diorex

Şâir ve Patron - Halil İnalcık Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Şâir ve Patron kimin eseri? Şâir ve Patron kitabının yazarı kimdir? Şâir ve Patron konusu ve anafikri nedir? Şâir ve Patron kitabı ne anlatıyor? Şâir ve Patron PDF indirme linki var mı? Şâir ve Patron kitabının yazarı Halil İnalcık kimdir? İşte Şâir ve Patron kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 19.05.2022 22:00
Şâir ve Patron - Halil İnalcık Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Halil İnalcık

Yayın Evi: Doğu Batı Yayınları

İSBN: 9789758717040

Sayfa Sayısı: 88

Şâir ve Patron Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Şâir ve Patron, Türkiye'nin tarih alanındaki saygıdeğer temsilcisi Halil İnalcık tarafından kaleme alınmıştır. Bu küçük ama edebiyat için çığır açıcı risâlede İnalcık, Osmanlı divan şâirlerini ve şiirlerini, sanat ve iktidar ilişkisini sosyolojik bir yaklaşımla ele almakta, ana kaynakları kullanarak patronajın bu sanat tarzı üzerindeki belirleyici etkisini analiz etmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki sanat ve iktidar ilişkisini Max Weber'in ''patrimonyal devlet yapısı'' tanımlamasından yola çıkarak inceleyen İnalcık, patrimonyal bir yapıya sahip toplumlarda bilim adamı ve sanatçının üretimini ''mutlak egemen bir hükümdar''ın belirlediğini şu sözlerle vurguluyor: ''Genelde, bilim adamı ve sanatçı, belli bir toplumda egemen sosyal ilişkiler ve belli bir kültür çerçevesinde sanatını ifade eder. Osmanlı toplumu gibi patrimonyal türde bir toplumda, başka deyimle, sosyal onur, statü ve mertebelerin mutlak egemen bir hükümdar tarafından belirlendiği bir toplumda bu gerçek daha da belirgindir.''

Şâir ve Patron Alıntıları - Sözleri

  • "Patrimonyal devlette her türlü nimet ve mertebe, yalnız hükümdardan kaynakladığı için, buna erişmek isteyen nâmzetler arasında kıyasıya bir rekabet, hased, entrika ve yal­takçılık egemendi ve toplumun ahlâkını yahut ahlâksızlığını oluştururdu."
  • Muhteşem Süleyman döneminde Osmanlı klasik kültürü yüksek sanat eserleri vermişse, bunda bu Padişah’ın yüksek sanat anlayışının önemli bir payı vardır. Hattâ diyebiliriz ki, sanat ve bilim eserinin kalitesini ve sanatkârın şöhretini, çok kez hükümdar belirlerdi. Bir eserin “makbûl ve mu’teber olması” her-şeyden önce sultanın iltifatına bağlı idi.
  • Eyyüb kıssasın dime her dinleyen bilür Aşık gibi belaya düşüp inleyen bilür
  • “Selâm verdim, rüşvet degüldür deyü almadılar; ...
  • Milletleri millet yapan tarihleri ve kültürleridir. Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bir bireye benzer.
  • Eyyüb kıssasın dime her dinleyen bilür ‘Aşık gibi belâya düşüp inleyen bilür
  • Bayramlarda bayramlık (‘idâne, ‘iydiyye) dağıtılırdı. Bir şehzâde ölümü dolayısıyle mersiye, mevsim dolayısıyle nevrüziye, şitâiye, Pâdişah’ın bir zaferi dolayısıyle kaside veya tarih sunanlara keza armağan verilirdi. Bir önemli kişiye akrabasının ölümü dolayısıyle padişah tarafından para ve hil‘attan ta‘ziye gönderilirdi.
  • Fuzûlî’yi en iyi anlıyan Aşık Çelebi’nin, onun hakkında yazdıklarında şu noktaları tesbit ediyoruz I. Fuzûlî, Irak ve Diyarıbakır bölgesi halkı, yani Türkmen (Iranlı menşe’den Azerî deyimi bence doğru gö­rünmüyor) şâirleri arasında üstâd olarak tanınmıştır.
  • Muhteşem Süleyman döneminde Osmanlı klasik kültürü yüksek sanat eserleri vermişse, bunda bu Padişah’ın yüksek sanat anlayışının önemli bir payı vardı. Bir eserin “makbûl ve mu’teber olması” her-şeyden önce sultanın iltifatına bağlı idi.
  • Ey vezîr-i mülk-perver kim nizâm-ı mülk için Intihâb etmiş cemî’-i halkdan sultân seni itmiş iken efdal-i halk-i cihân ikbâl ile Erzel-i ehl-i cehennem eyleye sübhân seni
  • Ma'rifet iltifâta tâbi'dir Müşterîsiz metâ' zâyi'dir

