Sahip Olmak ya da Olmak - Erich Fromm Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Sahip Olmak ya da Olmak kimin eseri? Sahip Olmak ya da Olmak kitabının yazarı kimdir? Sahip Olmak ya da Olmak konusu ve anafikri nedir? Sahip Olmak ya da Olmak kitabı ne anlatıyor? Sahip Olmak ya da Olmak PDF indirme linki var mı? Sahip Olmak ya da Olmak kitabının yazarı Erich Fromm kimdir? İşte Sahip Olmak ya da Olmak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Erich Fromm
Çevirmen: Aydın Arıtan
Orijinal Adı: To Have Or To Be
Yayın Evi: Say Yayınları
İSBN: 9786050204001
Sayfa Sayısı: 256
Sahip Olmak ya da Olmak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Eğer insan yalnızca "sahip olduğu" şeylerden ibaretse, onları yitirdiğinde, kendini de yitirecek, kim olduğunu bilemeyecektir. Böylece yaşamı yanlış kurmanın sonucunda ortaya yenilmiş, moralsiz, yıkık ve acınacak bir insan çıkar. "Olmak" kavramında ise sahip olunan şeylerin kaybedileceğinden doğan endişe ve korku yoktur. Olduğum gibiysem ve kişiliğim "olmak" tarafından belirleniyorsa kimse benden bunu alamaz ve kişiliğimin yıkılması tehlikesi de doğmaz. Odak noktamı ve davranışlarımı yönlendiren güdüleri, kendi içimde bulurum.
Sahip Olmak ya da Olmak Alıntıları - Sözleri
- Bir kişiyi gerçekten sevmek, onun kişiliğinde tüm dünyayı sevmek demektir.
- "Ne kadar azsan, yaşamını ne kadar az görkemli kurmuşsan, o kadar çok şeyin var demektir ve görkemsiz yaşamın o denli büyüktür."
- Evlilik sözleşmesiyle eşler birbirlerinin bedenleri, duyguları ve ilgi alanları üzerinde hak sahibi olurlar. Artık kazanılması gereken kimse yoktur. Çünkü sevgi sahip olunabilecek bir nesne, bir mülkiyet haline gelmiştir.
- Olduğum gibiysem ve kişiliğim “olmak” tarafından belirleniyorsa, kimse benden bunu alamaz ve kişiliğimin yıkılması tehlikesi de doğmaz.
- Üstün insan olmakla, gerçekte, insan dışı bir varlık olduk biz."
- Verilen şey yitirilmez, tam tersine sıkı sıkıya tutulan şeylerdir biten ve yok olanlar.
- • Gerçek sizi özgür kılacaktır!
- • Sevdiğim şeylerin artık bana tad vermez oluşları ve onlardan uzaklaşmam, mutluluğu yitirmeme yol açmıştı.
- "Tüm isteklerin tatmini, insanı mutlu etmeye yetmemektedir."
Sahip Olmak ya da Olmak İncelemesi - Şahsi Yorumlar
DİKKAT BOL MİKTARDA KİŞİSEL GÖRÜŞ İÇERİR-HİÇBİR HEDEF VE KİTLEYİ ELE ALMAZ-ESER ROMAN/HİKAYE/NOVELLA TÜRÜNDE OLMADIĞINDAN SÜRPRİZBOZAN İÇERMEZ-AYRICA BU İNCELEME PSİKOLOJİ-SOSYOLOJİ OKUMALARI EKSENİNDE YAPILMAYA ÇALIŞILMIŞTIR İncelemek nedir? Bir kitabı özetleyip,sonunda kitaba methiyeler dizmek mi? Eğer amaç buysa benimki bir inceleme değil bunu baştan söyleyeyim.Zira her eleştirdiğim kitapta şahsıma yönelik saldırı içerikli yorum ve ya mesajlar alıyorum.Bir insanın kitabı beğenip beğenmemesi onun tasarrufunda olan bir şeydir.Yanlış bilgilendirme yaptığım,eserin yazarına ve okur kitlesine hakaret ettiğim görülürse bunu yapmanız revadır..Kimse okumak ya da beğenmek zorunda değil hem incelemeyi hem de incelemenin konusu olan eseri.Eser nasıl eleştirilebilirse,benim incelemelerim de eleştirilebilir,buna sonuna kadar saygı duyarım.. Benim için inceleme yapmak incelmektir..İnce eleyip sık dokumak eseri baştan yazıp,bir daha okumaktır..İnceledikçe incelirsin,ufalırsın,toz olursun..