Salaklık Üstüne Deneme - Tahsin Yücel Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Salaklık Üstüne Deneme kimin eseri? Salaklık Üstüne Deneme kitabının yazarı kimdir? Salaklık Üstüne Deneme konusu ve anafikri nedir? Salaklık Üstüne Deneme kitabı ne anlatıyor? Salaklık Üstüne Deneme kitabının yazarı Tahsin Yücel kimdir? İşte Salaklık Üstüne Deneme kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Tahsin Yücel
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750802209
Sayfa Sayısı: 168
Salaklık Üstüne Deneme Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Edebiyatımızda roman, öykü, deneme türünde ürünlerinin yanı sıra edebiyat üstüne yazıları ve çevirileriyle de yer alan Tahsin Yücel'in son kitabı Salaklık Üstüne Deneme adını taşıyor. Fransız yazını ve göstergebilim alanlarında uzmanlaşmış ve bu konularda da kitaplar yazmış Tahsin Yücel'in toplumun genel geçer yargılarını, alışkanlıklarını sorguladığı denemeleri, edebiyatımızda deneme türünün niteliğini derinleştirmiş, yeni bir tat ve yeni bir söylem geliştirmiştir. Salaklık Üstüne Deneme'de öndeyi ve ad dizini dışında Soyutlama, Ezber, Çalmalar, Seçmece, Yetmiş Yıl, Adlar ve Sınırlar, Yüksel ki Yerin, Düşman, Devrimi Kimler Yapar?, Tarih Babanın Buyruğu, Yaşlı Adam ve Koltuk, Bağnazlığın Yüzleri, Yurttaş mı, Sanatçı mı?, Bir Devlet Şenliği, Şarkıcı Josefine ve Bizimkiler, Ün ve Para, Paolo Bilgisizliği, Işık ve Anahtar, Salaklık Üstüne Deneme ya da Onu Yukarıda Arayın adını taşıyan on dokuz deneme yer alıyor. Gündelik olanın, geçip gidenin içindeki kalıcılığı ve arka planını araştırmayı seven Tahsin Yücel'in yeni denemelerini okurken yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz ve yaşayacağımız günler üzerine bir kez daha düşünecek, gülümsemeden edemeyeceksiniz.
Salaklık Üstüne Deneme Alıntıları - Sözleri
- “.., bir yandan, bilgi ve ölçüyü yadsımak pahasına, herkes ülke tarihini kendi paşa gönlüne göre yazmaya kalkıyor, bir yandan da belleksiz bir toplum olduğumuz söyleniyor. Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır?”
- “Hiç kuşkusuz, ezberden okuduklarının içeriğini bilen, hatta yorumlayan hafızlar da olabilir, ama, genel olarak, hafızın ezbere okuduğunu anlamasını beklemeyiz; kendisine öğretilmemiş olan bir dilde yazılmış koca bir yapıtı anlamasını beklemek de gülünç olur. Hayır, kolay kolay düşmeyiz böyle gülünçlüklere. Tam tersine, ak üstüne kara olarak yazılmış olmasını bile beklemeyiz: hiçbir zaman yazıyı tanıma olanağını bulamamış kör hafızlara toplumumuzda daha çok değer verildiği bilinen bir şeydir.”
- Devrimi kimlerin yaptığına gelince, sanırım, yeterince anlaşılıyor: "yaşamı değiştirmek" isteyenler. Rimbaud gibi. Marx gibi. Her zaman doğrudan eyleme geçmeseler de.
- Çok satılmanın çok okunmak anlamına gelmediğini de deneyimlerimizden biliriz.
- Yazarın doğal işlevi kitaplarıyla düşünce ateşleri, kurulu düzeni yadsıma ve tartışma ateşleri yakmaktır.
- Örgütlü soygun da, en azından bizim ülkemizde, soygun değildir. "Hayır, soygundur!" diyenler çoğalınca da uyanık bir yönetici çıkıp işlemi yasallaştırır, daha da iyisi, yasalaştırır.
- Ne de olsa umut umutsuzluğa yeğdir: ya umut edeceksiniz, ya umut edeceksiniz!
- Şu var ki, ne Ruhi Su ayrıcalıklar arasında yer almak isterdi, ne Sait Faik, ne Orhan Kemal. Nedeni de açık: özgür bir toplumda herkes gibi sanatçıya da yurttaşlık hakları yeter.
