diorex
life
Dedas

Rönesanslar - Jack Goody Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Rönesanslar kimin eseri? Rönesanslar kitabının yazarı kimdir? Rönesanslar konusu ve anafikri nedir? Rönesanslar kitabı ne anlatıyor? Rönesanslar PDF indirme linki var mı? Rönesanslar kitabının yazarı Jack Goody kimdir? İşte Rönesanslar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 18.04.2022 06:00
Rönesanslar - Jack Goody Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Jack Goody

Çevirmen: Bahar Tırnakçı

Orijinal Adı: The One or The Many?

Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053324928

Sayfa Sayısı: 428

Rönesanslar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Dünyanın en seçkin sosyal bilimcilerinden biri son binyılın önemli tarihsel meselelerinden birini konu ediniyor: Avrupa Rönesans'ı modernite anlayışımızın odağındaki benzersiz konumunu hak ediyor mu? Jack Goody Avrupa örneğini İslam, Çin ve Hint kültürlerinde gerçekleşmiş benzer rönesanslarla bağlantılı olarak irdeliyor ve Avrupa'nın bu yabancı kültürlere olan borcu üzerinde duruyor.

Yayınevimiz tarafından yayımlanan ve kısa sürede ikinci baskı yapan Tarih Hırsızlığı'nda geliştirdiği Avrupa merkezciliğe eleştirel yaklaşımı ışığında, ayrıntılı ve geniş kapsamlı bir tarihsel çözümlemede bulunuyor.

Belki de Toynbee'nin The Study of History adlı kitabından bu yana kimse Goody'nin Rönesanslar'da üstlendiği işe kalkışmamıştır. İddialı ama kolay da okunabilen bu kitabın Rönesans ve genel olarak Batı uygarlığı tarihi araştırmacılarının, insanbilimcilerin, toplumbilimcilerin ve modernitenin nasıl inşa edildiğini merak eden herkesin ilgisini çekeceğini umuyoruz.