İnceleme yapmak nasıl ki bir eserin yeniden inşasıysa,inceleme yapanın aynı zamanda da dolaylı bir ifşasıdır..Ve o eserle bütünleşmesi,o kitabın ruhuna akmasıdır..İncelemeye sahip olmak değil incelemenin kendisi olmaktır inceleme yapmak..İşte eser tam da bu olmak ve sahip olmak arasındaki uçurumu işliyor..Yani yazdığım birinci paragraftaki üslubum ve ikinci paragraf arasındaki gerilimi.. İnceleme biraz sıkıcı ve uzun olabilir,o yüzden biraz sabırlı olmanızı ya da hiç okumamanızı tavsiye ederim..Bu hafta başladığımız sosyoloji ve psikoloji okumaları etkinliği kapsamında farklı yönlere kaymak zorundayım..Anlayışınız için teşekkür ederek başlayayım.. Esere ilk olarak göstergebilimsel bir eleştiri ile girmek istiyorum.”Sahip Olmak ya da Olmak” ismi bana bir kişisel gelişim kitabı ismi gibi gelmişti ilk başta.Ya sahip olursun ya da sahip olursun şeklinde tezahür etti zihnimde.Belki bu düşüncemin sebebi tavsiye eden amcamın ekonomist olmasından kaynaklanıyordur demek isterdim ama ne yazık ki dilimizde edattan sonra gelen bir fiil ya da fiilimsi ortak özneye dahil olur.Yani ikinci olmak fiili de sahip olma anlamına gelir..Sonrasında kitap ile ilgili incelemeleri okuduğumda fark ettim ki aslında tam tersi durumu yani sahip olmamak durumunu,bu durumun güzelliğini anlatıyormuş..Keşke ismi “Olmak ya da Sahip Olmak” olsaymış diye düşünürken başlangıçta Fromm’un da belirttiği gibi o isimde birçok kitap olduğunu öğrendim ve eser de o doğrultuda yazılmış bir esermiş.Yine de bu mantık oyununun Fromm’un kitapta savunduğu savlara ters düştüğünü düşünmeden edemedim..Çünkü orijinal bir isme “sahip olmak” uğruna eserin isminin bir reklam malzemesine dönüşmesi beni başlangıçta üzdüyse de orijinal dilinin göstergesel farklarına tam vakıf olamadığımdan suçun bir nebze de olsa çevirmende olmasını temenni ediyorum.. Eser ismiyle fazla oyalandım gibi görünse de başka türlü açıklayamayacağımı düşündüğüm içindir.Zira kitabın tamamı aynı şeyin tekrarı gibiydi..Sahip Olmak ya da Olmak..Bu kavramlar farklı boyutlarla ele alınmış olsa da(dini,sosyolojik,psikanalitik,varoluşsal,ekonomik) çok yeni bir şey yoktu maalesef eserin içinde…Her akademik sosyoloji kitabında bulabileceğimiz aşağı yukarı aynı cümlelerden ibaretti.. Yine de yazarın dikkat çektiği birçok soruna değinmeden geçmek olmaz.İnsanların satın aldığı her neyseneyle kendilerine bir sosyal kimlik satın almış olmaları,aldıkları ve attıkları mallarla varolmaları yani kısacası tüketerek yok ederek huzura kavuştuklarını düşünmeleri her “Baudrillard” kitabında olduğu gibi bunda da anlatının belkemiğiydi.Bu açıdan eleştiriye doğru bir yönden yaklaşıldığını düşünüyorum.Fromm’un da bahsettiği gibi günümüz sanayi toplumu bu tüketim esaretini bir nevi özgürlüğün yegane yolu zannetmekte,her şeyi tüketmekte ve her şeyi metalaştırmaktadır.Baudrillard’ın simgesel değiş-tokuş dediği mesele işte tam da budur.Aldığımız her üründe bir kimlik satın alıyoruz.Yani bize bakan insanlar aldığımız araba olarak,taktığımız saat olarak görüyor bizi..