- Kaba gücü bir noktaya dek anlarım, ancak kaba mantığa katlanılamaz. Oscar Wilde
- Her değer bir başkaldırıyı getirmez, ama her başkaldırı yönelimi bir değeri çağırır sessizce.
- "Hiçbir zaman, olduğumu sandığım şey değilim – olduğumu sandığım şey de durmamacasına değişiyor, öyle ki, çoğu zaman, ben birleştirecek olmasam, sabahki varlığım akşamki varlığımı tanımayacak." André Gide, Kalpazanlar
- Bu yaşam her hastası yatak değiştirme saplantısına kapılmış bir hastanedir.
- Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır ?
- “Nasıl olsa gerçek sınırlıdır, uydurma sınır tanımaz.”
- Bilgi yalnızca üniversitelerde edinilen hazır düşünce ve edim kalıpları değildir; yaşamın değişik deneyimleri, hatta yoklukları da bilgilendirip yönlendirir insanı. Bu bakımdan, bilgiyi bağırsal işlevleri: yemeyi, içmeyi, ısınmayı, sevişmeyi aşan, bunların ötesini, başkasının, başka yerin ve başka zamanın, dolayısıyla başka yaşama biçimlerinin varlığını kesinleyen, edimlerini buna göre düzenleyen kişinin durumu olarak tanımlamak hiç de yanlış olmaz.
Salaklık Üstüne Deneme İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Tahsin Yücel'in kaleminden ilginç bir yapıtla sizlerleyiz. Eski edebiyat eğitmenimin de niyetlendiği bu ilginç kitabı uzun ancak çok da uzun tutmayacağım bir incelemeyle sizlere tanıtmak istiyorum. Felsefik ve Toplum içerikli bu kitabın öncelikle içeriğini sizlerle paylaşmak istiyorum: https://hizliresim.com/SVCMGb 1- Soyutlama: Dil üzerine konuşulan, hoşuma giden bir bölüm. Gerçekten de şimdi biriyle konuşurken bile korkuyorsunuz. Yaşıtlarımın söylediklerini bile anlamaz oldum diyebilirim. Bir şey söylemeye de ödüm kopuyor. Hele ufak çocukların telefonla oynamaya başlamaları ve söyledikleri. Hani eskiden bebek falan severken anlamsız sesler çıkararak severdik ya, şimdi galiba intikam alıyorlar. Şaka bir yana dil ve onun düzgün kullanımı o kadar önemli ki. Bu konuda ilmi çalışmaların arttırılması, insanımızın bilinçlendirilmesi lazım. Tabii 2020 yılında yüklendikleri öfkenin kontrolü sağlandıktan sonra. 2- Ezber: Ezberleme, öğren gibi bir “Safsata” sonrasında aslında oldukça yüksek tartışmalara girilebilecek bir alan. Öğrenmek faydasız falan demiyoruz ama öğrenmek de ezberlemekten geçiyor. Bakalım mı beraber, ön yargıları yıkın da gelin. Yoksa saldırırım. Şaka bir yana araba süreceksiniz, önce ehliyet ve sınav için gerekli olanları ezberlemek, kuralları bilmek, gaz, fren nedir nasıl kullanılır ezberlemek gerekiyor. Öğrenmek ise artık ezber süreci bitip uzun yola yahut kalabalık bir trafiğe çıktığınızda işinize yarıyor. Yahut çocuksunuz ve sobaya dokunmamanız gerekiyor. Bir yapar iki yapar sonra anlarsınız ki dokununca yanıyorum, dokunmayayım. Artık dokunmamak gerektiğini ezberlediniz, kafanıza yerleşti. Artık yeni öğretimiz şu ki sadece soba değil sıcak olan ocak vb malzemelere de dokunmamalısınız. Sınavınız var ve ezberlemeniz gereken kurallar, maddeler, ilaçlar var diyelim. Ezberlediniz ve sınavı geçtiniz. Sonra adım adım hatırlamasanız da öğrendiğiniz bir şeyler var. Bir şiddet olayında ne yapacağınız, bir hastalıkla karşılaşınca vereceğiniz tepkiler hep bu ezberledikten sonra uygulamada öğrendiklerinize bağlı. Çok mu karmaşık geldi? Boşverin. 