu
- Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan
- Yansılar 2
- Bay Markus Burtonun Köpeği
- Yansılar 1
- Ben ve İçimdeki Ben
- Yansılar 3
- Hatıralarda Cengiz Dağcı
- Yansılar 4
- Oy Markus Oy
- Bay John Marple'in Son Yolculuğu
- Haluk'un Defterinden ve Londra Mektupları
Cengiz Dağcı Alıntıları - Sözleri
- Teyze, ben Ramila’yı tanımadan önce de; gördüğüm, düşündüğüm, yaşamış olduğum her şey Ramila’yla ilgiliydi sanırım. (Biz Beraber Geçtik Bu Yolu)
- 'Hoştu akşamlar; akşamlarda insanları kendine çeken, dertleri, yorgunlukları, kasvetleri unutturan bir kuvvet, tatlı bir boşluk vardı; akşamlar gecenin gözleri gibiydi; her yeri görüyor, her yere uzanıyor, her yere dalıyorlardı.' (Onlar da İnsandı)
- Gidip ırmağın kıyısındaki taşa oturdum, cebimden üzerinde şiirlerim yazılı iki tabaka kağıdı çıkarıp iki kayık yaptım. (Anneme Mektuplar)
- -Ama siz ağacı budamıyorsunuz, Selim! Topraktan çıkarıyorsunuz, kökünden kesiyorsunuz. Sen bunu görmüyor anlamıyor musun? Binlerce yıllardan beri bu Toprak da büyümüş, bu toprağa kök salmış ağacı topraktan çıkarıyor, kesiyor, paramparça ediyorsunuz! (O Topraklar Bizimdi)
- Ramila… Biz beraber geçtik bu yolu. Yolun ucunda kurduğumuz sığınağımızın içerisinde biz beraber bekleyeceğiz sonu. (Biz Beraber Geçtik Bu Yolu)
- Gözlerinden belliydi, büyük bir kalbi vardı onun. (O Topraklar Bizimdi)
- Tanrım! Benim halkım nerelerde bırakmadı evlatlarını! .... Yel eskende sallanır ağaç dalları Bizim için haram oldu Kırım yolları (Hatıralarda Cengiz Dağcı)
- Ben, benden başka bir ben daha taşıyorum kendi içimde. (Yansılar 2)
- Yurt dediğin en derin aşklardan güçlü... (Regina)
- Her kazancın bir zararı vardır. (Onlar da İnsandı)
- Tanrı gelir insana yardıma daima. (Onlar da İnsandı)
- Hayatta sığınacak tek yerim varsa o da "Hâtıralardır" (VE) (Yurdunu Kaybeden Adam)
- “Hayatta sığınacak tek yerim varsa o da hatıralardır.” (Yurdunu Kaybeden Adam)
- Elli yıldır gönlümü sevindiren, yüreğimi acıtan; bazı gecelerde, elimde kalem, masamın başında otururken beni ağlatan Kırım. Bir yara oldu Kırım benim için. Durmadan kanayan bir yara oldu. (Hatıralarda Cengiz Dağcı)
- Nereye gitse hayat ona sırtını çeviriyordu. Nereye gitse hayat onun için anlamsızlaşıyordu. (O Topraklar Bizimdi)
- Ölüyü tentenin altına yatırmış, sırtına temiz giysiler giydirmiş; saçlarını da bir güzel taramışlar. Oysa kendileri canlıyken renksiz, pis, âdeta ölü bir hayat yaşadıklarından haberleri yok. (Üşüyen Sokak)
- Tanrım! N'olursun, dünyaya çocuk vermek isteyen ana babayı sen kendi mihrabının önüne çağır; hayatın ne olduğunu onlara anlat. Herşeyden önce onlara hayatın ne olduğunu duyur, Tanrım! (Ölüm ve Korku Günleri)
- Ok yayda iken tehlikelidir, Kargun! Oksuz yayla nitersin? Hiç. (Genç Temuçin)
- ... ölüyorduk en mutlu ölümlerle. (Anneme Mektuplar)
- Bugünü nasılsa atlatırım. Ama yarın… (Üşüyen Sokak)