Şâir ve Patron İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Öncelikle şair ve patron iki ayrıksı kelimenin yan yana ne işi var dedim.Sonra okudukça patronun “padişah” olduğunu öğrendim.Osmanlı döneminde yaşayan şairlerinin hayatını idame ettirebilmek için kendilerine bir musabihi ya da besleyici bir padişah bularak geçimlerini sağladığını görüyoruz.Patron seni beğendi sürece sen varsın.Ama onun sanat anlayışına ters düşersen seni inim inim sürgünlerde inletirler.Bir nevi sanatın gelişimi Padişahın sanat anlayışına bağlı.Senin statünü Patron(Padişah) belirler.Fuzuli’ye gelince başta Osmanlı’yı kafir gibi ithamlarda bulunmuş ,sonrasında da o da bir patron arayışına girmiş.Veya girmeye mecbur kalmış.Başka türlü sanatla uğraşan birinin geçim derdi zorlaşır . (brvn.ozlp)

Osmanlı patrimonyal saray kültürünün gelişmesindeki önemi ortaya koyan bir kitap, Şair ve Patron. Osmanlı Devleti'nin temel yapı ve menşeinde görülen patrimonyal prensibin usta-çırak ilişkisinde olduğu gibi sistematik bir zemin üzerinde işlevsel hale geldiği belirtiliyor. Devlet-i Aliyye'nin Coğrafya gözetmeksizin zamanın ünlü sanatkar ve âlimlerine lütuf ve maddiyat vaadederek himaye altına alan yapısını görüyoruz. Fatih, Bayezid, Yavuz ve Kanûni bu havuzun oluşturulmasında önde gelen isimler olarak zikredilir. Özellikle Fatih'in Batı'nın önemli sanatkârlarını, -heykeltıraş, ressam, mimar- payitahta çekebilmekteki marifetini biliriz, kültürel alanda gerçekleştirdiği büyük atılımlarla Osmanlı Rönesansını başlatmış kişi olarak da kabul edilir Fatih. Kâtip yetiştirmede olan bürokratik sistemin etkisi, toplum nezdindeki çırak-kalfa-usta sistemini beraberinde getirdiği söylenilenebilir. Hacmi az olan bu kitapta devlet-insan arasındaki ilişkinin sistematik boyutunu incelerken aynı zamanda devlet-toplum yapısına da girmiş oluyoruz, her ne kadar meselenin toplum tarafına olan izdüşümleri kitapta az yer bulsa da. "Saraya ve ricâl-i devlete bağımlı sanatkâr, ki Osmanlı sultanları şairliğiyle muşhurdur- bir eserin "makbûl ve mûteber olması" her şeyden önce sultan'ın iltifatına bağlı idi." "Kasideler, başta öbür dünyada Tanrı'nın rızasını, Peygamberin, velilerin şefaatini ve bu dünyada patrimonyal siyasi güç sahiplerinin himaye ve inaniyetini kazanmak için yazılırdı." Bu yapıyı satranç taşlarına benzetmemek olanaksız. Merkeziliğin mutlak olduğu toplumların siyasi arenasındaki tek güç, bir güce dayanır: şah ve diğerleri. Şahın inaniyet ve lütfuna mazhar olabilmenin yolu şairin kasidesindeki niteliğe bağlıdır. Ancak yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi bu düşüncenin temeli din-i mübin'in kaimliğine riayet etmekse, o zaman şairin kalemi kılıç olabilir, sadece patron nezdinde kalan şairin olsa olsa bir yelpaze görevi olur. Bir hizmet düşüncesi; ama onun ötesinde asıl taşınılması gereken öz küffarı mat eden güce hizmet, şahtan önce din-i mübin'in emrinde olma bilincidir. "Yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip mediciler olmasa idi, Floransa'nın büyük sanatkârları, elbette yetişmezdi. 