3- Çalmalar: Hırsızlık üzerinden yürüyoruz. Biz işin edebi hırsızlık kısmına bakıyoruz tabi. Yoksa insanların canını acıtan yahut ona benzer şeylere karşıyız ancak anlamadığım bir konu var. Onu açıklamak istiyorum. Son zamanlarda Kitap ve PDF kavgası çok büyüdü. Şimdi bu konuya girmeden kıyısından geçeceğiz. Çoğumuz üniversite okuduk, okuyoruz. Hepimiz fotokopiciye gidip ders notlarının kitaplaştırılmış halini aldık, yeri geldi kopya da çektik. Bu da edebi hırsızlık ama eğer amaç kendimizi geliştirmekse, eh biraz da savaşta her şey mübahtır. Ben kopya çekmedim, hele ders çalışmadım falan diyenler olabilir. O bordo kalemlilerden uzak durun, dereceyle bitirenler onlar zaten. İnkar etmiyorum ben kopya da çektim, kopya da verdim. 4 üzerinden 3.67 ortalamayla bitirmemi ders çalışmama borçluyum ancak kendime güvenmediğim konularda da kopya çektim. İnkar etmiyorum. 4- Seçmece: Seçimler ve seçmen üzerine yükleniyor. Arkadaşlar sadece siyaset üzerinden gitmeyeceğiz, gerçekten nefret ediyorum ancak belirtmek gereken bir husus var. Öncelikle ben bir “Demokratım” ve Amerika’ya seçimlere gidiyorum (şaka ) ve demokrasi sadece eski Yunanistan’da vardı. Aristo kitaplarını öneririm. Yanlış anlaşılmasın bizimki sadece gösterme demokrasi çünkü gerçek demokrasi herkesin seçime en az 1 kere katıldığı seçimdir. Küçük nüfuslarda bu olurdu ama artık 80-85M olmuş bir ülkede bu olmaz. Temsili Demokrasi olur. Bu yüzden ekranda kavga yapıp sonra aynı masada kardeş kardeş yemek yiyenler yüzünden yıllanmış dostluklarınızı kırıp atmamanızı sevgiyle tavsiye ediyorum. 5- Yetmiş Yıl: Günümüzden 70 yıl geriye değil de Cumhuriyetin ilk 70 yılına odaklanmamız gereken bir yazı. Bu yıllar insanların her zaman ikiye bölündüğü bir kısmının ”Zulüm” bir kısmının “Rahatlık” dediği dönem. Şimdi eski resimlere bakıp, o dönemde yaşamak isteyen çok ama geçim derdi, geçim sıkıntısı kimsenin umurunda değil. Şöyle çok eskilere gitmeden 2 örnek vermek istiyorum. İlki Kemal Sunal filmleridir. Ekmek, şeker, yağ, un, pirinç, yakıt derken hep bir kıtlık dönemini eleştirme vardır aslında esprili ve en komik filmlerinde bile. Diğeri ise Levent Kırca'nın eski videolarıdır ki zamanında şahsen tanışmıştık, o yüzden ileride tekrar döneceğim bu konuya aka birçok skeç bize sadece 20-30 yıl evvelini dahi net gösterir. 6- Adlar ve Sınırlar: Arkadaşlar benim için özel bir konudur. Kendinizi tek vir şey için adlandırmak ve sınırlandırmak kesinlikle yanlıştır. Önce yapacağınız işi belirlemeli, o işe kendinizi adamalısınız ancak o gerçekten sizin hem seveceğiniz hem ekonomik özgürlüğünüzü kazandıracak işinizden önce yaptıklarınızda asla kendinizi sınırlandırmamalı ve hayallerini ertelememelisiniz. Ben sadece 1 kere hayalimi erteledim ve artık gerçekleşme şansı bu dünyada imkansız. O yüzden asla ertelemeyin. Şimdi gelelim konumuza. Diyarbekirli Ziya Gökalp'e bir dokundurma var ki kendisi benim kırmızı çizgimdir. Orta Asya ve Viyana arasını bize çok görüp hem bir sınır olduğunu hem de kendimize sınır koymamamızı söyleyerek ikili oynuyor bu bölümde. Sevmeyebilir hatta nefret edebilirsin ancak vefat etmiş birinin arkasından böyle konuşamazsın. Siz de vefat edeli 4 sene oluyor ve biz sizleri eleştirmiyoruz bu sebeple. Heralde Irkçı olduğu için böyle düşünüyor ama onu da açıklayacağız. Hemen altta. 