İsmet Özel’in bu dizeleri konuyu bize gayet iyi açıklar;(Şiirde farklı anlamda kullanılmıştır ama bu olaya katarsak anlam bütünlüğü sağlar) Her nesne ödeviyle Kaybediyor nesne niteliğini Ödevini yerine getiren "o şey" oluyor. -Bir Yusuf Masalı-İsmet Özel Yani şiirde de belirtildiği gibi biz belli bir zaman sonra nesneye dönüşüyoruz..Olmaktan uzaklaşıp sahip olduğumuzu zannettiğimiz şeye dönüşüyoruz.Bilakis insan sahip olmakla değil reddetmekle “olur” Bu kendini gerçekleştirme biçimi bir katarsisten ve ya freud’un ipnoz ya da telkin hakkında söylediklerinden çok farklı bir evredir.Kişi olduğunda bilinçlidir,sahip olduğunda ise kitlesel davranır..Uygarlığın Huzursuzluğu’nda bahsettiği gibi uygarlaştıkça,medenileştikçe,modernleştikçe huzuru bulmaz..Aksine bu gelişmeler bireyi belirli (aslında ihtiyaç olmayan)ihtiyaçların kölesi haline getirir ve birey bireylikten yalıtılarak bir tek hücreli canlıya dönüşür..Yani “olmak” eylemini kaybeder.Bundan kurtulmanın çeşitli yolları vardır.Bu dini bir sofuluk,inzivaya çekilerek tam manasıyla gerçekleşmez.Öyle ki kişinin nefsini terbiye etmeye çalışması,onun sahip olma isteklerinin yoğunluğunun bir göstergesidir ve birey asla arınma ve inziva ile “Olmak” sıfatını(normalde olmak eylemdir fakat eserde bir sıfat olarak kullanıldığı için sıfat diye niteledim) asla gerçekleştiremez.Yine de çoğu dinde zenginliğin,özel mülkiyetin günah sayılması ve ya paylaşılması zorunluluğu,bireyin maddi olanakları ile değil de bu maddi olanakların esaretinden kurtulması ile varoluşu “Olmak” sıfatına uygun düşen örneklerdir..Ve bunların bir çoğuna ben de katılıyorum.. Bu noktada da eleştirmek istediğim bir nokta var.Fromm tüm dinlerin bu yapısına- Budizm’den Hristiyanlığa varıncaya dek- eserinde geniş yer verirken İslamiyeti konuya hiç dahil etmemesi şüphelendirici.Zira bu durumu en çok savunan dinlerden biri İslamiyettir..Örneğin Fromm’un verdiği Hz. İsa’nın özel mülkü reddedişi örneğine binaen Hz. Muhammed kendisine yolundan dönmesi uğruna para teklif edenlere “Sağ elime güneşi,sol elime ayı koysanız ben yine de davamdan vazgeçmem” diye karşılık vererek “Sahip Olmak’ı” reddedip “Olmak”ı tercih etmiştir..Yine de yanlış anlaşılma olmaması adına dinleri kesinlikle kıyaslamadığıma hiçbirine de inanmadığımı belirteyim.Zira ülkemizde öyle bir algı var ki bir dini ve ya ona inananları savunmak despotizm diye görülebiliyor,maalesef ülkemizde en çok inanılan din olan islamiyete en ufak bir saygı yok çoğu zaman..Burada Peygamber VS’si yapmadığımı sadece islamiyetin o kadar din içinden örneklenmemesini eleştirdiğimi eseri okuyanlar anlayacaklardır. Tevrattaki örneklemelerin çok güzel olduğunu belirtmekle beraber,hem Tevrat hem Kur’an’da geçen “Yusuf ile Züleyha” hikayesinin “Sahip Olmak ya da Olmak” meselesini en iyi anlatan hikayeyi eserde görmek isterdim.Eserde göremediğim için bu hikayeyi “Sahip Olmak ya da Olmak” bağlamında açıklamaya cüret edeceğim.. Bilindiği gibi “Züleyha” “Yusuf”a sahip olmak için ona saldırır ve gömleğini yırtar..Yusuf kaçmaya çalışırken odaya Züleyha’nın eşi Potifar’ın adamları girdiğinde Yusuf’un mu Züleyha’ya,Züleyha’nın mı Yusuf’a saldırdığı bilinmez.Bunun üzerine Yusuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığı görülmüş ve Yusuf’un kaçmaya çalıştığı,saldıranın Züleyha olduğu ortaya çıkmıştır.Bu nokta çok önemlidir davranışlar bir göstergeye dönüşmüş ve bir Sahip Olma dürtüsünü ortaya çıkarmıştır..Hikaye’nin devamında “Yusuf”a haksızlık edilmiş ve zindana atılmış,Züleyha bunun pişmanlığıyla kahrolmuş,çirkinleşmiş ve mahvolmuştur..Sonra Yusuf zindandan çıkınca,sahip olmaya