4 divan sahibi şair hükümdar olmasa idi, Türk edebiyatının büyük dehâları belki ortaya çıkmazdı. O dönemde, şaheserlerin çoğu, önemli ölçüde, seçkin sınıfın iltifatı, yüksek kültür ve duygu inceliği, sanatkârı korumaktaki ilgi ve heyecan ile açıklanabilir." M. Bardakçı, -1:13:30'dan itibaren- kitabın devlet-şair ilişkisinin gerekliliği üzerine küçük bir vurgu yapmış: https://youtu.be/cWAFhbQkqZQ * Patronaj olmadan sanat olmaz. İtalya'da da böyle olmuştur çünkü Rönesans'ın temeli budur. Divan edebiyatı bu şekilde ayakta durabilmiştir. Kitabın teması açık, ancak görünmeyen bir yüzü daha var ki programda bunun dile getirildiğini göremiyoruz. Merkeziyetçiliğin sanatçı üzerindeki himayesi bir tarafa, sanatçının sanatını icra edebilmesi için otoritenin onayını gereksinmesi üzerinde tartışılması gereken eleştirilerin yer bulmasıdır önemli olan. Sanatçıdaki maksadın hangi duyguya cem olduğunu bilebilmek o şiirleri gözden geçirmekle mümkün olur ancak burada mevzubahis olan şey, şairin taşıdığı maksattan çok, o maksadı kullanma "zorunluluğunu" taşımakla mükellef olmasıdır. Uzun lafın kısası, köprüyü geçebilmek için güzelleme sunmak zorunda bırakılan ve böylelikle gerçekçi olabildiği düşünülen sanatçının yapıtını oluşturmasındaki mecburiyetin irdelenerek şair-patron ilişkisinden daha geniş bir yelpazeye yayılması gerekliliğinin göz ardı edilmesidir. "Karacaoğlan gibi - realist, natüralist nitelik gösteren şiir, sanat sayılmaz; itibar görmezdi" Meselenin kilit noktası. bayherşeybilirciler bu alıntıya denk gelmişler midir? Alınan o notlar arasında bu cümlenin altı çizilmiş midir acaba? sadece himaye meselesinden ibaret midir yani? Osmanlı'nın sosyolojik hareketlenmeleri ile tabakalar arası çatışmalar bu kitabın sınırlarını aşan bir konu elbette. ama o sınırlara biraz girmekte fayda var. Kitabın ikinci kısmı Fuzuli üzerine temelleniyor. meşhur "Selâm verdim rüşvet değildur diye almadılar" satırlarının arkasındaki meselenin farklı olduğunu öğreniyoruz bu kitapla. İnalcık da bu gerçeği, Fuzuli'nin şiirlerindeki acının patron bulamayışından ileri geldiğini ifade eder. Şaşırtıcıdır. "Patrimonyal bir toplumda, Fuzûlî için durum-bütün istignâ ve gururuna rağmen- başka türlü olamazdı." Burada bir istibdad düşüncesi beliriyor. Eserin akademik rasyonelliğinden sapmayışı kesin bir yargıyı güçleştiriyor. Bu konuda ciddi ağırlığı olan taraflı tarafsız kitap onerilerine açığım. buradan çıkardığım bir başka izlenim ise güç tutulmasının dünden bu yana değişmediği... Ancak bu izlenime gelmeden önce Fuzuli ve dönemine ilişkin kitapta olmayan, önemli bir sosyolojik saptama var. Aynen alıyorum. "Fuzuli'nin hayatına bakılarak Türkiye'nin toplumsal yapısı ve ilişkilerindeki gerçekler çarpıcı bir biçimde kavranabilir. Bu bağlamda Fuzuli'nin ahlak, terbiye, yaltaklık, rekabet ve düzenbazlık gibi değerler üreten intisap ahlakına karşı süreç içerisinde yetenekleriyle gururlanan, başkentteki ahlaksızlıkları düşünüp kıyıda kalmış olan konumuna bakarak avunan, yeteneklerinin fark edilmemesi nedeniyle sitemkâr