7- Yüksel Ki Yerin: Biz bu sözü açıklayalım, yazar biraz siyasete kaçmış. Mustafa Kemal Atatürk şöyle der. Yüksel Türk! Senin İçin Yüksekliğin Hududu Yoktur! Ne kadar güzel bir söz. Bu nedir? Irkçılık mıdır? Evet. Atatürk ırkçı mıdır? Evet. Şimdi açıklamasını yapalım da o tabuları yıkalım. Müslüman denilen Hintliler bize karşı savaşırken, Araplar arkamızdan vururken, Fahrettin Paşa’nın da onlara haramdır ya, artık yeni kurulacak Türk devletinin tek ve mutlak düşüncesi Türkçülük olur. Türk Irkı asildir, yücedir, uludur. Peki, neden? İşte burada Irkçılık ve Faşizmi karşılaştırıyoruz. Başlayalım. Sizlere öncelikle Ülkücü Yemini'ni paylaşarak anlatacağım bunu. Ay Ziya Dede'm. Sana ufak bir dokundurma beni ne kadar delirtiyor, gör. Allah'a, Kur'an'a, Vatana, Bayrağa şeklinde başlar yemin. Bu 4 kelimeden alınan varsa kendi sorunu. Sonra şöyle devam eder. Ülkücü Türk gençliği olarak; Komünizme, “Faşizme”, Kapitalizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadeleniz devam edecektir, şeklinde devam eder. Şimdi yansıtıldığı gibi Faşist olan bir grup nasıl onunla mücadele edecektir? Şimdi geliyorum Irkçı ve Faşist farkına. Faşist Adolf Hitler olarak tanımlanabilir. Çünkü öldürme hastalığına kılıf arar. Kendi ırkından başkasına Yaşama Hakkı asla tanımaz. Hatta işine gelen kısım bitince kendi halkına da kıymaya başlar. Hatırlayalım, gerçek bir Alman sarışın, mavi gözlü olacak diye iyice sapıtmış kendi askerleri dahi öldürmüştür. Neyse Hitler tek başına Faşizmi anlatmaya yeter. Şimdi gelelim Irkçılık konusuna. Irkçılık ise kendini asil gören ve ,gerçekten bu hakka her devlet sahiptir, bu asilliğini sadece kendi halkına değil, ülkesinin sınırında yaşayan herkese tattıran bir olgudur. Nasıl? Biz Türk Milleti olarak öyle üstünüz ki Çanakkale’de düşmanına dahi su ve ekmeğini paylaşmış, yeri geldiğinde askeri orduyu beklemeden sapanıyla sabanıyla düşmana karşı koymuşuz. Kendimizi neden küçük görelim? Asya’dan Avrupa’ya ta Macaristan’a gitmiş, hizmet etmiş millet nasıl kendini küçümser? Tabi kendi ırkını seveceksin, Irkçı olacaksın ancak “ANCAK” asla başta Yaşam Hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklere karşı koymayacaksın. Irkın öyle yücelecek, o YÜKSEL TÜRK sözüne öyle layık olacaksın ki insanlar sana geldiğinde korkmayacak, aynı Irak'ta Hakkari’de, Şırnak’ta ufak çocukların “Çikolatalı Abiler Geldi” sözüne layık olacaksın. İşte o zaman Irkının hakkını verecek, o zaman yüceleceksin. Teşekkür ederim. 8- Düşman: Düşman kimdir? Bu algıyı neye göre değerlendiririz. Çok kısa bir örnekle geçeceğim. 3 isim vereceğim ve aslında 4 yapardım hatta zorlasam 5 bile olur ama ben bu 3 isim üzerinden ilerlemeyi daha doğrusu kısa kesmeyi uygun buluyorum. 2. Abdülhamid, Alparslan Türkeş ve Mahir Çayan. Yani düşman algısı tamamen zihinlere bağlı olarak değişir. Ancak şöyle bir durum var ki; vatanın birliğine, bütünlüğüne, halkına, bayrağına ve tabi o vatanı oluşturan en önemli unsur olan kutsal halkın Yaşam Hakkı'na tecavüzden bu konu gayrıdır. O konularda işin sağı, solu kalmaz, kalmamalıdır. 