çalışan değil kendi olan,kendi olmuş bir Züleyha bulmuştur karşısında..Züleyha sahip olmak dürtüsünden arınmış,”Züleyha Olmak” yani “Olmak” ile varoluşunu tamamlamıştır..Sonra evlenmişler ve günümüzdeki sahiplik üzerine değil bütünleşme üzerine “Olmak” üzerine bir evlilik yapmışlardır.. Eseri her ne kadar bazı konularda eleştirsem de güzel bir çalışma olduğunu düşünüyorum.Ve kitapla haşir neşir olsun olmasın herkesin okuması gerektiğini,okuyana çok şey katacağını iddia ediyorum..Ayrıca aklıma gelmişken bir noktayı daha eleştirmek istiyorum..Fromm’ Sahip Olmak” ile “Olmak” arasında bir zıtlık olduğunu söylüyor.Ben buna kesinlikle katılmıyorum.Aralarında kesinlikle gerilim vardır bu inkar edilemez ama bunu birbirlerinin sentezi ilan etmek,varoluşu benim nazarımda engizisyonun eline teslim etmektir.Bir insanın varoluşu kesinlikle sahip olmak dürtüsünden yalıtılması ile ölçülemez..Zengin olan birinin nasıl ki kendini hırsa kaptırması mümkünse aynı derecede paylaşma olanağı da o derece geniştir.En azından imkanı vardır..Dernekler,yetimevleri,aşevleri kurabilir parasını paylaşma yoluyla da var olabilir. Ayrıca aktiflik ve pasiflik karşıtlığı da eserde hoşuma gitmedi.Zira kişinin aktif olarak varolacağı,pasif olursa varoluşun anlamsız olacağı yönündeki savı baştan başa yanlıştır..Örneğin Kafka’nın ünlü eseri “Dönüşüm”ü ele alalım,Gregor Samsa bir sabah yatağında kendini bir böcek olarak bulur.Bu böcekleşme olgusu bir derealizasyon ve depersonalizasyon çeşididir.Birey beden algısı yetiyitimine uğramıştır, kendi bedenini hissetmemekte,dış dünyadan kendini yalıtmakta ve pasifize olmaktadır.Bu yokoluş çeşidi bir varoluş felsefesi doğurur..Kafka’nın birçok romanında bu pasiflik durumu işlenir.Ve bu pasiflik Kafka karakterlerinin varoluş biçimidir.Bu bakımdan eserdeki Aktiflik-Pasiflik Olmak-Sahip Olmak mantalitesine dayandırılmasını yanlış buluyorum… Bu sıkıcı incelemeyi okuyan,okumayan herkese teşekkür ediyorum..Ve son kez eserin okunması gereken güzel bir eser olduğunu fakat eleştirilecek noktaları olduğunu belirtmek istiyorum.Herkese keyifli okumalar… (Ahmet Y)
Bir yolda yürüyorsunuz yolun kenarında çok güzel bir çiçek gördünüz , çiçeği koparıp ona sahip olmak mi istersiniz yoksa o çiçeğe dikkatlice bakıp onun güzelliği karşısında büyülenmek mi istersiniz? İşte yazar sahip olmak ve olmak kavramını bu metafor üzerinden örneklendiriyor. Sahip olmak ve olmak ilkesini önce tanımlayarak daha sonra kıyaslayarak daha sonra da bunun toplumumuzdaki yerinden bahsederek anlatıyor. Günümüz insanının genellikle sahip olmak ilkesi ile yaşadığını ve bunun onu ne kadar aslında yıprattığı da gözler önüne seriyor. Gerçekten de etrafınıza bir bakın ,umarsızca bir sahip olmak ve tüketim çılgınlığı içerisinde değil miyiz? Her şeyi tüketiyoruz, doğayı tüketiyoruz ,canlıları tüketiyoruz ,teknolojileri tüketiyoruz, inanılmaz bir tüketim çağı içindeyiz. Küçük mutluluklar ve küçük hazlar peşinde koşuyoruz bunlara da en kolay yoldan ulaşmayı istiyoruz. Bu bazen öyle bir hal alıyor ki bağımlılıktan da öteye hastalığa kadar ulaşabiliyor. Aldığımız haz ve mutluluk bu tüketim çılgınlığı ile o kadar azalıyor ki her tüketimde bir sonraki tüketim adımını düşünüyoruz, bu da bizi genel bir mutsuzluğa bazılarımızı da ruhsal veya fiziksel hastalıklara