Rönesanslar Alıntıları - Sözleri

  • 1275’te ruhban olmayan bir öğretmen, Floransa’da erkek öğrencilere ders vermekteydi. Böylelikle öğretmenlik seküler bir meslek olarak kendini belli etmeye başlıyordu.
  • Avrupa’da tıp eğitimi İtalya’da başladı. Seküler ağırlıklı Bologna Üniversitesi’nin bünyesinden çıkan Padua Üniversitesi Avrupa’ya bu konuda öncülük etti. Kan dolaşımını keşfeden William Harvey dahi burada tahsil görmüştü.
  • Avrupa’da tıp eğitimi İtalya’da başladı. Seküler ağırlıklı Bologna Üniversitesi’nin bünyesinden çıkan Padua Üniversitesi Avrupa’ya bu konuda öncülük etti. Kan dolaşımını keşfeden William Harvey dahi burada tahsil görmüştü.
  • 1275’te ruhban olmayan bir öğretmen, Floransa’da erkek öğrencilere ders vermekteydi. Böylelikle öğretmenlik seküler bir meslek olarak kendini belli etmeye başlıyordu.
  • Rönesans’taki Avrupa dışı unsurların katkılarını gösterebilmek için Gerbert(Papa II. Sylvester)’in çalışmaları emsal teşkil etmektedir. Nitekim o, Araplardan alınan modern sayıların Avrupa’daki tanıtıcısı olmuştur.
  • 1246’da Beizas Konsili, Yahudi bir hekime başvurdukları için Hıristiyanları aforoz etmişti
  • 1546’da bilgin ve basımcı Etienne Dolet, kazığa bağlanarak ateşe verildi. 1574’te Geoffrey Vallae, deist bir kitapçık yayınladığı için asıldı.
  • Sanatın bu gelişme sürecinde, dinin ilk zamanlarda yaşam açısından ne kadar önemli olduğunu ve batıda Rönesans sonrası, Aydınlanma sonrası dünyadan ne kadar farklı olduğunu değerlen- dirmek kolay değildir. Bu her türlü etkinlik alanı için geçerliydi. Zafrani, Fas'ta Yahudi topluluklarındaki evlilik konusundan söz ederken bunu "bir dini hukuk kurumu" olarak tanımlar. Dini nikâhla kutsanmıştır ve dini olarak ayrıntılandırılan bir dizi ayin- den oluşur; Hıristiyanlık ve İslamda da bu böyleydi (ve biraz sınırlı olarak hâlâ öyledir). Evliliğin dini bir törenle gerçekleşmesi duru- munda eş seçiminin yalnızca taraflara bırakılmaması ve çocukların eğitiminin baskın inanca göre düzenlenmesi, yani seküler bilgi ka- zanımından çok söz konusu inancın kendi amaçları doğrultusun- da olması gerektiği akla yatkındır. Evlilik, dini içevlilik demekti. Topluluk içinden biriyle evleniliyor, dışarıdan biriyle aşk onaylan- mıyor ve hiç değilse erkek çocuklar başta dini ibadet nedeniyle okuma yazmayı öğreniyorlardı. Seküler bilginin çoğu zaman fark- i bir bağlamda edinilmesi gerekiyordu; öncelikle İbrahimi dinin okullarında değil, çoğunlukla evde ya da mümkünse gayriresmi plarak. Çocuk anne babayı örnek alıyor ve evde onların zanaatını Sğreniyordu. Eğitim yeni ufuklar açmak, çeşitli fırsatlar sunmak değil, dini olarak sosyalleşmek içindi. Rönesans'ın Avrupa'nın Hıristiyan topluluklarında böylesine büyük bir aşama olması bun- lan dolayıdır; esini pagan bir kaynakta aramış ve kısmen tektan- Ci olmaları nedeniyle o güne dek böylesine hâkim olmuş dinlerin üfuz alanlarını daraltmaya çalışmışti. Birçok insan için ve birçok rtamda din etkili olmaya devam etti. Rönesans'ın yapmadığı, Batı unyasını dinden büsbütün özgür kılmaktı. Ancak, özellikle sanat al ve bilimsel alanlarda dinin hâkimiyetine sınır çekti.
  • Genel olarak söylemek gerekirse, tektanrıcı inançlar diğerlerinden daha hoşgörüsüz, daha hegemoniktiler çünkü çontanrılı dinler tanım gereği daha çoğulcudurlar.
  • Muhammed'in amcasının soyundan gelen Haşimi ailesi Abbasilerin, İS 750'de halifeliği başlatmış olan Emevilerden yönetimi devralmalarıyla birlikte geçmişe, hem klasik Yunan birikimine hem de eski İslama yöneliş başladı.
  • Erken İslam döneminde bilimin doğuşu da demek ki bir rönesanstı, çünkü olup bitenler bir dereceye kadar antik Yunan biliminin ve başka bilimlerin çeviri aracılığıyla yeniden doğmasını gerektirdi.
  • Bu yeniden doğuş, bilimle ve bir dereceye kadar felsefeyle sınırlıydı ve ancak bu sınırlı alanlarda bir canlanmaya yol açtı. Yoksa, İslam dini işi sıkı tuttu; Avrupa'da yaşanan uzun erimli sekülerleşme burada pek yaşanmadı.
  • Vezir Nizamülmülk, Bağdat medresesinin başına ünlü Horasanlı fıkıh bilgini, ilahiyatçı ve sonradan mutasavvıf olan Gazali'yi getirdi. Gazali, Şii inancının bir kolu olan İsmaili fikriyatının yanı sıra düşünceyi Helenleştiren felasife'nin de sağlam bir eleştirisini yaptı. Dinin güçlü bir destekçisiydi ve Müslüman dünyasında her asırda bir geleceği beklenen "yenilikçinin" Gazali olduğu düşünülüyordu.
  • 1580'de en üst düzeyde Osmanlı din görevlisi şeyhülislam, İstanbul'da yeni bir gözlemevinin kurulmasına karşı çıktı ve yeniçerilerin burayı yıkmalarına izin verildi. Bu eylem dini doğruları sorguluyor görünen bilginin ne denli güçsüz olduğunu gösterdi.
  • Avrupada'ki gibi bir rönesanstan söz etmek güç olsa da Türk kültürü kendine özgüydü ve çeşitli kültürel başarılı oldu. Yazın alanında, Türk bilginler birçok yazılı malzemeyi tercüme ettiler. Bunlar arasında Yunancadan yapılan çeviriler de vardı.