bir tutum geliştiren, iktisadi anlamda fakirleştikçe kendi durumundan şikâyet etmeye başlayan ve yaşadığı iktisadi zorluklar ile yeteneklerini ifade edememenin verdiği ruhsal yıkımın birleşmesiyle birlikte isyan eden bir aşamada dahi en sonunda bilim insanını ve sanatçıyı tevekkül ederek patron aramaya yönlendiren trajik bir hayat yaşamış olması oldukça ilginçtir. Bu örneğin, Orta Asya ve yakındoğu medeni kültüründen beri süregelen patronaj ilişkilerini zirve noktasına getirdiği bilinen Osmanlı İmparatorluğu'nun mülkiyeti, tebaayı ve siyasi egemenlik gücünü hükümdarın iradesine bağlaması sürecine bağlı olarak bu toplumdaki bilim insanı, sanatçı, zanaatkâr, idareci veya asker gibi birçok yetenekli kimsenin kendini var etmesi için patronun inayetine ve lütfuna erişmek zorunda kaldığı bir intisap ahlakına işaret ettiği belirtilebilir. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nda münferit örneklerin haricinde tavsiye eden, tavsiye edilen ve tavsiyeyi kabul eden şahısların bilge, adil ve itidalli bir tutum geliştirmiş olması nedeniyle uzun bir dönem boyunca bu mekanizmanın sorunsuz bir şekilde işlediğini de görmek mümkündür. Bugünün sorunu ise artık Fuzuli'nin geçirdiği ruhsal dönüşümün toplumsal olarak hissedilir bir noktaya gelmiş olmasıdır denebilir. bu nedenle Fuzuli örneği üzerinden yakıcı toplumsal sorunları tartışmak anlamlı görünmektedir." Fuzuli'deki acıyı, bir yâr'a kavuşamayıştan ötürü gelen bir acı olarak yorumlarız. O acıyı sevdiren yâr, onu bir olan yaratıcıya ulaştırır. Patron bulunabilseydi, yâr acısı belki de olmayacaktı, yâr olmasaydı yaratıcıya bu denli acıyla ulaşılamazdı. Ama bulunmayan patron nihayetinde yine bulunur ki bu patron yâr'dır. Öyle ki yolundan geçen kedi bile tapılası olagelir. Neyzen Tevfik meseleyi güzel anlatır. Bu kitabın okuru Fuzuli'nin tapınması ile karacaoğlan'ın natüralistliği arasında bir bağ kuracaktır. -Fuzuli'yi uyuşmanın, karacaoğlan'ı bilincin timsali olarak görüyorum- İnsanın benliğinde cereyan edenlerin -ki bu birçok yalpalanmayı içerir olmalıdır- beşere duyulan sevgide gerçekleşmesi Yaratıcı'ya ulaşmanın bir yoludur. Binbir gece masallarında yaşamayı reddeden ıslah ediciliğe, her şeyin arzuda toplanarak güzel sıfatlar kazandırıldığı bu zamanlarda daha çok sarılmak; zamana, insanlara, hayatlara, kitaplara daha sahici yaklaşmak icap ederken ilişkilerin üzerinde durmak daha da haizleşiyor. Güç tutulmaları... Hükmeden, diş geçiren o gücü arayış, o güce sahip olmak: yetersizlik ve eziklikle gelen paralanma doyumunun sorgulanışı, sorgunun olmadığı yerde insanın güçsüz olduğu söylenirdi, paralanma istencinin olmadığı yerde de insan güçsüz olurdu. kime göre olurdu? güce tutulanlarca. Bir üçüncü dünya ülkesindeyseniz, evet! siz de o şanslı kişilerden birisiniz. Dilinizden dökülen cümlelerin tonajı yeterince baskın gelemiyorsa, kitlenin dışındaysanız, kendinizi tebrik edebilirsiniz. Her sabah kapınızı çalacak güç istilâlarına tutulacaksınızdır, ama bu sefer üniformalar tarafından değil, üniforma tutkunları tarafından. (Sergen)