9- Devrimi Kimler Yapar: İlgi çeken bir konudur. Eskiden başta Avrupa olmak üzere her yerde devrimleri zenginler yapar, yaşamı ve yaşayışı onlar belirlerdi. Fransız Devrimi dahi birçok zenginin elinin değdiği olaydır. Ancak günümüzde devrim ve devrim anlayışı başbaşka bir noktaya geldi ve herkes farkında veya değil bunu destekliyor. Devrim gerçek bir değişimse bu oldu. Nasıl? Elini kolunu sallayan birçok tacizci tecavüzcü artık o kadar rahat değil. Manidar bir şekilde logosunda KUŞ olan bir uygulama ve onun kullanıcıları tüm KUŞ BEYİNLİLERE bu ülkenin sahipsiz olmadığını ve çok iyi örgütlenen bir kitle olduğunu kanıtladılar. Buna hayran olmamak elde mi? Her zaman mücadelemiz devam edecek. Temiz Toplum hepimizin hayali ve bir gün gerçek olacak inşallah. 10- Tarih Babanın Buyruğu: Çağa ayak uydurmak ve başkaldırı konularının işlendiği güzel bir metin. 11- Yaşlı Adam ve Koltuk: Yorum yapmama gerek var mı? Tek bir kişi değil, bir koltuğa oturan her kişi böyle işte. 12- Bağnazlığın Yüzleri: Bağnazlık ve buna aşkla bir bağlanış işleniyor. Güzel bir yazı. 13- Yurttaş Mı Sanatçı Mı: Burada sanatçıların çok yüceltilmesine bir eleştiri olduğu ve yurttaşlık konusuna değiniyoruz. Özellikle Levent Kırca çok eleştiri almış. Neden? Tahmin ediliyor aslında ama neyse. Eğer toplumun birçok sorunu gündeme getiriyor, birçok siyasetçiyle korkmadan dalga geçebiliyor ve oldukça duyarlı davranıyorsanız sanatçı olmuşsunuzdur. En azından SANATÇI adı altında birilerine peşkeş çekmek, taciz ve tecavüze yeltenmek, arka odaya geçelim demek sanatsa; bazı yerlerini açarak, insanları kendine davet edip sonra ayrılıp sonra farklı bazı şeylerle para koparıp hatta bazı yazılar yayımlayıp kendini acındırıp para toplamak sanatsa, YAZIK. 2000lere kadar sanat ve sanatçı vardı. Ben ondan sonra çok fazla görmedim. Adını unuttuğum mutlaka vardır, ellerinden öpüyor kendilerine hürmetlerimi iletiyorum. Kendilerini anmadıklarım için özürlerimi sunarım. 14- Üst bölümle aynı konular işlenmiş. 15- Şarkıcı Josefine ve Bizimkiler: Oldukça ilgi çekici bir bölüm aslında. Bizim siyasetçilere değinmiş. Her şeye el attıkları, her şeyi yapmaya çalışıp nasıl başarısız olduklarını anlatan bir yazı. 16- Ün ve Para: Eskiden vefat edince değere binen, zamanında anlaşılmayan ve bunun gibi konuların yanında, hemen ünlenip hemen unutulan insanlara değiniyor. Oldukça manidar değil mi? Hepinizin aklına mutlaka birileri geliyordur. 17- Paolo Bilgisizliği: İlginç bir bölümdür. Toplumuzda da sıktır. Misal biri bir şey bilir. Magazin, futbol vs. Bunları bilmeyen, anlamayan biriyle karşılaşınca tepki gösterir. Ancak bilimsel bir metin olunca hemen uzağa kaçar bunlar. Açıkçası ben 1 saat Magazin seyretmek yerine Belgesel seyretmeyi tercih ederim. Bunun için özür dilerim. 18- Işık ve Anahtar: Özellikle okurların ve genel olarak da insanların Bilim adamlarına değil de Yazın adamlarına güvenmesine serzenişte bulunuyor ve çok haklı. Bizde bile Corona ilk çıktığında kimse doktorlara falan inanmadı da doktor rolünde ve oyuncular gösterildi televizyonda. I yüzden çok haklı bir serzeniş. 19- Salaklık Üstüne Deneme: Son ve kitabın da adını aldığı deneme. Oldukça ilginç bir yazı. Salaklığın Ölümsüzlüğünü okumak isteyen herkesi beklerim bu denemeye. Böylece kitabımızı ve incelememizi bitirdik. Mutlak önerdiğim kitaplardan birisi de budur. Hepimize iyi geceler, keyifli okumalar. Kitapla kalın, esen kalın efendim.. (Sadık Kocak)