götürüyor. Sahip olduğumuz her şey bir bakıma bizi kendisinde köle yapıyor ve onsuz nefes alamayacak hale sokuyor. Cep telefonlarınızı düşünün cep telefonu olmadan sokağa çıkamıyor hatta odadan odaya bile geçemiyoruz. İşte burada sizlere şunu sormak istiyorum tüm sahip olduğunuz şeyler elinizden alınsaydı geriye size sizden ne kalırdı ? Eğer beni ben yapan özelliklerden hiçbir şey kalmazdı diyorsanız çok üzgünüm ki siz de bir "sahip olmak" insanısınız. Yazar "olmak" insanını ise şöyle tanımlıyor: "Olduğum gibi isem ve kişiliğim "olmak" tarafından belirleniyorsa ,kimse benden bunu alamaz ve kişiliğimin yıkılması tehlikesi de doğmaz. Az önceki soruya geri dönelim. Eğer bu yazarın tanımladığı gibi sizi siz yapan değerler sizin içinizden sizin amaçlarınızla ,sizin kendi misyon ve vizyonunuzdan geliyorsa dış etkenlerin hiçbiri sizden hiçbir şey alıp götüremeyecektir. Ayrıca mutlu olmak için de dış etkenlere ihtiyaç duymayacaksınızdır. Evet bu "olmak " hali sahip olmak dürtüsü kadar çabuk işleyen ve haz veren bir süreç değil uzun bir süreç ama sahip olmaktaki gibi anlık, geçici sahte bir haz da değil kalıcı ve gerçek bir mutluluk. Kitabın sonlarına doğru geldiğimizde de bu olmak insanını ve olmak insanının toplumunu, bu toplumda nelerin olması ,kurumların nasıl çalışması ve insanların nasıl davranışlar sergilemesi gerektiğini adeta bir reçete gibi elimize yazıp bize veriyor. Kitapta sevgi ,aşk ,yaşamak, inanmak, konuşmak, hayatta aktif olmak ,pasif olmak ,insanlar arasındaki güven ,dayanışma, günah ve bağışlanma gibi konular da sahip olmak ya da olmak üzerinden anlatılıyor. Uzun zamandır insanın varoluşu hakkında böyle güzel bir inceleme kitabı okumamıştım. Buradan kitabı ısrarla bana öneren kişiye çok teşekkür ediyorum :) ve ben de size bu kitabı ısrarla öneriyorum. Okuyun,okutturun pişman olmayacaksınız. (Zeynep Öztürk)
Eğer herkese okutabileceğim bir kitap hakkım olsaydı okutacağım kitap 'Sahip Olmak ya da Olmak' olurdu. Okuduğum bölümün bana en büyük katkısı hiç kuşkusuz ki bu bilim insanlarını tanıma fırsatı sunması oldu. Belki de hayatım boyunca elime geçmeyecek bu kitabı erken sayılabilecek bir yaşta okuduğum için şanslı sayıyorum kendimi. Ama üzüldüğüm bir diğer nokta eğitim sistemimizin bu önemli insanları bizlere yalnızca isim olarak tanıtmaktan öteye gidememesi. Neden bizler üniversite sıralarında Erich Fromm tartışamıyoruz ki? Kitaba gelirsek özellikle toplum olarak şu an bu kitabı okumaya oldukça ihtiyacımız olduğu düşüncesindeyim. "Kullan, tüket, at" alışkanlığı yediden yetmişe herkesi sarıp, toplumsal bir karakter haline büründüğü için, kitap tünelin sonundaki ışık niteliğinde. 'Eğer insan yalnızca sahip olduğu şeylerden ibaretse, onları yitirdiğinde, kendini de yitirecek, kim olduğunu bilemeyecektir.' Kitabın arka kapağında yer alan tanıtım metninin ilk cümlesi ve kitabın özü de diyebiliriz aslında. Erich Fromm uzun yıllar üzerine çalıştığı ve büyük bir birikimle oluşturduğu, 1976 yılında yayınladığı bu eseri, endüstri toplumlarında 'sahip olmak' üzerine kurulu insan karakterlerini ve sahip olmanın karşısında yer alan 'olmak' ın tanımı yapmakla başlıyor. Sahip olduklarımızdan ibaret olmaya başladığımızı anlatan Fromm nasıl 'olmak' yönünde değişmemiz gerektiğinden bahsediyor. Olmak terimi oldukça soyut