Kulluk: Kitap genel olarak Halil İnalcık'ın edebi dilinden uzak özellikle ilk iki bölümü sanki İnalcık patronaj meselesi ile ilgili araştırma yaparken aldığı notların bir ahenk oluşturmadan peşi sıra eklenmesi gibi okurken aşırı sıkıyor lakin sayfa sayısının azlığı bu durumu sineye çekmemizi sağlıyor. Kitap hakkındaki diğer eleştirim içindeki farsi şiirlerin türkçeleştirilmemesi evet bazılarını İnalcık transkript etmese de açıklamış lakin bu o şiirin bir bütün olarak algılanmasına yaramıyor sadece göndermelerden bahsediliyor. Bunlar dışında eser İnalcık'ın klasik Annales etkisinde ele alınıp patronajla birlikte şairlerin ve Osmanlı patronluğunun sosyolojik temelini ortaya çıkarıyor. (Judeau)

Şâir ve Patron PDF indirme linki var mı?

Halil İnalcık - Şâir ve Patron kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Şâir ve Patron PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halil İnalcık Kimdir?

İnalcık, aslen Kırım Tatarı'dır. Balıkesir Muallim Mektebi'ni tamamladı. 1935 yılında Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Yeni Çağ Tarihi bölümünde yükseköğrenimine başladı. 1942 yılında "Tanzimat ve Bulgar Meselesi" adlı doktora tezini verdi. Uzun yıllar aynı Fakültede Osmanlı ve Avrupa tarihi üzerine dersler verdikten sonra 1972 yılında Chicago Üniversitesi Tarih Bölümü'ne "Osmanlı Tarihi Üniversite Profesörü" olarak davet edildi.

1973 yılında meşhur kitabı The Ottoman Empire The Classical Age 1300-1600 yayımlandı. Yurtiçi ve dışında çeşitli üniversitelerden fahri doktora payeleri aldı. 1993 yılında Bilkent Üniversitesi'ne davet edildi ve burada Tarih bölümünü kurdu. Yazdığı makale ve kitaplarla Osmanlı İmparatorluğu tarihi üzerinde tartışılmaz bir otorite haline gelen Prof. Dr. Halil İnalcık Bilkent Üniversitesi Osmanlı Tarihi Bölümü'nde yüksek lisans ve doktora ögrencilerine seminerler verdi.

Hayatı ve tarihçiliğini anlattığı Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık Kitabı adlı söyleşi kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarından 2005 yılında yayımlanmıştır.

Halil İnalcık Kitapları - Eserleri

  • Devlet-i Aliyye - Klasik Dönem (1302-1606)
  • Osmanlı Tarihinde Efsaneler ve Gerçekler
  • Devlet-i Aliyye - Tagayyür ve Fesâd (1603-1656)
  • Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600)
  • Atatürk ve Demokratik Türkiye
  • Osmanlı'da Devlet, Hukuk ve Adalet
  • Şâir ve Patron
  • Devlet-i Aliyye - Köprülüler Devri
  • Devlet-i Aliyye - Âyânlar, Tanzimat, Meşrutiyet
  • Osmanlılar
  • Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı
  • Rönesans Avrupası
  • Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet
  • Osmanlı ve Modern Türkiye
  • Osmanlı ve Avrupa
  • İmparatorluktan Cumhuriyete
  • Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481)
  • Kuruluş - Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak
  • Tarihçilerin Kutbu
  • Fatih Sultan Mehemmed Han
  • Halil İnalcık'ın Merceğinden Osmanlı
  • Has-Bağçede Ayş u Tarab
  • Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci
  • Osmanlılar ve Haçlılar
  • Tarihe Düşülen Notlar
  • Tanzimat ve Bulgar Meselesi
  • Osmanlı İmparatorluğu
  • Tanzimat
  • Türklük Müslümanlık ve Osmanlı Mirası
  • Doğu Batı-Makaleler 1
  • Osmanlı İmparatorluğu: Toplum ve Ekonomi
  • Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi - Cilt 1
  • Akademik Ders Notları
  • Söyleşiler ve Konuşmalar
  • Adalet Kitabı
  • Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar 1
  • Osmanlı Hakimiyetinde Ortadoğu ve Balkanlar
  • Kırım Hanlığı Tarihi Üzerine Araştırmalar 1441-1700
  • Doğu Batı-Makaleler 2
  • Osmanlı İdare ve Ekonomi Tarihi
  • The Ottoman Empire and Europe
  • İstanbul Tarihi Araştırmaları
  • Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi - Cilt 2
  • Devlet-i ‘Aliyye
  • Gazavât-ı Sultân Murâd b. Mehemmed Hân
  • Halil İnalcık Seti
  • Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar
  • Bursa Araştırmaları
  • Kemal Atatürk Değişim ve Uluslaşma Süreci
  • The Ottoman Empire
  • Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar 1
  • The Survey of Istanbul 1455
  • Osmanlı İmparatorluğu (2CİLT)
  • Tarih ve Akademi
  • Osmanistik Bilimi’ne Katkılar