Salaklık olgusu: Yazar bu kitabında, yaşamın içinde geziniyor. Bir çok " şey"e, soruya, konuya, olaya değinip, dokunup, kurcalayıp, ince eleyip, sık dokuyup geçiyor.Bu hoş gezintiyi yaparken büyük yazarları ve onların düşündüren /eğlendiren sözlerini kendine yol arkadaşı seçiyor. (Arka kapaktan ) Okuma grubumla tartışma konumuz olan ahmaklığın yanında salaklık olgusuna destek olsun diye edindiğim güzel bir deneme kitabı. Fransız edebiyatı mezunu ve ülkemizin #nurullahataç 'tan sonra önemli eleştirmen ve denemecilerinden olan yazar, Cumhuriyetçi görüşleri doğrultusunda ve tarih-edebi bilgisiyle konusu günümüz siyasetine kadar uzanan pekçok fikre karşı görüşlerini dile getirmiş. İlk deneme Soyutlama 'da, bir toplantıda siyah gözlüklü bir genç kızın kendi görüşlerini bilimsel olmayan düzeyde eleştirmesine izin vermesini ve bu durumu Salaklık üstüne olan kitabın ilki seçmiş olmasıyla birlikte ilgimi çekti. 60'ların sonunda yazdığı bir kitapta yapılan Harf devrimini savunmasına yıllardır karşı çıkıldığını aslında bu devrimle yüzde 5 olan okuryazar oranının büyük ölçüde arttığını, geçmişle bağın kopmak bir yana arttığını çünkü sorunun devrim değil ulaşılmaz olan Osmanlıca'dan kaynaklandığını, ardından geçen 6 yılda 600 yıllık Osmanlı'dan daha fazla eser üretildiğini yazmış. Çalmalar denemesinde, edebiyattan benzetmeler yaparak 4 tür hırsızlığın olduğunu belirterek eskilerden günümüze 'Kim çalmıyor ki?" sözüyle katettiği yolu güzel anlatmış. Cumhuriyeti karalamak isteyenlerin kaç yıl geçerse geçsin ağızlarından düşürmediği 70 Yıl , Bağnazlığın yüzleri ile Kafka'nin ünlü hikayesinden esinlendiği ve politikacıları topa tuttuğu Şarkıcı Josefine yada Fare ulusu denemeleri de çok güzel yazılmış. Kitaba adını veren son denemesinde Yücel; salaklığın kelime anlamından başlayarak Roman Gary'nin Jeannot, Flaubert'ın Madam Bovary'sindeki eczacı Homais ve Bilirbilmezler'deki Bouvard ile Pecuchet karakterlerin konuşmaları üzerinden sorguluyor. Üst yapı'nin üretip altyapı 'ya sattığı bu olgu bir süre sonra tüm toplumu sarabiliyor. Kulağa küpe bilgiler ve zevk aldım. #haneyyaşamalı ödüllü kitabını okuyacağım. Siz de öyle yapın... (Hayat Bu)
Konular çok ilgi çekici aslında. Ancak öz türkçe kullanmak kaygısı, zaten zor olan bi felsefeyi aktarma işini daha da zorlaştırmış. Birde yakın siyasi tarihimize hakim olmak lazım sanırım keyif alabilmek için. Sonuç olarak daha akıcı bi dille yazılsaydı eminim daha keyifle okuyabilirdim (İlknur Gülşah Demir Batır)
Salaklık Üstüne Deneme PDF indirme linki var mı?
Tahsin Yücel - Salaklık Üstüne Deneme kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Salaklık Üstüne Deneme PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Tahsin Yücel Kimdir?
Hayatı Kunduracı olan Ahment Yücel'le Nuriye Münevver Hanım'ın oğludur. İlköğrenimini Elbistan Gazi Paşa İlkokulu'nda tamamladıktan sonra 1945'te İstanbul'a gelmiştir. 1953'te Galatasaray Lisesi'ni, 1960'da da İÜEF Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.
Fakülteyi bitirdikten sonra, İstanbul'da kalmayı tercih etti ve 1969'da doktorluk, 1972'de doçentlik, 1978'de de profesörlük ünvanlarını aldı. 2000 yılında emekliliğe ayrıldı.