bir kavram olmasına rağmen basitçe; aktif olmak, düşünebilmek, paylaşmak, özgürleşmek, insanlara yönelmek ve doğaya dönmek olarak ifade edilmekte kitapta. İşte insanın asıl mutluluğu da bu ‘olmak’dan geçiyor. Sahip olmak ve olmak kavramları kitapta farklı birçok açıdan ele alınmış, bu en sevdiğim noktalardan biriydi. Okumak, konuşmak, sevmek hatırlamak gibi günlük hayatımızdaki değişik pencerelerden irdelenen kavramlar, insanın yaptığı eylemleri her başlık altında tekrar sorgulatabilme fırsatı yaratmış. Kitabın en sevdiğim noktalarından bir diğeri de son bölüm 'Yeni İnsan- Yeni Toplum' oldu. ‘Sahip olmak’ ilkesinden ‘olmak’ ilkesine geçmemiz gerektiğini savunan Fromm, kitabın sonunda bazı öneriler sunmuş okuyucuya. Yeni toplumların oluşabilmesi için öncelikle insanın kendini değiştirmesini vurgulayarak yeni insanın özelliklerini sıralamış. Ardında yeni toplum yapısı hakkında görüş ve planlarını açıklamış. Ayrıca kitapta bu konuyla ilgili olanlar için birçok kaynak da önerilmiş. ‘Sahip Olmak ya da Olmak’ şu ana dek okuduğum kitaplar arasında en iyilerindendi. En yakın zamanda tekrar okuyacağım ve sık sık açıp not ettiğim yerleri gözden geçireceğim. Siz de sahip olmaktan kurtulup olmak isteyenlerden iseniz bir an önce bu kitabı okumanızı öneririm. (Merve)
Sahip Olmak ya da Olmak PDF indirme linki var mı?
Erich Fromm - Sahip Olmak ya da Olmak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Sahip Olmak ya da Olmak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Erich Fromm Kimdir?
Erich Fromm (23 Mart 1900, Frankfurt - 18 Mart 1980), Musevi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist ve sosyologdur. Ruh bilimine Marksist - Sosyalist ve insancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir.
Hayatı
Heidelberg ve Münih Üniversiteleri'nde toplum bilim ve psikanaliz eğitimleri gördü. 1922 yılında Heidelberg Üniversitesi'nde doktora öğrenimini tamamladı. Münih'te ruh hekimliği ve ruh bilim üzerine ek incelemeler yaptıktan sonra, Berlin Psikanaliz Enstitüsü'nde eğitim gördü ve 1931 yılında mezun oldu.
30'lu yılların başlarında Almanya'da Nazi hareketinin güçlemesi nedeni ile İsviçre'nin Cenevre şehrine yerleşti. 1933 yılında Chicago Ruh çözümleme Enstitüsü'nden aldığı davet üzerine Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti. 1934 yılında , 1938'e kadar kadrosunda bir uzman olarak görev aldığı Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte New York'a taşındı. Özel çalışmalarını sürdürdü ve Columbia Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1946 yılında William Alonson White Ruh Hekimliği , Ruh Çözümleme ve Ruh Bilim Enstitüsü'nün kurucuları arasında yer aldı. Yale Üniversitesi , New York Üniversitesi Bennington Koleji , Michigan Eyalet Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1949 yılında Meksika Ulusal Özerk Üniversitesi'nden gelen bir profesörlük önerisini kabul etti ve tıp fakültesi lisansüstü bölümünde ruh çözümleme şubesini kurdu , 1965 yılında emekli olana kadar orada çalıştı.
Emeklilik yıllarını geçirdiği 1980 yılında İsviçre'de öldü.
Marxist ve sosyalist , insancıl dünya görüşünü benimseyen Fromm , batı kapitalizmi ve SSCB komünizmini reddetmiştir.
Biyofili hipotezine olan katkıları, evrimsel psikoloji konusundaki araştırmalara temel sağlamıştır.