Rönesanslar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Kitap çok akıcı bir dille yazılmış, Jack Goody tarihsel bir açıyı iyi yakalıyor. Okuyucuyunun rahat anlamasına yardımcı oluyor. Doğu ve Asya kültürlerinin kesiştiğini bunun avrupaya aktığını ve Avrupa Rönesansı başarılı olduğunu vurguluyor. Çeviri çok iyi yapılmış Tarihi iyi bir bakış açısıyla sunuyor. (21)

Rönesans kelimesine anlamını veren Floransa Rönesansı ile sınırlı kalmayıp dünyanın farklı zamanlarında, farklı yerlerinde yaşanan rönesansları, bunların her birine olan etkilerini inceleyen oldukça başarılı bir araştırma kitabı. Kuramsal kitaplar okunması zor kitaplardır ama bu kitap su gibi aktı. Avrupa Rönesansını ve İslam Rönesansını bilmeyen yoktur ama Hint ve Çin rönesanslarını da uzun uzadıya inceleyip dünyanın geri kalanına etkilerini de çok detaylı bir şekilde anlatmış. (Serdar)

Kalınlığına rağmen gayet akıcı bir kitap. Öncelikle Rönesans kavramını ve Rönesans olması için nelerin olması gerektiğini inceliyor. Daha sonra dönem dönem Avrupa'da Rönesans'ını, İslam coğrafyasında Rönesans'ı, Hint uygarlığında ve Çin uygarlığında meydana gelen Rönesansları inceleyip bunların karşılaştırmasını yapar. Kitap genel olarak Avrupa merkezli tarih okumasını eleştirme üzerine kurulmuştur. (Yunus CAN)

Rönesanslar PDF indirme linki var mı?

Jack Goody - Rönesanslar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Rönesanslar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Jack Goody Kimdir?

27 Temmuz 1919 tarihinde, Britanya’da, St Albans, Velwyn Garden City’de doğan sosyal antropolog Sir John (Jack) Rankine Goody, Cambridge Üniversitesi’nin önde gelen hocalarından biridir ve British Academy ve US National Academy of Sciences’ın üyesidir.

İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, Kuzey Afrika cephesinde savaşmış, Almanlara esir düşmüş ve üç yıl esir kampında kalmıştır.

1954’ten 1984’e kadar Cambridge Üniversitesi’nde sosyal antropoloji dersleri vermiş; antropolojinin her alanında, özellikle aile, miras, çiçekler, yiyecek, okuryazarlık konularında kitaplar yazmış ve sayısız makale yayımlamıştır. Başlıca eserlerini şöyle sıralayabiliriz: Death, Property and the Ancestors (Stanford University Press, 1962); Literacy in Traditional Societies (Cambridge University Press, 1968); The Myth of the Bagre (Oxford University Pres,1972); The Character of Kinship (Cambridge University Press, 1973); Production and Reproduction: A Comparative Study of the Domestic Domain (Cambridge University Press, 1976); The Domestication of the Savage Mind (Cambridge University Press, 1977) [Yaban Aklın Evcilleştirilmesi, Dost Kitabevi Yayınları, 2001]; Cooking,Cuisine and Class: A Study in Comparative Sociology (Cambridge University Pres, 1982); The Development of the Family and Marriage in Europe (Cambridge University Pres,1983); The Logic of Writing and the Organisation of Society (Cambridge University Press, 1986); The Interface Between the Written and the Oral (Cambridge University Press, 1987); The Oriental, the Ancient and the Primitive: (Cambridge University Press, 1990); The Expansive Moment: The Rise of Social Anthropology in Britain and Africa, 1918-1970 (Cambridge University Press,1995); The East in the West (Cambridge, Cambridge University Press, 1996) [Batı’daki Doğu, Dost Kitabevi Yayınları, 2002]; Representations and Contradictions: Ambivalence towards Images, Theatre, Fictions, Relics and Sexuality (Blackwell Publishers, 1997); Food and Love: A Cultural History of East and West (Verso, 1998); The European Family: An Historico-anthropological Essay (Blackwell Publishers, 2000) [Avrupa’da Aile, Literatür Yayıncılık, 2004]; Islam in Europe (Polity Press, 2004) [Avrupa’da İslam Damgası, Etkileşim Yayınları, 2005]; The Theft of History Cambridge University Pres, 2007.