Tahsin Yücel, çalışmalarına öykücülükle başladı. İlk öyküsü olan ¨Dert Çok, Hemdert Yok!¨, bir derlemede (Yeni Hikâyeler 1950) yayımlandı. Daha sonraları Varlık, Seçilmiş Hikâyeler, Yeryüzü, Beraber ve Mavi gibi dergilerde öyküleri yayımlanmaya devam etti. Bu dönemlerde; kullandığı yalın dil, kullandığı modern sözcükler, Anadolu insanına yaklaşımındaki tutarlılık ve anlatımındaki ustalık dikkat çekti. Behçet Necatigil gibi isimlerden yorumlar aldı.
Uçan Daireler, Haney Yaşamalı ve Düşlerin Ölümü adlı öykü kitaplarını yayımlayarak kariyerine devam eden Yücel, bu kitaplarda kendi geçmişinden bazı öğeler kullandı. Bunları ele alırken oldukça karamsardı; ancak daha sonraları bunu dönemin akımlarından etkilenerek yaptığını belirtmiştir. Bu kitaplarla daha çok tanınmaya başladı.
1970'li yıllara gelindiğinde, öncelikle "Yaşadıktan Sonra" ve "Dönüşüm" kitaplarıyla, daha sonra da "Vatandaş ve Ben" ve "Öteki" kitaplarıyla tarzında bir değişiklik gözlemlendi; daha derin kişilikler yaratıp, ¨çevreyle¨ daha az ilgilenmeye başladı. Bu kitaplarıyla karışık yorumlar alan Yücel, kariyerine Komşular adlı kitabıyla devam etti. Bu kitabın konusu, diğerlerinden farklı olarak, insanların politika hakkındaki görüşlerinin eleştirisiydi Fethi Naci, bu kitabındaki bir öyküsünü bir başyapıt olarak değerlendirdi.
Tahsin Yücel aynı zamanda bir romancıdır. Romanları (Peygamberin Son Beş Günü, Mutfak Çıkmazı, Bıyık Söylencesi) genel anlamda, halka karşı ironik eleştiriler barındırır. Bunlardan Peygamberin Son Beş Günü fazla solcu bulunduğundan dolayı politik anlamda da eleştiriler almıştır. Öykü ve roman dışındaki eserlerine bakıldığında, Yazın, Gene Yazın ve Tartışmalar adlarında iki deneme kitabı görülür. Bunlardan ilki, genellikle kendi hayatından alıntılar içerirken, ikincisi, dilsel konuları alan polemikleri konu alır. Aynı zamanda, Türkiye'ye göstergebilimi tanıttığı çalışmaları da vardır. Yurtiçi ve yurtdışında ses getiren yazınsal incelemelerinin yanı sıra, hatrı sayılır çevirileri de vardır. Öykülerinden bazıları, İsveççe ve Fransızca'ya çevrilmiştir.
Tahsin Yücel Kitapları - Eserleri
- Kumru ile Kumru
- Gökdelen
- Peygamberin Son Beş Günü
- Yalan
- Mutfak Çıkmazı
- Bıyık Söylencesi
- Sonuncu
- Vatandaş
- Komşular
- Golyan Devrimi
- La Fontaine Masalları
- Haney Yaşamalı
- Salaklık Üstüne Deneme
- Aykırı Öyküler
- Gün Ne Günü?
- Kimim Ben?