Erich Fromm'un çalışmaları birçok dile çevrilmiştir.
Erich Fromm Kitapları - Eserleri
- Kendini Savunan İnsan
- Sahip Olmak ya da Olmak
- Sevme Sanatı
- Özgürlükten Kaçış
- Barışın Tekniği ve Stratejisi
- İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri
- İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri (İkinci Kitap)
- Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları
- Hayatı Sevmek
- Sağlıklı Toplum
- İtaatsizlik Üzerine
- Özgürlük Korkusu
- Sevginin ve Şiddetin Kaynağı
- Umut Devrimi
- Psikanaliz ve Din
- Psikanalizin Bunalımı
- Psikanaliz ve Zen Budizm
- Rüyalar, Masallar, Mitler
- Çağımızın Özgürlük Sorunu
- Marx'ın İnsan Anlayışı
- Yaşama Sanatı
- Yanılsama Zinciri
- Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum
- Erdem ve Mutluluk
- Cinsellik ve Cinsel Sapmalar
- Tanrılar Gibi Olacaksınız
- Olma Sanatı
- Sigmund Freud’un Misyonu
- İsa Dogması
- İnsan Bilgisi ve Hümanist Planlama
- Çağdaş Toplumların Geleceği
- Psikanalize Yeni Bir Bakış
- Toplumsal Bilinçaltının Araştırılması
- Dinleme Sanatı
- Anaerkil Toplum ve Kadın Hakları
- İnsan Olmak Üzerine
- Çağımızda Kişilik Sorunu
- İnsanlık Başarabilecek mi?
- Die Kunst des Liebens
- Kendini Savunan İnsan - Ahlak Felsefesinin Psikolojisine İlişkin Bir Araştırma
- Psixoanaliz ve Din
- Liebe, Sexualität und Matriarchat
Erich Fromm Alıntıları - Sözleri
- Ama eğer yaşamıyorsam nasıl erdemli olabilirim? Ve eğer hiçbir şeyin bilincinde değilsem nasıl iyi bir törelbilincim olabiillir? (Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum)
- Peygamber hakikati vahiy eder, Lao-tse ve Buda da böyle yapmıştı. Ancak peygamber aynı zamanda siyasal bir liderdir, siyasal eylem ve sosyal adaletle çok yakından ilgilenmektedir. (Tanrılar Gibi Olacaksınız)
- "... anaerkil ilke; hayat, birlik ve huzurdur... anaerkilliğin ilkesi evrenselliktir." (Anaerkil Toplum ve Kadın Hakları)
- Cinsel sevgi iki kişilik yalnızlıktır. Oysa sevdiği kişide insan tüm insanlığı, yaşayan ne varsa hepsini sever. (Sevme Sanatı)
- Verilen şey yitirilmez, tam tersine sıkı sıkıya tutulan şeylerdir biten ve yok olanlar. (Sahip Olmak ya da Olmak)
- İnsanlar yeni tanıştıkları kişiler hakkında ilk anda çoğunlukla doğru olan görüşler elde ederler ve o esnada oluşan karmaşık bireysel işleyişlerin de hiç farkına varmazlar. (Rüyalar, Masallar, Mitler)
- Bugüne değin herhangi bir sıradan insandan bile daha az sevme yeteneğine sahipmiş gibi görünüyordun. Bu aşk nasıl olabiliyor? Madem bu kadar aşıksın, kadının fikirleriyle çelişen ilkelerinden neden vazgeçmiyor, fedakarlık yapmıyorsun? Neden daima kendinden ve kendi kaderinden söz ediyor, ama sevdiğin kadının duygularına pek aldırmıyorsun? (Yanılsama Zinciri)
- "Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı." (Tanrılar Gibi Olacaksınız)
- Yoksa zihinsel olarak 20.yüzyılda ama duygusal olarak taş devrinde mi yaşıyoruz? (İnsan Olmak Üzerine)
- Erkek kibri neler yapabileceğini, hiçbir zaman başarısız olmayacağını gösterir. Buna karşı kadınlara özgü kibir esas olarak cezp etme ve kendi kendine cazip olduğunu kanıtlama ihtiyacından kaynaklanmaktadır. (İsa Dogması)
- Biz neden her ay yeniden âşık olmuyoruz ? Çünkü her ayrılıkta , yüreğimizden bir parça da birlikte ayrılıp gidiyor . Biz neden herkesle arkadaş olmuyoruz ? Çünkü onun kaybı ve mutsuzluğu da bizi derinden etkileyecektir . (Sigmund Freud’un Misyonu)
- “karakter insanın kaderidir”. (Çağımızın Özgürlük Sorunu)
- Özgür insan ölümü, her şeyden az düşünür; onun bilgeliği, ölüme değil yaşama yoğunlaşmasından doğar (Sevginin ve Şiddetin Kaynağı)
- Insan bir nesneye dönüştürülüp nesne gibi yönetildiğinde onun yöneticileri de nesne haline gelir; nesnelerin iradesi yoktur, vizyonu yoktur, planı yoktur. (İnsanlık Başarabilecek mi?)