Halil İnalcık Alıntıları - Sözleri

  • Bahar geldi, bahar geldi Sevinelim sevinelim Dallarda hep bülbüller çağlar Gelincikler, papatyalar Uçuşur nazlı kelebekler Sevinelim sevinelim Neşe ile bu baharı yad edelim. (Tarihçilerin Kutbu)
  • Leibnitz'in planı şu şekilde hazırlanmıştı: Osmanlı tehdidi karşında geleneksel Avrupa Hıristiyan birliğinin sağlanması, Doğu'da savaşın devamı. (Osmanlılar)
  • In Mustafa Nuri Pasha's view, during the third stage (that is, broadly speaking, the 16th century), the love of luxury increased, moral qualities were lost, and the first signs of decline appeared. But if the real decline set is after the repulse before Vienna in 1683, the stage from 1595 to 1683 must be counted as belonging to the period of maturity. (The Ottoman Empire)
  • Cizye artışları ve tahsilatının, on altıncı yüzyıl sonlarından itibaren Hıristiyan nüfusun Osmanlı rejimin den soğumasının temel nedenleri arasında yer aldığını; daha sonraki yüzyıllarda Balkanların çeşitli bölgelerinde görülen kitlesel ihtida(dininden dönerek Müslüman olma.)olaylarının da ardında cizye artışlarının yattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. (Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi - Cilt 1)
  • "Fatih ,tahta ciktiğinda henüz memede olan kardesi Ahmed'i "nizâm-ı âlem " uğruna bogdurmustur ." (Devlet-i Aliyye - Klasik Dönem (1302-1606))
  • İstanbul’un fethinden sonra Akşemseddin, fethin evliyanın eseri olduğunu söylediği zaman Fatih, “Bu şehir kılıcımla alınmıştır.” Yanıtını vermiştir. (Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet)
  • "Hükümdarın gücü askeri güce ,askeri güç hazineye , hazine reayanın ödediği vergilere ,vergilerin artışı adalete bağlıdır .Bu nedenle akıllı hükümdar ,kendi egemenliğini korumak ve gücünü arttırmak istiyorsa ,reayaya adaletle muammele etmeli ,zulümden kaçınmalıdır :"Adalet mülkün temelidir." ." (Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet)
  • Ulug-kent beyi der ki " halk mutlu olmalıdır, halkın mutlu olması için karnının doyması lâzımdır " ( b. 5353-55 ). Zira " Kara budunun kaygısı hep karnıdır...Onların yiyecek ve içeceklerini eksik etme " ( b. 4330, 4327 ). (Osmanlı Hakimiyetinde Ortadoğu ve Balkanlar)
  • Alp Arslan'ın Malazgird meydan muharebesine başlamadan evvel beyazlar giyinmesi ve atının kuyruğunu bağlaması,eski Şâmanî ananelerinin devamını kat'iyetle göstermektedir. (Adalet Kitabı)
  • Bugün bilim toplumunda hükümet adamları, siyasiler, herhangi bir meseleyi ele almadan önce, bir hüküm vermeden önce tarihe bakarlar, bu meselenin evveliyatını araştırırlar. Bu ileri devletlerde siyasete yardım eden, siyasileri aydınlatan ve atacakları adımda en emin yürümelerini temin eden bir kurumdur. (Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci)
  • Osmanlı Devleti,kocası ölen kadının erkek evladı yoksa,elinden tarla arazisini alır ve başka bir köylüye aktarır. Eğer dul kadın, oğulları çalışma çağına gelinceye kadar,ırgatla idare edebilirse, onu "bive"adıyla işletmenin sahibi tanıyabilir. (Osmanlı İmparatorluğu)
  • Savurganlık ve irrasyonellik maalesef halkımız arasında da caridir. Türkiye'de devlet, sonsuz tüketim imkanlarına kavuşan bir azınlık, hatta sıradan halk, kredi kartı zihniyeti ile yaşamaktadır. Hiç kimse giderlerini kaynaklarına göre ayarlamıyor, harcamalarını bitmez tükenmez sandığı kredi kartına göre yapıyor, böylece devlet de, birey de borç, faiz, kısır döngüsü içine düşmüş bulunuyor. (Söyleşiler ve Konuşmalar)