- Anadolu Masalları
- Dil Devrimi ve Sonuçları
- Yazın, Gene Yazın
- Yazın ve Yaşam
- Kendine Doğru Yolculuk
- Yüz ve Söz
- Ben ve Öteki
- Yapısalcılık
- Göstergeler
- Eleştiri Kuramları
- Alıntılar
- Yazının Sınırları
- Tartışmalar
- Dönüşüm
- Türkçenin Kurtuluş Savaşı
- Ayna
- Görünmez Adam - Tahsin Yücel Kitabı
- Anlatı Yerlemleri
- İnsan Yazdığı Şeydir
- Uçan Daireler
- Söylemlerin İçinden
- Anadolu Masalları
- Peygamberin Son Beş Günü
- Düşlerin Ölümü
- Meyvecilik Bilgisi
- İnsanlık Güldürüsü'de Yüzler ve Bildiriler
- Yapısalcılık
Tahsin Yücel Alıntıları - Sözleri
- “ İnsanların insanlara sonradan taktıkları adların kağıt üstündeki adlardan çok daha güçlü ve çok daha uzun ömürlü olduğunu anlattı ona. Kağıt üstündeki ad kağıt üstündedir diye daha güçlü ve kapsamlı sanılırdı, ama yasal bir addı yalnızca, insanların taktığı ya da benimsediği adsa kişinin tüm yaşamıyla özdeşleşirdi. “ (Bıyık Söylencesi)
- Gül bakalım, gül gülebildiğince! Hiç çekinme, bu gülmeler ne kızdırır, ne de şaşırtır beni. Bilirim, başka türlüsü beklenmez sizlerden: her zaman, her yerde böylesiniz: olduğu gibi görmek istemezsiniz hiçbir şeyi, kendi küçük dünyanıza sığmadı mı her şeyi gülünç bulursunuz. (Vatandaş)
- “Birim dolar, kural serbest pazar olduktan sonra, İzmir’e pasaportla gitsek kıyamet mi kopardı?” denilebilir. Yakındır, ağızdan dolma dâhilerimiz oraya da gelirler. Fikir Adamı 23.8.1994 (Alıntılar)
- Yoksullukta çok yaşamıştı Divitoğlu, ama bu boşlukta yaşayamıyordu. (Mutfak Çıkmazı)
- "Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti," dedi: "Her şeyini satabilir, donunu bile." (Gökdelen)
- “Su, ne tadın, ne rengin, ne kokun var, anlatılamazsın, tadılırsın yalnız, anlaşılamazsın. Yaşam için zorunlu değilsin, yaşamsın. Duyularla açıklanması olanaksız bir hazla işlersin içimize. Tüm güçler de seninle birlikte varlığımıza dolar. Senin yüceliğin sonucu, yüreğimizin tüm kurumuş pınarları yeniden gürülder içimizde.” (Kimim Ben?)
- Şu gökyüzünün altında hiçbir şey yeni olmadığına göre, en iyisi okurlara "güzel ve anlamlı alıntı demetleri" sunmaktı. (Golyan Devrimi)
- “.., bir yandan, bilgi ve ölçüyü yadsımak pahasına, herkes ülke tarihini kendi paşa gönlüne göre yazmaya kalkıyor, bir yandan da belleksiz bir toplum olduğumuz söyleniyor. Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır?” (Salaklık Üstüne Deneme)
- İnsanlar kafamı çok karıştırdı: yeryüzünde işim ne, bilemiyorum, şu yaşadığımız yaşama bir anlam veremiyorum, insanların çoğu davranışlarına akıl erdirmekte güçlük çekiyorum. (Yalan)
- Hep dönmüş kendi çevresinde, yaşamı boyunca yaptığı gibi (Peygamberin Son Beş Günü)
- “Türkiye özgür bir ülke, bir demokrasi cenneti,” dedi: “Her şeyini satabilir, donunu bile.” (Gökdelen)
- "Uçmak için kuş olmak gerekmiyor Küçük sevinçler olsun yeter" (Alıntılar)
- Hz. Ali ne güzel söylemiş ; "Kalbiniz üç şeyin evi olsun, İmanın, ümidin, aşkın... (Alıntılar)
- dilimde ve düşüncemde çağıma tutsak etme beni, ama ondan çok da uzak düşürme. (Yazın, Gene Yazın)
- Hiçbir yeni sözcük öyle bir çırpıda,TDK önerdi ya da ünlü bir yazar yazılarında kullandı diye benimsenmemiştir.Her birey kendi gereksinimlerini,kendi yönelimlerini izler bu konuda. (Dil Devrimi ve Sonuçları)
- -Neden kitap okuyorsun? -Olduğum yerden başka yerde olmak için. (Kumru ile Kumru)
- "Dünyaya gelen çocuk sayılmaz bir kalabalıktır, yaşam erkenden tek bir bireye, ortaya çıkan ve ölen kişiye indirger onu." (Mutfak Çıkmazı)
- Adına yaraşır bir romanı, bir öyküyü ya da bir şiiri bitirdiğimizde düş ve düşünce dağarcığımıza bir şeyler eklenir ister istemez, kendimize ve dünyaya ilişkin duygu ve bilgilerimize yeni öğeler eklenir. (Kimim Ben?)
- Kesintisiz bir borç benimki: Yalnızca ödenir, hiçbir zaman tükenmez. (Görünmez Adam - Tahsin Yücel Kitabı)
- Bilgiye bu denli kararlı bir biçimde sırt çevirenler insanda bellek mi bırakır ? (Salaklık Üstüne Deneme)