- ... canlı bir varlığı acıya tahammül etmeye zorlamaktan daha büyük bir güç gösterisi yoktur. (Cinsellik ve Cinsel Sapmalar)
- İnsan nesnelliğini ne ölçüde geliştirirse, gerçeklikle ne ölçüde ilişki kurabilirse, ne denli olgunlaşırsa, içinde rahat edebileceği insancıl bir dünya yaratmaya o denli yaklaşmış olur. (Sağlıklı Toplum)
- “Geçmişe yönelik tutum minnettarlık, âna yönelik tutum hizmet, geleceğe yönelik tutum sorumluluk olmalıdır. Zen’de yaşamak … yolunuza çıkan her şeyi ekonomik ve ahlaki açıdan eksiksiz kullanmak demektir. Zen’in amacı … eksiksiz bir emniyet ve korkusuzluğa erişmek, esaretten özgürlüğe ilerlemektir. Zen … akıl değil karakter meselesidir, bu da Zen’in yaşamın ilk prensibi olarak iradeden doğması demektir.” (Psikanaliz ve Zen Budizm)
- Artık yabancılaşma yalnızca el emeği ile çalışan insanlarda görülmüyor; yabancılaşma memurlar, pazarlamacılar ya da profesyonel yöneticiler arasında bile hızla yayılıyor. Hatta bunlar belki de basit bir ustabaşından daha çok yabancılaşmış insanlardır. Çünkü bir ustabaşının emeği, yine de beceri, güvenilirlik ve benzeri kişisel özelliklere bağlıdır. Yetenekli bir ustabaşı; kişiliğini, gülümseyişini ve kendi fikirlerini, demin saydığımız insanların aksine, iş sözleşmeleri nedeniyle satmak durumunda değildir. Öte yandan, insanları ve toplumsal değerleri (simgeleri) etkileyip bunları yönlendirmekle görevli kişiler, kendilerini işverenlerine yalnızca becerileri için satmaz. Ayrıca onlardan uyumlu ve "istenilen kişilik tipi"ni taşımaları, rahat yönlendirilip etkilenebilir olmaları da beklenir. İşte bunlara, "örgütlenmiş (organize edilmiş) insanlar" diyoruz. Bu insanların kendilerine özgü belirli bir idealleri yoktur; idealleri, çalıştıkları şirketlerin çıkarları ve idealleri ile aynı olmuştur. Günümüzde bir el emekçisi ile bir masa başı emekçisinin (çalışanının) tüketim kalıp ve davranışlarında bir benzerlik görülmektedir. Çünkü bu insanların hepsi tek bir arzuyla yanıp tutuşmaktadır. O da, daha yeni eşyalara ya da piyasaya çıkan en son şeylere sahip olmak ve bunları kullanıp tüketmek arzusudur. Bu insanlar; edilgen, kabul edici ve tüketicidir. Onlar, yapay olarak yaratılan ihtiyaçlarını tatmin eden eşyaların buyundurukları altına girmiş olan güçsüz insanlardır. (Marx'ın İnsan Anlayışı)
- Ve ilerleyen yaşımızla beraber, hayret etme yeteneğimiz de giderek azalır. Genelde önem verdiğimiz husus, her zaman en doğru cevabı vermektir. Ama doğru soruları sormayı bilmek, sanki daha az önemsizmiş gibi gelir bize. (Rüyalar, Masallar, Mitler)
- " Çoğa sahip olabilen değil de, çok şey olabilen insan, bütünüyle gelişmiş ve gerçekten beşeri olan insandır." (Çağımızda Kişilik Sorunu)