  • Tüm hayatımı arşivlerde, kütüphanelerde milletimin belgelere dayanan doğru bir tarihini anlatmak için harcadım. Buy benim için yerine getirilmesi gerekli bir şükran borcu idi. (Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci)
  • "İnsan akıl ile yükselir, bilgi ile büyür. Her ikisi ile insan itibar görür." Yusuf Hâs Hâcib (Osmanlı'da Devlet, Hukuk ve Adalet)
  • Yaşamını yalnız bir bilgi dalına adayan kişi, ilahi gerçeğin uzağına düşer. (Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600))
  • Herhangi bir tarih döneminin yorumunda, kurum ve davranışları, günümüz üslup ve kavramlarına indirgeyerek anlatmak, ileri modern kurum tarihçilik gibi algılanır olmuştur. Meselâ; gazâ (ganimet akını), sipahi timarı (fief sahibi atli), ayanlık (feodal düzen) gibi. Modernist yazarlara göre mesela gaza, gazi, fetih gibi tarihi terimlerin kullanılması ulusalcılık, bağnazlıktır. Unutuluyor ki tarih, müşahhasın, (actual/somut olanın) bilgisidir. Osmanlı savaşçısı, savaşırken İslam'ın belli bir inanç ve zihniyetiyle savaşmaktadır; o gelişigüzel bir akıncı değil bir gazidir, aldığı ganimet onun için, dinin kutsallık verdiği bir kazançtır Cami yaptırmaya niyet eden sultanlar, gazâ seferi düzenler ve ganimet malıyla camisini yapardı; reâyâ vergisinin haram içerdiğine inanilirdi. Tarihçi, bu inancı, bu ruh haletini, bu zihniyeti görmezlikden gelirse, tarihî müşahhas olanı göz ardı etmiş olur; o zaman yaptığı şey tarih değildir. (Doğu Batı-Makaleler 2)
  • Herhalde ilk Kırım Hanı sayılan Hacı Giray'dan evvel, atalarının 15. yüzyıl başlarında Kırım'da hâkim oldukları muhakkaktır. (Kırım Hanlığı Tarihi Üzerine Araştırmalar 1441-1700)
  • Osmanlılar, kendilerini Allah'ı kılıcı saymakta idiler ve bu görüş Palamas'a ait kayıtların ortaya koyduğu cici, yalnız arasında değil, Bizanslılar arasında da yayılmıştı. İleride Martin Luther de, Osmanlılar hakkında aynı şeyi düşünecek, Allah'ın onları, Hıristiyanları günahlarından dolayı cezalandırmak için gönderdiğini söyleyecektir. (Devlet-i Aliyye - Klasik Dönem (1302-1606))
  • Azerbaycan'ın işgal ettikten sonra Şâhruh, I.Mehmed'i uyararak Kara Yusuf'un oğlu İskender'in Osmanlı topraklarına sığınması halinde ona yardım etmemesini istedi (Aralık 1420). Uyarıya cevabında I.Mehmed tam bir teslimiyet ifade etti. Bu sırada Osmanlılar, büyük endişe ile doğu cephesindeki gelişmeleri izliyordu. Akkoyunlu Kara Osman'ın İskender tarafından mağlup edilmesi üzerine (Nisan 1421) Şâhruh, Doğu Anadolu'ya girmiş ve İskender'e karşı ezici bir zafer kazanmıştı (Temmuz 1421). Bu ortamda I.Mehmed, Şâhruh tarafından tehdit edilen Memlükler'le dostane ilişkilerini sürdürmeye çalışıyordu. (Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481))
  • Kosova savaşı Osmanlı kuvvetlerinin kesin galibiyetiyle sonuçlandı. Başlangıçta Osmanlı sol kolu çöktü, fakat sağ koldaki Yıldırım Bayezid'in büyük gayreti sayesinde zafer kazanıldı. Gazânâme'ye göre I.Murad, birkaç hasekisiyle gelip cesetler arasında dolaşırken, kendisini cesetler arasına saklamış bulunan Miloş Kobilovic tarafından hançerle yaralandı ve az sonra öldü. İç organları çıkarıldıktan sonra şehid düştüğü yerde gömüldü; daha sonra, Yıldırım Bayezid'in tahta çıktığı sırada idam ettiği oğlu Yakub Bey'in cesediyle Bursa'ya götürülüp Çekirge'deki türbesine defnedildi. Yaralandığı ve öldüğü yere Hudâvendigâr Meşhedi denilen bir türbe yapıldı. (Yakub Bey : I.Murad'ın oğlu) (Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481))

Yorum Yaz