Jack Goody Kitapları - Eserleri

  • Avrupa'da İslam Damgası
  • Tarih Hırsızlığı
  • Rönesanslar
  • Yaban Aklın Evcilleştirilmesi
  • Yemek, Mutfak, Sınıf
  • Çiçeklerin Kültürü
  • Avrupa'da Aile
  • Mit, Ritüel ve Söz
  • Avrasya Mucizesi
  • Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim
  • Kapitalizm ve Modernlik

Jack Goody Alıntıları - Sözleri

  • Lavanta gerçek âşıklar içindir... Biberiye hatırlama demektir... Adaçayı yaşama gücü demektir... Rezene dalkavuklar içindir... Menekşe sadakat demektir... Kekik beni denemek içindir... Gül bana hâkim olmak içindir... Zambak çiçekleri nezaket demektir... Karanfil zarafet demektir... Kadifeçiçeği evlilik demektir... Penniriall aşkınızın izidir... Çuhaçiçeği nasihat istemektir... (Çiçeklerin Kültürü)
  • Yaban düşüncenin başlangıç noktası 'aklın' veya 'düşüncenin' bir karşıtlık oluşturacak biçimde ikiye, yaban ( ya da öncel) ve evcil olana ayrılmasıdır. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Bali'de tapınak festivallerinde özenle hazırlanıp süslenen geleneksel yemekler, tanrıları ve topluluğu ibadete katılmaya çağırmak için bir araçtı. Festivalden sonra cemaat tanrının masasında kalam yemekleri, yani hediyeleri evlerine geri götürürdü. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
  • Anlatım, tamamlanmamış bir iletişim ve bir anlamda kendiyle-paylaşma, bir tür grafik monolog, amacı hemen o anda bir iletişim yaratma olmaksızın duygu ve düşün- celerin dışa vurumu veya sadece tasarımın kendisini yaratma (kağıda dalgınlıkla çizilen muğlak veya daha belirgin şekiller) olarak görülebilir. (Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim)
  • “Lale” [tulip] adı Türkçe “tülbent” sözcüğünden türemiştir ve bu çiçek İngilizce’de “Türk takkesi” [Turk's cap] olarak da bilinirdi. (Çiçeklerin Kültürü)
  • Akantus, Mağrip sanatında olduğu gibi, Bizans ve ortaçağ Roma mimari tarzında yapılan kiliselerde de kullanılmış, sonunda, Amiens ve diğer Kuzey katedrallerinin belirgin özelliği olan, çok daha natüralist gotik yaprak işi biçimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Desen, stili­ze (“klasik”) biçimiyle Rönesans’ta yeniden boy göstermiştir. Bu şekil­de Avrupa ve Asya kıtalarına yayılmış, bir temanın karmaşık toplumların oluşturduğu geniş bir alana yayılması açısından çarpıcı bir örnek teşkil etmiştir. M.S. ilk yüzyıllarda, Han Hanedanı döneminde Asya’da Çin’e ulaşmış, Hindistan’da hem Budist hem Hindu heykelciliğinde boy göstermiş, oradan Güneydoğu Asya ve Endonezya’ya yayılmış, hatta Hint kumaşlarında bir desen olarak Avrupa’ya geri dönmüştür. Akantus yaprağı etkisini Doğu’nun daha uzak köşelerinde de hissettir­miş, İpek Yolu boyunca seyahat ederek Tang Hanedanı hâkimiyetinde­ki Çin’in, Kore’nin üç krallığının ve Nara dönemindeki Japonya'nın saraylarına ulaşmıştır. Öte yandan, aynı şekilde Doğulu motifler de ak­si istikamette yolculuk etmiştir. Bu alışveriş yoluyla, aynı desen öğe­leri Avrasya’nın çok farklı kültürlerinde kullanılır olmuştur. Elbette her zaman belli bir yeniden yorumlama payı bulunuyordu. Ama bu biçim­lerin pek çoğu konvansiyonel olduğu ve çok az özgül anlam taşıdığı için, genellikle bu payın büyük olması gerekmiyordü. Hepsi yeniden düzenlenmiş olmakla birlikte, biçimlerin kendileri çoğunlukla bağlam­dan koparılmış bir varoluş tarzı edinmişlerdir. İskenderiye ve Do­ğu’dan gelen Roma mirası üzerine yazan Courbaud, “[tüm süsleme sa­natında] şematik temsile yönelik eğilim, hayvansal ya da bitkisel konu­nun, aşağı yukarı hep sabit kalan özel bir motife dönüşümü, palmiye ağacı yaprağının örneğin palmete, gülün rozete ya da ‘gül’e [rosace] dönüşümü” noktalarına değinir. (Çiçeklerin Kültürü)
  • Muhammed'in amcasının soyundan gelen Haşimi ailesi Abbasilerin, İS 750'de halifeliği başlatmış olan Emevilerden yönetimi devralmalarıyla birlikte geçmişe, hem klasik Yunan birikimine hem de eski İslama yöneliş başladı. (Rönesanslar)
  • Eğer entellektüelleri dar manada uzmanlık sahibi insanlar olarak tanımlarsak, yazı öncesi toplumlarda bu insanları bulmak zor, hatta imkansız hale gelir. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Senin için hatta çelenkler, menekşe ve safran taçlar var. Kan kırmızı güllerle sanlı altın sarısı yoncalar. Ve de el değmemiş nehrin kenarından toplanan zambaklar. (Çiçeklerin Kültürü)
  • 'Doğa' ve 'kültür' gerçek midir? Bu kar­şıtlık, kültürel çözümlemeye öyle bir sızmıştır ki artık onu 'do­ğal,' kaçınılmaz olarak görüyoruz. Fakat doğa ve kültür arasın­daki ayrım bazı yönlerden oldukça yapaydır. Örneğin birçok yi­yecek ara bir kategoriye düşmektedir, pişirilmemiş ancak işlen­miştir ya da sadece insan eliyle toplanmaktadır. 'Three Bears' üzerine yazısında E. A. Hanımel (1972) balı doğa alanına yerleş­tirirken yulaf lapasını kültür alanına koymaktadır. Kahvaltı ma­sasında ve tarlada bu karşıtlık o kadar da belirgin değildir. As­lında çiğ/pişmiş ayrımı çok daha uygun bir biçimde uygulamaya koyulabilirdi. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir. (Tarih Hırsızlığı)
  • Irak'ın işgali için gösterilen en önemli gerekçelerden biri, rejimin antidemokratik, aslında zalimce bir diktatörlük olduğuydu, Bir ülkenin benimsemesi gereken rejimin türü hakkında hiçbir uluslararası uzlaşma mevcut , değildir. (Tarih Hırsızlığı)
  • İslâm'ın yüksek idealleri, İslâm'da imtiyazlı insanların olmadığı, yani kişinin değerinin onun ahlaki davranışına, niyetlerine ve imanına dayandığı ilkesi etrafında yükselir. Bu belki insana cennetin kapılarını açabilir, ama.bu dünyada da tüm inanan Müslümanlara (Allah'ın iradesine teslim olanlar ) toplumda yükselme şansı tanınmalıdır. İşte İslâmın Amerika'daki siyahi müslümanlara ve dünyanın diğer yerlerindeki mazlumlara vaadi budur. (Yalman 2001) (Avrupa'da İslam Damgası)
  • Genel olarak söylemek gerekirse, tektanrıcı inançlar diğerlerinden daha hoşgörüsüz, daha hegemoniktiler çünkü çontanrılı dinler tanım gereği daha çoğulcudurlar. (Rönesanslar)
  • Çiçeklerin kokusu açıkça onların ilk kullanımlarının önemli bir özelliğiydi; bu kokuları daha uzun bir süre muhafaza etmek ve onları kozmetik amaçlar için, erkeklerden ziyade kadınlar için mevcut kılmak üzere parfümler imal edildi. Öte yandan, bu kullanım aynı zamanda dinseldi; “parfüm” sözcüğü “duman yoluyla” anlamına gelen Latince ‘per fumum’ deyiminden türetilmiştir ve yukarıdaki tanrılarla iletişim kurma, hatta duaları ulaştırma anlamı içeriyordu... (Çiçeklerin Kültürü)
  • Basit toplumlarda zekanın katkısı öylesine önemsizleştirilmiştir ki, bazen "yerliler düşünür mü?" diye sormaya bile kalkışılır. Ya da "onların sadece bir takım kısıtlayıcı yapıları, özel sınıflandırma sistemleri ve evcilleşmemiş düşünce yapıları mı var?" diye araştırılır. (Yaban Aklın Evcilleştirilmesi)
  • Toplumları dışarıya bağımlı kılan ve bazen de karşılıklı bağımlılığa yol açan büyük hacimli kumaş, yağ, sabun ve benzer ürünlerin ithalatıdır. Bu durumda siyasi rejim bu malların dağıtımındaki dış kaynaklı fiyat değişimlerinin sonuçlarına karşı savunmasız kalır. Çünkü bu değişiklikler günlük yemeklerle, akşam içkileriyle, her gün giyilen kıyafetlerle, kullanılan aletlerde doğrudan bağlantılı olduğu için iç ekonomiyi doğrudan ve çarpıcı şekilde etkiler. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
  • Türetilmiş anla­mıyla sözcük, adabın, davranış biçimlerinin, özellikle de ihtimam gös­terilen inceliklerin “yetiştirilmesi”yle ilişkilidir. Gayet sıklıkla, “kül­türlü bir kişi” deyiminde olduğu gibi, herhangi bir niteleme içermeksizin “yüksek” kültüre göndermede bulunur. Kültür kavramı, bu anlam­ da. “uygarlık” kavramının, yani kent kültürünün, Çince’ye wen hua (yazılı sözcüklerin getirdiği dönüşüm) olarak tercüme edilen sözcüğün bazı yananlamlarını bile içerir. Elbette toplumbilimciler, sanatsal bir terim olan “kültür” sözcüğünü bu şekilde kullanmazlar. Ama gündelik konuşmada çekirdek anlam bu olmaya devam etmektedir. Aynı şekil­de, birçok insanın zihninde de bitki büyütmekle ilgilenmek anlayışına karşılık gelir; bu ise asla tamamen otomatik, maddi ve teknolojik bir çaba değildir; daima insanın bilgisi ve niyetiyle yönlendirilir, karmaşık bir toplumsal ve kültürel üretim örgütlenmesi gerektirir. Çiçek yetiştir­me üzerinde açıkça sadece faydacı hesapların etkisi yoktur; onu aynı zamanda estetik talepler, onlara atfedilen anlamlar, bahçe tarımının ve genel olarak da “uygarlığın” düzeyi belirler. (Çiçeklerin Kültürü)
  • Tabular, belli davranış biçimlerinden ya da yiyeceklerden uzak durma ve yasaklar bir grubu ya da zümreyi ayırt etmeye olanak sağlar, bunlar davranış şeklinin farklı bir alt kültüre dönüşmesinin alternatifidir. (Yemek, Mutfak, Sınıf)
  • Gabon ve Kamerun'daki Fang halklarının mvet edebiyatın- da ve Güney Sahra'da bulunan Mande halkları arasındaki griot anlatılarında efsane türünde bazı şiirler görmekteyiz. Finnegan bunu şöyle tamamlıyor; genel anlamda ve İslam etkilerinden ayn olarak destanın Afrika sözel edebiyatındaki önemi belirgin ölçüde azdır. Bu yüzden de pekçok okur-yazar olmayan halk için doğal bir form olduğu yönündeki apriori varsayım pek faz- la destek görmez. (Yazılı ve Sözel Arasındaki Etkileşim)

Yorum Yaz